TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ KÜTÜPHANE VE DOKÜMANTASYON MÜDÜRLÜĞÜ 20/09/2004 ************************************************************* ERDOĞAN: ALDATILAN KADINI KORUYORUZ 08/09/2004 Hürriyet Haber RECEP TAYYİP ERDOĞAN Kamuoyunda uzunca bir süredir tartışılan zina konusunda seçmenin dediği oldu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AB’den tepki gören ve AB’nin Genişlemeden Sorumlu Üyesi Günter Verheugen’in Ankara temaslarına da damgasını vuran ‘zina suçu’ konusunda toplumun yüzde 80’inin kendilerini desteklediğini söyledi. Erdoğan, ‘Amacımız aile kurumunun sağlam tutulmasıdır. Aldatılan kadını koruyoruz’ dedi. BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, dün AKP Genel Merkezi’ne girişte gazetecilerin, Verheugen’in kendisi ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile yaptığı görüşmeler sırasında zinayı suç sayma girişimlerine ilişkin rahatsızlığını dile getirdiği yönündeki haberler anımsatılınca, ‘Bunların hiçbirinin hakikatle alakası yok, hiç bu tür bir şey söz konusu değil’ karşılığını verdi. Erdoğan, şöyle konuştu: ‘AKP olarak muhafazakárlığımızın gereği, aile kurumunun sağlam tutulmasıdır ve bu konuda da aile kurumunun temel direği olan anne veya baba herhangi bir aldatma yaparsa aldatılanın şikayeti söz konusu olması halinde bu konu ile ilgili yargı süreci devreye girer. Bunun dışında herhangi bir şey söz konusu değil.’ KADINI KORUYORUZ Erdoğan, bu düzenleme ile aldatılan kadının haklarını koruduklarını da savunarak şöyle devam etti: ‘Üçüncü bir şahıs değil sadece ikisinin şikayetine bağlı. Bütün bu adımlarımızı atarken saptırmaca yapılıyor. 1996 yılında bu kaldırılmamıştır, kadın erkek arasındaki eşitsizlik orada bir gerekçe olarak ortaya konulmuştur. Biz 1996’da kalmış olan eşitsizlik noktasındaki konuyu şu anda telafi ediyoruz ve konuyu eşit hale getiriyoruz. Biz şu anda kadına saygının gereğini yerine getiriyoruz. Aldatılan kadının haklarını koruyoruz, bunu farklı yere çekmenin bir anlamı yoktur. Yapılan bütün kamuoyu araştırmalarında da, toplumumuzun yüzde seksene varan kısmı bu konuda haklı bir adım attığımızı teyit ediyor.’ KRİTİK MYK BU AKŞAM Yeni TCK tasarısı, AKP’nin bugünkü MYK toplantısında bir kez daha tartışılacak. Toplantıda, zinayı suç haline getirecek maddeye son şekli verilecek. Yeni TCK ile ilgili tartışmalı diğer maddelerin durumu da yine bugünkü toplantıda karara bağlanacak. Böylece, 14 Eylül’de olağanüstü toplanacak Meclis’te görüşülecek olan yeni TCK’yla ilgili önergelere de son şekli verilmiş olacak. Esnafa zinayı anlattı Başbakan Tayyip Erdoğan dün Subayevleri’ndeki konutundan çıktıktan sonra İrfan Baştuğ Caddesi’ndeki oto galerilerine sürpriz bir ziyarette bulundu. ‘Çayınız var mı?’ diyerek galeriye giren Erdoğan, burada toplanan esnafın önce sorunlarını dinledi, sonra da hükümet çalışmaları hakkında bilgi verdi. Erdoğan, daha sonra da son günlerin tartışma konusu olan zinayla ilgili görüşlerini anlattı. Zinayla ilgili cezanın şikayete bağlı olacağını, erkek ve kadından birisinin şikayet etmesi durumunda yargının devreye gireceğini ifade eden Erdoğan, daha sonra esnafa bu konudaki görüşlerini sordu. Esnaftan da tam destek aldı. *********************************************************************** ZİNA ŞİKAYETİ EVLİLİĞİ BİTİRİR 08/09/2004 Hürriyet Haber ŞENAL SARUHAN ZİNA ŞİKAYETİ EVLİLİĞİ BİTİRİR 08/09/2004 Hürriyet Haber Türk Ceza Kanunu (TCK) Kadın Platformu Sözcüsü Şenal Saruhan, zinanın suç sayılması durumunda, devletin insanlar arasındaki sadakatin bekçisi konumuna geleceğini söyledi. Saruhan, yeni tasarıyla ilgili görüşlerini şöyle dile getirdi: KORUNAN BİREY OLMALI Tasarının en büyük özelliği, bireyi esas alması ve öncelikle bireyin haklarını korumasıdır. Bu nedenle cinsel suçlar, topluma değil, bireye karşı suçlar kapsamına alındı. Evlilik içi zorla cinsel ilişki suç sayıldı. Ensest, bireyi koruma adına ilk kez açıkça suç olarak görüldü. Oysa şimdi zina maddesi eklenerek, evlilik kurumunu korumak adına bireylerin cezalandırılması isteniyor. Bu tasarının ruhuna aykırıdır. Devlet, insanların birbirine sadık olmalarının bekçiliğini yapmaya soyunuyor. Anadolu kadını, zina yapan eşini cezalandırma yoluna giderse aç kalır, cezaevinden çıkan koca da evine dönmez. Zina şikayeti söz konusu olduğunda evlilik birliğinin sürdürülmesi imkansız hale gelir. Böyle bir şikayet, evlilik kurumunu korumaz, aksine bitirir. Evliliklerin sona ermesinde zina önemli bir hüküm değil. Zina nedeniyle boşanma oranı sadece yüzde 3’tür. 15-18 yaş arası gençlerin cinsel ilişkilerinin cezalandırılması da yanlıştır. Hukukta, cinsel farkındalık yaşı vardır. Ailelerin izni ile gençler 16 yaşında evlendirilebiliyor. Burada ilişkiye giren iki taraf da çocuk. O zaman iki tarafı da koruma adına ceza verilmemesi daha uygundur. *********************************************************************** MEHMET AĞAR: ZİNA SUNİ GÜNDEM 08/09/2004 Hürriyet Haber MEHMET AĞAR İlçeleri ziyaret amacıyla dün İzmir’e gelen DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, gazetecilerin çeşitli konulardaki sorularını cevaplandırırken zina tartışmasına da değindi. Zina tartışmasının, temel sorunları arka plana atmak için yaratılan suni gündemin bir parçası olduğunu belirten Ağar, zinanın Türkiye’nin kendi düzeni ve hukuk normlarıyla çözülecek bir konu olduğunu belirtti. Ağar, şunları söyledi: ‘Toplum sıkıntılıdır. Bütün bunları perdelemek için suni gündem yaratmak kimsenin kabul edebileceği bir şey değildir. Türkiye zina konusunu kendi düzeniyle evrensel hukuk normlarıyla çözecektir. Bu konuyu ortaya atmak, temel problemlerden Türkiye’yi kaçırmaktır. Türkiye’nin hayati konuları varken zina gibi tartışmaların arkasında kilitlenmenin anlamı yoktur. Millet ibretle ve gülerek izlemektedir.’ *********************************************************************** HİÇ Mİ HİÇ NİYETİM YOKTU AMA... 08/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı KÜRŞAT BUMİN "Zina" meselesinin kapanacağı yok bu gidişle... Herhalde, son yılların üzerinde en fazla mürekkep harcanan konusu oldu. Öyle ki işe sonunda Verheugen de katıldı. AB Komiseri'nin son günlerin bu en hararetli tartışmasına katılmaktan hiç de memnun olmadığını tahmin ediyorum. HİÇ Mİ HİÇ NİYETİM YOKTU AMA... 08/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı Verheugen'in aklından şuna benzer düşünceler geçtiği kuvvetle muhtemel olsa gerek: Bu Türkiye'nin de sorunları bitmiyor bir türlü, bari şu "zina" meselesine bizi karıştırmasalardı! Eğer öyle ise haksız da sayılmaz yani; bir ülke, bir toplum AB ilişkileri çerçevesindeki "müktesebât" tartışmalarını bu kadar da ileriye götürmez ki... Aslına bakacak olursanız, "zina" tartışmasının bu derece alevlenmesinde tasarının baş mimarının müktesebâtının önemli bir rolü var. Olacağı buydu zaten; eğer siz AB'ye doğru adımların sıklaştırıldığı çok özel bir dönemi 14 yıl önce "Flört, fahişelikten farksız" açıklamasını yapan bir Adalet Bakanı'nın rehberliği ile aşmaya karar vermişseniz, tartışmanın dönüp dolaşıp bugünkü "zina" meselesine gelmesi kaçınılmazdı. Hatırlayın, Cemil Çiçek, "aileden sorumlu devlet bakanı" olarak, "evlilik öncesi ilişkiler" konusunda şu tarihi tespiti yapıyordu: "Konfeksiyoncu dükkkanı mı bu! Sık sık elbise gibi değiştiresin. Bunu kabul etmek mümkün değil. Flörtün fahişelikten ne farkı var?" "Ne var bunda, halkımızın büyük bölümü de meseleye böyle bakmıyor mu?" demiyorsunuzdur umarım... Tamam yalan değil, halkımızın büyük bölümü meseleye tabii ki aynı ya da benzer açıdan bakıyor. Ama bir "fark" olması gerekmez miydi; yani eğer "flört" ve "fahişelik" arasında doğrudan ilişki kuran kişi bir bakan, hem de "aileden sorumlu "bir bakan ise, kullanılan sözcüklerin, yapılan benzetmelerin ve tabii üslubun farklı olmasını beklemek hakkımız değil mi? "O eskidendi, 13 yıl öncesinin açıklamalarını hatırlatmanın ne anlamı var?" da diyebilirsiniz. Ama bana sorarsanız, 13 yıl öncesinin bu sözcükleri, bu benzetmeleri ve üslübu o derece belirleyicidir ki, değişen fazla bir şeyin olmadığını söyleyebilirm. Peki Adalet Bakanı'nın (ve büyük ölçüde onun etkisindeki AKP yönetiminin) "zina" tartışmasındaki tutumları "sürpriz" de, "karşı cehahın", yani işi neredeyse "Zina bir insan hakkıdır" pankartını asacak dereceye getirenlerin tutumları çok mu ufuk açıcıdır? Ne münasebet. "Zina"nın (TCK'yı ilgilendiren yönü ile) "cezalandırılmaması"na radikal olarak karşı çıkmak ve zinanın sadece "boşanma nedeni" olarak kabul edilmesinde ısrar etmek bırakın TCK tasarısına getirilmek istenen değişiklikleri, zaten mevcut Medeni Kanun'un cevaz vermediği bir istek değil mi? Medeni Kanun'un yeni hali özellikle evlilik boyunca edinilen mallar söz konusu olduğunda, "zina" yapan eşi bu mal paylaşımında zaten cezalandıran bir yapıda değil mi? Tamam, "hapis cezası"ndan söz etmek tabii ki en başta "gerçekçi" bir istek değil; ama "zina"ya "ailenin korunması" açısından tamamen kayıtsız da kalamayız herhalde... "Ailenin korunması" meselesini de "tek yönlü" ele almamak gerekir. Anayasa'nın 41. maddesinde dile gelen "Aile, Türk toplumunun temelidir" hükmünün anayasamıza hakim olan "ruh"tan ötürü kimilerinin "Devlet aileye niçin karışacakmış?" şeklindeki fazla "liberal" itirazlarına neden olmasını anlıyoruz. Ancak Anayasanın şu günlerde çok eleştirilen bu maddesine yakından bakılınca görülecektir ki, burada söz konusu olan, "korunacağı" söylenen "ana ve çocukları"dır. Dikkat edin; madde nikahın "resmi"si ya da "dini"sinden filan da söz etmemektedir; "aile"den kasıt ("baba"nın adının bile geçmediği!) bir "aile", yani sadece "ana ve çocukları"dır. Ve "devlet" bütün "medeni" ülkelerde olduğu gibi "aile"nin, yani "ana ve çocukların" korunması için gerekli tedbirleri tabii ki alacaktır. Maddede sözü edilen "ana" (maddede "aile"den sayılmayan!) "baba" ile hangi "akit"e dayanarak beraber ise de, çocukları ile birlikte korunacaktır. "Zina" tartışmasında -açıkça ifade edilmese de- "safları" ayıran önemli bir husus da, "kadın" ve giderek "cinsellik" konularına yaklaşımdır. HİÇ Mİ HİÇ NİYETİM YOKTU AMA... 08/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı Söylenenip yazılanları biraz "hafifleterek" söyleyecek olursak, TCK tasarında yapılması düşünülen değişikliklere karşı çıkanlar bu konulara daha hassas, taraftar olanlar ise bu konulara hepten kapalı bir tutum içindelermiş gibi görünmektedir. Bana göre, işin bu faslı da fazla aceleye getirilmiştir. Oysa biraz gayretle erkek-kadın beraberliği, "kadın" ve de "cinsellik" konularında içinde yaşadığımız toplumun (hiç değilse "teoride") hiç mi hiç "fukara" olmadığına şahit olacağımız besbellidir. Ben bu çerçevede yazarımız Hayrettin Kahraman'ın, tasarıya getirilmek istenen değişiklikleri onaylasa da, geçen günkü yazısında yer alan şu cümleleri çok "anlamlı" buldum doğrusu: "İslam'da nikah (evlenme akdi), fıkıh konularının tasnifi içinde ibadetlere değil, dünya hayatını düzenleyen hükümler (muêmelat) bölümününe girer. (...) Bu sebeple nikah akdini bir başkası değil, iki taraf yapar; akit, aralarında evlenme enfeli bulunmayan bir kadınla bir erkeğin, şahitler huzurunda, karşılıklı rızaları ve irade beyanları ile kurulur/oluşur. İmamın veya belediye memurunun nikah kıyması akdin kurulması ve sahih olmasının şartı değildir." Hatırlamakta yarar var: "Bu sebeple nikah akdini bir başkası değil, iki taraf yapar." İnsanın "Daha ne olsun" diyesi geliyor! İsterseniz, "nikah" ile ilgili değil ama konuştuğumuz konu ile bir biçimde ilgili şu alıntıyı da yapayım. Şimdi de gazetemizin bir başka yazarı, Sami Hocaoğlu yazıyor: "Zina şehevi güdelerin eseridir. Bu güdü insana, hayata lezzet katmak, neslin devamını sağlamak, hayatın iki yarım küresini temsil eden iki cins arasındaki işbirliğini temin etmek için bahşedilmiş bir nimettir. Tıpkı yemek, içmek, uyumak, öfkelenmek, sevmek, nefrek etmek gibi tabii ve fıtridir. İnsan doğasına aykırı Pavlus Hıristiyanlığı'nda olduğu gibi, günah olan şehvet değil, şehvet güdüsünün meşru olmayan yollardan tatminidir." Bu satırları aktarıyorum, çünkü "zina" tartışması dolayısıyla ortada dolaşmaya başlayan bir takım "ön yargılar"ın hafiflemesine belki çare olur diye düşünüyorum! Bakın şu işe; sıra tam da Ali Rıza Demircan'ın "İslam'da Cinsel Hayat" adlı kitabının özellikle bazı bölümlerine gelmişti ki, yer kalmadı... Bakalım, tartışma uzarsa belki ona da sıra gelir.... *********************************************************************** ZİNA TARTIŞMALARI VE AKP 08/09/2004 Zaman Makale ESER KARAKAŞ Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'na bireysel başvuru hakkını 1987 yılında rahmetli Turgut Özal'ın başbakanlığı döneminde kabul ediyor. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları için çok yeni bu müessesenin çalıştırılması ve insanımızın bu sürece alışması zaman aldı. AİHM'de 1990'lardan itibaren Güneydoğu ya da Kürt meselesine ve mülkiyet haklarına ilişkin davalar yoğunlaştı. Türkiye son günlerde sanki başka derdimiz kalmamış gibi zina eylemine verilecek hapis cezasını tartışıyor. Bilindiği gibi eskiden bu yasa anayasanın eşitlik ilkesine taban tabana zıt bir anlayış ile kaleme alınmış ve uygulanmış idi; kadın ve erkek arasında çok açık bir ayırım öngören eski uygulama zina suçu için kadında bir seferi, erkekte ise sürekliliği arıyor idi. ZİNA TARTIŞMALARI VE AKP 08/09/2004 Zaman Makale Sonradan hem bu saçmalık kaldırıldı hem de zina eylemi suç olmaktan yargı kararları ile çıkarıldı. Önümüzdeki günlerde Türkiye'nin Aralık 2004 AB randevusu için Türk Ceza Kanunu bir kez daha TBMM'ye geliyor ve anlaşılan bu süreç zinaya tekrar öngörülen hapis cezası için çok sıcak geçecek. Zinaya öngörüleceği söylenen hapis cezasına ilişkin AB'nin Türkiye'ye sunduğu katılım ortaklığı belgelerinde bir vurgu mevcut değil; zira bildiğim kadarı ile 1999'dan bu yana bu ceza kaldırılmış durumda. AB ile ilişkiler gerilebilir... Şuna emin olunuz ki şayet hukuk mevzuatımız içinde zinaya özgürlüğü bağlayıcı bir ceza olsa idi bu konu mutlaka diğer anlamsız yasa ve yasaklarımız ile birlikte AB Komisyonu tarafından gündeme getirilir idi. Eylül ayı içinde yasalaşabilecek olan bu maddenin de Türkiye-AB ilişkilerinde soğuk bir hava estireceğine hiç kuşku yok; ama sırf bu saçma nedenden müzakere sürecinin aksayacağını zannetmiyorum. Ancak; Eylül 2004 ayı içinde yasalaşabilecek ve zinaya hapis cezası öngören bir yasanın hukuk devleti kavramı ile bağdaşması pek kolay değil. Çağdaş hukuk sistemleri ahlaki olmayan ile suç teşkil eden fiilin ayrışması ile oluşmuş durumda ve ülkemizde hâlâ ahlaki bir konunun ceza yasası içinde ele alınıyor olması çok büyük talihsizlik. Aslında bendeniz bugün meselenin bu yanına değil, muhtemel başka bir gelişmeye değinmek ve naçiz uyarı görevimi yerine getirmek istiyorum. Bilindiği gibi Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'na bireysel başvuru hakkını 1987 yılında rahmetli Turgut Özal'ın başbakanlığı döneminde kabul ediyor. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları için çok yeni bu müessesenin çalıştırılması ve insanımızın bu sürece alışması zaman aldı. AİHM'de 1990'lardan itibaren Güneydoğu ya da Kürt meselesine ve mülkiyet haklarına ilişkin davalar yoğunlaştı. Bildiğim kadarı ile 1999'a, yani zinanın suç olmaktan çıktığı yıla kadarki uygulamalara karşın AİHM'ye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8. maddesine dayanılarak bir başvuru gerçekleşmedi. 1999'a kadar bu konuda bir başvurunun gerçekleşmemesi, şayet yasa AKP'nin öngördüğü gibi çıkar ise 2004 sonrası olmayacak anlamına hiç gelmiyor ve hatta tahminim bir kampanya çerçevesinde bu suçtan ceza görenler sistematik olarak bu yola başvuracaklar. Sözleşmenin 8. maddesi özel hayatın gizliliğinin korunmasına ve daha başka konulara ilişkin düzenlemeler içeriyor. Maddenin ikinci paragrafı bu gizlilik hakkının ahlak da dahil olmak üzere bir dizi nedenden sınırlandırılabileceğini ifade ediyor; ama bir ölçüde lastikli yazılmış maddenin yorumu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yargıçlarına düşüyor ve yargıçların Türkiye'den kendi önlerine gelecek zinaya hapis cezalarına sıcak bakmayacağını ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni yoğun tazminatlara mahkum edeceğini öngörmek için hukukçu olmaya pek gerek yok. Mesele sadece tazminat ile de noktalanmayacak, muhtemelen bu çirkin mahkeme süreci yenilenecek ve TBMM uluslararası hukuk teamüllerine göre sürekli mahkûm olacağımız bu yasayı değiştirmek zorunda kalacak. Yani bir kez daha bizim kendi bilinç ve irademizle çözmediğimiz, çözemediğimiz bir konuyu AİHM sopası halledecek ve bizlere bu işin bir kez daha utancı kalacak. Üstelik bu sürecin yaşanacağı dönemin Türkiye'nin müzakere sürecinin hızlandığı ve AB tam üyeliğinin yaklaştığı günler olacağını ve bu nedenle Türkiye'nin AB standartlarına çok daha duyarlı olacağını da hatırlayalım. TBMM dikkatli olmalı, aksi takdirde... Şimdi gelelim esas konuma, yani şayet AKP bu yasada ısrar eder ise karşı karşıya kalacağımız tazminat meselelerine. Tazminatı alacak olan kişi zina nedeni ile hapis yatan kişi, yani eski deyimi ile zinakâr. Tazminatı, tazminata hükmeden yargıç ya da şikayeti yapan eş değil ZİNA TARTIŞMALARI VE AKP 08/09/2004 Zaman Makale doğrudan vergi mükellefleri, yani hepimiz ödeyeceğiz. Özetle ben size olacakları bir aktarmaya çalışayım: Çapkın zinakâr evli (başka türlü zaten zina olmuyor) ve kıskanç eş kendisini garsoniyerde ya da otel odasında bastıracak, mahkûm ettirecek, zinakâr AİHM'ye başvuracak, tazminat alacak ve muhtemelen serbest kalacak. Bu süreçte ise tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan vergi gelirlerimiz tazminat olarak zinakârın cebine çapkınlık masraflarını karşılamak için inmiş olacak, yani vergi mükellefleri zinakârın harcamalarını ödemiş hatta başka seferler için de yoğun para vermiş olacaklar. Tüm bunların aynen yaşanacağının sizlere garantisini vermek çok zor değil. Yasa tasarısı AKP'nin öngördüğü gibi TBMM'den geçer ise yasaya evet oyu verenlerin ahlaki ve Türk aile yapısını korumak adına zinakârların otel, garsoniyer ve şampanya paralarını vergi mükelleflerinin sırtına yıkacaklarını çok iyi bilmeleri gerekiyor. Bu süreç işlemeye başladığında bendeniz zina cezası nedeni ile zinakârlara ödenecek her kuruş tazminatın yani vergi gelirinin yasaya ‘evet' oyu vermiş olanlara ve bu yasayı savunanlara rücû edilmesi, yani nihai olarak onlardan tahsil edilmesi için kampanya başlatmak niyetindeyim. Bırakalım garsoniyer kiralarını ve şampanya paralarını yasaya ‘evet' diyenler ve yasayı basında savunanlar ödesin. Bu saçmalıklara mahal vermeden çok yakın gelecekte pişman olacağımız ve komik durumlara düşeceğimiz yasaları TBMM'den geçirmeyelim. *********************************************************************** KADINLAR: AİLE YIKILIR 08/09/2004 Radikal Haber TCK Kadın Platformu sözcüsü Saruhan, AKP iktidarının zinayı suç haline getirmesinin aileyi korumayacağını, aksine temelden bitireceğini söyledi Türk Ceza Kanunu (TCK) Kadın Platformu, TCK tasarısının altı maddesinin değiştirilmesini, zinayla ilgili düzenlemeye de yer verilmemesini istedi. Platform sözcüsü avukat Şenal Saruhan, zinanın suç sayılmasının aileyi korumayacağını, tam aksine temelden yıkacağını belirtirken, devletin 'sadakat bekçiliğine' soyunamayacağını söyledi. Saruhan, TBMM Adalet Komisyonu'nda kabul edilen ve önümüzdeki hafta TBMM Genel Kurulu'nda görüşülecek olan tasarının bireyi esas alan ve bireyin hukukunu koruyan bir anlayışla hazırlandığını vurguladı. Tasarının bu özelliğinin, evlilik içi tecavüz, işyerinde cinsel taciz ve ensest ilişkilere getirilen cezalarda kendini gösterdiğini, bu düzenlemelerde bireyin haklarının esas alındığını dile getiren Saruhan, zina konusunda yapılmak istenen düzenlemenin tasarının ruhuna aykırı olduğunu, çünkü aileyi korumak adına bireyin cezalandırılmasını öngördüğünü ifade etti. Saruhan, "Bu demektir ki, devlet, insanların birbirine sadakatinin bekçiliğini yapmaya soyunuyor" diye konuştu. 'Kadınlardan böyle talep gelemez' Zinaya ceza talebinin Anadolu kadınından geldiğine ilişkin iddiaları da değerlendiren Saruhan, meslek yaşamındaki deneyimlerinin bu iddiayı doğrulamadığını söyledi. Saruhan, şöyle dedi: "Böyle bir talep kadınlardan gelemez. Çünkü kocasını cezaevine gönderen kadın, aç kalır. Kocasını cezaevine gönderdiği zaman kocası bir daha eve dönmemek üzere gider. Siz evlilik kurumunu korumuyor, yıkıyorsunuz. Olayın bir başka boyutu daha vardır. Cezaevinde en ağır suç zina suçudur. Zina suçu işlediği için cezaevine giren kadın, diğerleri tarafından dışlanır, tecrit edilir." KADINLAR: AİLE YIKILIR 08/09/2004 Radikal Haber Altı temel itiraz TCK Kadın Platformu'nun TCK tasarısındaki diğer itirazları da şöyle sıralandı: Töre değil, namus cinayeti: Tasarının kasten adam öldürme suçunu düzenleyen 85. maddesinde 'töre' saikiyle işlenen suçlara ağırlaştırılmış müebbet hapis öngörülüyor. Töre cinayetleri deyimi, namus adına işlenen cinayetleri doğru olarak betimlememektedir. Töre cinayetleri deyimi, ülkemizin yalnızca belirli bir bölgesiyle ilişkilendirilmekte ve namus cinayetlerinin ülkenin bütün bölgelerinde işlenmekte olduğu gerçeğini yok saymaktadır. Madde bu haliyle, töre adına değil, kişisel namus anlayışı adına işlenen cinayetlere açık kapı bırakmaktadır. Töre terimi, 'namus' terimiyle değiştirilmelidir. Çocukların cinsel istismarı: 15 yaşına kadar olan çocuklara yönelik düzenleme, 15-18 yaş arası çocuklara karşı cebir, tehdit, hile ile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışları da kapsayacak şekilde genişletilmeli. Reşit olmayanla cinsel ilişki: Cebir, tehdit ve hile olmaksızın, 15 yaşını bitirmiş çocukla cinsel ilişkide bulunan kişinin, şikâyet üzerine altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmasını düzenleyen 107. madde tasarıdan çıkarılmalıdır. Dünyanın hiçbir ülkesinde cinsel ilişkiye rıza yaşı 18'e kadar yükseltilmemiştir. Ayrıca bu fiilde her iki taraf da çocuktur; kız ve erkek her iki cinsin de Çocuk Hakları Sözleşmesi ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi kapsamında eşit korunmaları gerekir. Ayrımcılık: İnsanlar arasında ayrımcılığı düzenleyen 124. maddede suç sayılan fiillerin tek tek belirtilmesi, alan daraltmaktadır. Fiillerin tek tek sayılması yerine 'siyasal, sosyal ve ekonomik haklardan yararlanma' şeklinde genel ifade konulmalı; ırk, dil, din gibi unsurların yanı sıra 'cinsel yönelim' nedeniyle de ayrım yapılamayacağı hükmü eklenmeli. Müstehcenlik: Müstehcenliği düzenleyen 228. maddenin 1. ve 2. fıkraları bu haliyle özel hukukla genel hukuku birbirine karıştırmış olmaktadır. Televizyonda yayımlanan bir programı çocuğa izletmek bile suç olabilir. Bekâret kontrolu: Bekâret kontrolünün hâkim ve savcı kararına bağlanmasını düzenleyen 289. maddeye, bekâret kontrolü için mağdurun onayı şartı da getirilmeli. Bulaşıcı hastalıklar dolayısıyla kamu sağlığını korumak amacıyla yapılacak bekâret kontrolünde hâkim-savcı kararına gerek olmadığına ilişkin hüküm de tasarıdan çıkarılmalı. *********************************************************************** ZİNA VE MUHAFAZAKÂRLIK 08/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı HASAN CELAL GÜZEL Eski Diyanet İşleri Başkanlarımızdan kıymetli bilim adamı Prof. Dr. Süleyman Ateş, "Zinayı savunmak dinsizliktir" buyurmuş. Tamam da Hocam, kimsenin zinayı savunduğu yok ki... Daha önce de yazdık; zina dinen elbette "büyük günah"tır. Ayrıca, ne kadar modern olursa olsun, bütün toplumlarda da "ahlâksızlık" olarak görülür. Zinanın, TCK'da suç olarak düzenlenmesini yanlış bulan köşe yazarlarını okuyunuz; hangisi zinanın "mübah" olduğunu ve normal kabul edilmesi gerektiğini savunuyor?!... Türk milleti muhafazakârdır; dinî, millî ve ahlâki değerlerinin üzerine titrer. Sadece evli eşlerin zina yapmasına değil, gayrı meşrû bütün ZİNA VE MUHAFAZAKÂRLIK 08/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı münasebetlere karşı duyarlıdır. Türk İslâm aile nizamı, ahlâkî kaideler üzerine kuruludur. Türk ailesi, bütün gayrı ahlâkî tesirlere ve telkinlere rağmen, asırların eskitemediği mazbut yapısıyla dimdik ayaktadır. Bu derece sağlam bir aile müessesesinin, Türk Ceza Kanunu'nun korumasına ihtiyacı yoktur. X X X Zinanın TCK'da suç olarak düzenlenmesi, öyle anlaşılıyor ki, netice alınmak için yapılan bir kodifikasyondan ziyade, muhafazakâr halk kitlelerinin sempatisini kazanmak arzusuyla siyasî bir tavır koymadır. "Başörtüsü" konusunda elleri kolları bağlanarak "öcü" ile korkutulan iktidar, zinayı -eskiden olduğu gibi- suç sayarak halk indinde başörtüsü sebebiyle kaybettiği puanları toplamaya çalışmaktadır. Bir zamanlar, Özal döneminde biz de "müstehcen neşriyatla mücadele" konusunda benzeri uygulamalara girişmiştik. Bir taraftan ünlü pornografi dergisi "Playboy"un Türkiye'de yayınlanmasına izin verip modernliğimizi gösterirken, bir taraftan da müstehcen neşriyatı poşete sokmuştuk. Şimdi de, halkı ikiye ayırıp "zina aleyhtarları" ile "zinacılar" arasında polemik çıkararak, muhafazakâr tabanın milletvekilleri üzerindeki baskısıyla tatlı ve kolay bir "zafer" kazanmak sizce iyi olacak mı?... X X X ANKA Ajansı'nın haberine göre; 2002 yılında 90.454 çift boşanmış. Zina sebebiyle boşanma sayısı binde bir bile değil; sadece 69... Sakın şaşırmayınız, bu boşanmalardan 64'ü kadının ve yalnızca 5'i erkeğin işlediği zina yüzünden gerçekleşmiş. Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü'nün doğruluğundan şüphe etmediğimiz bu istatistiklerine bakıp da, herhalde Türkiye'de zina yapan kadın sayısının erkeklerden 13 misli daha fazla olduğu sonucuna varmazsınız. Ülkemizde zina yapan erkeğin kadından çok daha fazla olduğunu bilmeyen yoktur. Lâkin, zavallı kadınlar kocalarını zina yapmakla ithama cesaret bile edemezler. Kocasını zina yaptığı için öldüren kaç kadına rastlarsınız. Halbuki, hapishaneler zina yaptığı için karısını öldüren kocalarla ve akrabalarla doludur. Üstelik bu mahkûmlar, "namus meselesi"nden yattıkları için cezaevlerinin en itibarlı kişileridir. Kadın zina yapınca öldüreceksiniz; cezanız hafifletilecek. En azından kadını bir temiz dövüp kemiklerini kıracaksınız. Sonra bir de savcılığa şikâyet edip kadını içeriye attıracaksınız. Buna da, "kadın haklarının" ve "ailenin korunması" diyeceksiniz. Oh, ne âlâ memleket!... X X X Ben savcı, polis, jandarma olsaydım, elin "boynuzlu"sunun intikamını almak için "apış arasında" dolaşmazdım. Hem her şehire devlet himayesi ve kontrolünde "genelev" yaptırtacaksınız, hem de devleti götürüp yatak odalarında nöbet tutturacaksınız. Böyle saçmalık olur mu?... Genelevlere sadece bekâr erkekler mi gidiyor? Kapısına polis, bekçi koyduğunuz genelevlere giden evli erkekler zina suçu işlemiyor mu? Yoksa kadın "vesikalı" olunca zina suç olmaktan çıkıyor mu? X X X Zina suç sayılınca, toplumda zina yapan sayısının azalacağını düşünmek, eğer büyük bir hesap hatâsı değilse, ancak samimiyetsizliktir. "Canım, biz suç sayalım, zinaya karşı tavrımızı koyalım da..." diyerek meseleyi geçiştiremezsiniz. Gerçekten zinayı azaltmak, aileyi ve kadını korumak istiyorsak, cezaî müeyyideleri (yaptırımları) bir yana bırakalım da, toplumdaki kıymet hükümlerini olumlu şekilde değiştirmeye çalışalım. Klâsik bir deyişle, "vicdanlara polis koyamazsınız" ama kalplere Allah korkusu yerleştirebilirsiniz. Zina başta olmak üzere bütün kötülüklerle ve ZİNA VE MUHAFAZAKÂRLIK 08/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı ahlâksızlıklarla ancak eğitim yoluyla mücadele edebilirsiniz. Dinî ve ahlâkî eğitim, TCK'dan çok daha yararlı olur. X X X Geçen gün Milliyet Gazetesi'nin manşetten verdiği haberi ibretle okudum. Zinayı suç sayanlar câmiasına Türkiye müstehak değildir. Girmeye uğraştığımız AB toplumu, bu gibi ucuz politikayla yaptığımız hatâlara aldırmayabilir. Lâkin bu iptidailiğe bizi dûçâr etmeyiniz. İki kişinin arasındaki mahrem münasebet, devleti ve toplumu değil, ancak bu kişileri ve eşlerini ilgilendirir. Zinayı suç hâlinde düzenlemek, aileyi korumaz; bilâkis aile birliğine zarar verir. İnanınız ki, muhafazakâr halk kitleleri bunu anlayacak ve "adalet terazisi"nin yatak odasına girmesini istemeyecektir. *********************************************************************** UTANÇ TABLOSU 08/09/2004 Halka ve Olaylara Tercüman Köşe Yazısı ERGUN GÖZE AVRUPADAKİ elçiliklerimizden kripto yağıyormuş, 'Zinanın suç sayılması Avrupa'da, Türkiye'nin üyeliğine karşı çıkanların ekmeğine yağ sürüyor, dikkatli olunuz' diye. Daima konuya bir medeniyet meselesi olarak yaklaşmayı usul edinmiş biri sıfatıyla manzaranın iki ucunu birleştirdim. Birçok batılı fikir adamının, Gayritabii medeniyet, Sapkın medeniyet, Anormal medeniyet diye tanımladıkları Batı medeniyetinin aktüel iki ucunu birleştirdim. Gördüm ki biri zina, diğeri nükleer silah. Birincisi insanın, ikincisi de ilmin zinası. Öyle ya, İnsanlığın hayrına bir uğraş olan ilim yolunda, ilah” bir paradoksla, bugün ulaştığı teknoloji seviyesiyle Başat medeniyet haline gelmedi mi? Teknolojinin zirvesi de nükleer saha değil mi? Mesela nükleer Tıp... Ama Batı, nükleer sahaya ilk adımı, atom bombasıyla insanları öldürmek ve savaşı kazanmak için attı. İnsan hayatını kurtamak için değil. Hele insanın manevi değerleri için hiç değil. Hatta onları teknoloji ve ticaret uğruna yok etmekten de çekinmedi. Hala da, dünya diplomasisini, nükleer silahlara sahip olanlar tayin ediyor veya son noktada söz onların, insanlığın kaderi onların elinde. Batı'nın iki ucu TekrarlIyorum, Batı medeniyetinin bir ucu nükleer silah sanayi, diğeri de zina. Belki ikincisi, birincisinin sıkıntılarının mükafatı! Orası bir gerçek de bir başka gerçek daha var. Batı, nükleer sanayi konusunda istiyor ki, kendisinden başka kimse nükleer silaha sahip olmasın. Nitekim Bay Bush, 'Nükleer silahları var Irak'a girmem gerek' deyince Batı'da akan bütün sular durdu ve Bay Bush Irak'ı vurdu. Vurulan müstahaktı ama, vuran buna layık değildi. Nitekim, sonradan 'Aldatıldım, yanlış bilgilendirildim' demek zorunda kaldı, kaldı ama Irak'tan çıkmak zorunda hissetmedi kendini, çünkü zaten böyle bir şey olmadığını biliyordu. Evet, nükleer silah ve sırlarını herkesten gizleyen, sanayinin her kolunda bile patentleriyle ekonomik despotizm kurmak hevesindeki Batı, zina meselesine gelince bunu yaymaya, herkese bulaştırmaya pek hevesli. Çünkü materyalist bir dünyada ancak teknoloji at koşturabilir rahatça. Sana kendini ona karşı korumak için nükleer silah yapmak izni vermez, göz yummaz da, ama zinaya gelince, onu da ille kabul ettirmeye çalışır. Manzara bu... UTANÇ TABLOSU 08/09/2004 Halka ve Olaylara Tercüman Köşe Yazısı İçimizde de kendisine alkış tutacak zinaseverler bulmuştur. Bunların çoğu işlerini, karlarını, başarılarını zinadan ve en azından kadın vücudunun seks cazibesini reklamlarında kullanarak ve bunun fikriyatını yaparak kazanmışlardır. Aile koruma altında BunlarI anlıyorum da şu bizim Zaman gazetesinde evvelki gün çıkan ve Aile Niçin Kutsal Olsun başlıklı yazıyı anlamadım. Ama böyle bir gazetede böyle bir yazı nasıl çıkar? Bu nasıl bir diyalogtur? Aile bütün dinlerde kutsaldır. Aile bizim Anayasamızın da sımsıkı koruması altındadır. Bu gazetenin temeli de budur, sandığımız kadarıyla, emeli de. Bu yazı ve benzerleri ne sebeble sık sık konur, hizmet kimedir, gözden uzak olan gönülden de mi olmuştur? Anlamadığım ikinci husus, yazarın soyadı: Mahçupyan. Yani, mahçup oğlu. Ya Mahçupolmayan/yan olsaydı ne yazacaktı? 'Aile değil, zina kutsaldır mı?' Onu bilmem ama bu gazeteye, böyle yazı, bana kalırsa bir zina kadar yakışıksız. *********************************************************************** DÖN BABA DÖNELİM 08/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı CÜNEYT ARCAYÜREK Günter Verheugen , nabza göre şerbet veriyor. Kimi memnun edeceğini, nasıl edeceğini biliyor. Böyyüklerimizle yaptığı görüşmelerde güvence veriyor: Müzakere tarihi ertelenmeyecek! Beri yandan Brüksel'de, Avrupa başkentlerinde kapalı-açık kapılar ardında tarihi ertelemek veya bir biçime getirip tarih vermek- vermemek ya da veriyormuş gibi olmayı içeren formüller üzerinde tartışmalar, araştırmalar sürüyor. Verheugen, komisyon raporunda ''olumlu sürprizler olacak'' diyor. Merak kamçılayan bu cümlede nelerin saklı olduğunu soranlara ''olumlu'' diye yanıt verebiliyor. Lakin bu adam ilginç bir adam. Son sayfasına kadar katilin kim olduğunu saklama becerisini gösteren polisiye roman yazarları kadar sırları ustaca saklayan bir bürokrat. Dün Sabah'taki haber, AB ülkeleri ve komisyonun müzakerelerin başlaması konusunda fikirbirliği içinde olduklarını, ancakkkk evet ancak; ''müzakerelerin beraberinde 'siyasal izleme' sürecinin devam etmesini öngördüklerini'' yazıyor. Buradaki Verheugen ise açık beyanlarında, ''karar ne olursa olsun reform sürecine devam etmemizi'' istiyor ve -sızan veya sızdırılan haberlere göre- açık beyanlarında yeni bir istek listesi yok derken, kapalı kapılar arkasında geriye kalan eksiklerimizi sıralıyor: ''Dini özgürlükler- azınlıkların mal edinmesi-kadın hakları ve töre cinayetleri- Güneydoğu'nun durumu ve köye dönüş-ifade özgürlüğü-işkence-uygulamadaki aksaklıklar'' . Böylece bir olasılık beliriyor: AB, herhangi bir koşul yerine getirilmedi diye müzakereleri askıya alabilir. AB'nin üzerinde duyarlılıkla durduğu kadın haklarından söz edilirken Verheugen tamamen kaçak güreşiyor. Zinanın suç sayılması girişimleri Avrupa'da kıvılcım olmaktan çıktı, alevleniyor. DÖN BABA DÖNELİM 08/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı Verheugen daha iki gün önce sözcüsü Jean Cristoph Filori aracılığıyla bu hükümetin, iktidarın kulağını çekti. Zina tasarısının ''Türkiye'nin imajını zedeleyeceğini'' açıklattı. Ankara'da ağız değiştirdi Verheugen. AB Komisyonu'nun TCY'de değişiklik gerçekleşmeden yorum yapmasının doğru olmayacağını söyledi. Zinanın hiçbir AB üyesi ülkede suç sayılmadığına da değinen Verheugen, burada hele yasa bir çıksın, AB normları çerçevesinde değerlendiririz, demeye başladı. Bu denli hızlı çark etmek, ancak Türk siyasetçilerinde, ancak dünkü inanışlarından takıyye yaparak vazgeçtiği izlenimi veren AKP'li politikacılarda, tabii en başta RTE 'de görüldü; meğer kıvırganlık (dön baba dönelim) virüsü bizimkilerden Verheugen'e bulaşmış! **** Doğal olarak bir yetkilinin, hele Batılı bir yüksek bürokratın iki gün arayla ağız değiştirmesi insanda kimi kuşkular uyandırıyor. Bir gazetenin Verheugen'in zinanın suç sayılmaması gerektiğini Recep Bey'le Abdullah Bey'e söylediği haberi doğruysa, akla düşen bir başka olasılıkta gerçek payı büyük: Komser buradaki görüşmelerde bizim yüksek zevattan -beklendiği gibi- zinanın yasaya girmeyeceğine ilişkin güvence almış olabilir. Zinayı Türk insanı için değil, ama AB istemediği, AB ülkelerinde ters yorumlara yol açtığı için karşı çıkan medyatik yalakalar taaa Brüksel'den çala kalem aman zina, ne olur zina yasaya girme diye sütunlarca döktürüyorlar. Yat AB, kalk AB! İktidarı, medyası: ''Kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgârına'' şarkısını dudaklarından, kalemlerinden düşürmüyor. **** Zina konusunda pasif (dingin) kalmaktan ne umuyorsa; ana muhalefet de garip bir tutum içinde. Genel Başkan Baykal 'ın partiyi bağlayan söylemine göre; CHP, ''zinayı yasaklamayı iktidarın istiyor olmasını anlayışla karşılıyor, oy vermiyor, ama -AKP istemi doğrultusunda- iktidara yasayı, zinayı sabote etmemeye söz veriyor'' . Bunun anlamı mı efendim? Açık değil mi: İktidarın istediği bir göz Allah verdi iki göz! Baykal'la Verheugen veya Verheugen'le Baykal diyelim, aynı ağzı kullanıyorlar; Baykal zinaya oy vermeyerek susmak, bir çeşit kabul etmektir demeye gelen bir tavır alacağını söylerken; AB Komisyoncusu zina olayında ''bu iktidara baskı yapmanın uygun olmayacağını düşünüyor'' . Böyle bir muhalefetle bu iktidarın sırtı zor yere gelir. *********************************************************************** TASARIYI HAZIRLAYAN ZİNA CEZASINA KARŞI 08/09/2004 Milliyet Haber ADEM SÖZÜER TCK Tasarısı'nı hazırlayan alt komisyonda görev alan Doç. Sözüer, "Oturup akşam yemeği yemek bile kıskanç eş tarafından zina şikâyetine yol açabilir" dedi TCK Tasarısı'nı hazırlayan TBMM Adalet Alt Komisyonu'nda görev alan İstanbul Üniversitesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Adem Sözüer, zinanın suç haline getirilmesinin tasarının felsefesine aykırı olduğunu söyledi. Sözüer, zinaya cezanın aileyi kurtarıcı değil, dağıtıcı etki yapacağını vurguladı. Tasarı hazırlanırken, devletin bireyin kişisel özgürlük alanlarına TASARIYI HAZIRLAYAN ZİNA CEZASINA KARŞI 08/09/2004 Milliyet Haber müdahalesinin önlendiğini anımsatan Sözüer, "Tasarıya göre devlet ceza hukuku araçlarıyla kişilerin nasıl giyindiğine, inandığına, düşündüğüne, cinsel tercihlerine müdahale etmeyecek. Buna istisna olarak bir kontrol mekanizmasının getirilmesi tasarının felsefesine aykırı olur" dedi. Devletin zina gerekçesiyle kişilerin özel hayatını kontrol etmesinin aile birliğini korumakla ilgisi olmadığını söyleyen Sözüer, "Okullara para veremeyen velilere okulda temizlikçilik yaptırılıyor. Devlet bunu çözsün. Bir sorun çıktığında eşlerin psikiyatra, evlilik uzmanına gidip yardım alması sağlansın" diye konuştu. Sözüer, şunları söyledi: "Sadece cinsel ilişki değil, oturup akşam yemeği yemek bile kıskanç eş tarafından 'bu gece birlikte olacaklar' diye zina şikâyetine yol açabilir. Akşam yemek yediler diye polis baskını yaptırmak aileyi güçlendirir mi, zayıflatır mı? Zina suç olduğunda kurtarılabilecek evlilikler de zarar görür." Taslakta şu düzenleme yer alıyor: Zina, şikâyete bağlı suç olacak ve altı ay şikâyet süresi verilecek. Tek cinsel ilişki zina suçu sayılacak. Mahkeme kararıyla veya eşlerin kendi arasında evliliğe ara vermesi, ayrı yaşamaları durumlarında zina suçu işlenmemiş sayılacak. Suç, altı aydan üç yıla kadar veya sadece iki yıl hapis ile cezalandırılacak. Evli kişiyle cinsel ilişkiye giren bekâr da cezaya çarptırılacak. *********************************************************************** ZİNAYA VETO 08/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı GÜNERİ CIVAOĞLU AKP, "zina maddesi" için ısrarlı olursa umut, "çıkacak yasaya Çankaya'dan - kısmi - veto olasılığı." AKP ikinci kez yasalaştırmak için dayatmaz ve tabanını okşamış olmakla yetinerek, YÖK Yasası gibi soğumaya bırakırsa... Bu da bir çözümdür. Çünkü... Zina tartışması, Türkiye'nin AB'den tarih beklentilerine çomak sokmak isteyenlere "sürpriz fırsat" oldu. Brüksel'den aldığım izlenimlere göre Kıbrıs Rum lobisi "Gördünüz mü referandumda Türklerle bütünleşmeye neden HAYIR dediğimizi" söylemine geçmiş bile. Türkiye karşıtlarından "Türkiye, üyelik için olgun değil... Avrupa kültürüyle uzlaşamaz. Bu gibi nedenlerle Türkiye'nin Avrupalı olamayacağı görüşünü savunuyoruz" yorumları yoğunlaşmış. Zina için ceza hükmü, "flörtün yasaklanması, bekaret zorunluğu, kadın haklarında geriye gidiş olarak" sunuluyormuş. Bir çuval incir berbat ediliyor mu ne? Abartmayalım Peki bu zina maddesi, AB kararını olumsuz yönde değiştirir mi? Bu iddia - şimdilik - abartılı olur. AB zirvesindekiler, AKP hükümetinin, Türkiye'ye AB'yle uyum için çok zorlu engelleri de aşırttığının bilincindeler. Örneğin... "- Asker'in devlet yönetiminde ağırlığının azaltılması.... - Kürtçe öğrenim ve TV yayını" gibi... Birkaç yıl önce düşünülmesi bile hayra yorulmayan bu dönüşümün altındaki imza, AKP'yi, sadece, zina maddesi nedeniyle, defterden sildirecek değil. Ancak, Türkiye'nin Ekim raporuna, bu "zina" önemli bir "eksi" olarak girebilir. Tabii... Madde, Meclis'ten geçse bile Cumhurbaşkanı Sezer tarafından, TCK'ya ZİNAYA VETO 08/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı sokuşturulan birkaç "AB ile uyumsuz madde" ile birlikte veto edilmezse... Ki bu "kısmi veto" da, bizim diplomatların AB zirvelerine fısıldadıkları umut / olasılık. Yola devam AB'den tarih almak beklentileri için "ekim raporunun gelişi. Verheugen'in eylülde gelişinden belli oldu... Aralıkta açıklanacak karar ise ekim raporundan belli olur" diyebiliriz. Sonuç... Aralık'ta "tam üyelik görüşmelerini başlatma kararının" ucu göründü. 56 yıllık bir tünelden çıkış ışığıdır bu. Verheugen'in Türkiye gezisinden izlenimler, son kuşkuları da dağıtmış bulunuyor. Elbette... Bu aylar öncesinden gözlenen olumlu ufuk çizgisi iyi... Öte yandan, önümüzde bu kadar zaman olması, yola taş konulması için de elverişli bir süreç. Sözgelişi, daha bir ay önce kimin aklına, TCK'da AB ile uyum değişiklikleri yapılırken araya böyle "zinaya hapis cezası" gibi hükümlerin sokuşturulacağı gelirdi? AKP kendi ayağına ve Türkiye'ye başka çelmeler daha takabilir. Sınırların ötesinde başta Ermeni lobisi olmak üzere pusuda bekleyenler de yola döşedikleri mayınları patlatabilirler. Hiç değilse Türkiye, onların ekmeklerine yağ sürmemeli. Ön ve ardıl Neyse... Ekim raporunun ve aralıkta açıklanacak tarih kararının "ön koşulsuz olması gerektiği ve öyle olacağı" da, AB adına konuşma yetkisi olanların söylemlerinden anlaşılıyor. Burada sorun "Türkiye'ye tarih vermek" değil, "Türkiye'nin tam üye olacağı bir sürecin başladığını" Avrupa kamuoyuna anlatabilmek, bunu Avrupa toplumlarına kabul ettirebilmek. O nedenle, aralıkta yapılacak "tarih verme" açıklaması ve bu açıklamanın dayanak alacağı ekim raporu, "ön koşullar" koymayacak, ama bu "ardıl koşullar" da koymayacak demek değil. Yani... Türkiye'ye tam üyelik görüşmeleri tarihi veriyoruz açıklamasına bir dizi "ama"lar takılacak. Bu "ama"ların sayısı, Türkiye için ileriye dönük "belirsizlik katsayısını" oluşturacak. Katsayıyı aşağıya çekmek ise Ankara'nın kendi kendine çelmeler takmamasıyla da bağlantılı. g.civaoglu@milliyet.com.tr *********************************************************************** ÜÇ EŞLİ DEVLET BAŞKANI 08/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı ORHAN BİRGİT Irak'ın Amerikan yanlısı Devlet Başkanı Gazi El Yaver , Bayındırlık Bakanı Nesrin Bervari ile dünyaevine girmiş. Şamar aşiretinin de başkanı olan Yaver'in bir Sünni Arap, eşinin ise Kürt asıllı olduğu bildiriliyor. Haberi veren gazeteler, George Town Üniversitesi'nde jeoloji mühendisliği öğrenimi yapan Irak'ın Geçici Devlet Başkanı ile Bağdat ve Harward üniversitelerinin mühendislik diplomalarını taşıyan Bayındırlık Bakanı ÜÇ EŞLİ DEVLET BAŞKANI 08/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı arasındaki evliliğin önümüzdeki dönemde ülkede Araplarla, Kürtler arasında bir işbirliğinin altyapısına katkı yapıp yapmayacağını sorguluyorlar. Oysa ben, üçüncü evliliğini yapan devlet başkanının, önceki eşlerinin karşılaştıkları emrivaki ile ilgileniyorum. Önceki iki eşin böyle bir evliliğe karşı çıkmak gibi bir hakları olmadığını bile bile. Çünkü yaşadıkları ve benimsedikleri düzende, böyle bir evlilik için elbette onlara, ne diyeceklerini soran bile olmamıştır. Ya, Harward mezunu genç Bayındırlık Bakanı üçüncü eş? Öyle anlaşılıyor ki Nesrin Bervari, aldığı varsayılan Batı kültürüne rağmen Şamar aşiretine bir tür kuma olarak gitmiş olmaktan doğan bir sorun yaşamıyor. El Yaver'in daha önce eşi olmuş hemcinsleri ise bu okumuş yazmış mühendis politikacıyı ilgilendirmiyor. Bunun nedeni, elbette içinde doğup büyüdüğü ülkenin toplumsal değer yargılarından geliyor. Tıpkı, AKP'deki kadın milletvekilleri gibi. Çoğunluğunun yükseköğrenim yapmasına, milletvekili sıralarında otururken herhangi bir Avrupa ülkesinin parlamenterlerinden farklı bir görüntü vermemelerine karşın kadın-erkek eşitliğinde olay bir laboratuvar testi gibi gündeme geldiği zaman, erkek arkadaşlarının söyledikleri onlar için bir emir buyruğu gibi algılanıyor. Kadının adı yokmuş O zaman, ''Kadının adı yok'' özdeyişinin bir tür düstur anlamında karşılanması, bu miletvekillerimiz için doğal görülüyor. Sadece onlar mı? Ya erkek milletvekilleri? Diyelim ki, ülkenin doğu ya da güneydoğusunda doğan ve yine oralarda yaşayan milletvekillerinin az sayıdaki bir bölümü, geçen hafta da yazdığım gibi çokeşli evliliği benimsiyor ya da hoşgörüyorlar. Kimi bu tür bir evlilik için bir de mecburiyet kılıfı bulmuş. Çocuğu olmayan eşlerin, erkekleri için ikinci evliliğin doğal sayılmasını istiyor. Peki ya aynı gerekçe kadın için niçin geçerli olmasın dediğiniz zaman, adamın adeta tepesi atacak hale geliyor. Çünkü, gerçek anlamdaki kadın - erkek eşitliği, bu kafadaki kişinin lügatinde yok. Hiçbir zaman da olmayacak! Zaman zaman ''Cumhuriyet'' üstüne yapılan tartışmalarda bir bölümümüzün üstüne basa basa, Atatürk Cumhuriyeti kavramını savunmamız, irdelememizin anlamını merak edenler, Medeni Yasa'nın kabulü ile aydınlanma çağında nasıl bir devrimin kapısını araladığımızı öğrenmeliler. Çokeşliliğin ya metreslik kurumu demek olduğunu ya da Osmanlı'nın cariyelik düzeninin devamı anlamına geldiğini de bilmeliler. Her ikisi de, yeni yasanın içine zina şikâyete bağlı bir suç olarak yerleştirilince, Avrupa Birliği kapısından girmekte olmakla övünen politikacılarımızı, o kapının öteki yanında zor durumda bırakacaktır. Hatta zaman zaman aydın Avrupalı kadınların ağır eleştirileri karşısında başlarının öne eğilmesine yol açacaktır. Zina kurumunun geriye dönüşüne yeşil ışık yakan ceza yasası tasarısında kadınlarımız için öteki ağır ve haksız yaptırımları tek tek sıralayan kadınlarımız, ne yazık ki parlamento dışındalar. Sözde kadın-erkek eşitliği kavramını hiçe sayan, genç kızlarımızı aşağılayan, okul yöneticilerini ya da kimi anababaları kuşkulandıkları kız evlatlarının ellerinden tutarak hekim muayenesine götürmeyi içine sindiren bir yasa taslağı için Cumhuriyet Halk Partisi niçin ikili oynuyor? Doğrusu asıl merak edilmesi gereken bu değil mi? *********************************************************************** 'ZİNA TARTIŞMASI ONUR KIRICI' 08/09/2004 Cumhuriyet Haber Kadın kuruluşları , yasa tasarısı hazırlamanın bile büyük bir geriye dönüş olduğunu savundu: AKP'nin kendi tabanına selam vermeyi planladığını söyleyen Prof. Saylan, "Yasanın Meclis'ten geçmesi aydınlanmanın önüne geçecek bir olay" diye kunuştu CHP PM üyesi Alp ise "Zina ayrıca ceza gerektiren bir tutum değil" dedi. AKP hükümetinin yeni Türk Ceza Yasası'nda zinanın suç sayılması istemi, kadın kuruluşları ve sivil toplum örgütlerinin sert tepkisine neden oldu. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan , çağımızda zinayla ilgili yasa tasarısının tartışılmasının ''utanç verici'' olduğunu vurgulayarak AKP'nin zina tartışmasını, kendi tabanına selam vermek amacıyla ortaya çıkardığını söyledi. Bu şekilde Türkiye'nin zarar gördüğünü ifade eden Saylan, ''Bu yasanın Meclis'ten geçmesi aydınlanmanın önüne geçecek bir olay. Meclis'teki çağdaş eğitim almış milletvekilleri bunu nasıl kabul edecekler. Ben onlardan ses bekliyorum'' dedi. İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Başkanı Necla Arat yıllar önce çağdaş ceza yasasının oluşturulması için mücadele verdiklerini anımsatarak ''Zina tartışmalarının tekrar önümüze çıkarılması büyük bir geriye dönüştür'' diye konuştu. Hükümetin yasa tasarısını geri çekmesini isteyen Arat, CHP'nin tavrını da protesto ettiklerini bildirdi. CHP Parti Meclisi Üyesi Hülya Alp ise zinanın ancak uygar yaşam biçiminde boşanma nedeni olabileceğini kaydederek ''CHP'nin bu konuda tavrı net. Zina ayrıca cezayı gerektiren bir tutum değil'' şeklinde konuştu. Mor Çatı gönüllüsü avukat Ayşegül Kaya AKP hükümetinin kendi politikalarının yetersizliğini örtbas etmek için zina tartışması yarattığını belirtti. Kaya şöyle devam etti: ''Genelevleri hükümetler işletiyor. O halde evli erkeklerin buralara gitmesine de engel olsun. Bu tasarı yine kadınlar aleyhine, dedikodularla baskınlarla onların onurlarını ayaklar altına alacak bir düzenleme.'' İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi üyeleri, Galatasaray Pastanesi'ndan Adalet Bakanı Cemil Çiçek 'e faks çekerek ''zinanın suç olarak tanımlanmasını, kadını ikinci sınıf gören feodal bir anlayışın sonucu'' olarak gördüklerini vurguladılar. *********************************************************************** 'KADININ HAKKINI KORUYORUZ' 08/09/2004 Cumhuriyet Haber RECEP TAYYİP ERDOĞAN Başbakan Erdoğan, zinanın suç olmasının muhafazakârlığın gereği olduğunu söyledi Zinanın suç olması konusundaki ısrarını sürdüren Erdoğan, ''AKP olarak muhafazakârlığımızın gereği, aile kurumunun sağlam tutulmasıdır" dedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan , zinanın suç olmasıyla aldatılan kadının hakkının korunacağını savundu. Erdoğan, dün gazetecilerin zina düzenlemesiyle ilgili sorularını yanıtladı. AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Günter Verheugen 'in zina düzenlemesine kesinlikle karşı olduğu yönündeki sözlerinin anımsatılarak görüşmede bunu gündeme getirip getirmediğinin sorulması üzerine Erdoğan, ''Bunların hiçbirinin hakikatle ilgisi yok'' dedi. Erdoğan, zina düzenlemesinin şikâyete dayalı olup olmayacağı sorusu üzerine şu görüşleri dile getirdi: 'KADININ HAKKINI KORUYORUZ' 08/09/2004 Cumhuriyet Haber ''Biz bu konuyla ilgili söylenmesi gerekenlerin hepsini söyledik. Aynı istikamette gidiyoruz. Tamamıyla AKP olarak muhafazakârlığımızın gereği, aile kurumunun sağlam tutulmasıdır, aile kurumumuzun temel direği olan anne ve baba herhangi bir aldatma yaparsa, aldatılanın şikâyeti söz konusu olması halinde yargı devreye girer. Bunun dışında herhangi bir şey söz konusu değildir.'' Bu konuda yapılan yorumların bir bölümünün saptırmaca olduğunu ileri süren Erdoğan, 1996 yılında zina yasağının kaldırılmadığını, kadın ve erkek arasında eşitsizliğin bir gerekçe olarak ortaya konulduğunu belirtti. Hükümetin 1996 yılından kalma eşitsizlikle ilgili konuyu telafi ettiğini ve eşit hale getirdiğini savunan Erdoğan, ''Biz şu anda kadına saygının gereğini yerine getiriyoruz. Aldatılan kadının hakkını biz şu anda koruyoruz'' dedi. Erdoğan, kamuoyu araştırmalarında toplumun yüzde 80'inin atılan adımı haklı bulduğunu ileri sürdü. *********************************************************************** GÜNEY: ZİNA CİNAYET NEDENİ 08/09/2004 Cumhuriyet Haber Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürü, Türkiye'de zinanın yaptırımsız bırakılamayacağını ileri sürdü Niyazi Güney'den inciler * Batı'da aile dağılmıştır. O nedenle suç değildir. * Batı'da aile korunmaya değer görülmüyor. * Hassas bir konuyu devlet olarak koruma altına alıyorum. * Suç olmaktan çıksın diyenlerin koruduğu değeri açıklaması gerek. Zinada suç tanımının hazırlıklarını sürdüren Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürü Niyazi Güney , zinanın AB ülkelerinin mevzuatında yer almamasını ''Batı'da ailenin korunmaya değer görülmemesine'' bağlarken, Türkiye'de ise zinanın, ''cinayet nedeni'' olduğu için yaptırımsız bırakılamayacağını savundu. ''Türk toplumunun uğrunda cinayet işlediği bir hususu suç olarak düzenlemek hata mı? Hassas bir konuyu devlet olarak koruma altına alıyorum'' diyen Güney, zinanın suç olmasına karşı çıkanların ''hangi değerleri koruduklarını'' açıklaması gerektiğini söyledi. Güney, zinanın suç olarak düzenlenmesini isteyen fakat sesini duyuramayan kesimin daha geniş olduğunu öne sürdü. Zinanın nasıl cezalandırılacağına ilişkin öneri taslağı hazırlığı süren Kanunlar Genel Müdürü Niyazi Güney, bu yaptırıma gereksinim duyulmasının gerekçelerini Cumhuriyet 'e anlattı. Zinanın yaptırımsızlığı Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürü Niyazi Güney, Batı ülkelerinde ailenin çözülüp dağıldığını belirterek ''Batı'da aile kurumu artık korunmaya değer bir kurum olarak addedilmiyor. Batı, artık aile yerine koyabileceği yeni kurumlar peşinde'' dedi. Avrupa ülkelerinde ailenin ''korunmaya değer bir varlık'' olarak görülmediğini savunan Güney, zinanın yaptırımsızlığını buna bağladı. Kanunlar Genel Müdürü, Avrupa ile Türkiye arasındaki farkı şöyle açıkladı: ''Türk toplumunda aile düzenine karşı işlenen suçlar vaki olduğunda, cinayetlere sebebiyet verecek kadar toplum üzerinde etkili bir suç. Ben diyorum ki biz bu toplumun insanıyız. Biz Batı'da yaşamıyoruz, ben Batı kültürü ile yaşamıyorum ki. Benim kendi öz kültürüm var. Bir geleneğim ve göreneğim var. Yaşadığım toplumun sosyal gerçekliklerini göz önüne alarak, yasaları yapıyorum.'' Mevzuattaki boşluk Yaptıklarının daha önce Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilen zinaya ilişkin GÜNEY: ZİNA CİNAYET NEDENİ 08/09/2004 Cumhuriyet Haber düzenlemeleri yeniden gözden geçirerek, mevzuattaki boşluğu doldurmak olduğunu anlatan Güney, ''Karı veya kocanın, bizde ihanet olarak nitelendirilen zina yapması, çoğunlukla cinayetlere sebebiyet verecek kadar insan üzerinde etki yaratan, infial yaratan bir eylemdir. Toplumda zinanın algılanma biçimi böyle. Sosyal bir hukuk devleti olarak, Türk toplumunun bu kadar önem verdiği, uğrunda cinayet işlediği bir hususu suç olarak düzenlemekle hata mı yapıyorum? Eğer halkın yönetimi demokrasi ise, kendi kendini yönetmesi ise Türkiye'de bugün zina suç olsun mu olmasın mı, referandum yapılsın'' diye konuştu. AB'ye girme yönündeki belirlenmiş kriterlerde zinaya ilişkin düzenleme olmadığını kaydeden Güney, ''Bizim sivil toplum örgütleri böyle bağırıp çağırdığı için Batı diyor ki: 'Toplum karşı olmasına rağmen yönetim bunu getirmeye çalışıyorsa bu demokrasiye aykırıdır.' Bu yüzden Batı öyle söylüyor. Sivil toplum örgütlerini Türk toplumunun temsilcisi olarak görüyor'' dedi. *********************************************************************** ZİNADA NEDEN ISRAR EDİLİYOR? 08/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı ORAL ÇALIŞLAR Başbakan Tayyip Erdoğan, ceza kanuna eklenecek zina maddesini kendisinin de savunduğunu vurgulayarak bu işin bir hükümet politikası olduğunu açıkladı. Başbakan Erdoğan, zinayı cezalandırmayı, kadını korumak amacıyla istediklerini söylüyor. Bu yolla aileyi de koruyacaklarını iddia ediyor. Günlerdir, AKP yönetiminin zina maddesini neden gündeme getirdiğini çözmeye çalışıyorum. Daha önceki bir yazımda da vurgulamıştım, neden bu kadar ısrar? Hatta, kamuoyundan yükselen tepkilere bakarak bu anlamsız öneriyi geri çekeceklerini bile düşünmüştüm. Bu tepki Avrupa Birliği'nden gelen tepkilerle de birleşince, şimdiye kadarki tecrübeye bakarak bu işten artık vazgeçerler değerlendirmesini de yapmıştım. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın dünkü açıklamasıyla bütün tepkilere rağmen ısrarcı oldukları ortaya çıktı. Zinanın suç sayılması, gerçekten kadını korur mu? Başbakan'ın dünkü açıklamasından maddenin biraz daha yumuşatılacağı, şikâyeti yapacak olanların da aile çevresiyle sınırlı tutulacağı anlaşılıyor. Erkek egemen bir toplumda, erkeğin birden fazla kadınla evlenmesinin bile mazur görülebildiği bir ortamda, kadın erkeği zina konusunda şikâyet edebilir mi? Ekonomik gücü büyük ölçüde elinde tutan kocasının, başka bir kadınla yatakta basılıp hapse atılmasını isteyebilir mi? Bunun sonuçlarını kaldırabilir mi? Çünkü ekonomik ve sosyal gücü elinde tutan erkek... Böyle bir şikâyet asıl olarak kadının aleyhine sonuçlar yaratır. Kadının başka bir erkekle beraber olması ise zaten devlete şikâyete gerek olmadan çözülüyor. Kocalar, büyük çoğunlukla karılarını ''namuslarını temizlemek'' için öldürüyorlar. Yargıya ihtiyaç, şikâyete gerek bırakmıyorlar. Kadınlar, evliyken cinsel ilişkiye girdiklerinde bir anlamda ölümü göze alıyorlar. Kaç evli erkek, karısının başka erkekle olduğunu, kamuyla veya devletle paylaşmayı isteyebilir. Kaç erkek ''Benim karım başka bir erkekle beraber'' diyebilir? Bunu göze alabilir? Ne kadar erkek böyle bir şikâyeti içine sindirebilir? Şunu görelim: İki insan arasındaki cinsel ilişki, tamamen insani bir ZİNADA NEDEN ISRAR EDİLİYOR? 