15/06/2004 MİLLİYET SERPİL YILMAZ`IN KÖŞE YAZISI GEMİDE 28 ŞUBAT FIRTINASI Deniz Ticaret Odası'nın (DTO) 220 kişilik ekiple, 5 - 13 Haziran tarihleri arasında Yunanistan yolculuğunu tamamlayan Ankara gemisi, türban ve 28 Şubat tartışmasının alevlendiği arenaya sahne oldu. Yunanistan'ın Pire Limanı'nda düzenlenen Posidonia Uluslararası Deniz Fuarı'na gitmek üzere yola çıkan gemide; Kuvvet Komutanları'ndan emekli Oramiral Salim Dervişoğlu ve Vural Bayazıt, emekli Amiral Ali Yüksel Önel, 9 AKP milletvekili, Denizcilik Müsteşarı İsmet Yılmaz, Gümrük Müsteşarı Nevzat Saygılıoğlu, Zeytinburnu Belediye Başkanı Murat Aydın, bürokratlar ve eşleriyle birlikte olduk; kolay olmadı. "Eşim türbansız" Gemideki ilk gerginlik, AKP milletvekilleri ve türbanlı eşlerini vurguladığım yazı ile patlak verdi. Eşi türbanlı olmayan milletvekillerinden Anayasa Komisyonu Başkanı Köksal Toptan ve Asım Kulak keskinlik ifade eden tavırlarla, yazımdan "incindiklerini" belirttiler. Türban meselesinin "ayrımcılık unsuru" olarak gündeme gelmesinden rahatsız olması beklenen AKP milletvekilleri, "İçimizde eşi türbansız olarak Cengiz Kaptanoğlu'nun adını geçirip, diğerleri türbanlı dediniz, neden yanlış yazıyorsunuz" tepkisini gösterdiler. Bu tartışma gemi içinde, "Türbanlı eşler ve yakınları sizin yazınızdan çok, bu tepkilerden incindiler" yorumlarına neden oldu. Hassasiyetleri dikkate aldığımda, gemideki kamu temsilcilerinin, türbanlı ve türbansız olarak listesini verme gereği duyuyorum. AKP milletvekillerinden Polat Türkmen bekâr. Toptan ve Kulak gibi, Gümrük Müsteşarı Saygılıoğlu'nun eşi ve kadın milletvekilleri Nimet Çubukçu, İnci Gülser Özdemir, Halide İncekara da türbansız. Eşleri türbanlı milletvekilleri ise İlhan Albayrak ve Mustafa Açıkalın. Ayrıca Denizcilik Müsteşarı Yılmaz, Zeytinburnu Belediye Başkanı Murat Aydın, Ulaştırma Bakanlığı İstanbul Bölge Müdürü Halil Nabioğlu'nun da eşleri türbanlı. Kaynaşma masası Gezi süresince kimin hangi masada oturacağı belirlenmişti. AKP milletvekilleri eşleri ile birlikte aynı masalara yerleştirilirken; komutanların masasına TSK eleştirileri içeren yazılarıyla ile bilinen Hürriyet yazarı Cüneyt Ülsever de alınmıştı. Gezinin son akşamı Ülsever, masa düzeninin de yol açtığı bu parçalı durumu "kaynaşma" iddiası ile değiştirmek istedi. Ben, Habertürk yorumcusu Meriç Köyatası, eski bakanlardan Yüksel Yalova bu davete uyup komutanların masasına gittik. Ülsever'e göre kare tamamlanmadı; AKP milletvekilleri gezinin sonuna gelmemize rağmen halen komutanlarla tanışmamışlardı. AKP miletvekilleri içinde gezi içinde sohbet etme olanağımız olan Nimet Çubukçu ve eşi Birol Bey de masaya davet edildi. Protesto ve özür İşte bu noktadan sonra yaşanılan gelişmeler geminin ikinci büyük tartışmasına yol açtı. Ben, Bayazıt ile askeriyenin yatırımları ve denizcilik sektörü üzerine sohbete daldım. Masamızda yer kalmadığı için karşı masaya uzanan tarafta Dervişoğlu, Çubukçu ve Ülsever bir küçük grup oluşturdu. Duyabildiğimiz kadarıyla Dervişoğlu, Ülsever ve Çubukçu'yu; TSK'nın AB ve Kıbrıs meselelerine bakışı konusunda bilgilendiriyor, yorumlarını dile getiriyordu. İlk tepki, 1995 seçim kampanyasına miletvekili olarak katılan Köyatası'ndan geldi. Köyatası'nın Ülsever'e "28 Şubat darbe değildir" çıkışı ile gerilen ortamın üzerine gidilmedi. Ta ki, Ülsever'in "Hazırladığınız bildiride neden PKK'yı birinci tehdit unsuru olarak gösterirken, Hizbullah'a yer vermediniz" sorusuna muhatap olan Dervişoğlu'nun, "O gün Hizbullah'ın boyutlarının bu ölçülere vardığını bilmiyorduk" yanıtına kadar... O günlerde radikal Kürt İslam örgütü Hizbullah, faili meçhul cinayetler ile istihbarat birimlerinin konusu olmaya devam ediyordu. Ülsever'in Dervişoğlu'nun yanıtına karşı "uygunsuz çıkışı" masadaki demokratik tartışma ortamının sonlanmasına ve Paşa'nın masayı protesto ederek terk etmesine yol açtı. Bayazıt Paşa'nın da, Ülsever'e tepkisini dile getirmesiyle Önel Paşa ve eşleriyle birlikte masa bir anda boşaldı. DTO Başkanı Metin Kalkavan ertesi günün sabahında, Ülsever'e "bir tanık" olarak yaşanan gerginliği aktardığında, geriye yapılacak tek medeni hareket kalıyordu; "özür dilemek." Ülsever'in içten bir biçimde, önce Salim Paşa, ardından da Bayazıt Paşa'dan özür dilemesi ile olay yaşanmamış kabul edildi. Diyalog sürdü... Laiklik ilkesi Dervişoğlu ile Ülsever'in tartıştığı sırada, Bayazıt Paşa bana laiklik ilkesinin Anayasa'da daha net açılması gerektiğini anlatıyordu. Din ve devlet işlerinin ayrımı temel ilkesinin, toplumu hukuk alanında biçimlendirmekte yeterli olmadığı açık. Dün TBMM'ye türbanıyla giren milletvekili, bugün YÖK düzenlemesi içine alınan imam hatip liseliler sorunu. Keşke sorunu açabilseydik...