08/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı ilişkidir. Bu ilişkinin bir veya iki tarafının evli olması, bu ilişkinin insani olması gerçeğini ortadan kaldırmaz. Böyle bir ilişkide evli olan taraf ya da tarafların devlete karşı değil, eşlerine karşı bir sorumlulukları söz konusudur. Böyle bir durumda ne olacağına iki taraf olarak eşler karar verirler. Tamer Karadağlı ya da Kaya Çilingiroğlu olayında ne oldu? Bu ilişkinin diğer tarafı olan kadınlar ne yapacaklarına karar verdiler. İlişkiyi devam ettirip ettirmemeyi ölçüp biçip bir sonuca vardılar. Eğer, AKP'lilerin getirmeyi düşündükleri madde yürürlükte olsaydı, Kaya Çilingiroğlu veya Tamer Karadağlı şimdi hapiste olabilirlerdi. Böyle bir durumda bu erkeklerin eşleri korunmuş mu olurdu? ''Zina'' sözcüğü bile başlı başına ilkel ve geri bir düşünceyi yansıtıyor. Zina ne demek? İki yetişkin insanın cinsel ilişki kurması demek. Bu insanların evli ya da bekâr olmaları, bu ilişkiyi kirletmez ve lanetli hale getirmez. Bu ilişki içindeki insanların evli ya da birisiyle birlikte olması yalnızca, bu insanlara karşı bir sorumluluk doğurur. Ne devlete ne de bir başkasına sorumluluk getirmiyor. Zina da artık tarihe gömülmesi gereken bir geçmişi simgeliyor. Bütün bunları yazdıktan sonra, yeniden AKP bu konuda neden ısrar ediyor sorusuna cevap arıyorum. Gündemi mi değiştirmek istiyorlar? Geri kitlelere bir mesaj mı vermek istiyorlar? Bundan da pek emin değilim. Cumhuriyet gazetesinin dünkü sayısında Adalet Bakanı Cemil Çiçek' in yıllar önce ANAP hükümetinde bakanlık yaparken ''Flört fahişelikten farksızdır'' sözleri hatırlatılmıştı. Tutucu ve ilkel olan bu yaklaşım, yeniden gündeme mi getiriliyordu? Çünkü ceza kanununa eklenmesi düşünülen maddelerde, gençler arasındaki cinsel ilişkiye de cezalar getiriliyor. Cemil Çiçek, geçmiş günlerini mi hatırlıyor? Geçmişe mi dönmek istiyor? *********************************************************************** TÂCİZ 08/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı MÜMTAZ SOYSAL DEVRİMİN ilk yıllarındaki gazete ve dergilerde ''cumhuriyet'' beyazlar giyinmiş bir genç kız resmiyle temsil edilirdi. İkinci Meşrutiyet döneminin ''hürriyet'' i gibi. Artık pek rastlanmıyor böyle bir benzetmeye. Açıkça belli ki, her iki dönemde de Türkiye'yi en yakından etkilemiş ülke olan Fransa'dan alınmış bir âdetti bu. Orada hâlâ sürüyor: Fransa Cumhuriyeti, genç, güzel bir kadındır. Armalarda, resmî belgelerde bile rastlarsınız kendisine. Daha da somutlaştırıldığı, canlı bir aktrise böyle simgelere model olma onurunun verildiği de görülür. Bir süredir Catherine Deneuve 'e verildiği gibi. Türkiye'de iyi ki bu âdetten vazgeçildi. Yoksa, ''Bir yanda millet zina konuşurken, öte yanda cumhuriyetin ırzına geçiliyor'' diye münasebetsiz resim altlarına rastlayabilirdiniz. Irza geçme söz konusu olmasa bile, cumhuriyetin sürekli tâciz edilmekte olduğu kesindir: yiyecekmiş gibi bakmaktan çirkin davranışlarla rahatsız etmeye, şurasına burasına el atmaya, hırpalamaya kadar varan bir kötü niyetin belirtisidir bu. Punduna getirip kesin sonuca gitme hesabı da dahil. Aslına bakarsanız, cumhuriyet, başlangıçtaki sağlam ilkeleri, kurumları ve kurallarıyla kendini savunacak, saldırganlara haddini bildirecek kadar güçlüdür. Koruyucuları, namusuna el sürdürmemeye andiçmiş fedaileri de TÂCİZ 08/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı var. Ama artık tâcizciler ve tasallutçular koruyucuların ve fedailerin ellerini ayaklarını tutacak, müdahale etmelerini önleyecek yardımcılar bulmuşlardır dışarıdan. Nedense, ırza geçme niyetiyle başlayan bu çok failli hırpalama, bol satışlı gazetelerin üçüncü sayfalarındaki türden ''dağ başında turist kadına tecavüz'' haberleri kadar bile tiksindirici olmuyor. Görünürde şık nedenlerle, demokratikleştirme, Avrupalılaştırma ve Sayın Verheugen 'in ''modernizasyon'' dediği çağdaşlaştırma için sürdürüldüğü iddia edilen bir çaba söz konusudur. Böyle olduğu içindir ki, çabanın özde kötü niyetli bir tâciz niteliği taşıdığı kolay fark edilmiyor. Zaten, bağımsız tabiatlı güzel cumhuriyet kızını korumaya kalkışacak olanların ellerini ayaklarını tutacak, onları kahredici bir seyirciliğe mahkûm edecek ''kriterler'' ve ''komiserler'' var artık. Üstelik, bütün bunların, kızın da koruyucularının da hayrına olduğu söylenmekte. Dikkat ederseniz, AB'ye tam üyelik yolunda 1963'ten beri süren ve 1999'dan beri belirginleşen kırk yıllık ''oyalama'' taktikleri şimdi son derece ilginç yeni bir aşamaya girmektedir. Verheugen'in ağzından bal akıyor. ''Tarih'' verileceği neredeyse kesin. Belki yola getirilmesi gereken bazı kurum ve kurallar bakımından koşullu da olabilir, koşulsuz da. Sonra, ''uygulama'' ya bakılacak. ''Şunu da çıkar, bunu da ver'' diyerek. On, on beş, yirmi yıl boyunca, cumhuriyet iyice mecalsiz kalıp tam teslim oluncaya ve iki yüz yıldır beslenen bütün emelleri tatmin edinceye kadar. Tarihinde böyle bir gezintiye çıkmanın pişmanlığını acıyla duya duya. *********************************************************************** HORTUMCULARA TESLİM OLDULAR 08/09/2004 Halka ve Olaylara Tercüman Haber MEHMET AĞAR DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, zinanın, “Türkiye’nin kendi düzeni ve hukuk normlarıyla çözülecek bir konu” olduğunu belirterek, “Türkiye’nin hayati meseleleri varken, zina gibi tartışmalarla gündemi kilitlemenin anlamı yok” dedi. İzmir Adnan Menderes Havalimanı’nda gazetecilere açıklamalar yapan Ağar, Türkiye’nin tarım kesiminin büyük sıkıntılar çektiğini, sorunlara yakından eğilmek için sık sık tarım kesimi temsilcileriyle birlikte olacaklarını söyledi. Türkiye’nin her yerinden, tarım kesiminin yakınmalarını, feryatlarını aldıklarını belirten Ağar, iki yıla yakın bir süre geçmesine rağmen hükümetin icraatlarında başarılı olamadığını iddia etti. Türkiye’nin sorunlarının ancak güçlü bir irade ve merkez sağ ile çözüleceğini belirten Ağar, “Yolsuzlukla, hortumcularla mücadele edeceğini ifade edenler onlara teslim oldu. Türkiye’nin sorunlarını ancak DYP, merkez sağdaki DYP çözer” dedi. Türkiye’de suni gündemler yaratılmaya çalışıldığını savunan Ağar şöyle dedi: “Türkiye’nin hayati meseleleri varken, zina gibi tartışmalarla gündemi kilitlemenin anlamı yok. Zina konusunu Türkiye kendi düzeni ve hukuk normlarıyla çözecektir. Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde tarım kesimi çok zor şartlar altında yaşıyor. DYP’nin meydanlara inmesini bekliyorlar. Partimiz kendi eksikliklerini gidererek yavaş yavaş toparlanmaya başlıyor ve yola devam edeceğiz. Milletin güvenini yeniden sağlamaya başladık.” HORTUMCULARA TESLİM OLDULAR 08/09/2004 Halka ve Olaylara Tercüman Haber *********************************************************************** 100 GÜN KALDI 08/09/2004 Türkiye Köşe Yazısı YILMAZ ÖZTUNA 100 gün sonra, 25 Avrupa Birliği üyesi devletin başkan veya başbakanları, Türkiye ile üyelik müzakerelerinin başlaması için karar verecekler. Kararın olumlu çıkacağı anlaşılıyor. Müzakereye başlama tarihinde bir tatsızlık da beklenmiyor. Masaya oturmak için davet edileceğimiz tarih, 2005 yılının baharından önce olmalıdır. 17 Aralık 2004 Cuma günü kararı, geniş ölçüde bir ay sonra, 11 Ekim Pazartesi günü Brüksel’de yayınlanacak Türkiye ilerleme raporuna dayanacaktır. Bu raporda da hakkımızda olumsuz bir şey beklenmiyor. Tabii bazı temenniler dile getirilecektir. Gerek önümüzdeki 4 haftayı, gerek takip eden 2 ayı, dikkatle atlatmalı, bu müddet içinde mutlaka verimli, anlamlı, kapsamlı reformlar ve uygulamalar sergilemeliyiz. Asla sakarlık yapmamalıyız. Bu millet, tarihî sakarlıklardan çok çekti. Ne gibi sakarlık? derseniz, bir örnek, hiç beklenmedik şekilde ortaya çıkartılan zinaya hapis cezası meselesidir. Bu yüzden, yüzlerce maddelik ceza yasası reformunu berbad etmemek hususunda, önümüzdeki salı günü, ayın 14’ünde toplanacak Yüce Meclis, elbette uyanık davranacaktır. Avrupa Birliği hukuk normları ile zıtlaşacak mahiyette davranmayacaktır. Hükûmet, Aralık ayındaki bir kazanın, neye, nelere mâl olacağının şüphesiz şuuru içindedir. Yüce Meclis’in huzuruna, bu şuur içinde çıkacaktır. Başka ne türlü sakarlık? diyorsanız, Patrikhane’nin 183 yıldır kapalı bulunan bir kapısını açtırmak süper akl-ı evvelliğini örnek gösterebiliriz. Kapının kapanmasına, değil kapıyı açtırmak, Patrikhaneyi kapatmak iktidarında bulunan Sultan Mahmud aldırış bile etmedi. Aynı gücü taşıyan Atatürk’e keza vız geldi. Türk genci, millî ve tarihî şuur içindedir. Türk’e yaramaz eylem yapmaz. Hatayı düzeltmesini bilir. Heyecan eseri bir davranışın, Ortodoks Patriki’nin bizi dinleri kısıtladığımız için Avrupa’ya şikâyette bulunmasını haklı çıkaracağını derhal kavrayacaktır. Tarihî bir dönüş noktasındayız. Ya muâsır medeniyet seviyesine ayağımızı basacağız, ya maazallah ayak sürümekte devam edeceğiz... *********************************************************************** AİLE YAPISI YASA GÜCÜYLE KORUNAMAZ :ÖZEL HAYATA SALDIRI VAR 08/09/2004 Radikal Makale FAİK AKÇAY Aralarında evlilik bağı olmayan kişilerin arasındaki cinsel ilişkinin suç sayılması, özel yaşama saldırıdır. Avrupa Birliği yolundaki Türkiye'de böyle bir yasa kabul edilemez Zina, aralarında evlilik bağı olmayan kişiler arasındaki cinsel ilişki, anlamına gelen Arapça bir sözcük. AKP, CHP ve DYP, TBMM tarihinde çok az denk gelinen bir uzlaşmaya AİLE YAPISI YASA GÜCÜYLE KORUNAMAZ :ÖZEL HAYATA SALDIRI VAR 08/09/2004 Radikal Makale vararak, TCK'nın zinayı suç sayması konusunda anlaşmış bulunuyorlar. TBMM'de bulunan siyasal partilerin tepelerinde varılan bu anlaşma, yapılacak olan oylamada, bireysel karşı çıkışlarla delinebilir. Ancak, sonuç değişmeyeceğe benzemektedir. Yeni TCK tasarısında, zinayı kadın- erkek ayrımı yapmadan suç sayarak, çağdışı bir yasal düzenleme yapmanın adımları atılmaktadır. Sorun, ulusal bir sorun niteliğine büründürülmüş, sanki ulusumuzun, başka uluslara karşı çıkarlarını koruma niteliğinde bir yapıya dönüştürülmüş bulunmaktadır. Böylece, 1996 ve 1998 yıllarında Anayasa Mahkemesi'nin aldığı kararlarla suç olmaktan çıkarılan zina, yeniden Türk insanının yaşamına girmiş olacaktır. Anayasa Mahkemesi, aralarında evlilik bağı olmayan kişiler arasındaki cinsel ilişkiyi, bir boşanma nedeni saymış, ancak suç olacak bir eylem olmadığına karar vermişti. Türkiye'yi çağdaş bir yapıya kavuşturma konusu gündeme gelince, her kafadan bir ses çıkaran partilerimizin, ilkel kabile ilişkilerindeki bir anlayışı yasalaştırma konusunda nasıl kenetlenebildiklerini anlamak anlaşılır gibi değildir. CHP, aralarında evlilik bağı olmayan kişiler arasındaki cinsel ilişkinin suç sayılmasının çağdışı bir uygulama olduğu görüşünde. Ancak, zinanın suç sayılması için yapılan yasal düzenlemeyi destekleme sözü vermiş bulunmaktadır. Bir konuyu çağdışı olarak niteleyeceksiniz, yasalaşması için de oy vereceksiniz. Bu tutumu, başka bir kazanım için sergileyebilir CHP. Ancak, parti çıkarları uğruna, çağdışı olarak nitelenen bir konunun yasalaşmasına oy kullanmakta diretirse, kararını değiştirmezse, bu tutumunun etik bir davranış olduğunu söylemek olanaksız olsa gerektir. TCK'de değişiklik yapılması kaçınılmaz. Çünkü bu yasa, çok uzun süreden bu yana, Türkiye toplumunun sorunlarını çözecek bir yasa olma niteliğini yitirmiş bulunmaktadır. Dünyada 250 dolayında olan ulus devletin, yalnızca 19'unda, evlilik dışı ilişki suç sayılmaktadır. Aralarında evlilik bağı olmayan kişiler arasındaki cinsel ilişkiyi suç sayan ülkeler şunlar: Afganistan, Arap Emirlikleri, Bangladeş, Cezayir, Çad, Irak, İran, Kamerun, Lübnan, Malezya, Mali, Nijer, Nijerya, Pakistan, Sudan, Suriye, Suudi Arabistan, Uganda, Yemen. Bu ülkeler içinde gelişmiş ülke yok. Feodal yapılarını kıramamış, kentleşememiş, ilkel kabile ilişkilerinin olduğu ülkeler. Gelişmişliği yalnızca parasal alanda almaya gerek yok. Bu ülkeler içinde, yönetici bir avuç azınlık dışında, dünyada, en iyi yaşama düzeyi ölçütlerinin saptanmasına temel olan alanların hiçbirinde, gelişmiş ülkeler düzeyinde, gelişmişlik gösteren bir ülke de yoktur. Girmeye çalıştığımız AB'nin 25 üyesinde, zina suç sayılmamaktadır. Yasalarımızı, Nijerya, Sudan gibi ilkel koşullarda, ortaçağ mantığıyla yönetilen ülkelere değil, AB ölçütlerine göre hazırlamamız gerekmektedir. İlkel uygulamaları bırakalım Yönümüzü insanlık tarihinin gerilerde bıraktığı doğmalara değil, çağdaş dünyanın, oluşturmuş olduğu evrensel değerlere döndürmemiz gerekir. Kadınlarımıza ölüm, kırbaç, yaşam boyu gözaltı, taşlama (recm=suçlunun belinden aşağısı toprağa gömülü biçimde taşlanarak öldürülmesi) gibi ilkel yaptırımlar uygulamayı bırakarak, insan olduklarının tadını yaşatmaya yönelmezsek, çağdaş bir toplum olamayız. Evlilik dışı ilişkiye yaptırım uygulamaya kalkarak, değil AB'ye, Güney Afrika Birliği'ne bile giremeyiz. Aile birliği, bir gönül birlikteliğidir. En azından böyle olması gerekmektedir. Yasaklar konularak bu birliği ayakta tutmanın olanağı olmadığı gibi, bu çabanın mantıklı bir yanı da yoktur. İnsan, duygusal bir yaratıktır. İnsanı diğer canlılardan ayıran en temel niteliklerden AİLE YAPISI YASA GÜCÜYLE KORUNAMAZ :ÖZEL HAYATA SALDIRI VAR 08/09/2004 Radikal Makale birisi budur. Ergin, başkalarına zarar vermemek koşuluyla, yaşamın tüm alanlarında nasıl yaşayacağının kararını verme yetkisinde olan kadın ya da erkeğin, evlilik ilişkisi dışında olan, üçüncü bir kişiyle gönül ilişkisine girmesi, yasayla önlenebilecek bir iş değildir. Bunu çok güzel anlatan bir de atalar sözümüz var: "Gönül ferman dinlemez." Aile birliğini ayakta tutacak olan sevgi, saygı ilişkisidir. İki insan arasında, birbirlerine yetecek sevgi kalmamışsa, birbirlerinin onurlarını koruyacak saygıları bitip tükenmişse, bu birlikteliği değil bir, bin yasa koysanız, ayakta tutamazsınız. Yürümeyen bir ilişkiyi yasa gücüyle, devlet gücüyle ayakta tutmaya çalışmanın, taraflardan birine ya da her ikisine acı çektirmekten başka işe yaramadığı, milyonlarca örnekle insanlığın belleğine kazınmış bulunmaktadır. Evlilik ilişkilerinin büyük çoğunluğu, 'Bir yastıkta kocamak' dileğiyle yapılır. Bu dilekle çıkılan yolun bir yerinde, kadın ya da erkek, eşinden başka birine gönlünü kaptırabilir. Bu insanın yemesi, içmesi kadar doğal bir şeydir. Gelinen bu nokta eşlerden birine, varsa ortak ürünler olan çocuklara, anlatılması güç acılar çektirebilir. Bunların tümü, özünde duygusal bir yaratık olan insanların başlarına sıkça gelen işlerdir. Böyle tatsız sonuçların yaşanmasını istemek, akılcı, insancıl bir iş değildir. İstememek de çözüm getirmemekte, çoğu kez hiçbir şeyi değiştirememektedir. Bu konuda yasalarla, zorlayıcı, sanıldığı gibi önleyici yaptırımlar getirmenin, bu sorunun yaşanmasını önlemediği, milyarlarca örnekle, insanlık tarihinin sayfaları arasına girmiş bulunmaktadır. İş, insan yaşamının tüm alanlarında kurulan ilişkilerin büyük çoğunluğu, başlanılan noktadaki dileklerle bitmez. Evlilik birliklerinin büyük çoğunluğu da, masallarda anlatılan mutlu sonla bitmemektedir. İnsanın gönlünü dışardan denetlemek, ona sınırlar koymak olanaksızdır. TCK'ya, aralarında evlilik bağı olmayan kişiler arasındaki cinsel ilişkiye ceza düzenlemesi getirme girişimi, Türk insanına gönlünü, duygularını denetim altında tutamadığını anlatmaya çalışan bir girişimdir. İnsana güvensizlik göstergesi olan bu girişimle, devletin yatak odasına kurallar koymaya kalkması, insanımıza büyük bir saygısızlıktır. Müzisyen, ayrıca ünlü bir düşünür olan Rufus Wainwright "... Mutluluk sizinle kendiniz arasında bir sorundur" diyor. Bir atasözümüz de, "Renklerle zevkler bir olmaz" diye özetlemiş insan yönelimlerini. Mutluluk, aile bütünlüğü, evlilik birlikteliğinde olan iki kişinin arasında yaşanan çok öznel bir ilişkiler ağıyla sağlanabilir. Bu alana hiç kimsenin, hiçbir erkin girmemesi gerekir. Girmesinin kalıcı bir yararı da olmamaktadır. Getirilmek istenen yasal düzenleme, kadınların ezilmelerinin sürmesini sağlayacak, erkek egemen bir düzenlemedir. Türkiye'de kadınlar, iş yaşamında, eğitim-öğretim görme olanaklarından yararlanmada, siyasal yaşamda, kısacası toplumsal yaşamın tüm alanlarında, erkeklerden geride kalmış, ikincileştirilmiş durumdadır. Evlilik dışı ilişkinin suç sayılmasına yönelik olarak getirilen yasa, kadınları bu alanda da, eskisi gibi ikincileştirecektir. Bir kadının, evlilik dışı ilişki kurmasını 'ahlaksızlık', erkeğin aynı işyapmasının beceri, bir yetenek olarak değerlendirildiği, yakışıksız bir geçmişi gerilerde bırakmak zorundayız. Toplum istemiyor Aralarında evlilik bağı olmayan kişiler arasındaki cinsel ilişkinin suç sayılması, aile birliğini koruma, böylece toplumsal düzeni sağlama gerekçesine dayanmaktadır. Toplumun en küçük, en temel biriminin aile olduğu bilinmektedir. Aile birliğini koruyarak, toplumsal düzenin, başka AİLE YAPISI YASA GÜCÜYLE KORUNAMAZ :ÖZEL HAYATA SALDIRI VAR 08/09/2004 Radikal Makale bir anlatımla kamu düzeninin korunacağı sanılmaktadır. Toplumumuzda, aralarında evlilik bağı olmayan kişiler arasındaki cinsel ilişkilere, yasal bir düzenleme getirme beklentisi yok. Bunu, yasal düzenlemeye karşı kamuoyundan gelen tepkiler kanıtlamaktadır. Türkiye toplumu, ortaçağ kalıntısı mantıklara ödün vermeyecek ölçüde bilinçlenmiştir. Toplumumuz geleneksel yapıları korumanın değil, çağdaş, evrensel gelişmeleri yaşama geçirmenin peşindedir. Aralarında evlilik bağı olmayan kişiler arasındaki cinsel ilişkilere yasal düzenlemeyle sınır koyarak, kamu düzeninin sağlanması olanaksızdır. Bu düzenlemeyi getirme çabalarının, kamu düzenini korumak değil, erkek egemen bir toplumda, kadınları erkeklerin egemenliği altında tutmak amacını güttüğü açıktır. Çağdaş toplumlarda, evlilik kurumunun kendisi tartışılmaktadır. 100 yıl sonra, insanlığın gündeminde, böyle bir kurumun hangi ölçütlere göre değerlendirilebileceğini, bu kurumun ne ölçüde yaşayabileceğini kestirmek oldukça güçtür. İnsanlar, özgürlüklerini başkalarının kişisel beklentilerine göre kısıtlama, kendilerini, eşleri de olsa, bir başkasının isteklerine, beklentilerine göre biçimlenen sınırlar içinde tutmaktan hızla uzaklaşmaktadırlar. Aralarında evlilik bağı olmayan kişiler arasındaki cinsel ilişkinin suç sayılması, özel yaşama saldırıdır. AB'den görüşme tarihi alma çabaları içinde olan Türkiye'nin, evrensel hukuk kurallarına uymaktan uzak bir yasal düzenleme çabasını tartışması üzücüdür. Faik Akçay: Araştırmacı, yazar *********************************************************************** ZİNA SUÇ SAYILMALI MI? 08/09/2004 Zaman Makale NİMET ÇUBUKÇU Zinanın suç sayılması konusundaki tartışmalara girmeden önce zinanın tanımına bakmamız gerekiyor. Henüz netleşmemiş olmakla birlikte hükümetin TCK'da zinanın suç olarak tanımlanmasına ilişkin görüşü şekillenmiştir. Bu şekillenen görüş çerçevesinde zina, evli eşlerden herhangi birinin başka biriyle cinsel ilişkiye girmesidir. Suçun takibi şikayete bağlı suç kapsamında tutularak; özel hayata, ailenin özgür seçimine müdahale etmemeyi tercih etmiştir. Kamuoyunda süren tartışmalar ise maalesef bu zeminin dışında yürümektedir. Bu itirazi tartışmalara girmeden önce hükümetin çalışmasını dayandırdığı hukuki zemini açıklamak faydalı olacaktır. Mesele bir çağdaşlık-gericilik tartışması değildir. Hukuki tercihiniz ve çizdiğiniz demokratik yaklaşımınız önemlidir. TC hükümeti hukuki tercihini zinanın suç olarak tanımlanması ve TCK'nın konusu olması yönünde belirtmiştir. Bu tercihine dayanak olarak öncelikle AB'ye, anayasaya ve uluslararası sözleşmelere uygunluğu değerlendirerek karar vermiştir. AB normları ile çeliştiği iddiasında bulunanların tek gerekçesi hiçbir AB ülkesinde zinanın suç olarak kabul edilmediğidir. Hukuk bilimi açısından bu bir gerekçe oluşturmamaktadır; zira TCK'da suç olarak düzenlenen, ama AB üyesi ülkelerde suç sayılmayan sayısız hüküm söz konusudur. Bunlardan resmi evlilik olmaksızın imam nikahı ile evlenilmesinin suç olarak tanzimi, din adamlarına ilişkin hükümler, özel öğretim kurumu açanlara verilen hapis cezası ve anayasal hassasiyetler nedeniyle yapılan birçok ZİNA SUÇ SAYILMALI MI? 08/09/2004 Zaman Makale düzenleme AB ülkelerinin hiçbirinde bulunmamaktadır. Bir düzenleme yapılırken AB hukukuna aykırılık iddiası ancak objektif hukuk kriterlerine aykırılık durumunda söz konusu olabilir. Sonuç olarak hiçbir AB ülkesinde bir kuralın olmaması objektif kriterler açısından hukuki bir sonuç çıkarmamıza elverişli değildir. AKP’nin tercihi mağdur eşten yana Ülkemiz yasama ve yürütme görevini yerine getirirken AB yolunda çok önemli demokratik ve reformist adımlar atmış, insan hak ve özgürlükleri alanında adeta çığır açmıştır. Ülkemiz yasaları düzenlenirken en önemli kriterlerimiz Kopenhag siyasi kriterleri olmuştur. Ayrıca taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler sonucu yükümlülüklerimiz önceliğimiz olmuştur. TCK'nın bütünü bu kriterler göz önüne alınarak hazırlanan bize özgü ülkemiz hukukçuları yürütme ve yasama organı üyeleri tarafından doğrudan hazırlanan bireyin hak ve özgürlüklerini koruyan çağdaş demokratik bir tasarı olmuştur. Şimdi zinanın suç olarak tanımlanmasında da bu kriterler göz önüne alınarak bir düzenleme yapılması düşünülmektedir. AİHS'ye, Kopenhag siyasi kriterlerine, CEDAW (Birleşmiş Milletler Kadına Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi) sözleşmesinin hangi hükmüne hangi gerekçeyle aykırıdır; bunun net olarak ortaya konulması gerekmektedir. Her ülke kendi tarihsel ve geleneksel hassasiyetleri gereği düzenleme yapabilir; velev ki bu düzenleme insan hak ve özgürlükleriyle çatışmasın. Nitekim AİHM bir kararında "her ülkenin kendi ahlaki gereklerini belirleme yetkisine sahip olduğunu belirtmiştir." Bu doğrultuda insan hak ve özgürlükleri içinde evlilik birliği devam ederken aldatma hakkı diye bir özgürlük tanımı yoktur. Aile kurumu ile bireyin hak ve özgürlükleri çatıştığı anlarda devlet tercihini aileden yana koyabilir. Evlilikten söz ettiğiniz zaman bireylerin hak ve özgürlükleri yanında aile kurumundan ve hukukundan söz etmek gerekir. Tüm AB ülkelerinde ve anayasamızda aile kurumu, toplumu oluşturan en önemli kurumlardan kabul edilmiş, korunması devletin anayasal görevlerinden sayılmıştır. Bunun bir ahlak sorunu olduğu ve ceza gerekmediği düşüncesi de ceza hukukunda karşılık bulmaz. Hırsızlık da bir ahlak sorunudur, yüz kızartıcı suçlarda birçok ülke ceza sistemi kaynağını kendi ahlaki gereklerinden alır. Bu ahlaki gerekleri yükümlülük olarak düzenlerken kriteri kamu düzeninin korunmasıdır. Yukarıda özetini verdiğimiz AİHM kararı buna en önemli dayanaktır. Verilecek ceza insan onuru ve haklarıyla çatışmadığı sürece, her ülke kendi yaptırımlarını belirleyebilir. Kamuoyundaki idam cezası karşılaştırmaları abesle iştigaldir. Bu nedenledir ki aile hukuku, özel hukuk hükümleri arasında olmasına rağmen, kamu düzeninden kabul edilirler. Anayasa doğrultusunda korunması gereken aile kurumu olunca, zina yapan eş karşısında tercihin aileden yana yapılması kaçınılmazdır. AK Parti tercihini aile kurumundan ve mağdur eşten yana belirlemiştir. Bireyin aldatma gibi bir hak ve özgürlüğü vardır diyemeyiz. Böyle bir haktan söz etmek için tanımlanmış bir hak olarak hukuk sistemi içinde yer alması gerekir. Kaldı ki bütün hak ve özgürlüklerin sınırı bir başkasının haklarıdır. Mülkiyet hakkı kutsal, dokunulmaz haklardandır; ama sınırsız değildir. Evinizi yakamazsınız. Bunun karşılığı cezai müeyyidedir. Aile içi şiddet ve zinanın önlenmesi... Suçun takibinin şikayete tabi kabul edilmesi ise temel alınan aileye dışarıdan bir müdahalenin engellenmesi amacına yöneliktir. Bireyler eğer bunu bir hak ihlali olarak görmüyorsa devlet müdahale etmeyecektir. Devlet özel hayata müdahale ediyor şeklindeki itirazlar yersiz ve haksız iddialardır. İtirazcıların en önemli çelişkisi de bu konu olmuştur. Bunu aileye ve özel hayata müdahale kabul edenler evlilik içi tecavüzün suç olarak kabulünü ısrarla talep edenlerdir. Aile içi şiddete uğrayan eş ve ZİNA SUÇ SAYILMALI MI? 08/09/2004 Zaman Makale çocuklar da korunması gereken, devletin müeyyide uyguladığı fiillerdendir. Aile içi şiddet kadar mağdurunu yaralayan bir konudur zina. Nitekim ululslararası şiddet tanımı ilerleyerek değişmiş, psikolojik baskı, sürekli aşağılama şiddet türleri içinde yer almıştır. Yeni TCK tasarısında şiddet tanımı bu hususları da kapsar şekilde uluslararası normlara uyumlu hale getirilmiştir. Aile içi kabul edilip müdahale edilmesin diyenler bunun muhatabının uğradığı psikolojik şiddeti göz ardı ediyorlar. Boşanma hakkı, tazminat hakkı olması ayrıca TCK'da suç olarak tanımlanmasına engel değildir. İtiraz noktalarından bir diğeri de BM, CEDAW Sözleşmesi'ne aykırı olacağı iddiasıdır. CEDAW bilindiği üzere kadına yönelik her türlü ayrımcılığın önlenmesi sözleşmesidir. Sayın Başbakan'ın ve Adalet Bakanı'nın ısrarla kadın-erkek cinsiyet eşitliği temel alınarak bir düzenleme yapılacağını belirtmelerine rağmen; karşı görüş taraftarları, bunun kadın aleyhine uygulanacağını, kadınların kocalarından korktukları için şikayetçi olamayacaklarını iddia etmektedirler. Bu bir varsayımdır; maalesef varsayımları doğrulayacak somut bir bilgi bulunmamaktadır. Bu iddia doğru kabul edilirse o zaman eş-koca korkusuyla kullanılamayan diğer hakların verilmesi için yapılan mücadele boş bir mücadele midir? CEDAW sözleşmesi doğrultusunda hükümetimiz döneminde ülkemiz kadınına sağlanan yasal eşitlik boş bir çaba mıdır? Bu hakların hem yasal anlamda eşitlik olarak sağlanması ve kullanılabilir hale getirilmesi en önemli hedeflerimizdendir. Nasılsa kadınlar korkar ve haklarını kullanamazlar diye şiddete uğrayan, aldatılan kadına bu hakları vermemeli miyiz? Evlilik içi tecavüzün suç sayılması için mücadele eden kadınlarımızın boş bir gayeye hizmet ettiklerini mi düşünmeliyiz? Verilecek ceza tartışılabilir. Bu hapis cezası olabilir. Para cezası, belli bir süreyle zorunlu kamu hizmeti çalışması gibi. Ayrıca öngörülen ceza modern hukuk sistemi içinde var olan bir uygulamadır. Recm edilsin, kırbaçlansın gibi modern hukuk sisteminde olmayan bir cezadan bahsetmiyoruz. Bu konuda itiraz ileri sürenler 'zina suç olarak tanımlanmasın, sadece boşanma nedeni olarak kalsın' demektedirler. Bu kendi hukuk sistemimiz açısından bir çelişki ortaya çıkaracaktır. Ceza Kanunu'nda yer almayan zina nedeniyle açılan boşanma ve tazminat davalarında zinayı ispat araçlarına sahip olmayan hukuk yargılaması buna dayalı karar da oluşturamaz. Sonuçta zinanın suç olarak tanzimi kadın-erkek cinsiyet eşitliği temelinde ve takibi şikayete bağlı bir düzenlemeyle anayasamızda yer alan ailenin korunması hükmünün temel hak ve özgürlükler konusundaki sözleşmelere uygun bir tür psikolojik şiddet kabul ettiğimiz ve mağdurunu korumaya yönelik uygulanması düşünülen cezanın insan onuru ile çelişmeyen modern ceza hukuku sistemi içinde tanımlanmış bir cezayla düzenlenmesi ülkemiz açısından yararlı olacaktır. AK PARTİ İSTANBUL MİLLETVEKİLİ *********************************************************************** MEHMET AĞAR: TÜRKİYE’NİN ZİNADAN DAHA ÖNEMLİ MESELELERİ VAR 08/09/2004 Zaman Haber MEHMET AĞAR Doğru Yol Partisi (DYP) Genel Başkanı Mehmet Ağar, Türkiye'nin hayati meseleleri varken, zina tartışmalarıyla gündemi kilitlemenin bir manası olmadığını söyledi. MEHMET AĞAR: TÜRKİYE’NİN ZİNADAN DAHA ÖNEMLİ MESELELERİ VAR 08/09/2004 Zaman Haber Ağar, “Zina konusu Türkiye'nin kendi düzeni ve hukuk normlarıyla çözülecek bir konudur.” dedi. Mehmet Ağar, İzmir Adnan Menderes Hava Limanı'nda gazetecilere açıklamalarda bulundu. Türkiye'nin sorunlarının ancak güçlü bir irade ve merkez sağ ile çözüleceğini anlatan Ağar, “Yolsuzlukla, hortumcularla mücadele edeceğini ifade edenler onlara teslim oldu. Türkiye'nin sorunlarını ancak DYP, merkez sağdaki DYP çözer.” dedi. Türkiye'de suni gündemler oluşturulmaya çalışıldığını savunan Mehmet Ağar, şöyle devam etti: “Türkiye'nin hayati meseleleri varken, zina gibi tartışmalarla gündemi kilitlemenin anlamı yok. Türkiye'nin çeşitli bölgelerinde tarım kesimi çok zor şartlar altında yaşıyor. DYP'nin meydanlara inmesini bekliyorlar. Partimiz kendi eksikliklerini gidererek yavaş yavaş toparlanmaya başlıyor ve yola devam edeceğiz.” *********************************************************************** ZİNA MESELESİ 08/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı RESUL TOSUN Millet yasama yetkisini, TBMM'ye seçtiği vekilleri aracılığıyla kullanır. Milletvekilinin yasa yaparken dikkat edeceği en önemli unsur elbetteki milli iradedir. Milli iradeyi yok sayarak yasa yapanlar hak ettikleri cevabı çok geçmeden sandıkta almaktadırlar. TBMM'de yapılan yasalarda esas alınan irade de tabii ki Türk milli iradesidir, AB ya da ABD iradesi değildir. Milli iradenin yasalara yansıması da zannedildiği gibi AB'ye aykırı değildir, aksine AB'nin istediği demokratik işleyişin ta kendisidir. Şimdi bu tespiti yaptıktan sonra şu zina meselesine şöyle bir projektör tutalım. Önce şunu bilmekte fayda vardır ki, eğer milli irade esas olacaksa - ki olmalıdır - Türk milli iradesinin zinayı meşru ve ahlaki göstermesi mümkün değildir. Yapılacak en ufak bir kamuoyu yoklamasında, zina fiilini meslek haline getirmiş olanların bile bu fiili meşru ve ahlaki saymadığını görürüz. İnsanımızın garip bir yapısı vardır. Bazı fiilleri işler ama bizzat kendisi yaptığı halde tasvip etmez. Mesela alkol alır ama kesinlikle tasvip etmez. Kendisi sigara içer ama çocuğuna tavsiye etmez. Kumar oynar ama ailesinin uzak durmasını ister. Nikahsız cinsel ilişki olarak özetleyeceğimiz zina da öyledir. Yapanlar bu işi gizli yaparlar ve açığa çıkmasından korkarlar. Helal haram hassasiyeti olmayan kesimin gözünde de nikahsız ilişki çirkindir, ayıptır ahlak dışıdır. Bir televizyon dizisinin sevilen bir kahramanının girdiği nikahsız ilişki ortaya çıkınca ne hale geldiğini, itibarını nasıl yitirdiğini hepimiz biliyoruz. Nikahsız ilişki aslında hiçbir toplumda hoş karşılanan bir ilişki olmamıştır. Cinsel özgürlüğün dorukta olduğu ülkelerde bile nikahsız ilişki toplum tarafından kabul edilmiş ve içselleştirilmiş değildir. Cinsel özgürlük alanında büyük mesafeler kat etmiş batı toplumunda nikahsız ilişki ahlaki sayılmamakta hatta bazı ülkelerde eşcinseller bile nikaha başvurmakta, kimi kiliseler de onların nikahlarını kıyma yoluna sapmaktadır! Yaygınlaşan AİDS hastalığına karşı üretilen "Tek çare tek eşlilik" sloganı bile toplumları meşru ilişkiye sevk ve teşvik eden bir slogandır. ZİNA MESELESİ 08/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı Sırf insani ve ahlaki açıdan bakıldığında Türk toplumunun zinayı meşru görmesi mümkün değildir. Bir de toplumumuzun dini duyarlığını hesaba kattığınızda zinayı meşru yani helal gösterecek hiçbir açık kapı bulamazsınız. Bu itibarla da kimi kadınlarla birlikte olanların zani damgası yememek için gizli dini nikah yaptırdığı da Türkiye'nin bilinen bir gerçeğidir. Resmi nikahı olmayan birlikteliklerin büyük çoğunluğunun gizli dini nikah yaptırdığını bilmeyen yoktur. Kimileri hakikaten haram olan zinayı irtikap etmemek için kimileri de toplum nazarında zani görünmemek için bu yolu seçmektedir. (Gizli nikah meselesi tek başına ele alınacak önemli fiili durumlardan biridir.) İslam inancına sahip olmayıp da "yetişkinlerin kendi rızalarıyla girdikleri cinsel ilişki suç sayılmamalı" diyenleri anlarım, haram helal inancına sahip olmadığı için bu düşüncesine saygı da duyarım; ama hem Müslüman olduğunu, hem toplumun manevi değerlerine saygılı olduğunu söyleyip hem de zinanın meşru olması gerektiğini savunanları gerçekçi ve samimi bulmam. Çünkü İslam, nikahsız cinsel ilişkiyi büyük günahlardan saymış ve haram kılmıştır. Özetle, Türk toplumundan zinanın meşru ve ahlaki olduğuna dair bir irade sudur etmez. Dolayısıyla eğer milli irade yasalara yansıyacaksa TBMM'den de zinanın meşru olduğuna dair bir yasanın çıkmaması gerekir. Peki zinayı suç sayıp işleyene ceza verecek bir yasa çıkar mı? Çıkabilir ama sorarım size, devlet kontrolünde genelevi -genelevindeki cinsel ilişki de nikahsız ilişkidir- işletilen bir ülkede bu ne kadar adil olur? Adam genelevine giderse suç olmayacak, genelevi dışında biriyle ilişkiye girerse suç olacak! Bir suç iki kişi arasında mı işlenirse daha ehvendir, yoksa devlet himayesinde işlenirse mi?!! *********************************************************************** YENİ AGORAMIZ KUTLU OLSUN 08/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı ERTUĞRUL ÖZKÖK   BAŞBAKAN ‘agora demokrasisini’ çok seviyor.Girdiği bir ev, geçerken uğradığı bir oto galerisi, onun için bir referandum sandığı. Ama öyle bir sandık ki, işine geldiği zaman bir bakkal dükkánına giriyor, gelmediği zaman semtine uğramıyor. Dün, ‘zina’ konusundaki kararını, bir oto galerisine girerek oylattı. Sonuç: Oybirliği ile ‘zinaya hapis cezası’. Böylece zina konusundaki referandum sonuçlanmış oldu. Şimdi buradan aldığı güçle, Meclis’e gidecek ve şunu diyecek: ‘Bakın halk böyle istiyor.’ Peki oto galerileri, köy meydanları ve bakkal dükkánlarındaki görüşü bu kadar önemsiyordunuz, zinadan çok daha önemli bir konuda, mesela, ‘İdam cezasını kaldıralım mı, yoksa bırakalım mı’ diye neden sormadınız? Neden, oto galerisine girip, ‘Apo’yu yakaladık, şimdi ona ne yapalım’ diye görüş almadınız? * * * Almadı, çünkü oradan gelecek cevabı biliyordu. Çünkü dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun, bir bakkal dükkánına, bir oto galerisine, bir pazarcıya ‘İdam cezası kalksın mı, kalsın mı’ diye sorsanız, alacağınız cevap bellidir: ‘İdam cezası kaldırılmasın...’ YENİ AGORAMIZ KUTLU OLSUN 08/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı Ama dünyanın birçok medeni ülkesi, idam cezasını kaldırdı. Başbakan seçim öncesinde ‘Kanun dışı gecekonduları yıkacağız’ dedi. Bu demeci vermeden önce, İstanbul’da bir gecekondudan başını uzatıp ‘Merhaba’ dedikten sonra, ‘Gecekonduları yıkalım mı, yıkmayalım mı’ diye sorsaydı, alacağı cevap sizce ne olurdu? Bunu bilmek için müneccim olmak gerekiyor mu? Soğuk Savaş yıllarında pazar yerine gidip, ‘Komünist partiye izin verelim mi’ diye bir soru sorsaydınız alacağınız cevap şu olurdu: ‘Sakın ha...’ O nedenle gelişmiş demokrasilerin siyasetçileri, böyle kararları alırken pazar yerinin değil, gelişmenin, modernleşmenin, demokrasinin sesini dinlerler. Öğrendikleri ilk gerçek de, ‘Demokrasinin, çoğunluğun azınlık üzerindeki tahakkümünü önleme rejimi olduğu’dur. Yine o nedenle bu demokrasilerde hiçbir lider, sorusunun nasıl sorulduğu belli olmayan bir anketle ortaya çıkıp, ‘Yüzde 80 böyle istiyor’ diyerek, ahlaken çözülmesi gereken bir olayı, ceza kanununa sokmaya kalkmaz. Gelişmiş demokrasilerin siyasetçileri şunu çok iyi bilirler. Agora, popülizmin kapısıdır. Kıraathane de öyle. Futbol sahaları da. Hepimiz bu mekánların müdavimleri olabiliriz. Ama çoğumuz bu mekánlarda daha çok hislerimizle, coşkularımızla, tepkilerimizle bulunuruz. * * * Başbakan dün bir anket sonucu açıkladı. ‘Halkın yüzde 80’i zinaya ceza verilmesini istiyormuş.’ Anketlerden başladıysak, o zaman istatistiklere de bakalım. Türkiye’de geçen yıl 30 bine yakın boşanma kararı alınmış. Bunların içinde kaçı zinadan? Sadece 69’u... Şimdi sık durun. Bu boşanmaların 64’ü, kadın zina yaptığı için gerçekleşmiş. Ya erkekler? Erkekler yüzünden gerçekleşen zina sayısı sadece 5... Bu istatistiğe bakarsanız, bu ülkenin kadınları ‘zinacı’ ama erkeklerinin hepsi birer namus timsali. Siz hayatınızda böyle ikiyüzlü bir istatistik gördünüz mü? * * * Bu rakam doğruysa, bunun bir tek anlamı var. Erkek, karısı zina yapınca yakalatıyor. Ama bu ülkede zina yapan erkek sayısı, kadınlara göre kat kat daha fazlayken, kadın erkeği yakalatmıyor. Şimdi siz kalkmış, ‘şikáyete bağlı zina suçu’ yaratmaya çalışıyorsunuz. Bu kanun zaten var olan eşitsizliği daha da pekiştirmekten başka işe yaramayacaktır. Şikáyet edilen ve yakalanan kadın sayısı artacak, erkekler ise boşanma istatistiklerindeki o ‘mütevazı’ yerleriyle, her köşebaşında kendilerine bir namuslu meçhul erkek abidesi dikeceklerdir. O nedenle diyorum ki, hadi kadın için ‘pozitif ayrımcılığı’ kabul etmediniz, hiç olmazsa ‘negatif ayrımcılık’ yaratmayın. * * * Ve son bir hatırlatma. ‘Vurun Kahpeye’ filmindeki o ünlü recm kararı bir kasaba meydanında alınmıştı. Alınmış ve anında infaz edilmişti. YENİ AGORAMIZ KUTLU OLSUN 08/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı *********************************************************************** ZİNA, ELEŞTİRİ, YANIT... 07/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı ALİ BAYRAMOĞLU Zina meselesine devam edelim... "Zina, ahlak ve ahlaksızlık" başlıklı yazımıza gelen tepkiler bunu gerektiriyor. Bunlar, tahmin deceğiniz üzere, beni sert şekilde eleştiren, ahlaksızlığı savunduğumu söyleyen, özgürlükle beden arasında ilişki olmadığı ima eden tepkiler. Bu eleştirilere bir fikri, en azından sıradan bir köşe yazısını bile anlayamayacak kadar taraflı ve kızgın; taraflı ve kızgın olduğu ölçüde düşünmekten kaçınan, kendi hayat bilgisinin dışında kavramlarla temas kurmaktan uzak duran bir bakış açısı hakim. Bu bakış açısı beni bir konuda bir kez daha haklı çıkarıyor: Türk muhafazakarlığı çok parçalıdır. Sistem tarafından kenarda tutulduğu, bu nedenle sistemin değişmesini arzu ettiği için yüksek siyaset düzeyinde görece demokrat, buna karşılık toplumun salt örf üzerine kurulu doğal düzeninden taviz vermediği, erkeğin namusunu kadına, gence, çocuğa taşıttığı, insan aklı ve insan özgürlüğünü gelenekle tanımlamaya kalktığı oranda, birey düzeyinde demokrasiden alabildiğine uzaktır. Ne var ki demokrasi fikri, kültürü ve anlayışı insanla, insanların diğer insanlarla ilişkilerinde başlar. Kabul edilmek, eşit görülmek arzusu ve arayışı eski çağdan bu yana demokrasinin ilk durağı olmuştur.... Demokratlık ise ön koşul olarak insanın diğerinden önce kendisini sorgulamasıyla, kendi sorumluluğunu tanıması ve üstlenmesiyle başlar. Ataerkil zihniyet demokrat zihniyetin bu nedenle karşı kutbudur. Ataerkil düzen, geleneklerin kurguladığı değer ve grup hiyerarşilerini, bu hiyerarşilerin değişmezliğini, oradan doğan "tabular", "korkular" ve "doğrular"ın hayatın doğal düzenleyicileri olduğunu vaazettiği oranda doğal toplumsal düzen haline dönüşür. Bu düzende kişi ile topluluk, insan ile kimlik, hatta inanç birbirine karışır, karıştırılır. Kişiler sıkça kendilerini ait olduğu geleneklerle, inançlarla bir kılarlar; kişileri, kendilerini adet, gelenekler, hatta inanç üzerinden aşkın ve mutlak hale getirirler. Bu durum hem "insanın ölümü"nü ifade eder, hem "insanın kendisini ahlak sınırlarını zorlayarak korumaya almasını", yani kimliğin, inancın arkasına kişisel faydaları için sığınmasını. Bu anlayışta kişi kimliğiyle, geleneğiyle mutlak ilişki çerçevesinde tanımlandığı için, gelenek, kimliği koruma içgüdüsüyle kötülük ve sorun kökenleri hep dışarıda aranır, hep başkaları suçlanır. Kötülük yapan ya da aykırı davranan kişi ise inanç, gelenek, kavim dışı hain ilan edilir, ağır cezayla kutsanır. Bu anlayışta kişiler yandaş ya da karşıt, bizden ya da onlardan mantığı içinde telakki edilir: Aslında kişi yoktur, gruplar, inançlar, milletler vardır. Bunun uç ve hastalıklı noktasında bir Yahudi Museviliği, bir Müslüman İslam'ı simgeler hale gelir. Yaygın komplo teorileri de buradan ürer: "11 Eylül kadar kötü bir işi Müslümanlar yapmış olamaz, okul baskınını, çocuk ölümlerini Müslümanlar gerçekleştirmiş olamaz, o zaman diğerleri, İslam karşıtları yapmış olabilir, örneğin Mossad, CİA, vs" gibi... İslam ile Müslümanı, Musevi ile İsrail devletini, Batı ile Batılıyı ZİNA, ELEŞTİRİ, YANIT... 07/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı karıştırmaya varan bu "aynılaşma eğilimi" ve bu "türdeşlik güdüsü", sadece insan değil, bir bütün olduğu kadar çok parçalı bir yapı olan toplum fikrinin de reddidir. Atarekillik kendi verili toplumsal hiyerarşileri dışında türdeşlik ister, türdeşliği hedefler... Bu anlayış, heterojenlikle, yani farklılıkla, onun üzerine kurulu demokrasi anlayışıyla çatışır. Sorgulamayı reddetme, kendisini sorgulama üzerine kurulu, aralarında demokrasinin de olduğu her duruş, bakış ve inançla sürtüşür. Uzun lafın kısası, kendi sorumluğunu başkasına taşıtan, kendi onuru için başkalarının özgürlüğünü sınırlayan bir kimsenin demokrasiyle, demokratlıkla ilgisi olamaz. Okurlar beğensin beğenmesin, eleştirsin eleştirmesin ben böyle düşünüyorum. Düşündüklerimi her zaman yazdım, yazmaya devam edeceğim. Şimdi bu çerçevede zina meselesine dönersek... Ataerkil öfkeleri akıllarından önde gidenlere şunu hatırlatmak gerek. "Ahlak" başka şeydir, "ahlakçılık" başka şey... Birincisi "ilkesel"dir, ikincisi ise "faydacı". Zinanın hapis cezasına uğratılmaması gerektiği söylemek, zinayı savunmak anlamına gelmez. Aldatma ahlak dışıdır buna şüphe yok. Ancak bunca yaptırım varken aldatmaya yönelik yaptırımın hapis cezası olması, ahlakçılıktan öte bir anlam taşımaz... İran ve Arabistan gibi zinayı ağır şekilde cezalandıran ülkelerde zinanın yaygınlığını dikkate alınacak olursa, ağır fiziki ceza başka bir işlev görür: Ahlakçılıkla, korku, baskı, şiddetle çıkarcı adil olmayan bir düzeni korumak... *********************************************************************** ZİNA KRİPTOLARI : AB ÇEVRELERİNDE ZİNADA GERİ ADIM BEKLENTİSİ 07/09/2004 Hürriyet Manşet GUNTER VERHEUGEN Pek çok Avrupa Birliği üyesi ülkenin başkentinden Dışişleri’ne ulaşan bu kriptolarda, zina girişimine tepkiler yer aldı. AKP hükümetinin zinayı Türk Ceza Kanunu’nda yeniden suç olarak tanımlama girişimi bu konuda resmi tepki veren AB Komisyonu’nun yanısıra pek çok AB başkentinde de rahatsızlık yarattı. Türk büyükelçilikleri tarafından bu rahatsızlık Dışişleri Bakanlığı’na aktarıldı. AB Komiseri Verheugen de, dün Ankara’daki temasları sırasında Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül’e rahatsızlığını iletti. TÜRK basınında geçen hafta geniş bir yankı yaratan zina tartışması kısa zamanda AB başkentlerinde Türkiye ile ilgili gelişmeleri izleyen kesimlerin de gündemine girdi. Konu Avrupa basınında da yavaş yavaş eleştirel bir şekilde gündeme gelirken, AB’nin Aralık ayında Türkiye ile ilgili alacağı kritik karar öncesinde Ankara aleyhinde bir havanın belirmesine yol açtı. Bu konuda ilk resmi tepki geçen cuma günü AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Komiseri Gunther Verheugen’ın sözcüsü tarafından verilmişti. ZİNA KRİPTOLARI AB Komisyonu bu resmi tepkiyi verirken, Türkiye’deki zina tartışmasının pek çok AB başkentinde de yakından izlemeye alındığı, özellikle bürokratik düzeyde Türkiye’yi izleyen kesimlerde eleştirel bir bakışın ZİNA KRİPTOLARI : AB ÇEVRELERİNDE ZİNADA GERİ ADIM BEKLENTİSİ 07/09/2004 Hürriyet Manşet doğduğu anlaşılıyor. AB içinde Türkiye’ye müzakerelere başlaması için tarih verilmesine karşı çıkan kesimlerin zina tartışmasını Türkiye aleyhtarı tezlerine dayanak olarak kullanma eğilimine girdiklerine dikkat çekiliyor. Türkiye’ye tarih verilmesinden yana olan kesimler ise zina tartışmasının Ankara’nın işini zorlaştıracağı kaygısını taşıyorlar. Ayrıca, AKP’ye sempati ile bakan ve bu partinin ‘değiştik’ söylemine itibar eden kesimlerde de AKP ile ilgili soru işaretlerinin doğduğu belirtiliyor. Nitekim, Türkiye’nin bazı AB başkentlerindeki büyükelçiliklerinin kendilerine yansıtılan eleştirel havayı Dışişleri’ne rapor ettikleri de alınan bilgiler arasında. AB çevreleri, ‘Zinanın suç sayılması, aralık ayı öncesinde Türkiye’nin görüntüsünü bozar’ şeklindeki mesajın ardından AKP hükümetinin bu konuda geri adım atacağı beklentisine girdiler. Zina tartışması, Türkiye ile ilgili nihai karar açısından büyük önem taşıyan ilerleme raporuna son nokta konulmadan hemen önce Ankara’ya gelen Verheugen’ın dün sabah Ankara’da AB büyükelçileri ile yaptığı toplantının ilk gündem maddesi oldu. Verheugen, büyükelçilerin bu konudaki olumsuz değerlendirmelerini dinledikten sonra yaptığı konuşmada, ilerleme raporundan hemen önce zina tartışmasının patlak vermesinden rahatsızlık duyduğunu gizlemedi ve ‘Bu konu böyle kritik bir zamanda nereden çıktı, anlayamadım’ dedi. VERHEUGEN: İZLİYORUZ AB Komiseri, konunun hassasiyetini bildiğini de belirterek, zina konusunda kamuoyu önünde bir açıklama yapmayacağını, ancak konuyu Türk hükümeti ile yapacağı görüşmelerde gündeme getireceğini söyledi. Verheugen, ardından Dışişleri Bakanı Gül ve Başbakan Erdoğan ile görüştü. Verheugen, Gül ile görüşmesinden sonra gazetecilerin sorularını yanıtlarken, ‘Tartışmaları izliyoruz. Ancak bu konuda Türk tarafına herhangi bir şekilde baskı yapmanın uygun olmadığını düşünüyorum. Ceza Kanunu’nun tamamlanmasından sonra metni inceleyeceğiz’ dedi. Zinanın suç olamayacağını Erdoğan ve Gül’e söyledim AB’nin genişlemeden sorumlu yüksek komiseri Günter Verheugen, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’le görüştükten sonra sivil toplum örgütleri temsilcileriyle bir araya geldi. Verheugen’in görüşmede, ‘zinanın suç olamayacağını net ifadelerle Başbakan Tayyip Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’e ilettiğini’ söylediği öğrenildi. Verheugen, Ankara’daki resmi temaslarını tamamladıktan sonra AB Komisyonu’nun Ankara Temsilcisi Hans Jörg Kretschmer’in evinde dokuz sivil toplum örgütünün (STÖ) temsilcileriyle biraraya geldi. Yemekli toplantıdaki konuşmalarda hükümetin zinanın suç haline getirilmesi girişimleri ağırlıklı yer tuttu. Edinilen bilgiye göre Cumhuriyet Kadınları Derneği Başkanı Şenal Saruhan, Türkiye’deki kadınların haklarının istenilen düzeyde olmadığını, hükümetin gündeme getirdiği zina suçunun modernlikten ve çağdaşlıktan son derece uzak olduğunu dile getirdi. Bunun üzerine Verheugen, STÖ temsilcilerine Erdoğan ve Gül ile yaptığı başbaşa görüşmelerinde bu konuyu öncelikli olarak gündeme getirdiğini, böyle bir suçun AB normları ile bağdaşmayacağını ve bunun ‘suç’ olarak görülmesinin son derece yanlış olduğunu, net ifadelerle ortaya koyduğunu söyledi. *********************************************************************** ZİNAYI SAVUNARAK TERÖR ENGELLENMEZ 07/09/2004 Yeni Şafak ZİNAYI SAVUNARAK TERÖR ENGELLENMEZ 07/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı AKİF EMRE Türkiye'de zina tartışmaları yapılırken Rusya'da teröre yüzlerce insanın kurban verilmesi gündemi değiştirdi. Oysa yapılan tartışmalarda can siparane şekilde 'zina savunması' yapanların insani ve ahlaki açıdan nerede durduklarını deşifre eden tartışma yeni yeni ısınıyordu. Kimi hızını alamadan hayvanlar gibi zina işleme özgürlüğünü savunuyor; kimi doğrudan Kur'an ve İslam'ı hedef almaktan çekinmeyerek işi kadın haklarına getiriyor. Zina özgürlüğü ile kadın özgürlüğünü aynileştirerek, "kadın özgürlüğü olsaydı İslamın kendisi bile ortadan silinirdi" demeye getiren kadın ve erkek yazarların 'haddi aşan' sözleri medyayı kaplamış durumda. Zina ile gündeme getirilen "hayvanlaşma özgürlüğü"nü savunanlar İslam'a ve Müslümanlara yükledikleri özgürlük düşmanı (zinayi yasaklayan) imaj ile Rusya'da yaşananlardan dolayı insan hayatını yok etmeyi teşvik eden (cihat ayetleri) terör kaynağı bir din imajını pekiştirmeyi umuyorlar. Bir yanda insanın hayvanlaşma özgürlüğünü engelleyen diğer tarafta insan hayatını hiçe sayan bir kutsal uğruna kan döken terörist bir din ve mensupları. Zamanlama açısından her zaman ele geçmeyecek bir fırsat. Zina ile terör arasındaki ilişki sadece güncel politik konularla örtüşen bir eşzamanlama sorunu ile sınırlı değil. Her ikisi de insanoğlunun haddini bilmemesi, haddi aşması ile alakalıdır. Tasavvufi terminoloji ile söyleyecek olursak insanın "edep sınırı"nı aşmasıyla doğrudan alakalıdır. Edep had'de riayet etmektir; en büyük edepsizlik ise ilahi haddi çiğnemektir. Zina insanoğlunun kendine tanınan meşru ve temiz özgürlük alanıyla yetinmeden bedeni üzerinde mutlak tasarruf iddiasıyla kendine tanınan özgürlük alanını istismar etmesi, haddi aşmasıdır. Ahlaki ve toplumsal anlamda insan neslinin ve 'insan teki'nin üzerindeki yıkıcı etkisini hiçe sayan bu sapmayı özgürlük bağlamında ele alan 'beden felsefesi' açısından "haddi aşmak" arkaik bir değerdir. Modernitenin hayata ve insan ilişkilerine egemen kıldığı cinsellik ve beden tasavvurunun acı sonuçlarını yeni yeni idrak edilmektedir. Batıda yaşanan cinsel devrim kapitalist ilişki biçiminin ortaya çıkardığı sonuçlarıyla yüzleşirken haddi aşmanın temelini sorgulama, gelinen noktanın nedenleriyle yüzleşme cesaretinin henüz kendinde bulabilmiş değil. Çünkü cinsel devrimle başlayan 'zina sapması' temelde insanın bedenine, ruhuna, toplumsal ilişkiler bütününe yüklediği anlam, varoluş ve yaratıcı ilişkisini belirleyen ontolojik duruşu ile yakından ilgilidir. Batı düşüncesi henüz böylesi bir hesaplaşmaya hazır değil. Mustafa Özel'in dünkü Yeni Şafak'ta belirttiği gibi, vebayı yenen kapitalizm AIDS üretmiştir. Ahlak ve cinsellik tartışmasında olduğu gibi modern insanın terör konusunda da temel açmazı değerler sistemindeki sapma; hayata, eşyaya, varoluşa, yaratılışa ve yaratıcı ilişkisine (bizzat tanrının varlığına) dair ontolojik (ve din dışı) değerler sunma iddiasını taşımasıdır. Beden, toplumsallık, kutsal gibi konulara yeni değer ölçüleri getirdiğini iddia eden modern insan eşya, teknoloji, savaş, terör ve buna bağlı olarak da insan hayatının dokunulmazlığı konusunda da farklı değerler (sistemi) geliştirdi. Eşyaya olan hakimiyetini ve buna bağlı olarak teknolojiyi mutlaklaştıran, olumlayan felsefi yaklaşım çoktandır tartışılıyor. Teknolojiyi ele geçirenlerin modern siyasal tarihteki totaliter karakterini itiraf etmek için Heidegger gibi düşünürleri beklemek gerekecekti. Teknolojinin elde ettiği gücü iktisadi gülce ilişkilendiren Adarno, Horkheimer gibi düşünürler, teknolojik açıklamayı tahakkümün açıklaması olarak yorumlar ve bunu kendisinden yabancılaştırılan toplumun ZİNAYI SAVUNARAK TERÖR ENGELLENMEZ 07/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı zorlayıcı doğası olarak görür. Temelde materyalist bir yaklaşımı içerse de bu içerden eleştiri modern insanın çelişkilerini ortaya sermeye yetmektedir. İnsanın ve eşyanın doğasına ilişkin bu sapmayı görmeden zina-terör ilişkisini kurmak mümkün değil elbette. İnsan bedeninin alabildiğine abartan bir medeniyetin eşyayı da abartması kaçınılmazdı. Ahlakı ve kutsalı devre dışı bırakan bir beden felsefesi sonuçta cinsellik konusunda da somutlaştığı üzre insanlığın ruhunu yok ederek onu hayvanlaştırmayı başarmıştır. Türkiye'de bile dillendirilen hayvanlaşma özgürlüğü bunun en somut ifadesidir. Teknolojiyi mutlaklaştıran düşünce biçiminin ürettiği siyasal sistemler zulüm, mazlum, hak, adalet gibi temel kavramları da alt üst etmiştir. Örneğin son birkaç yıl içinde Çeçenistanda 50 bin kadar insan öldürüldü. Bunun 40 bin kadarını çocuklardan oluşuyor. Masum çocukları katleden Rusya'nın ve ona destek veren küresel sitemin dayattığı değerler sistemi, katilleri değil ölen çocukları terörist sayabilmiştir., modern teknolojik aygıtları elinde tutan düzenli orduların, siyasal sistemlerin dünyanın her köşesinde işlediği cinayetleri meşru savaş kavramına sıkıştıran bir sapma yani bir insanlığın haddi aşması ile karşı karşıyayız. Çocukların, kadınların öldürülmesi karşısında nedeni ne olursa olsun sessiz kalınamaz. Bu bizzat İslam'ın ruhuna aykırıdır. Ancak 40 bin çocuğun katledilmesine alkış tutarak da terör önlenemez. Temel sorun, ister bireyin kendi bedeni ister başkasının hayatı söz konusu olsun insanın edebe riayeti yani haddi aşıp aşmaması sorunudur. Haddi aşan bir küresel sistemle karşı karşıyayız. *********************************************************************** ZİNA BİR AKİT İHLÂLİDİR 07/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı MELİKŞAH UTKU Son günlerde kamuoyunu bir zina tartışması meşgul ediyor. Vatandaşla devleti karşı taraflar olarak gören yaklaşımın "hukuk" anlayışının doğurduğu mevcut Türk Ceza Kanunu'nun yerine ikame edilmeye çalışılan yeni kanun tasarısını, insan hakları esasına dayanıp dayanmadığı çerçevesinde sorgulamamız gerekirken, olayın kanuna eklenmek istenen zina olgusuna odaklanması Türkiye açısından gerçekten hazin bir durum. Şüphesiz ki, zina kavramının boyutları ve ne ölçüde suç teşkil edip etmemesi gerektiği, gerekçeleriyle birlikte tartışılmalıdır. Ancak zina olgusu, konuyu kamuoyunda tartışanların bilinçaltlarındaki hezeyan, korku, ezilmişlik ve suçluluk duygularını harekete geçirdiği için deli saçması bir tavırla karşı karşıya kalıyoruz. Devleti "yatak odasında" görmek istemeyenlerden "sorumlu Cumhuriyet vatandaşının" böyle şeylere ihtiyacı olmadığını savunanlara, konuyu İslâm düşmanlığına meze yapanlardan TÜSİAD gibi her çorbaya maydanoz olmayı düstur edinmiş kurumlara kadar zinayı suç olarak görmek istemeyenlerin tümü meseleye tamamen önyargılarla yaklaşıyor. Her şeyden önce burada mevzu bahis edilen "zina", evlilik dışı ilişkilerin tümünü kapsamıyor. Bu haliyle dinde öngörülen zina tanımından farklı bir durumu ifade ediyor. TCK'na eklenmek istenen zina suçu, evlilik akdi yapmış olanları kapsayan ve evlilik akdinin başlıca hükmünü ihlal eden bir davranışın cezalandırılıp cezalandırılmayacağı ile ilgili. Toplumsal ilişkilerin hemen tümü esasında belli akitlerle belirlenir. ZİNA BİR AKİT İHLÂLİDİR 07/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı Tarih boyunca bu akitlerin önemli bir kısmı, yazılı olmamış, törelerle ve toplumsal alt bilinçle belirlenmiştir. Akdin sıhhatini ve şartlarını yerine getirmemenin bedelini genellikle toplumsal baskı belirlemiştir. Bugün iktisat biliminin önemli bir kolu, sözgelimi, işçi-işveren ilişkilerini, şirket içi idari mekanizmaları ve hatta şirketler arası ticari ilişkileri bu bağlamda ele almaktadır. Bu bakış açısının önemli temsilcilerinden olan Oliver Williamson'un çalışmaları sayesinde neo- klasik ekolün anlamakta zorluk çektiği kimi ekonomik ve sosyal konular, anlam kazanmış ve "açıklanabilir" olmuştur. Hukuk, bu akdi ilişkileri bünyesine aldığı, şartlarını, sıhhatini ve muhtemel ihlalleri suç tanımları ve cezaî müeyyideleri ile ifade ettiği ölçüde, bu ilişkiler resmi bir hüviyet kazanır ve kamu veya bireysel vicdanın kaprislerinden ve muhtemel ayrımcı ve eşitsiz uygulamalardan kurtulur. Bu ayrımcılığın başlıca örneği, geleneksel ataerkil toplumlarda görülür. Bu toplumlarda kadının evlilik dışı tüm ilişkileri kötülenip suç addedilir ve çoğu zaman şiddetle cezalandırılırken, erkeklerin ancak evli olmaları durumunda zina cezası hafif bir suç sayılır. Evlilik bir akittir. Üstelik bugünün Türkiye'sinde kanuni hükümlere konu olmuş, eşler arasındaki ilişkiler, mal varlığı ve çocuklarla ilgili hususlar yasa ile tanımlanmış, ihlal edici durumları ortaya konmuş bir akittir. Dahası TCK'na göre, evlilik belli bir anda ancak tek bir sözleşme ile sınırlıdır. Yani ikinci evlilikler, ister resmi, ister dini olsun, kanun dışıdır ve suç sayılmıştır. Evli birinin eşi dışında biri ile birlikte olması, amiyane tabirin de çok iyi bir şekilde tavsif ettiği gibi, "aldatma" olarak algılanır. Hukuki olarak akde aykırılık söz konusudur. TCK'da zaten eşlerden birinin zinası, boşanma sebebidir. Mesele bu sözleşme ihlalinin cezaî bir hükme bağlanıp bağlanmamasından ibarettir. İşin garibi, TCK'nda evli olan birinin, bu evliliği sürdüğü sürece resmi veya dini bir törenle yeniden evlenmesi suç olarak tanımlanmış iken, aynı kişinin bir başkası ile herhangi bir tören yapmadan uzun veya kısa süreli beraber yaşama girişiminde bulunması hakkında tek bir hüküm bulunmamaktadır. Eğer devlet evlilik akdini kendi hukuku içerisinde tanımlıyor ise bu akde aykırı durumları da ele almak durumundadır. Her sözleşme ihlali gibi zinanın da bir suç olarak tanımlanması gerekmektedir. Bu suça biçilecek ceza ise şüphesiz ki, ayrı bir tartışma konusudur. Zira ceza kavramı, içinde caydırıcılık unsurunu da taşıması gerektirdiğinden, zina suçunun cezası da sosyal yapı ve kamu eğilimleri göz önüne alınarak ayrıca tanımlanmalıdır. Bugün sadece Türkiye'de değil, "kutsadığımız" Batı'da bile evli olan çiftlerin eşlerini aldatması, kamu vicdanında bir suç olarak telakki edilmektedir. Yoksa bunlar kamuoyunda "skandal" olarak değerlendirilmez, "Çocuklar Duymasın" dizisi de bu noktaya gelmezdi. TCK'na eklenmek istenen zina suçunun, İslâmi hassasiyetlerle alakası ve bu yüzden de İslâm düşmanlığınıza meze olacak bir tarafı yoktur. Evlilik akdi hukuki dairede tanımlamak istendiği için de, gayet moderndir. Bu anlamda çağdışı suçlamasının kendisi çağdışı bir yaftalama çabasıdır. *********************************************************************** ZİNAYA DEĞGİN... 07/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı TOKTAMIŞ ATEŞ ZİNAYA DEĞGİN... 07/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı Hüseyin Rahmi Gürpınar 'ın romanlarında, sık rastlanan bir sahne vardır. Mahalledeki mescit ya da caminin imamı, elinde bir fenerle mahalle halkının önüne düşer ve zina yapıldığı tahmin edilen eve baskın yapar. Eğer ihbar ya da tahminler doğruysa, yakalanan ''zempare'' (!) dövülerek zaptiyeye teslim edilir. Kadınsa gene dövülerek oradan uzaklaştırılır... Bu türden baskınlar, doğrusu sadece Hüseyin Rahmi'nin romanlarında değil, gerçek yaşamda da görülen şeylermiş. İstanbul halkı, hem ''mahallenin namusuna'' çok düşkünmüş ve hem de insanların özel hayatlarına karışmaya çok meraklıymış. Anadolu kentlerinde ve kasabalarındaki durumun, bundan daha beter olduğunu tahmin edebiliriz. Yani, özel hayat ve meşru olmayan ilişkiler, halkın bizzat kendisi tarafından izlenir ve cezalandırılırmış! Cumhuriyet ile beraber; çok şükür (en azından İstanbul'da), bu türden maskaralıklar yaşanmadı. Camdan cama konuşan kenar mahalle hatunları, istedikleri kadar dedikoduya ağırlık versinler; imamın öncülüğünde ev basmak söz konusu olmadı. Tabii daha sonraları, özellikle cunta yönetimleri zamanında, polisin ya da inzibatların ev basmaları çok acı şekillerde yaşandıysa da; bu dönemlerde hedef, solcu gençlerdi. Üstelik çoğu kez, dövmekle kalınmaz, ''nefsi müdafaa'' bahanesiyle cinayetler işlenirdi... **** Mahallesinin namusunu koruyamayan(!) muhafazakâr vatandaşlarımız, özel hayata müdahale için, sürekli olarak fırsat kolluyorlardı. Her ne kadar bundan bir süre öncesine kadar ceza yasamızda, kadının gayrimeşru ilişkisi zina olarak değerlendiriliyor idiyse de, ceza yasamızın bu maddeleri pek uygulanmıyordu. Zira, imam nikâhıyla evli bir milletvekili karısının, hatta bakan karısının zinadan dolayı mahkûm edilmesi söz konusu olamazdı. Zaten bu türden gayrimeşru ilişkiler; zenginler arasında olunca ''övgüye değer'' ve ''cesur'' ilişkilerdi. Ama eğer söz konusu ilişki fukaralar arasındaysa ''zina'' sayılırdı. Günümüzde de eğer bu türden rezillikler, popüler isimler arasında olursa bunun açıklaması ''seviyeli bir ilişki'' (!), eğer fukaralar arasında olursa ayıplanan, ''gayrimeşru bir ilişki'' sayılır. Rezillik işte... **** Benim gibi haftada üç gün yazan ve yazılarını bir gün önce vermek zorunda olan bir köşe yazarı için, günlük aktüaliteyi izlemek pek mümkün değil. Zaten birkaç günlüğüne İstanbul dışında olduğum için, güncellikten iyiden iyiye kopmuş durumdaydım. Ve bu nedenle, diğer köşe yazarı arkadaşlar tarafından ıcığı cıcığı çıkartılan zina konusuna, ancak şimdi değinebiliyorum. Bu konuya, mutlaka değinmek istiyordum. Zira kimi vatandaşlarımızın, başkalarının özel yaşamlarına (iyi niyetli olsa bile), böylesine karışmak istemelerine ve o insanları doğruluğa sevk etme arzularına, her zaman karşı çıktım. Buna benzer bir durum, altın yumurtlayan tavuk olan kumarhanelerin kapatılması sırasında da yaşama geçirildi. Aklı sıra, insanları kumardan uzaklaştırmak isteyen, kimi siyasetçilerimiz, (sözde de olsa) ancak pasaportla girilen kumarhanelerin kapısına kilit astılar. Böylece, hem turist kaybettik hem de birtakım zenginlerimiz kumar oynamak için başka ülkelere gitmeye başladılar. O zamanlar, bu konuda birkaç yazı yazmıştım. Ancak ısrar edersem ''mafyanın adamı'' derler, korkusuyla ben de fazla uzatamadım. O dönemdeki amaç da aynıydı. Birtakım ''muhteremler'' , insanların ne yapması ve ne yapmaması konusunda karar verme yetkisinin kendilerinde olduğunu düşünüyorlardı. Ve uygulamaları, maalesef böyle bir yetkilerinin de olduğunu gösterdi. ZİNAYA DEĞGİN... 07/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı **** İnsanlar arasındaki meşru ya da gayrimeşru gönül ilişkileri, sadece ve sadece o insanları ilgilendirir. ''Zina'' diye bir suç, modern devletlerin yasalarının hiçbirinde mevcut değildir (ABD örneğini vermeyin. Çünkü ABD modern bir devlet değildir). Böyle bir ilişki evli çiftler arasında (eğer çiftlerden biri isterse) boşanma sebebidir. Onun dışında, rüştünü kazanmış insanların ilişkileri, sadece onları ilgilendirir. Böyle bir düzenlemeyi, yani zinayı (her ne demekse) suç ilan edip, hapis cezası öngörmenin, hiçbir mantıklı açıklaması olamaz. Zira, böyle bir düzenlemeyle, gayrı meşru ilişkilerin azalacağını zannetmek, doğru değildir. Örneğin, hırsızlık suçtur ve doğal olarak hapis cezasını gerektirir. Fakat hapis cezası olduğundan ötürü, hiç kimse hırsızlığın ortadan kalkacağını beklemez. Aynı şey bu türden ilişkiler için de söz konusudur. **** Devletin neşter vurması gereken sayısız yara varken, insanların yatak ilişkileriyle uğraşması, tek kelimeyle ''abukluk'' tur. Devletin, dilendirtilen çocukların vicdansız ailelerine hiçbir yaptırım öngörmezken ve bu konuda ceza yasasına ek maddeler koymayı düşünmezken, böyle konularla uğraşması çok anlamsızdır. Yukarıda da vurguladığım üzere; buradaki amaç, insanların özel yaşamlarına müdahale etmek isteyen, ''tutucu'' ve ''gerici'' zihniyeti yaşama geçirmektir. Allah bu insanlara fırsat vermesin. Yakında; giyimimize kuşamımıza da karışmaya, ne yiyip ne yemememiz gerektiğini belirlemeye ve özellikle, ne içip ne içmememiz gerektiğine karışmaya çabalayacaklardır. Ancak umalım ki, güçleri yetmesin. Fukaranın ekmeğinden çalan ve 200 gr. olması gereken ekmeği 150 gr. üreterek satan fırıncıya hapis cezası düşünülmezken; milletin milyarlarca dolarlık servetini iç edip, havaalanlarında VIP salonlarını kullanan yüzsüzler, ellerini kollarını sallayarak dolaşırken, zinaya hapis cezası getirmenin hiçbir mantığı olamaz... Eğer amaç, imam nikâhlı ''muhteremleri'' resmi nikâh yapmaya zorlamaksa, o kadarını bilemem... *********************************************************************** BAKAN ÇİÇEK HİÇ DEĞİŞMEDİ 07/09/2004 Cumhuriyet Haber CEMİL ÇİÇEK TÜRK CEZA YASASI VE ZİNA TARTIŞMALARI Adalet Bakanı Cemil Çiçek, 14 yıl önce ''Flörtün fahişelikten ne farkı var'' demişti. Çiçek'in sözlerine gelen sert eleştiriler arasında ''Türk- İslam sentezine uygun olarak cinsiyet ayrımcılığı'' yapmak da vardı. Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Vakfı'ndan Müjde Bilgütay, ''Kafa aynı kafa. AKP'nin kendini ilerici bir parti olarak gösterme çabası, TCY'de yapmaya yanaşmadıklarıyla suya düşmüştür'' dedi. Adalet Bakanı Cemil Çiçek 'in aileden sorumlu devlet bakanı olduğu 1990 yılında ''Flörtün fahişelikten ne farkı var'' sözlerinin üzerinden 14 yıl geçmesine karşın, zina tartışmasıyla birlikte ''kadın düşmanı zihniyetinin'' kendini gösterdiği belirtiliyor. Çiçek 1990 yılında Cumhuriyet 'e verdiği demeçte ''evlilik öncesi ilişkiler'' hakkındaki görüşlerini şu sözlerle açıklamıştı: ''Bu, hayvani içgüdülerle insanların birbirine yaklaşmasıdır. Konfeksiyoncu dükkânı mı bu! Sık sık elbise gibi BAKAN ÇİÇEK HİÇ DEĞİŞMEDİ 07/09/2004 Cumhuriyet Haber değiştiresin. Bunu kabul etmek mümkün değil. Flörtün fahişelikten ne farkı var? Sonuçta bunda hep kadın zararlı çıkıyor.'' Cemil Çiçek'in bu sözlerine tepki gösterenler arasında dönemin SHP Gölge Kabine Kadın Sorunları Bakanı Jale Candan da vardı. Candan, ''Cemil Çiçek herhalde çağdaş dünyadan habersiz. Türk-İslam sentezine uygun olarak getirdiği bu tür cins ayrımcılığına katılmak kesinlikle mümkün değil'' demişti. Çiçek'i eleştirenler arasında yer alan dönemin SHP İzmir milletvekili Birgen Keleş de ''Böylesine çağdışı bir insanın aile kurumu gibi bir konuda, kadınları ilgilendiren bir konuda görev yapıyor olması büyük bir talihsizliktir'' demişti. Kadının İnsan Hakları- Yeni Çözümler Vakfı'ndan Müjde Bilgütay , AKP'nin TCY Tasarısı'ndaki tavrını ''kaşıkla verip sapıyla göz çıkarmak'' olarak nitelerken, ''Kafa aynı kafa olduğu için namus cinayetini koruyup, bekâret testlerinin önünü açıyorlar. Göstermelik kâğıt üstünde değişiklik yapıp ilericiyiz diyorlar, aslında değiller'' dedi. Zinanın suç olarak tanımlanmasının var olan ''namus-töre cinayetlerinin'' önünü açıp, faillerin haksız fiil indiriminden yararlanmasını da sağlayacağını vurgulayan Bilgütay, ''AKP'nin kendini ilerici bir parti olarak gösterme çabaları, TCY'de yapmaya yanaşmadığı değişikliklerle tamamen suya düştü'' diye konuştu. Kadınlarla Dayanışma Vakfı'ndan (KADAV) Zelal Ayman , ''Devlet röntgencilikten vazgeçsin'' diyerek tepkisini dile getirirken, ''Adalet Bakanı Cemil Çiçek, 15 yıl önce kim idiyse bugün de o kişidir. Kadınları kontrol ve baskı altında tutmanın, siyasi parti ya da bakanılıkla ilgisi yok. Cinsiyet ayrımcılığı, kadın düşmanlığı, özgürlüğe karşı bakış yüzyıllarca aynı kalabilir'' dedi. AKP'nin ''AB taraftarı, liberalizm yanlısı gibi durması tabanıyla arasındaki açıyı arttırıyor'' diyen Ayman, ''Taktik tüm bunlar. Bu madde geçse bile Anayasa Mahkemesi'ne gidecek. Bizi suni gündemlerle meşgul ediyorlar. Bu tipik cinsiyetçi, kadın düşmanı kafadır'' dedi. *********************************************************************** ZİNANIN SUÇ OLAMAYACAĞINI ERDOĞAN VE GÜL’E SÖYLEDİM 07/09/2004 Hürriyet Haber GUNTER VERHEUGEN AB’nin genişlemeden sorumlu yüksek komiseri Günter Verheugen, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’le görüştükten sonra sivil toplum örgütleri temsilcileriyle bir araya geldi. Verheugen’in görüşmede, ‘zinanın suç olamayacağını net ifadelerle Başbakan Tayyip Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’e ilettiğini’ söylediği öğrenildi. Verheugen, Ankara’daki resmi temaslarını tamamladıktan sonra AB Komisyonu’nun Ankara Temsilcisi Hans Jörg Kretschmer’in evinde dokuz sivil toplum örgütünün (STÖ) temsilcileriyle biraraya geldi. Yemekli toplantıdaki konuşmalarda hükümetin zinanın suç haline getirilmesi girişimleri ağırlıklı yer tuttu. Edinilen bilgiye göre Cumhuriyet Kadınları Derneği Başkanı Şenal Saruhan, Türkiye’deki kadınların haklarının istenilen düzeyde olmadığını, hükümetin gündeme getirdiği zina suçunun modernlikten ve çağdaşlıktan son derece uzak olduğunu dile getirdi. Bunun üzerine Verheugen, STÖ temsilcilerine Erdoğan ve Gül ile yaptığı başbaşa görüşmelerinde bu konuyu öncelikli olarak gündeme getirdiğini, böyle bir suçun AB normları ZİNANIN SUÇ OLAMAYACAĞINI ERDOĞAN VE GÜL’E SÖYLEDİM 07/09/2004 Hürriyet Haber ile bağdaşmayacağını ve bunun ‘suç’ olarak görülmesinin son derece yanlış olduğunu, net ifadelerle ortaya koyduğunu söyledi. *********************************************************************** 'İKİ TÜRKİYE' 07/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı FEHMİ KORU Bakalım, Ak Parti sonunda iki Türkiye'yi biraraya getirmeyi başarabilecek mi? En kalkınmışlar dahil hemen her ülkede, biri az gelişmiş diğeri ileri, biri kırsal öteki kentli, biri geleneksel beriki modern olmak üzere iki farklı yapılanma görülür. John Kerry'nin başkan yardımcısı adayı John Edwards, bu konuyu, 'iki Amerika' başlıklı konuşmasıyla ABD seçim kampanyasına da sokmaya çalıştı. Ancak, Türkiye'deki 'ikili görüntü', hem mâhiyet itibariyla başka ülkelerden biraz farklı, hem de daha vahim sonuçlar doğurabilecek ciddiyettedir... Şu sıralarda hararetle tartıştığımız 'zina' konusu bu ikili görüntünün en çarpıcı biçimde dışa vurmasını sağladı. 'Zina' kavramının 'dinî' yüzü tartışmanın gerçek zeminini görmemizi engelliyor; medyanın konuya yaklaşımı ise zihinleri bu yolda daha da bulandırıyor. Oysa, tartışılan biçimiyle, 'zina', dinin tanımladığı 'eylem' ile bütünüyle örtüşmediği gibi, getirilmek istenen 'ceza' da dinin öngördüğü olmaktan çok uzak. Bu açıdan, tartışmayı, farklı bir düzleme oturtmak şart... Başbakan Tayyip Erdoğan'ın "Kırsal kesim kadını istiyor" gerekçesi aslında bir parça da olsa konuya ışık tutuyor. Türkiye'de, sayıları hayli kalabalık 'muhafazakâr' bir kesim var; bunlar açısından konu 'geleneksel toplum' değerleri içerisinde bir anlam taşıyor. Dinin de bu anlamın oluşmasında önemli bir yeri var; ancak bunu İslâm dini ile birebir irtibatlandırmak da yanlış olur; 'geleneksel toplum' tercihini yapanlar, dünyanın başka yerlerinde de, dinleri farklı olsa bile, 'zina' kavramı ve onun zihne çağrıştırdıklarına benzer bir tepki vereceklerdir. 'Geleneksel olanı', iyi eğitim görmemiş, fakir-fukara takımından, sadece kırsala özgü sayanlar aldanırlar; gelenekselin dinî bağları, hatta sosyal statüyü çok aşan boyutları da var. Nesiller boyu kentte yaşamış, yurtdışı eğitimli, gelir düzeyi yüksek, veya Müslüman olmayan pek çok kişi için de, sözgelimi 'zina' kavramının akla düşürdüğü 'sadakat' ve 'bekâret' gibi kavramlar, olağanüstü önem taşıyabiliyor... Bunun tersi de elbette doğru. Başka ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de, 'geleneksel' olmayan, tercihleri kalabalıklardan farklı oluşmuş bir kesim de var. Onlar açısından, 'zina' ve benzeri konular, farklı anlamlar taşımakta. Gazetelerde ve tv ekranlarında yorum yapanların önemli bir bölümünün kullandıkları argümanlar, dikkat edilirse, 'modern' olanla yakından irtibatlı. İki tarafın da, hem tartışılan konuda hem de başka konularda haklı ve haksız oldukları pek çok yön bulunuyor. "Geleneksel her konuda haklı" veya "Modern olan tanımı gereği mutlaka yanlış" demek de doğru değil, bunların tersini iddia etmek de... Ülkeyi yönetenlerin, bu iki yaklaşım tarzını dikkatle değerlendirip hemen her konuda en mâkul çözümü bulması gerekiyor. İktidarların çözümü mâkulde aramak yerine körü körüne eğilimlerden birine saplanması, bugün olduğu gibi, kafa karışıklığını artırıyor. O ünlü "Türkiye'nin özel şartları" da bu bağlamda ayrı bir önem taşıyor. 'İKİ TÜRKİYE' 07/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı İktidarlar iki taraf arasında keskin bir taraf tuttuklarında sonunda kendilerini tasfiye edecek süreci kendi elleriyle hazırlamış oluyorlar... Son elli yılın siyasî olaylarını göz önünde bulundurduğumuzda varacağımız kaçınılmaz sonuç şudur: Toplumun sayıca çok az ancak müthiş etkili kesimine kulak vermeyi görev bilen iktidarlar sonunda sandıkta tasfiye oluyorlar; buna karşılık, toplumun 'modern' ile ilişkili kesimi, ölçülerini yalnızca geleneksel toplumun öncelik ve tercihlerine göre oluşturan iktidarları tasfiye edecek yöntemler bulmakta bayağı mâhir... Çok şey istemek gibi olacak, ama ne yapalım ki şartlar bunu zorluyor: Ak Parti iktidarına düşen, kulağını iki tarafa da samimiyetle vermesi ve öncelikleriyle tercihlerini oluştururken çok dikkatli olmasıdır. Geleneksel her zaman 'haklı' olmadığı gibi, 'modern' de ne talep ediyorsa her zaman aksini yapmak gerekecek kadar yanlış olmayabilir. Ak Parti daha kuruluşundan itibaren 'iki Türkiye'yi tekleştirme formulünü bulduğu iddiasıydı; aman ne yapıp edip o iddiasını kaybetmesin... *********************************************************************** DURDUK YERDE BAŞINA İŞ AÇMAK! 07/09/2004 Milli Gazete Köşe Yazısı ZEKİ CEYHAN Durduk yerde başına iş açmak hususunda AKP’lilerden daha mahir kimse olamaz! Ortada fol yok yumurta yokken, bir sorun icad ediyorlar, sonra da kendi elleri ile icad ettikleri sorunun altında bocalayıp duruyorlar. Zinaya ceza verme meselesinde olduğu gibi! Kimi saftirik müslümanlar “Ne yani zina cezasız mı kalsın” diye AKP’lileri savunmaya geçmiyorlar mı insanın fıttırası geliyor. AKP’lilerin cezalandırmak istediği zina ile müslümanların genel anlamdaki zina tanımı arasında o kadar büyük fark var ki! İslami literatürde evli olanın da bekar olanın da nikahsız beraberliği zina olarak adlandırılmıştır. Ve yasaklanmıştır. AKP’nin zina tanımında ise sadece evliler hedef alınmıştır. Bekarların nikahsız beraberliklerine AKP’nin bir şey dediği yok. Beş yıldızlı otellerde yenilen herzelere de AKP’nin bir şey dediği yok! Sadece evli olanlar, evli iken bir başkası ile nikahsız beraberlik yaşarsa cezalandırılacak! Aslında AKP’liler kendi bindikleri dalı kesiyorlar. Zira, böyle bir düzenlemenin temel hedefi imam nikahı ile birlikte yaşayanlar olacak ve AKP’liler arasında bir hayli böyle kişi var. Evet, imam nikahı yasal değil ama toplumun da bir realitesi. İnsanlar imam nikahı ile bir araya geliyorlar ve resmi nikahla evli kişiler kadar ciddi bir biçimde evliliklerini sürdürüyorlar. Bunların sayısı azımsanacak gibi değil. CHP’liler imam nikahına pek sıcak bakmamalarına rağmen bu realiteyi AKP’lilere hatırlatıyorlar ama AKP’liler duymazdan geliyorlar. Hal böyle olunca eğer TCK’ya bu zina maddesi konulursa, kapsam alanına hep imam nikahlılar girecek! Kapı komşusu kızınca şikayet edecek, apartman yöneticisi gıcık kapınca şikayetçi olacak, çevredeki bakkal, manav, kasap tipini beğenmediği kişiyi şikayet edecek ve tam bir curcuna yaşanacak! Gerçekten zina yapanlar ellerini kollarını sallaya sallaya gezerken imam DURDUK YERDE BAŞINA İŞ AÇMAK! 07/09/2004 Milli Gazete Köşe Yazısı nikahı ile hayatını birleştirenler mahkeme mahkeme sürünecek. Böyle bir düzenlemeye ne gerek vardı? Kimden böyle bir baskı ve istek gelmişti? Şimdi bunu gündeme taşımanın sırası mıydı? Dedik ya durduk yerde başına iş açma konusunda AKP’lilerin eline kimse su dökemez. Durduk yerde başlarına iş açma konusunda pek mahirdirler. İyi bir şey yapıyoruz diye gelip halının ortasını pisliyorlar. Sonra temizle temizleyebilirsen! Anlaşılan altından kalkamadıkları pek çok sorunu ört bas etmek için zina meselesini gündeme getirdiler ama bunun da altından nasıl kalkacakları belli değil. *********************************************************************** KADINLAR-AB VE İYİMSERLİK 07/09/2004 Birgün Köşe Yazısı METE ÇUBUKÇU Bu yılın sonunda dananın kuyruğu kopuyor. Türkiye'nin AB serüveni ile ilgili iki yol görünüyor. Ya AB-Türkiye ilişkileri yeni ve umut verici bir aşamaya girecek ki bu yöndeki işaretler daha fazla ya da bizi bizle baş başa bırakacak, yeni bir içe kapanış dönemi söz konusu olacak. AB-Türkiye ilişkilerinde en can alıcı konulardan birisi de kadın ve kadınlarla ilgili yasal değişiklikler. Bir süre önce kadınlara yönelik pozitif ayrımcılığı reddeden AKP şimdi de zinanın suç olması için günlerdir uğraşıyor; tekrar bekaret kontrolünü getirmek istiyor, flörtü bile cezalandırmaya hazırlanıyor. Tüm bunların altında ise genel erkek ideolojisi ve AKP'nin bildik yapısı yatıyor (Çünkü AKP'nin kadınları bile bu geri yasanın yanında). Bu yılın sonunda "tarih almak" için çalışan AKP hükümeti kendi tabanına hoş görünmek için manevralarını sürdürüyor. Bir süre sonra "biz yasayı çıkarmak istedik ama AB izin vermedi" açıklaması gelirse şaşırmayın. Yani iki yüzlü ve inandırıcılıktan uzak bir politika izleniyor. Kadınların ise bu yasaya rızaları yok. İşte böylesine sıcak bir gündemde kadınlar ve AB tartışılacak, Türkiye'de kadının konumunu ele alınacak. 13 Eylül Pazartesi günü düzenlenecek, "Türkiye ve AB'de Kadınlar: Ortak bir Anlayışa Doğru" konulu sempozyuma Avrupa Kadın Lobisi Başkanı Riviere Zijdel, İşveç Eşit Fırsatlar Ombudsmanı Borgstörm gibi önemli isimler katılacak. Türkiye'den ise Feride Acar, Selma Acuner ve Ayşe Bilge Dicleli gibi kadın hakları savunucuları yer alacak. Ka-Der ve Eczacıbaşı'nın orta girişimi olan toplantı için kadının sorunlarını irdeleyen bir de kitap hazırlanmış. Sevgi Uçan Çubukçu, İnci Kerestecioğlu, Zeynep Forsman ve Özlem Terzi tarafından hazırlanan kitabın editörlüğünü İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden Prof. Fatmagül Berktay yapmış. Kadınlar bu sempozyumda hem "uzun yürüyüşlerini" dile getirecek hem de yasalardaki eksiklikleri ve hükümetin AB sürecinde kadınlara yönelik çifte standardını tartışacak. KÖTÜMSERLİĞİN LÜZUMU VAR MI? Çevremizde kan gövdeyi götürüyor. Bir yanda, Osetya'daki neye hizmet ettiği belli olmayan, akıl almaz bir eylem ve katliamla sona eren bir operasyon, öte yanda, Amerikan işgalinin içinden çıkılmaz bir hale getirdiği Irak. Kapitalizm ve onun doymak bilmez iştahının yol açtığı sorularla, İslami terörün, bu terörü yaratanların ve ABD gibi yine bu terörden beslenen ve KADINLAR-AB VE İYİMSERLİK 07/09/2004 Birgün Köşe Yazısı dolayısıyla dünyayı daha baskıcı bir şekilde yönetmek için fırsat kollayanlar dünyanın gidişatı ile ilgili karamsarlığımızı arttırıyor. Kısacası insanlık adına dünyanın hali hiç iç açıcı değil. Peki ya Türkiye? Türkiye'yi de dünyada olanlardan soyutlamak mümkün değil. Yani kötümseriz. Ama özel olarak Türkiye solunu düşünecek olursak Yücel Göktürk'ün deyimi ile "ilkesel bir karamsarlık" söz konusu:"İlkesel karamsarlık. Türkiye solunun ruh halinin, bazı müstesna dönemler dışında, tarifi bu galiba. Genç kuşaktan bir arkadaşın söylediği gibi, solun, solcuların neşesi yok." Birikim Dergisi işte bu minvalde bir sayı hazırlamış Eylül ayında. "Türkiye Nereye Değişiyor" derken maksat çubuğu biraz tersine bükmek, yani şu malum soruyu sormak:"Türkiye'de iyiye giden bir şey yok mu?" Hayata soldan bakanların dünyayı kötümserlik üzerinden yorumladığını söylemek(çoğu zaman haklı nedenleri olsa da) yanlış olmaz. Ancak Türkiye'nin son birkaç yılına baktığımızda "iyimser" olmak için küçük gerekçelerimiz de var. AB sürecinde beğenelim, beğenmeyelim bir hayli yol alındı: Yıllardır gerçekleştirilemeyen yasal düzenlemeler yapıldı. Kürt sorununda görece yumuşama sürecine girildi. Kıbrıs'ta cesur adımlar atıldı. Kıbrıslıtürkler ve Türkiye ilk kez çözümden yana tavır koydu. Yıllardır mücadelesi verilen konulardaki bu değişiklikler hiç küçümsenecek gibi değil. Ve tüm bunlar AB gerekçesi ile hayata geçirilmiş olsa da gerisinde yıllardır süren çabaların, solun, bu konudaki mücadelesinin etkisi yadsınamaz. Birikim Dergisi'nin dosyasında Baskın Oran hoca, AB, Kıbrıs ve Irak politikalarını değerlendirirken, "bugüne kadar uygulandığı biçimiyle, AKP'nin dış politikasının tarihsel çizgiye uygun düştüğünü ve olumlu olduğu" görüşünde. Murat Belge ise lafı doğrudan söylemiş: "Türkiye'de işler iyiye gidiyor." Söylediklerine katılmamak mümkün değil: İdam cezasının kalkması, MGK Sekreterliğinin kaldırılması, YÖK'de RTÜK'de asker asker üyelerin kalmaması. Zaten tüm bunlar solun da karşı çıktığı oluşumlar değil miydi? Neticede, her şey yolunda gitmese de sözü Bogota'da bir sokak yazısı ile noktalayalım: "Kötümserliği daha iyi zamanlara saklayalım." *********************************************************************** AKP'DE MARJİNALLEŞME TEHLİKESİ 07/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı MEHMET Y. YILMAZ Aslına bakarsanız "zina"nın Türk Ceza Kanunu'na bir suç olarak yeniden sokulması girişimlerine hiç şaşırmadım. Şaşırmadım, çünkü AKP hükümetinin genel performansına bakınca "icraatın" bu tür konulara kayacağını başından beri tahmin ediyordum. Hükümet iktidara geldiğinde iyi bir konjonktür yakalamıştı. Bir önceki hükümet döneminde hazırlanan ekonomik programın sonuçları alınmaya başlamıştı. Enflasyon ve faizler düşme eğilimine girmişti.. Hükümet başlangıçta gönülsüz de olsa programı uygulamaya devam etti ve ekonomik göstergeler Türkiye'nin geleceği için olumlu sinyaller vermeye başladı. Ancak şu da bir gerçek: İşsizlik sorunu büyüyerek varlığını muhafaza ediyor. Ekonomik göstergelerdeki iyileşme henüz halka yansımadı. Esnaf halinden mutlu değil.. Özellikle Anadolu'da kısıtlı sermaye AKP'DE MARJİNALLEŞME TEHLİKESİ 07/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı olanakları ile faaliyet göstermeye çalışan sanayici ve tüccar da aynı şekilde şikâyetlerine devam ediyorlar.. Hortumculardan hâlâ hesap sorulabilmiş değil. Ellerindeki bankaları soyup içini boşaltanlar eski tatlı hayatlarını sürdürmeye devam ediyor. Banka soyguncularından çaldıkları paralar tahsil edilemedi. Büyük önem verilen özelleştirme faaliyetleri tıkanmış durumda. Bütün bunların üzerine birçok vatandaşımızın yaşamına mal olan "hızlı tren" beceriksizliğinin eklendiğini de hesaba katmak gerek.. Sadece boşanma nedeni Tek başına iktidar olduğu halde bu önemli konuların hiçbirinde kayda değer bir ilerlemeyi sağlayamayan hükümetin, işi döndürüp dolaştırıp ideolojik temelleri de olan bu tür konulara getirmesi kaçınılmazdı. AKP zannediyor ki bu tür girişimler, kendisine umut veren kitlelerdeki hayal kırıklığını giderebilir, geniş kitleler bu tür yasal düzenlemelerle tatmin edilebilir. Anayasa Mahkemesi önce 1996'da, sonra 1998'de verdiği iki ayrı kararla ceza yasalarımızdan "zinanın suç olduğuna ilişkin" hükümleri kaldırdı. Yani yaklaşık 8 yıldır Türkiye'de "zina" suç değil. Sadece bir "boşanma nedeni".. Sekiz yıldır sırf bu nedenle zina olaylarının arttığına ilişkin nasıl bir veri var elimizde? Ya da, Türk halkının en önemli sorununun "zinanın suç sayılması" olduğunu gösteren hangi araştırma sonucu? 'İkinci' yola sapmak Seçimlerden sonra AKP'nin önemli bir dönemeçte olduğunu yazmıştım. Şöyle düşünüyordum: Eğer AKP geniş halk kitlelerinin sorunlarını çözer, ekonomik rahatlamayı sağlar, toplumu kemiren ve halkta isyan duyguları yaratan yolsuzlukların üzerine gidebilirse bir merkez partisine dönüşür ve uzun yıllar Türkiye'nin en büyük partisi olma özelliğini korur. Eğer AKP iktidarı bunu başaramazsa, başarıyı kendi tabanı saydığı küçük bir kitleyi mutlu edebilecek "marjinal" politikalarda aramaya yönelir, bunun sonucunda marjinal bir parti durumuna düşer. Öyle görünüyor ki AKP yönetimi içindeki bazı aşırı unsurların da etkisiyle ikinci yola doğru yöneliyor. Durduk yerde "imam hatip tartışmaları" çıkarılmasının nedeni de bu, TCK'ya son anda "zinanın suç sayılması" türünden maddeler sokuşturulmaya çalışılmasının nedeni de bu.. Bu politikayla AKP yönetimi belki tabanındaki bazı aşırı unsurları tatmin edebilir ama Türkiye'nin "muhafazakâr" çoğunluğuna hitap eden bir parti olmayı başaramaz. mehmet.yilmaz@milliyet.com.tr *********************************************************************** ZİNAYA PARA CEZASI 07/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı GÜLAY GÖKTÜRK Önce bir noktayı netleştirmekte yarar var: Muhalefetin, zina tartışmasını bahane ederek, Ak Parti'ye karşı malum "şeriat özlemi" saldırısını başlatması, bu tartışmayı da yine bir rejim tartışması olarak sunmaya çalışması, hem haksızlık hem de samimiyetsizlik. Haksızlık, çünkü zinanın suç sayılıp sayılmaması, Türkiye'yi de, Müslümanlığını da aşan evrensel bir tartışma. ZİNAYA PARA CEZASI 07/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı Türkiye'de zina, doğan yasal boşluk nedeniyle beş yıldır suç değil. Beş yıl önceye kadar yine şikayete bağlı bir suçtu. Beş yıl önce Türkiye şeriatla mı yöneliyordu? Ya da Fransa'da zina 1975 yılına kadar suçtu. 1975 öncesi Fransa'da şeriat mı vardı? Dolayısıyla, konuyu bu şekilde ucuz siyaset malzemesi yapmadan tartışmak ve hakkaniyetli davranmaya dikkat etmek gerekir. X x x Sayın Bakan Cemil Çiçek, zina konusunda toplumda ve Meclis'te bir uzlaşma gayreti içinde olacaklarını, esnek davranacaklarını ve bir ortayol için çalışacaklarını söylüyor. Bana kalırsa, herhangi bir uzlaşma noktası bulabilmek için, önce bu tartışmalı "suç"un tanımında anlaşabilmemiz gerekir. Zina, kişiye karşı işlenmiş bir suç mudur; topluma karşı işlenmiş bir suç mu? Ak Parti, hem bu suçun şikayete bağlı bir suç olacağını söylüyor, hem de kendi tezinin savunusunu yaparken sürekli olarak "aile birliğinin korunması" gibi bir amaçtan bahsediyor. Böyle şey olmaz. Bu açık bir çelişkidir. Zinanın şikâyete bağlı suç olması demek, suçun topluma karşı değil, sadece bir kişiye, aldatılan eşe karşı işlendiğini kabul etmek demektir. O zaman da yasal düzenlemenizin amacı, sadece mağdur olan eşin haklarını korumak olur, "aile birliğini korumak" gibi bir amaçtan da söz edemezsiniz. Eğer, aile birliğinin korunmasını temel amaç olarak koyuyorsanız, o zaman zina suçunu esas olarak, aldatılan eşe karşı değil, topluma karşı bir suç sayıyorsunuz demektir; o zaman da savcıların re'sen harekete geçmesini, kamu davası açılmasını savunmanız gerekir. Bence eğer bir uzlaşma olacaksa önce bu noktada olmalı, zinanın toplumla ya da devletle bir ilişkisi olmadığı kabul edilmeli... Eğer yasal düzenleme yapılırken, aileyi korumak, toplumun ahlakını korumak, kamu düzenini korumak gibi amaçlar belirlenirse, devletin özel hayata her alandaki müdahalesi için de meşru bir temel yaratılmış, devlete ahlak bekçiliği gibi bir misyon yüklenmiş olur ki bunun altından kalkmak çok zor olur. Evet, her sözleşme karşılıklı bir takım yükümlülükler getirir. Evlenme de iki kişi arasında yapılan bir sözleşmedir ve bu sözleşme sadakati de içerir. Bu yüzden taraflardan birinin sözleşmeyi bozup eşine ihanet etmesi halinde, mağdur olan tarafın uğradığı zararın tazmin edilmesini istemesi makuldür. İşte zinayla ilgili yasal düzenlemenin mantığı bu olmalıdır. Peki aldatılan eşin mağduriyeti nasıl tazmin edilebilir? İlle de hapisle mi? Hapis cezası kızgın eşin içini soğutur belki ama, hiç suçu olmayan yeni mağdurlar - örneğin çocuklar - yaratmaz mı? Kanun yapıcı, annesi ya da babası zinadan hapse düşmüş olmanın bir çocuğun ruhunda nasıl travmalar yaratacağını hesaba katmak zorunda değil mi? Bana kalırsa, bugünkü düzenlemeler içinde, ihanet eden eş zaten nafakasız- tazminatsız boşanma gibi bir yaptırımla karşı karşıya. Buna ek olarak, aldatılan eşin maddi ve manevi zararlarını tazmin etmek için para cezaları düşünülebilir. Bu cezanın miktarı, zinanın yapılış tarzına, aldatılan eşin maddi ve sosyal durumuna, onurunun ne kadar kırıldığına vs bakılarak mahkemeler tarafından farklı takdir edilebilir. Denecek ki, bir erkeğin ya da kadının onurunun kırılmasının, aşağılanmasının karşılığı parayla ödenebilir mi? Ama unutmayın ki, bir insanı en ağır iftiralarla suçlamanın, en ağır hakaretleri etmenin, basın yoluyla milyonlarca kişi önünde "hırsız" diye ilan etmenin cezası da yalnızca para cezası... ZİNAYA PARA CEZASI 07/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı Çağdaş ceza hukukunun hürriyeti bağlayıcı suçların sayısını azaltmaya ve hapis yerine tazminat cezalarına ağırlık vermeye doğru çevrildiği bir çağda zina konusunda tersine gidişte ısrar etmek yerine böyle bir "orta yol" bulunabilir sanırım. *********************************************************************** HAK MI, SUÇ MU? 07/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı RAUF TAMER Koskoca TCK, zina için mi revize ediliyor? 14 Eylül'de Zina Kanunu için mi toplanıyor Meclis? İspanya Basını böyle yazdı diye Abdullah Gül çok üzgün... İspanya Basını ne yapsın? Türk Basını sanki farklı şey mi yazıyor? "Yazmayın" deseniz, haydiii, bu def'a da "vay, sansür ha" diye bağıracağız. ........ En güzelini dün Haber Türk'te Ali Saydam söyledi. Mealen dedi ki: -Zannedersiniz, birdenbire zina patlaması oldu. Ülkede öyle çılgın bir zina salgını baş gösterdi ki, devlet müdahale etmek zorunda kaldı. Harika... Ama bir küçük ilave de ben yapayım: Zina'nın en yaygın olduğu yer, bizim Basındır Ali'ciğim... Özellikle üst yönetimler... Oradaki patlama topluma sirayet eder diye bir ihtimal, devlet sahiden müdahale etmiş olabilir... Evet. Basında şüpheli bir durum var. Yoksa, zina'yı bu derece cansiperâne savunmanın hikmeti ne ola ki? ............ Bu kadarcık bir şakadan sonra, şimdi şunu vurgulayalım: Meclis, Zina Kanunu için toplanmıyor. Ama zina'yı sırf bekârların tekelinde tutmak, imtiyazlı bir sınıf getirebilir diye endişe ederim. Nerde kaldı eşitlik ilkesi? * Dönelim plağın tersine. Çünkü başka versiyonlar da var. Zina gibi hırsızlık da suçtur. Suçtur ama dünyanın en büyük hırsızları bu ülkede yaşıyor. Yakalananlar cezaevini boyluyor. Yakalanmayanlar ise saygın bir biçimde hayatlarını sürdürüyor. Demek ki... Boşuna tartışıyoruz. Zina'yı bir güzel sanatlar haline getirenler için karada ölüm yok. Atışa devam. Şu atasözlerine bakar mısınız: -Karda yürü, izini belli etme. -At binenin, kılıç kuşananın... vs. Afferin size. Ama zamane çapkınları, uçkurlarının keyfini bile devlet teminatı altına sokmak istiyorlar. Yok öyle şey. Bileğine güvenen borazancıbaşı... Güvenmiyorsanız, bu işlere iç heveslenmeyin. HAK MI, SUÇ MU? 07/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı Seks yapılırken kanun güvencesi'ne sığınmak var mı? Öyle çapkınlığı dedem de becerir... Marifet devlete rağmen çapkınlık... Ne keyif ama. .............. Görüyorsunuz ki, demagoji bitmiyor. Zina yanlıları kadar zina karşıtları da argüman üretiyor. Sürekli laf, laf, laf... Demek ki, hepimizin birden çenesine vurdu... Devletin yerinde olsam "bunlardan zarar gelmez" deyip müdahaleden vazgeçerim azizim. *********************************************************************** ZİNADAN ÖTE 07/09/2004 Halka ve Olaylara Tercüman Köşe Yazısı ERGUN GÖZE TÜRK Ceza Kanunu değişti riliyor. Bunun için Meclis toplantıya çağırıldı. Hükümetin durup durup zinanın suç sayılıp sayılmaması meselesini ortaya atması üzerine münakaşalar alevlendi... Halbuki tam bir gündem değiştirme ve hızlı trenin hızının sıfıra inmesi dolayısıyla kaybedilen prestijin kısmen geri kazanılması için bir oyun olduğu apaçık belli olan bu girişimin münakaşası, aslında ana meseleyi gölgede bırakmakta hatta unutturmaktadır... Ana mesele Türk Devleti'nin ve milli iradenin bağımsızlığıdır. Devlet şu üç kuvvetin toplamıdır; Yasama, yargı ve icra... Şu son senelerde yürütme pejoratif manada çok uygulama gördüğü, milletin nesi varsa yürütüldüğü için yürütme yerine icra dedim. Monteskiyö'nün (Montesquieu) hatırası olan bu üçlemenin birincisi ve en önemlisi yasamadır ve TBMM'ye aittir. Bu da TBMM, ancak milletin istediği kanunları yapar demektir. Dış güçlerin arzusu ve iradesiyle değil, milli iradeyle hareket eder demektir. Şimdi biz biliyoruz ki ve açıkça da beyan edilmiştir ki bu değişiklikler, Avrupa Birliği'ne girmek istendiği ve AB şart koştuğu için yapılmaktadır. O zaman milli irade, milli egemenlik nereye gitmiştir sorusu akla gelmektedir. Bu misalde, bu sorunun cevabı yoktur. TBMM duvarında yazılı hakimiyet kayıtsız ve şartsız milletindir formülü havada kalmıştır. Hakimiyet ancak AB standartlarına uyduğu ölçüde milletindir haline gelmiştir. Gerçi, buna karşı 'Efendim, bu devirde hakimiyet mefhumu değişmiştir' gibi yaveler öne sürülüyorsa da, yeryüzünde hakimiyetinden bu denli vazgeçen başka bir ülke mevcut değildir. Tam aksine herkes, daha çok bağımsız olmaya çalışmaktadır. Bunun bir yolu da, göze kestirilen ülkelere, bize yapıldığı gibi, kendi standartlarını kabul ettirerek hakimiyet kurmak ve bağımsızlığını dikleştirmek şeklinde olmaktadır. Kanunların manası AYRICA şu bir sosyolojik gerçektir ki, kanunlar maşer-i vicdana ve sosyal yapıya uygun olmadıktan sonra, bir mana ifade etmezler. Halbuki görmekteyiz ki yapılan kanunlarla sosyal yapı bir noktaya getirilmek istenmektedir. Hem demokrasiye, hem de ilmin verilerine taban tabana zıt suni bir durum söz konusudur burada. Anayasaya koysanız, zina en büyük fazilettir, diye bu millet zinayı rezalet olarak görmeye devam edecektir. Bundan çıkan netice şudur... Zinanın suç kabul edilmesi önce bir psikolojik durumdur. Kanunlara da öyle geçmesi, bu psikolojiyi destekleyecektir. Uygulaması, izne tabi olup olmaması vs. ayrı bir meseledir. Önce ahlak” kaideyi koymak gerektir. ZİNADAN ÖTE 07/09/2004 Halka ve Olaylara Tercüman Köşe Yazısı Zina suç olmasın diyenler hukuki değil, ahlak” bir hedefi gözetmekte ve bombardıman etmektedirler. Ahlaktan tamamen soyutlanmış bir hukuk olamaz. Bankaların hortumlanması nasıl bir ekonomik felaketse, milli ahlakın temellerinin inkarı da daha büyük bir ahlak” felakettir. Ahlakın sadece bu noktada olmadığını öğütlemeye kimse kalkmasın, onu herkes bilmektedir. Ama burada başlayıp burada da bittiği de bilinmektedir. Vazı-ı kanun HUKUK tekniğiyle alakalı bir hususu da anlatayım. Mahkemeler çoğu kere, bir kanunu tatbik ederken, tereddüde düşerler ve yorumlamak için Vazı-ı Kanun bu maddeyi sevk ederken ne istemişti? Onu ararlar. Zina vesaire gibi, ahlaka taalluk eden konularda bu araştırma bizi Avrupa Birliği'ne girmek için cevabına götürürse, hukuki mefhum siyasiye dönüşür ve bozulur. Zira böyle bir hukuki gerekçe ancak ekonomik ilişkileri tanzim eden kanunlar için geçerli olabilir. Kaldı ki Avrupa Birliği'ne girişin referanduma arzı da söz konusu olduğuna göre, aile, şahsın hukuku vs. gibi, tarihi ve ahlaki kökleri olan konularda AB'ye girmek için yapılan fedakarlıklar sadece siyasi sahada kalır ve hukuk sosyolojisi bakımından bir değeri olamaz. Devletin ve milli varlığın değişirleri vardır, değişmezleri vardır. Değişirlerin hatırı için değişmezleri feda etmek, hem gerçeğe, hem milli menfaatlere, hem de akla aykırıdır. Yasamayı böylece dış tesirlere açık bırakırsanız yargıyı da, yasamanın yaptığı kanunları tatbik edeceğine göre ayni şekilde, boyunduruk altına almış olursunuz. Çünkü bütün mahkeme kararları, şöyle bir cümleyle başlar: -Türk Milleti adına icrayı kaza eden İstanbul....... mahkemesi. Halbuki bu dış müdahalelerden sonra Türk Milleti adına değil, Avrupa Birliği adına icrayı kaza edilecek demektir. Akıl almaz bir yatıklık söz konusudur... Zinadan da öte. *********************************************************************** GERİ SAYIM BAŞLADI... 07/09/2004 Türkiye Köşe Yazısı İSMAİL KAPAN Türkiye’nin Avrupa Birliği ile münasebetlerinin seyri açısından dün gerçekten önemli bir gündü. İlk olarak “Akil Adamlar Komisyonu”nun Türkiye hakkındaki raporu açıklandı. Bu rapor resmi bir nitelik taşımasa da, sembolik olarak çok önemli ve bundan tam bir ay sonra, yani 6 Ekim’de açıklanacak olan AB Komisyonu’nun resmi raporunun şekillenmesine de etki edecek bir muhtevaya sahip... Bir kısmı halen Avrupa Birliği’nin çeşitli kurumlarında görev yapan, geriye kalanları da Avrupa ülklerinde çok parlak kariyere sahip ve politika sahnesinde saygın isimlerden teşekkül eden; (ki, bunların arasında Finlandiya eski Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari, Fransa eski Başbakanı Michel Rochard, Hollanda eski Dışişleri Bakanı Hans Van den Broek de yer alıyor.) “Akil Adamlar Komisyonu” üyeleri, bu raporla Türkiye’nin AB üyeliğine objektif bir katkı sağlamak istediklerini beyan etti. Ve Türkiye’nin Avrupa için bır fırsat olduğunu vurguladı. Özellikle medeniyetler çatışması tehlikesine bir set çekilmesi noktasında bunun önemine dikkat çekildi. Son derece önemli açıklamalar... Komisyon Başkanı ve Finlandiya eski Cumhurbaşkanı Ahtisaari, aralık ayında Türkiye’ye mutlaka müzakere tarihi verilmeli derken, yakın zamana kadar ülkemizin üyeliğine şaşı bakan Fransa’nın eski başbakanı Michel GERİ SAYIM BAŞLADI... 07/09/2004 Türkiye Köşe Yazısı Rochard da, “Türkiye’nin üyeliği Avrupa’ya yük getirmez...” dedi. AB Komisyonu eski üyesi ve Hollanda eski Dışişleri Bakanı Hans Van Der Broek da, Türkiye’nin Kopenhag Kriterleri çarçevesinde gerekli bütün çalışmaları yaptığını ifade etti. Son zamanlarda, AB üyesi ülkelerin üst düzey yetkililerinin de bu paraleldeki açıklamaları peş peşe geliyor ve Avrupa cenahında, özellikle Brüksel cephesinde, Türkiye için havanın olumlu yönde çok değiştiğini müşahede ediyoruz. Bu arada dün Türkiye’ye gelen AB’nin genişlemeden sorumlu komiseri Verheugen de, altı Ekimde yayınlanacak Komisyon raporunun adil ve tarafsız olacağını, raporda Türkiye için yeni herhangi bir şart veya gerekçenin yer almayacağını, bu konuda masada yeterince veri bulunduğunu ve kendisinin, üyelik müzakeresinin ertelenmesine veya askıya alınmasına kesinlikle karşı olduğunu çok net bir şekilde dile getirdi. Bütün bu gelişmeler, Türkiye’ye müzakere tarihi verilmesinin artık kesinleştiğine dair göstergeler. Zira dikkat edilirse, artık Türkiye’ye tarih verilsin veya verilmesin konusu konuşulmuyor. Şimdilerde tartışma konusu olan şey, tarih verilmesiyle ilgili detaylar ve müzakere sürecinde takip edilecek yöntemler. Ancak bütün bunlara rağmen, henüz hiçbir şey bitmiş değil. Altı Ekim ve Onyedi Aralık tarihleri, AB süreci için iki dönüm noktası. Altı Ekim’e ve 17 Aralık’a kadar yapılması gereken şeyler var. Bu hususta hem resmi devlet kurumlarına, hem de sivil kitle örgütlerine düşen görevler var. Elbette bunların ne olduğunu ilgili çevreler çok iyi biliyor. Bunda herhangi bir tereddüt yok. Ama, yapılması gereken çalışmaların hayata geçirilmesi hususunda büyük dikkat ve hassasiyet gerekiyor. Zira bu geri sayımda kritik tarihler hızla yaklaşırken, Türkiye’nin artık yanlış yapma lüksü yoktur. Meydana gelebilecek kayıp veya kayıpların telafisi de yoktur. Son pişmanlık da fayda vermez!.. Onun için; son günlerde zina konsundaki spekülasyonlar için büyük efor sarfeden çevreler, biraz da bu konuya dikkat kesilebilirse ülke yararına olur. İçeride birbirimizle uğraşırken, dışarıda tetikte bekleyen odaklardan gol yemeyelim. Fırsatı kaçırmayalım ve bugüne kadarki kayıplardan artık bir ders çıkardığımızı ortaya koyalım. İş işten geçmeden... *********************************************************************** AB RAPORU İÇİN AK PARTİ UMUTLU CHP TEMKİNLİ 07/09/2004 Star Haber ABDÜLKADİR ATEŞ MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU GUNTER Verheugen’in, İlerleme Raporu ile ilgili yaptığı açıklamalarına iktidar ve muhalefet partileri farklı tepki verdi. CHP, sözleri samimi bulmazken, AKP önemli gelişme olarak değerlendirdi. Avrupa Komisyonu Parlamenterler Meclisi Delagasyonu Türk Üyesi, CHP Milletvekili Abdülkadir Ateş: AB denetiminden çıkmamıza rağmen, Avrupa Komisyonu toplantılarında bazı konular sık sık gündeme getiriliyor. Ekim’de yayınlanacak ilerleme raporunda, ifade özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması, kadının toplum hayatında etkin bir yere getirilmesi ve köye dönüş ile ilgili konuların yer alabileceğini tahmin ediyorum. Kadınlarımızın eğitim durumlarının düşük olması, toplum hayatında daha etkin bir hale getirilmeleri için istemleri vardı. Hiçbir engelle karşılaşmayacakmışız gibi bir tablo çiziliyor. Ülke olarak buna AB RAPORU İÇİN AK PARTİ UMUTLU CHP TEMKİNLİ 07/09/2004 Star Haber hazırlıklı olmalıyız. Tüm bunların yanı sıra zina konusunun da Türkiye’nin gündemine yerleşmesi de kadın hakları ile ilgili tereddütleri artırabilir. ‘Rapor olumlu olacak’ Avrupa Komisyonu Parlamenterler Meclisi Delegasyonu Türk Üyesi, AKP Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu: Ekim’de yayınlanacak raporda ciddi bir problem ile karşılaşacağımıza inanmıyorum. AB yetkilileri, köye dönüş konusunu değerlendirmek için bölgeye gittiler. Olumlu bir izlenim ile döneceklerini tahmin ediyoruz. Kadın statüsü ile ilgili olarak düzenlenen kanun tasarısı hazır. Yakın bir zaman içerisinde kanunlaşır. İfade özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması ile yapılan değişiklikler ise herkes tarafından biliniyor. Bu gelişmeler Türkiye lehine, Olumlu bir rapor yayınlanacağına inanıyorum’ dedi. *********************************************************************** TCY'DE ZİNANIN SUÇ KAPSAMINA ALINMASI : CHP ENGEL OLMAYACAK 07/09/2004 Cumhuriyet Haber CHP Genel Başkanı Deniz Baykal , yeni Türk Ceza Yasası'yla (TCY) zinayı suç kabul etmeye çalışan AKP'lilere engel olmayacaklarını açıkladı. Baykal, ''Yasaklamayı istiyor olmanızı anlayışla karşılayabiliriz ama buna karşılık yapacağımız şey sabote etmemektir. Oy vermeyiz, fakat sabote etmeyiz'' dedi. Baykal dün bir televizyon programında gündeme ilişkin soruları yanıtladı. TCY tasarısında konulmaya çalışılan zinaya ilişkin tartışmaların anımsatılması üzerine Baykal, tasarının mükemmel olduğunu söylemenin mümkün olmadığını ifade etti. Tasarıya iyi niyetle katkı yaptıklarını, konunun AB açısından da önemi bulunduğunu belirten Baykal, ''O nedenle bu kotarıldı'' dedi. Parlamentoda AKP'nin sayısal anlamda üstünlüğü bulunduğuna dikkat çeken Baykal, ''Bize, 'Zinayı yasaklamak istiyoruz' dediler. Biz de 'Yasaklamanıza katkı vermek durumunda değiliz. Getireceğiniz düzenlemeyi, Ceza Kanunu'nu engellemek, her maddesinde söz alıp çıkmasını engelleyecek noktaya çekmeyi öngörmeyebiliriz. Ama düzenlemenin anayasaya aykırı olmaması lazım' dedik'' diye konuştu. Baykal CHP'nin hiçbir zaman ''gelin zinayı birlikte yasaklayalım'' demediğine dikkat çekerek ''Oy vermeyiz, fakat sabote etmeyiz'' görüşünü savundu. *********************************************************************** AVRUPA TCY DEĞİŞİKLİĞİNİ İZLİYOR 07/09/2004 Cumhuriyet Haber Verheugen: Cinsiyet eşitliği ve kadın haklarındaki hassasiyetimiz sürüyor Başbakan Tayyip Erdoğan 'ı cinsiyet eşitliği ve kadın hakları konusunda uyaran AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Günter Verheugen, ''Bundan sonraki hassasiyetimiz yine toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın hakları üzerinde olacak'' dedi. Verheugen, zina konusundaki tartışmaları izlediğini, tasarının TBMM'den geçmesinin ardından AB'ye uygun olup olmadığını inceleyeceklerini söyledi. AKP iktidarının zinanın suç olması yönündeki girişimi üzerindeki tartışmalar artarak sürüyor. AB Komisyonu kaynakları, TCY'de zina cezası tartışmasının ''Türkiye'nin imajını sarstığı'' değerlendirmesini yaparken, Ankara'yı ziyaret eden Verheugen, hükümeti güç durumda AVRUPA TCY DEĞİŞİKLİĞİNİ İZLİYOR 07/09/2004 Cumhuriyet Haber bırakmamak için kameralar önünde yorum yapmaktan kaçındı. Verheugen, buna karşın Erdoğan ile görüşmesinde kadın hakları konusunda uyarıda bulundu ve namus cinayetleri konusunda da hassasiyetlerini iletti. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile görüşmesinin ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Verheugen, TCY'de zina cezası tartışmalarıyla ilgili bir soru üzerine, bu konuya herhangi bir şekilde müdahale etmenin uygun olmayacağını düşündüğünü söyledi. Verheugen, yeni Türk Ceza Yasası'nın tamamlanmasından sonra inceleyeceklerini ve AB standartlarına uyumu konusunda bir değerlendirme yapacaklarını kaydetti. AB yetkilisinin, Gül ile görüşmesinde ise AB'nin kadın-erkek eşitliği konusuna verdiği önemi vurguladığı ve yasalardan buna aykırı düzenlemelerin çıkarılması gerektiğine işaret ettiği öğrenildi. Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu , gazetecilerin soruları üzerine, zinanın tüm dünya hukukunda şikâyete bağlı bir suç olduğunu ileri sürerek ''Memlekette başka mesele kalmadı mı diye de düşünüyorum. Bu toplumun başka bir önceliği yok mu?'' görüşünü dile getirdi. Cumhuriyet Kadınları Derneği (CKD) Genel Başkanı Şenal Sarıhan , zinanın suç olmaktan çıkarılmasının ardından Türkiye'de bu suçun arttığı ve yaygınlaştığını söylemenin mümkün olmadığını vurgulayarak, AKP'-nin ''Anadolu kadını istiyor'' savının ise en küçük bir haklılık tarafının olmadığını söyledi. 'Kadın bilimin ışığı ile buluşturumalı' Sarıhan şu görüşleri dile getirdi: ''AKP, böyle bir savla önce kadını mağdur eden bu fiili kadının isteği gibi göstererek kendisine haklı zemin yaratmaya çalışmaktadır. Sosyal güvencesi olamayan kadınların, kocalarını cezaevlerine göndermekten sağlayacakları yarar ne olabilir?.'' Erdoğan'ın zinanın suç kapsamına alınmasıyla kadınların aldatılmaktan korunacağı yönündeki sözlerine anımsatan Sarıhan, kadınları aldatılmaktan korumanın tek yolunun bilimin ışığı ile buluşturmak ve ekonmik güvencelerle donatmak olduğunu söyledi. CHP'nin zina konusundaki tavrını da eleştiren Sarıhan, ''Bugün sadece şeri hukukun uygulandığı birkaç yerde varlığını sürdüren zina suçunun yasamızda yer almasını istemek büyük bir yanılgıdır'' dedi. Koç: Kadının temel sorunu zina değil CHP Grup Başkanvekili Haluk Koç , Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin 'in zinanın ilk olarak CHP iktidarı döneminde suç kabul edildiği yönündeki açıklamasının anımsatılması üzerine, şöyle konuştu: ''Türkiye'de tek parti döneminde çok eşli evliliklerin önüne geçebilmek için böyle bir uygulama getirilmiş, şimdi sene 2004. Zina boşanma nedenidir. Ama kadının temel sorunu bu değildir. Bu başbakan yardımcısının yakın siyasi tarih konusunda ek eğitim alması gerektiğini ortaya koyuyor.'' *********************************************************************** BELDEN AŞAĞISIYLA SORUNU OLAN DEVLETLER 07/09/2004 Cumhuriyet Makale VURAL SAVAŞ İktidar, Türkiye'yi, zinayı en ağır suçlardan kabul eden Uganda, Afganistan, İran, Nijerya gibi çağdışı ülkelerin arasına sokmak istiyor 3 Eylül 2004 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan ''Zina Suç Sayılmalı mı?'' başlıklı makalem geniş yankı uyandırdı.Bu konudaki açıklamalarıma devam etmeyi, hukukçu olmanın bana yüklediği bir görev BELDEN AŞAĞISIYLA SORUNU OLAN DEVLETLER 07/09/2004 Cumhuriyet Makale sayıyorum. 1964 yılında toplanan ''9. Uluslararası Ceza Hukuku Kongresi'' yeryüzündeki bütün devletlere hitap eden bir bildiri yayımlayarak, oybirliği ile ''Zinanın suç olmaktan çıkarılmasını'' istemiştir. Fransa Cumhurbaşkanı Mitterrand 'ın evlilik dışı ilişkisi var. Değil Fransa, bütün dünya bunu biliyor. Mitterrand öldüğünde, cenazesine evlilik dışı doğan kızı katılıyor. Kimsenin aklına, ''Mitterrand zinadan dolayı suçludur'' demek gelmiyor!.. Ya da Alman Dışişleri Bakanı Fischer . Şu sırada herkes Fischer'in evlilik dışı bir ilişki yaşadığını biliyor. Ama onu zinadan suçlayan tek bir Alman yok ortada. ( Yalçın Doğan , 4.9.2004, Hürriyet) BİR MEKTUBUN ANLATTIKLARI Londra Üniversitesi öğretim görevlilerinden William Hale, Oktay Ekşi 'ye yazdığı mektupta (3.9.2004, Hürriyet gazetesi), Türkiye'nin de imzaladığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8'inci maddesindeki ''Herkes, özel veya ailevi yaşamına, konut ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir'' yolundaki hükmü hatırlattıktan sonra: ''Ben 'zinanın suç sayılmasını' doğrusu bu maddede sayılanlarla bağdaştıracak yaklaşımı anlayamıyorum. Belki 'ahlaki değerleri koruma' dan söz edilebilir. Ne var ki benim bildiğime göre Avrupa Konseyi üyesi ülkelerin hiçbirinde böyle bir anlayış yok. Keza Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin de böyle bir sınırlamayı 'demokratik toplum' ölçütüne uygun bulacağını hiç sanmıyorum. 'HAPİS CEZASI KABUL EDİLEMEZ' Keza TBMM'nin, 7 Mayıs 2004'te anayasanın 90'ıncı maddesinde yaptığı değişikliğe göre 'Türkiye'nin imzalamış bulunduğu uluslararası antlaşmalar' yasaların üstünde sayılıyor. O nedenle zinayı suç sayan bir yasayı uygulamayı Türk mahkemelerinin peşinen reddetmesi ve hatta yok ve geçersiz (null and void) sayması gerekir. Dahası... 'Zina eylemi' yasayla suç sayılsa ve buna dayanarak birileri mahkûm edilse bile o kişi (kısa zamanda olmamakla birlikte) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden istediği hükmü alabilir'' diyor. İtalya'nın Türkiye Büyükelçisi Marsili, ''Avrupa'da vatandaşını evlilik dışı ilişkisi nedeniyle hapse koyan hiçbir ülke yok, bunu yapan tek ülke konumuna düşersiniz'' diyor ve devam ediyor. ''İki yetişkin insanın ilişkiye girmesi nedeniyle hapis cezasına çarptırılması kabul edilemez. Boşanma için meşru sebep sayılabilir ama Ceza Kanunu kapsamına girmez. Dönüp idam cezasını yeniden koymak gibi bir şey. Bunun bir adım ötesi taşlayıp öldürmektir.'' ( Ruhat Mengi , 4.9.2004, Vatan gazetesi) AİHM'deki yargıcımız Dr. Rıza Türmen 'in değerlendirmeleri ise şöyledir: ''Gecenin bir yarısı, polis baskınıyla eve girilirse, bu yasalara aykırıdır. Polis, şikâyete dayanarak da olsa, izinsiz özel hayata müdahale edemez. Uygulamada sorun yaşanırsa AİHM'den döner.'' Zina suç olmaktan çıkarılmadan, ülkemizde bu suçtan cezalandırılmasına karar verilenler, tahminlerin çok üzerindedir. Adalet Bakanlığı verilerine göre, zinanın suç olmaktan çıkarıldığı 1996 yılından önceki 3 yılda, 440 erkek 'zina' suçundan mahkûm oldu. Aynı dönemde zina yaptığı için mahkûm olan kadın sayısı ise 8 kat daha fazla; 3 bin 557. İnsanların uçkurunu mesele yapan, zinayı en ağır suçlardan biri kabul edip, bazen ''ölüm'' , bazen ''kırbaç'' , bazen de ''hapis'' ile cezalandıran ülkeler şunlar: Uganda, Afganistan, Suudi Arabistan, İran, Pakistan, Irak, Yemen, Malezya, Lübnan, Cezayir, Suriye, Arap Emirlikleri, Sudan, Nijerya, Çad, Kamerun, Nier ve Mali. Şimdi iktidar, Türkiye'yi de bu çağ dışı ülkelerin arasına sokmak istiyor. Başka bir ifade ile Avrupa Birliği yerine, geri kalmış ülkelerin BELDEN AŞAĞISIYLA SORUNU OLAN DEVLETLER 07/09/2004 Cumhuriyet Makale oluşturduğu ilkel aile fotoğrafında yer alacağız. Oysa, üyesi olmak için çırpındığımız Avrupa Birliği'nin 25 ülkesi ile Amerika ve Kanada'da zina sadece ''boşanma nedeni'' . ( Rahmi Turan, 4.8.2004, Gözcü gazetesi) Tarih boyunca, zinanın suç sayılması yüzünden, insanların başına gelmedik hiçbir kötülük kalmamıştır. ESKİ UYGARLIKLARDA DURUM Eski Mısır hukukunda zina eden evli erkek sopayla şiddetle dövülür, kadınınsa burnu kesilirdi. Benzer cezalar Babil, Asur ve İran'da da vardı. Hindularda kadın parçalanmak üzere azgın köpeklere atılır, erkek ise kızgın bir demir yatağa konurdu. Yunan ve Roma hukukunda önceleri karısı zina eden erkeğe, karısını öldürme hakkı tanınıyordu. Erkek ayrıca para da isteyebilirdi. MÖ I. yüzyılda Sezar , erkeğin malının yarısının elinden alınması ve kendisinin de sürgün edilmesi hükmünü getirdi. Kadının ise çeyizinin yarısına ve mallarının üçte birine el konuyor, ayrıca sürgüne de gönderiliyordu. Konstantin , hem erkek hem de kadın için ölüm cezası getirdi. Daha sonraki dönemlerde bu ceza ömür boyu hapse dönüştürüldü. Jüstinyen ise kadının kamçıyla dövülüp bir manastıra gönderilmesini; kocaya ise isterse onu iki yıl içinde manastırdan çıkarma hakkı tanınmasını, aksi halde kadının manastırda ölünceye dek kalmasını emretti. Yahudi hukukunda ise bu ceza, ''Eğer bir adam, başka bir adamın karısı olan bir kadınla yatarken bulunursa, o zaman kadınla yatan adam ve kadın, onların ikisi de öleceklerdir'' şeklinde (Kitab-ı Mukaddes, Tesniye, 22:22) 'KİMİN GÜNAHI YOKSA...' Bununla birlikte, bu kanunların uygulanması erken dönemden itibaren bırakıldı. Hz. İsa peygamberlik görevine başlayınca, Yahudi bilginleri ona, zina suçlusu bir kadını getirerek durumu bir karara bağlamasını istediler. (Yuhanne 8:1-11). Amaçları Hz. İsa'yı bir çıkmaza sokmaktı. Eğer taşlamaktan başka bir ceza verme eğilimi gösterirse, ''Dünyevi endişelerle ilahi asayı değiştiren tuhaf bir peygamber var burada'' diyerek yereceklerdi. Yok, taşlama cezası verecek olsa, bu kez de hem onu egemen Roma hukukuyla doğrudan bir çatışmanın içine sokmuş olacaklar ve hem de halka dönerek, ''Bakın, bakın! Sizi Tevrat'ın tüm sertlikleriyle karşı karşıya bırakan bir peygambere inanacak mısınız?'' diyeceklerdi. Fakat Hz. İsa, tek bir cümleyle komployu tersine çevirdi: ''İçinizde kimin günahı yoksa, kadına ilk taşı o atsın.'' Bunun üzerine bilginler utanç içinde birer birer çekip gittiler. (Doç. Dr. Abdülaziz Hatip, Zina Cezasının Tarihçesi, 4.9.2004, Tercüman gazetesi) TEŞHİR EDİLME CEZASI Zina eden kadın ve erkeğe değnek cezası verilmesi, bunun yanı sıra erkeğin eşek üstüne ters bindirilip, başına temizlenmemiş işkembe sarılarak sokaklarda teşhir edilmesine de rastlanmıştır. Bu ceza özellikle bir gayrimüslimin, Türk kadınıyla veya Müslüman bir Türk'ün, zımmi bir kadınla zinası halinde verilir. ( Nazlı Ilıcak, 4.9.2004, Tercüman gazetesi) Hasan Celal Güzel bile: ''Radikal gazetesi doğru söylüyor: Devletin yatak odasında işi ne?..'' derken (4.9.2004, Tercüman gazetesi); Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, zinayı yeniden suç haline getirmek için, niçin bu kadar çırpınıyor? Bu sorunun cevabı, Taha Kıvanç'ın (Fehmi Koru) şu değerlendirmesinde gizlidir (4.9.2004, Yenişafak gazetesi): ''... Bir dostumla konuyu tartışırken... 'Zina tartışması bir tuzak; hükümet kimseyi mutlu edemeyeceği bir çizgi savunuyor' dediğimde, o dostum, 'Bence bütün BELDEN AŞAĞISIYLA SORUNU OLAN DEVLETLER 07/09/2004 Cumhuriyet Makale tartışma hükümetin oyunu' diyerek mukabele etti. Allah, Allah... Dediği şu: Türk Ceza Yasası'nın yeni versiyonu içerisinde toz kaldıracak pek çok madde var; sadece zina konusu tartışıldığında diğer maddeler tartışma gündeminden düşmüş oluyor... Zaten oy vermeyecek kişilerin hoşuna gitmek diye bir derdi yok hükümetin...'' *********************************************************************** ACI, ZİNA, İHANET!.. 07/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı HİKMET ÇETİNKAYA Gözlerinde acı vardı. Gözlerinde yağmur bulutları. Gözlerinde yaşamın ince çizgisi . Gözlerinde ölümün soğuk yüzü... enizin hışırtılarında, kabartıcı acı sabırotlarının içinde yürür gibiydim. Gökyüzünde dolunay vardı... Kaçışların, ihanetlerin, ahlaksızlıkların ortasında, vurgun düzeninin orta yerinde , yaşamın kıyısında bilinen öfkelerle avunanları seyrettim uzun uzun... Anılar denizinde dolaşıp istiridye kabukları toplayan yaşlılar şöyle sesleniyorlardı: ''Aşk açlığın hırpaladığı bedenlerin altında duruyor çocuklar, aman dikkat edin...'' Bir sonbahar esintisi vardı havada... Kuşlar uzak ülkelere göçe hazırlanıyordu... O sırada bir kadın gördüm. Kadın alkol ırmağında yıkanmış gibiydi... Gözlerinin altı simsiyahtı!.. Belli ki yorgun ve uykusuzdu!.. Elinde bira şişesiyle bir sandalyeye oturdu... İçti, içti!.. Bir başka kadın geldi yanına, elini omzuna koydu: ''Çok içiyorsun kızım!'' Kadın bir çığlık attı!.. ''Bitti, bitti, bitti!'' Yerinden kalktı, sendeleyerek yürürken şöyle haykırdı: ''Ben hep aldattım, yaşamım boyunca hep erkekleri aldattım...'' Kadını izleyen bir erkek, ''Ne istiyor acaba bu hanım'' dedi. Karısı, ''Galiba sarhoş'' yanıtını verdi... Her ikisinin de umutsuzlukları gözlerinden okunuyordu... **** O gün gündemde ''zina'' vardı... Yani yargının ''yatak odaları'' na dalıp, özel yaşamın müdahalesine olanak sağlayan yasa tartışılıyordu... Kadın ve erkek ilişkilerinin paramparça olduğu bir dönemden mi geçiyordu Türkiye?.. Genç ve mutsuz kadınlar kocalarını, genç erkekler karılarını mı aldatıyordu? Bu soruları yanıtlamaya çalışırken, bir adam gördüm... Bas bas bağırıyordu: ''Ben karımı aldatıyorum, kim karışır bana!'' Sonra gevrek gevrek gülüyordu: ''İmam nikâhı yapıp beş kadınla birlikte yaşayabilirim...'' Adam pos bıyıklı ve göbekliydi. Ağzından salyalar akıyordu... ACI, ZİNA, İHANET!.. 07/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı O ağlayan kadın ise yalpalayarak yanımdan geçerken mırıldanıyordu: ''Hep aldatacağım erkekleri. Şimdi dul ve bir çocuklu birini buldum. Onu da aldatacağım.'' Gözlerimi yumdum... Küçük radyomu açtım!.. Kuzey Osetya 'nın Beslan kentinde yaşanan katliamı ilk haber olarak veriyordu... Göbekli, bıyıklı adamı, gözaltları siyah torbalı , sarı yüzlü kadını aradım ama bulamadım... Beynim döndü katliamı duyunca!.. Çocukları düşündüm!.. Terörü bir kez daha lanetledim... Martı ölülerini sallayan denizde, yaban gülleriyle donatılmış evrende çocuklardan ne istiyordu bu caniler? Bir okulu basıp en büyüğü 16 yaşında olan yüzlerce yavruyu öldürmek neyin adıdır? Ve olayları izlemeye başladım bir tatil köyünde... Sonra su çiçeklerini düşündüm... **** Nasıl bir dünyada yaşıyorduk? Niçin hâlâ terörü lanetlemiyorduk? Neden zina tartışmalarının içindeydik?.. Bebelerin gözyaşlarında sanki ben boğuluyordum!.. Terör lanetlenmeli, tüm dünya ülkeleri el ele vermelidir; Kuzey Irak 'tan ABD çıkmalıdır!.. Beslan katliamı içimi yaktı!.. Önceki gece penceremin önüne bir mum koyup yaktım... Utancıyla beni öldüren, giderek yalnızlaştıran terör, hüzün, acı, ihanet, zina kasırgası artık bitmeli... Gecenin içinde yağmurlu bir İstanbul akşamında şarkılar söylemek istedim sevgi ve barış adına... Ama söyleyemedim!.. 9 yaşındaki Alana Doğan 'ın fotoğrafına baktım uzun uzun, baba Seyfi Doğan 'ın gözyaşlarını sildim... Tatil köyündeki sarı benizli, gözaltı torbaları simsiyah olmuş o sarhoş kadını , bıyıklı, göbekli erkeği anımsadım... Beslan katliamı gecenin içine bir kez daha düştü.. Gözyaşı, hıçkırık, çığlık!.. Gözlerinde yaşamın ince çizgisi... Gözlerinde ölümün soğuk yüzü... Ve ihanet!.. *********************************************************************** AHLAKIN ARANACAĞI YER 07/09/2004 Radikal Köşe Yazısı MURAT BELGE Bir süreden beri 'zina' konusuyla çalkalanıyoruz. Böyle bir yasa çıkarma girişiminin çalkantı yaratması doğal, hatta iyi de. Ama her zaman olduğu gibi tartışmanın yönü gene saptırılıyor: Geçen gün Taha Akyol Cumhuriyet gazetesinin nasıl konuyu 'şeriatçılık' alanına çekmeye çalıştığını yazıyordu. Bu böyle. O gazete ve başkaları dünyada olan her şeyi buradaki Müslüman partinin iktidardan alaşağı edilmesi için beklenen olay kılığına sokmak için ellerinden geleni yapıyorlar. AHLAKIN ARANACAĞI YER 07/09/2004 Radikal Köşe Yazısı 'Şeriat' pek fazla yoruma açık bir şey değildir: Zina konusu da kitapta yer alıyor, cezası belli. Şimdi çıkarılmak istenen yasadaki ceza ile onun arasında bir benzerlik yok. Ama bu yasanın temsil ettiği sevimsizliğin de 'şeriatçılık'la bir ilgisi yok. Yani, 'şeriatçı' olmaması, kabul edilebilir bir şey olduğu anlamına gelmiyor. Geçenlerde değindiğim bir konu vardı: Görece yüzeyde kalan çeşitli ayrımlarımıza rağmen, daha derinde büyük çoğunluğu birleştiren ortaklıklar. Hani biri Fenerlidir, öteki Beşiktaşlı; bunu aşılmaz bir ayrım gibi görürler; oysa kendi takımlarına tezahüratları ve öteki takıma küfür etme biçimleri tıpatıp aynıdır. 'Derinden beraberlik' ve 'ulusal kültür' de kendini burada belli eder. İşte, tren kazası oldu, medya kurban istedi, 'istifa olacak mı?' diye sordu. Kimse üstüne alınıp istifa etmediği gibi, 'had aşma' üzerine lakırdılar edildi. Öbür tarafta bir Yargıtay Başkanı vardı, iktidara laiklik dersi veriyor, medya da 'Şöyle patlattı, böyle benzetti' diye alkışlıyordu. Onun da başına Çakıcı entrikaları geldi. Ama sonuçta o da 'İstifa etmem' dedi. Demek ki laiklik dersi veren, dersi alan, başka dersleri veren ve alan, yani bütün takım taraftarlarını, 'İstifa etmem' demekle birleşiyor. Çünkü 'ulusal kültür'de 'istifa'nın belirli bir tanımı, anlaşılma biçimi var ve hangi cepheden olursak olalım, bunu böyle görüyoruz. Şimdi bu 'zina' konusu da böyle bir temele dayanıyor. Zaten Meclis'te AKP şunu demiş, CHP bunu demiş hikâyelerindeki karışıklık da bu 'derin' ortaklığın kanıtı. Bu, kısmen, bazılarımızın 'ahlak bekçiliği' dediği son derece yaygın alışkanlığın ürünü; kısmen, bireysel vicdana bağlı bir davranışı 'kanunla terbiye etme' gibi çok eski ve köklü bir ideolojik koşullanmanın ürünü. Sonuç olarak, gelenekçi ve son derece görenekçi, cemaatten topluma geçişini tamamlayamamış bir topluluğun değer ve davranışlarına bağlı bunlar. O çerçevede, 'şeriatçı' veya değil, İslam'la da içkin bir ilişkisi yok. Herhangi bir pre-modern toplumda olabilecek şeyler. Nathaniel Hawthorne'un, zina yapan kadının göğsüne bu günahının adının ilk harfini yapıştırdıkları, Kızıl Damga romanında anlatılan topluluk, 21. yüzyılda Türkiye'de yaşayan Müslümanlar değil 14. yüzyılda New England'da yerleşmiş olan Püritenlerdi -tabii onlarınki de bir çeşit 'şeriat'tır. Ama burada da toplumun hatırı sayılır niceliklerini kapsayan bir 'derin birlik' var. 'Ahlakı yasayla düzeltmek' tavrı yeterince derin. Kadın ve erkeğin yan yana gelmesi olayından duyulan korku da hayli derinlerde akmaya devam ediyor. Devrimcilerinin 'bacı' ideolojisini icat ettiği bir toplumda 'muhafazakâr demokrat'lar da böyle yasalar çıkarır. Yazık, böyle yasalarla daha iyi uyum gösterecek bazı kurumlarımızı yaşatamadık, lağvettik -örneğin, 'mahalle bekçisi' kurumu. Çok değil, daha yüzyıl önce, mahallede uygunsuz işler dönen bir evden haberdar olunduğunda, mahalle bekçisi ve imamının öncülüğünde halk o evi basar, bazı durumlarda, yakayı ele veren hovarda vartayı atlatabilmek için 'Tamam, evleniyorum' derdi; imam zaten gelmiş, orada, nikâh da kıyılır ve mesele kapanırdı. Bu güzel geleneklerin yok olmasına üzülen iktidar, çıkaracağı yasayla bunların restorasyonuna bir nebze olsun katkıda bulunabilir. *********************************************************************** TESETTÜR YASAK, ZİNA SERBEST! 07/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı TESETTÜR YASAK, ZİNA SERBEST! 07/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı NUH GÖNÜLTAŞ İmajı, İslam'da "zina" deyince akla "recm"i getiriyor. "Recm" ise zina suçunun ceza türü olarak insanların algılamakta güçlük çektiği, özetle ve malesef "vahşi" bir cezalandırma biçimi olarak karşımıza çıkıyor. İyi de "recm" denilen cezalandırma biçimi sadece İslam'a mahsus bir konu mu? Değil. Ama yoğun propaganda "recm" deyince ilkel Arap rejimlerindeki uygulamayı akla getiriyor. Oysa recm denilen taşlayarak öldürme, ya da zina eden kişiye uygulanan bir çeşit öldürerek cezalandırma biçimi önce diğer semavi dinlerin, Yahudilik ve Hristiyanlığın uygulaması olarak tarihe girdi. Bizdeki bu tür tartışma adabı ise mutlaka her tartışmada bir şekilde müslümana ve onun dinine vurmak için kullanıldığından "zina ile recm" bir arada anılarak İslam'ın imajına biraz daha zarar verme düşüncesi var. Şimdi... hedef saptırma, yanlışa yöneltme, manipüle etme, olmayanı olmuş, olanı olmamış gösterme gibi şeytani yetenekler Türk Basınında fazlasıyla mevcut. Bu zina olayını öyle bir noktaya getirdiler ki, sanki eğer Türk Ceza Kanunu'nda zina suç sayılırsa zina edenlere recm cezası verilecek. Bu da AK Parti'nin gizli gündeminin açığa çıkartılan bir göstergesi olmalı! Elbette değil, ancak AK Parti böylesi bir toplumda uygulanması mümkün olmayan bir kısım konuları yasalaştırmak, uygulamada hiç bir zaman adaletli davranılması mümkün olmayan konularda yasal düzenlemeler yapmak gibi bir çaba içinde. Bu yanlışlıktan bir an önce dönülmeli. AK Parti, tek başına hükümetinde ülkede "başörtüsü yasak, zina serbest" çelişkisini aşmak için bu tartışmayı gündemde tutuyor. Ama bu tartışma bu çelişkiyi ortadan kaldırmaz. Zinaya kadar ülkede İslam'ın temel prensiplerine aykırı nice uygulama var. Siz ülkenizde istediğiniz gibi giyinme hakkını ve özgürlüğünü kadınlarınıza tanıyamıyorsunuz, sonra da çıkıp "zina suç olmalıdır" diyorsunuz. Bu pek doğru bir durum değil. Bu tartışma "Allahın haram kıldığını helal kılma çabasına" dönüştü. Allah'ın İslam toplumu için tartışılması dahi mümkün olmayan bir emrinin Türkiye gibi laikçi dayatmalar toplumunda tartışılması ne siyasi bir kazanım sağlar ne de ülke insanına ahlaki bir değer kazandırır. Zina tartışmasında, ilkel Arap rejimlerindeki uygulamalar topluma yansıtılarak Türkiye'nin de böyle bir toplum olması hedeflendiği iddiası ile insanımız dininden soğutulmaya çalışılıyor. Gerçi bu tartışma "İnsanların hayvanlar kadar özgürlüğü olmalı" diyenleri ve "Evet arkadaş zina yapmayı savunuyorum" diyecek kadar kendi nefsaniyatını topluma örnek gösteren kişileri de iyot gibi açık etmeye de yarıyor, ama son tahlilde bu tartışma yanlışı doğru göstermeye, doğruyu yanlış göstermeye ayarlı yanlış bir tartışmadır. Yanlışın ise neresinden dönülse kardır! İLK TAŞI GÜNAHSIZ OLAN ATSIN! Yahudi din adamları zina yapan bir kadını yargılamak, bu arada İsa Peygamberi'de sınamak istiyorlardı. "Din bilginleri ve Ferisiler zina ederken yakalanmış bir kadın getirdilerb Kadını orta yere çıkarark İsa'ya 'Öğretmen, bu kadın tam zina ederken yakalandı' dediler. 'Musa, yasada bize böyle kadınların taşlanmasını buyurdu, sen ne dersin?' Bunları İsa'yı sınamak amacıyla söylüyorlardı. Onu suçlayabilmek için bir neden arıyorlardı. İsa, eğilmiş, parmağıyla toprağa yazı yazıyordu. Durmadan aynı soruyu sormaları üzerine doğruldu ve 'Aranızda günahsız olan ona ilk taşı atsın' dedi. Sonra yine eğildi, toprağı yazmaya koyuldu. Bunu işittikleri zaman başta yaşlılar olmak üzere birer birer dışarı çıkıp İsa'yı yalnız bıraktılar. Kadın ise orta yerde duruyordu. İsa doğrulup ona 'Kadın, nerede onlar, hiçbiri seni yargılamadı mı?'diye sordu. Kadın TESETTÜR YASAK, ZİNA SERBEST! 07/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı 'Hiçbiri, efendim' dedi. İsa 'Ben de seni yargılamıyorum' dedi. 'Git, artık bundan sonra günah işleme'" (Yuhanna, 8.3.7) Hz. İsa ile Yahudilerin arasında geçen bu diyalog cezalandırmadan ya da affetmeden yana olan tarafların vijdanlarına hitap ediyor. Yahudiler cezalandırmak isterken İsa affediyor. Hz. İsa'yı romalıların işkencehanesine atan ve cezalandırılmasını isteyen de onlardı. Dolayısı ile zina tartışması müslüman bir toplumun tartışması olamaz. Müslüman bir fert için bu konu kesindir. Müslüman bir toplum ama laikçi bir sistemde ise böyle absürd bir tartışmanın tarafı olmak kimseye bir şey kazandırmaz. *********************************************************************** ABUK İŞLER 07/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı EMİN PAZARCI Bir "zina tartışması" ortaya atıldı. Herkes işi gücü bıraktı. Ülkeyi sarsan skandallar unutuldu. Milletin büyük bölümü "zina" ile uğraşıyor. İşin en önemli yanı da... Evlilik dışı ilişki anlamına gelen "zina" kavramının içi boşaltıldı. Sadece evli erkek ya da kadının bir başkası ile birlikte olmasına "zina" adı verildi. Onun dışında her şey serbest. Dileyen dilediğini yapabilir. İsteyen, canının çektiği ile birlikte olabilir. Kısıtlama, sadece evliler için. Üstelik, o da şikâyete bağlı. Karı ya da koca şikâyette bulunursa, zina "suç", şikayette bulunmazsa serbest. İlaveten, genelevlerin kapıları da herkese sonuna kadar açık. Oralara evliler de girebiliyor, bekarlar da. Genelevlerde "zina"nın suç olabilmesi için, kadının kocasını takip edip bastırması gerekli. O da olmayacak duaya "amin" demek gibi bir şey! Kadın, kocasını takip edecek. Geneleve girdiğini tespit edecek. Ardından savcılığa gidecek. Şikâyette bulunacak. Daha sonra, arama izni çıkacak. Polis, geneleve gidip adamı yakalayacak. Üstüne üstlük, genelevde yakalaması da bir işe yaramaz. İlle de kadınla birlikte basılacak. Bütün bunlar olmayacağına göre... Demek ki, nasıl bir düzenleme yapılırsa yapılsın, genelevler serbest bölge! * * * Deniliyor ki: - Bizim bütün amacımız aileyi korumak. İyi, ama nasıl koruyacaksınız? Kadına kocasını, kocaya karısını ihbar ettirip, içeri attırarak mı? Adam "zinacı" damgasını yiyecek, kadının adı da "fahişeye" çıkacak. Cezaevinde yatacaklar ve işledikleri suç, sicillerine işleyecek. "Suçlu" taraf, kendisini kodese gönderen insanla daha sonra bir araya gelebilecek mi? Gelmeyecek elbette. Varsa, "uzlaşma" ve "anlaşma" imkânı da tamamen ortadan kalkacak. Aile korunmayacak, tersine karı-kocanın arasına bir de "polis baskını" girecek. Arkadaşları da çocuklarla alay edecek: - Senin anan başkasıyla basılmış öyle mi? - Baban da amma zamparaymış ha. Ama anan kötü yakalatmış hani! ABUK İŞLER 07/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı Hadi gelin şimdi, işin içinden çıkın bakalım! * * * Bundan yıllar, yıllar, yıllar önce "zinadan" hüküm giyip, cezaevine girenler oluyordu. Ancak, o zaman Türkiye çok farklıydı. "Zina var" diyen, peşine polisi takıp, kapıyı kırdırabiliyordu. Şimdi bu mümkün mü? Artık, polisin "hadi gel" diyenin peşine takılma yetkisi yok. Zinanın tespiti için "arama izni" gerekli. Önce savcılığa başvuracak, mahkemeden "arama izni" çıkaracaksınız. Sonra, bu izin polisin eline gidecek. O da "arama" yapmak için kapıya dayanacak. Dayanacak, ama kapıyı kırma yetkisi yine yok! Bütün bu işlemler ise, saatler, hatta günler alacak. "Zina" dediğiniz iş de öyle saatlerce süren bir faaliyet değil! Demek ki... Siz, Ceza Kanunu'na istediğiniz kadar "zina suçtur" deyin, mevcut sistem içinde bunun uygulanması mümkün değil. * * * Hele hele "zina" işyerinde yapılıyorsa, tespiti imkansız... Mevcut mevzuata göre, işyerlerinde gece vakti arama yapılamaz. Gece vakti de gün batımından bir saat sonra başlar. Ne yapacaksınız bu durumda? Gece işyerine girilemeyeceği için, "zinayı" nasıl tespit edeceksiniz? Sabah içeri girildiğinde, zaten iş işten geçmiş olacak. Üstelik, "zina"nın tespiti için iki kişiyi aynı mekanda yakalamak da yeterli değil. Cinsel birlikteliğin ispatı gerekli. İşte asıl zorluk da burada. Neresinden bakarsanız bakın, abuk sabuk, saçma sapan bir konuyu tartışıp duruyoruz. Siz, "zina"yı istediğiniz kadar suç sayın, pratikte bunu uygulamak çok zor. Yapılacak düzenleme, kâğıt üzerinde kalmaya mahkum. Zinayı suç saysanız bile... Sadece tribünlere mesaj verdiğinizle kalırsınız. Hepsi o kadar. * * * Ayrıca, bugün "zina suç değil" diye, herkes zina mı yapıyor? Ya da yarın "zina" suç sayılınca, yapacak insan bundan vaz mı geçecek? Bence, bırakalım artık bu abuk-sabuk işleri. Türkiye'nin çözüm bekleyen ciddi meseleleri ile ilgilenelim. Çünkü, yazık oluyor, boşuna zaman kaybediyoruz. *********************************************************************** ZİNA VE HEDEF ŞAŞIRTMA 07/09/2004 Akşam Köşe Yazısı ZEYNEP ATİKKAN Bu işin ustası Turgut Özal'dı. Gündem saptırmada Özal'ın üstüne yoktu. Ortaya bir konu atar kenara çekilirdi. Böylece medyatik olma meraklısı 'tartışma milli takımına' iş çıkardı. Özal da bu tartışmaları izledikçe herhalde içinden kıs kıs gülerdi. O'nun amacı kendi kafasındaki gündemi hayata geçirmekti. Tartışmalar koyulaşıp küfür kıyamet kıvamına ulaştığı sırada O da bildiğini okumak üzere düğmeye basardı. AKP hükümetinin ortaya attığı 'zina' konusu biraz böyle. Yani AKP'nin ANAP'laşması bir bakıma. Özal'ın 'hedef şaşırtmacılığı' dört yıllık iktidar döneminin sonunda ortaya çıkmıştı. AKP ise bu noktaya iki yıl bitmeden geldi. ZİNA VE HEDEF ŞAŞIRTMA 07/09/2004 Akşam Köşe Yazısı Günlerdir 'zina' zırvası ile uğraşıyoruz. Kafkaslar'daki trajediyle sarsılmasaydık 'zina' manşetten düşmeyecekti. Tele-vole kültürünün topluma çaldığı maya sayesinde belden 'aşağı'yı, yatak odasını şehvetle tartışmaya bayılıyor insanlar. Her tele-vole programı hafif çapta bir 'zina' bültenini andırdığına göre. Bu yaz patlayan Tamer Karadağlı olayı ile mesele katmerlendi zaten. Yani 'zina'yı 'aile korumak' gerekçesiyle Türkiye'nin en önemli meselesi haline getirmek için ortada ideal bir momentum da mevcut. Oysa yakın zamana kadar 'zina' sözcüğü telaffuz edilirken insanların yüzü kızarırdı. Şimdi bakıyorum 'zina' konusu açıldı mı herkesin söyleyecek bir sözü var. Zorla evlendirildikleri için Türkiye'de kadınların çoğunluğunun zina yaptığından tutun da imam nikahına ve kadınların hiçbir zaman eşlerini şikayet edemeyeceği gerçeğini kabullenişe kadar. 'Muhafazakar demokratlık'ın muhafazakar ayağını sağlamlaştırmak için arada bir 'aile' faktörünü devreye sokmak gerekiyor. AKP'nin yaptığı Amerika'daki 'merhametli muhafazakar' sloganına yapışan Cumhuriyetçiler'den farklı değil. Onlar da 'aile'yi koruma altına almak peşindeler. 'Zina'nın en önemli tartışma konusu haline geldiği şu günlerde İstanbul ve Aydın-Söke çevresinde çok sayıda kadınla konuştum. Doğrusu Başbakan'ın sözünü ettiği gibi bu konuda kadınlardan gelen büyük bir toplumsal baskıya rastlamadım. Kadınlar, geçim, Bağ-Kur borçları, işsizlik, çocukların eğitim ve sağlık sorunlarıyla ilgililer. 'Zina' değil ama içki içen eşlerinden şikayetçiler. Belediyelerin DSP'den AKP'ye geçtiği Ege ilçe ve beldelerinden bir kesit bu! Yani kadından gelen baskı 'ekonomiye' ve 'çocuklarının geleceğine' odaklanmış durumda. Başbakan Anadolu kadınının baskısından söz ediyor...Keşke bu gerçek olsa. Anadolu kadını Hükümet üzerinde baskısını bu denli hissettirebiliyorsa, sesini bu kadar duyurabiliyorsa 'zinadan, çok eşliliğe kadar' bu ülkede kadına yönelik pek çok sorun halledilmiş demektir. Hükümet üzerinde bu denli etkili olabilen kadınlar keşke Meclis'e gelip seslerini duyurabilseler. Aslında AKP, meseleyi 'kadın' değil 'aile' diye sunuyor. Aile 'acaba' zina yasası ile mi korunur yoksa ailelerin ekonomik gücü, yaşam standartları arttırılarak mı? Ailelerin umut ufku genişletilerek mi? İki yılı henüz dolmamış olan Hükümet hedef saptırmaya başladı. Medyayı yanlarına aldıkları için tek parti iktidarları bu taktiği daha kolay uyguluyorlar. Hep beraber, elbirliği ile güle oynaya! Kadınların sesine kulak vererek! Aileyi kurtarmak için. *********************************************************************** ZİNA OYUNU VE AB 07/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı YALIM ERALP Kabinenin takdir toplayan bakanlarından Adalet Bakanı Cemil Çiçek uzlaşmaya varılan Ceza Kanun taslağında zinanın suç sayılması için değişiklik istediklerini açıkladı ve CHP ile görüşmeler başladı. Sayın Çiçek gerekçe olarak "Anadolu kadını böyle istiyor" dedi. Anket mi yapılmış? Anadolu erkeği de muhtemelen APO'nun asılmasını istiyor. Asacak mısınız! Zinanın suç sayılmasını isteyenler herhalde imam nikâhının çıkaracağı sorunları farkında değil... Türkiye'de idamın kalkmasına birçok kimse karşı.. Ama kalktı... Şimdi ise zina oyunu başladı. Zina ayıp.. Her ayıp suç sayılacak mı? Zina mevcut taslakta boşanma nedeni olabilir..Ama eşler anlaşırsa olmaz da... Hal ZİNA OYUNU VE AB 07/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı böyle iken bunu suç saymak akıl kârı değil. Üstelik bu kuralın Avrupa Birliği'ndeki uygulamaya ters düştüğünü bile bile... "Zina yapan" imam nikâhlı ve birden fazla eşliler ne olacak? Anadolu kadını birden fazla eşliliğe razı mı! Yasağı uygulasanıza... Bu zinadan daha önemli değil mi? Zira çok eşliler her gün zina halinde... Ya da Anadolu kadını kuma olmayı kabul ediyor diye kumalığı da kanuna koyacak mısınız? Kumalık yasal değil. Evlere polis yollayıp kadın ve erkekleri toplayıp hapse atacak mısınız! İyi ahlaklı komşular kötü ahlaklı komşularını da şikâyet edebilecek! Hapishaneler dolarsa ileride Hükümetler "zina affı" çıkarınca şaşmayın... Eş zinayı duyduktan sonra altı ay içinde başvuru yapabilecek! Zaman aşımı altı ay zinada! Peki altı ay konusunu nasıl bileceksiniz? Eş yeni duydum derse; öyle ya zina yapan eş bunu gazete ilanı ile bildirecek değil! Ya CHP Şimdi zinanın suç sayılmasına karşı çıkan CHP ise başlangıçta zinanın suç sayılmasına Anayasa mahkemesinin kadın-erkek eşitliği konusundaki kararına uygun olması halinde evet diyecekmiş. Belki bunu da CHP'nin kadınları istiyordur! CHP bu kabulünü kadın-erkek eşitliğine bağlayarak AKP'nin reddini sağlamaya çalışabilir. Bir de CHP zina durumuna doğrudan savcıların el koymasını ve suç duyurusunun sadece eş değil savcı tarafından da yapılmasını istiyormuş! Bunda da tabii imam nikâhlıların ve çok eşlilerin durumu dikkate alınarak AKP'nin "hassas" noktasına basılmak isteniyordu herhalde... Savcı hafiyeler tutacak ve zina var mı yok mu bakacak! Polis devletine doğru marş marş... Özel hayata saygı falan çöpe... Bunun temel hak ve özgürlüklere ters olduğunu bile bile..Halbuki Adalet Bakanı bu yasa Avrupa'ya örnek olacak diyordu; Avrupa ise olmaz diyor... AB Avrupa Birliği'nde Türkiye'yi istemeyen azımsanmayacak bir grup var. Bunlar zaten Kopenhag Kriterlerini yerine getiremeyeceğimizi düşünüyordu.. Bir kısmında ise bunlar nasılsa bir yerlerde hata yaparlar; yaptıklarını batırırlar beklentisi var. Kadının ön plana çıkarılması gerektiği bir sırada, Türkiye'nin Avrupalı yüzünün öne çıkarılmasının şart olduğu zaman tam geriye gidiş en azından akılla bağdaşmıyor. Anadolu kadınının isteklerini öne sürenler kadın kuruluşlarının taleplerine kulaklarını tıkıyorlar. Zina ayıp ve boşanma sebebi. Bırakın bu durumda olanların geleceğini ilgili eşler saptasın..Evlilik akdini onlar yapmış. Üstelik bunu bir de savcının resen harekete geçmesini bağlamak hapishanelerin dolmasına yol açmaz mı? Binlerce işin içinden çıkılması zor durumlar yaratmaz mı? Bunlarla uğraşacağınıza kamunun ve halkın parasını yürütenlerle, kara para ile ve kayıt dışı ekonomi ile uğraşsanıza.. Bu konular daha mı zor! Fransa eski Cumhurbaşkanı, Türkler Avrupalı değil diye kampanya yapıyor. Sanki Türkiye'de birileri de Giscard d'Estaing'i haklı çıkarmak için paralel kampanyaya başladılar... Bir işe Türk gibi başlayıp Türk gibi bitirmek var ya... Evliliği sürdürmek ve saadeti yakalamak zina kanunu ile sağlanamaz... Aksine böyle bir yasa evlilik içi ihtilafları arttıracak... Birden fazla eşliliğin ve kumalık kurumunun var olduğu ülkede zina suç olamaz... *********************************************************************** YİNE İTALYAN CEZA YASASI... 06/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı YİNE İTALYAN CEZA YASASI... 06/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı HASAN PULUR ZİNA, Arapçadan gelen bir kelime, nikâhsız evlilik ya da cinsel birleşmeye zina, bunu yapan erkeğe "zani", kadına da "zaniye" deniliyor. Bir de "veled - i zina" deyimi vardır, yani piç... Ne kadar ayıptır bilir misiniz, bir insanı piç diye aşağılamak... Günahı nedir onun? Evlilik dışı bir ilişkiden dünyaya gelmişse, anası belli, babası belli değilse, bu onun günahı mıdır? Eğer "piçlik" bir aşağılayıcı sıfat olarak kullanılıyorsa, nice anası belli, babası belli, nikâhı belli yaratık bu sıfata layıktır, bilir misiniz? *** NEREDEN çıktı bu zina kavgası? Anayasa Mahkemesi önce kadını zinadan mahkûm eden maddeyi iptal etti, sonra da eşitlik ilkesine aykırı diye erkeği ilgilendiren zina maddesi iptal oldu, yani ceza kanununda zina diye bir suç kalmadı. *** ARADAN bunca yıl geçti, yeni ceza kanununa zina maddesini yine koyuyorlar. Niye? Zina maddesi iptal edildi diye, zina vakalarında patlama mı oldu? Toplum bu yüzden sarsıntı mı geçiriyor? Bir de aile birliğini korumaktan söz ediliyor. Yani kadın veya erkek zina yaparken yakalanmış, cezalandırılmış, hapse girip çıkmış. Sonra ne olacak?.. Yani o kadın veya erkek evine dönecek mi, dönebilecek mi? Hele Anadolu kasabalarında, rezil rüsva olduktan sonra... Zinanın tek cezası, "kesin boşanma sebebi" sayılmasıdır. *** ONURSAL Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş'ın da görüşü şu: "Zinayı yeniden önerildiği şekilde suç haline getirmenin şu sakıncaları olacaktır: Çağdaş tüm ülkeler zinayı suç olmaktan çıkarıp boşanma nedeni yaparken, bizim yeniden suç haline getirmemiz, çağdaş dünyaya uyum sağlamamızı zorlaştıracak, AİHM'nin aleyhimize karar vermesine neden olacaktır. Kadın - erkek eşitliği sağlıyoruz diyerek, erkeğin de bir defa eşinden başka bir kadınla ilişkide bulunması suç sayılmakla, yeni bir suç ihdas edilmekte; başka bir deyişle İtalya'da on dokuzuncu yüzyıldan beri, bizde Cumhuriyet'in ilk yıllarından beri toleransla karşılanan, suç sayılmayan bu eylem, suç haline getirilerek, çağ değil, çağlar dışı bir uygulamanın zemini yaratılmaktadır. Basından okuduğumuza göre CHP, bu suçun takibini eşlerden birinin şikâyetine bağlı olmaktan çıkarıp resen takibi gereken bir suç haline getirilmesini de istemektedir. Tarih boyunca, zinanın suç sayıldığı ülkelerden, sadece şeriat kanunlarıyla yönetilenler, bu suçu resen takibi gereken bir suç haline getirmişlerdir." *** VURAL Savaş, ayrıca yeni ceza kanunu tasarısını da üzerinde tartışılmaya değmeyecek kadar kötü buluyor ve "Çağdaş bir yasaya kavuşmak istiyorsak, gelin Atatürk zamanında olduğu gibi ceza yasamızı çağdaş bir yasaya, mesela İtalyan Ceza Yasası'na benzetmekle yetinelim" diyor. (x) Buna bir alışkanlık da diyebiliriz, bundan önceki ceza yasası da İtalyan Ceza Yasası'ndan alınmıştır, lakin o İtalya ile bugünkü İtalya, aynı İtalya değil... (x) Cumhuriyet, 3 Eylül 2004 YİNE İTALYAN CEZA YASASI... 06/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı h.pulur@milliyet.com.tr *********************************************************************** ZİNA MESELESİ 06/09/2004 Türkiye Köşe Yazısı AYŞE GÖKTÜRK TUNCEROĞLU Zina TCK’ya suç olarak girsin mi girmesin mi? tartışması sürüp gidiyor. Kendi kendime bazı sorular sorup cevaplar bulmaya çalışıyorum: Zina şikâyete bağlı suç kapsamına alınırsa... Karı veya koca, zina yapan eşini şikâyet edip hapse attırdı. Eline ne geçer? Eğer şikâyetçi kadınsa zaten kocasını hapse attırması kolay değildir. Çünkü memleketimizde kadınlar ekonomik olarak kocalarına bağımlıdırlar. Kocasının üç-beş ay hapse girmesi kadına ne kazandırır? Devlet herhalde kocası zina suçundan hapse düşmüş kadınlara maaş bağlamayacak. Üstüne adam bir de hapisten çıkınca, “Sen ne cüretle?...” diyerek kadının ağzını burnunu dağıtabilir. Bunları düşünen kadın, üzerine kuma da gelse zaten şikâyet edemeyecektir. Ekonomik olarak kadın kocasına bağımlı değilse bile, hapse attırdığı adamla geçinmeye devam eder mi? Aklı başında bir kadın, şayet kocasını affetmiyorsa, bu durumda işi medenîce, kısa yoldan halleder: Boşanır. Zina yapan kadınsa, kocası şikâyet ettirerek onu hapse attırdı diyelim. Sonra? Hapisten sonra herşey güllük gülistanlık mı olacak? Bir süre hapis yatmakla mesele halloluyor mu? Böyle bir ailedeki çocuklar ne olacak? Annesi ya da babası zina suçundan hüküm giyip hapse yollanmış bir çocuğu düşünün. Arkadaşları arasındaki vaziyetini düşünün. “Şu kızın anası zinadan içerde”... “Bu oğlanın babası zinadan yatıyor.” Aile adına derken aileyi büsbütün dile düşürmüş olmayacak mıyız? Halbuki taraflardan biri bu suçu işlediyse, karşı taraf da affetmiyorsa, olayı ortalığa saçmadan, hakim önüne çıkıp boşanmak en doğrusu değil midir? Bu madde aile birliğini koruma adına konmak isteniyor. Eşlerden zina yapanı hapse attığımızda, aile birliği zaten çökmüş olmayacak mı? Şikâyetçi eş, ceza almasını sağladığı eşle ceza süresi tamamlandıktan sonra, hiçbir şey olmamış gibi nasıl geçinebilir? Yoksa şikâyet etmek, aslında bağışlamaya niyetli olmak ama “Hele bir burnu sürtülsün!” demek midir? Bence karı veya koca, yekdiğeri hakkında “Burnu sürtülsün!” cümlesini kuruyorsa zaten aile bitmiştir. Bu maddenin caydırıcı olacağına gerçekten inanıyor musunuz? Meşrebi bozuk bir adam karısının şikâyet etmeyeceğini bildiğinde, ya da yakalanmayacağına emin olduğunda TCK’daki maddeyi neden hesaba katsın? Kadın-erkek eşitliğini sağlamak için deniyor. Kadın-erkek eşitliğinin sağlanamayacağı tek konu belki de bu değil mi? Dünyanın her yerinde erkekler namus konusunda, sadakat konusunda sınıfta kalmışlardır, ama mağdur da hep kadınlardır. Bu eşitsizlik, zina, kanuna suç maddesi olarak girse de değişmeyecektir. Bu sorulara verdiğim cevaplar beni tatmin etmiyor. Ben dinimizde zinanın büyük günahlardan olduğuna inanmış biriyim. (Zaten bu konuda semavî dinlerin hükümleri bütün kanun maddelerinden daha caydırıcıdır da bunu söylemek suç olmuştur) Ancak zinanın ceza kanununa suç olarak girmesinde mantıklı bir taraf göremiyorum, işe yarayacağına, uygulanabileceğine inanmıyorum. Zina tek başına boşanma sebebi olmalıdır, o kadar. Zaten öyledir. Yığınla mesele varken, gündemi bu konuyla meşgul etmenin âlemi yoktur. Ben de ettim, affola! ZİNA MESELESİ 06/09/2004 Türkiye Köşe Yazısı *********************************************************************** 'ERDOĞAN AHLÂK HOCALIĞI YAPIYOR' 06/09/2004 Milliyet Haber İBRAHİM KABOĞLU İnsan Hakları Danışma Kurulu Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, zinanın suç sayılması girişimini eleştirdi, "Avrupa Birliği bürokratları konuşmaya başlasın, hükümet uygulamayı rafa kaldırır" dedi İnsan Hakları Danışma Kurulu Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, hükümetin yeni TCK Yasa Tasarısı'na zinanın suç sayılmasını ekleme girişimini "anlamsız" bulduğunu belirterek "Neye hizmet edeceği belli değil. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ahlâk hocalığı yapıyor. Gerekçeleri inandırıcı değil" diye konuştu. Hangi araştırmaya dayanıyor? Fransa'da çeşitli üniversitelerde insan haklarına ilişkin dersler veren Kaboğlu, hukuk sistemine zinanın suç olarak girmesinin Türkiye'yi ileriye götürmeyeceğini savundu. Kaboğlu "Yasayla yeni bir suç konurken toplumsal yarar beklenir. Ancak bu düzenlemenin neye hizmet edeceği belli değil. 'Anadolu kadını istiyor' deniyor. Fakat kimin isteği hangi araştırmaya dayanıyor, kimin istediği somut olarak belli değil" dedi. Ortaya konulan gerekçelerin inandırıcı olmadığını ifade eden İnsan Hakları Danışma Kurulu Başkanı Kaboğlu, şunları kaydetti: "Zinanın suç olmasını önerenler, inandırıcı gerekçelerle ortaya çıkamıyor. Gerekçe yok. Ayrıca düzenleme yapılması halinde umulan yarara ulaşılamayacağı gibi sakıncaları daha fazla. Kadın erkek eşitliği açısından, töre cinayetleri, beraket kontrolü, kuma getirme, imam nikahı gibi Türkiye'yi çağdışına iten uygulamaların üzerine giderek önlemek dururken, hiçbir yarar getirmeyecek zina konusu ortaya çıkarılıyor. İnsan haklarına da aykırı." 'Hükümet geri adım atar' Kaboğlu, AB bürokratlarının AB üyeliği yolundaki Türkiye'nin imajının zedeleneceğini yönündeki açıklamalarının yoğunlaşması halinde hükümetin geri adım atacağını da iddia ederek "AB bürokratları konuşmaya başlasın, hükümet bu uygulamayı hemen rafa kaldırır" dedi. *********************************************************************** KADIN HUKUKU UZMANI MOROĞLU'DAN 'ZİNAYA CEZA' YORUMU : AMAÇ KADINA BASKI 06/09/2004 Milliyet Söyleşi DERYA SAZAK NAZAN MOROĞLU AB Kadın Hukukçular Derneği ve Avrupa Kadın Lobisi üyesi Avukat Nazan Moroğlu: Hem AB ile uyum diyoruz, hem zina suçunu TCK'ya monte etmeye çalışıyoruz. AKP'yi anlamak güç DERYA SAZAK: Ekimde çıkacak AB İlerleme Raporu öncesinde TCK'da getirilmek istenen 'zina suçu' Türkiye'de kadın hakları alanındaki eksikleri gidermek bir yana, bazı kazanımlardan geriye dönüş sayılıyor. Kadın örgütleri, 14 Eylül'de Meclis'te protestoya hazırlanıyor. 'Kadın Dayanışma Grubu' olarak sizin de etkinlikleriniz olacak. Müzakere süreci öncesinde kadın erkek eşitliğinde neredeyiz? KADIN HUKUKU UZMANI MOROĞLU'DAN 'ZİNAYA CEZA' YORUMU : AMAÇ KADINA BASKI 06/09/2004 Milliyet Söyleşi NAZAN MOROĞLU: AB sürecinde önemli reformlar yapıldı. Türkiye'nin BM Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi'ni (CEDAW) onaylamasının ardından 4 yılda bir sunulan ülke raporlarında zaten bu eşitsizlikler ele alınmış ve hangi yasalarda değişiklikler yapılacağı belirlenmişti. Helsinki Zirvesi'nde Türkiye'ye aday ülke statüsü verilmesiyle çalışmalar hız kazandı. Anayasa, Medeni Kanun ve İş Kanunu değişiklikleri gerçekleşti. Brüksel bazı düzenlemeler istiyor, Türkiye'de kadınların durumunu AB ölçütlerine göre geri buluyor. Neden? - Bazı hakların göstermelik şekilde düzenlendiği düşünülüyor. 2001 yılındaki birinci uyum paketinde eşitliğin Anayasa'ya eklenen aile içinde 'eşler arası eşitlik'le sınırlı geçiştirilmesine itiraz etmiştik. Yeterli olmadığı AB tarafından da görüldü. 'Olumlu ayrımcılık' da gündemdeydi ama kadınlarla ilgili önlemler Anayasa'ya girmedi. Bunlar hep eksiklerimiz. Siz AB uyum sürecinde reformların toplum yaşamında uygulanması için ne yapıyorsunuz? - Medeni Kanun'da kadınlara yönelik haklar üzerinde bilinçlendirme kampanyası etkili oldu. Mesela, evlilikte 'aile konutu' korumaya alındı. Bu düzenlemeyi gecekondularda anlatmak için İstanbul Barosu'nda toplantılar yaptık. Kadınların kapının önüne konmasını önlemeye çalışıyoruz. Zina tartışmasına ne diyorsunuz?.. Yeni TCK'da 'namus cinayetleri'nde kadını koruyucu düzenlemeler beklenirken, ilkel bir cezaya geri dönülüyor. - Türkiye geleneksel bir toplum olarak görünse de kuruluş felsefesinde kadın - erkek eşitliğine dayanıyor... Zamanla oy kaygısıyla muhafazakâr bakış açısının öne çıktığı dönemlere gelindi. Zihniyet değişmedikçe yasalar yetmiyor. TCK tasarısında 'töre cinayeti' deniliyor. Neden? - Töre denilince Doğu, Güneydoğu gibi algılanıyor, bugün İstanbul'da da 'namus saiki'yle cinayetler işleniyor, acaba o zaman kasten öldürmenin nitelikli hali olmayacak mı sorusu ortaya çıkabilir. Kadın namusuna kontrol Zinaya dönersek, AKP bunu neden getirmek istiyor? - Anayasa Mahkemesi iptal edene kadar ceza kanunundaki zina suçu iki ayrı madde halindeydi. Eşitsizlik, farklı ceza verilmesinden doğdu. Mahkeme kararıyla iptal edildiğinden bu yana zina TCK'da suç değil. Birdenbire eski zihniyet geri geldi, daha doğrusu siyaset, kanunlara egemen oldu. Hükümetin 'Anadolu kadını istiyor' savına katılıyor musunuz? - Hayır. Zinayı kadını baskı altına almak üzere getiriyorlar. Aile birliği, kadının onuru açısından yaklaşıyor Başbakan Erdoğan soruna... Kadının namusunu bu sefer zina suçuyla kontrol altına almak istiyorlar. Burada asıl Anadolu kadınının yaşadığı bir gerçek var: AKP'de çok sayıda erkeğin bir resmi nikâhlı, bir imam nikâhlı eşinin olduğunu biliyoruz. Hem AB ile uyum diyoruz, reformlar yapıyoruz hem de hiçbir Avrupa ülkesinde olmayan zina suçunu, çağdışı bir zihniyetin ürünü olarak TCK'ya monte etmeye çalışıyoruz. AKP'yi anlamak güç. Zina geçmişte suçtu da ne oldu? Kadınların öncelikle ekonomik bağımsızlıklarının olması gerekiyor, eşini mahkemeye verip 'Zina suçtur' diye hapse attırırsa ne yapacak? Hayatını nasıl sürdürecek? Kaderine boyun eğip oturuyor. AKP'li bazı milletvekilleri asıl 'İmam nikâhı hukuken zina sayılır' görüşünde. - Evet, kişinin resmi nikâhlı eşi olup bir de imam nikâhlı varsa, işte bu tam da zina suçunu oluşturuyor. Bir olay anlatayım; baroya başvuran bir KADIN HUKUKU UZMANI MOROĞLU'DAN 'ZİNAYA CEZA' YORUMU : AMAÇ KADINA BASKI 06/09/2004 Milliyet Söyleşi şehit eşi, şehit maaşını bağlatmak istiyordu, iki çocuğu vardı. Evlilik belgesini istedik. Kadın imam nikâhlı ama yasalar karşısında durumunu bilmiyor. Resmi olarak evli olmadığının farkında değil. TCK'da zinaya gerek yok Zinanın hukuktaki yeri ne olmalı? - Özel yaşamdır ve bir boşanma nedeni olarak Medeni Kanun'da yer almaktadır. TCK'da bulunmasına gerek yok. Kadın sorunlarında öncelik ne olmalı? - Zinayı bırakıp eğitime bakmalıyız. Türkiye AB yolunda ilerliyor ama nefes nefese kanunları çıkarsak da yaşama geçirmedikçe sorunları aşamayız. Ülkenin 10 gününü zina tartışmasıyla harcamak kimsenin hakkı olmamalı. Akşit destek vermemeliydi Kadınların kendi haklarını parlamentoda savunmalarının etkili yolu nedir? - Meclis'te bugün 150 tane kadın milletvekili olsa, ne Medeni Kanun bu şekilde çıkardı ne de zinanın TCK'ya suç sayılması için adım atılırdı. Hükümette aileden sorumlu kadın bakan zina tartışmasının neresinde? Güldal Akşit sesini duyuramıyor mu? - Biz de merak ediyoruz. Bütün bunlar olurken kadın bakan nerede? Bütün ülkelerde siyasette bir süreklilik vardır. Bizde de Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü'nde ve Devlet Bakanlığı'nda şimdiye kadar yazılmış bütün raporlarda zina suç olmamalı diye yazıyor. Kadından sorumlu Devlet Bakanı'nın tam tersini söylemesini anlamak mümkün değil. Güldal Akşit, TCK'ya zina suçu girmesine destek olmamalıydı. Aile birliği eşlerden birini hapse attırmakla mı korunur! Yüzde 4 kadın milletvekili ayıp - Türkiye TBMM'de yüzde 4 oranındaki kadın milletvekiliyle çok geri bir durumda. Bu, Türkiye'nin ayıbı. Anayasa'nın 10. maddesine olumlu ayrımcılık ilkesi girseydi, Siyasi Partiler ve Seçim yasalarına da yüzde 30 oranında cinsiyet kotası konulmak üzere kadınların Meclis'te etkin şekilde temsili sağlanabilirdi. Ancak bu durumu fırsat eşitliğine aykırı bulan çevreler de var. - Mesela yasalara 'Meclis'te kadın ve erkek her iki cinsiyetten biri yüzde 30'un altında yer alamaz' diye bağlayıcı hüküm konacak. 28 Mart yerel seçimlerinde kadın belediye başkanı oranı iyice aşağılara düşmüş. Çok düşük, 3600'de 23 gibi... Hiç yok gibi. Ataizi olayında sorun 'miras'tı Medeni Kanun gecekonduya girdi diyorsunuz... - Tabii, tabii... Oralarda çok daha fazla anlatıldı. Bir de mal rejimleri konusunda çok varlıklı kesim yasayı ezbere biliyor. Yasa çıkarken aileler gidip mal ayrılığına devam konusunda sözleşme yaptılar. Sözleşme olayı Hande Ataizi'nin evliliğinin son bulmasında etken değil miydi? - O sözleşmeyi imzalamazsa evlilik süresince edinecekleri malları eşit paylaşırlar. Aile, hukukçu olduğu için kanunu çok iyi biliyor. Hande Ataizi olayında asıl kişisel malların, evlilik sırasında miras yoluyla gelen malların gelirleri nedeniyle sorun çıktı. Bunu paylaşmak istemediler. Türban, AKP'lilerin yaşam tarzı haline geldi Türkiye'de zina tartışması başlarken, Irak'ta Fransız gazetecileri rehin alan İslami direnişçiler türban yasağının kaldırılmasını istediler, ancak Fransa ödün vermedi. Türkiye AB ile 2005'te müzakerelere başlarsa, AKP tabanındaki türban serbestisi beklentisiyle Avrupa'daki karşıtlık nasıl dengelenecek? KADIN HUKUKU UZMANI MOROĞLU'DAN 'ZİNAYA CEZA' YORUMU : AMAÇ KADINA BASKI 06/09/2004 Milliyet Söyleşi - Bu çelişkiyi düşünmemek mümkün değil. AB'yi bir kenara bırakırsak önceleri bir siyasi simge olarak kullanılan türban giderek yaygınlaşıyor. Bakanlarıyla, başbakanıyla AKP kadrolarının, ailelerin in yaşam tarzı haline geldi. Devlet protokolünde türban krizi yaşanıyor. - Türkiye bir laik hukuk düzenine sahip, o değişmedikçe bu kurallar geçerli olacak ve böyle uygulanacak. Ancak bizleri endişelendiren, adım adım gelişen bir durum var. Kadınların kamusal alandan çekilişi. AKP hükümetinde kadının iş yaşamından çekilmesini savunan bakanlar var. Kamuda işe alımlarda cinsiyeti erkek olmak koşulu yazılıyor. AB süreci türban sorununun çözümüne nasıl bir katkı sağlayabilir? - Türban sorunu AB ile beraber çözülebilir, soruna demokratik hak ve özgürlükler diye bakılsa bile bu hakların belli alanlarda sınırlandırılabileceğine ilişkin kanunlar, kararlar çıkmaya başladı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararı Türkiye'yi de bağlayıcıdır. Kadınların siyaset yaşamına katılmasının önündeki engel... Erkek egemen bakış açısı... Siyasi partiler, kadın adayları eliyor. Listelerde seçilemeyecek sıralara koyuyorlar. Kadınlarımız da siyaset konusunda özgüven eksikliği gösteriyorlar. Oysa hayatın her alanında, çalışan kadın oranı yüzde 34'lerde ve AB standartlarının altında değil. Hatta bazı işkollarında ilerisindeyiz. Siyasi yaşamda yer almak biraz da ekonomik güce ve bağımsızlığa bağlı olduğu için orada dayanak yok. Kadınların daha çok karar verici görevlere getirilmesine engeller var. AB hazırlıklarına dönelim isterseniz, aralıka kadar AB Kadın İnisiyatifi olarak sizin eylem planınız nedir? - 13 Ekim'de Brüksel'de bir toplantı düzenliyoruz: 'AB sürecinde Kadınların Ortak Paylaşımı.' Türkiye'den ve Avrupa Birliği üyesi ülkelerden uzmanlar katılacaklar ve Cumhuriyet'ten bu yana kadınların kazanımları ve günümüzün sorunları tartışılacak. Alternatif İlerleme Raporu sunacağız, kadın hakları konusunda. Yıllardır kadınların haklarını savunuyor Nazan Moroğlu, 1947 doğumlu. Alman Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. Kadın hukuku alanında mastır yaptı. Almanca ve İngilizce biliyor. Avrupa Birliği Kadın Hukukçular Derneği kurucu üyesi ve Avrupa Kadın Lobisi üyesidir. Halen İstanbul Barosu Kadın Hakları Komisyonu ve İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Başkanı'dır. AGİT, Avrupa Konseyi Kadın Erkek Eşitliği Komitesi, HABİTAT, Avrasya Kadınlar İşbirliği toplantılarında resmi delegasyonda yer almıştır. Kadın hukuku, Medeni Kanun, Kadın Erkek Eşitliği alanında yazılmış kitapları bulunuyor. AB doğrultusunda 'Kadın Dayanışma Grubu'nda çalışıyor. *********************************************************************** NAS: ZİNAYA CEZA SAÇMALIK 06/09/2004 Milliyet Haber NESRİN NAS ANAP Genel Başkanı Nesrin Nas, hükümetin zinaya ceza getirme çabalarını "Böyle saçmalık olmaz. Zina boşanma sebebi. Aile cezalarla ve devlet eliyle korunamaz" diye eleştirdi. Ağustosta ABD'de Hazine yetkilileri ve politik çevrelerle görüşen Nas, gündeme ilişkin konuları değerlendirdi. Nas, "AB'ye girmeyi hedefleyen ülke iç hukukunu AB'ye uydurmak zorundadır. Eşit ceza diye bir şey olmaz. Mevcut durum sürdürülmelidir. Hükümet kendi tabanına selam vermek için bu konuyu kurcalıyor olabilir" NAS: ZİNAYA CEZA SAÇMALIK 06/09/2004 Milliyet Haber dedi. ABD'de konuştuğu çok ünlü bir gelecek bilimcinin "Kökleri radikal olan, merkeze gelen ancak orada kalabilen parti yoktur. AKP geçicidir, en ufak bir krizde radikal unsurları öne çıkar" dediğini de ifade eden Nas, "Türkiye'nin çıkışı liberal demokrat bir partidir" diye konuştu. *********************************************************************** SEZER İFŞAATI : YARGITAY BAŞKANI'NIN YERİNDE OLSAM ÇIKAR KONUŞURUM 06/09/2004 Sabah Söyleşi SAMİ SELÇUK BALÇİÇEK PAMİR Eski Yargıtay Başkanı Sami Selçuk: "Sezer statükocu. Altı yıl önceki özgürlükler konuşmasını da kendi değil başkası yazdı". Sami Selçuk'tan Sezer'in Anayasa Mahkemesi Başkanı iken 26 Nisan 1999'da yaptığı konuşma için tarihi açıklama: "Ona dayanarak Sezer'i özgürlükten yana gösterdiler. Oysa o konuşmayı kendisi yazmadı." İÇTEN OKUYAMADI "Başkasının yazdığı konuşmayı içten okuyamazsınız ancak kıraat edersiniz. Sonraki tutumundan anlaşıldı ki, Cumhurbaşkanı statükodan yana tavır alıyor. O konuşmayı inanarak yapmamış." ÖZKAYA KONUŞSAYDI Sami Selçuk, Adli Yıl'ın bugünkü açılış töreni için de Özkaya'ya gönderme yaptı: "Ben Yargıtay Başkanı'nın yerinde olsaydım, bütün yaşananlara rağmen çıkar konuşurdum. " İşte Sezer'in o ünlü konuşması * İnsan hakları kavramı ulusal bir sorun olmaktan çıkmış ve uygar toplumların olmazsa olmaz koşulu haline gelmiştir. * Özgürlük alanı genişletilmeli, anayasa ye yasalar özgürlüğü önleyen öğelerden arınmalı. Düşünce özgürlüğü sağlanmalı. * Fikirlerin açıklanması ve yayılmasında belli bir dilin kullanılmasını yasaklamak olmaz. * Mahkeme kararlarına saygı herkesten önce yargı mensuplarından beklenmelidir. (Anayasa Mahkemesi'nin 37. kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşmadan) Yargıtay Başkanı'nın yerinde olsam çıkar konuşurum Eski Yargıtay Başkanı Sami Selçuk "Yaşananlara rağmen ben olsaydım, Adli Yıl açılışında çıkar konuşmamı yapardım. Çünkü konuşmayı yapabilmek, kendime güveniyorum, yanlışım yoktur demektir" diyor. Son yaşanan skandallardan sonra bu Adli Yıl'ın açılışında, Yargıtay Başkanı yerine başkanvekili konuşma yapacak. Eski Yargıtay Başkanı Sami Selçuk'un kapısını aslında Yargıtay konuşmak üzere çalmıştım ama laf lafı açtı. Zina tartışmalarına hatta Cumhurbaşkanı'nı bile konuştuk. Selçuk Yargıtay'ın yaralandığı görüşünde. Yargıtay'da olanları nasıl karşıladınız? AB'ye hazırlanan bir Türkiye'de hepimiz kötü bir sınav verdik. Suçsuzluk karinesi vb. gibi küresel kavramlara ne denli uzak olduğumuz ortaya çıktı. Yargıtay Başkanı önce hüküm giydi, sonra da ona yargısız infaz yapıldı. İlkin ev aldı, onarım yaptırdı, Çakıcı üstlendi dediler. Hepsi yalanlandı. Tüyo verdi, bilgi verdi, adamın kaçmasını sağladı dediler. Oysa dava, daha önce onanmış. Tüyo söz konusu değil. Çünkü suç DGM'nin kapsamında. Bu tür suçlarda sanığın kaçacağı karinesi esasen var. SEZER İFŞAATI : YARGITAY BAŞKANI'NIN YERİNDE OLSAM ÇIKAR KONUŞURUM 06/09/2004 Sabah Söyleşi Dosyadaki yazı ise yargıçlara değil polis ve jandarmaya hitap eder. Bütün bu bilgileri her yurttaş Yargıtay ilgili dairesinin kaleminden, internetten öğrenebilir. Eski bir Yargıtay Başkanı olarak kendi meslektaşlarınızı koruyorsunuz diye düşünülebilir mi? Hayır, böyle bir şeyi kabul etmem. Yargıtay'ı da en çok karşı oyu yazmış biri olarak yıllardır eleştiriyorum. Ben kişileri ve kurumları değil, sadece hukuk bilgisinin ve mantığının içinde hukuku savunuyorum. Dosyasını İstanbul'dan Ankara'ya istedi ama.. Dosya Yargıtay Başsavcılığı'na gönderildi. Yazışmalar savcılıktan savcılığa yapılır. Hiçbir zaman dosya doğrudan mahkemeye gitmez. Yargıtay Başkanı'nın hiç mi suçu yok sizce? Dosyayı incelemedim. Basına yansıyan bilgilere göre suçsuz görünüyor. Ancak herkes yanlış bilgiler üzerine yorum yazıları yazdı. Ama ben olsaydım çok kısa, üç dört cümlelik bir yazılı açıklamayla yetinirdim. Çünkü ayrıntıya girildikçe yorumlar çoğalıyor. Çelişkiler oluyor, çatışma çıkıyor, iş büyüyor. Türkiye'de ne yazık ki düşünceler çürütülmüyor, insanlar çürütülmeye çalışılıyor. Geçmişte herkesin yanlışı olmuştur. Siz Yargıtay Başkanı iken size de yaklaşanlar oldu mu "Aman işimi hallet" diye? Görev yaparken, özellikle taşradayken insanlar ilkin sizi dener. Yaklaşmaya çalışırlar. Bu yüzden taşradaki yargıçlar savcılar içlerine kapanırdedikodudan uzak dururlar. Bizim toplumun hastalıklı yönlerinden biridir bu. Başka türlü davrandığınızda toplum hemen bir şeyler yakıştırır. Fransa'ya ilk gittiğimde ve Fransız Yargıtayı'nda avukatlarla yargıçların rahat görüntülerine çok şaşırmıştım. Ama o toplum buna alışmış. Peki Yargıtay Başkanlığınız sırasında sizden bir şeyler isteyenler olmadı mı? Kimi zaman bir kurum randevu ister, etkinliklerini anlatmak için. Geldikten sonra bir davası vardır onu anlatmaya başlar. O zaman hemen uyarır, dinlemezdim. Kimi zaman ise önemli iddialarla gelirler. Sözgelimi, "Dosyada bir rapor var, hakim onu görmedi" der. Bu önemli olabilir. O zaman bunun gerçek olup olmadığını araştırmak gerekir. Yargıtay'daki depremden kim kârlı çıktı? Hiç kimse. Ama birileri zararlı çıktı: toplum. Yargıtay yargıçların kurumu değildir, toplumun kurumudur. Yargıtay şu anda yara bere içinde. Yargıtay Başkanı çıkıp konuşma bile yapmıyor. Buruk bir açılış olacak bu. Ne diyecek başkan vekili? Genel ilkeler üzerinde duracaktır. Bu olaylara değineceğini sanmıyorum, doğru olmaz. Yani işi kişiselleştirmeye, ufak şeylerle uğraşılıyor havası vermeye lüzum yok. Siz Yargıtay Başkanı olsaydınız... Çıkar konuşurdum. Kendime güvendiğimi gösterirdim. Hiçbir yanlışım yoktur demeye gelir böyle bir konuşma. Ama arkadaşımız çok üzülmüş. Haklı. Çok hırpalandı, sinir sistemini yıprattılar. Böyle bir karar almış kendisi. Zamanında bana da çok saldırı olmuştu. Ancak ben bilimsel doğrularımdan hiçbir zaman ödün vermedim. CUMHURBAŞKANI STATÜKOCU Türkiye krizler ülkesi. Her gün başka bir tartışma, çatışma yaşanıyor. Zaman zaman cumhurbaşkanı ve Başbakan arasındaki gerginliklere de tanık oluyoruz. Siz nasıl karşılıyorsunuz bu durumu? Hiç hoş değil. Siz Cumhurbaşkanı seçiminin de meşru olmadığını söylüyorsunuz. Değildi, anayasaya aykırıydı. Meşru olmayan bir şey üzerine meşru bir SEZER İFŞAATI : YARGITAY BAŞKANI'NIN YERİNDE OLSAM ÇIKAR KONUŞURUM 06/09/2004 Sabah Söyleşi şeyi bina edemezsiniz. Cumhurbaşkanlığı makamı bence bedenen doludur, ama ancak hukuken boşluktadır. Anayasanın maddesi açık, istifa etmeden seçimlere katılıyorsunuz, bu mümkün değil. Üstelik bunu açıklamak için kendilerine göre bir gülünç bir yorum yaptılar. Zira özel yasa-genel yasa ilişkisi ile özel -genel hüküm ilişkisini bir birine karıştırdılar. "Özel hüküm" dedi değil mi? Hayır. Özel yasadan söz ettiler. Oysa yasalar değil hükümler arasında çatışma olur. Bu çatışmada özel yasadaki bir hüküm genel; genel yasadaki bir hüküm özel olabilir. Cumhurbaşkanlığı seçimi olayında durum böyleydi. Hukukta bu çok önemli bir konudur. Derinliğine inilmeden yorum yapılarak saçma bir sonuca ulaşıldı. Kimi ülkelerdeki hukukçuları güldürecek kadar saçmaydı bu. Üstelik daha önceden yapılmış olan bir konuşmaya dayanılarak özgürlükten yana olduğu hükmüne varıldı. Bildiğim kadarıyla o konuşmayı kendisi yazmamıştı. İnsan ancak kendi kaleminden çıkan bir konuşmayı yüreğinden gelerek yapar, yani "tilavet" eder. Bir başkasının yazdığı konuşmayı ise ancak "kıraat" eder. Bu ne demek oluyor? Bunun ne demek olduğu yaşanarak görüldü. Daha sonraki tutumdan anlaşıldı ki Sayın Devlet Başkanı özgürlükçü değil, tutucu, yani statükodan yana bir tavır alıyor. Dolayısıyla o konuşmayı pek de inanarak yapmamış. Anayasaya sahip çıkmak için kendinizin de anayasayı hiç çiğnememeniz gerekir. Yasalar en sıradan yurttaşlar kadar yönetenleri de bağlar. 1612'de yargıç başkan Coke Kral 2. James'e bunları söylemişti. Amerikan Yüksek Mahkemesi'nin kapısında Coke'un figürü vardır. Cumhurbaşkanı bilge olmalı "Anayasayı çiğnetmem" görüşümü bazı adımların atılmasını engelliyor? 2000'li yılların Türkiye Cumhurbaşkanı, sabah kalkınca dünya basınını iyi izlemeli, topluma yakın olmalı, herkesle diyalog kurabilmeli, Başkanı olduğu icra organıyla görüş alış verişinde bulunarak bilgece sorunlara yaklaşmalıdır. Cumhurbaşkanı yalnızca yansız olmamalı, vizyonlar ortaya koymalıdır. Yani gönlüyüce, rahatça ulaşılabilir olmalıdır. Bu söylediğiniz Cumhurbaşkanı tanımlamasına kim uyuyor? Kişiselleştirmek istemiyorum. Kimi tasarruflarına katılmasak da Sayın Demirel bunu büyük ölçüde başarıyordu. Bir de kamusal alan tartışmaları var Kamusal alan ne demek sizce? Ben kamusal alan kavramının tanımlanabileceği kanısında değilim. Neresi kamusal alan? Sokak da olabilir, resmi yer de. Ben sorunun kamusal alan kavramıyla değil devletin yansızlığı kavramıyla çözüleceği kanısındayım. Örneğin, bir ilköğretim öğretmeni boynunda haçla okulda ders veriyorsa devletin yansızlığını örseler. Peki Emine Erdoğan'ın türbanlı olduğu için Cumhurbaşkanı'nın davetlerine katılamaması? Başbakan'ın eşi olmak resmi bir görev değildir, devletin yansızlığını örselemez. Kişisel inanç der geçer gidersiniz. Yalan söylemek zinadan ağırdır AB'ye uyum yasaları çerçevesinde birçok değişiklik yapıldı. Sizce bunlar yeterli mi? Yeterli değişiklik yapıldı. Ama uygulama önemli. Türkiye çok önemli adımlar attı. AB konusunda olumlu sonuçlar alacağımızı düşünüyorum. Son günlerde tartışılan TCK değişiklikleriyle ilgili ne düşünüyorsunuz? Örneğin zina... Zina konusunda ahlaki bir değerlendirme yapılıyor. Ancak hukuk her zaman ahlakla örtüşmez. Konuyu karşılaştırmalı hukuk açısından ayrıntılı incelemedim. Bildiğim kadarıyla 1964 tarihinde Uluslararası Ceza Hukuku 9. Kongresi'nde zinanın suç olmaktan çıkarılması görüşü oybirliğiyle SEZER İFŞAATI : YARGITAY BAŞKANI'NIN YERİNDE OLSAM ÇIKAR KONUŞURUM 06/09/2004 Sabah Söyleşi kabul edilmiştir. Demek aradan tam 40 yıl geçmiş. Zina Norveç'te 1927'de, İsveç'te 1937'de kalkmıştı. Yani gidiş bu yönde. Karşılaştırmalı bir hukuk incelemesi yapılmalıdır. Türk toplumunun yapısı ile birlikte Türk toplumunun asıl ulaşması gerek hedef de gözetilmelidir. Böyle düşündüğünüzde düzenlemeyi sadece boşanmayla sınırlandırmakta yarar vardır. Ayrıca zinanın sonuçları çok ağırdır. Özellikle çocuklar için. Hükümet geri adım atmayacağını söylüyor. Eğer biz zinayı suç kabul edersek hukuk açısından nereye gideriz? AB ülkelerini tek tek incelemiş değilim, ama hiçbirinde zinanın suç olmadığını düşünüyorum. Türkiye'nin hangi noktada olduğu açısından önemli bir gösterge olur bu. Ahlakla ceza hukuku zaman zaman kesişir, ama bire bir örtüşmez. Ahlaki konuların ceza yaptırımına bağlanması zorunlu değildir. Sözgelimi hayvanlara kötü muamele yapmak suçtur. Ama bunun ahlakla ilgisi yoktur. Batılının gözünde yalan söylemek zinadan daha ağırdır. Ama her yalan yaptırıma bağlanmamıştır. *********************************************************************** ZEYD AB İLE NİKÂHLIYSA ZİNA CAİZDÜR 06/09/2004 Sabah Köşe Yazısı ÖMER LÜTFÜ METE İktidar partisinin bazı milletvekilleri bir gece 'Ashab-ı Kehf' uykusundan uyanır ve kendilerine gelirler: - Biz eskiden İslamcı değil mi idik?. Artık biraz ispat-ı vücut edelim.. Mesela yeni ceza kanununa zina suçunun konmasını sağlayalım ki bizim hiç değilse ahlaken 'Milli Görüş' gömleğini çıkarmadığımız bilinsin.. Adalet Bakanı Çiçek'in açıklamalarından anlıyoruz ki böylece birkaç akıllının kuyuya attığı taşı çıkarabilmek için deliriyoruz.. Başbakan bile bu işin yol açtığı şamatadan sıyrılmak için 'aileyi koruma' gerekçesine sığınıyor. Oysa zinanın en şiddetle yasak olduğu Suudi Arabistan'da aile diye bir şey yok! (Bunu, zinanın haram ve çirkin bir fiil olduğuna iman eden bir insan sıfatıyla kaydediyorum!) Aslında bu konu sadece İslam bilginleri arasında serinkanlılıkla aylarca tartışılsa yine ortak bir hükme varılamaz. Nerede kaldı ki medyada sağduyu ile tartışılsın! Bir kere tanımında uzlaşma olmayan bir fiili suç sayıp ceza yazsan ne ifade eder? Zinayı hangi ölçüye göre tanımlayacaksınız? Hangi ilişki, ne zaman, hangi şartlar altında zina sayılacak? Bu hususta çerçeve oluşturabilmek için çağdaş cinsel kültürü mü esas alacağız, yoksa dinsel kültürü mü? Çağdaş cinsel kültürde zina diye bir şey yok! Medya allamelerinden biri milletin gözünün içine baka baka diyor ki: - Bu çağda hala, hayvanlar kadar cinsel özgürlüğe kavuşamayacak mıyız? Üstat bu sözün üreteceği sataşmaları bile umursamıyor. Hayvanların çoğunda kardeşler arası cinsel ilişkinin de yasak (!?) olmadığını hatırlatarak kendisine küfreden sade vatandaşı önemseyecek değil ya! Peki dinsel kültürden zina tanımı arasak ve sözgelimi Hanefi anlayışında karar kılıp laikliği de bir an için tatile göndersek işin içinden çıkabilir miyiz? Ne mümkün?! Öyle bir kültür çevresindeyiz ki, A'dan Z'ye değil daha B'ye gelinceye kadar bir Müslüman ile öteki arasında uçurum doğabiliyor. Sözgelimi bir Müslüman 'göz zinası' için yetmiş bin yıllık Cehennem ZEYD AB İLE NİKÂHLIYSA ZİNA CAİZDÜR 06/09/2004 Sabah Köşe Yazısı azabından korkuyor, bir siyasal İslamcı ise Rus revü kızları ile birlikte olmayı mubah görebiliyor.. Adamın parası var, görünürde İslami duyarlılık (!) sahibi.. İmam- Hatip'ten veya Kur'an kursundan kalma bir dirhem fıkıh malumatı da var.. Buna göre nikahın şartı sadece 'icap' ve 'kabul' olduğu için 'alan memnun, veren memnun' deyip gizli gizli Şeriat'e uygun (!?) şekilde ikinci, üçüncü, dördüncü yuvayı kuruyor.. Bu zat İslamcı geçindiği için şehvethanesinin adı 'yuva' oluyor, ama sıradan vatandaş aynı şeyi yapınca aynı işlevi gören mekan 'fuhuş evi' sayılıyor.. İşin özü şu ki; bir erkeğin dört eşten öte sayısız odalık edinebildiği köleci meşruiyet türünü hala gerektiği gibi sorgulayamayan İslam toplumlarında ortak bir 'zina' tarifi yapılamaz. O zaman da konan yasak sadece kağıt üzerinde kalır. Ayrıca, İslami-ahlaki endişelerle bu öneriyi getiren vekiller acaba zinanın 'eşler arasındaki aldatma ile sınırlı bir kavram'a dönüşmesine razılar mı? Kaldı ki İslam hukuku açısından zinayı ispatın son derece ağır şartları, çağı yorumlamak ve yaşamak için önemli bir dayanak değil mi? (Öyle şartlar ki, mesela ancak dört şahit adeta 'parmak kamera' ile izlemişse zinaya hükmedilir!) Hasılı ne cinsel kültür, ne de dinsel kültür bize uzlaşabileceğimiz hazır bir zina tanımı sunmuyor.. Bizim hazırlamamız da mümkün görünmüyor. Üstelik EFENDİ Avrupa Birliği de ne buyuracak bilmiyoruz.. Zaten Bakan Çiçek de 'son söz AB (AİHM) tarafından söylenir' demekten kendini alamıyor. *** Tarihten bir kayıtla, Müslüman adamın galip uygarlık karşısında asırlardır yaşadığı temel sorunun devam ettiğini örnekleyelim: ABD'nin Petersburg elçiliği görevlilerinden Eugene Schuyler'ın, Kolağası Ahmet'çe tercüme edilmiş Türkistan Seyahatnamesi'nden -bugünkü dille- bir bölüm: -1872'de Kadılar Dairesi yüksek hocaları (Dersiamlar) tarafından Rus memurlara verilen bir dilekçe ile köçeklerin raksı ve bu esnada kullanılan birtakım (zararlı) maddelerin yasaklanması ve Müslümanlar'ın camilere devama mecbur edilmesi istenir.. Rus makamları ise camiye gitmeyenin zorlanamayacağını belirterek köçeklerin raksını yasaklayacaklarını bildirir ve eklerler: Yalnız bu yasak sizin dininiz emrettiği için değil; raksı seyreden ahalinin oluşturacağı izdiham yüzünden ileride hastalık çıkabileceği içindir.. Bakalım EFENDİ Avrupa Birliği, dünkü EFENDİ Rus'un -işgalini oturtana kadar ki- esnekliğini gösterip zina konusunda bize kıvırtma payı bırakacak mı? *********************************************************************** TCK'YA ZİNAYI SUÇ OLARAK CHP GETİRDİ 06/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Söyleşi NAZLI ILICAK MEHMET ALİ ŞAHİN EMİN PAZARCI SERDAR ARSEVEN Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, zina tartışmasından memurlarla 15 Eylül'de başlayacak zam pazarlığına kadar gündemdeki konuları Tercüman'a TCK'YA ZİNAYI SUÇ OLARAK CHP GETİRDİ 06/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Söyleşi değerlendirdi: Zina, Türk Ceza Kanunu'nda suç olsun olmasın, halk nezdinde suç. Bu, sadece bizim ülkemize has değil. Diğer toplumlarda da, büyük bir ekseriyette bu eylemin gönüllerde ve kafalarda suç olarak telâkki edildiği gerçeği ile karşılaşırsınız. ATATÜRK VE BUGÜNKÜ CHP ZİNA, halk nezdinde suç. Bunu, şikayete bağlı bir suç olarak ceza mevzuatına CHP getirdi. Rahmetli Atatürk, CHP'nin o dönemdeki yöneticileri, CHP'nin bugünkü yöneticilerinin bize atfetmek istedikleri düşünce içinde bulundukları için mi getirdiler bu düzenlemeyi? Türkiye gerçeklerine ve hukuk kriterlerine uygun olduğu için öyle bir düzenleme yaptılar. Muhafaza edilmesinde yarar var. GÖNÜL İSTER DE KAYNAK YOK MEMURLARIMIZIN, kamuda çalışan işçilerimizin aldığı maaşı hiçbir zaman yeterli saymadık. Ücretleri geçmişte erozyona uğradı, eridi. Sendikalarımız bizden, bunu bir çırpıda halletmemizi istiyor. Biz de arzu ederiz ama, ekonomik imkanlarımız geçmişteki kayıpları bir anda telafi etmeye elvermiyor. Kamuda maaşlara, 2005 için yüzde 8'lik enflasyon oranı kadar zam yapmamız lazım. ZAM, HERKESE EŞİT YAPILACAK KAMU kuruluşları için (asker-sivil gibi) farklı bir maaş artışı düşünmüyoruz. O zaman, ayrımcılık yapmış oluruz. Bunu, parakendeci bir anlayışla ele alamayız. (Askerin maaş bordrosuyla ilgili) mevzuatı da gözden geçirmek durumundayız. Ancak, şu andaki statüyü geriye götürecek düzenleme yapamayız. Bu çok da çetrefilli bir konudur. Ateşten gömlektir bu konu. TCK'ya zinayı suc olarak CHP getirdi "Zina suçunun şikâyete bağlı bir suç olma keyfiyetini iktidar olarak ceza mevzuatına biz getirmedik. Rahmetli Atatürk, CHP'nin o dönemdeki yöneticileri, bugünkü yönetiminin bize atfetmek istediği düşünceler içinde bulundukları için mi getirdiler bu düzenlemeyi? Türkiye gerçeklerine ve hukuk kriterlerine uygun olduğu için öyle bir düzenleme yapılmıştır" Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin, memur konfederasyonları ile başlayacak toplu görüşmeler öncesinde önemli açıklamalarda bulundu. Memur maaşları konusunda pazarlığa 2005 yılı için öngörülen yüzde 8 enflasyon oranı ile başlayacakları mesajını veren Şahin, zamlarda sivil - asker ayırımı yapmayacaklarını söyledi. Demokrasi Platformu'nun konuğu olan Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin, Ankara Temsilcimiz Emin Pazarcı ile yazarlarımız Nazlı Ilıcak ve Serdar Arseven'in sorularını cevaplandırdı. Türk Ceza Kanunu Tasarısı'nda çok kritik maddeler olmasına rağmen birden bire zina tartışması gündeme geldi... Zina, Türk Ceza Kanunu'nda suç olsun olmasın, halk nezdinde suç. Bu, sadece bizim ülkemize has değil. Diğer toplumlarda da, büyük bir ekseriyette bu eylemin gönüllerde ve kafalarda suç olarak telâkki edildiği gerçeği ile karşılaşırsınız. Yasalar, "Halk ne düşünürse düşünsün ben istediğimi yaparım" mantığıyla hazırlanmaz. Yasalar ve düzenlemeler mutlaka halkın beklentilerine, kültürüne, anlayışına uygun olarak hazırlanır. Nitekim bazı ülkeler yazılı yasa bile yapmıyorlar, yargıçlar örf ve âdete göre kararlar veriyor. İngiltere bunun en önemli örneklerinden birisidir. Halkın olaylara yaklaşımı,uygulana uygulana teamül haline gelmiş olan sonuçlar, orada adetâ, hukuk kuralı gibi değerlendiriliyor. Bizim halkımız zinayı suç olarak telâkki ediyor. Şu anda yürürlükte bulunan Türk Ceza Kanunu'nda da zina suçtu. Anayasa Mahkemesi, "Kadın erkek eşitliğine aykırı bir düzenleme vardır. Kadın TCK'YA ZİNAYI SUÇ OLARAK CHP GETİRDİ 06/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Söyleşi erkek eşitliğini sağlayıcı şekilde düzenleme yapın" dedi. Şimdi de yapılmak istenen budur. Bunun mutlaka şikâyete bağlı suç olması lâzım, o bazı itirazları da ortadan kaldırır. Türk Ceza Kanunu gibi, Meclis'in olağanüstü toplantı ile görüşeceği önemde bir temel yasanın, "zina" tartışmasına dönüştürülmesini yadırgıyorum. Birtakım kadın dernekleri konuyu başka platformlara çekmeye çalışıyorlar. "Savcı resen harekete geçerse imam nikâhlı yaşayamayacaklar. Onun için şikayete bağlı kavramı getiriliyor" iddiaları öne sürülüyor... CHP'nin tek başına iktidarda bulunduğu dönemde bu ceza kanunu hazırlanmıştır. O zaman onlara "Siz imam nikâhlıları korumak için mi şikâyete bağlı suç yaptınız" diye sormak lâzım. Zina suçunun şikayete bağlı bir suç olma keyfiyetini iktidar olarak ceza mevzuatına biz getirmedik, CHP getirdi. Çünkü, Türk Ceza Kanunu, Cumhuriyet'in ilk yıllarında çıkan bir kanundur ve o zamandan beri yürürlüktedir. O zaman da tek başına iktidar olan CHP'dir. Rahmetli Atatürk, CHP'nin o dönemdeki yöneticileri, CHP'nin bugünkü yöneticilerinin bize atfetmek istedikleri düşünce içinde bulundukları için mi getirdiler bu düzenlemeyi? Türkiye gerçeklerine ve hukuk kriterlerine uygun olduğu için öyle bir düzenleme yapılmıştır. Onun muhafaza edilmesinde, eşitliği sağlamak koşuluyla yarar olduğu kanaatindeyim. Niye TBMM'de temel yasa şeklinde görüşülmesini sağlamadınız da uzlaşma aradınız? Biz daha önce TBMM İçtüzüğü'nün 91.maddesi ile ilgili "Muhalefetin sesini kısıyorsunuz. Bizi her maddede konuşma hakkımızdan mahrum ediyorsunuz" diyorduk. Nitekim o dönemdeki iktidarın çıkarmış olduğu 91.madde ile ilgili düzenlemeyi Anayasa Mahkemesi'ne götüren, altına imza atanlardan biri bendim. Şimdi biz 91.maddeyi, Anayasa Mahkemesi'nin geri gönderme gerekçesine uygun olarak, temel kanunu tarif ederek, Genel Kurul gündemine indirdik. Biz bunu çıkarmayı arzu ediyoruz. Ama, CHP hâlâ "Siz muhalefetin sesini kısmak için bunu yapıyorsunuz" diyor. CHP ve AK Parti grupları "Şimdi bu 91.madde ile ilgili teklifi görüşmeyelim, biz engelleme yapmayız. Okutur, oylanır, geçer" diye bir yaklaşımda bulundular. Biz de olağanüstü toplantı esnasında muhalefetle bu konuda bir gerginlik meydana gelmesin diye 91.maddeyi şimdi gündeme almıyoruz. "ARINÇ, BAŞKAN SEÇİLİR" Meclis Başkanlığı seçiminde CHP'nin, Arınç'ın Meclis Başkanı olmamasına yönelik düşüncesini nasıl karşılıyorsunuz? TBMM Başkanı'nın bu ikinci dönemde kim olacağına TBMM üyeleri karar verecektir. Parti adına, grup adına bu soruya cevap vermem mümkün değil. Kişisel olarak ifade edeyim ki, Bülent Bey şu anda Meclis Başkanımız'dır, bana göre bu göreve lâyık bir arkadaşımızdır. Yeniden aday olduğu takdirde, Bülent Bey'in yeniden Meclis Başkanlığı'na seçileceğini inanıyorum. Ekim ayında, Meclis Başkanlığı seçimi gibi bir problemle karşılaşacağımız kanaatinde değilim. Bülent Arınç Bey'in Meclis Başkanlığı görevine devam etmesi şeklinde bir karar tecelli edeceğini düşünüyorum. "TÜM PLANLAR 5 YIL İÇİN" TCK'YA ZİNAYI SUÇ OLARAK CHP GETİRDİ 06/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Söyleşi Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda da muhalefetin erken seçimi zorlayacağı ve AK Parti'nin Cumhurbaşkanı seçmesine izin verilmeyeceği gibi senaryolar var. Cumhurbaşkanlığı seçimiyle bağlantılı olarak bir erken seçime sizi zorlayabilirler mi? Biz beş yıllık bir süre görev yapmak için geldik. Tek başına bir iktidarız. Daha önce koalisyon hükümetlerinin zorluklarından dolayı erken seçimler gündeme geldi. Şu anda, erken seçimi gerektirecek bir durum söz konusu değildir. Tek başına güçlü bir siyasi iktidar vardır. Beş yıl süreyle milletimize hizmet etmeye geldik. Dolayısıyla, "Cumhurbaşkanı'nı bu parlamento çıkaracak" sonucunu çıkarabilir miyiz? Benim bu cümlemden herkes istediği gibi bir sonuç çıkarabilir. Biz AK Parti, tek başına iktidarı olarak beş yıllık bir süre için milletimize hizmet etmek istiyoruz. Tüm plan ve programlarımızı bu doğrultuda yaptık. Hocasıyla da kocasıyla da çalışabilir... Elvan'ın antrenörü "Hata yaptık. Keşke üç hafta önce götürseydik. İklime alışırdı" dedi. Olimpiyat şampiyonluğuna aday olacak bir sporcuyla ilgili tüm inisiyatifin bir kişiye verilmesi doğru mu? Başbakan, "Dünya ile sporda rekabet etmek istiyorsak, mutlaka bu işi iyi bilen hocaları dışarıdan bulup temin edeceksiniz, getireceksiniz" dedi. Grekoromen güreşte ve serbest güreşte biz, olimpiyatlara 6-8 ay kala yabancı antrenör getirdik ve faydasını gördük. Şimdi federasyonla da görüşerek yağlı güreşleri, karakucak güreşleri başta Kırkpınar olmak üzere sürekli dolaşacak ekipler kurmalıyız İki sene üstünde çalışırsak, yabancı antrenörler onları hamur gibi yoğurursa, inanıyorum ki, dünya liderlerinin tozunu atarız. Bu potansiyel var bizde. SPORDA İŞBİRLİĞİ Başarılı olmuş bir sporcunun sadece o branşla ilgili sporu yapmadığını tespit ettim. Bir ülkede atletizm sporu güçlü olursa diğer sporlar güçlü olur. Atletizm sporları yapanlar bir çok dala geçebiliyorlar. Bizim atletizmde ileri gitmiş olan ülkelerle mutlaka spor alanında işbirliği yapmamız lâzım. Meselâ Rusya ile. Süreyya Ayhan'ın başka bir antrenörle çalışması söz konusu olabilir mi? Bireysel spor yapanlar istedikleri antrenörlerle çalışma imkânına sahipler. ÔSen şu antrenörle çalışacaksın" denildiğinde, çalışmayabilir. Amatör sporcu, istediği ile çalışır. "Ben hocamla / kocamla çalışacağım" derse bir şey diyemezsin. Bunlar böyle zorlamayla olmaz. Oturur, konuşuruz, en iyi şekilde hazırlanması için ne gerekiyorsa ortaya koyarız. Ben karşı çıkacakları kanaatinde değilim. Maaş zammında kurumlararası ayırım yapmayız Memurlarla toplu görüşmeler başlayacak, memurlar ne kadar umutlansın? Memurlarımızın, kamuda çalışan işçilerimizin almış oldukları ücretleri hiçbir zaman yeterli saymadık. Şimdi, ayın 15'inde üç memur konfederasyonumuzla yeniden toplu görüşme sürecine başlayacağız. Onlarla 2005 yılı için memur maaşları ne olmalıdır, kendilerine hangi iyileştirmeler yapılmalıdır konusunu görüşeceğiz. 15 gün süreyle böyle bir çalışma yapacağız. Memur ve işçi ücretleri geçmişte maalesef erozyona TCK'YA ZİNAYI SUÇ OLARAK CHP GETİRDİ 06/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Söyleşi uğradı, eridi. Sendikalarımız ve konfederasyonlarımız geçmişteki kayıplarının bizim tarafımızdan bir çırpıda halledilmesini istiyorlar. Biz bunu arzu ederiz ama, ekonomik imkânlarımız geçmişteki kayıpları bir anda telâfi etmeye elvermiyor. Geçtiğimiz dönem enflasyonun üstünde memurlarımıza zam yaptık. 2005 için enflasyonu yüzde 8 olarak öngörüyoruz. Memurlarımıza ve kamuda çalışan işçilerimize enflasyon oranı kadar zam yapmamız lâzım. Öngörülen enflasyonun üstüne bu oran çıkabilir mi? Bu sorunun cevabını 15 günlük süre içersinde konfederasyonlarımızın değerli başkanları, yöneticileri ile birlikte arayacağız. Enflasyon oranının ne kadar üzerine çıkabilirsiniz? Ben şimdiden bir şey söylemem. Bu bir pazarlıktır. Oturacağız, konuşacağız kendileri ile. Telâffuz edilen rakamlar, bizim memur maaşları için 2005 yılı bütçesinde ayıracağımız ödeneğin çok üstünde bir ödenektir. Personel rejimini değiştirmeye yönelik çalışmalarınız var. Daha az mı memur alacaksınız? Biz, Ôdaha az memur alacağız' demedik. Türkiye'nin ihtiyacı neyse o kadar memur istihdam edilir. Devlet Memurları Kanunu'nu yeniden düzenliyoruz. Bu konuda elimizde bir taslak var. Bu taslağın mâli haklarla ilgili bölümü çok önem arzediyor. Birtakım kamu kurum ve kuruluşları Başbakan'dan zam talebinde bulundular. Her talepte bulunana zam yaparsanız o zaman diğerleri ile aradaki dengeyi bozmuş olursunuz. Maaş sistemini daha da sadeleştireceğiz. Bazı memurlarımız var ki, birtakım farklı kalemler sebebiyle daha fazla maaş alma imkânına sahip oluyorlar. Bir memurun maaş bordrosundaki tahakkuk bölümü, aslî maaşı, yan ödemesi, gibi 25 tane ayrı kalemden oluşuyor. En fazla maaş alan 14, en düşüğü 7 kalem kullanıyor. Şimdi biz bunu sadeleştiriyoruz, 7-8 kaleme indireceğiz. Bir memur maaşını kendisi hesap edebilmeli. Şu anda bir memur maaşını kendisi hesap edemez, o kadar karmaşık hale gelmiş. Nasıl sadeleştiriyorsunuz? Bunların bir kısmını kaldırıyoruz veya birleştiriyoruz. Taban bir maaş olmalı, buna bazı ilâveler yapılabilir, ama bu ilâveler de makul, diğer memurların aleyhine olacak şekilde olmamalı. Aynı statüdeki, aynı tahsili yapmış olan kişiler arasında mümkün olduğu kadar derin maaş uçurumları olmasın. Memur statüsündeki bir şoförle işçi statüsündeki bir şoför arasındaki farkı nasıl düzenleyeceksiniz? Bu ârizî bir durum. Kamu kuruluşlarında işçi statüsünde çalışan sayısı az da olsa personel var. İşçi statüsünde çalışanlar geçmişte toplu sözleşmelerle hep yüksek artış almayı başarmışlar. Memurların grev ve toplu sözleşme hakkı olmadığı için işçi statüsünde olanların memur statüsünde olanlardan daha fazla maaş aldıkları gerçeği ile karşı karşıyayız. Nasıl çözeceksiniz? Daha düşük maaş alanları biraz iyileştirmenin, yani aşağıdakileri biraz yukarı çekebilmenin üstünde çalışıyoruz. Çok yüksek maaş alanların maaş artış oranlarını biraz yavaşlatabilir miyiz? Aradaki uçurumları zaman içerisinde biraz daha kapatabilir miyiz? Şimdi bunlar üzerinde çalışıyoruz. Kimler sözleşmeli olacak? Memur sendikaları, sözleşmeli personel çalıştırılmasına tepki gösteriyorlar. Çünkü, "Devlet memurlarının sahip olduğu güvenceye sözleşmeli personel sahip değildir" diyorlar. Biz hazırlamakta olduğumuz tasarıda, "Bu kanunu çıkararak, memurların şu kadarı memur olarak devam edecek, şu kadarı da bundan sonra sözleşmelidir" diye bir düzenleme TCK'YA ZİNAYI SUÇ OLARAK CHP GETİRDİ 06/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Söyleşi yapma peşinde değiliz. Sözleşme, en az iki taraflı irade beyanı ile hükmolur. Devlet erkini kullanan siyasi irade olarak, zayıf durumda gördüğümüz memura, tek taraflı olarak, "Seninle şöyle bir sözleşme yapıyorum, buna uymaya mecbursun" dersek, bu sözleşme değil, dayatma olur. Çalışan memurlarımız için, "Memur olarak devam ederseniz şartların şu, sözleşmeli statüde çalışırsanız şu avantajlarınız var. Arzu ederseniz sizinle sözleşme de yapabiliriz" diyebiliriz. Neden sözleşmeli sisteme geçmek istiyorsunuz? Kamuda verimliliği arttırmak, performansı yükseltmek, vatandaşın memnuniyetini en ön plana çıkartmak istiyoruz. Burada çalışan müstahdem memur mudur, işçi midir? Memurluğa mı, işçiliğe mi daha çok yakışır? Sözleşmeli mi olsun memur mu olsun? Bunların hepsi tartışılacak. Bazı işler var ki, bu işler, bir memur tarafından yapılmaması gereken işlerdir. Yasa çıktıktan sonra kriterler konur. Hangi hizmetlerde sözleşmeli statüde eleman istihdam edilebileceği belirlenir. Memur olarak çalışanlar da sözleşmeli olarak çalışmak isteyebilir. Ama, memura göre avantajları ve dezavantajları olabilir. Askerler de zam istediler. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Biz bu konuda kamu kuruluşları için farklı farklı bir maaş artışı düşünmüyoruz. O zaman ayırımcılık yapmış oluruz. O zaman birine verdiğinizde haklı olarak diğeri, "Bana niye vermediniz?" diyecek. Biz, bunu, perakendeci bir anlayışla ele alamayız. Memurlarımızın maaşlarında iyileştirme yapılacaksa ki yapılmalıdır, hangi nispette olacağının, maliyecilerimizle, ekonomi bürokratlarımızla da görüşülmesi gerekir. Ben toplu sözleşmelerden ve görüşmelerden sorumlu bir bakan olarak, memurlarımıza, işçilerimize çok daha fazlasını vermeyi arzu ederim. Ama, Maliye Bakanlığı bütçe içinde buna imkân olmadığını söylerse, Ôben verdim' demekle olmaz. Personel reformunuz askerleri de kapsayacak mı? Sadece sivillerle mi ilgili? TSK'nın, Adalet Teşkilâtı'nın özlük hakları, kendi yasalarına tâbidir. Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü Başkanlığı'nca Devlet Memurları Kanunu üzerinde bir çalışma yapıldı ve bize bir taslak getirildi. Burada bize, "Devlet Memurları Kanunu kapsamında olmayan birtakım kamu kuruluşlarını buraya mı alalım, yoksa yine kendi kanunlarına göre mi yönetilsinler?" gibi bir öneri getirdiler. Daha, konuyu, Bakanlar Kurulu'na götürmedik. Üzerinde çalışıyoruz. Başbakanlık'ta bir ekibimiz var. Üniversitelerimizden, konuya çok duyarlı olduğunu bildiğimiz kişilerle, bir çalışma yaptık. Adalet ve TSK teşkilâtlarıyla ilgili henüz bir karar vermedik. Yasaları bir de olsa, ayrı da olsa aynı oranda maaş artışı verecekseniz, ayrım yapamazsınız. Benim kanaatim budur. Uçurumu kapatmaya çalışıyoruz Askerlerin maaş bordrolarına da siviller gibi bir standart getirecek misiniz? Yan ödeme kalemlerinin sayısını askerlerde de indirecek misiniz? Tabiî ki o mevzuatı da gözden geçirmek durumundayız. Ancak, hiçbir kamu görevlisini şu andaki statüsünden geriye götürecek düzenleme yapamazsınız. Bunlar kazanılmış haktır. İdarî yargıdan, en sonunda da Anayasa Mahkemesi'nden döner. Aradaki uçurumları nasıl kapatılabileceğine ilişkin bir teknik çalışma yapıyor arkadaşlarımız. Çok da çetrefilli bir konudur. Ateşten gömlektir bu konu. *********************************************************************** SİYASİ ZİNA RİSKİ 06/09/2004 Vatan Köşe Yazısı SİYASİ ZİNA RİSKİ 06/09/2004 Vatan Köşe Yazısı GÜNGÖR MENGİ Bizi yine Avrupa Birliği motivasyonu kurtaracak galiba.. Hollanda'da AB Dışişleri Bakanları toplantısına katılan Abdullah Gül dikkat çekici bir açıklama yaptı: "TCK'da yapılacak değişiklikler arasında zina konusunun, Türkiye'nin son iki yılda gerçekleştirdiği ve gerçekleştireceği reformları gölgelememesi gerekir.." Doğrudur.. Türkiye değişim iradesi ile dünyayı şaşırtmıştır. Ama sadece şeriatla yönetilen ülkelerde geçerli olan zina suçunu TCK'ya monte etme inadı, bir çuval inciri berbat etme riski yaratıyor şimdi. Bu gölgedir ama iktidarın kendi gölgesidir. Bir İspanyol gazetesi 'TBMM zina kanunu için olağanüstü toplanıyor" diye yazdığı için Dışişleri Bakanı Gül üzülmüş. İstediği kadar haberin gerçeği yansıtmadığını söylesin, Türkiye ve AKP iktidan dışardan böyle görünüyor. Ve galiba gerçek, dışardan daha iyi görünüyor! İyi ki AB hayali sayesinde bu algılamalar iktidan etkiliyor. AKP de etkilenecektir. AB'ye yönelik meşakkatli çabaların "siyasi bir zina" günahına feda edilmeyeceğini ümit ediyoruz.. *********************************************************************** ZİNA 06/09/2004 Akşam Köşe Yazısı COŞKUN KIRCA Zina, -cinsiyeti ne olursa olsun- evli bir eşin evlilik dışı cinsi ilişkiye girişmesidir. Zina, batılı ülkelerin hiçbirinde suç sayılmaz. Sadece diğer eş için boşanma sebebi sayılır. Bizde bu ilkeye uymayan kanun hükümleri Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmiştir. Şimdi AKP iktidarı, köktendinciliğinin icabı olduğundan, zinayı yeniden suç haline getirmek istiyor. Ancak, bu girişimi çerçevesinde AKP iki ikilemle karşılaşıyor. Birinci ikilem, zinayı suç sayarken kadın-erkek eşitliğini bozmamasıgerektiğini AKP'nin -istemeyerek de olsa- kabullenmek zorunda kalmasından doğuyor. AKP, zinayı şikayete bağlı bir suç olarak düzenlerken her iki eşe de şikayette bulunma hakkını tanıyor. Tabiatiyle, zina suçu bahsinde kadın-erkek eşitliğinin başka gerekleri de var. Bunlardan en önemlisi, zina suçunun oluşmasının şartlarının her iki eş için de eşit olması gereğidir. Erkeğin zina suçu işlemiş sayılması için cinsi birleşmenin fizyolojik anlamında tam olarak oluşmuş bulunması aranırken, kadın için bir odada bir erkekle yalnız bulunma halinin dahi bu suçun oluşması için yeterli sayılması gibi uygulamalar da kabul edilemez. AKP'nin bu konudaki ikinci ikilemi, medeni nikah kıyılmış olmaksızın imam nikahıyla birden fazla evlilik yapmış olan erkeğin durumudur. Anayasa ve kanun, medeni nikah kıyılmaksızın yapılan dini nikahı tanımadığı için, eğer medeni nikahla gerçekleşmişse medeni nikahla evlendiği kadın dışındaki sözde evliliklerini -çok- eşlilik yasak olduğundan- sadece imam nikahına dayandıran bir erkeğin kanuni eşi tarafından zina suçu şikayetiyle karşılaşması nasıl önlenecektir? AKP bu ikilemi de, medeni nikaha dayanan evlilikteki kadın eşin şikayetini kocasının zina suçunu işlemesinden itibaren altı aylık bir süreye bağlayarak çözdüğünü sanıyor. ZİNA 06/09/2004 Akşam Köşe Yazısı AKP, bu şikayetin yapılmasının kadın eş için fiilen çok zor oluşuna güveniyor. Bütün bunlar bir orta oyunudur. Birinci yanlışlık, zinanın suç sayılmasıdır. Özel hayatın gizliliğini kabul eden hiçbir ülkede zina kamu hayatını ilgilendiren bir fiil değildir. Eşinin zina yaptığını tespit eden diğer eş bu fiili affeder mi? Yoksa affetmez ve boşanmak mı ister? Bu, her evli eşin içinde bulunduğu pek değişik şartlarda ancak o eşin takdirine kalmış bir özel karardır. Devlet, özel hayat ile kamu hayatı arasındaki sınırı çizerken bu ilkeye saygı göstermek zorundadır. Nitekim, AB de pek sevdiği AKP'ye bu uyarıyı yapmak zorunda kalmıştır. İkinci yanlışlık, zina konusunu nikah konusuyla karıştırmaktır. Batı uygarlığından esinlenen Türk Anayasa'sı ve kanunu, dini nikahın ancak evliliğin şartı olan medeni nikahtan sonra yapılabileceğini hükme bağlıyor ve böylelikle, çok-evlilik denilen, kadın-erkek eşitliğine aykırı olmakla kalmayıp, erkeğin kadını sömürmesi anlamına gelen ilkelliğin geçerli olamaması için gerekli denetim mekanizmasını kuruyor. Zira, laik bir devlette çok-evlilik bir kamusal yasaktır. Uygar ülkelerde zina yapan eşin diğer eş tarafından boşanma yaptırımıyla karşılaşması sırf kişinin özel hayatını ilgilendirdiği halde, çok-evlilik kamu düzeninin temellerinden birinin ihlali anlamına gelir ve kovuşturulması şikayete bağlı olmayan ayrı bir suç olarak mahkeme kararıyla cezalandırılır, cezalandırılmalıdır. AKP iktidarı, bu ilkeleri kafasına dank ettirmeli ve dolambaçlı yollardan laik düzeni yok edemeyeceğini ve Avrupa Birliği ise kimi ve neyi desteklediğini artık anlamalıdırlar. *********************************************************************** BİR ADIM İLERİ, 25 ADIM GERİ! 06/09/2004 Akşam Köşe Yazısı SEMİH İDİZ AB Komisyonu haklı. Uygar hiçbir ülkede zina suç sayılmıyor. Bunlara, 'ateşli aşkların' ve 'romantik şehvetin' olduğu kadar, cinsellik açısından 'namuscu,' 'baskıcı' ve 'yasaklayıcı' Katolik dinin de geçerli olduğu İtalya, İspanya ve İrlanda gibi ülkeler de dahil. Burada şahısları ilgilendiren özel bir durum söz konusu. Zina halinde ilgili taraflar sorunu aralarında güzellikle halledemezlerse, mahkemeye başvurup boşanma davası açarlar. Polisi yatak odasına sokmak ise ilkelliğin daniskasıdır. Efendim, AKP tabanı bunu istiyormuş! Örf ve adetmiş! Bunları geçerli gerekçe sayacaksak, o zaman aynı gerekçelerle töre cinayetlerine de göz yummamız gerekir. Orada da 'taban' var. Orada da 'örf ve adet' var. Bu arada, 'AKP' dedim, ama sanmayın ki kendilerini 'laik' ve 'modern' sayan kesimlerimiz de bu konuda çok 'aydınlar.' CHP'nin bu işe bulaşmak istememesi boşuna değil. Sosyo-kültürel faktörlere dayalı çarpık cinsellik anlayışımız nedeniyle, zinanın erkeklerimiz açısından 'arzulanan,' 'gözetilen,' hatta yapıldıktan sonra da 'övünülen' bir 'değer' olduğunu bilmeyen herhalde yoktur. Kısacası, kabak Tamer Karadağlı'nın başına patladı. Oysa, yapmamış olanın aklı da yapmakta. Bu durumda ülkemizde intikam peşinde koşan gururu zedelenmiş kadınlardan geçilmemesi de doğal sayılmalı. Etrafımdaki evli kadınlar arasında bir mini anket yaptım. 'Zina suç olsun mu, olmasın mı?' diye sordum. Aldığım BİR ADIM İLERİ, 25 ADIM GERİ! 06/09/2004 Akşam Köşe Yazısı yanıtlar daha çok 'olsun'dan yanaydı. Daha 'aydın' olan yanıtlar ise ise genelde, 'Tamam olmasın, ama...' şeklindeydi. Yani AKP bu konuda haklı. Toplumdan gelen bir talep gerçekten var. Fakat bu tek başına hiçbir şey ifade etmiyor. Bugün İngiltere ve İspanya gibi teröre maruz kalmış ülkelerde yapılan kamuoyu yoklamaları, halkın büyük bölümünün ölüm cezasını tekrar istediğini ortaya koyuyor. Ama o ülkelerin oturmuş düzenleri, 'uygar bir ülkede bu olamaz' diyor. Bir daha söylüyorum. 'AB yanlısı' görünseler de, 'dinci' kesimlerimiz AB perspektifi ile gelen laikliğin aslında kendilerine hiç uymadığını zamanla görecekler. Zaten şimdiden AB ülkelerinde türban yasağı ile karşı karşıyalar. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ise kendilerini memnun edecek tek bir karar almadı henüz. Aynı şekilde, kimi laik kesimlerimiz de, bugün hararetle karşı çıktıkları AB'nin aslında üzerinde titredikleri laikliğin tek teminatı olduğunu zamanla anlayacaklar. Umarız iş işten geçmeden anlarlar. Bu zina tartışması aslında iyi de oldu. Büyük iddialarımıza rağmen, bu tür temel konular sayesinde henüz 'ne olamadığımızı' daha iyi anlıyoruz. Türkiye karşıtı Avrupalılar da rahatlıyorlar. Çünkü, 'Bunlar eskiden iki adım ileri bir adım geri atarlardı. Şimdi iki adım ileri 25 adım geri atmaya başladılar. Değil 10 yılda, 20 yılda bile AB üyesi olamazlar' diye düşünüyorlar. Bu arada merak ediyoruz. Evine kuma getirmiş olan yüz binlerce - belki milyonlarca - adama ne olacak? Bir adam metresiyle yattığı için zindanı boylayacak, ama imam nikahlı kuma getirmek dinen 'caiz' olacak. Biri 'ahlaklı' diğeri 'ahlaksız olacak, öyle mi? *********************************************************************** ZİNA TARTIŞMASINA MİNİK BİR KATKI 06/09/2004 Akşam Köşe Yazısı SERDAR TURGUT Kolay çözümü olan sorunları özgür iradesiyle komplike hale getirip, sonra da aynen bu sorunların altında ezilme bizim memleket insanının en has özelliklerindendir. Son zamanlarda patlayıveren zina tartışması da yurdum insanının ruh halinin hangi çıkmazlarda dolaşmakta olduğunun en güzel örneğidir. Türkiye'de hangi meseleyi ele alsan orada mutlaka bir 'ahlak meselesi' de ortaya atılıyor ve ahlakçı çözümlemeler yapılmaya çalışılması da her zaman tartışmayı duvara toslatıyor. Spor ahlakı, siyasi ahlak, ticari ahlak, futbol ahlakı, seyirci ahlakı, gazeteci ahlakı vesaire, ortalık çeşitli ahlaklarla dolup taşmış durumda. Biraz sonra açıklayacağım nedenlerden dolayı aslında var olmaması gereken zina tartışmasına da daha birinci dakikada 'cinsel ahlak' boyutu da getirildiğinden dolayı , tartışma daha birinci dakikada mutlak çözümsüz hale geliverdi ve bunun daha henüz kimse farkında değil. Çünkü cinsellik çoğu kez ahlaki kaygıları dinlemez, iplemez ve bu iyiki de böyledir çünkü o kaygılara boyun eğseydi dünya şimdiki olduğundan çok daha, hatta çekilmez ölçüde sıkıcı olurdu. Durum zaten böyleyken bir de üstüne üstlük kendilerini toplumun diğer kesimlerine göre çok daha ahlaklı sayan kesimlerin de ortaya attığı dinsel ahlak işin içine katılınca da zina tartışması çözümsüz olmanın yanı sıra bir de olağanüstü absürd hale geldi. * * * ZİNA TARTIŞMASINA MİNİK BİR KATKI 06/09/2004 Akşam Köşe Yazısı Eğer meseleye illa da ahlak sorununu katacaksanız öyleyse benim de naçizane bir önerim olacak. Zinayı yasaklayacağınız yere evlilik kurumunu yasaklayın, çünkü asıl insan karakterine ve ahlakına aykırı olan evliliktir, zina değildir. Evlilik kurumu bilhassa erkeklerden ve gayet tabii ki kadınlardan tabiat kurallarına aykırı bir davranış normunu doğal olarak kabul edip, hayat boyunca tek eşli olarak yaşamalarını talep eder. Burada bilhassa derken tek eşlilik dışına çıkma güdüsünün erkeğin tekelinde olduğunu söylemek amacında değilim. Ancak kadınlar yaşamlarının bir bölümünde belki de kendilerini zorlayarak aile kavramı için uğraş verebilirler. Erkeklerde ise bu tür bir içgüdü yoktur. Erkek cinsi oradan buraya koşarak, çeşitli kadınlarla sonu gelmeyen ilişkiler kurarak, her ilişkisinde arkasında çocuklar bırakarak ve onları unutarak geçen bir türsel yaşamdan geçip, evrilmiştir (Sonuca evrilmiş demek istemeyenler de olabilir, onların da haklı tarafları olacağı kesindir) Bu tarihsel süreç içinde arkada bırakılan kadınlar, çocuklarına baka baka çocuk yetiştirme ve yerleşiklik güdüsünü geliştirmişlerdir. Gelinen noktada kadınlardaki evlilik dışına çıkma doğal içgüdüsü ne yazık ki çocuk yetiştirme ve aileyi koruma güdüleri tarafından bastırılmış ve aslında doğal olmayan evlilik kurumu da kadınların farklı davranmamaları nedeniyle sürüp gitmiştir. Kadınlar bazı nedenlerden dolayı evliliğe karşı olsalardı bu kurum anında ortadan yok olurdu çünkü bu kuruma karşı olmayan erkek zaten hiç yoktur ve hiç de olmamıştır. Erkekler evlilik kurumu konusunda yalan söylerler çünkü karılarından korkarlar. Ben bu konuda bu şekilde yazabiliyorum çünkü Rana bana pratiğe geçirmediğim sürece her konuda yazabilmem için izin verdi. Bilmem anlatabiliyor muyum? * * * Şimdi gelelim işin can alıcı noktasına.. Böyle bir yazıdan sonra bana sorulacağına emin olduğum soruya açıklık getirmem lazım. Ve bu soruya vereceğim cevap bu memlekette zina sorununun nasıl gerçekten çözüleceği konusunda da ipuçları verecektir. Zina gibi potansiyel olarak hoş olabilecek bir eyleme hiç girişemedim çünkü Rana'nın beni yakaladığı takdirde işi mahkemeye bırakmadan infazı o dakika yapacağını ve vücudumun çeşitli organlarını ve gayet tabii ki o organı da ülkenin çeşitli yörelerine bir uçak kiralayarak serpiştireceğine eminim. Bir aralar dırdır korkusu diye bir şey ortaya atıldı erkeğin zina yapmasını önler diye. Yahu o zaten var, yani zaten var olan bir şey bizde nasıl yeni korkular yaratır ki (Burada bilimsel açıdan objektif olmak için şunu da belirtmeliyim ki Rana asıl dırdırın bende olduğunu düşünüyor. Rana'nın asıl dırdırın bende benim de asıl dırdırın onda olduğunu düşünmemiz bile evlilik kurumunun insan ahlakına nasıl da karşı olduğunun yeni bir kanıtıdır) Dolayısıyla AKP içinden katiyen çıkamayacağı belli olan bir dipsiz kuyuya zina tartışması nedeniyle düşmüş durumdadır. Ve AKP'nin sonunu da bu konuda en ahlakçı, en dine uygun lafları edip de ilerde bir gün zina üstünde yakalanan ilk milletvekili getirecektir, bu da bilinsin. * * * Şu son sözü de etmem gerekiyor. Bazıları zinayı yasaklamayı insan ZİNA TARTIŞMASINA MİNİK BİR KATKI 06/09/2004 Akşam Köşe Yazısı soyunun devamlılığına bağlıyan laflar ediyorlar. Ne alaka var anlamadım yani, bir kadınla evlenip 20 çocuk sahibi olup, hem o almasaydı daha iyi olacak soyunuzu da devam ettirip hem de sonra da başka bir kadınla yatamaz mısınız yani? Hatta o durumda zina daha gönül rahatlığıyla yapılabilir çünkü büyük ihtimalle o yaşta almak zorunda kalacağınız Viagra nedeniyle kadının üstünde geberseniz bile bileceksiniz ki soyunuz her halükarda devam edecek, değil mi ama? *********************************************************************** AİLE BÖYLE KORUNUR MU? 06/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı FATİH ALTAYLI BAŞBAKAN Erdoğan, zina ile ilgili yapmak istedikleri yasal düzenlemeye yönelik eleştirileri, ‘Basın konuyu saptırıyor’ diye geçiştirmeye çalışıyor. Oysa basının herhangi bir şeyi saptırdığı yok. Her şey ayan beyan ortada. AKP, zinayı kadınlar için suç haline getirmek istiyor, çağdışı parti CHP önce ‘Eşitlik olsun. Erkekler için de suç olsun’ diye bastırıyor, ardından tepkiler üzerine ‘Suç olmasın’ diyor ama AKP, CHP’nin önerisine sahip çıkıyor. Kendi tabanı zannettiği kitledeki ‘çarpık ilişkilere’ göz yummayı sürdürebilmek için de ‘şikáyete bağlı kovuşturma’ diye bir ekleme yapıyor. AKP’nin bu yasayla ilgili en önemli tezi, ‘aile birliğini sağlamak’. Zinanın suç sayılması, aile birliğini nasıl sağlayacak, benim hiçbir fikrim yok. Anne, babayı başka kadınla bastıracak. Baba ceza alıp hapse girecek. Böylelikle aile birliği korunmuş olacak. Ya da tam tersi. Baba, anneyi bastıracak. Anne ‘fahişe’ damgası yiyecek. Hapse girecek. Aile korunacak. Aile böyle mi korunur? Aileyi ve çocuğu böyle bir rezil ortam mı korur, yoksa sessiz sakin bir boşanma mı? Aileyi korumak falan aslında palavra. Asıl mesele, AKP’nin ve ne yazık ki Tayyip Erdoğan’ın ‘tabanı’ zannettiği bir kitleyi memnun etmek. Onların ‘çağdışı’ beklentilerine yanıt verebilmek. Oysa AKP’nin oyları içinde bu kitlenin payı yüzde 10’un üzerinde değil. Fakat ‘kaynak’ itibarıyla ne Tayyip Erdoğan, ne çevresindekiler bunu fark edebiliyorlar. Bu nedenle de bir yandan Avrupa Birliği’ni, diğer yandan bu çağdışı kitleyi memnun etmek gibi birbirinden çok farklı iki vizyonu bir araya getirmeye çalışıyorlar. Sonunda ortaya lezzetsiz bir çorba çıkıyor ve kimse hoşnut olmuyor. Bu kadar lezzetsiz çorba yapan bir lokantanın, şef ne kadar ünlü olursa olsun uzun süre müşteri çekmesi herhalde beklenemez. *********************************************************************** ADEM DE ERKEK DEĞİL Mİ NEDEN HAVVA’YLA YETİNMİŞ 06/09/2004 Hürriyet ADEM DE ERKEK DEĞİL Mİ NEDEN HAVVA’YLA YETİNMİŞ 06/09/2004 Hürriyet Haber BEYZA BİLGİN Beyza Bilgin, İslam’da dört eşin Hz. Peygamber döneminde savaş, kadınların çokluğu gibi belli şartlarda mümkün kılındığını belirtirken, ‘Erkeğin yaradılışı çok karılı olsaydı, Havva dört olurdu. Zavallı Adem erkek değil mi, o neden tek eşle yetinmiş’ diye konuştu. Türkiye’nin ilk kadın vaizi Prof. Dr. Beyza Bilgin, AKP hükümetinin TCK’ya zinaya hapis cezasını koydurma girişimleri üzerine başlayan ‘zina tartışmaları’na farklı bir boyut getirdi. Hürriyet’e İslam’da zinayı anlatan Bilgin, ‘İslam’ın zinayı Türk hukuk sisteminde olduğu gibi boşanma sebebi saydığını’ ifade etti. BAKIŞIMIZ DEĞİŞMELİ Toplumda zinaya bakış açısını ‘Kadın için kötü kadın, erkek için ise elinin kiri’ olarak değerlendiren Bilgin, öncelikle bu bakışın değişmesi gerektiğine vurgu yaptı. Bu savunmanın da dine dayandırıldığına dikkat çeken Bilgin, zinanın önlenmesinin öncelikle din eğitiminden geçtiğini savunarak şöyle konuştu: ‘İslam’da dört evlilik zinaya kapı açmak değil, olmamalı. İslam’ın ilk zamanlarında dört evlilik, belli şartlarda gerçekleşmiş. Savaş sırasında kadınların dul kalması, kadın sayısının erkeklerden çok olması gibi nedenler bunların başında geliyor. Şimdi kadınlar da asker olup savaşa gidiyor. Zamana göre hüküm vermek lazım. Erkeğin yaradılışı çok karılı olsaydı ilk insan Adem çok eşli olurdu. Zavallı Adem erkek değil mi, O neden tek Havva ile yetinmiş.’ CEZA EŞİT OLMALI Bilgin, hapis cezasının, erkek ve kadın için eşit uygulanması garanti edilirse verilebileceğini belirtirken, ancak Türkiye şartlarında eşitlik konusunda endişeleri olduğunu belirtti. ‘Öyle bir ceza verilmeli ki, erkekler bundan kurtulamamalı’ diyen Bilgin, cezanın bu şartlarda kadınların aleyhine olduğunu savundu. Bilgin, ‘Eşit ceza uygulanamazsa böyle kalsın daha iyi’ dedi. *********************************************************************** ZİNA, TERÖR VE AKP'NİN GERÇEK YÜZÜ 06/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı EMRE KONGAR Geçen hafta, AKP'lilerin yeni Ceza Yasası'na eklemek istedikleri çağ gerisi ''zina suçu'' Türkiye'nin gündemine damgasını vurdu. Uluslararası alanda ise, Rusya'da bu kez ilkokul çocuklarını hedef alan Çeçen-Arap-İslam terörü gündemin başını çekti. Çok kısa bir süre önce Türkiye'yi de vuran ve halen de Irak dolayısıyla vatandaşlarımızın canlarını alan küresel terör, dünyada egemenliğini pekiştirerek yükselirken Türkiye'deki dinci-feodal anlayış da aynı egemenlik iddiasını, iktidar partisi olan AKP aracılığıyla sürdürüyor. **** AKP iktidara geldiğinden beri ''devleti küçültmekten yana'' olduğu iddiasını durmadan yineliyor ve bu konuda pek çok yasayı Meclis'ten geçiriyor. Ben, AKP'nin soyut olarak ''devleti küçültmekten yana'' değil, somut olarak ''laik devleti küçültmekten yana'' yani anayasada belirtilen ''laik ve demokratik sosyal hukuk devletine karşı'' olduğunu düşünüyorum. Bu düşüncemin pek çok somut gerekçesi var: ZİNA, TERÖR VE AKP'NİN GERÇEK YÜZÜ 06/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı İslam ideolojisini devlete egemen kılmak isteyenlerin en yüksek bürokratik ve siyasal makamlarda oturması, bir yandan eğitim reformu şarkıları okunurken öte yandan ''Kuran kurslarının'' ve ''imam hatip okullarının'' desteklenmesi, devletin kadrolarına, teknik alanlarda bile ideolojik atamaların yapılması, en son yönetim reformu yasa tasarısı ve daha bunun gibi pek çok olay, iktidarın niyetinin ''devleti küçültmekten'' çok, toplumu ve devleti İslamileştirme hedefine yöneldiğinin açık kanıtları. İktidarın son ''zina cezası'' önerisi bu düşüncemin ne denli doğru olduğunu bir kez daha ortaya koydu: Devleti küçültmekten yana olan bir siyasal iktidar hiç onu, vatandaşın cinsel yaşamına müdahale edecek, yatak odasına sokacak kadar genişletir mi? *** Küreselleşen terör, siyasal ve ideolojik olarak hem Amerika'nın yayılmacılığıyla hem de dincilik ve milliyetçilik anlayışlarıyla destekleniyor. Hem küreselleşmenin başını çeken Birleşik Amerika'nın yayılmacılığı Irak'ta olduğu gibi güncel açıdan küresel terörün öteki ucunu, dinci terörü ateşliyor hem de yıllarca Sovyetler Birliği'ne karşı yürütülen dinci ve mikro milliyetçi akımlar artık dünyaya egemen olarak bütün ulus devletleri tehdit ediyor. Buradaki mekanizma son derece karmaşık: Bir yandan Amerika'nın yayılmacılığı bizzat terör üretiyor. Öte yandan yıllarca Batı tarafından beslenen milliyetçi ve dinci akımlar, içinde bulundukları ulus devlet yapılarına ve Birleşik Amerika'ya karşı da terörist bir yaklaşım benimsiyor. Bütün bu oluşumun temelinde kuramsal olarak Huntington 'un ''uygarlıklar çatışması'' tezi, pratik olarak da Ortadoğu'daki Filistin-İsrail çatışması yatıyor. Artık meşru devletlerin varlıklarına ya da yayılmacılıklarına karşı oluşturulan mikro milliyetçi ve dinci terör eylemleri kesin bir hiyerarşik yapıda olmasa bile, ''dirsek teması'' ile bütünleşiyor, küreselleşiyorlar. Irak'taki Fransız rehineler olayının Fransa'daki ''türban yasağına'' bağlanması bunun en güzel örneği. Rusya'daki son olayda da Arap teröristlerin Çeçenlerle birlikte hareket ettikleri gerçeği bu çözümlemenin ne denli gerçekçi olduğunu gösteriyor. AKP iktidarı, Türkiye'yi de vuran bu dinci küresel terörün adını koymaktan ısrarla kaçınırken yine gerçek yüzünü ele vermemiş miydi? Sanıyorum, hem çağdaş uygarlığın ''bizzat kendisinin uyguladığı terörü'' ve hem de bu terörün yol açtığı ''dinci ve milliyetçi karşı terörü'' soğukkanlı bir biçimde gözlemlemeden, konuya sağlıklı bir yaklaşım olanaklı değil. Bu ''sağlıklı yaklaşım'' ise ''dinci bir iktidarın'' ideolojik görüşleri ile sağlanamaz. İşte ''zina suçu'' , işte Türkiye'yi de vuran ''İslamcı terör'' ve işte ''iktidarın, feodal-İslamcı davranışları'' . Ne demiş şair: ''Ayinesi (aynası) iştir kişinin, lafa bakılmaz.'' *********************************************************************** T-ÜRK CEZA YASASI! 06/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı T-ÜRK CEZA YASASI! 06/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı MUSTAFA BALBAY Konuya kara mizahla girersek, ''Devletin yatak odasında işi ne'' sorusuyla biçimlenen T-ürk Ceza Yasası'ndaki (TCY) yeni zina düzenlemesine ilişkin tartışmanın kaynağı şu olabilir: Hükümet, düşündü taşındı, devleti her yerden çekiyoruz, iyice de küçültüyoruz, bari bir görev verelim, yatak odalarına sahip çıksın, dedi! Bu gazla işe koyulan hükümet raydan çıktı, hızla yatak odasına doğru yol alıyor! AKP bir yasada değişiklik gündeme getirdiğinde ya da yeni bir yasa tasarısını Meclis'e sunduğunda Ankara Bürosu'ndaki sabah toplantısında arkadaşlarla şu bölümlemeyi yaparız: 1- Bu değişikliğin açıklanan kısmıyla yetinmeyelim. Metnin tümünü bulalım. Başlangıçta kamuoyuna duyurmak istemedikleri bir ayrıntı olabilir. (Genellikle olur.) 2- AKP'nin bu değişikliği ''reform'' , ''devrim'' gibi tümcelerle sunmasına bakmayalım. Bu süslü sözcüklerin arkasında ne var, yani değişiklikle asıl ne hedefleniyor, onu bulalım. (Çoğunlukla başka bir hedefin olduğu anlaşılır.) 3- Yasa elbet Meclis'te görüşülecek, ama bunu kim hazırlamış, bulalım. (Genellikle taslağın ilgili bakanlığın dahi bilgisi dışında, ya Başbakanlıkça ya da Başbakan Erdoğan' ın görevlendirdiği bir ekip tarafından hazırlandığı ortaya çıkar.) 4- Hazırlayanlar bu konunun uzmanı mı, değilse hangi alanda çalışmış, ayrıca bakalım. (Genellikle en çok AKP kültürünü bildikleri, öteki uzmanlıklarının ilk planda olmadığı anlaşılır.) 5- Yasanın bu halinde perde gerisi bir şey yok ise yolda ek yapılabilir mi, buna zemin oluşturacak yerler var mı bakalım. (Çoğunlukla çıkar. Ya Meclis'e gelirken ya da komisyonlarda daha önce öngörülmeyen bir madde eklenir.) 6- Bu değişikliği, alanında uzman hukukçuların da incelemesini önerelim. Onların yaklaşımı ne, soralım. (Çoğunlukla uzmanlar, yasanın hazırlanış biçiminden içeriğine kadar bir dizi açık saptarlar.) 7- AKP, yaptığı hazırlıkta değişikliğin şart olduğunu kamuoyu da kabul ettiği için buradan yola çıkıyor. Herkesin benimseyeceği maddeleri alt alta koyuyor. Ancak ilk bakışta masum görünen, uygulamada çok değişik sonuçlar verebilecek maddeler olabilir. Buna bakalım. (Çoğunlukla çıkar. Basit bir tümcenin, bugüne kadar süregelen, herkesin doğru kabul edip tartışmayı bile gereksiz bulduğu bir konuyu kökten değiştirdiği anlaşılır.) Çağları birleştiriyoruz 2002'nin kasımından beri, AKP'nin icraatını, Cumhuriyet Ankara Bürosu olarak bu hazırlıklarla izleyip haberleştiriyoruz. Son olarak gündemdeki TCY değişikliği de aynı sürecin ürünü. Gelişmeleri izlemiş olanlar, yukarıdaki maddelerin en az yarısını bulabilir. AKP, ''50 yılda yapılamayanı yapıyoruz'' gazıyla, her şeyi değiştirmenin ilerleme olduğunu sanıp tam yol devam ediyor. TCY'ye eklenmek istenen zina düzenlemesi elbet girişteki kara mizahtan çok öte anlamlar içeriyor. Bu hafta AKP'nin nasıl bir yol izleyeceğini görme olasılığı var. Olasılık diyoruz, zira işin içinden çıkmakta zorlanırlarsa öteleyebilirler. Her şeyden önce şunu vurgulayalım ki; TCY gibi, bir toplumun tümüyle genel düzenini ilgilendiren yasa değişiklikleri salt bir hükümet hatta Meclis icraatı olarak yapılamaz. Uzmanların, ilgili kurumların mutlaka devrede olması gerekir. Kimi ülkeler genel bir toplumsal uzlaşma olsa bile, ola ki ilk aşamada görülemeyen bir aksaklık vardır diye bu tür T-ÜRK CEZA YASASI! 06/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı yasalar son şeklini aldıktan sonra bir süre daha beklerler. Bizde ise yasa apar topar çıkıyor, ''Eksiklik-fazlalık varsa ileride düzeltiriz'' deniyor. Yürürlükteki pek çok yasanın sonradan yapılan değişiklikleri ana metinden fazladır. AKP'nin doğrudan Başbakan'ın emriyle olduğu anlaşılan zina düzenlemesi, mevcut yasalar şeriatı da içersin demeye kadar varacak tehlikeli bir girişimdir. Olay sadece yatak odasıyla ilgili değildir. AB, düzenleme için ''Bu çağdan kalma değil'' dedi. Bunun daha açık ifadesi, ''ortaçağ zihniyeti'' dir. Görünen o ki AKP'ye bunu deseniz bile şu karşılığı verecek pişkinlikteler: - Fena mı? Çağları birleştiriyoruz... *********************************************************************** ZİNA DİN HUKUKUNDA SUÇ 06/09/2004 Radikal Haber Son anda kurtuldu: Nijerya'da, 2002 Mart ayında, Amina Lawal Kurami adlı kadın, zina yaptığı gerekçesiyle recme, yani taşlanarak ölüme mahkûm edilmişti. Karara dünya kamuoyu büyük tepki göstermişti. Bunun üzerine Kurami'nin cezası önce çocuğunu emzirdiği için ertelendi, sonra da kaldırıldı. FOTOĞRAF: AP AKP, zinanın suç olması için gelenek ve görenekleri öne sürse de, dünya tarihine bakılınca iki temel neden öne çıkıyor: Din hukukunun temel kurallarından biri olması ve erkeklik onuru Zinayı, 'işleyeni devletin cezalandıracağı bir suç'a dönüştürmek için yeni Türk Ceza Kanunu tasarısında bazı düzenlemeler yapmak isteyen AKP hükümeti, buna neden olarak gelenek ve görenekleri öne sürüyor. Ancak milattan önce başlayıp günümüze kadar ulaşan uygulamalar, zinanın suç sayılmasının dayanağının Başbakan Tayyip Erdoğan'ın söylediği gibi 'aldatmayı önleme', 'halkın onurunu kurtarma' ya da 'aileyi kurtarma' olmadığı, tersine 'din hukukunun temel kurallarından birinin' ve 'erkeklik onurunun' korunması olduğunu ortaya koyuyor. Roma'da cezası ölümdü Bir dönem Britanya'dan Kuzey Afrika' ya, hatta Anadolu'ya hükmeden Roma İmparatorluğu'nda zina konusunda katı uygulamalara başlıca örnek, ünlü Marcus Cato'nun "Eşlerini zinada yakalayan kocalar, onları öldürün. Eğer sarhoşsa, cezalandırın, eğer başka bir erkekle yanlış şeyler yapmışsa öldürün" sözleridir. Roma'nın yazılı kayıtlarında da, "Eğer karını zinada yakaladıysan öldür" deniliyor. Portekiz, Britanya ve İspanya gibi emperyalist krallıklar da sömürgelerinde uyguladıkları 'koloniyal ceza yasalarında' eşini zina sırasında yakalayan bir erkeğe 'öldürme' hakkı tanıyordu. Kadının ise böyle bir hakkı bulunmuyordu. Bu tür suçlar 'tutku suçları' kategorisindeydi. Üç dinin ortak emri İslam ve Museviliğin zina hakkındaki yaptırımları birbirine çok benziyor ve ağır cezalar isteniyor. Tevrat'ın Levliler ve Tensiye bölümlerinde, başka bir kadınla zina eden adamın mutlaka öldürülmesi, babasının evindeyken zina yapan genç kızın İsrail'e alçaklık ettiği gerekçesiyle halk tarafından taşlanması emrediliyor. Kuran'da ise Nur Suresi'nde, 'Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz değnek vurun; eğer Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, Allah'ın dinini uygulamada bunlara bir acıyacağınız tutmasın! Ayrıca mü'minlerden bir grup cezalandırılmalarına şahit olsun!' ZİNA DİN HUKUKUNDA SUÇ 06/09/2004 Radikal Haber der. Zina eden insanların normal insanlarla evlenmesini yasaklayan İslam, iftiraya da ağır yaptırım getiriyor ve zinanın kanıtlanması için dört tanık şartı istiyor. Ancak halihazırda şeriat ve benzer kurallarla yönetilen İslam ülkelerinde kadın aleyhine bir uygulama söz konusu. Öğretisinde zinaya karşı çıkılsa da, Katolik mezhebi dışında Hıristiyanlık dini zinaya 'acımasız' tedbirler getirmiyor. Günümüzde Batı medeniyetinde zina, eşler arasındaki ahlaki bir soruna dönüşmüş, bu nedenle ceza yasalarından çıkıp boşanma davalarında gerekçe olarak yerini almış. Buna karşın 21. yüzyılda birçoğu İslam ülkesi olmak üzere zinayı ceza yasalarında suç olarak tanımlayan devletler var. Üstelik ilk çağlarda olduğu gibi kadın aleyhine ayrımcılık bulunuyor. İşte bu devletlere ve uygulamalara bazı örnekler: İran ceza yasasında özel suçların bulunduğu ikinci bölümdeki zina, yapanın yaş, evlilik durumu gibi faktörlere göre, kırbaç, değnekle dövme ve ölüm gibi cezaları gerektiriyor. Müslüman kadınla zina yapan gayrimüslim erkek, tecavüz yoluyla zina yapan erkek, yakın akraba ya da üvey anneyle zina yapanlar ölümle cezalandırılıyor. Ölüm recm yoluyla gerçekleştiriliyor. Mısır Ceza Yasası'nın 274. maddesine göre evli bir kadın zina suçu işlerse, iki yıla kadar hapisle cezalandırılıyor. Buna karşılık erkek zina yaparsa altı ay ceza alıyor. Evli erkeğin hayat kadınıyla birlikte olması suç sayılmıyor. Buna karşın bu konuya ilişkin 240. madde, evli erkekle birlikte olan hayat kadınının cezalandırılmasını öngörüyor. Mısır Anayasası'ndaki eşitlik ilkesi nedeniyle ceza yasasının ilgili maddesinin anayasaya aykırı olduğu tartışılıyor. Kadının savunma hakkı yok Hindistan Ceza Yasası'nın 497. maddesi, zina konusunda ilginç düzenlemeler içeriyor. Yasa, eşlere ayrım yapmaksızın dava etme hakkı tanıyor. Ancak uygulamada kadının savunma hakkının olmadığı ortaya çıkıyor. Ceza, zinanın kanıtlanması konusundaki tutarlılığa göre değişiyor. Lübnan'da zina 'onur suçları' arasında düzenleniyor. Ceza Yasası zina yapan kadın için üç ay ile iki yıl arasında ceza öngörüyor. Erkek için durum biraz farklı ve kendi evinde ya da bilinen bir evde 'iş üstünde yakalanması' koşuluyla bir aydan bir yıla kadar hapis cezasına çarptırılıyor. Sudan Ceza Yasası'nın 146. maddesine göre zina, idam cezası gerektiren suçlar arasında. Evlenmeden cinsel ilişki zina sayılıyor. Zina yapan kadın evliyse taşlamayla öldürülüyor. Bekârsa 100 kırbaç vuruluyor. Dört tanık gerekiyor Pakistan Ceza Yasası'nda zina kişisel suç olmaktan çıkarılıp 'devlete karşı suça' dönüştürüldü. Zinanın kanıtı için şeriat kuralları gereği dört tanık aranıyor. Ancak aynı tanık sayısı, tecavüze uğrandığını kanıtlamak için de aranıyor. Tecavüz olduğu kanıtlanamazsa, mağdur da zina ile suçlanıyor. Ceza, taşlama ve kırbaç ama 1980'den beri hiç rastlanmadı. Manila Ceza Yasası'nın 333. maddesi, 'Zina, evli bir kadının kocası olmadan bir erkekle seksüel anlamda birlikte olması' diyor. 334. madde erkeklerin karısı olmadan kadınlarla birlikte yaşaması gibi durumlarda zinadan cezalandırılmasını öngörüyor. Etiyopya'da zina, boşanma davalarında 'en ciddi neden' olarak kabul ediliyor. Eşe öldürme yetkisi ZİNA DİN HUKUKUNDA SUÇ 06/09/2004 Radikal Haber Ürdün Ceza Yasası'nın 340. maddesi, zina yapan eşini öldüren kocaya cezadan muafiyet getiriyor. Zinanın cezası 1-3 yıl arasında değişiyor. Cezanın ağırlığı zinanın yapıldığı yere ve evlilik durumuna bağlı. Fas ve Suriye ceza yasalarında da Ürdün gibi zina yapanı öldürenin cezası indiriliyor, ya da yok sayılabiliyor. ABD'nin yarısında suç Batı Avrupa ceza yasalarında zina konusunda düzenleme yok. 1800'lü yılların ardından Napolyonik Ceza Sistemi'ni savunan Avrupalı yasa yapıcılar, yasa ile ahlaki değerlerin birbirinden ayrılması görüşünü savundu ve Avrupa zina gibi seksüel suçları ayırt etmeye başladı. Fransızların da desteğiyle Avrupa'ya yayılan bu anlayışla, zina gibi kavramlar 'suç' olmaktan tamamen çıkarıldı. Bu nedenle, Türkiye'nin üye olmaya çalıştığı AB mevzuatında zina suç sayılmıyor. ABD'yi oluşturan eyaletlerin yarısında zina suç olarak tanımlanıyor. Örneğin Colorado'nun ceza yasasında zina, 'Evli bir insanın, eşi olmayan diğer bir insanla seksüel birlikteliği' olarak tanımlanıyor. Bu suçu işleyenlere hâkimlerin inisiyatifinde olmak üzere para cezası ya da hapis verilebiliyor. Havai Krallığı'nda da ABD gibi cezalar İslam ülkelerindekinden insaflı. Havai Ceza Yasası'nın 8. bölümünde zina yapan erkek 30 ile 100 dolar para cezası ya da üç ila 12 ay ağır hapis cezasına çarptırılıyor. Zina yapan kadının cezası ise 10 ile 30 dolar ya da iki ile dört ay ağır hapis cezası olarak belirlenmiş. Bugüne kadar kadınlar pek çok dram yaşadı Zinanın idamla cezalandırıldığı Afganistan'da (Taliban rejimi sırasında) 18 Mart 1996'da Jamila isimli kadın yakın akrabası olmayan bir erkekle ülkeden ayrılmaya çalışırken recmedildi. Zina yaptığı iddia edilen 40 yaşındaki Nurbibi değnekle ve taşlarla dövüldü. Birleşik Arap Emirlikleri'nde hizmetçi olarak çalışan bekar Endonezya vatandaşı Kartini Binti Karim, Hintli bir erkekten hamile kaldı. Zinayla suçlandılar. Karim, tercüman ve avukat olmaksızın yargılandı. Büyükelçiliği ile görüşme hakkını bile kullanamadı. Şeriat kuralları gereği recmle cezalandırıldı. Ancak cezası bir yıl hapis ve sınır dışı edilmeye indirildi. Amina Abdullani de Birleşik Arap Emirlikleri'nde evlilik öncesi ilişki nedeniyle 100 kırbaçla cezalandırıldı. Aynı ülkede 18 yaşındaki Attine Tanko evlilik öncesi ilişki ve hamilelik nedeniyle suçlu bulundu. 100 kırbaçla cezalandırıldı ve cezaevine konuldu. Erkek arkadaşı da kırbaç ve cezaevinden kaçamadı. Nijerya'da Bariya İbrahim Magazu adlı bir kadın, Eylül 2003 tarihinde üç kişinin tecavüzüne uğradı. Buna rağmen mahkeme kendisini suçlu buldu. Çünkü babasının kendisini erkeklerle birlikte olmaya zorladığını kanıtlayamadı. 180 kırbaç cezası aldı. Nijerya'da Mart 2002'de Safiya Hussaini omuzlarına kadar gömülerek taşlanması cezası verildi. Fakat 13 aylık çocuğunu emzirdiği için cezası ertelendi. 2002 Temmuz'unda kasabasından biriyle evlendi. 2002 Mart ayında Nijerya'da Amina Lawal Kurami isimli bir kadın, zina yaptığı gerekçesiyle ölümle cezalandırıldı. Cezası çocuğunu emzirdiği için ertelendi. Büyük tartışmaların ardından cezası düşürüldü. 2002 Mayıs ayında Nijerya'da Sarimu Mohammed adlı 50 yaşındaki adam, dokuz yaşındaki bir kıza tecavüz ettiği için taşlanarak öldürülme cezasına çarptırıldı. 2002 yılında yine Nijerya'nın Bauchi eyaletinde 19 yaşındaki Adama Unusua nişanlısı ile birlikte olduğu ve hamile kaldığı için 100 kırbaçla cezalandırıldı. ZİNA DİN HUKUKUNDA SUÇ 06/09/2004 Radikal Haber 2002 Haziran'da Yunus Rafin Şivaya adlı kişi zina ile suçlandı ve taşlanarak öldürülmesi kararlaştırıldı. Yunus Şivaya, komşusunun karısıyla birlikte olmakla suçlandı. 25 Ağustos 2002 tarihinde Nijerya Yüksek Şeriat Mahkemesi iki kişinin taşlanarak öldürülmesi kararını onayladı. 32 yaşındaki Ahmed İbrahim ile âşığı Fatma Usman evlilik öncesi ilişkide bulunduklarını itiraf etti. Sudan'da Aralık 2001'de Müslüman olmayan 18 yaşındaki hamile Abok Alfa Akok adlı bir kadın, kocası tarafından zina yapmakla suçlandı. Kendisi ise tecavüze uğradığını iddia etti. Tecavüz ettiği iddia edilen kişi delil yetersizliğinden yargılanamadı. Şeriat, Müslüman olmayanların yargılanmasında kullanılmayacağı halde Akok yargılandı. 75 kırbaç cezası aldı ve ceza kısa sürede yerine getirildi. *********************************************************************** ZİNA SUÇ OLMASIN! 06/09/2004 Anadoluda Vakit Köşe Yazısı ABDURRAHMAN DİLİPAK CHP bu kafa ile gittiği sürece kimse AKP’yi iktidar koltuğundan indiremez.. CHP’liler farkındalar mı acaba, evlenme sayısı azalıyor, boşanma artıyor. Çocuk sayısı hızla düşüyor. Cinsel hastalıklar, gayrimeşru ilişkiler ve çocuk sayısında artış var. Homoseksüel ve lezbiyen ilişkiler yanında ensest ilişkiler de büyük şehirlerde artık giderek yaygınlaşıyor.. Televizyonlar ve gazetelerden soruyorlar: “Zina suç olmalı mı?” Ben de diyorum ki, bunu bana nasıl sorarsınız. Ben inanmış bir insanım. Benim temel kitabımda bu, büyük günahlardan bir iştir.. Sadece benim kitabımda değil, 3 büyük dinin temel kitabı açısından da zina büyük bir suçtur ve “Evamiri aşere” denilen 10 emirden biridir.. Bir yanda devlet fuhuşu örgütleyecek, öte yandan zina suç olacak. Hani kadın-erkek eşit olacak ya, o zaman kadınların da gideceği genelevler mi açılacak, ya da erkeklerin gittiği, kadınların sermaye olarak çalıştığı genelevleri mi kapatacağız? Ya o zaman şeriat gelirse!. Zina suç olmaktan çıkınca, riskli ailelerde eşine güvensizlik de artacak.. Başkalarından mikrop alıp eşine bulaştıranlar, kendi çocuğunu başkasının çocuğu sananlar, devletten destek görmeyince “ihkak-ı hak”ka başvurup kendi işini kendi bitirenler.. İyi ki bizde mormon yok. Adamlar çok eşli, hem de öyle 3-5 değil, isterlerse düzinelerle.. Bir de “Bu evlilik yasal değil” diye normal bir ilişkiyi zinaya sokmasınlar.. Hani, zina suç olmasın diyenler, dinî kurallar gözönünde bulundurularak yapılan nikâhı da suç kapsamına alıyorlar ya! Başörtüsü ve örtünmeye karşı bu kadar kaba davranış içinde olanların fuhuş ve zina konusundaki özgürlükçülüğünü almak mümkün değil. Bana göre bunlar Lut kavminin varisleridir.. Akibet de onlar gibi olacak. “İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helak eder misin Allah’ım” diye düşünüyorum. Bu iş burada kalmaz, grup sex’ler zaten şimdiden revaçta. Hortum parası, alkol ve uyuşturucu ile birleşince fuhuş patlar. Kadın orta malı idi, şimdi o yetmiyor, piyasa “oğlan” arıyor. Kadın örgütlerinden bu konuda tık yok. Ses verenler de karşı safta!. CHP’lilerin bu konuda bir planları var mı? Cinsel sömürü çocukları da kapsama alanına alacak gibi. İnternet ve sex shop’lar yakında bu kafa ile her yeri kaplar.. Cinsiyetsiz bir toplum isteniyor sanki.. Travestilik ZİNA SUÇ OLMASIN! 06/09/2004 Anadoluda Vakit Köşe Yazısı boşuna mı revaçta, bu kadar kışkırtılmış ve bastırılmış bir toplumda cinsel taciz olmaz da ne olur? Mafya, sex kölesi yapacağı beyaz kadın arıyor. Beyaz zehir ve beyaz kadın. Pembe rüyalar ve sonunda, kara geceler. Uyuşturucu batağına saplanmış insanlar. Bu süreç yasal güvenceye alınmak isteniyor bana kalırsa. CHP’lilerin bundan sonrası için sloganı şu olmalı: “Melekler tutuklansın, şeytana özgürlük.” Füsun Erbulak, bir zamanlar liseye başlayan kızların bekaret zarlarının cerrahi operasyonla alınmasını ve böylece şu namus belasından kurtulunması gerektiğini yazmıştı bir ara. Sahi bundan sonra sırada ne var? Başörtüsü meselesi aşılırsa bekaretin okullarda resmen izalesi mi gündeme gelecek? Toplumun, ar-namus ve nesil emniyeti ne olacak? İffet, haya gibi kelimeleri sözlüklerden de çıkartalım bari.. Hani devlet aileyi ve çocukları, gençleri kötü alışkanlıklardan koruyacaktı? Bari o zaman cemaatleri ve mülhak vakıfları serbest bırakın da halk kendi manevi savunmasını kendisi gerçekleştirsin.. Batılılar bizim onlar karşısında avantajlı duruma geçmemizi istemiyorlar. Onun için kendi hastalıklarını bize bulaştırmaya çalışıyorlar.. Ha yapsınlar, kendilerine yazık ediyorlar, Biz zinanın haram olduğunu biliyoruz, ona göre davranıyoruz.. Onlar kendi eşlerinin ve çocuklarının geleceğini düşünsünler.. Kendi yataklarınızı zehirleyin, kendi sırtınızda kendi cehenneminize odun taşıyorsunuz.. Kendi bindiğiniz dalı kesiyorsunuz. Kendi celladınızı alkışlar gibi, yarın sizi vuracak okun yayını geriyorsunuz.. Dünyanız ve ahiretiniz berbat olacak! Alın size son bir haber. Şeytan adına birlikte yaşam diye birisi ile yaşarsanız, garsoniyere kız kapatır, nikâh filan kıymadan beraber olursanız bir şey yok. Ama bunu Allah’ın adını anarak yaparsanız suç. Burası Türkiye, yıl MS 2004. Buyurun size son durum: İMAM NİKÂHINA GÖZALTI!! Tokat’ın Erbaa İlçesi’nde, resmi nikâhı olmadan birlikte yaşayan çift, gözaltına alındıktan sonra serbest bırakıldı. İlçeye bağlı Bozcalı Kasabası’nda, şikâyet üzerine harekete geçen güvenlik güçlerinin, resmi nikâhsız birlikte yaşadığını tespit ettikleri Duran A. (46) ile Arife Y’yi (25) gözaltına aldıkları bildirildi. İfadelerinden imam nikâhıyla (ne demekse) yaşadığı anlaşılan zanlıların, çıkarıldıkları mahkemece tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldığı kaydedildi. Ya, işte böyle. Taşların toprağa bağlandığı, köpeklerinse sokağa salındığı masal ülkesinde yaşar gibiyiz.. Bülbüllere emir var, ötüş öğren kargadan! Selâm ve dua ile.. *********************************************************************** ZİNA POLEMİĞİ 06/09/2004 Halka ve Olaylara Tercüman Köşe Yazısı SIRRI YÜKSEL CEBECİ ŞU sıralar toplum olarak zina ile bozduk kafayı. Zina aşağı, zina yukarı... Zina suç sayılsın mı, sayılmasın mı? Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz değnek vuralım mı, vurmayalım mı? Evli ve iffetli erkek veya kadın, zina suçu işlerse, cezası taşla öldürme (recm) olsun mu, olmasın mı? Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruluyor: ZİNA POLEMİĞİ 06/09/2004 Halka ve Olaylara Tercüman Köşe Yazısı 'Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, çok çirkin bir iş ve kötü bir yoldur.' Tamam. Ama insanları çok çirkin bir iş ve kötü yol olan zina'ya yaklaştırmamak, ceza ile sağlanabilir mi? Cezaların en ağırını ilahi adalet zaten veriyor: 'İnsan öldürenler ve zina edenlere kıyamet gününde kat kat azap verilir ve o azabın içinde alçaltılmış şekilde ebedi bırakılırlar.' Peki, zina'nın suç sayılması ve bu suçu işleyenlerin cezalandırılması caydırıcı olur mu, olmaz mı? Tartışmaların odağında işte bu soru var. Ceza, caydırıcı mı? SEMAVİ dinler adam öldürme, hırsızlık, zina gibi haram, günah, yasak sayılan fiilleri işleyenlerin en ağır şekilde cezalandırılacağını bildirdiği halde, binlerce yıldır bu suçlar ortadan kaldırılabildi ya da azaltılabildi mi? Üç bin yıl önce Hz. Musa'ya bildirilen On Emir'den yedincisi 'zina etmeyeceksin'di. Hz. İsa'ya indirilen kutsal kitap İncil'de de zina büyük bir günah olarak belirtilmiş ve yasaklanmıştır. Museviler, Hıristiyanlar binlerce yıldan beri hiç zina suçu işlemediler mi? Ancak, dini ve ahlaki ceza ile hukuki cezayı birbirine karıştırmamak gerekiyor. Çünkü ikisinin de farklı sosyal boyutları ve sonuçları var. Işılay Saygın, Devlet Bakanı olduğu 1997 yılında, Anayasa Mahkemesi'nin zina fiilini Türk Ceza Kanunu'nda suç olmaktan çıkarmasından sonra, zina suçuna hapis cezası verilmesi gerektiğini şu nedenle savunuyordu: 'Hapis cezası, zina suçunun işlenmesinde caydırıcı olacaktır. Çünkü hapse atıldığında dünya alem onun bu işi yaptığını, eşini aldattığını, toplumun değer yargılarına önem vermediğini öğrenecek ve kamuoyuna rezil olacaktır. Onun için de bir daha yapmayacaktır. Hapis yerine para cezası koysan adam parayı öder ve gider gene aynı haltı yer.' Bu yaklaşımın doğru olup olmadığını anlamak için, Anayasa Mahkemesi'nin Türk Ceza Kanunu'ndaki zina'yı suç sayan maddeleri iptal ettiği 1996'dan bu yana geçen sekiz yılda zina olaylarının artıp artmadığına bakmak yeterli. Önemli bir ayrıntı TÜRK Ceza Kanunu AB standartlarına uydurulmak istenirken, bu zina tartışmasını başlatan kim? Adalet Komisyonu'na bir yazı göndererek, komisyon gündeminde bulunan tasarıda 'zina' başlığı altında, bu fiilin tekrar suç kapsamına alınması gerektiğini belirten AKP Konya Milletvekili Ahmet Büyükkaşlar... Şimdi, Başbakanı'ndan bakanlarına ve milletvekillerine kadar tüm AKP'liler, zinanın tekrar suç kapsamına alınması gerektiğini savunuyor. Oysa Allah'tan korkmayanın kanundan hiç korkmayacağını en çok AKP'lilerin bilmesi gerekmez mi? Yalnız, bir haksızlık yapmamak için şu ayrıntının da altını çizmek gerekiyor: Anayasa Mahkemesi'nin iptal ettiği Türk Ceza Kanunu'ndaki maddelerde 'zina' fiili erkekler ve kadınlar için farklı tanımlanmıştı: Kadın bir kez kocasından başka erkekle yakalanırsa, zina sayılıyordu. Hatta yabancı bir erkekle bir evde yalnız bulunması bile zina için bir karine oluşturuyordu. Erkek açısından bir fiilin zina sayılması için alışkanlık haline getirilmesi gerekiyordu. Yeni yasa tasarısında bu eşitsizlik ortadan kaldırılarak, erkek ve kadına aynı ceza getiriliyor ve suçun takibi şikayete bağlanıyor. Tasarı eleştirilirken, bu önemli ayrıntı göz ardı edilmemeli. ZİNA POLEMİĞİ 06/09/2004 Halka ve Olaylara Tercüman Köşe Yazısı *********************************************************************** ZİNA VE ZEKA ÜZERİNE DİSKUR 06/09/2004 Birgün Köşe Yazısı REHA MAĞDEN Allah makamını cennet etsin, benim annem, kendisiyle pek övünürdü; "Ben zihni evvelim oğlum," derdi. "Bana herkes öyle söylerdi..." Dokuz yaşında Kuran'ı hatmettiği içinmiş bu söyledikleri. Birgün selamlıkta oturtmuşlar, başına altın liralar dizili bir yaşmak takmışlar, bıcır bıcır Kuran'ı ezberden okumuş... Bununla övünüp dururdu... "Anne," dedim, "sen zihni evvelden ne anlıyorsun, sana ne faydası dokundu?" "Ben," dedi annem, "zihni evvel lafından, her şeyi sıradan fanilerden önce düşünmeyi anlıyorum." "Peki sana bir faydası oldu mu bunun anne," dedim ona. "Ne olmalıydı ki," dedi, "yaşayıp gidiyoruz işte..." "Hayatında bir şeyleri değiştirebilecek olan şey bu değildi anne," dedim ona, "sen sadece zekisin, akıllı değil!" "O da ne demek," dedi o. "Sen," dedim "Kuran'ı zekanla ezberledin, aklınla değil, akıl insana iki adım sonrasını görmeyi söyler, sen gördün mü?" "Sen, ne akıllısın oğlum," dedi bana, "hakikaten görmedim." "Anne anlamıyorsun," dedim ben ona, "benim iki adım önümü gördüğümü gördün mü hiç, Ben de akıllı değilim, bak benim dediğimi anlamadın." "Akıllı olmadan zeki olmak da güzel bir şey olabilir mi," diye sordu annem bana. "Belki de en güzelidir annem," dedim ona, "güzel olan da, boş ver, akıldan da iyidir..." Zeka, çünkü içeriksizdir! İçini ahlakla doldurursunuz, ya da ahlaksızlıkla; zeka işlek bir şeydir ve onu bir araç olarak eline alan 'akıllı' insanların elinde korkunç bir silah olur. Kimisi, 'şark kurnazlığı'nın zekanın doğu versiyonu olduğunu sanar. Öyle değildir! 'Şark kurnazlığı,' zekanın ahlaksız akıl lehinde kullanılışıdır. 'Garp temkinliliği'nin de, zekanın ahlaksız akıl lehinde kullanıldığı gibi.. Şimdi; bakıyoruz bir 'zina' tartışmasıdır yürüyor. Nedir? Anayasa Mahkemesi'nin iptalinden sonra zina suç olmaktan çıktı. Yüce mahkeme, erkekle kadının 'zina'da eşit olması gerektiğini savunuyordu çünkü, ama yasalar kadının zinasına ceza yüklüyordu. Eşitlik buydu işte: Erkek de zina yapar! Mahkeme iptal edince zina serbest kaldı. Gazeteler, "işte Avrupa ülkeleri gibi olduk," gibilerinden haber yaptı. TCY'da zina yeniden ele alınırken, geriye dönüldü ve Anayasa Mahkemesi'nin boşalttığı boşluk duldurulmaya çalışıldı. Ne yapılmaya çalışılıyor? Şu: "Zina, mağdurun şikayeti alınırsa takip edilir ve cezalandırılır!" Yani 'mağdur' devletten, "gel benim seksimin sahibi ol," talebinde bulunuyor! Aman Allah, sen kendi seksine sahip çıkamamışsın, şikayette bulunup, devletten bilmem neyinin hükmünün sürmesini istiyorsun! CHP ise daha vahimini yapıyor; diyor ki "bunu zina mağdurları değil, devlet takip etsin, bu daha iyi..." Yok ya! Sen devletten yardım bile istemiyorsun, devleti kendi intikamını alacak nöbetçi olarak yedeğinde ZİNA VE ZEKA ÜZERİNE DİSKUR 06/09/2004 Birgün Köşe Yazısı bulunduruyorsun; senin erkekliğin, kadınlığın nerede ulan! Delikanlılık, kadın için ya da erkek için olsun, şikayette zina lafını telaffuz etmez! Adam hicap eder de sesini çıkarmaz, konuşur, "git anam babam," der, buraya kadarmış. Bir de iktidarsızların en mühim bölümü, kadını ihanetle suçlamaya meyyaldir ve töre cinayetleri böyle işlenir; bu kadın neden başkasıyla yattı, ya da bu kadın neden bizim seçtiğimiz adamı beklemeden biriyle yattı? Zina budur! İmdi; TCY'ya zinayı suç olarak ceza yaptırımıyla koymanın töre cinayetinden ne farkı farkı var? Birinde recm, birinde hapis; teşekkürler TCY, hafifleştirdin! Tekrar ediyorum, zinadan şikayet 'hicap' ister, 'edep' işidir. Bu 'hicap' ve 'edep' işini devletin takibine bırakmak ise, en basit anlamda tam da bu nedenle cezalandırılması gerekli bir 'ahlaksız' toplum bireyi hali, hadi biraz amiyane de diyelim, 'eşeğe su koyvermektir.' Şimdi bunların annenin zekasıyla ne alakası var, diyeceksiniz. Çok var. Bir kere burada, hem AKP, hem CHP'de akılın zerresi yok. Toplumu tanımıyorlar ve önlerini, bir hafta sonrasına kadar bile göremiyorlar. Bir kere burada, zekadan bile eser yok, boş bir beyin, abur cuburla doldurulmuş! Şark kurnazlığı da, garp temkinliliği de yok! Zekanın içi dolu değil, denizanası gibi, dolaşıyor, sonbahara doğru epeyce çoğalıyor, yanlarına giden salakların görmesi gereken gözlerini, işlemesi gereken edep yerlerini fena halde yakıyor! Bir alakası daha var annemle bu işin; annem flörtöz bir kadındı ve en çok eve elektrikli ev aletleri tamirine gelen Kurtar amcayla flört ederdi; Kurtar amca babayiğit bir adamdı, cool takılır, bahşişi redderdi; anam bayılırdı ona, ben bilirdim; başında yaşmağı, seccadeden kalkmışken!.. *********************************************************************** 'TÖRE CİNAYETLERİ ARTAR' 05/09/2004 Milliyet Haber AKP 'Zinaya cezayı Anadolu kadını istiyor' dedi; ama Doğu'daki kadın kuruluşlarına göre bu cezayla bekâret kontrolleri ve baskı artacak, töre cinayetleri meşrulaşacak AKP, zinanın şikâyete bağlı olarak cezalandırılmasını "Anadolu kadını istiyor" gerekçesine dayandırırken, Anadolu'dan aksi yönde sesler yükseliyor. Doğu ve Güneydoğu'daki kadın kuruluşlarının temsilcileri, "Zinanın suç sayılmasının bölgede namus cinayetleri ile bekâret kontrollerini tetikleyeceğini" dile getirdiler. Kadın kuruluşları temsilcilerinin görüşleri şöyle: Nebahat Akkoç (KA-MER Kadın Merkezi Başkanı): Hiçbir sosyal güvencesi, can güvenliği olmayan bir kadının kocasını neye güvenerek şikâyet edebileceğini düşünmek lazım? Bu nedenle zinanın suç sayılması kadın- erkek eşitliğini sağlamaz. Zinayı kadın için suç olmaktan çıkaran yasal düzenlemeler yapılsa da, kadınların zina yapması durumunda ceza "ölüm"dür. Bu durumu sadece yasal düzenlemelerle değiştirmek zaten mümkün değildir. Tam tersine namus saikiyle işlenen cinayetleri meşrulaştıracağını düşünüyoruz. Zozan Özgökçe (Van Kadın Derneği Başkanı): Zinanın suç sayılması namus cinayetlerini artırır, bekâret kontrollerini yaygınlaştırır. Zaten bölgede kan davaları, namus ve töre cinayetleri var. Bu insanlar halen yasalar aracılığı ile değil, suçluları kendileri yargılayıp, cezayı da 'TÖRE CİNAYETLERİ ARTAR' 05/09/2004 Milliyet Haber bir şekilde kendileri veriyorlar. Bu ceza yöntemi, töreleri de göz önüne aldığımızda, zinanın suç olmasıyla birlikte daha da artacak. Zina suç sayılırsa, tamamen ortadan kaldırmaya çalıştığımız bekâret kontrolleri yeniden artacak. 'İncelemezler bile' Nazan Odabaşı (KA-DER Şanlıurfa Temsilcisi): Avrupa Birliği'ne girmeye çalıştığımız günlerde böyle bir konunun gündeme gelmesi yanlış. Töre cinayetleri ve bekâret kontrollerini tetiklemesi olasıdır. Böyle bir şikâyet olduğunda önce bekâret kontrolü talep edilebilir. En ufak bir şüphede çok incelemeye gerek duymadan olaylar hızla gelişebilir. Töre cinayetini körükleyebilir. Şüphesi bile Doğu ve Güneydoğu'da halkı tetikler. Bu da çoğunlukla kadınlara dokunacak. Saadet Becerikli (Batman Kadın Platformu Dönem Sözcüsü): 15 yıldır gelişen kadın mücadelesine rağmen toplumun bütün katmanlarında erkek egemenliği var. Genel olarak kadınlar erkekleri şikâyet edemez. "Erkeğin elinin kiri" denir. Namus cinayetlerinde ceza indirimi kaldırılmıştı. Şimdi bu düzenlemeyle kadınlara yönelik yanlış uygulamaların önü açılacak. 'Sadece kadına yüklenir' Didem Demirkol (MEKSA Vakfı Şanlıurfa Projesi Başkanı): Gelişmişlik seviyesi az olan yerlerde zinanın suç sayılması kesinlikle kullanılır. Burada insanlar namus cinayetini, suç olduğunu bilerek işlemiyor. Kanunları kendileri yaratıyorlar. Ama bunun bilincinde olan bir insan, bunu kullanır. Kibar Özdemir (KADER Kahramanmaraş Eğitmeni): Güneydoğu'nun tümünde zina yalnızca kadınlar için olacak. Biz buna şiddetle karşı çıkıyoruz. Çünkü genelde namusun kadınla ilgili olduğu yönünde bir anlayış var. Zina suç sayılırsa sadece kadınlara yüklenecek. Dolayısıyla kadınlara yönelik yaptırımlar da artacak. Zeki Yüksel (İnsan Hakları Derneği Van Şubesi Başkanı): Tasarı siyasi amaca ve mesaj göndermeye yönelik. AKP'de çok eşli milletvekilleri bulunmaktadır. Tasarı, çok eşliliği zina suçunun dışında tutmaya yönelik bir gayrettir. Yasalar toplumun sorunlarını çözmeye yönelik olmalıdır. *********************************************************************** ZİNANIN 'MEDENİ' CEZASI ZATEN VAR 05/09/2004 Milliyet Haber HİKMET SAMİ TÜRK Eski Adalet Bakanı Türk, Medeni Kanun'da, zina yapan eşin, evlilikte edinilmiş mallar üzerindeki hakkını kaybederek cezalandırıldığını söyledi Eski Adalet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk, yeni Türk Medeni Kanunu'na göre, zina yapan eşin, evlilikte edinilmiş mallardan kendisine düşecek pay oranını kaybetmekle cezalandırılabildiğini söyledi. Türk, zinanın yaptırımı olmadığı yolundaki iddialara karşı, bakanlığı döneminde geçen Türk Medeni Kanunu'na koydukları hükme göre, evlilikte edinilmiş malların boşanma halinde paylaşımının söz konusu olduğunu anımsattı ve şunları söyleri: "Boşanma halinde, iki tarafın edindiği mal veya para miktarına bakılır. Biri birinden fazla bir mal veya paraya sahipse bu 'artık değer'i hakim paylaştırır. Ancak eşlerden birinin zina yapması ya da diğerinin hayatına kast etmesi halinde, hakim kusurlu eşin bu paradan tamamen yoksun bırakılmasına ya da küçük bir bölümünü almasına karar verebilir. Ben buna ZİNANIN 'MEDENİ' CEZASI ZATEN VAR 05/09/2004 Milliyet Haber 'medeni ceza' diyorum" dedi. Evlilik sürerken tazminat Zinanın "boşanma nedeni" olduğunu, ek olarak kusurlu eşin bu yolla cezalandırıldığını, hatta evlilik sürerken bile zina nedeniyle tazminat ödemeye mahkûm olabileceğini anlatan Türk, şöyle devam etti: "Bu yeterlidir aslında. Zina, sadece boşanma nedeni değil, böyle bir yaptırımı da var... Bizim ceza yasamızın temelini oluşturan İtalya Ceza Yasası'ndaki zina suçu da onların Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmiştir. İtalyanlar bunu tekrar suç haline getirmedi. Hiçbir AB ülkesinde yok. Bu, yasalardan çok zihniyet sorunu. Polis gelecek, eve baskın yapılacak. Bunlar hoş değil. İngiltere'de artık boşanma davalarında bile telaffuz edilmiyor." *********************************************************************** AKP’Lİ BAYAN VEKİLDEN ZİNA SORULARI 05/09/2004 Anayurt Haber REYHAN BALANDI Türk Ceza Kanunu’nunda zinanın ceza olmasını öngören bir madde eklenmesi girişimlerine ilişkin tartışmalar sürüyor. AKP’li vekil Reyhan Balandı’dan sorular var. Türk Ceza Kanunu’nu yeniden düzenleyen tasarıya zinanın ceza olmasını öngören bir madde eklenmesi girişimlerine ilişkin tartışmalar sürüyor. AK Parti Afyon Milletvekili Reyhan Balandı yaptığı yazılı açıklamada, zinanın suç olmasını savunmak ya da karşısında olmak için önce yapılacak düzenlemenin içeriğini tam olarak bilmek gerektiğini kaydetti. Balandı, ancak şu sorulara cevap bulunduğunda tasarının yanında veya karşısında olunabileceğini ifade etti: ‘’-Resmi nikahlı eş, imam nikahlı olarak ikinci kez evlenen kocasını şikayet ettiğinde kocası hapse girdiğinde iki eş ve iki eşten olan çocuklar ne olacak? İmam nikahlı eş suça teşvikten hapse girecek mi? -Şiddetten korkarak kocasını şikayet edemeyen kadınla bu cesareti gösterebilen kadın arasındaki eşitsizlik nasıl giderilecek? -Turistlerden otellerde evlilik cüzdanı istenecek mi? İstenmeyecekse Türk vatandaşlarından evlilik cüzdanı istenmesi halinde bu, eşitlik ilkesine aykırı olmayacak mı? -Evli bir Türk erkeği yabancı bir kadınla birlikte olursa şikayet üzerine Türk erkeği hapse girerken yabancı uyruklu kadın da suça teşvikten ceza alıp hapse girecek mi? -Eğer ceza sözkonusu olacaksa resmi nikah olmaksızın imam nikahı kıyan ya da kıydıranlara ceza artırımına gidilmeyecek mi?’’ Medeni hukukta aldatmanın boşanma nedeni olduğunu, İslamiyette de zinanın günah olduğunu ifade eden Balandı, ‘’Örf ve adetlerine bağlı inançlı bir Müslüman zaten böyle yollara sapmayacaktır’’ dedi. AKP KADININ SESİNE KULAK VERSEYDİ... CHP Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur da yaptığı yazılı açıklamada, AK Parti’nin, gerçekte kadınlara karşı samimi bir duyarlılık içinde olmadığını savundu. AK Parti’nin Anadolu kadınının sesine kulak verdiğini belirterek zinanın cezalandırılmasını istediğini kaydeden Erbatur, açıklamasında şu görüşlere yer verdi: ‘’Eğer AKP gerçekten Anadolu kadınının sesine kulak verseydi, onların esas isteğinin, yeni Medeni Kanun’un 10. maddesinin 2002’den önceki evlilikleri de kapsayacak biçimde değiştirilmesi olduğunu duyardı. AKP’Lİ BAYAN VEKİLDEN ZİNA SORULARI 05/09/2004 Anayurt Haber Mal ortaklığını düzenleyen bu maddenin, 2002 yılı öncesi evlilikleri de kapsaması, ekonomik özgürlükten yoksun kadına, boşanma halinde evde verdiği emeğin karşılığını alma olanağı verecek ve böylece kadın kendisini aldatan kocasının cezalandırılmasını şikayet yoluyla sağlayıp avunmak gibi naçar bir durumun ötesinde, gerekirse boşanarak yeniden bağımsız ve onurlu bir yaşam kurabilecektir.’’ *********************************************************************** AİLE NİÇİN KUTSAL OLSUN? 05/09/2004 Zaman Köşe Yazısı ETYEN MAHÇUPYAN Çıkacak olan ceza yasasının zina ile ilgili maddesi önemli bir gündem haline geldi. Çünkü suç olmaktan çıkmış olan bir eylemin yeniden suç oluşturması söz konusuydu ve olaya bireysel eşitlik/özgürlük açısından bakanlar için bu açık bir ‘gerileme'yi ifade etmekteydi. Hatta bazı modernistler, hükümeti toplumun ‘ilerisine' geçerek tarihsel anlamda ilerici bir rol almaya bile davet ettiler. Sanki kendileri ve hükümet yetkilileri tarihin nereye doğru gittiğinden emin olabilirlermiş ve tarihin bir sonraki döneminde yaşanan her şey geride kalandan daha ‘ilerici' imiş gibi... Öte yandan sol cenahtan bakıldığında, zinanın yeniden suç sayılmasının anlamlı bir eleştirisi de mevcut: Yasa evlilik kurumunu korumayı hedeflediği oranda, bu kurumu sosyolojik bağlamından kopartarak donduruyor. Toplumun bu kuruma ilişkin değişmekte olan algılamasını dikkate almıyor. Dahası yetişkin insanların kendi iradeleriyle yapmış oldukları bir eylemi, kurumu insanın üstünde bir yere oturtma pahasına ‘suç' ilan ediyor. Bunu anlamak için her ikisinin de bir başkasıyla ilişki kurduğu bir karı koca düşünün. Yasaya göre her ikisi de suç işlemekte... Kime karşı? Aile kurumuna... Diğer bir deyişle Türkiye'de siyasi alanda sürekli şikayet edilen ‘kurumsal tahakküm', şimdi toplumsal hayat içinde birden makbul hale gelmekte. Bu durumda kimsenin ‘devletin manevi şahsiyetine' hakaretin suç sayılmasına da itiraz etmemesi gerekir. Çünkü ailenin kutsallaştırıldığı bir yerde, devletin daha aşağı bir algılamaya mazhar olması pek gerçekçi olmaz. Dolayısıyla bu tartışmanın kritik noktası, ailenin bizzat aile bireylerinin ‘aile' hakkındaki tasavvurunu aşan bir kutsiyete sahip olup olmadığıdır. Muhafazakar anlayış böyle bir kutsiyetin olduğunu; zinanın hem günah hem ahlaksızlık olması nedeniyle de suç sayılması gerektiğini öne sürmekte. Zinanın günah olmasının temelinde, bedenin Yaradan'a ait olması ve beden sahibinin Yaradan'ın arzu ettiği gibi yaşama zorunluluğu var. Bu anlayışın dindarlar için son derece anlamlı ve makbul olmasından daha doğal bir şey olamaz. Çünkü adı üzerinde, onlar zaten dindar... Ne var ki toplum sadece dindarlardan oluşmadığı gibi, bir yasa dindarların dindar kalacakları veya dindarlıktan aynı şeyi anlayacakları varsayımı üzerine bina edilemez. Çünkü dindarlığı saptamak, tanımlamak ve belirlemek devletin işi değildir. Ancak muhafazakar yaklaşım, herhalde kendisinin yönetimde olmasını ‘devlet/millet' bütünleşmesi olarak algılamakta ve kendi cemaatinin bir bölümünü 'millet' sanmakta ki, böyle bir adımı rahatlıkla atabiliyor. Kısacası dinden hareketle zinanın suç sayılması laik bir toplum için bir AİLE NİÇİN KUTSAL OLSUN? 05/09/2004 Zaman Köşe Yazısı skandal olurdu. Nitekim ‘toplum böyle istiyor' denerek ahlaki bir zemin öne sürülmekte. Ancak toplumun bu konuda yeterli ve derinlikli bir tartışma yapmış olduğunu söylemek mümkün değil. Ayrıca ahlak belirli bir geleneğin içinde ürediğine göre, tüm toplumun aynı gelenekte olduğunu da öne sürmek gerekecek ki, bu da epeyce sorunlu bir önerme olur - tabii kendi geleneğinizi ‘asıl' gelenek sayma gibi bir alışkanlığınız yoksa... Nihayet aile birliğinin toplumsal birliğin temeli olduğunu ima eden savlar da epeyce zayıftır; çünkü toplumun ailelerden oluşan bir birim sayılamayacağı bir yana; güçlü ve paylaşılmış ahlaki sistemlerin, yasa ile korunmak zorunda kalınan aile yapılarında üremeyeceği de açıktır. Türkiye her alanda kadına yönelik pozitif ayrımcılığı anlamlı kılan bir geleneğe sahip. Zina meselesi de bunun içinde. Aileyi kutsallaştırmak yerine eşlerin birbirlerine insan gibi davranmalarını hedefleyen bir bakış çok daha verimli olurdu... *********************************************************************** ZİNAYI SAVUNMAK DİNSİZLİKTİR 05/09/2004 Anadoluda Vakit Haber Kartel yazarlarının; evliliğin ağır bir yük olduğunu ve zinanın suç sayılmaması gerektiğini savunmaları, ilahiyatçılar tarafından "dinsizlik ifadesi" olarak yorumlandı. Gazetemize konuşan ilahiyatçılar, kişilerin gayrimeşru bir hayatı benimsemelerinin istenmesinin toplumun seviyesini düşüreceğini ve aile kavramını ortadan kaldıracağını belirterek, "Zinayı savunmak dinsizliktir, islâm'da zinaya yönelik ceza, caydırıcı olması için veriliyor" dediler. ATEŞ: "ZİNAYI SAVUNMAK DİNSİZLİK" Diyanet îsleri eski Başkanı Prof. Dr. Süleyman Ateş, zinayı savunmanın dinsizlik olacağını söyledi. Kur'an-ı Kerim'in zinayı edepsizlik ve gazap olarak nitelendirdiğine dikkat çeken Prof. Ateş, "Zinayı savunmak dinsizliktir. Zinayı savunmak toplumun dejenere olmasını ve aile kavramının kaldırılmasını istemektir. Zina, topluma sevgisizlik getirir. Devletin zinayı tamamen serbest bırakması doğru olmaz. Kur'an, zinada bulunan kadın ve erkeğin her birine toplum önünde yüz sopa vurulmasını emrediyor. Bu ceza, caydırıcı olması ve insanların utanması için veriliyor" dedi. ÇİÇEK: ZİNA SON DERECE ÇİRKİN BİR HARAM Marmara Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yakup Çiçek ise, zinayı savunmanın dini acıdan haram olduğunu kaydetti. Semavi kaynaklı dinlerin zina fiilini haram olarak gördüğüne dikkat çeken Prof. Çiçek, "İslâm dininde zina fiili büyük günahlardan sayılmıştır. Kur'an'da zina fiilinin son derece çirkin ve asla tasvip edilemeyecek bir davranış olduğu ifade edilmektedir. Zinanın suç olmadığını söylemek dini ağdan haramdır. İnsanların gayrimeşru bir hayatı benimsemeleri, toplumun seviyesinin düşmesine neden olur" diye konuştu. ZİNA SAVUNUCULARINDAN CİFTE STANDART Öte yandan, zinanın TCK'da suç olarak düzenlenmesine, özgürlüklerin genişletilmesi bahanesiyle karsı çıkan kadın kuruluşları, is dini nikâha gelince yasakçı kesiliyor. Vakit muhabirinin sorularını cevaplandıran kadın kuruluşları temsilcileri, zinanın serbest bırakılmasını isterken, dini nikâha yönelik yasağın devam etmesi gerektiğini savundular Kadınlarla Dayanışma Vakfı'nı n (KADAV) TCK sözcüsü Zelal Ayman ve Mor Çatı Vakfı avukatı Canan Ann, zinanın suç olarak düzenlenmesine "insanlar cinselliklerini özgürce kullanabilme- ZİNAYI SAVUNMAK DİNSİZLİKTİR 05/09/2004 Anadoluda Vakit Haber li" diye karsı çıkarken, dini nikâh konusunda kısıtlamaların kaldırılmasına kati suretle karsı çıktı. KADAV: DİNİ NİKAH YASAK KALMALI Kadınlarla Dayanışma Vakfı'nın TCK sözcüsü Zelal Ayman, zina konusunda getirilmek istenen yasal düzenlemeye karsı olduklarını belirterek, "Karşılıklı rızaya dayalı ilişkiler suç kabul edilmemeli, insanların bedensel haklarına yasal müdahalede bulunulmamalı" dedi. Zinanın suç kapsamına alınıp alınmaması yönündeki tartışmaları "korkunç" olarak nitelendiren Zelal Ayman, "Zina, iki kişinin hukuku ile ilgilidir. Suç kapsamına alınması cinsel özgürlüğün kısıtlan-masıdır, engel olunmasıdır. insanlar karşılıklı rızaya dayalı olarak önselliklerinde özgür olmalı, isteyen önselliğini özgürce yasayabilmeli" diye konuştu. Dini nikâhın TCK kapsamında suç olarak düzenlendiğini ve özgürlüklerin genişletilmesi çerçevesinde bu yasağın da TCK kapsamından çıkarılıp çıkarılmaması gerektiğini sorduğumuz Ayman, dini nikâha karsı olduklarını söyledi. Ayman, "Resmi nikahta medeni kanun gereği en azından kadın bazı güvenceler elde edebiliyor. Evlilik boyunca edinilmiş mallar üzerinde hak iddia edebiliyor. Bir başka anlamla resmi nikâh daha garantili. İmam nikâhlı kadınları düşünürseniz o kadar garantisizler ki. Medeni kanun kapsamında da yer alamıyorlar. Ayrıca dini nikahın kadını baskı altına aldığını düşünüyor. Kadınlar için zararlı bir şey" seklinde konuştu. MOR ÇATI: ZİNAYA EVET, DİNİ NİKAHA HAYIR Mor Çatı Vakfı Avukatı Canan Ann, zinanın sı olarak düzenlenmesine karsı olduklarını belirterek, "insanların cinsel özgürlükleri kısıtlanmaz" dedi. Hükümetin, Anadolu kadınının zinanın suç olarak düzenlenmesini istediği yönün deki savunmasını inandırıcı bulmadığını ifade eden Canan Ann, Anadolu kadınını "okumayan görmeyen, dünyayı tanımayan" diye nitelendirerek, "Bugün bizim yaptığımız, onlar için hizmettir. Onların daha ileri noktalara gelebilmesi için onların değil bizim söylediklerimizin uygulanması gerekir" iddiasında bulundu. Ann, "Zinaya özgürlük isterken su an TCK'da suç olarak düzenlenen dini nikah için de bir özgürlük talebiniz olacak mı?" seklindeki sorumuza karşılık su iddialarda bulundu: "Dini nikahın suç kapsamından çıkarılmasına karsıyız. Dini nikah saçma sapan bir şey, sonradan çıkarılmış bir uydurmadır. Kutsanmaktan başka bir şey değildir. Özgür bırakıldığı taktirde Türkiye Ürdün'le, İran'la, Suudi Arabistan'la aynı yerde olur." Canan Ann'ın, "Tek eşlilik esastır. Tek eş dışındaki birlikteliklere meşruiyet getirilmesi için dini nikâh adı kullanılmıştır" seklindeki sözleri, cinsel hayata özgürlük isteği ile çelişkili bulundu. *********************************************************************** DERDİNİZ ÖZGÜRLÜK İSE, DİNİ NİKAH NİÇİN SUÇ? 05/09/2004 Anadoluda Vakit Köşe Yazısı ALİ İHSAN KARAHASANOĞLU Türkiye'de; toplum önüne çıkıp konuşanların çoğu, tam birer soytarı.. Savundukları fikirde, ileri sürdükleri görüşte, bir dakika dahi kararlılıkla duramıyorlar. Milletvekilinden köşe yazarına, muhabirine... sivil toplum kuruluşu yöneticisine kadar onlarca kişiden dinliyorsunuz, "Devletin yatak odasında ne isi var?" sorusu ile başlayıp süregiden ve zinanın suç olmaması gerektiğini savunan görüş sahiplerini.. DERDİNİZ ÖZGÜRLÜK İSE, DİNİ NİKAH NİÇİN SUÇ? 05/09/2004 Anadoluda Vakit Köşe Yazısı Hangi prensipten hareket ediyorlar? "Özgürlük çağındayız. İnsanların bireysel tercihlerine kalmış bir konuda suç ihdas edilmemeli.." Kendilerine dayanak aldıkları ne? Batı ülkelerinin birçoğunda zinanın artık suç olmaktan çıkarılmış olması.. Bunlara tek bir soru yöneltin, hemen havalan "fısss" diye sönecek. Özgürlükçülerin, devletin yatak odasına girmemesi taraftarlarının, cinsel birliktelikleri kişilerin kendi özgür iradelerine bırakanların bir soruluk ömrü var.. Soru şu: "Türk Ceza Kanunu'mm 237. maddesine göre, resmi nikâh kıyılmadan dini nikâh kıymak suç. Kıyan da, kıydıran da ceza alıyor. Bu suça ne diyorsunuz?" Yeni yetme özgürlükçüler, "Haaa. Neee. Yok yaaa. Öyle bir suç mu var! İnanmam.. Yapma yaa!" diye karşılasa-lar da, kaşarlanmış olanlar hemen mevzuyu çakozlayıp, saldırıya geçeceklerdir: "Cumhuriyet Türkiyesi'nde.." Be kartaloz, Cumhuriyet Türkiyesi'nde resmi nikâh kıymadan önce dini nikâh kıymanın suç olmasını gerektiren fiziki,' biyolojik, geometrik, matematiksel ve de kimyasal bir sebebi mi var? "Evli erkek veya kadının, eşi dışında, istediği başka bir erkek veya kadınla ilişkisine devlet ne karışır?" diyen birisi, bekâr iki gencin, resmi nikâhtan bir gün önce dini nikâh kıymasına ceza verilmesini nasıl ister? Hatta dini nikâh bile kıymadan metres hayatı yaşayanların dahi cinsel özgürlüklerine karışılmaması gerektiğini söyleyenler, resmi nikâh öncesinde dini nikâh kıyanları niçin cezaevine tıkmak isterler? Buyrun, yeni kanunda da aynen korunan "Resmi nikâh kıyılmadan dini tören düzenleme suçu" nün kaldırılmasını teklif edin de görelim. Gerçekten özgürlükçü iseniz! Gerçekten niyetiniz, ailenin bozulması değilse.. Amacınız toplumun kokuşması değilse.. Sadece özgürlükleri savunduğunuz için zinanın suç olma- masını istiyorsanız, buyrun size tam bir özgürlük sınavı! Üstelik, "zina"nın batı toplumlarında artık suç olmadığı yönündeki gerekçeniz de, dini nikâh suçunun olmamasını gerektiriyor.. Öyle değil mi? Bir araştırın bakalım, çağdaşları bırakın, çağdışı devletlerde bile "dini nikah kıyma" diye bir suç var mı? Dünyanın hiçbir ülkesinde olmayan bir suçu ihdas etmişiz, onun kaldırılmasını isteyeceğimize, işe tüm semavi dinlerde haram olan "zina"dan başlamaya kalkıyoruz! "Devlet yatak odasına giremez" diyorsanız, bunu zinada da savunun, resmi nikâh öncesi dini nikâh kıyılmasında da.. "Kim kimle yattı diye suç olmaz" görüşünüzde samimi iseniz, buyrun, aralarında resmi nikâh olmadan dini nikâh kıyarak bir arada yaşayanlar hakkındaki soruşturmalar için de aynı tepkiyi gösterin.. (Resmi nikâh kıyılmadan dini nikâhla yaşanılmasını savunduğum, doğru bulduğum için değil, çifte standartçı ahlâksızların gerçek yüzlerim ortaya koymak için bu örneği veriyorum. Tarafların mağdur olmamaları açısından, iki nikâhın birden yapılması daha doğru olsa gerek!) "Resmi nikâh olmadan dini nikâh kıyanlara verilen ceza, bizi çok zor duruma düşürdü. Acaba bu maddenin de kaldırılmasını istesek mi?" diye düşünecek içinizde birkaç iyi niyetli varsa, hemen hazır olsun. "İlker'den tutun, "çağdışı", "yobaz", "geri kafa", "Cumhuriyet düşmanı" vesair binbir hakaret hemen yağacaktır.. Benden söylemesi.. DERDİNİZ ÖZGÜRLÜK İSE, DİNİ NİKAH NİÇİN SUÇ? 05/09/2004 Anadoluda Vakit Köşe Yazısı *********************************************************************** BİREY OLMAK VE BİR SUÇ OLARAK ZİNA (RADİKAL İKİ) 05/09/2004 Radikal Makale Aile içi ilişkilerin, iletişimin ya da iletişimsizliğin kamusal alanda tartışılması, zinanın yasal suç kategorisine sokulması, günümüz toplumunda yaşayan insanın sihirli kelimesi "birey olabilmekle" örtüşmüyor Günümüz toplumunda yaşayan insanı tanımlamak, özellikle insanın toplumu oluşturan bağımsız bir birim oluşunu vurgulamak için çoğu zaman "birey" kelimesini kullanıyoruz. Hayal ettiğimiz toplumsal yapının merkezine; kendi kararlarını verebilen, özgün varlığını ortaya koyarak bütünü besleyen, yine hayal edilmiş "birey"i oturtuyoruz. "Birey olabilmek", günlük hayatın pratikleri içinde istenilene ulaşmak için sihirli bir tanımlama gibi dilde dolaşıyor. Gerçekte birey olabilmek ve birey olabilmenin kişisel özerklik ya da mahremiyetle ilgisi nedir? Bireyin kendi hakkında düşünme ve kendi kendini belirleme kapasitesi ve hakkı yaşadığımız çağda kabul görmüş gibi görünse de, insanın en temel dürtülerinden biri olan cinsellik, toplumsal ahlâk perdesi ardından kişisel tercih ve kontrole bırakılamıyor. Zinanın suç kapsamına girmesi bir anlamda toplumsal ahlâkı, vicdanı ilgilendiren kişisel bir alan olmaktan çıkarıp baskıcı bir güç olarak şekillendiriyor. Cinsellik ve cinsiyet her zaman disipline edilmek istenilmiş ve bunun dışına çıkan her türlü görüş sapkınlık olarak kabul edilmiş. Uygarlığın, özellikle içsel dürtülerin kontrolünü ve disiplini gerektirdiğini varsayan düşünce bunu kimi zaman içsel olarak kimi zaman da baskı yoluyla kalıplar içine sokmaya çalışmış. Aile kurumu kutsal sayılarak büyük ölçüde belirli bir disiplini sağlamış olsa da, insani ilişkiler ve dürtüler tam bir disiplin halinin varolabilmesini engelliyor. Toplumsal ahlâk çoğu zaman kalıplaşmış içi boş sözlerle ve buna karşı koyan pratiklerle gizliden gizliye reddediliyor. Günümüz toplumunda yaşayan insan cemaat ilişkilerinden sıyrıldıkça kendi kişisel ahlâkını ve toplumla uzlaşma yöntemini oluşturmak istiyor. Birey olabilmek için gerekli olan bu tavrın, genel geçer doğru ve yanlışlarla örtüşüp örtüşmediği yine günümüz toplumunda yaşayan insanın kendine ait bir sorgulama. Cinsiyet ve cinsellik İnsanın kendini tanımlamak için kullandığı temel özelliklerinden cinsiyet ve cinsellik her an bir biçimiyle bir yasak, başkaları tarafından yapılmış bir seçim, toplumun belirlediği bir mantık, tüketimin körüklenmesine yarayan bir malzeme olarak belirli kalıplar içine sokuluyor. Cinsellik ve cinsiyet her an her şekliyle sunulup, gündelik hayatın ilgili ilgisiz her alanında bir tüketim malzemesi olarak varlığını sürdürürken, kişinin kendi cinselliği ve cinsiyeti, kimliği sıkıştırılıyor. Bunun yanında bir başkasının özgürlüğüne saldırıda bulunmadan gerçekleştirdiği eylemlerinin yasal suç kapsamına girmesi, bireyin kendini var edebilmesi önünde zorlayıcı bir engel meydana getiriyor. İnsanın en temel özelliği olan cinsiyet ve en temel eylemi cinsellik, birey olabilmek, kendi karar ve seçimlerini, yine kendi iradesiyle yönlendirmek adına önemli bir nokta. Birey olabilmek bir yerde toplumsal ahlâkın yanı sıra kişisel ahlâkın oluşabilmesini gerektiriyor. Günümüz toplumunun insanı, bir başkasının özgürlüğüne saldırıda bulunmadığı BİREY OLMAK VE BİR SUÇ OLARAK ZİNA (RADİKAL İKİ) 05/09/2004 Radikal Makale sürece cinsel tercihlerini ve eylemlerini kişisel ahlâkı çerçevesinde düzenleme hakkına sahip olabilmeli. Ve yine tercihlerinin toplumsal ahlaka uygunluğunu kendisi yorumlayabilmeli. Aile içi ilişkilerin, iletişimin ya da iletişimsizliğin kamusal alanda tartışılması, zinanın yasal suç kategorisine sokulması, günümüz toplumunda yaşayan insanın sihirli kelimesi "birey olabilmekle" örtüşmüyor. Kişilerin kendi doğru ve yanlışlarını yargılamak, toplumsal ahlâk çerçevesinde davranmaya zorlamak, kadın erkek ilişkisi içine suç kavramını sokmak kamusal alanın görevi olduğu noktada birey olabilmek, mahremiyet, özerklik gibi kavramlardan bahsetmek anlamsızlaşıyor. *********************************************************************** ÜZÜM YEMEK Mİ BAĞCI DÖVMEK Mİ? (RADİKAL İKİ) 05/09/2004 Radikal Makale NAZAN ÖZCAN Canan Arın, özel hayatın dokunulmazlığı ihlal ediliyor. Zinanın suç olarak yeniden TCK'da yerini alması neredeyse kesinleşti. Kadını/aileyi koruma gerekçesi ne derece inandırıcı? Öyle ironik ki, Güneydoğu'dan çığlık çığlık "Namus adına öldürülüyoruz" diye kadınlar yırtınırken tepemizdeki erkeklerin umru bile olmuyor. Ama nedense Anadolulu kadın (kimse onlar) "Zina suç olsun diye" mektup yazınca devletlularımız hemen işe koyuluyorlar. Artık her yatak odasına bir milletvekili koyarlar... 14 Eylül'de görüşelecek Türk Ceza Kanunu'nda zinanın suç olmasına neredeyse kesin gözüyle bakılıyor. Tabii bu işin bir ahlâk meselesi olduğunu herkesler unutuyor. Ama işin tuhafı hukuka da aykırı. TCK Kadın Paltformu, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı Kurucusu ve Sözcüsü, İstanbul Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi ve KADER'in kurucusu da olan avukat Canan Arın durumu anlattı. Sorduk, eğer CHP'nin dediği gibi şikayete bağlı olmazsa Tamer Karadağlı ile Kaya Çilingiroğlu "zırt pırt" mahpus damlarında olacaklarmış! Kadına ayrı, erkeğe ayrı Türk Ceza Kanunu (TCK), 1926 yılında o zamanki faşist İtalya'dan alınmış, pek çok değişikliklerle birlikte şu andaki yürürlükteki kanun da o. 765 sayılı ve 1 Mart 1926'da kabul edilmiş, 13 Mart 1926'da Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girmiş. Ve o kanunun 440., 441., 442., 443. ve 444. maddeleri zinayı suç olarak düzenliyordu. Kadının ve erkeğin zinası farklı biçimde düzenleniyordu. Zina evli bir insanın kendi eşinden başka birisiyle cinsel ilişkide bulunması demektir. Hukuki anlamda zina, evlilik birliği olacak kişiler arasında ve o eşlerden birisi bir başkasıyla bir ilişkide bulunacak. Bu ceza kanununa göre kadının zinası bir defa bile olsa suç teşkil ediyordu. Ve şöyle deniyordu: "Zina eden karı hakkında altı aydan üç seneye kadar hapis cezası tertip olunur. Karının evli olduğunu bilirek bu fiile ortak olan kimse hakkında da aynı ceza uygulanır". Erkekler içinse "Karısıyla birlikte ikamet ettiği evde yahut herkesçe bilenecek surette başka bir yerde karı koca gibi geçinmek için başkasıyla evli olmayan bir kadını tutmakta olan koca hakkında altı aydan üç seneye kadar hapis cezası hükmolunur. Evli erkeğin birlikte olduğu kadın için de aynı şey geçerlidir" diyor. Yani erkeklerin "iş gezileri", "geneleve gitmeleri" ya da bir kere yapmaları bu suçu oluşturmuyordu. 61 Anayasası'yla birlikte Anayasa Mahkemesi'ne bir dava açılmıştı, bu kadın erkek eşitliğini ihlal ediyor diye. Fakat Anayasa Mahkemesi o davayı reddetmişti. Aradan yıllar geçti, 82 Anayasası'na ÜZÜM YEMEK Mİ BAĞCI DÖVMEK Mİ? (RADİKAL İKİ) 05/09/2004 Radikal Makale dayanarak tekrar bir dava açıldı. Bu dava ile erkeğin zinası iptal edildi, hakikaten eşit değil dendi. Ayrıca dediler ki 'bir yıl içinde erkeğin zinasını düzenleyen yeni bir düzenleme getirilmediği takdirde, kadının zinası da ortadan kalkacak'. O düzenleme getirilemedi ve kadının zinası da ortadan kalktı. Kadınlar için zinanın iptali 23 Haziran 1998. Anayasa Mahkemesi'nin 1998/3 esas ve 1998 /28 kararıyla iptal edildi. Dolayısıyla bugünkü TCK'da zina suç değil. "Çocuk hakları da ihlal ediliyor" Zinanın suç olması bir bakıma çocuk hakları ihlalidir. Düşünün, karısı birisine merhaba dese 'Vay sen onunla yattın' diye ortaya çıkan erkekler var. Bir adam çocuklarının annesini zinadan mahkum ettirirse o çocukların toplum içindeki durumu ne olacak. "Özel hayatın dokunulmazlığı ilkesi ihlal ediliyor" Bu işin medeniyetle hiçbir alakası yok. Bizim girmeye çalıştığımız AB ülkelerinin hiçbirinde zina suç değildir. İsveç'te zina boşanma sebebi bile değil. Zina Suudi Arabistan, İran ya da Libya'da suç olabilir. Türkiye'nin örnek aldığı ülkeler bunlar olmadığına göre zinanın tekrardan suç olarak düzenlenmeye kalkışılması çağdaş hukuk anlayışıyla bağdaşmıyor. Bu İslam hukukunun devamı. Çelişkilerin en önemlilerinden biri AKP gerçekten çağdaşlığı amaçlıyor mu, yoksa cila yapıp Avrupa'nın gözünü mü boyamaya çalışıyor? Ayrıca böyle yasa çıkarırlarsa özel hayatın dokunulmazlığını ihlal ettiği gerekçesiyle AİHM'e gidilebilir. Olacak iş mi? Özel hayatın dokunulmazlığı anayasa ile garanti altına alınmıştır. O ihlal ediliyor. Devletin yatak odasında hiçbir işi yoktur. Bakanlardan bir tanesi "Anadolu kadını bunu istiyor" dedi. Şimdi Türkiye gibi taş devri ile 22. yüzyılı yaşayan insanları bir arada barındıran bir ülkede taş devri yasaları insanlara örnek olarak verilemez ve onlara bakarak yasa düzenlenemez. Marifet insan yaşamının, özel yaşamın dokunulmazlığının korunması gibi çağdaş değerlerle hareket etmek ve yasaları ona göre ayarlamaktır. "Namus cinayetlerine baksınlar" Karadeniz'de evli kadınlar Nataşa'lara karşı bir dernek kurdular. Bir televizyon programında onların temsilcileriyle tartışıyoruz. Karadenizli bir erkek şöyle dedi: "Onlar çok güzel". Dayanamadım "Hiç aynaya bakıyor musunuz?" dedim. O kadar güzel bir kadını hak etmek için sen ne kadar güzelsin? Öte yandan bu adamların eşleri heveslenip de süslenseler "Vay o.... mu oldun" diye feci bir dayak yiyorlar. Yani Rus kadınlara saldırmak yerine, kendi kocalarını eğitip onları medeni insan haline getirlerini gerektiriyor. Gelmek istediğim temel nokta şu: Son zamanlarda ciddi tren kazaları oluyor, dünya kadar yolsuzluk söylentileri var. Zina gibi suni bir gündem oluşturup bunların üzerlerini kapamaya çalışıyorlar. Eğer gerçekten kadınları düşünüyorsa bu hükümet, "nitelikli öldürme suçu başlığı" altında namus saikiyle işlenen suçları da koysun ve onları müebbet hapse mahkum etsin. Aksi halde kadın katliamına göz yumacaktır. "Amaç kadınları birbirine düşürmek" AKP hükümetinin kanunlar geçerken, kadınlar aleyhine araya herhangi bir madde sıkıştırmak gibi bir alışkanlığı var. Bu işi Medeni Kanun sırasında da yaptılar. Mal rejimi konusunda. Hükümetler taviz verirken hakkında en kolay taviz verdikleri kadınlar oluyor. Şimdi AKP kendi tutucu tabanını tatmin amacıyla zinanın yeniden suç olmasını gündeme getirdi. TCK Eylül'ün 14'ünde görüşülecek. CHP ile AKP arasında kadın konusunda çok büyük bir farklılık yok. Temel olarak her ikisi de feodal düzenden yanalar ve aşiret oyları çok önemli. Zinanın tekrar suç olarak getirilmesi bilinçli olmayan kadınlar arasında çok büyük bir rekabete yol açıp, kadınları birbirine düşürecek. Çünkü kadınların genel yaklaşımı ÜZÜM YEMEK Mİ BAĞCI DÖVMEK Mİ? (RADİKAL İKİ) 05/09/2004 Radikal Makale kendileriyle evlenen erkeğin kendilerine sadakat borcu içinde olduğunu unutmak, evli olduğu kocasını "gökten zenbille inmiş bir melek olarak" kabul etmek ve adamın ilişkide olduğu diğer kadına saldırmak. Diğer kadınlar hep "o...", o kadınlara göre de adamın resmi karısı "cadıdır" vs. Böylece iki kadın büyük bir bilinçsizlikle birbirlerine düşerken adam oldukça rahat eder. Bir diğer kadını hapse attırmakla öbür kadının eline ne geçecektir? Hiçbir şey. Ayrıca AKP'nin temel tabanını oluşturanların, ki bunların arasında birtakım CHP'liler de var, imam nikahlı karıları meselesi ne olacak? Bunun için zina şikayete bağlıdır diyorlar. Eş şikayet etmezse suç oluşmayacak. Ama şikayete bağlı olmazsa imam nikâhlı adamların hepsi ve o imam nikahlı kadınlar da hapse girecek. "Bu içgüdüyü engellemek mümkün değil" Ceza bence caydırıcı olmaz. Bu öyle bir içgüdü ki bunu engellemeleri mümkün değil. Biraz daha gayret etsinler recmi koysunlar! Biz 2000'de New York'ta yapılan BM Pekin + 5 toplantısında, Pekin Sözleşmesi'nden sonra nereye gelindi diye baktık. Sabahlara kadar 'namus cinayetleri suç olsun' diye sandalyenin parçası haline geldik. Ve namus cinayetlerinin kadına yönelik şiddet olarak kabul edilmesinde Türkiye'nin çok büyük rolü oldu. Bir toplumda bekareti o kadar öne çıkartmak o toplumun gerilik ölçüsünü gösterir. Bekaret kontrolü kadın bedenine yapılmış bir saldırıdır. Özel hayatın korunmasının ihlalidir. Yargıçlar: "Hangi pozisyonda yakaladın!" Bu karar alınırsa namus cinayetleri de artar. Ayrıca hapishaneleri zinadan mahkûm olmuş insanlarla doldurmanın hiçbir anlamı yok. Marifet cezaevlerini boşaltacak altyapılar hazırlamaktır. Öte yandan Türkiye'deki yargının işi son derece ağır. Bir de yargıçları işi gücü yokmuş gibi insanların mahremiyetine girip, "Nasıl, hangi pozisyonda yakaladın?" gibi deli saçması şeylerle uğraştırmanın alemi yok. *********************************************************************** ZİNA (RADİKAL İKİ) 05/09/2004 Radikal Makale YILDIRIM TÜRKER Zina kelimesini torunlarımız bilmeyecek sanmıştık. 'Gayrı mâkable şümul" gibi eski bir hukuk terimi olarak meraklısının sözlük tarayıp bulabileceği bir kelime olacak. Gün gelecek, sözlükler, dönemin gençlerine hiçbir şey söylemeyen "Kanunsuz çiftleşme" gibi bir karşılık yerine bu kelimenin kullanıldığı tarihsel bağlam hakkında aydınlatıcı birkaç sözle birlikte verecekler tanımını. Çiftleşmenin kanunu gülünç gelecek, demiştik. Gelgelelim bu ahval ve şeraitte şeriatın kestiği parmağın çok acıtacağını bilen eyyam efendileri, hayatın dilinden ne kadar tırtıklar ise kâr biliyor. Bir zamanlar flört eden kızların fahişe olduğunu buyurmuş başkadımız Çiçek, zinanın yeniden suç olarak Türk Ceza Kanunu'na girmesi gazasına öncülük ediyor. Mübarek olsun diyenler, gani. Memleketi ticari bir müessese olarak görüp işletmeyi şiar edinmiş, Avrupa'da gördüğü menfaatinin oluşma önkoşulları muvacehesinde çeşitli reformlara imza atıvermiş yeni zaman muktedirlerinin bu manevrasını anlamlandırmak zor geliyor, değil mi? Bir gün mutlaka enselerinde patlayacak olan böylesi münasebetsiz bir girişim adına verdikleri mücadeleyi izlemek mide bulandırıcı elbet. Soğukkanlı bir dile tercüme edilip kibarca tartışmaya açılabilecek bir konuymuş gibi. Eşiklerde yatıp ZİNA (RADİKAL İKİ) 05/09/2004 Radikal Makale Türkiye'nin nasıl Avrupa'ya hevesli olduğunu kanıtlama peşinde helak olanlar, şimdi birbirini aldatan karı kocayı hapislerde süründürmenin yol taşlarını döşemekle meşgul. Böyle bir yasanın o ünlü uyum yasalarıyla bağdaşabileceğini vehmediyor olabilirler mi? Öyleyse bu gösteriyle amaçladıkları ne olabilir? Yenilgiye mahkum olduklarını görmüyorlar mı? Gerekçe olarak pişkin pişkin sırıtarak doğudaki kadınların böyle istediğini ileri sürmeleri siyasetten anladıkları kokmuş popülizmi iyice açık ediyor. Oysa beylerin cezayı talep ettiğini ileri sürdüğü ve "Anadolulu kadınlar" diye adlandırdığı muğlak kitle, mutlu yuvasını korumaktan geçtim kendi yaşama hakkına sahip çıkmaktan aciz kılınmış kadınlardan oluşuyor. Diyarbakır Kadın Merkezi'nden Nebahat Akkoç, "Kadınlar zina ile kendilerini ilişkilendirmiyor, çünkü bölgede zinanın kadın açısından cezası zaten ölümdür" diyor sözgelimi. Böyle bir yasanın yöredeki töre cinayetlerini meşrulaştıracağını, ülke çapında çeşitli nedenlerle işlenen 'namus cinayetleri'ne kılıf olacağı çok açıktır. Ahlâksız ve dirayetsiz politika anlayışıyla CHP'nin de bu konuda AKP ile pazarlığa oturup tepkiler çığa dönüşene kadar pek güzel anlaşırmış gibi yapması, kadının hayatımızda gözden çıkarılacak ilk yük olarak görüldüğünün kanıtı. Zinanın 'sivil fuhşa' zemin hazırlayan temel faktör, 'tahripkâr bir fiil' olduğunu savunan Ali Bulaç, zina suçunu işleyerek erkek ya da kadının toplumun birliği ve geleceğini tehlikeye attığını iddia ediyor. Ona kalırsa, beden üzerinde tasarruf hakkı, bedenin sahibine değil Yaratan'a ait olduğu için, "Hiç kimse 'ben bireysel özgürlüğümü kullanarak bedenim üzerinde tasarrufta bulunuyorum' veya 'dilediğim cinsel tercihte bulunuyorum' diyemez". Maalesef Türk Müslümanlarının yetiştirdiği en derin entellektüellerden olan Ali Bulaç, Zaman gazetesindeki konuyla ilgili yazısını şöyle bitiriyor: "Avrupa'nın belli başlı ülkelerinde toplumların kendilerini yeniden üretmede gösterdiği isteksizlik, önümüzdeki 50 yıl için öngörülen nüfus hareketleri ve belki de 'bu ülkelerin başta etnik ve dini grupların kontrolüne geçeceği' yolundaki tehlike sinyalleri, doğrudan bu ülkelerde zina ve fuhşun sivilleşip toplumsallaşma eğilimine girmesiyle ilgilidir." Kısacası batının ibretlik resmine bakıp hayatlarımıza bir çeki düzen vermek zorundayız. Geleneğe, töreye, dini inanca dayalı cemaat ülküsünün bekçiliğini üstlenen hiçbir hareket devlet-siyaset ilişkileri açısından özgürlükçü olamaz. Hangi özgürlükçü yasayı çıkarırsa çıkarsın AKP, insan ilişkilerinin kabul edilebilir, 'toplumsal birlik ve beraberliği' incitmeyecek bir format risalesini çıkarma çabalarıyla bizi, baskıcı olduğu kadar kıyıcı bir iktidar resminin ardından izliyor. Bulaç ve benzerlerinin "Düşmemiş son kale" olarak gördükleri aile kurumunun bekçiliğine soyunmasında "şahsi irade" alanının daraltılmasına, kadının zapturapt altına alınmasına yönelik bir çaba gözlemlenmekte. Zinayı savunurmuş gibi görünmekten korkarak cezanın eşitlikçi uygulanmasının zorluklarından söz eden muhaliflerin riyakârlığına dikkat edin. Aslolan, devletin irade alanımıza yönelik tecavüzüne karşı koymaktır. Ahlâk terzileri işbaşında. Küstahça üzerimize geçirmeye çalıştıkları hayat, bize ait değil. *********************************************************************** ZİNA VE İNSAN ONURU... 05/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı ZİNA VE İNSAN ONURU... 05/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı ZEYNEP ORAL Türkiye tüm sorunlarını halletmiş bir ülkedir... Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, uygar ülkelerin refah düzeyine kavuşmuştur... İşsizlik, yoksulluk, açlık, evsizlik gibi ilkel ve geri toplumlarda rastlanan hastalıklar ve yolsuzluk, hırsızlık gibi ayıplar bizim ülkemizde yoktur... Eğitim, sağlık, sosyal güvence, toplumsal adalet, hukuksal adalet gibi kimi sorunlar, ''Ilımlı İslam'' yolunda kararlı ilerleyen hükümetimizin, AB'ye uyum reformları sayesinde hızla çözüme kavuşturulmuştur ya da kavuşturulmaktadır... Bunlar olurken ''Anadolu kadınları'' nın ayaklanıp, hükümete ''İsteriz de isteriz. Zina suç olsun!'' diye baskı yapmasıyla birlikte, kendimizi günlerdir süren zina tartışmalarının içinde bulduk! Her sorunu çözen hükümet, yakında uçkur sorununu da halledecektir! Oha! **** Yok, içimden gülmek bile gelmiyor artık! Meclis'teki kimi AKP'linin ve ne acıdır ki kimi kadınların, ''zinanın'' suç sayılmasını isterken ileri sürdükleri savlara ''Oha!'' diye haykırıyorum, o kadar. Onların bu isteklerinin gerisinde yatan nedenin laiklikten uzaklaşmak, şeriata yönelmek yolunda tabana göz kırpmak olduğunu biliyoruz. Onların zihniyetinde bir tutarsızlık yok! Benim anlamadığım, ilk başta CHP nasıl bu isteğin yanında yer aldı! Yok şikâyete bağlı, yok, kadına erkeğe eşit yaptırım uygulansın diyerek, laikliğe aykırı, yalnız şeriatla yönetilen ülkelerde var olan bu ''geriye dönüş'' ü nasıl benimsedi ve savundu?! Siz sahiden ''Anadolu kadınları'' nın ''Zina suç olsun'' talebinde bulunduklarına inanıyor musunuz? Ben de Anadolu'nun her yanını dolaşıyorum, inanın hiç rastlamadım. Anadolu kadınının işi başından aşkın, ''zina'' meselesine kafayı takmaya vakti yok! Buna kafayı takanlar erkekler. Ayrıca takarlarsa takarlar! Bu, iki kişiyi hadi bilemediniz üç kişiyi ilgilendirir. Size ne? Devlete ne? **** Çağdışı sayılan bir uygulamayı TCK'den yıllar önce kaldırmışız. Şimdi geri getirmeye çalışmanın yanlışlığı, abukluğu, bugüne dek, bin kez dile getirildi: Zaten ekonomik, politik, toplumsal alanda geride olan kadını, daha da geriletecek ve sindirecek; namus cinayetlerini adeta teşvik edecek, zaten şiddete maruz kalan kadının daha çok şiddet görmesine yol açacak... ''Şikâyete bağlı'' suçta; sindirilmiş kadın değil, karısını daha çok sindirmek isteyen erkek şikâyete başvuracaktır... Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni ihlal anlamına gelecek bu uygulama, AB ülkeleriyle aramızdaki uçurumu daha da büyütecektir... Başbakan Recep Tayyip Erdoğan , Türk Ceza Yasası'na ''zinayı'' ekleme kararlılığını belirtirken ''İnsan onurunu kurtarmaya yönelik bir adımdır'' demiş. Sayın Erdoğan; eğer gerçekten insan onuruna, hele kadınların insanlık onuruna bir damla değer veriyorsa, her şeyden önce uluorta ortaya çıkıp namus cinayetlerini lanetlemeli. Ülkenin utanç verici bir gerçeğine dönüşen, sayısı çoğalan namus cinayetlerine karşı, ''Ben, namus cinayetlerini lanetliyorum'' diye ilan etmeli! Eğer insan onuruna önem veriyorsa, Sayın Erdoğan, ''namus'' uğruna işlenen cinayetlerde, ''hafifletici nedenle'' ceza indiriminden yararlanılmasına karşı çıkmalı! Ne yapıp yapıp o tasarıya ''töre saiki'' ZİNA VE İNSAN ONURU... 05/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı yerine ''namus saiki'' sözünü sokmaya çalışmalıdır. Sayın Erdoğan, eğer insan onuruna, çocukların onuruna önem veriyorsa, bekâret testinin yasaklanmasına çalışmalı. 15-18 yaşındaki gençlerin, kendi istekleriyle girdikleri cinsel ilişkiye getirilen cezaları kaldırtmanın yollarını aramalıdır. ''Zina'' için Diyanet sitesi ''100 değnek vurun'' , Fethullah Gülen sitesi ise ''recm'' cezası öngörüyormuş. Bianet'te Bahar Arcan 'ın yazısından öğrendim... İnsan onuru, ülke onuru düşünüyorsak eğer, önce laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Diyanet sitesinden bu rezilliği kaldırmakla da başlayabiliriz işe... İnsan onurunu düşünüyorsak eğer, sonra imam nikâhı konusuna geçebiliriz mesela... Sonra insan onuruyla işsizlik, insan onuruyla yoksulluk, insan onuruyla açlık, insan onuruyla hapishanede hâlâ ölenler ve ölmeyi sürdürenler, insan onuru ve insan yaşamının ucuzluğu, insan onuru ve tren ile yol kazalarında ölüme teslim ettiklerimiz... Yani diyeceğim o ki, Başbakan'ın deyişiyle ''insan onurunu kurtarmaya yönelik bir adım'' için zinayı TCK'ye suç olarak sokmaya gerek yok. Yukarıdaki önerilerle işe başlanabilir. Medeni nikâhla evli çiftlerin (imam nikâhıyla evli olanları elbet ırgalamaz bunlar!) birbirini aldatması, olsa olsa medeni yasanın öngördüğü gibi, boşanma nedeni olabilir. *********************************************************************** İKİ GERİ BİR İLERİ! 05/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı ŞAHNAZ ÇAKIRALP İmam hatip meselesinde, türbanda, kadın vücudunun reklamlarda kullanılmasında olduğu gibi hep bir ileri iki geri. Yapılan hep bu. Ortam neye izin veriyorsa, tansiyon neyi kaldırabiliyorsa AB'ye yaklaştıkça o deneniyor. Sadece deneme. Ama hep bir ileri iki geri. Şimdi de zina var. Hatta 15-18 yaş arası gençlerin rızaya dayanan cinsel ilişkilerine hapis cezası, bekâret kontrollerinin yeniden başlaması, namus cinayetlerinin töre cinayetlerinde olduğu gibi ağır cezalar getiren madde kapsamına alınmaması, müstehcen yayınlar konusu da deneme alanı içinde. Önce bir adım ileri. Ortamın gerilmesi, sonra her kesimden gelen tepkilerin ölçülmesi.. sonra iki adım geri. Ortam müsait ise bir başka deneme. Bundan sonra, evlilik dışı tüm cinsel ilişkilerin yasaklanması, bakirelerin izlenmesi, yatak odalarının izlenmesi filan da denenmeye kalkışılırsa hiç şaşmamak gerekir. Mazeret de hemen hazır. Her ülkenin hassas konuları vardır, gibi. **** Dikkat ederseniz, tüm bu denemelerin odak noktası 'kadın' . Kadın, ama onun da cinselliği. Söylenenlere bakıldığında kadının belden aşağısını insanlık onuru ile bir tutuyorlar. Onur denilen kavram, kadınların belden aşağısı ile nasıl ilişkilendiriliyor bilinmez ama, bugün çağdaş düşüncede onur insanların kafalarının içindedir, karakterlerindedir. Böyle tartışmalarda namus, onur, kutsallık gibi halkın da duyarlı olduğu soyut kavramlarla savunmalar da yapılıyor ki halkın kafası iyice karışsın. Ama varsa da yoksa da kadın! İlla kadın! Kadının çağdaşlaşma yolundaki gelişimini durdurmak, onu yılların gerisine götürmek, 'Cumhuriyet' ile İKİ GERİ BİR İLERİ! 05/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı edinilmiş tüm kazanımlarını yok etmek... Çünkü çağdaşlaşma ancak kadınla, kadının eğitimi ile, donanımı ile, ekonomik özgürlüğü ile sağlanır. Bunu biliyorlar. Kadın erkeğin hep malı olmalı, asla birey haline gelmemelidir! **** Burada önemli bir çelişki de tüm bu denemelerin AB'ye 5 kala yapılması. AB'ye uysun diye tüm Türk Ceza Yasası yeniden yapılırken oluyor. Üstelik tasarı hazırlanmış, CHP ile her konuda uzlaşılmış, tam bir uyum sağlanmış iken durduk yerde, birden, hassasiyetlerimiz var bizim, denilerek yapılıyor. Hepimiz biliyoruz ki bunların yasallaşması olasılığı az. Çünkü Cumhurbaşkanı'nın vetosu var. Anayasa Mahkemesi var. AB Komisyonu var. Verheugen var. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi var. Bir de Sayın Baykal 'ın dün gazetelerin arka sayfalarında yer alan, üzerinde anlaştıkları metinden bir tek oynama olursa anlaşmalarının bozulacağı ve ortalığın birbirine gireceği şeklindeki sözlerinden, Meclis'te CHP'nin TCK'nin tümünü engelleyebilecekleri gibi bir durum da var. Zaten AB Komisyonu, zinanın suç sayılmasının başka bir çağa ait olduğunu, AB mevzuatında yer almadığını, kişilerin özgürlüklerini ilgilendiren bir konu olduğu için bunun Türkiye'ye müzakere tarihi vermede zorluklar çıkarabileceğini söylemiş, Verheugen de bunun Kopenhag Kriterleri'ne aykırı olduğunu vurgulamıştır! Görünen o ki bir süre sonra ''Biz ortamı fazla germek istemiyoruz, zina da bizim olmazsa olmaz koşulumuz değil'' deyip iki adım geri gelecekler. AB için bu denli canla başla çaba harcayanların, gayret gösterenlerin, olağanüstü çalışanların neden Türk kadınına hak ettikleri AB'li kadınların statülerini değil de Afganistan, İran, Irak, Suudi Arabistan, Uganda, Nijerya, Yemen vb. gibi geri kalmış, çağdışı yaşamı benimsemiş ülkelerin kadınlarının statülerini uygun görüyorlar? Baktığınızda uygun örnek ülkelerin hepsi şeriat ile yönetilen ülkeler. Hatta zina bu ülkelerde recm ile, kırbaç ile, ölüm cezası ile cezalandırılıyor. Hatta bunlarda evlilik dışı cinsel ilişkiler de zina kapsamında. Şimdi 15-18 yaş gençlerine istekleriyle de olsa cinsel ilişki yasaklama girişimini düşünürsek bunun ileride herkesi kapsaması işten bile olmayabilir. Şimdi denilebilir ki bunlar şeriat özlemleridir. Demek ki kendilerini değiştirseler de özlemlerini pek değiştiremiyorlar. Arada bir böyle denemelerle özlem gideriyorlar! Ama onlar özlem giderirken tüm kadınlar, bizler korkuyoruz. Geleceğimiz İran kadınları gibi mi olacak diye? **** Bu olayda CHP'nin sınıfta kaldığını söylemek istiyorum. Her ne kadar AKP'nin taktik yapıyor zannıyla ve hükümetin yapmak istediğini sergilemek amacıyla yapıldığı söylense de bu asla inandırıcı olmamıştır. Hele AKP'nin bu önerisi eşitlik koşuluyla kabul edilip bir de buna CHP'den, zina suçlarının resen soruşturulması önerisine ne buyrulur? Öyle şeyler vardır ki bunların şakası bile olmaz. Şakası da taktiği de olmaz. Sonra CHP bundan döndü, şaka yaptım misali. Ama şimdi herkesteki izlenim, CHP de bu başka çağlara ait uygulamadan yanadır. Sonraki dönüşler de zaten hem çelişkili oldu, hem de medyada tam yer almadı. Genel Başkan başka, Grup Başkanvekili de başka söyledi. Gazetelerin arka sayfalarında yer aldılar. CHP kendi tarihi misyonundan önce iki adım geri attı. Sonra taktik filan deyip bir adım ileri attı. Ancak eğer ki AKP bundan vazgeçmez de inat konusu yaparsa CHP ancak tüm yasayı engelleyerek attığı ikinci geri adımı öne alabilir. Onlar için bir adım ileri iki adım geri, bu çok iyi anlaşılıyor. İki adım geri, bir adım ileri! Bu CHP'ye asla yakışmıyor! *********************************************************************** 'MECLİS, ELİNİ BEDENİMDEN ÇEK' 05/09/2004 Cumhuriyet Haber ÖDP Kadın Koordinasyonu ve Eşcinsel Sivil Toplum Girişimi üyelerinden protesto ÖDP Kadın Koordinasyonu üyesi Özsoy, TBMM'nin zinayı suç saymasının 'Uluslararası Kadına Yönelik Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'ne aykırı olduğunu belirtti. Siyasi partiler ve sivil toplum örgütleri, Türk Ceza Yasası'nda yapılmak istenen değişiklikleri ve TBMM'de süren zina tartışmalarını protesto etti. ÖDP İstanbul İl Örgütü Kadın Koordinasyonu üyeleri, Galatasaray Postanesi önünde bir araya gelerek ''Meclis, elini kimliğimizden, bedenimizden ve yatak odamızdan çek'' dediler. Ellerinde ''Bekâret kontrolü suçtur, yasaklansın'' , ''Zina tartışması kadını kurtaramaz'' yazılı dövizler olan grup adına bir açıklama yapan koordinasyon üyesi Birsen Özsoy , AKP hükümetinin TCY'de yapmayı düşündüğü değişikliklerin AKP ve CHP'nin zina konusundaki tutumlarının muhafazakâr ve baskıcı zihniyetin ürünü olduğunu belirtti. Zina konusundaki tartışmaların kadının mağduriyetini daha da arttıracağını söyleyen Özsoy, ''Böylece recm gibi uygulamalar yasayla tescillenecektir. Kadın ve erkeğin yaşadığı özel ilişki ceza değil, boşanma sebebi olmalıdır'' dedi. TBMM'nin zinayı suç saymasının ''Uluslararası Kadına Yönelik Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'' ne aykırı olduğunu da ifade eden Özsoy, şöyle konuştu: ''Ayrıca TCY'de yer alan töre cinayeti ifadesi de namus cinayetlerini kapsamıyor. Bekâret kontrolü yasaklanmamıştır. Tasarıya eklenen 'reşit olmayanlara cinsel bekâret testleri' nin hâkim ya da savcı kararına bırakılmasına karşın reşit olmayanlara cinsel ilişki maddesi yeni bekâret testlerinin önünü açmaktadır." Lambdaİstanbul Eşcinsel Sivil Toplum Girişimi üyeleri de Galatasaray Postanesi önünde bir araya gelerek, Türk Ceza Yasası'nın son şeklini almasına karşın eşcinsellerin hayatlarını olumsuz yönde etkileyen hiçbir maddenin değiştirilmediğini ifade ettiler. Siyasilere faks Başbakan Recep Tayyip Erdoğan , Dışişleri Bakanı Abdullah Gül , Adalet Bakanı Cemil Çiçek ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal 'a beklentilerini anlatan fakslar gönderen grup adına basın açıklamasını okuyan Öner Ceylan , eşcinsellerin de insan onuruna uygun bir şekilde yaşamaları için bireysel özgürlüklerinin sağlanması gerektiğini vurgulayarak, ''Ayrımcılık hallerinin dile getirildiği maddeye 'cinsel yönelim' ibaresinin yeniden eklenmesi şart'' dedi. *********************************************************************** TELEGRAPH: 'AVRUPA KOMİSYONU KINAMA HAZIRLIYOR' 05/09/2004 Cumhuriyet Haber Avrupa Komisyonu'nun, Türk Ceza Kanunu'nda zinaya ilişkin düzenlemeyi kınayan bir açıklama hazırladığı bildirildi. İngiltere'de yayımlanan London Daily Telegraph gazetesinde Amberin Zaman imzasıyla yer alan haberde, Türk kamuoyunda geniş tartışma yaratan zinaya lişkin hukuki düzenleme konusu değerlendirildi. Kadın örgütlerinin, zinanın, Türk Ceza Kanunu kapsamında suç oluşturmasına ilişkin önerinin, AB üyeliği arayışındaki ülkeyi ''İslamlaştıracağı'' uyarısında bulundukları kaydedildi. 'Erdoğan savunuyor' Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, düzenlemeyi savunduğuna dikkat çekilen TELEGRAPH: 'AVRUPA KOMİSYONU KINAMA HAZIRLIYOR' 05/09/2004 Cumhuriyet Haber yazıda, ''Köklerini, yasaklanan İslamcı hareketten alan iktidar partisi, AB kriterlerini karşılamak için söz verilmiş ceza yasası değişikliği kapsamına zinayı da sokabilir'' denildi. Zinanın 1998 yılında suç olmaktan çıkarıldığının anımsatıldığı yazıda, ''Müslüman Türkiye, kadınların eşitliğini saygın bir konuma taşımasına rağmen çeşitli hakları savunan gruplar, ayrımcılığın ülkeye özgü bir biçimde devam ettiğini söylüyorlar'' denildi. Yazıda ayrıca, AB yetkililerine dayanılarak ''Avrupa Komisyonu'nun, zinayla ilgili öneriyi kınayan bir açıklama yapmaya hazırlandığı'' da bildirildi. *********************************************************************** İKTİDAR 'ZİNA'DA KULAĞINI TIKADI 05/09/2004 Cumhuriyet Haber RECEP TAYYİP ERDOĞAN ORHAN ERASLAN Sivil toplum kuruluşları, AB ve CHP'den gelen yoğun tepki ve eleştiriler görmezden geliniyor Zinayı suç sayma girişimlerine karşı yapılan eleştirilere rağmen, geri adım atmayacakları mesajını veren AKP yöneticileri, önümüzdeki hafta konuyla ilgili toplanacak. Hükümetin 'zina' konusundaki tutumunu 'ciddiyetsizlik ve soytarılık' olarak yorumlayan CHP'li Eraslan, "Hesaplarına göre CHP, zinayı savunacak, kendileri de Müslümanlık yapmış olacaktı. Ama hesapları tutmadı" diye konuştu. AKP, sivil toplum örgütleri ve AB ülkelerinden tepkilere karşın zinanın suç sayılması konusunda ısrarını sürdürüyor. AKP kurmayları, bu hafta zina maddesiyle ilgili görüşünü netleştirecek. CHP Niğde Milletvekili Orhan Eraslan , hükümete ''soytarı'' eleştirisini yöneltirken ''Anadolu kadını, zina maddesi değil iş ve aş istiyor'' diye konuştu. AKP'nin zinanın suç sayılmasına ilişkin girişimi üzerindeki tartışmalar sürüyor. AKP, AB ülkelerinden ve kamuoyundan gelen yoğun tepki ve eleştirilere karşın zina maddesinde ısrarlı görünüyor. Başbakan Tayyip Erdoğan , AB ülkelerinde zinanın suç olmadığının anımsatılması üzerine, ''Biz şimdi Batı'nın tüm müeyyidelerini mi almak zorundayız? AB ülkeleri her konuda dört dörtlük değil. Biz de onlara örnek olabiliriz. Biz özelliklerimizi yitirirsek, bize değer verilmez'' diyerek bu konudaki kararlılığını ortaya koydu. AKP kurmayları, bu hafta zina maddesiyle ilgili tanımı netleştirecek. Zinanın eşlerden birinin şikâyetine bağlı olarak suç sayılmasına ilişkin düzenleme getirilmesi planlanırken boşanma davasına bağlı olarak mahkemenin ayrılık kararı vermesi durumunda ceza verilmemesi yönünde düzenleme yapılması düşünülüyor. CHP: Soytarılık CHP Niğde Milletvekili, TBMM Adalet Komisyonu üyesi Orhan Eraslan, AKP yöneticilerinin sık sık zinayı Anadolu kadınının istediğini öne sürdüğüne dikkat çekerek ''Ben şu anda Niğde'de köyleri dolaşıyorum. Anadolu kadınının zina maddesi istediği falan yok, böyle bir şeyden haberleri de yok. Onlar, eşlerine çocuklarına iş istiyor. Anadolu kadını, hükümete başka bize başka mı konuşuyor? Birileri Anadolu kadınının rolünü oynuyor'' dedi. Hükümeti ''soytarılık yapmakla ve ciddiyetsizlikle'' suçlayan Eraslan, ''Anadolu kadını, ekmeğinin derdine düşmüş durumda. Ekmeğini satılığa çıkarmış, alıcısı yok. Tüp alamadığı için tezek yakıyor. Anadolu kadınının açlıktan nefesi kokuyor'' görüşünü dile İKTİDAR 'ZİNA'DA KULAĞINI TIKADI 05/09/2004 Cumhuriyet Haber getirdi. Eraslan, AKP'nin zina maddesiyle CHP'yi köşeye sıkıştırmaya çalıştığını, ancak kendi kazdığı kuyuya kendisinin düştüğünü vurgulayarak, ''Hesaplarına göre CHP zinayı savunacak, kendileri de Müslümanlık yapmış olacaktı. Ama hesapları tutmadı'' diye konuştu. *********************************************************************** YALNIZ ZİNA DEĞİL... 05/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı ORAL ÇALIŞLAR AKP hükümetinin hazırladığı Ceza Yasası taslağındaki ''ataerkil'' anlayışlar yalnızca ''zina'' hükmüyle sınırlı değil. Bu köşede kısaca özetlediğim konularda kadınlara yönelik olumsuz hükümler varlığını koruyor. Adalet Bakanı Cemil Çiçek bu konudaki eleştirilere verdiği cevapta, ''Biz bu taslağı tartışmalara açık bir şekilde hazırladık'' diyordu. Türk Ceza Kanunu Kadın Platformu, ısrarlı bir şekilde taslaktaki bazı maddelere yönelik eleştiri ve uyarıları sürdürüyor. TCK Kadın Platformu adına Müjde Bilgütay , dünkü yazım üzerine bir açıklama yollayarak itirazlarını bir kez daha dile getirmiş İşte Bilgütay'ın mektubu: ''Bugünkü Cumhuriyet gazetesinde yer alan 'AKP neden zinada ısrar ediyor' başlıklı yazınızı sevinerek okuduk. Yeni Türk Ceza Kanunu tasarısında kadınlara karşı ayrımcılık yapan düzenlemelere karşı gösterdiğiniz ilgiye teşekkür ederiz. AKP'nin son bir hamleyle TCK tasarısına 'zina' yı da dahil etmeye kalkışması kadın örgütlerini şaşırtan bir gelişme değil. Son iki yıldır ceza kanunu tasarısı üzerinde çalışırken karşımıza çıkan aynı ataerkil ve tutucu zihniyetle bir kez daha karşılaşmış olduk. Geçen aylarda hepimiz art arda gelen namus cinayeti haberleriyle sarsıldık. Ne Başbakanımız, ne Adalet Bakanımız bu konuda ağızlarını bile açmadılar. TCK tasarısının hazırlandığı TBMM Adalet Komisyonu üyeleri ise kelime oyunları yaparak, tasarıda yapılan düzenlemelerin yeterli olduğunu savundular. Oysa gerçek böyle değil. Örneğin, cinayete verilen cezaların ağırlaştırıcı nedenleri arasına alınan 'töre saiki' ifadesi, ülkemizde işlenen namus cinayetlerinin bütününü kapsamıyor, kendi kişisel namus anlayışı yüzünden cinayet işleyen failler, bu madde kapsamının dışında kalıyor. Şimdi zinayı da suç haline getirerek namus cinayeti faillerinin tasarının 29. maddesindeki 'haksız fiil' indiriminden yararlanmasını kolaylaştırıyorlar. Deyim yerindeyse, kaşıkla verip sapıyla göz çıkartıyorlar. Temmuz ayında TCK Kadın Platformu temsilcileri olarak Meclis Adalet Komisyonu'na yaptığımız ziyarette, bazı milletvekillerinin bize 'artık bazı namus cinayetlerini de anlayışla karşılamak lazım' demeleri, nasıl bir zihniyette olduklarını açıkça gösterdi. Aynı tavrı bekâret testlerinde de gösterdiler. Tasarıya alınan 'genital muayene' maddesinin bekâret testi uygulamasını sona erdireceğini savunurken yine kelime oyunu yapıyorlardı. Maddede bir kişiyi hâkim ya da savcı kararı olmaksızın genital muayeneye 'göndermek' suç, ama 'muayeneyi yapmak' suç değil. Yani özel doktorların muayenehanelerinde rahatlıkla yapılabilir... Ayrıca muayeneye götürülen kişinin onayına da gerek duyulmuyor. Üstelik, TCK tasarısına eklenen 'reşit olmayanla cinsel ilişki' maddesi 15-18 yaş arası gençlerin rızaya dayalı ilişkilerine hapis cezası öngörerek, gereken hâkim ya da savcı kararını çıkartmayı çok kolaylaştırıyor. 15-18 YALNIZ ZİNA DEĞİL... 05/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı yaş arası gençlerin sevişmesi suçsa, bu suçu nasıl kanıtlayacaksınız? Tabii ki bekâret testiyle... 15-18 yaş arası gençlerin cinsel ilişkisine getirilen yaptırımlar, bekâret testlerine ve dolayısıyla yeni namus cinayetlerine zemin hazırlıyor. Ne aralık ayında tarih beklediğimiz AB ülkelerinde, ne de başka ülkelerde, cinsel ilişkiye rıza yaşı 18'e kadar yükseltilmemiştir. TBMM Adalet Alt Komisyonu'nun tasarıdaki 'ayırımcılık' maddesine aldığı ve Adalet Komisyonu tarafından son anda çıkartılan 'cinsel yönelim' ifadesi de, bu tutucu zihniyetin nasıl çalıştığını gösteriyor. Anlaşılan Adalet Komisyonu üyeleri ve hükümet, eşcinsellere karşı ayrımcılık yapılmasını doğal buluyor ve buna bir yaptırım öngörmüyor. 'Müstehcenlik' maddesinde yer alan ve her yöne çekilebilecek belirsiz ifadeler (örn: doğal olmayan yolla yapılan ilişki) sadece eşcinselleri değil, aslında herkesi töhmet altında bırakabilir. Ensest üzerine bir kitap yazdınız ya da gazetenizde Abu Garip Hapishanesi'ndeki işkenceyi gösteren bir fotoğraf yayımladınız diyelim... 10 yıla kadar varabilen hapis cezasıyla karşılaşabilirsiniz. Sayın Başbakan zinayı 'insan onurunu korumak' adına TCK kapsamına almak istediklerini söylemiş. Namus cinayeti faillerini koruyan, bekâret testlerini bir türlü yasaklamayan, eşcinsellere ayrımcılığı destekleyen, gençlerin ilişkilerine hapis cezası getiren ve ne olduğu belirsiz bir 'müstehcenlik' maddesiyle ifade hürriyetini kısıtlamaya çalışan düzenlemeler yaparken, hangi onuru nasıl koruyacaklar, anlamak mümkün değil... Sevgiler, TCK Kadın Platformu adına Müjde Bilgütay. Kadının İnsan Hakları Yeni Çözümler Vakfı.'' Umarız, Adalet Bakanı ve TBMM, kadınların bu uyarılarını dikkate alır ve taslaktaki ilkel hükümleri çıkarır. *********************************************************************** HÜLYA DA SÖYLEDİKTEN SONRA.. 05/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı CÜNEYT ARCAYÜREK Zinanın yeni tarifini biliyor musunuz? Kimi konularda bilgisi olmadan fikri olan RTE ; 3 Eylül günü atv'de Ali Kırca 'yla konuşurken zinayı şöyle tarif etti: ''Alan razı, veren razı.'' Kim alıyor, kim veriyor? Zinada alıcı kim, verici kim? Anlaşılmıyor. Konu üzerindeki bir yığın açıklamasından çıkarılabilen sonuca göre; RTE, bu tarifle zina ile ilgili kovuşturmanın erkeğin veya kadının şikâyetine bağlı olacağını söylemek istiyormuş. Savın bir başka ilginç yanı; her dediğini, her emrini başüstüne diyerek sineye çektiği, ama zinanın cezaya bağlanmasına gelince, ''Batı'nın bize dört dörtlük örnek olamayacağını, şayet bunu kabul edersek biteceğimizi'' söyleyerek AB'ye kafa tutar (Kasımpaşalı) bir tavır sergilemesi. RTE de yoldaşı Dışişleri Bakanı Gül de ''her ülkenin hassasiyetleri olabileceğini'' söyleyerek AB üyesi 25 ülkenin ceza yasalarında yer almayan zinayı savunuyorlar. Oysa devletin zinaya yasa getirmesine, uzun uzadıya savcılık soruşturmalarına, hatta mahkemelere ne gerek var; ülkemizde zina, namus cinayeti namı altında, üstelik son zamanlarda çağın araç ve gereçleri kullanılarak çoktan çözüme ulaştırıldı. Geçenlerde bir erkek, kendini aldatan karısının elini kolunu bağladı, kamerayla geçti karşısına. HÜLYA DA SÖYLEDİKTEN SONRA.. 05/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı Kadının isimlerini de vererek kimlerle yatıp kalktığını bir bir saymasından sonra; baktı ki 30 kişiyle aldatılmış, eşini oracıkta otuz kez bıçaklayarak öldürdü. Eskiden fazla rastlanmıyordu, şimdilerde kadınlar da ekmek bıçağını kaptıkları gibi namus cinayeti işliyorlar. **** Kentlerde çözüm ya pratik yoldan böyle çözümleniyor ya da kadın veya erkek sineye çekiyor, kimileri de -giderek azalmasına karşın- boşanma yolunu seçiyor. Anadolu'da ilçelerde, kasabalarda, hatta kentlerde erkek, eşinin üstüne kuma getiriyor, bir metres. Bu durumda olan resmi nikâhlı veya imam nikâhlı kadın şikâyetçi olabiliyor mu, olabilecek mi? Ne Başbakan Beyefendi, ne de Çiçek Cemil bu gerçeğe ucundan dokunmuyorlar. RTE'ye göre, neymiş efendim? Ailenin yıkılmaması için -yasa son aşamadayken- nedense birden akıllarına TCY'ye böyle bir madde koymak gelmişmiş. Hadi canım sen de! Yahu yalakalarınız bile ceza kanununda böyle bir değişikliğe karşı çıkıyor. Ama diyeceksiniz ki, onların karşı çıkması normal. Zira kafaları Brüksel ile bağlantılı. Yalakalar arasında zina yorumlarında ayrıcalıklı olanlar da yok değil: Allameliği kendinden menkul bir eski faşist yazar, dün şeriata uygun mu değil mi diye korumacı bir yazı döktürdü. Eli çenesinde düşünür pozunda köşe resmi veren, İslam cumhuriyeti savunuculuğundan demokrasiye dönme bir başkası da her sabahki vaizlerinden önceki sabah, ıkına sıkına zinaya ceza kesmeyi konu edindi. O kadar! **** Meclis'ten acele geçirerek AB'nin isteğini yerine getirmek çabasında oldukları TCY, ama bizimkilere göre her açıdan mükemmel. Sözcüsü Christophe Filori 'nin zina cezasını yasaya eklemenin Türkiye'nin ''imajını sarsabileceğini'' içeren açıklamasından sonra Ankara'da beklenen AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Verheuegen ; bir adım ileri gitti. Bizimkilerin örnek olacak diye ilan ettikleri TCY'deki son olası değişikliklere karşı çıktı, kadın konusunda AKP'nin yaklaşımlarını yeterli bulmadı. ''Türkiye kadın konusunda henüz 'kriterleri' yerine getirmedi'' dedi. Üstelik müzakere tarihi üzerinde kesin kararı verecek olan 25 üyeli Bakanlar Konseyi'ne sunulacak raporda ''büyük sorun diye nitelediği kadın konusuna ayrıntılı bir şekilde yer vereceklerini'' söyledi. Muhalefetin onca çabasını, onca hukuksal bilimsel uyarıyı ırgalamıyorsanız... Ceza hukukçularının ''zinayı yeniden ceza yasası içine almanın çağdaş yaklaşımlara, hukukun genel ilkelerine ve yeni anlayışlara aykırı olacağını'' içeren açıklamaları; ey iktidar sahipleri, sizleri etkilemiyor, yolunuzdan dönmenizi sağlamıyorsa... ... -Hiç değilse gazetelere manşet olan- geçmişiyle bugünkü şöhretine onca kişisel çabayla yükselen sahne, perde, ekran yıldızı, vergi rekortmeni ve AKP'ye, sizlere oy vermekle övünen Hülya Avşar 'ın dediğine kulak veriniz; diyor ki: ''Karı-koca arasına devlet girdi.'' Hülya da karşı çıktı mı? Çıktı. Sorun bitmiştir, bitmelidir! *********************************************************************** ZİNA VE SORUN ÇÖZME 05/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı YALÇIN AKDOĞAN ZİNA VE SORUN ÇÖZME 05/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı Siyaset sorun çözme sanatı. Bu doğru. Ancak sorunların nasıl çözüleceği de başlı başına bir sorun. Siyasetçi hangi sorunların üzerine gidecek, sorunları hangi yöntemlerle çözecek ve üreteceği çözümler hangi kesimlerin görüşünü yansıtacak? Toplumda herkesin muzdarip olduğu sorunlar da var, belli kesimleri ilgilendiren sorunlar da var. Belli kesimi ilgilendiren bir sorunun çözümüne diğer kesimler sıcak bakmayabiliyor. Bir kesim için üretilen bir çözüm başka kesimler için bir soruna da dönüşebiliyor. Siyasetçinin toplumun çoğunluğunu ilgilendiren sorunları öncelikli olarak gündeme getirmesi makul olanı, ama azınlığı ilgilendirdiği halde çok acil olan sorunlar da bulunabiliyor. - Toplumun çoğunluğu mu, azınlığı mı dikkate alınmalı? - İktidardaki partiye oy veren kitlenin yaklaşımları mı, toplumun genelinin yaklaşımları mı iktidarı yönlendirmeli? - Geleneksel kesim mi, modern kesim mi; kırsal mı, kentli mi öne çekilmeli? - Türkiye toplumunun görüşü mü, AB ülkelerinin kabulleri mi belirleyici olmalı? Bu gibi (aslında mantık hatası da içeren) bir dizi soru, sorunların belirlenmesinde de, çözümlerin üretilmesinde de ortaya çıkabiliyor. Açık olan bir gerçek var: Çağdaş demokrasi artık çoğunluk diktatörlüğü eleştirisini geride bırakarak, azınlık haklarının korunmasıyla ölçülüyor. Diğer taraftan bir kesimin değil, halkın genelinin hassasiyetlerinin dikkate alınması siyasetin olmazsa olmazı olarak görülüyor. İktidara gelen bir hareketin tamamen ve sadece kendi kabulleriyle toplumun genelini yönlendirmesi de çoğulculuk açısından mahzurlu bulunuyor. Tüm bunlar doğru. Siyaset bir denge işi. Çoğunluğun görüşleri azınlığın mağduriyetine sebep olmamalı. Sadece bir kesimin sorunları için siyaset yapmak da kuşatıcı olmuyor. Ama diğer taraftan şu da bir gerçek: Her siyasal parti kendi programı ve yaklaşımlarını halka arzederek oy alıyor, yani bir partinin iktidara gelmesi sorunlara farklı perspektifle bakan, farklı çözümler öneren bir yaklaşımın iktidara gelmesi anlamını taşıyor. Bu partinin temel yaklaşımlarını yok sayarak hükümet etmesini beklemek de demokrasinin doğasına uymuyor. Demokrasi çoğunlukçu değil, çoğulcu bir yapıya kayıyor. Farklılıkların tolere edilmesi ve ortak çözümler üretilmesi en doğru olanı. Temel hak ve özgürlükler konusunda umumi maslahatlar için tek bir ferdin bile mağdur edilmesi makbul bir tavır değil. Ancak bu yaklaşım tarzı umuma sırt dönmek şekline de dönüşmemeli. Yani bir yandan genelin yaklaşımlarını özeli mağdur etmeden önplana çıkarmak gerekiyor, diğer yandan genelle uğraşırken özel sorunları atlamamak gerekiyor. Yani umumi sorunlarla uğraşmak, ama spesifik sorunları yok saymamak... Tabii her umumi sorun acil ve önemli, her özel sorun kıymetsiz ve ihmal edilebilir demek de değil. Zinayla ilgili yasal düzenleme meselesi de sorunlu bir sorun çözme konusu haline geldi. Türkiye toplumunda zinanın masum bir fiil olarak görülmediği çok açık. Her siyasi görüşten toplumun büyük bir kesimi zinanın bir problem olduğunu düşünüyor. Bunu dini veya ahlaki bir sorun olarak görenler de var, aileyi parçalayan sosyal bir sorun olarak görenler de var. Bu meseleyi özel alana dönük bireysel bir tercih olarak görenlerin oranı yapılan bir kısım araştırmalara göre çok yüksek değil. Ama bu soruna önerilen çözümler de tek olmadığı gibi, üzerinde uzlaşılan bir çözüm önerisi de yok. Zinanın yasaklanmasını isteyenlerin bir kısmı hapis cezasından yana, bir kısmı ise hapis cezası dışında bir ceza verilmesi ya ZİNA VE SORUN ÇÖZME 05/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı da sadece boşanma sebebi olarak sayılması gerektiğini düşünüyor. Bu meseleyi özgürlüğün bir kıstası gibi görenler de var, sosyal dejenerasyonun bir örneği olarak görenler de... Hükümet, "eşlerden birinin şikayeti üzerine tespitte bulunma ve cezalandırma" yaklaşımını savunuyor, ama kimsenin özel hayatına müdahale etmek istemediğini de söylüyor. Ancak tartışmanın şiddetinin yükselmesi değerlendirmelerin de derinleştirilmesi gerektiğini gösteriyor. Sorunun algılanması, çözümü, zamanlaması, yöntemi gibi birçok husus bu değerlendirmenin kaçınılmazlığını ortaya koyuyor. AK Parti'nin böyle bir konuyu hem toplumun önemli bir kesimince sorun olarak algılandığından dolayı, hem de muhafazakar kimliğin aileye verdiği önem gereği gündeme getirmesi anormal bir durum değil. Ama bunu özellikle AB sürecinde gereksiz bir tartışma olarak görerek eleştirenler de ciddiye alınmalı. Doğrusu muhafazakarlık da salt bir gelenekçilik olarak görmemeli. Çünkü muhafazakarlığın bugün ortaya koyabileceği fırsat bilinen kamplaşmalar arasında pozisyon almak değil, klasik sorunları yeni tarz ve çözümlerle aşmak şeklinde olmalı. Bu noktada eğer AK Parti gelenek ile modernlik, Doğu ile Batı, devlet ile toplum arasında köprü olabilirse yeni bir açılım getirmiş olacaktır. Her kitle partisi de aslında bu "sentezci" ve "köprü olma" karakterine sahiptir. Bu açıdan AK Parti'nin muhafazakarlığı, klasik muhafazakarlara getirilen "kadın ve özgürlükler" konusundaki eleştirileri aşarak yeni bir boyut kazanmalıdır. Çünkü bu eleştiriler aslında geleneğe yapılan eleştirilerdir. Oysa modernliği de kadın, ahlak ve özgürlük konusunda ciddi şekilde eleştirenler vardır. O halde geleneğin ve modernliğin eleştirilen yanlışlıklarından ders alarak yeni bir adım atmak gerekiyor. *********************************************************************** İMAM NİKAHI 05/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı HAYRETTİN KARAMAN Zinaya ceza tartışılırken bazı dar görüşlü, dar gönüllü din karşıtları ağızlarındaki baklayı çıkartıp müslümanlara hakaretler ediyor, inanca göre meşru olan evlilik içindeki birliğe zina diyorlar. Bu konuda daha önce yazdığım iki yazıdan bazı alıntılar yapmanın tam zamanı olduğu anlaşılıyor: İslam'da nikah (evlenme akdi), fıkıh konularının tasnifi içinde ibadetlere değil, dünya hayatını düzenleyen hükümler (muâmelât) bölümüne girer. Bir satım, bir kira akdi, dinle ilişkisi bakımından ne ise bir nikah akdi de odur. Bu sebeple nikah akdini bir başkası değil, iki taraf yapar; akit, aralarında evlenme engeli bulunmayan bir kadınla bir erkeğin, şahitler huzurunda, karşılıklı rızaları ve irade beyanları ile kurulur/oluşur. İmamın veya belediye memurunun nikah kıyması akdin kurulması ve sahih olmasının şartı değildir; bunların yaptığı, akit işlemini yönetmekten ibarettir. Resmî nikah ayrıca kayıt altına alındığı için evlilik hukukunu koruması, güvence altına alması bakımından dinin amacına daha da uygundur. İçinde yaşadığımız şartlarda yalnızca -meşhur olmuş yanlışlıkla- dinî denilen nikah ile yetinmek, dinin önem verdiği evlilik hukukunu korumak için yeterli olmadığından bununla kalmamak, mutlaka akdi resmîleştirmek gerekir. Yeni Medeni Kanunun 134. maddesine göre "Birbiriyle evlenecek erkek ve İMAM NİKAHI 05/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı kadın, içlerinden birinin oturduğu yer evlendirme memurluğuna birlikte başvururlar. Evlendirme memuru, belediye bulunan yerlerde belediye başkanı veya bu işle görevlendireceği memur, köylerde muhtardır. 143. maddeye göre de "Evlenme töreni biter bitmez evlendirme memuru eşlere bir aile cüzdanı verir. Aile cüzdanı gösterilmeden evlenmenin dinî töreni yapılamaz. Evlenmenin geçerli olması dinî törenin yapılmasına bağlı değildir." Kanunun amir hükmüne göre evlendirme memuru veya muhtar dışında bir merciin veya şahsın önünde yapılan evlenme akdi geçerli değildir. Ayrıca aile cüzdanı gösterilmeden; yani resmi evliliğin yapıldığı belge ile ispat edilmeden "evlenmenin dini töreni" yapılamaz. Ceza kanununda aksine hareket edenler için ceza da öngörülmüştür. Türkiye'de 18 yaşından sonra, evli olmayan tarafların (bir kadınla bir erkeğin) rızalarıyla yaptıkları cinsel temas (dinimize ve ahlakımıza göre zina sayılan, günah ve ayıp olan fiil) suç değildir, cezası yoktur, ama bin yıldan beri milletimizin yaptığı bir evlenme şekli hem geçersiz sayılmış hem de yapanlara ceza uygulanmıştır. Nedir bu evlenme şekli? Günlük dildeki ifadesiyle imam nikahı veya dinî nikah. Kanun "evlenmenin dinî töreni" diyor; halbuki imamın yaptığı, daha doğrusu onun önünde yapılan şey "tören" değil, evlenme akdidir. Bu akdi evlendirme memurunun veya köylerde muhtarın önünde yaparsanız geçerli oluyor da imam, müftü, vaiz gibi bir din görevlisinin önünde yaparsanız geçerli olmuyor, hatta ceza da alıyorsunuz. Peki bu kanun niçin çıkarılmış? Laikliği uygulamak ve korumak için. Bu anlayışa göre eğer evlenme akdi din görevlisinin önünde yapılırsa, devletin düzeni dine dayandırılmış olur, bu da laikliğe aykırıdır. Defalarca yazdım bir daha tekrarlayayım: Devlet kanun çıkarırken vatandaşların inançlarını, âdetlerini, ihtiyaçlarını göz önüne alır, bir şahsın, gurubun, bölgenin inancını bütün vatandaşlara dayatmaz, mecbur kılmazsa bu laikliğe aykırı olmaz, olmamalıdır, laiklik böyle anlaşılmalıdır. Birçok Batı ülkesinde laiklik uygulama olarak vardır, ama buralarda evlenme akdi kiliselerde de yapılır ve papazlar akdi tescil ederler. Kanun evlenme akdinin mutlaka ve tek yer olarak belediyede, kilisede veya camide yapılacağını şart koşarsa bu laikliğe aykırı olur, ama isteyenlerin buralarda yaptırabileceğini ve har halü kârda akdin tescil edilmesini (hukukun öngördüğü şekilde bir deftere yazılmasını, imza altına alınmasını...) kabul ederse bu laikliğe aykırı olmaz, olmamalıdır. Aksi dayatma olur; Türkiye'deki böyledir, herkese "evlendirme memuru veya muhtar önünde evlenme" dayatılmış, mecbur kılınmış, imam veya müftüye bu selahiyet verilmemiştir. Peki bu dayatmanın sonucu ne olmuştur? Binlerce imam nikahlı evli çiftler ve onların, devletçe "nesepleri sahih kabul edilmeyen" çocukları. Devlet bunu düzeltmek için imam nikahını da hukukun içine alacak yerde, zaman zaman af kanunları çıkararak sıkıntıyı giderme yolunu tercih etmiştir. Bana göre bu kanun da değişmeli, şehirlerde müftülere, köylerde imamlara, evlenme akdini yaptırma ve kaydetme yetkisi verilmelidir. Sayın Ayşe Düzkan'ın da (Gazetem-net, 24 Ocak, 04) bu görüşte olması benim için ilgi çekicidir: "Türban yasağının kaldırılmasının birkaç başka taleple desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum. bunlardan birincisi çok geniş bir kadın kesimini ilgilendirmekte; bu da imam nikâhının resmen kabul edilmesidir. Böylece erkeklerin istedikleri kadar kadınla, imam nikâhıyla evlenmeleri ve imam nikâhıyla evli kadınların yasal haklarından mahrum olmaları engellenecektir." *********************************************************************** KANUNLARIN RUHU! 05/09/2004 Ortadoğu Makale NOT:METNİN YAZARI YOKTUR Türk Ceza Kanunu yeni bir yapıya kavuşturuluyor. Kimse bu kanunun bütünü hakkında bir şey söylemiyor. Ağzını açan, "zina"'konusunu didikliyor. Bizim kanımıza dokunan ise, AB müfettişlerinin zina meselesine dışardan gazel okuması! Verhaugen açıklama yapıyor: Zinayı suç sayarsanız, şimdiye kadar yaptığımız reformlara gölge düşer! Avrupa'da kanunların ruhu hangi kültür ve inanç sistemine dayanıyor? Avrupalı insanın dayanak kabul ettiği bir inanç ve kültür sistemi yok mu? Elbette var. Bugünün Avrupası, Hıristiyanlık temeli üzerine kurulmuş bir medeniyettir. BUNU kimse inkar edemez. Medeniyetlerin temelinde yer alan dini inanç olgusunu reddetmek mümkün değildir. Türkiye Cumhuriyeti, kendi kanunlarını hazırlarken asırlarca kullanılan Türk-İslam medeniyetinin yarattığı kanunları dikkate almamıştır. Ne yazık ki, Türkiye, medeni kanun olarak takdim ettiği kanunlarını İtalya ve İsviçre kanunlarından tercüme etmiştir! Bugün Hukuk Fakültelerimizde Roma Hukuku, Adalet sisteminin temeli olarak okutulmaktadır. Oysa adı üzerinde Roma Hukuku, Romalıların kendi inanç ve kültürlerinden oluşturdukları bir hukuk sistemidir. Türk Hukuk Sisteminin referansı hangi inanç ve kültür değerleridir? Türk-İslam kültürü mü, yoksa Hıristiyan batı kültürü mü? Zina meselesini tartaşırken, Müslüman Türk toplumunun zina olayına bakışını dikkate almak zorundasınız. Aksi takdirde, Türk milletinin kendi hayat görüşünden uzak bir anlayışla hazırlanan ceza kanunlarının Türk insanı hiçbir caydırıcılığı olmamaktadır.! Namus cinayetlerinin sebepleri arasında, mevcut kanunun caydırıcı olmayışı yok mudur?Türk insanının namus değerleri ile Hıristiyan Avrupa toplumunun namus değeri bir değildir. Demek ki, Avrupa toplumu için yeterli görülen bir kanun Türk toplumu için ihtiyaçlara cevap vermemektedir. Kanunların da ruhu vardır. Kanunlar bu ruhu, içinden çıktıkları toplumun inanç ve kültürlerinden alırlar. Türk milletinin sosyal ve günlük hayatını belirleyecek bir kanun, elbette Türk milletinin inanç ve kültür değerleriyle barışık olmalıdır. Ama şimdiye kadar yüzde yüz barışık olduğu söylenemez. Zina, İslam inancına göre de Türk töresine göre de suç sayılmaktadır!Türkler, zinayı İslam'dan önce de büyük suçlar arasında kabul etmişlerdir. Kültür ve inanç değerlerinde yaptırımı bulunan bir eylemi siz kanunlarla serbest bırakırsanız bile toplum yaptırımında yine suç sayılacaktır. Kanunlar, toplumun değer ve yaptırımıyla örtüştüğü oranda kabul görür. Aksi taktirde, toplum barışını bozacak olayları tırmandırır. Zina konusunu tartışanlar, bu meseleye Hıristiyan Avrupalı gözüyle mi bakıyorlar; yoksa Müslüman Türk gözüyle mi? Ceza kanunu, Müslüman Türk halkınındavranışlarını anımlamaktadır. O halde, Müslüman Türk gözüyle bakılmalı, Türk kültürüne göre değerlendirilmelidir. Telif eserde tercüme yaklaşımı almamak mümkün değil. Hem TCK'yı yeniden yapılandırıyoruz, hem Hıristiyan Avrupalı mantığından kurtulamıyoruz. Böyle millileşme olamaz! Siz o zaman TCK'nin sadece kelimelerini değiştiriyorsunuz. Kanuna, Türk damgası vurmak gibi bir düşünceniz yok! Günlerdir zina tartışması yapanlar bir de Türk halkının görüşünü almayı akıl etseler! Ne yazık ki, kimse bu konuda Türk halkının ne düşündüğünü dikkate KANUNLARIN RUHU! 05/09/2004 Ortadoğu Makale almıyor.Türk halkının bu konularda görüş belirtmesini gereksiz görüyorlar. Onlara göre Türk halkının bu konulara aklı yetmez!... Ne dersiniz? Yalan mı?... *********************************************************************** KİM KİMİ ALDATIYOR?.. 05/09/2004 Gözcü Köşe Yazısı MEHMET TÜRKER Sayın Başbakan'ınız, "aldatmayı ortadan kaldıracak'' mış!.. Her şey bitti, AKP'nin Acil Eylem Planı'na aldatmayı önlemek girdi! Kadın kocasını veya koca karısını aldatacaksa, önce bir düşünecek, karşısında koskoca Başbakan var!.. Ya yakalanırsa?.. Öyle bir Kasımpaşalı ki, Allah muhafaza ko'du mu otutturur!.. Aldatmayı önlemek... Çok anlamlı bir söz!.. Ancak bu söz, sadece yatakta anlamını buluyor... Halkı aldatan siyasetçilere bir şey yok... Zira o, zina sınıfına girmiyor!.. Serbest!.. Bakınız, Avrupa Birliğine girmeyi en büyük hedefi haline getiren Başbakan'ınız ne diyor: - Bu kadın-erkek eşitliğini getirmesi bakımından ve kadına yönelik bugüne kadar yapılmış olan eşitsizliği ortadan kaldırmaya yönelik bir adım. Bu olay, şikayete bağlı olarak getirilmesi düşünülen bir adımdır. Aldatmaları ortadan kaldırmaya yönelik adımdır. Bundan önce bir eşitsizlik olduğu için eşitsizlik ortadan kaldırılarak, cezai müeyyide aynı olacaktır E valla bravo!.. Muasır medeniyetler seviyesine çıkmak için didinen bir Başbakandan da bu beklenirdi: "Kadın-erkek eşitliği..."Görüyor musunuz pek sayın ve sevgili okurlar; Sayın Başbakan'ınız kadın-erkek eşitliğini ne kadar önemsiyor, bu konuda ne kadar duyarlı!.. "Kadın-erkek eşitliği" diyor, ağzından başka bir laf çıkmıyor!.. Ah bir de lafın sonundaki şu "cezai müeyyide" sorunu da olmasa!.. Sadede gelelim... Aziz ve Muhterem Başbakan'ınız, kadın-erkek eşitliğini "ceza" temeli üzerinde sağlıyor... Yani, ceza verecek, "Ama eskiden sadece kadmaydı, şimdi erkeğe de olacak" diyor... Kadın ve erkek "eşit" bir şekilde cezalandırılacak... Geçen gün de yazdık; zina sadece kadınlar için suç... Bu, Türk Ceza Yasasındaki madde Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmeden önce yasal olarak da böyleydi, Türk toplumundaki anlayış bakımından da öyleydi... Çünkü, zamparalık her erkeğin hakkıydı!.. Zamparalığa İslami yorum getirip, imam nikahıyla üç-dört karılı hayat sürmeyi legal(!) hale getirenler, aynı evde haremini kurabiliyor, gücü yetiyorsa başka başka evlerde de hayatın tadını çıkarabiliyordu... Bu bir "aldatma" olmuyordu, çünkü resmi nikahlı eş hepsini hazmediyordu... KİM KİMİ ALDATIYOR?.. 05/09/2004 Gözcü Köşe Yazısı Zaten resmi nikahlı eş de, bu anlayıştaki te-settürlü bir hatuncağız oluyordu!.. Şimdi Mübarek Başbakan'ınız "aldatmayı önlediği"nde. resmi nikahlı eş, yıllardır birlikte yaşadığı kumaları yüzünden evinin rızkını temin eden kocasını savcılığa mı şikayet edecek?.. Etmeyecek, çünkü ortada bir aldatma yok, her şey ortada, açık yapılıyor... Koca bu akşam salonda, ertesi aksam yatak odasında, öbür akşam öteki odada iş tutuyor, kadınlar sırasını bekliyor... :Bunlara bir şey yok... Çünkü arada imam var!.. Tekrar edelim; Zina suçtur; suçtur ama karı-koca arasındaki bir suçtur... Kadının erkeğe, erkeğin kadına ihanetidir!.. O da; kadın kocasını, koca karısını yakalayabilirse... Ne demişler; "Karda yürü izini belli etme... Karda yürüyüp izini belli etmeyenlerin karıları veya kocaları, olup bitenleri ruhları bile duymadan yaşlanabilirler... Eğer öğrenirlerse de boşanırlar... Şimdi bu karı kocanın uçkurunu düzene sokmak devletin işi midir?.. Ama ne diyor Aziz ve Muhterem Başbakan'ınız: -Ben aldatmayı önleyeceğim!.. Pekii... Onların şu son 20 ayda işçiyi, memuru, emekliyi, çiftçiyi, esnafı, fakir fukarayı, garip gurebayı aldatmasını kim önleyecek?.. Bu da bir nevi zina değil mi?!. *********************************************************************** GİTME YANARSIN 05/09/2004 Posta Haber Zinanın cezalandırılmasına ilişkin taslak ne öngörüyor? - Eşlerden birinin, farklı bir kişiyle cinsel ilişkiye bir kez bile girmesi zina suçu sayılacak. Zina yapan kişinin eşi 6 ay içinde şikâyetçi olursa, savcılık eylemi soruşturacak. Resmi evliliğin yanı sıra imam nikahıyla süren ilişki zina sayılacak mı? - AKP'li TBMM Adalet Komisyonu Başkanı Köksal Toptan'ın açıklamasına göre, evet. Bu kişiler "İmam nikâhım var" savunmasıyla cezadan kurtulamayacaklar. Eşi bir başkasıyla imam nikâhı ile yaşayan bir kadın, 6 aylık süreyi geçirdiği için şikâyette bulunamayacak mı? - Adalet Komisyonu çalışmalarına katılan CHP'li Orhan Eraslan'a göre, "her ilişki yeniden zina" olacağından resmi nikâhlı eş şikâyet edebilecek. Zina yapılan da ceza alacak mı? - Evet. Evli olduğunu bilerek şikâyet edilen eşle birlikte olan kişi hakkında, evli ya da bekar olmasına bakılmaksızın hapis istemiyle dava açılacak. Eski düzenlemede zinanın cezası neydi? - 1998'de tümüyle ortadan kaldırılan zina suçu 1 yıldan 3 yıla kadar hapisle cezalandırılıyordu. Yeni düzenlemede ne kadar ceza öngörüldüğü belli mi? - Henüz değil. Zinanın, yine 1 - 3 yıl veya alt sınır olmaksızın 2 yıl hapisle cezalandırılabileceği kaydediliyor. Geneleve giden evli erkek zina suçlusu mu sayılacak? GİTME YANARSIN 05/09/2004 Posta Haber - Eşi şikâyet ederse, evet. Eski düzenlemede, erkeğin zinayla suçlanması için "Eşi dışında biriyle karı - koca hayatı sürdürmesi" gerekti. Yeni düzenlemede tek cinsel ilişki suç sayılacağı için, genelevler evli erkekler için artık "şikâyete bağlı suç alanı" olacak. Hayat kadını da ceza alabilecek. Genelevlerde kontrol nasıl olacak? - Evli erkeklere yasaklanmaması durumunda mahkeme kararıyla genelevlere baskınlar düzenlenebilecek. Kimlik kontrolleri yapılabilecek. Eşcinsel ilişki zina kapsamında sayılacak mı? - Bu konu tartışılıyor. Orhan Eraslan, TCK'nın yürürlükten kalkan maddesinde sadece "karşı cins"ten biriyle ilişkinin suç sayıldığını anımsatırken, "Yeni düzenlemede eşcinsel ilişki zina sayılacak mı? Birçok hukukçu ile konuştum, o konuda oybirliği içinde değiller" diyor. Suç nasıl kanıtlanacak? - Tartışmayı sembolize eden eylem bu aşamada gerçekleşecek ve devlet yatak odasına girebilecek. Aldatılan eş, suçüstü yaptırabilecek. Uygunsuz ya da yarı çıplak yakalanmak zinaya karine (belirti) sayılabilecek. Aldatılan eş, eylemden sonraki günler içinde şikâyetçi olursa, zinayı kanıtlayacak deliller sunması gerekecek. Savcılar, fotoğraf, telefon konuşması vb. delillerle soruşturma açabilecek. Tanık beyanı da etkili olabilecek. *********************************************************************** EVLİLİKLERİME ALLAH MÜSAADE ETTİ! 05/09/2004 Vatan Haber ALİ YÜKSEL Üç evlilik yapan ve üçünü de bir arada sürdüren eski Avrupa İslam Toplumu Milli Görüş Teşkilatları Genel Başkanı Ali Yüksel, "Niyetim dörde kadar gitmek. Ama kısmetim nedir onu bilemem. Allah bilir" diyor... Eski Avrupa İslam Toplumu Milli Görüş Teşkilatları (IGMG) Genel Başkanı Ali Yüksel, TCK tasarısı çerçevesinde yürütülen zina tartışmasına yeni bir boyut kazandıracak açıklamalar yaptı. Gazeteci Fehmi Çalmuk'un türbanlılarla ilgili incelemelerden oluşan "Merak Edilen Kızlar" adlı kitabında Ali Yüksel ve üçüncü eşi Dilber Yüksel ile yapılan bir söyleşiye yer verildi. Yüksel görüşleri şöyle: "Ayet-i Kerime'de 'gücünüz yettiği kadar riayet etmeye çalışın. Tam adaleti sağlamanız mümkün değil' diyor. Duygularımı bir tarafa atarak hepsine eşit davranmaya gayret ediyorum. Bunu da zannederim bir hayli başarıyorum. İkinci eşimi alırken de üçüncü eşimi alırken de hep şunu düşünmüşümdür. Ben bu evliliği Allah'ın müsaadesine göre yaptığıma göre, Allah'ın koyduğu çizgileri çiğnememem lazım demişimdir. Ben bir erkek olarak, eşlerimden hiçbirisini sevmiyor değilim. Allah müsaade etmiş. Niyetim dörde kadar gitmek ama kısmetin nedir, onu bilemem. Allah bilir." Üçüncü eş: Sıra atlamıyor Aynı söyleşiye göre halen Ali Yüksel'in üçüncü eşi olan Dilber Yüksel'in düşünceleri de şöyle: "Her gün birimizde. Sırayla gidiyor. Günü üçe bölmüyor. Sıra atlanmıyor. Hanımlar yanında olduğu müddetçe sıra atlanmıyor. Yeniden evlenmesin dersem haksızlık yapmış olurum. Onun hakkıdır. Ama hanım olarak, onu seven biri olarak istemem. Zor. Çok kırılırım. Yeniden evlilik için İslam 'kadına da danışılacak' diye bir kural getirmemiştir. Karşı çıkamam. Onun hakkıdır dörde kadar evlenmek." EVLİLİKLERİME ALLAH MÜSAADE ETTİ! 05/09/2004 Vatan Haber *********************************************************************** ZİNADA İNİSİYATİF MECLİS'İN 05/09/2004 Radikal Haber Anayasa Mahkemesi'nin daha önce aldığı kararlarda 'zina suç olamaz' hükmü yok. Mahkeme olası düzenleme için referans alınacak kararında zinaya kadın-erkek eşitliği temelinde bakmış Zina tartışmalarında her iki tarafın da 'referans' olarak atıfta bulunduğu Anayasa Mahkemesi'nin iptal gerekçeleri arasında, 'Zina suç olmasın' görüşü bulunmuyor. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in de katıldığı o dönemki gerekçede yalnızca "İsterse yasama organı bu fiili suç olmaktan çıkarabilir, gerçekleşmesini belli koşullara bağlayabilir" temennisi yer alıyor. Türk Ceza Kanunu'nun kadının zinasını düzenleyen 440. maddesi "Zina eden karı hakkında 6 aydan 3 seneye kadar hapis cezası tertip olunur. Karının evli olduğunu bilerek bu fiile ortak olan kimse hakkında da aynı ceza hükmolunur" düzenlemesini içeriyordu. TCK'nın kocanın zinasını düzenleyen 441. madde ise şöyleydi: "Karısı ile birlikte ikamet etmekte olduğu evde yahut herkesçe bilinecek surette başka bir yerde karı-koca gibi geçinmek için başkası ile evli olmayan bir kadını tutmakta olan koca hakkında 6 aydan 3 seneye kadar hapis cezasına hükmolunur. Erkeğin evli olduğunu bilerek bu fiilde şerik olan kadın hakkında da aynı ceza verilir." Yıllarca süren tartışmalar aynı suçun kadın ve koca yönünden farklı kriterlere göre düzenlenmesinden kaynaklandı. Cezalandırmada kadın ve erkek yönünden oluşan eşitsizliğe de yargıçlardan yoğun itirazlar geldi. 1968'den beri tartışılıyor Ceza Kanunu'ndaki zina suçu, yoğun olarak son sekiz yıldır tartışılmakla birlikte yargının gündemine ilk kez 1968 yılında geldi. O dönem zina maddeleri arasında eşitsizlik bulunduğu öne sürüldü. Ancak Anayasa Mahkemesi o tarihte bu iptal istemini reddetti. İlk özgürlük erkeğe Anayasa Mahkemesi, ilk olarak kocanın zinasına ilişkin 441. maddeyi tartıştı ve eşitlik ilkesine aykırı olduğu itirazını yerinde görerek 23 Eylül 1996'da maddeyi iptal etti. Mahkeme yasal boşluk olmaması için yürürlük için bir yıl süre verdi, süre 27 Aralık 1997'de dolmuş, ancak yeni düzenleme yapılmayınca, zina, erkekler için suç olmaktan çıktı. Uluslararası dayanak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'nin 'Hak ve özgürlüklerde cinsiyet ayrımcılığı yapılamayacağını' belirleyen maddelere atıf yapan Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı şu gerekçelere dayanıyordu: "Yasa koyucu uygun gördüğü bu düzenlemesiyle kadın yönünden basit zinayı, koca yönünden ise belli bir biçimde ortaya çıkan eylemi zina suçu saymaktadır. Kocanın eyleminin zina suçu sayılabilmesi için kadının zinasında aranmayan kimi koşul ve öğelerin aranması, karı karşısında kocaya yasal üstünlük tanınması anlamına gelir. Sadakat karşılıklı Evlilik birliği içinde kocaya bu tür üstünlük tanımak için haklı bir neden yoktur. Çünkü, karşılıklı sadakat yükümlülüğü bakımından karı ile koca arasında fark bulunmamaktadır. Bunun için kocanın basit zinasının cezalandırılmaması, ona kadına karşı çağdaş anlayışa uymayan bir ayrıcalık tanınmasına yol açarak cinsiyet ayrımını reddeden kadın-erkek eşitliğini bozar." ZİNADA İNİSİYATİF MECLİS'İN 05/09/2004 Radikal Haber 'TBMM isterse suç olmaz' Anayasa Mahkemesi, iptal kararına rağmen zinanın suç olup olmaması gerektiği tartışmasına ise girmedi, yalnızca, bu konuda cılız şekilde şu tememnide bulundu: "Yasa koyucu kuşkusuz, toplumsal gelişme ve özellikleri göz önünde bulundurmak suretiyle zina eylemini suç olmaktan çıkarabileceği gibi onun gerçekleşmesini belli koşullara da bağlayabilir. Ancak, bunu yaparken evlilik birliğinin tarafları olarak aynı konumda bulunan karı ve koca arasında ayrım yaratacak bir düzenlemeyi gerçekleştiremez." Bu iptalle kocanın zinası suç olmaktan çıkarken kadınların zina suçundan cezalandırılmasına devam edilince bu kez, kadın kuruluşları ayağa kalktı, bazı mahkemeler bu maddenin de iptali için harekete geçti. Anayasa Mahkemesi de 23 Haziran 1998 tarihinde aldığı kararla bu kez Türk Ceza Kanunu'nun kadının zinasına ilişkin 440. maddesini şu gerekçeyle iptal etti: Kadın ayrımcılığına son "Kocanın zinasını suç sayan 441. maddenin Anayasa Mahkemesii'nce iptal edilmesiyle, kocanın zinası suç olmaktan çıkmıştır. Evlilik birliğinin tarafları olarak karı ile aynı hukuksal konumda olması gereken koca için zinanın suç olmaktan çıkmasına karşın, karı için suç sayılmaya devam etmesi Anayasa'nın 10. maddesindeki 'eşitlik' ilkesine aykırıdır." Cumhurbaşkanı Sezer, Anayasa Mahkemesi üyesi olduğu dönemde, zinayı hem erkekler, hem kadınlar yönünden suç olmaktan çıkaran her iki iptal kararına da katıldı. *********************************************************************** HALİME'YE SAMANLIK, HALİM'E MÖVENPİK 05/09/2004 Radikal Köşe Yazısı MİNE G. KIRIKKANAT Türkiye'de yaşayan hasbelkader 70 milyon Türk vatandaşının yarısından biraz fazlası, ister istemez ve üstünüze afiyet, 'kadın'dır, sayın seyirciler. Yani BÜYÜK TÜRK MİLLETİ'nin salt çoğunluğunu, kadınlar oluşturmaktadır. Oysa bu salt çoğunluk, 21. yüzyılın İLK demokratik temsil meclisine yüzde 4.2 oranında yansımış; başka bir deyişle TBMM'ye 'toplaşan' 550 vatandaş vekilinden yalnızca 24'ü kadındır. Eğer demokrasi rejimi milletin doğrudan temsiliyse, halkın yarısından az erkek nüfusun, Meclis'te yüzde 95.8 oranında temsil edildiği bir ülkede, elbette ki çoğulcu demokrasiden çok, 'azınlıkçı demokrasi'den söz edilebilir ancak. Ancak, Türkiye'de kızları okutmayarak, okuttuklarına Kuran okutup kafalarını kapatarak, kafalarını kapatmayanları ise magazin kapaklarında tercih ve hatta, magazin kapağı olmayanları da siyasetle ilgilenmedikleri oranda yüreklendiren, baskıcı olmadıkları zaman bile 'dolaylı egemen' erkekler, kadınların bilinçlenmesinden korkmakta haklıdırlar! Çünkü... Almanya'da yaşayan 2 milyon 100 bin Türk'ün yalnızca 600 bini çifte vatandaşlık, yani seçme/seçilme hakkına sahip ve bu nüfusun yarısından biraz fazlası da kadın olmasına karşın; Alman Federal Meclisi'ne seçilen iki Türk milletvekilinin İKİSİ DE kadındır: Lale Akgün ve Ekin Deligöz. Ne var ki Alman demokrasisinin çatısı Bundestag'da, ülkenin en büyük azınlığı, ama 'errrkek' Türk milletini, iki Türk kadınının temsil etmesi ne kaderdir ne de raslantı. Çünkü Almanya'daki 'lander' yani yerel parlamentolara seçilen, sıkı durun, 8 Türk milletvekilinden 7'si de HALİME'YE SAMANLIK, HALİM'E MÖVENPİK 05/09/2004 Radikal Köşe Yazısı kadındır! TBMM'deki temsil orantısını, Alman parlamentolarında ezici çoğunlukla tersine çeviren Türk kadınlarının başarısı, yalnızca Almanya ile mi sınırlı dersiniz? Hayır. Çünkü Hollanda'nın Avrupa Parlamentosu'na gönderdiği Türk kökenli tek milletvekili de bir kadın. Haziran ayında yapılan seçimlerde, AP'ye toplam dört Türk kökenli parlamenter girdi, ikisi kadın, ikisi erkek. Bu insanlar, yaşadıkları Avrupa ülkelerindeki gurbetçi Türklerin oylarıyla 'milletvekili' seçildiler. Demek ki gurbete giden Türkler arasında kadın-erkek eşitliği sağlanmakla kalmayıp, yer yer kadının lehine ağır basabiliyor temsil oranı. Acaba Türk kadınları, Türkiye'de aptal da, Avrupa'da mı akıllı? Yoksa akıllanmak fırsatı kendilerine 'gurbette' veriliyor da, 'anavatan'da mı esirgeniyor? Çünkü kâğıt üstünde kadın- erkek eşitliği, Avrupa ülkelerinde neyse, Türkiye'de de aynısı. Üstelik Türkiye'deki kâğıtlara daha önce yazılmış, daha köklü benimsenmiş olması gerekmez miydi? Ama durum, tam tersi: 1935 yılında, Türk milleti henüz 'büyük' değildi, TMM denirdi Meclis'e ve kadın milletvekili oranı yüzde 4.6'ydı. 2002 yılında Türkiye'nin Büyük Millet Meclisi'nde ise bu oran 4.2. Oysa Türkiye'de kadın nüfusu azalmadı, arttı. Demek ki Türkiye'de kadınların siyasal ve sosyal haklarına sahip çıkmasını engelleyen 'bir şeyler' var. O bir şeylerin arasında, elbette töre var, ataerkil gelenekler var, var oğlu var. Ama kimse bana, o engellerin arasında İslamiyet'in ve kadını 'Niye erkeğin başı açık da, kadınınki kapalı? Benim başım kel mi?' diye sorgulayacağı yerde, 'Kitabım Kuran, bayrağım türban!' safsatasıyla oyalayan, böylece iktidara ortak çıkmasını önleyen bir zihniyet olmadığını anlatmaya kalkmasın! Eğer İslamiyet ve tesettür, fırsat eşitliğine engel oluşturmasaydı, bugün İran parlamentosu kadın milletvekili kaynardı. Eğer kadına değer verseydi, Suudi Arabistan olmazdı. Ama kadının bilinçlenmesine izin verse, belki de... İslamiyet kalmazdı. İşte bugün, Türkiye'deki AKP iktidarı, 'zina'yı yeniden suç kapsamına alarak, zaten 'erkeğin eline değilse, ağzına bakan' konumuna yerleştirdiği kadını sözümona korumak yalanının ardında, kadının eşitliğini, hakkını aramak gücünü ve bilincini bir kez daha alçaltıyor. Türkiye'yi bir adım daha geriye götürüyor. Bugüne değin AKP'nin muktedir erkek takımlarını yıkayıp, hanım türbanlarını yağlayan kelleler ise yeni keşfetti bu geri kafayı, bas bas bağırıyorlar, 'Zina zinhar suç olamaz!' deyu... Olur beyler, olur. Halimeleri samanlıkta basmak eskidi, şimdi Halimleri Selimleri Mövenpik'te basmak moda. Zaten siz başlatmadınız mı? *********************************************************************** ÇOKEŞLİ MİLLETVEKİLLERİNİ ÖĞRENMEK İSTİYORUZ 05/09/2004 Radikal Köşe Yazısı HALUK ŞAHİN Türk Cez Kanunu değiştirilirken zinayı yeniden 'suç' haline dönüştürme fikri AKP içinde birilerinin pek hoşuna gitmiştir, eminim. Öyle ya, 'aile değerlerinin korunması' tam 'yeni muhafazakârlar'a yakışan bir şey. ABD Başkanı George W. Bush da eşcinseller arasındaki evliliğe karşı çıkıyor ve muhafazakâr kitlelerin desteğini kazanmıyor mu? Bizimkiler de en azından (artık ne demekse) 'Anadolu kadını'nın desteğini ÇOKEŞLİ MİLLETVEKİLLERİNİ ÖĞRENMEK İSTİYORUZ 05/09/2004 Radikal Köşe Yazısı kazanmayı planlamışlar. Açıkça söylediler. (Bu nitelemeye 'Trakya kadını' ve 'büyük kent kadını' ne diyor acaba?) Gelin görün ki, tıpkı ABD'de olduğu gibi Türkiye'de de ahlak minderinde güreşe tutup puan almanın o kadar kolay olmadığı kısa sürede anlaşıldı. Tepkiler dalga dalga büyüyor... Son günlerde, AKP'ye ve 'yeni muhafazakârlar'a yakın çevreler bile zinayı yeniden suç haline getirmenin tuzaklarla dolu olabileceği uyarısını yapmaya başladılar. Haksız sayılmazlar. Ne gibi mi? İşte aklıma gelen bir örnek: Yeni düzenlemede zina şikâyete bağlı bir suç olarak tanımlanıyor. Bir de süre konuyor: Zina şikâyetinin altı ay içinde yapılması gerekiyor. Eğer altı ay içinde şikâyette bulunulmazsa durum kabul edilmiş oluyor ve ne sihirdir ne keramet, zina suç olmaktan çıkıyor! Bazı yazarların da belirttiği üzere bu düzenleme en çok eve kuma getirenlerin, fiilen ikinci, üçüncü, dördüncü eşi olanların işine yarıyor. Çeşitli baskılar altındaki resmi eşin altı ay içinde şikâyet etmesi çok zor olduğuna göre, çokeşlilik durumu zina kapsamının dışına çıkarak bir çeşit yasallık kazanıyor. İyi numara değil mi? Ama herkes yutmuyor. Örneğin, Hasan Pulur dün Milliyet'teki köşesinde soruyordu: "Kim bilir Meclis'te bile iki eşli kaç milletvekili vardır?" Kumacılar için tuzak şurada: Eğer bu madde kabul edilecekse, Pulur'un sorusu salt retoriksel, laf olsun diye sorulmuş bir soru olmaktan çıkıyor. Bu madde ile bazı milletvekilleri kendilerine bir çıkar sağlayacaklarına göre onların kimler olduğu önem kazanıyor. Toplumun onları bilmeye hakkı var. Çünkü bu milletvekillerinin bir konuda kendi çıkarları yönünde oy kullanacak durumda olmaları, evlilik ilişkilerini özel yaşamın dışına itiyor ve kamusal alanın içine sokuyor. Evet, Ceza Kanunu'nun zinayla ilgili bu maddesi oylanmadan önce ilan edilmeli: Yeni düzenlemeden yararlanacak çokeşli milletvekilleri kimlerdir? Konu kamusal alana kaydığına göre, bu konuyu araştırmak, haberleştirmek ve halkı bilgilendirmek de medyanın görevidir. Şu saatten sonra kimse kalkıp medyanın yatak odasında ne işi var demesin. Devletin girdiği yere medya da girer. Demokrasinin gereğidir. *********************************************************************** CUMHURİYETİN VATANDAŞI 'SORUMLU' BİREYDİR 05/09/2004 Radikal Köşe Yazısı İSMET BERKAN Ah, görüyor musunuz hükümetin iki kanun değişikliği önerisi bizi nereden alıp nereye götürüyor. Gündemde iki öneri var. İçerikleri itibarıyla birbirlerine ancak Mars ve Venüs kadar yakınlar, ama bir de özlerine bakalım: İki öneri aslında birbirinin aynısı. Önerilerden biri, değişmekte olan Türk Ceza Kanunu'na zinanın şikâyete bağlı suç olarak eklenmesini ve zina yapanlara hapis cezası verilmesini öngörüyor. Diğer öneri ise bankaların vatandaşlara verdiği kredi kartlarına sınırlama getirmek istiyor. İki önerinin de sahibi hükümet. Her iki öneride de gerekçe aynı: Toplumu korumak. Peki toplumu kime ve neye karşı korumaya çalışıyor hükümetimiz? Aslında, CUMHURİYETİN VATANDAŞI 'SORUMLU' BİREYDİR 05/09/2004 Radikal Köşe Yazısı toplumu kendisinden gelecek 'tehditten' korumak istiyorlar! Ve bunu da toplum adına yaptıklarına inanıyorlar. *** Cumhuriyet, gökten düşmüş bir yönetim biçimi ya da çok akıllı bir adamın bir gün ansızın icat ettiği bir yönetim biçimi değil. Cumhuriyet (ve onun doğal evrimi ve uzantısı olan, tamamlayıcı parçası demokrasi) insanlığın binyıllara dayalı ortak aklının sonunda eriştiği bir mertebe. Cumhuriyet ve demokrasi, sadece yönetim biçimleri değil; arkalarında hiç de yabana atılmaması gereken çok ciddi ve tutarlı felsefi bir anlayış var. Adına 'aydınlanma felsefesi' ve 'modernizm' dediğimiz bu ciddi felsefi okula post-modernist (modernizm sonrası) felsefeciler çok ciddi eleştiriler yöneltseler bile, sonuçta bu modernist akım o eleştirilerle de güçlenerek hâlâ ayakta duruyor. Burada uzun uzun modernizmden söz edecek değilim, ama konumuzun gerektirdiği bir bölüm var ki, onun üzerinde durmak demek, modernist felsefenin de özünden söz etmek demek ister istemez. Modernizmin özünde birey vardır. Birey, doğmuş olmaktan, salt insan olmaktan kaynaklanan bazı haklara (bugün hani 'insan hakları' deyip sadece işkenceyi vs. anladığımız ve burun kıvırttığımız, 'solcu icadı' saydığımız şeyler var ya hani, onlara işte) sahiptir. Bu haklara ve akla sahip olduğu peşin kabul gören bireyin yegâne yükümlülüğü de 'sorumlu' ve 'akıllı' olmaktır. ('Öztürkçe'de sorumlu, yani eski Türkçesiyle 'mesul', İngilizcesiyle 'responsible' -Bu iki dildeki iki kelimenin akrabalığı ve öztürkçe 'sorumlu'nun havada kalmışlığı ayrı bir yazı konusu olabilecek kadar çarpıcı bir örnek aslında.) Bireylerin 'sorumlu' ve 'akıllı' olduğu varsayıldığı için yöneticilerimiz seçimle göreve gelirler. *** Bizim 1923 doğumlu cumhuriyetimizin temel sorunlarından biri, yöneticilerimizin toplumun 'akıllı' ve 'sorumluluk sahibi' bireylerden oluştuğuna bir türlü inanmaması. Bugün bile hâlâ aynı sorunu yaşıyoruz. Bu inanmama halini zaman zaman o kadar ileri aşamalara götürdüler ki, neredeyse toplumu demokrasinin kötü bir şey olduğuna bile ikna ediyorlardı. Türkiye'de, bireylerin 'akılsız' ve 'sorumsuz' olduğunu en çok söyleyenler nedense aydınlanma ve modernizmi en yüksek sesle savunanlar arasından çıktı. Ve tersini, yani halkın 'akıllı' ve 'sorumlu' olduğunu söyleyenler de nedense hep 'gerici'likle suçlanan sağ siyasetçiler oldu. Mesela iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi, vatandaşların 'akıllı' ve 'sorumlu' olduğuna ilişkin inancı yeniden canlandırma misyonuyla, halkın oyunu ve demokrasiyi cesaretle savunarak iktidar oldu. Bu partiye oy veren insanlar arasında, 'Yeter, bu sefer söz benim olsun' diye düşünenlerin çoğunlukta olduğunu düşünmek için yeterli sebep var. Ve şimdi o AKP, kendisine oy verirken 'akıllı' ve 'sorumlu' olan insanların, mesele kredi kartı kullanmaya gelince ya da evliliği ve mutluluğu sürdürmek söz konusu olunca 'akıllı' ve 'sorumlu' davranmayacaklarını düşünüyor. Öyle düşündüğü için de bu yasa değişikliklerine gitmeyi tasarlıyor. Nereden nereye, değil mi? *********************************************************************** ZİNAYI YASAKLAR DEĞİL EĞİTİM ÇÖZER : ZİNANIN ÇARESİ YASAKLAR DEĞİL 05/09/2004 Radikal Makale ZİNAYI YASAKLAR DEĞİL EĞİTİM ÇÖZER : ZİNANIN ÇARESİ YASAKLAR DEĞİL 05/09/2004 Radikal Makale AYSEL EKŞİ 14 Eylül'de TBMM'de görüşülmeye başlanacak olan Türk Ceza Kanunu taslağı, kadınların insan haklarını ihlal eden ve demokratik hukuk devleti normlarıyla uyuşmayan düzenlemeler içeriyor. Şimdi tartışılan konu, tasarı Türkiye'nin uluslararası taahhütlerini göz ardı ederek, bu haliyle yasalaşırsa, kadınlara uygulanan ayırımcılık ve insan hakları ihlallerinin devam edip edemeyeceği noktasında toplanıyor. Zina eylemi yeniden yasalar gözünde suç sayılmalı mıdır, bu tartışılıyor. Bu çok çok yönlü konuya ben iki açıdan yaklaşıyorum. Önce, yasak ve günah kavramlarının günümüzde neyi, ne kadar çözdüğü konusunda bazı İslam ülkelerinden somut birkaç örnek vermek, sonra bir psikiyatrist olarak konuyu erkeğin zinası olarak ele almak istiyorum. İslam ülkelerinde zina yasaktır. Ama Dünya Sağlık Örgütü (WHO) 1992 raporlarına göre Arap ülkelerinde AIDS hastalığı çoktur, utanç konusu olduğu düşünüldüğü için, resmi makamlara bildirilmemektedir. Çünkü zinanın yasak olduğu Suudi Arabistan, Arap Emirlikleri gibi ülkelerde erkekler, düzenlenen seks turları ile Uzakdoğu'nun belli merkezlerine gitmekte, hayat kadınlarıyla cinsel ilişki yaşamakta ve AIDS kapmaktadır. Dönüşte eşlerine ve dolaylı olarak çocuklarına da AIDS bulaştırmaktadır. Uyuşturucu patlaması İslam ülkelerinde alkol ve uyuşturucu madde kullanımı günahtır ve şiddetle yasaktır. Ama örneğin Suudi Arabistan'da her ikisinin kullanımı da sorun niteliğindedir. İlk kez 1987 yılında sadece uyuşturucu madde bağımlısı erkeklerin tedavisi için Riyad'da Al-Amal Hastanesi açılmış ve bir yılda 18 bin 321 bağımlı tedavi edilmiştir. Bu hastalarda yüksek oranlarda nüks görülmüş, taburcu edilenlerin yüzde 60'ı tekrar tekrar uyuşturucu bağımlılığı nedeniyle hastaneye yatırılmıştır. Alkol içilmesinin kesinlikle yasaklanmasına rağmen, alkol bağımlılığı en yüksek oranlardadır. Kadın alkol ve uyuşturucu madde bağımlıları doğrudan Cidde'de psikiyatri hastanesine alınmaktadır. Buna göre kadınlarda bağımlılık oranı yüzde 2.7'dir. Pakistan'da intihar yasaktır, bu nedenle intiharla ölüm oranları bilinmemektedir ama girişim özellikle genç kızlarda ve erken yaşta evlenen kadınlarda yüksek oranda oranında görülür. İranlı gençler arasında da intihar 3'üncü ölüm nedenidir ve gençler arasında uyuşturucu madde kullanımı son yıllarda ciddi bir sorun haline gelmiştir, en sık kullanılan madde esrardır. Tıp öğrencilerinin yüzde 43'ü yaşamları süresince bir maddeyi en az bir kez olmak üzere kullandıklarını bildirmiştir. Bu örneklerde yasakların ve günah kavramlarının günümüzde neyi, ne kadar çözdüğü konusu somut olarak ortadadır. Bu örneklere eşcinsellik ve ailede bireylerin özellikle çocuklarla cinsel ilişkisini içeren ensest ilişkiler konusundaki sayısız araştırma bulgularını da ekleyebilirsiniz. Çapkınlık övünç kaynağı Madalyonun bir de ters tarafına bakalım: Zina kavramının nedense hep kadının zinası olarak yorumlandığını gördük. Oysa erkeğin zinası, eşine ihaneti, özellikle kuma denilen ve ikinci evlilik dışı kadınların aynı eve getirildiği veya onlar için ayrı evlerin tutulduğu ve hatta imam nikâhı denilen nikâhların yapıldığı durumları da içermek üzere, ülkemiz kadınları ve gençleri için derin bir yaradır. Bütün bunlara son yıllarda maço bir erkeklik gösterisi, bir övünç vesilesi haline getirilen kaçamak ilişkiler modasının eklendiğini görüyoruz. Bu, ülkemizde tekstil sanayi gibi bazı alanlardaki hızlı gelişmeler uzantısında ya da magazin basınında birden ün, para ve güç kazanan erkeklerimiz arasında bir ZİNAYI YASAKLAR DEĞİL EĞİTİM ÇÖZER : ZİNANIN ÇARESİ YASAKLAR DEĞİL 05/09/2004 Radikal Makale yarışa, gösteriye dönüşmüş görünüyor. Sonra 'Kadınlar zina yapan eşlerini affetmeli mi' tartışması magazin sayfalarından günlük yaşantımıza taşınmış görünüyor. Tamer Karadağlı adlı oyuncunun 'Bunu herkes yapıyor' anlamındaki sözlerini 'Erkektir bu, bütün erkekler yapar' biçiminde onaylayanlar ve hoşgörenler de var kuşkusuz. Ben ruh sağlığı ile ilgili bir uzman olarak, pek çok kadının bu gibi problemler nedeniyle bizlere başvurduğunu söylemek isterim. Biz psikiyatristler ne kadar deneyimli olursak olalım, ihanete uğrayarak yaralanan bir kadının sorununu çözmede çaresiz kaldığımız zamanlar çok olur. İhanete uğrayan bir kadın için çıkar yol nedir? Eşinin kaçamaklarını doğal kabul etmesi mi, umursamayıp aldırmaması mı, bilmezden gelinmesi mi, asıl korkulması gereken ciddi bağlılıklarsa, bu aşamada teselli bulması mı? Yoksa suçu geleneklere yüklemesi veya İslam dininin erkeklere bahşettiği iddia edilen 'birden çok kadınla ilişkiyi' tartışmasız sineye çekmesi mi? Her kadının güçlü olması ve bu konuyu gereğine göre çözebilmesi kuşkusuz idealdir. Ancak her kadından aynı derecede güçlü olmasını bekleyemezsiniz. Kendisi de kolayca kaçamak ilişkilere girebilen bir kadının eşinin kaçamakları karşısında daha hoşgörülü olması doğaldır. Eğitim düzeyi yüksek olan, çalışan, yapacak çok fazla işi olan kadının tepkilerini kontrol altına alması ya da sorununa çözüm bulabilmesi daha kolaydır. Kocasıyla zaten duygusal veya cinsel bağları kopuk olan bir kadın da bundan etkilenmeyebilir. Ancak kendisi hep tek- eşli kalmış, erken yaşta evlenmiş, tüm yaşamını evine ve eşine adamış kadınların bu gibi durumlarda derinden yaralandığını, aşağılanmış ve dışlanmış hissettiğini, kendine güvenini ve eşine sevgisini yitirdiğini söylemek abartı zannedilmemelidir. Bu duygusal tepkilerin yol açtığı çeşitli ruhsal bozuklukları sadece İstanbul'da değil, örneğin Trabzon'da ya da Adana'da yaşayan ve ruhsal sorunlarının tedavisi için her yöreden getirilen ihanete uğramış kadınlarda görmekteyiz. Kolayca kaçamak ilişkilerde bulunan erkeklerdeki en yaygın mazeret, 'herkesin yaptığı' ya da 'erkeklerin nefsine hâkim olamadığıdır.' Otururken eteklerine sahip çıkmadığı için eşine kızan ve eve dönüşte problem çıkaran ülkemiz erkekleri, eşlerinden kendi kaçamaklarının hafife alınmasını bekler. Ülkemiz erkekleri, kadının içinde isyan ve öfke dalgalarının büyüdüğünü genelde görmezler. Hatta bazı erkekler, otel makbuzları, iki kişilik uçak biletleri gibi kaçamaklarıyla ilgili somut kanıtları, eşlerinin ütüleyeceğini bildikleri pantolon-ceket ceplerinde unutur. Bu 'unutma'nın ardında herhalde 'Sana saygı duymuyorum, sen suçluluk duymama bile değmezsin' mesajının yattığını kadın anlar. Ya da 'Ben bencil adamın biriyim, suçluluk filan duyacak değilim, bu ilişkileri de zaten hafife alıyorum' demektir bu. Kaçamaklarını hafife alma eğilimindeki bazı erkekler ise eşlerinin içinde biriken öfke ve nefret tepkilerini dikkate almaksızın, ondan cinsel isteklerine yanıt vermesini bekler. Oysa kişiliğine ve kendi bedenine saygısını kaybetmiş bir kadından, cinsel duygularının canlanması beklenemez. Bu nedenle ihanete uğradığı duygusundaki kadınların en büyük sorunu bu kez cinsel sorun haline dönüşür ve genellikle bu noktada ruh hekimlerinde çare aranır... Çocuklar da etkileniyor Kuşkusuz bu tip sorunları sürekli yaşayan ailelerde çocuklar da zaman zaman sorun çıkarır. Ne kadar gizli tutulmaya çalışılırsa çalışılsın, aile yaşamından kopuk olmayan bir gencin evdeki gerginliği hissetmemesi olanaksızdır. Bu durumlarda gençlerin çoğu kez babaya büyük öfke duyduğu, ona saygıyı kaybettiği iyi bilinir. Bazı çocukların annelerinin duygularıyla özdeşim yaparak, ileriki yıllarda diğer kadınlardan nefret ZİNAYI YASAKLAR DEĞİL EĞİTİM ÇÖZER : ZİNANIN ÇARESİ YASAKLAR DEĞİL 05/09/2004 Radikal Makale ettiğini ve kadınlardan tamamen uzaklaştığını görürüz. Bir kısmında, tıpkı babaları gibi, cinsel içgüdülerini kontrol yeteneği gelişmemiş, ileriki yaşantılarında kadın karşısında hep zayıf kalmışlardır. Ülkemizde son yıllarda kaçamak ilişkilerin maço bir erkeklik gösterisi ve övünç vesilesi şeklinde moda haline getirilmesinde, basının kuşkusuz rolü büyük. Magazin basınında şarkıcı ve mankenlerin yaşantıları, TV dizileri ve filmlerde, çoğunlukla karşılıklı duygu içermeyen kolay ilişkiler sergilenmekte ve basit bir eğlence gibi hafife alınmaktadır. Bireyler bu düşünceye şartlandırılmakta ve gizliden gizliye özendirilmektedir. Oysa bizde düşünüldüğünün aksine son yıllarda ABD ve diğer Avrupa ülkelerinde, bireylerin cinsel yaşamında çok daha tutucu ve tek eşle ilişki eğilimleri ağırlık kazanıyor. Bunun temel nedeni özellikle AIDS kapma ve evlilik dışı bebek doğumundan korku olabilir. Ama sonuçta hem kız, hem erkek gençlerin evlilik öncesi cinsel deneyime başlama yaşı son 10-15 yıldır belirgin şekilde düşmüştür. Rastgele bireylerle hemen ilişkiye girilmesi yerine, tek arkadaşla beraberlik önem kazanmıştır. Ülkemizde yaygın olarak 'gelişmiş ülkelerde kızların bekâretinden utanç duyduğu' söylenirken, 2002 yılı araştırmaları, 19 yaşındaki kızların yarıdan fazlasının cinsel deneyim yaşamadığını gösterir. Çünkü bir süredir gençlerde intihar, uyuşturucu madde kullanımı, evlilik dışı bebek doğumu ve depresyon oranları artmakta olduğu için, etkin eğitim programları yapılmakta ve tek- eşli cinsel yaşam desteklenmektedir. Bu etkin programlar gençler üzerinde şimdiden etkisini göstermeye başlamış görünüyor. Özellikle Amerikalı gençlerin neredeyse yarısının, yüksek ya da orta derecede risk altında olması ruh hekimlerini harekete geçirmiş bulunuyor. 2000 yılı Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, diğer gelişmiş 28 ülke ile karşılaştırıldığında, depresif belirtiler, yaşamdan zevk alamama, endişe ve sıkıntılar en yüksek oranlarda ABD'deki gençlerde bulunmuştur. Yılda bir milyondan fazla bekâr genç kız hamile kalmıştır. Ancak hamile kalan bu bekâr kızların en büyük bölümü zencilerdir ve çok düşük toplumsal düzeyden gelmişlerdir. ABD'de sosyal güvenliği ve ekonomik gücü olmayan bu kızların çok ciddi sorunlarla karşılaştığı konusu devamlı meslek dergilerimizde vurgulanmıştı. Basının sorumluluğu büyük Bütünüyle, son yıllarda ülkemizdeki yapay eğilimlerin aksine, ABD ve diğer Avrupa ülkelerinde, bireylerin cinsel yaşamında çok daha tutucu ve tek eşle ilişki eğilimleri cesaretlendiriliyor, en azından rastgele ilişkilerin engellenmesi yönünde çaba gösteriliyor. Çocuk ve gençlerin cinsel kaynaklı davranış ve sorunlarının nedeni olarak medya da büyük ölçüde suçlanıyor. Çünkü eğlence medyası bireylerin rastgele cinsel yaşamının 'doğal olduğu' mesajını veriyor. Medyada bir sonuç beklenmeyen, karşılıklı duygu içermeyen kolay ilişkiler basit bir eğlence gibi hafife alınıyor, bireyler bu düşünceye şartlandırılıyor ve özendiriliyor. Magazin basınının 'Herkes bunu yapıyor' şeklindeki onaylayıcı, hafife alıcı ve cesaretlendirici sözlerini bu nedenle tehlikeli buluyorum. (İstanbul Üniversitesi Çocuk Sağlığı Enstitüsü Adolesan Bilim Dalı öğretim üyesi) *********************************************************************** ZİNA GEREKÇESİYLE YÜZLERCE MADDELİK SİVİL REFORMU DIŞLAMAK HAKSIZLIK OLUR 05/09/2004 Zaman Haber ABDULLAH GÜL ZİNA GEREKÇESİYLE YÜZLERCE MADDELİK SİVİL REFORMU DIŞLAMAK HAKSIZLIK OLUR 05/09/2004 Zaman Haber Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, sivil devrim niteliğinde sayılabilecek reform çalışmalarını, zina konusunu gerekçe gösterilerek dışlamanın, Türkiye'ye haksızlık olacağını söyledi. Gül, Maastricht kentinde AB dönem başkanı Hollanda tarafından düzenlenen gayri resmi dışişleri bakanları toplantısında üye ülke bakanlarıyla dün çalışma yemeğinde bir araya geldi. Daha sonra gazetecilerin sorularını cevaplayan Gül, son iki yıl içinde Türkiye'de önemli işler başarıldığını anlattı. Reform çalışmalarının, ‘halk layık olduğu için' gerçekleştirildiğini ifade eden Dışişleri Bakanı, şöyle konuştu: "Hükümetimiz, yaptığı başarılı çalışmalardan pişman değildir. Altı ay önce sorun olarak ortada duran birçok konu bugün çoktan geride kalmıştır. AB ile üyelik görüşmelerine başlarsak da biz bu çalışmaları sürdüreceğiz. Gündemde olan Türk Ceza Yasası'nı da bu çerçevede görmek gerekir. Yüzlerce, binlerce maddesi olan, üstelik reform niteliğinde değişiklikleri öngören bir yasayı bir maddeye indirgeyerek yargıya varmak çok yanlış. Herkes fikrini söyleyebilir. Ama yapılan tüm reform çalışmalarını bir madde ile gölgelemek ve bu yönde yayın yapmak çok yanlış ve abartılı. Madde olduğundan farklı sunulursa bu da yanlış. Ortada somut bir metin bile söz konusu değil Kaldı ki, TBMM açılınca nasıl hareket edecek onu da bilmiyoruz." Maastricht kentinde önceki gün başlayan Avrupa Birliği'nin dış politikasıyla güvenlik konularının gözden geçirildiği gayri resmi toplantının dünkü bölümüne katılan Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, akşam saatlerinde Ankara'ya döndü. *********************************************************************** YOLDA ZİNA 05/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı GÜNERİ CIVAOĞLU Fazıl Say'ın parmakları piyano tuşlarında uçuşuyor... Eurovizyon birincisi, yani Avrupa vizyonunda 2004'ün en iyi dereceye sahip olanı Sertab Erener, "kristal" gibi sesiyle ona eşlik ediyor. Mozart'ın "Alla Turca" adlı, piyano sonatı Fazıl Say'ın tuşlarında caz derlemesi ve Sertab'ın yorumuyla heyecan verici. Harbiye Açık Hava Tiyatrosu'nun anfisinde oturan tek kişi yok. Binlerce İstanbullu ayakta... Çılgınca alkış. Bu sahnenin yaşandığı Türkiye'nin gündemine, yıllar önce tarih hurdalığına atılmış "zinaya ceza" hükmünü sokuşturma çabaları ve "istemezük" sesleri ne hazin. Tarih boyu kazananlar, geriye çekmek isteyenler değil, ileriye bakanlar oldu. AKP de, seçimleri, Erbakan'ın paslanmış zincirlerini kırarak kazandığını unutmamalı. Veysel'den mesaj Fazıl Say, "Uzun ince bir yoldayım"ı, Aşık Veysel'in anısına piyano - şan ve orkestra için rapsodi haline getirmiş. Fazıl Say, parmakları ile müzik büyüsü yaratır. Ama... Onu gözle izlemek de başka zevktir. "Uzun ince yolda" sağ elinin parmakları tuşlarda gezinirken, sol elini kuyruklu piyanonun kapağından içeri sokar, tellerden parmaklarıyla bağlama sesi üretir. Kutsal bir aşk yaşar/ yapar gibidir. "Uzun ince yol" Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne yolculuğunun simgesi YOLDA ZİNA 05/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı olmuştur. 1987'de, Brüksel'de Özal'ın "AB'ye tam üyelik için başvuru" yaptığı günü anımsıyorum. Özal "İnce uzun bir yola girdik. Çok yıllar alacak" demişti. Haklı çıktı. Bakınız... Artık, görüşme için tarihin verileceği, neredeyse "Kesin" gibi. Aşık Veysel'in "Uzun ince yolu" hep ileriye yürüyüşün fon müziği. AB'den tepkiyle karşılanan ve "AB hukukunda böyle bir düzenleme olamaz" dedirten "zinaya hapis cezası" gibi bir kabile / aşiret hükmünü hortlatmak geri adımdır. 2004 Türkiye'sinde sahne bulmamalı. İpek yolu Fazıl Say, "İpek Yolu" adlı piyano konçertosunu, Berlin'de bestelemiş. Sarı at kuyruğu saçlı Şef İbrahim Yazıcı'nın, paçaları şalvar gibi büzülmüş tulum içinde farklı bir görünüm ve dinamik yönetimi, çağın öncüsü izlenimini veriyordu. Bilkent, konservatuvar kökenli orkestraya, İpek Yolu'nda bir kervan gibi yol aldırıyordu. Naftalinlenmiş ve tavan arasına kaldırılmış bir sandığın kapağını açarcasına "zinaya hapis" hükmünü, onlar kim bilir, ne eğlenceli söylemlerle "Ti"ye alıyorlar. "İpek Yolu" aslında "Uzun ince yol"un başlangıcı. Türklerin Orta Asya'dan başlayıp, Hindistan, Mezopotamya üzerinden Ankara'ya varışlarını anlatıyor. Çin'in simgesel olarak gongu ile başlıyor. Piyano ve yaylı sazlar, yol boyu medeniyetlerin ses renklerini yansıtmak üzere alışılmışın dışında çeşitli efektler elde etmek için kullanılıyor. Örneğin, Hint entstrümanı "Sitar" ve "tabla" sesleri, "yağmur efekti" ve "rüzgâr efekti", dünyanın dönüşümünün "do diyez"le örtüşen sesi üretiliyor. Yapıt, Fazıl Say'ın piyanonun tellerine metal mızrap çekerek seslendirdiği "Ankara'nın taşına bak" türküsünden notalarla noktalanıyor. Bu da ileriye bir yürüyüş. Ankara'nın başkent oluşu ve Atatürk devrimleri... Sonrası ise artık ucu görülmeye başlayan "Uzun ince yol" ... O yol üzerinde "zinaya hapis" geriye dönüştür. Türkiye'yi AB'ye taşımak performansını gösteren Erdoğan ve arkadaşları, Ekim raporu öncesi, olumsuz imaj çizecek bu yanlış adımdan vaz geçmeli. Not: İki gün önceki yazımda, "hayvanlar kadar sevişme özgürlüğü" sözcükleri baktım da amacını hayli aşmış. O kelimeleri siliyorum. *********************************************************************** “NESEBİ GAYRİ SAHİH...” 05/09/2004 Türkiye Köşe Yazısı İSMAİL KAPAN Medyanın bir bölümü tarafından, bilerek ve isteyerek tırmandırılan zina konusunun hangi noktaya varacağı belli değil. Ama devam eden tartışmalar sebebiyle birçok kişi eteğindeki taşları döktü ve kimin ne düşündüğü aşağı yukarı ortaya çıktı. 348 maddelik TCK Tasarısının, sadece bir maddeye indirgenerek yorumlanması da, herhalde ülkemize mahsus garipliklerden biri ve tabii ki, bunun öncülüğünü de medya yapıyor... Ancak öyle tuhaf şeyler söyleniyor ki, insanın kanı donuyor. Bir kısım basınla birlikte, birtakım sivil kitle örgütleri de canhıraş bir şekilde “NESEBİ GAYRİ SAHİH...” 05/09/2004 Türkiye Köşe Yazısı zinanın suç olmasına karşı çıkıyorlar. Bunu yaparken de, yine her zamanki saplantıyla; getirilmek istenen düzenlemeyi şeriat özlemleri, gericilik, çağdışılık vs. yavelerle anlatıp kendi tezlerini güçlendirmeye çalışıyorlar. Kavramların, kuralların ve toplum gerçeklerinin bu derece gözardı edildiği bir başka memleket var mıdır acaba? Geçmişte genel yayın yönetmenliği de yapmış olan; altmışlı yaşlardaki köşe yazarı, sözümona özgürlükleri savunmak adına zinaya müthiş arka çıkıyor ve şöyle bir hükme varıyor: “İnsanlara hayvanlar kadar özgürlük tanınmayacak mı?...” Evet, evet aynen böyle diyor! “Şecaat arz ederken merdi kıpti sirkatin söyler.” Hayvanlar misali serbest çiftleşmeyi, insanlar için özgürlük olarak değerlendirmek akla ziyan şeyler. O yazıyı okuduğumda, ağzımdan gayri ihtiyari şu söz döküldü: Zır cahillik!.. Nevizade’nin o meşhur tekerlemesi bu tabloya ne kadar da uyuyor: “Cehlin bu kadarı sehl olmaz, kesbsiz ta bu kadar cehl olmaz.” Bugün kullanılan kelimelerle ifade edersek şöyle diyor: (Cehaletin bu kadarı kolay şey değil. Eğitim olmadan da bu kadar cehalet olması mümkün değil...) Ondan bir gün önce de aynı gazetede, yeni yetme bir bayan kalemşör, zinayı suç haline getirerek insanların istediği gibi aşk yaşamasına mani olunduğunu yazıyordu. “Aşk” gibi insani ve yüksek bir duyguyu, şehvani arzularla, yani hayvani duygularla karıştırıyordu besbelli. Hadi o yeni yetmenin “aşk” kavramını anlayacak kapasitesi olamayabilirdi ama; hali hazırdaki yönetmeni de üzerine tüy dikip, zinanın suç sayılmasını isteyenleri, “Cahiliye Devri”ne özlem duymakla suçluyordu. Haydaa! Yanlışlıklar silsilesinin neresini düzelteceksiniz?! Eskiden, aralarında nikah akdi olmayan kişilerden meydana gelen çocuklara “Nesebi gayri sahih” deniliyordu. Zamanla bu deyim değişikliğe uğradı. Gayrimeşru ilişkilerin yaygınlaşmasıyla, sokaklarda da “Evlilik dışı çocuk”lar fazlalaştı. Düne kadar,Türk örf ve âdetlerine göre “fuhuş” kabul edilen eylemler, şimdilerde “seviyeli (!) birliktelik” olarak lanse edilmeye çalışılıyor. Gömlek değiştirir gibi “Dost-metres; sevgili- partner” değiştirenler, hızlı aşk yaşayan “playboy” ya da”playgirl” olarak magazin medyasının temel malzemesi olarak kullanılıyor. Tefessüh etmiş dar bir çevrede, kimin eli kimin cebinde belli değil. Sadece yarım gün süren evlilikler bile var... İyi de, aile müessesesi, ahlak, örf-âdet, kurallar, kamu düzeni ne olacak? Evlilik akdi, insanların kendi kafalarına göre, istedikleri şekilde yapabilecekleri bir şey değil ki. Devlet bunu belli kaidelere bağlamış. Bu akdin, mutlaka kendi yetkili memuru tarafından yapılmasını şart koşmuş. Neden acaba? Çünkü, bu düzenlemeyi yaparken elbette kamu düzenini ve kişi menfaatlerini; ailenin, toplumun yapısının korunmasını düşünmüş. Evlilik ve cinsel hayat, sadece bir erkekle kadın arasındaki münasebetten ibaret değil. Erkeğin de, kadının da ailesi, akrabaları, eğer doğmuşsa çocukları, yani onların çevresini teşkil eden geniş bir topluluk bütünüyle etkileniyor. Özellikle çocuklarda, ömürboyu devam eden travmaların doğurduğu sonuçlar ürkütücü oluyor. İstatistikler ortada. O halde, kamu düzenini çok yakından ilgilendiren ve toplumun kahir ekseriyetinin talep ettiği bir düzenlemeyi, bazılarının çağdaşlığa aykırı bulmasının veya öyle sanmasının kıymeti harbiyesi var mıdır? Fakat, tartışmalar sağlıklı şekilde ve doğru zeminde yürütülmezse; sapla saman karıştırılırsa, bazı siyasilerin de kafası karışabilir... CHP’nin bir gün içinde, verdiği sözden çark etmesi bunun sonucu ve son derece de düşündürücü. Son söz olarak şunu söyleyelim; hayati bir meselede karar verilirken, sadece sesi fazla çıkan bazı marjinal kişi ve grupların çığırtkanlıklarına değil, toplumun büyük kesiminin de ne düşündüğüne “NESEBİ GAYRİ SAHİH...” 05/09/2004 Türkiye Köşe Yazısı bakmak gerekir. Eğer kuru gürültüye pabuç bırakılırsa, daha sonra telafisi imkansız sıkıntılar doğar. *********************************************************************** YOK MU KURTARACAK BU İNSANLIĞIN ONURUNU? 05/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı SEDAT ERGİN BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, geçen perşembe günü yaptığı bir açıklamada, zinanın Türk Ceza Kanunu’nda suç olarak tanımlanması ihtiyacının gerekçesini şöyle açıklamış: ‘Bunun bir yerde insanlık onurunu kurtarmaya yönelik bir adım olduğuna inanıyorum...’ Başbakan’ın mantığını izlersek şu sorulara da yanıt aramamız gerekebilir: Zinanın suç haline getirilmesine karşı çıkan bireyleri, insanlık onurunun zedelenmesine göz yuman kişiler olarak mı nitelendireceğiz? AB’nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Günther Verheugen adına yapılan ‘AB ülkelerinde zina yasalarda suç sayılmıyor’ şeklindeki açıklamayı ‘onursuzluğa övgü’ mü sayacağız? AB ülkelerinin zinayı suç saymamaları, yoksa insanlık onuruna karşı bir duruş mudur? Türkiye’nin AB’ye tam üyelik süreci, zina bağlamında bir onur meselesini de gündeme getirebilir mi? TOPLUMUN YAKALADIĞI DENGEYİ BOZMAK AKP, ilginçtir ki, hazırladığı ilk Ceza Kanunu taslağında zina konusunda herhangi bir düzenlemeye yer vermemişti. Anayasa Mahkemesi’nin 1996 yılında Ceza Kanunu’nun zina ile ilgili bölümünü kadınlara dönük ayrımcılık içerdiği gerekçesiyle iptal etmesinden sonra zina konusu büyük ölçüde Türk hukuk sisteminin kapsama alanının dışına çıkmıştı. Ancak Medeni Kanun’da zina ‘boşanma nedeni’ olarak sayılmaya devam ettiği için söz konusu fiilin işlenmesi suç sayılmasa da belli bir yaptırıma bağlanmıştı. Ayrıca, TCK’nın zinayla ilgili maddesi iptal edildiğinden, zinanın kanıtlanması için polisin devreye girerek, yatak odalarına baskın düzenlemesi gibi uygulamalar da tarihe karışmıştı. Denilebilir ki, Türk toplumu zina konusunda kendi içinde bir denge yakalamıştı. Nitekim, geçen 8 yıl içinde bu konuda büyük bir tartışma yaşanmadı. GELENEKSEL İLE MODERN ARASINDA SIKIŞMAK AKP hükümetinin, bir ‘parti kararı’ üzerine zinayı yeniden TCK’ya suç olarak sokmaya kalkışmasıyla ortaya çıkmış olan denge durumunun bozulduğu söylenebilir. Zina ile ilgili ‘parti kararı’, AKP’nin içindeki önemli bir kırılmayı gösteriyor. Kendisini muhafazakár demokrat olarak tanımlayan AKP, Batı ölçülerinde bir liberallik anlayışı ile geleneksel muhafazakárlığı arasında bir sentez yakalamaya çalıştığını söylüyor, ancak partinin kimliğindeki muhafazakár kodlar kolayca baskın hale gelebiliyor. Örneğin, zina gibi bir konunun tartışılması, koyu bir muhafazakárlığın kendiliğinden bir refleksle serbest kalmasına yol açabiliyor. Sonuçta, AKP, bir kez daha modern toplumun gerekleriyle geleneksel toplum anlayışının karşıt çekim alanları arasında sıkışıp kalıyor. YOK MU KURTARACAK BU İNSANLIĞIN ONURUNU? 05/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı Son sıkışma, AB’nin aralık ayında Türkiye hakkında vereceği kritik kararın hemen arifesinde AKP’nin ‘Biz artık değiştik’ söyleminin de gölgelenmesine yol açıyor. KADINLARA POZİTİF AYRIMCILIĞA DA KARŞI Meselenin AKP’nin muhafazakár dokusuna işaret eden paralel bir boyutu daha var: Kadınların toplumdaki konumu, bugün çağdaşlık ve gelişmişliğe ilişkin bütün evrensel ölçütlerde en üst sıralarda yer alıyor. Ancak, AKP’nin kadına bakışı, bugüne dek genellikle türban serbestisini ön planda tutan bir anlayışla sınırlı kaldı. Örneğin, son Anayasa değişikliğinde kadınların konumunu güçlendirmeyi amaçlayan pozitif ayrımcılık önergesine AKP liderliği cansiparane bir çabayla karşı çıktı. Bir başka deyişle, kadınların örtünme özgürlüğünü savunan, ancak toplum hayatında daha ileri bir konum elde etmelerine karşı çıkan bir zihniyeti temsil etti AKP; her ikisini birlikte savunamadı. MUHAFAZAKÁRLIĞIN AŞILAMAZ SINIRLARI Bu, kimilerine göre çelişkili, kimilerine göre ise içinde hiç de çelişki barındırmayan, son derece tutarlı bir çizgidir. Keza, TCK’nın ilk taslağında eşcinsellere yönelik ayrımcılığı yasaklayan bir düzenlemeye yer vermişken, sonradan bu ifadeyi taslaktan çıkartması yine AKP’nin muhafazakárlığının aşılamayacak sınırlarını gösteren bir başka adımdır. Bu açıdan bakıldığında, zina konusundaki son tartışma, soyağacı ‘Siyasal İslam’ın köklerinden yükselen AKP açısından hiç şaşırtıcı değildir ve bu partideki değişimin sancılı geçeceğini ve çok uzun bir zamana yayılacağını göstermektedir. *********************************************************************** ZİNA SUÇ OLURSA TÖRE VE NAMUS CİNAYETLERİ ARTAR 05/09/2004 Hürriyet Haber Van Kadın Derneği Başkanı Zozan Özgökçe, Türk Ceza Yasası’nda zinanın suç sayılması halinde, töre ve namus cinayetlerinin artacağını söyledi. Özgökçe, ‘Zaten bölgede kan davaları, namus ve töre cinayetleri var. Bu insanlar halen yasalar aracılığı ile değil, suçluları kendileri yargılayıp cezayı da bir şekilde kendileri veriyorlar. Bu ceza yöntemi, töreleri de göz önüne aldığımızda zinanın suç olmasıyla birlikte daha da artacak’ dedi. Zina suç sayılırsa, tamamen ortadan kaldırmaya çalıştıkları bekaret kontrollerinin yeniden artacağını belirten Zozan Özgökçe, ‘Eğer çokeşlilikle ilgili bir düzenleme getirilmek isteniyorsa, bunu tamamen o başlık altında bir karara bağlamaları lazım, zina olarak değil. Çokeşli olan erkeğin cezalandırılması, tazminat veya bir cezai müeyyide şeklinde uygulanmalıdır’ diye konuştu. *********************************************************************** AB’NİN ZİNAYA TEPKİSİ AKP’DE KAFA KARIŞTIRDI 05/09/2004 Hürriyet Haber Zinayı yeniden suç sayma girişimine AB’den gelen sert tepkiler, AKP’de kafaları karıştırdı. Bugüne kadar kamuoyundaki zina tartışmalarını dikkate almayan bir tavır izleyen AKP, konunun 6 Ekim’de açıklanacak Türkiye’yle ilgili ilerleme AB’NİN ZİNAYA TEPKİSİ AKP’DE KAFA KARIŞTIRDI 05/09/2004 Hürriyet Haber raporuna yansımasından çekiniyor. AKP, zina için son sözü 8 Eylül’de Erdoğan’ın başkanlığında yapılacak MYK’da söyleyecek. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın zinayla ilgili TCK’da yapılacak yeni düzenlemenin AB’yi ilgilendirmediği yönündeki açıklamalarına karşılık, AKP içinde farklı sesler yükselmeye başladı. Bazı AKP yöneticilerinin yanı sıra bazı milletvekillerinin de zinayla ilgili yeni düzenleme girişimleri için ‘gereksiz bir tartışma’ tepkisini vermeleri dikkat çekti. Zinanın suç sayılmasını şiddetle savunanların yanı sıra bunun gereksizliğini savunanların da bulunması, yeni TCK tasarısını yasalaştırmak için 14 Eylül’de yapılacak Meclis’in olağanüstü toplantısı öncesinde AKP’de kafaların karışık olduğunu da ortaya koydu. ERDOĞAN KARARLI Dün görüşlerine başvurduğumuz bazı AKP yöneticileri, özellikle AB’den yükselen tepkilere dikkat çekerek, bunun Türkiye’nin üyelik sürecine olumsuz etki yapıp yapmayacağına ilişkin endişelerini dile getirdiler. Bir AKP yöneticisinin, bu konudaki endişesini, ‘Zina tartışmaları 6 Ekim’de açıklanacak Türkiye ile ilgili ilerleme raporuna girer mi?’ diye dile getirmesi de dikkat çekti. AKP, zina konusundaki tartışmalara son noktayı 8 Eylül Çarşamba günü Erdoğan’ın başkanlığında yapacağı MYK toplantısında koymaya hazırlanıyor. Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in de katılacağı belirtilen MYK’de, zinayla ilgili yeni TCK’ye eklenecek madde de masaya yatırılarak, partinin bu konudaki son sözü söylenecek. Bu kritik MYK toplantısı öncesinde AKP kulislerinde ise Erdoğan’ın zinanın suç sayılması konusundaki kararlılığının sürdüğü ve bu kararlılığın 8 Eylül’deki MYK’ya da damgasını vuracağı yorumları yapılıyor. AKP’nin zinayla ilgili düzenleme konusunda geri adım atmasının bütün bu nedenlerle çok düşük bir olasılık olduğundan söz ediliyor. *********************************************************************** ZİNADA BİR ORTA YOL FORMÜLÜ BULMALIYIZ 05/09/2004 Hürriyet Haber CEMİL ÇİÇEK Adalet Bakanı Cemil Çiçek, AB’nin de karşı çıktığı zinaya ceza konusunda orta yol formülü bulmaya çalıştıklarını açıkladı. Çiçek, ‘aldatılan kadının da hakları olduğuna’ dikkat çekerek ‘Sorunu uzlaşma kültürü içinde çözmeliyiz’ dedi. HÜKÜMET Sözcüsü ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek, AB’nin de karşı çıktığı zinaya ceza konusunda ortayol formülü bulmaya çalıştıklarını açıkladı. Çiçek, konunun AB ile ilgili yönünü bir AB toplantısı için Hollanda’da bulunan Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile değerlendireceklerini, ayrıca konunun AB Komiseri Gunter Verheugen ile de görüşülebileceğini söyledi. Çiçek, Hürriyet’e yaptığı açıklamada, TCK’da zina suçuna ceza verilmesinin AKP’ye milletvekilleri kanalıyla gelen talepler üzerine ‘parti kararı’ olarak gündeme geldiğini bildirdi ve şunları söyledi: AB’DEKİ AYNI HUKUK MU AB, bugüne kadar kendi normlarını bize telkin ettiği kadar iç talepten kaynaklanan hususları da önümüze koydu. Bazı AB ülkelerinde bu suç bir iki sene önce kaldırılmış. Şimdi bu çağdaş diye baktığımız ülkelere ne diyeceğiz? Bu son derece karmaşık bir konu. AB’de yeknesaklık yok ki. AB ülkelerinde her yerde aynı hukuki işlem aynı ölçüde geçerli olmuyor. AB ZİNADA BİR ORTA YOL FORMÜLÜ BULMALIYIZ 05/09/2004 Hürriyet Haber Anayasası çıktı, ama ceza kanunu daha çıkmadı. Konu basına eksik yansıdı. ‘Devlet yatak odasını gözleyecek. Savcılar resen harekete geçecek’ gibi takdim edildi. AB bu tartışmaları basın üzerindeki yazılanlardan değerlendirilirse, durum farklı olabilir. ALDATILAN KADININ HAKKI Diyorlar ki, devlet özel ilişkime niye karışıyor. Şikayete bağlı olduğunu kabul edenlere öbürküler karışmış olmuyor mu? Bazıları bizim şikayet hakkımız niye elimizden alınıyor derse, buna ne dememiz gerekecek? Karıyla koca arasında bir ilişki. Bazıları bunu anlayışla karşılayabilir, affedebilir ama ‘Ben affetmek istemiyorum. Kocam beni aldatıyor hakkımı nasıl arayacağım, şikayet hakkım ne olacak’ derse, acaba ortalama bir yol bulunamaz mı diye hep arayışım orada. Adalet Komisyonu’ndan geçen tasarıda da zina konusu yoktu. Bu konu yazılıp çizilince talep haline dönüştü. Birçok yere gidiyoruz, bu konularla ilgili görüş soranlar var. Milletvekillerinden partiye talep geldi. Partinin kararı olarak, bu konu ceza kanununda düzenlensin dendi. Bu da gayet normal. Bu zina konusu olmasa kimsenin TCK hakkında yazı yazdığı yoktu. UZLAŞMA KÜLTÜRÜ Suçlamalardan endişem var. Bu toplum uzlaşma kültürünü yeni yeni oluşturuyor. Bunu kavga üslubuna çekmek hoş değil. Bir sorun varsa, sorunu nasıl çözebiliriz, küçültebiliriz ona bakalım. Dünyanın sonu da değil. Biz zinayı şikayate bağlı suç yaptık, yarın AİHM’ye gitti geri döndü. Türkiye oturur bunu düzeltir. Ya da ikide bir AİHM’ye gitmeyelim diyenler de çıkabilir. *********************************************************************** TCK DEĞİL, ZİNA TARTIŞILIYOR 04/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı NAZLI ILICAK Ceza Kanunu tasarısında üzerinde durulması gereken çok sayıda madde var. Ama zina ön plana çıkarıldı. Böyle yapılırken de, AK Partililerin bazılarının şeriat özlemi içinde zinayı suç saydıkları belirtildi. Zina, Atatürk döneminde kabul edilen TCK'da da suç sayıldığına göre, demek o zaman da şeriatçılık geçer akçeymiş. Zina meselesini, askerle yakın ilişkiler içinde olduğu bilinen bir medya grubu gündemin baş sırasına oturttu. Üstelik, hafif kılçık atmasından belli ki, bunlar planlı programlı, danışıklı dövüş hareket ediyorlar. AK Parti'nin imam nikâhlı beyleri ne yapacakmış! Bunların zinadan yargılanmasını engellemek üzere AK Parti "şikâyete bağlı bir suç olsun" diye ısrar edip, savcılığın re'sen harekete geçmesini istemiyormuş! CHP de, AK Parti'yi tongaya bastırmak amacıyla, "şikâyet beklenmesin, savcının re'sen müdahaleye hakkı olsun" demiş vs... Yok efendim, zinaya suç olsun görüşünü savunanlar, acaba şeriat özlemi mi çekiyorlarmış! Türk Ceza Kanunu Atatürk döneminde kabul edildiğine ve ilk günden itibaren zina suç sayıldığına göre, devrimi yapanlar da mı şeriat özlemi çekiyorlardı? Kadına silâh Kanunlar, daima, milletin eğilimlerine, örf, adet ve birikimlere dayanır. Burada konuyu irtica yörüngesine saptırmadan, "Zina, ahlâkî bir sorundur. Sadece karı ve kocayı ilgilendirir" diyebiliriz veyahut öteden beri uygulandığı üzere, zina yapana hapis cezası verilmesi gerektiğini de TCK DEĞİL, ZİNA TARTIŞILIYOR 04/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı savunabiliriz. Ben şahsen kadın derneklerin niçin ayaklandıklarını pek anlayamadım. Çünkü, zinanın Türk Ceza Kanunu ile düzenlenmesi, kadının eline, kocasına karşı kullanabileceği bir silâh verecektir. "Kadın kocasını şikâyet edemez ama erkek karısını şikâyet eder" diye düşünmek gerçekle pek bağdaşmıyor. Anayasa Mahkemesi'nin eşitli gerekçesiyle maddeyi iptâlinden önce, hem erkeğin, hem kadının şikâyeti sınırlı kaldığı için, zinadan dolayı hapse düşenlerin sayısı zaten pek azdı. Bence, zina suçlaması, kadının eline kocasının başka bir kadınla yaşamasını engelleyecek imkânı verebilir; kadın, kocasının gözünü korkutabilir. "Anadolulu kadın, kocasına karşı ses çıkaramaz" diye düşünülmemeli. Ses çıkarabilecekler var ise, hiç değilse elleri güçlenmiş olur. İkinci eş suç Olayı psikolojik açıdan ele alırsak, aldatıldığını gören bir adam, medeniyse boşanmayı, medeni değilse karısını dövmeyi veya vurmayı aklından geçirir. Kadın ise, ya sessiz kalıp boyun eğer, ya boşanır, ya da kendisine böyle bir hukukî imkân verilirse, zina şikâyetinde bulunur. Eskiden, erkek açısından suç anında basmak ve uzun süre beraber yaşamak gibi şartlar aranıyordu. Kadının ise, cinsel ilişkiye girmesi kâfi geliyordu. Eşitlik sağlandığı takdirde, şikâyete bağlı bir suç olarak zina yapanın mahkûm edilmesi, kime ne zarar verir? Üstelik bunun şeriatla ne alâkası var? Sadece dinlere değil, genelde bütün toplumlara göre, zina suçtur. Gayriahlâkidir. Bunun ceza yasasında yer almasının gericilikle bir ilgisi bulunduğuna inanmıyoruz. Kadın dernekleri yerine, bence, çapkın erkeklerin veya karısının üzerine kuma getirenlerin, imam nikâhlı ikinci eşe ev açanların dertlenmesi gerekiyor. Çeşitli cezalar İslâm'a göre sadece zina değil, zina iftirası, şarap içmek, hırsızlık da suç sayılır. Bunlar Allah'a karşı işlenen suçlar olduğu için, değiştirilemez addedilir. Buna mukabil, kısas ve diyet bir çeşit ödeşme, takas cezalarıdır. Tazir ise, yargıcın takdir hakkına bırakılmıştı. Yargıç, isterse suçluyu bağışlar, sürgüne gönderir, tutuklar, teşhir ettirir veya değnek cezasına çarptırırdı. Ayrıca, devletin birliği ve çıkarları için şeyhülislâmdan alınan bir fetva üzerine, hükümdarın "Siyaseten katil" denilen ceza verme yetkisi de tazire benzemektedir. Bu ceza, padişahın can ve mal üzerinde sınırsız yetkisine dayanan bir örf hukukudur. Padişahın tahtını tehlikeye düşüren, canına kasteden, padişaha yalan söyleyen, halkın malını çalan, nüfuzunu kötüye kullanan, casusluk yapan kişilere çoğu zaman "siyaseten katil" adı altında, ölüm cezası verilirdi. Keşke Türk Ceza Kanunu'nu zina gölgesi veya irtica iddiaları altında tartışmasaydık. Zinanın suç sayılmasının şeriatla ne alâkası var? Yoksa Cemil Çiçek, "karısını aldatan erkeğin başına temizlenmemiş işkembe geçirip, teşhir edelim" hükmünün getirilmesini mi istedi? Resim altı: Zina için recm, yani suçlunun yarı beline kadar toprağa gömülüp, taşlanarak öldürülmesi cezasına İslâm'da da, Osmanlı'da da pek az başvurulmuştur. Naima tarihi Kazasker veya Beyazizâde Ahmet Efendi'nin İstanbul Kadısı iken, kavaf Abdullah Çelebi Efendi'nin karısının bir Yahudi ile zina etmesi üzerine, kadını Sultanahmet'te recm ile öldürttüğünü, Yahudi'nin de boynunu vurdurttuğunu yazar. Zina eden kadın ve erkeğe değnek cezası verilmesi, bunun yanı sıra erkeğin eşek üstüne ters bindirilip, başına temizlenmemiş işkembe sarılarak sokaklarda teşhir TCK DEĞİL, ZİNA TARTIŞILIYOR 04/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı edilmesine de rastlanmıştır. Bu ceza, özellikle bir gayrimüslimin Türk kadınıyla veya Müslüman bir Türk'ün zımni bir kadınla zinası halinde verilir. *********************************************************************** AB: ZİNAYA CEZA İMAJINIZI BOZAR : AB: İMAJINIZ ZEDELENEBİLİR 04/09/2004 Radikal Manşet Zinayla ilgili tasarıya AB de tepki gösterdi: Şu ana kadar kaydettiğiniz pozitif gelişmelere gölge düşer Türkiye'de giderek tırmanan zina tartışmasında şu ana kadar sessiz kalmayı tercih eden Avrupa Birliği'nden (AB) uyarı geldi. AB Komisyonu, yasa bu haliyle geçerse, 'Türkiye'nin AB nezdinde son dönemde oluşan olumlu imajının zedeleneceği' mesajını verdi. Yarın Türkiye'de olması beklenen AB Komisyonu genişlemeden sorumlu üyesi Günter Verheugen'in de durumdan ciddi rahatsızlık duyduğu belirtiliyor. Verheugen'in sözcüsü Jean Christophe Filori, zina konusundaki tartışmanın halen sürdüğünü ve AB'nin genel olarak, devam eden bir sürece tepki vermediğini hatırlatarak, "Eğer yasa bu şekliyle çıkarsa, bunun Türkiye'nin reform çabalarının yönünün AB nezdinde algılanışı üzerinde etki yaratması kaçınılmaz olur" dedi. Filori, Türkiye-AB ilişkilerinde çok kritik bir döneme girildiğini belirterek, "Türkiye'nin reform bağlamında yaptıkları biliniyor. Bu tür bir yasa, bu süreçteki bir ülkenin imajını zedeleyebilir. Şu ana kadar kaydedilen tüm pozitif gelişmeler de gölgelenebilir" uyarısında bulundu. Filori: Avrupa'da suç değil Filori, zina konusunun AB'nin hiçbir üyesinin yasal sisteminde suç olarak algılanmadığını, bu konuya sadece medeni kanun çerçevesinde ve boşanma bağlamında yer verildiğini söyledi. AB'nin, ülkelerin kültürel ve zihniyet farklılıklarına saygı duyduğunu belirten Filori, "Yasanın bu haliyle çıkması halinde AB, bu yasanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) özel hayat ve aile yaşamını koruma altına alan 8. maddesiyle uyum içinde olup olmadığı konusunda bir değerlendirme yapacaktır" diye konuştu. Kamu müdahalesi şartlı Avrupa Birliği'nin referans olarak gösterdiği AİHS'nin 8. maddesinde şöyle deniliyor: "Herkes özel hayatına, aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahip. Bu hakkın kullanılmasına bir kamu otoritesinin müdahalesi, ancak ulusal güvenlik, kamu emniyeti, ülkenin ekonomik refahı, dirlik ve düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için, demokratik bir toplumda zorunlu olan ölçüde ve yasayla öngörülmüş olmak koşuluyla söz konusu olabilir." Verheugen de kaygılı İlerleme Raporu'nun yayımlanmasına bir ay kala, yarın Türkiye'ye son derece kritik bir ziyaret yapacak olan AB Komisyonu üyesi Verheugen'in de zina konusunda hazırlanan yasadan rahatsızlık duyduğu kaydediliyor. Verheugen'in özellikle 'imaj' konusunda kaygılı olduğu belirtiliyor. Bu kaygının ardında ise, bu yasanın Türkiye'nin müzakerelere başlaması aleyhindeki tezlerini ısrarlı şekilde sürdüren bazı kesimlerin, bu fırsatı sonuna kadar kullanacak olmaları yatıyor. Türkiye'nin kaydettiği gelişmelerin önemli savunucularından Verheugen'in, onaylanması halinde bu yasanın Türkiye'de AB yönünde yapılan reformların AB: ZİNAYA CEZA İMAJINIZI BOZAR : AB: İMAJINIZ ZEDELENEBİLİR 04/09/2004 Radikal Manşet ruhuna uygunluğunu komisyondaki meslektaşlarına anlatmakta zorlanacağı ifade ediliyor. Zina konusunun Verheugen'in Türkiye'ye ziyareti sırasında gündeme getirilmesi bekleniyor. *********************************************************************** GELEN GİDEN... 04/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı SERDAR ARSEVEN "Sizden gelenleri", düzenli bir şekilde değerlendirmeye alacağımızı ve mümkün olduğunca yansıtacağımızı söylemiştik... Sözümüzü tutalım... İlk mesaj Malatya'dan... Büyük Mütefekkir Said Çekmegil'in vefatıyla ilgili bir mesaj olsun göndermemiş olmasından dolayı, Başbakan Erdoğan'a kırgın olduklarını belirten "bir grup okuyucu"muz... Özeti şu: "Sayın Başbakan, Cumhurbaşkanı'nın annesinin cenazesini taşımıştı. Bu ne kadar takdire değer bir davranış ise mütefekkir dostunun vefatıyla ilgilenmemesi o kadar üzücü. Üstelik, merhumla hukuku da vardı." Malatya'nın burukluğunu yansıtmış olalım... *** Dikkatli okuyucularımızdan biri de, İstanbul'dan Hüseyin Efe... Sesar (Siyasi Ekonomik ve Strateji Geliştirme Merkezi) tarafından gündeme getirilen bir iddianın üzerinde durmuş... "Bu konuda bilgi verebilir misiniz?" diyor... Bakalım: Sesar, tren "kazalarında" sabotaj ihtimalinin gittikçe güç kazanmasının ardından araştırmalarını derinleştirdiğinde... Bu işin arkasında, "Marmaray Projesi'ni üstlenmek isteyen bir devletin olduğunu" ortaya çıkarmış!.. Başbakan Erdoğan, bir devlet Başkanı tarafından tehdit edilmiş: "Marmaray Projesi'ni bize vermezseniz demiryollarını kontrol etmekte zorlanırsınız!.." Sesar Başkanı Doç. Dr. İsmail Yıldız ısrarlı... "Tehdit var, bunu güvenilir kaynaklarımız aracılığıyla öğrendik" diyor. Hangi ülkeyi kastettiklerini ise söylemiyor... Bu konuyla ilgili olarak Ulaştırma Bakanlığı'nı aradık. İddianın Bakan tarafından da ciddi bir şekilde ele alındığını öğrendik... Okuyucumuza iletebileceğimiz bilgi: Sesar'ın iddiası şu ana kadar yalanlanmadı. *** Üslubundan pek de uzağımda olmadığını hissettiğim bir okuyucum... "Öncelikle 'muhafazakâr medyaya kaliteli gençler kazandırmak' mücadelenizde başarılar diliyorum" demiş. Ve hemen ardından iğnelemiş: "Kalemini kiraya vermeyen bir kişi olarak Koç'un yatına İngiliz bayrağı çektiğini yaz da, medyaya kaliteli gençler kazandırmak konusundaki samimiyetin neymiş, göreyim." Bu mektuba yer vermek suretiyle okuyucumuzun "arzusunu" yerine getirmiş olduk... Var mı başka bir arzusu olan!.. *** GELEN GİDEN... 04/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı Manisa'dan yazan Mehmet Gül, "Geçtiğimiz günlerde Cumhuriyet yazarlarından biri, Bülent Arınç'ın devre dışı bırakılacağını ve yerine Burhan Kuzu'nun getirileceğini iddia etmiş. Bu iddia gerçeği yansıtıyor mu?" diye sormuş. Hayır, yansıtmıyor. Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'le görüşmemizde bu konuyu da ele aldık. "Sayın Arınç'la devam konusunda herhangi bir sıkıntının olacağını hiç düşünmüyorum" diyor. Biz de onu görüyoruz... Hemşehrisi Mehmet Gül'e müjdelemiş olalım... *** İstanbul'dan Tülin Güç de, "gündem değiştirme amaçlı" gündem maddesine, "zina"ya değinmiş... "İnsanlar, kısacak ömürlerinde her türlü zevki yaşamalı. Cinsel kısıtlamalar, hayvanlara göz diken erkek tipini yaratıyor" demiş... Bu tip yazılar var... Lâkin beni bu tartışmanın içine çekemezler... "Zinayı suç haline getirmesine sebep olacak bir dayanağı felsefesi olmayan bir sistemde" zinayı tartışmanın ne mânâsı var!... Geçtiğimiz Perşembe günü yazdığımız gibi... Evli erkek de güvenliğini devletin sağladığı, faaliyetleri üzerinden gelir elde ettiği yasal seks müesseselerine gidebiliyor, işte... Erkek için zina suç sayıldığı takdirde, bu "yasal seks müesseseleri" nasıl yaşayacak?.. Devlet bu işten nasıl gelir elde edecek?.. Oturup bunları mı tartışalım!.. *********************************************************************** AB SÜRECİNDE ZİNA... 04/09/2004 Star Köşe Yazısı ULUÇ GÜRKAN Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’e soruyorlar: ‘AB Türkiye’yi reddeder ve müzakereleri başlatmazsa ne olur?’ Bakan Gül, ‘Kategorik olarak reddi hiçbir zaman düşünmüyorum ama, olmaz diye de bir şey yok. Bu bir tercihtir’ diyor ve şöyle devam ediyor: ‘Bu Türkiye’yi rahatsız eder, bizi kandırıldığımız duygusuna sevk eder. Sonuçlarının da ne kadar tehlikeli olacağını eminim ki bütün Avrupa liderleri çok iyi biliyorlar.’ Almanya Dışişleri Bakanı Joschka Fischer’in, ülkesinde yayınlanan ‘Bild’ gazetesine yaptığı açıklama Gül’ü doğruluyor. AB’nin Türkiye ile müzakerelere başlaması gerektiğini savunan Fischer, Türkiye’ye kapıları kapattıkları takdirde, Avrupa değerlerine karşıt güçlerin ülkede güçleneceğini, bunun da Avrupa’ya etkisinin olumsuz olacağını söylüyor. Peki, nasıl bir tehlike ya da olumsuzluk söz konusu? AB’yi her koşulda ısrarla savunan eski Başbakan Mesut Yılmaz, Avusturya ‘Der Standart’ gazetesine bu tehlikeyi, ‘Türkiye’nin AB’ye giriş müzakerelerinin bloke edilmesi halinde, yönetimi askeri bir diktatörlük ya da köktendinci bir hükümet ele geçirebilir’ biçiminde özetliyor. Abdullah Gül de, bu tehlikenin yeşereceği ortamı şu sözleriyle açıklıyor: ‘Türkiye’ye yanlış yapılırsa, medeniyetleri barıştıralım, çatışmaları önleyelim derken, tam tersine bunların tohumları atılmış olur. Çünkü AB SÜRECİNDE ZİNA... 04/09/2004 Star Köşe Yazısı herkes, AB’nin gerçek yüzü ortaya çıktı, Türkiye’ye Müslüman olduğu için ‘hayır’ dendi diye düşünecektir. Bu çok tehlikeli bir şeydir.’ AB’ye ‘aba altından sopa’ mı gösterilmek isteniyor, yoksa müzakereleri başlatmaması durumunda Türkiye’nin de çevresinde giderek yaygınlaşan ve İslami görünümde şiddetini her geçen gün biraz daha arttıran terörün bir parçası haline gelmesinden gerçekten mi korkuluyor, bilemiyoruz. Bakan Gül’ün, ‘Ben böyle bir yanlış olaya hiç kimsenin sapmayacağına, hiçbir Avrupalı liderin buna fırsat vermeyeceğine inanıyorum’ sözleri her iki biçimde de yorumlanabilir.. *** Varsayalım ki, Avrupalı liderler Türkiye’ye yanlış yapmayacaklar ve müzakerelerin başlaması için tarih verecekler, böylece ne gerçekleşmiş olacak? Örneğin, Türkiye’nin AB üyeliği netleşecek mi? Almanya Dışişleri Bakanı Fischer, ‘’Şu anda gündemde olan müzakerelerin başlaması, üyelik değil’ diyor ve Türkiye’nin üyelik için hazır olmadığını, bunun da önümüzdeki 10-15 yıl içerisinde gerçekleşmeyeceğini söylüyor. Alman Bakana göre, bu durumu Türkiye de biliyor. Fischer’in bu değerlendirmesi, AB’nin tüm sorumlularının ağzında.. Bu koşullarda, Türkiye’nin kararlı adımlarla ‘özel statüye’ doğru götürüldüğünü söyleyebiliriz. Böylece Türkiye’ye, iç içe üç halka biçiminde yapılandırılan Avrupa’nın en dış halkasında, Rusya Federasyonu ve Ukrayna’nı yanında bir yer verilmesi isteniyor. Müzakerelerin başlatılması da, bu bağlamda Türkiye’nin üyeliğini değil, oyalanarak özel statü zeminine oturtulmasını amaçlıyor. Türkiye’de hükümet, böylesi bir özel statüye razı olacağı izlenimini çoktandır veriyor. Üyelik halinde bile ‘serbest dolaşım’ talebinde bulunulmayacağından söz edilmesi, farklı ve eksik statülü bir üyelik sürecine boyun eğildiğini kanıtlıyor. Ceza Yasası değişlikleri kapsamında süren ‘zina’ tartışmaları bu konuda yeni bir kanıt sayılabilir.. AB standartları, zina eyleminin cezalandırılmasını değil, boşanma sebebi olmasını öngörüyor. Buna rağmen zinayı suç sayan, ancak ‘6 ay içinde şikayet’ şartına bağlayarak ‘imam nikahını’ şeriat hukuku temelinde erkek lehine meşrulaştıran bir iktidar iradesi, AB’de tam üyeliği amaçlıyor olamaz. *********************************************************************** ZİNA 04/09/2004 Akşam Köşe Yazısı CENGİZ HORTOĞLU 1999 yılından bu yana zina suç olarak kabul edilmiyor. Ancak çağdaş ülkelerde olduğu gibi bizim ülkemizde de zina boşanma nedenidir. Ayrıca aldatılanın kişilik haklarına saldırıdan dolayı manevi tazminat isteme hakkı da vardır. Zinanın yeniden suç haline getirilmesi isteniyor. Evlilik kurumunun en temel koşullarından birisi elbette sadakattir. Ancak sadakati korumanın yolu zinanın tekrar suç sayılması değildir. Karşılıklı sevgi ve saygıdır. Eşler arasında sevgi ve saygı kalmadıysa ve aldatmalar başladıysa artık bu evliliği ayakta tutmaya çalışmanın ne kişisel ne de toplumsal yararı yoktur. Zina suç olarak tanımlanırsa eşinden intikam almak isteyenler, en küçük nedenle eşinden şüphelenenler şikayet dilekçesi verip baskın yaptırmak isteyebilecekler. Bu durumda suçlanan kadın ya da erkek zina suçunu işlemediğini kanıtlasa bile yaşadıklarının üzüntüsünü yaşam boyu unutmayacaktır. Suçlanan ve suçlayanın bir arada ZİNA 04/09/2004 Akşam Köşe Yazısı yaşaması da zorlaşacaktır. Çünkü evlilik birliğinin sadakat yanında bir önemli koşulu da karşılıklı güvendir. Evlilikler; korkular, korkutmalar, tehditler, şüpheler üzerine değil sevgi, aşk ve fedakarlık üzerine kurulmalı. Seven insan için bırakın aldatmayı sevdiği için yapamayacağı hiçbir fedakarlık yoktur. Evliliğin temeli sağlam olursa üzerine kurulan bina da sağlam olur. Diyelim ki zina suç olarak TCK'ya girdi. Aldatanı hapse attınız. Peki düşünce olarak aldatmalar ne olacak? Bir insan aldatmayı yasadan korktuğu için değil eşini sevdiği için düşünmemeli. Asıl zorluk aldatıldığı, şiddet gördüğü halde ekonomik bağımsızlığı olmadığı için mutsuz bir evliliği sürdürmek zorunda olan kadınların yaşadıklarıdır. Katıldığım bir televizyon programında programı telefonla arayan ismini vermeyen bir kadın izleyici 'eşimden her gün dayak yiyorum, sevgililerini eve getirip birlikte oluyor. Bana ayrıca boşanmak için dava açtı. Bu davanın reddedilmesi için ne yapabilirim?' diye sormuştu. Ben de 'Eşinin başka kadınlarla birlikte olmasının hem boşanma hem de tazminat nedeni olduğunu' söyledikten sonra halen böyle bir evliliği neden sürdürmek istediğini sordum. Yanıt çarpıcıydı. 'Benim hiçbir eğitimim yok. Mesleğim yok. İşim yok. Ailem de destek vermiyor. 4 çocuğumla nereye gidebilirim?' İşte bu soru ve benzer soruların yanıtını vermek zorundayız. Yeterli sayıda kadın sığınma evi var mı? Kadınların meslek edinmeleri için yapılan çalışmalar yeterli mi? Kadının daha iyi eğitim alması için ne yapılmalı? Boşanan kadına, devlet desteği verilemez mi? Sosyal güvencesi olmayan milyonlarca kadın için ne yapılabilir? İşte bu nedenle kadınlar için bir şey yapılacaksa ekonomik bağımsızlıklarını kazanmaları yönünde çalışmalar yapılmalı. Bu çalışmaları yapan sivil toplum kuruluşlarına destek verilmeli. *********************************************************************** KADINLAR NE DİYOR? 04/09/2004 Radikal Köşe Yazısı TÜRKER ALKAN Son günlerde tartışılan zina bahsinde sorulan soru şu oldu: 'Hükümetin yatak odamızda işi ne?' Siz öyle diyebilirsiniz, ama sayın Başbakan'ın niyeti ciddi: 'Aldatmaları önleyeceğiz!' diyor. Biraz iddialı bir söz. Tarihte bunu engelleyebilmiş bir iktidar veya dönem var mı, merak ederim. 'Hükümetin başka işi yok mu?' diyenler oldu. Belli ki, yok! Banka hortumlayanlardan para tahsil edemeyen, MİT-Yargıtay-Çakıcı üçgeni beni ilgilendirmez diyen, demiryollarının bakımını yapamayan bir iktidarın elbette çok boş zamanı olacaktır. O zamanı da zinayı engellemede kullanması akla yatkın geliyor. Zina, doğası gereği gizli kapaklı yürütülen bir iş olduğu için, bu iktidarın çıkardığı yasayla amacına ulaşıp ulaşmadığını bilmek mümkün olmayacaktır. Onun için siyasetçilerin bol keseden övünmesine ve oy avcılığı yapmasına elverişli bir konuya benziyor. 'TCK Kadın Platformu ve İstanbul Kadına Yönelik Şiddete Karşı Platform'un basın duyurusuna göre, TCK'da yapılacak değişikliği tartışırken zinanın suç sayılmasının dışında da sorunlar var. Kadınlarımız şu noktalara itiraz ediyorlar: "TCK tasarısına alınan 'töre cinayeti' ifadesi, ülkemizde işlenen bütün namus cinayetlerini kapsamıyor. Erkek egemen toplumun çarpık namus anlayışı yüzünden işlenen namus cinayetleri yeni yasayla da korunmaya KADINLAR NE DİYOR? 04/09/2004 Radikal Köşe Yazısı çalışılıyor. Kadınlar, yeni TCK tasarısının 'nitelikli insan öldürme' maddesine alınan 'töre saiki' maddesinin, 'namus saiki' olarak değiştirilmesini talep ediyorlar. Bekâret kontrolleri, basında iddia edildiğinin aksine, yasaklanmadı. Yeni TCK bekâret testlerini yetkili hâkim ya da savcının kararına bağlıyor, ama tasarıya eklenen 'reşit olmayanla cinsel ilişki' maddesi, yeni bekâret kontrollerine zemin hazırlıyor. Bu yeni madde sayesinde, bekâret testi için hâkim ya da savcı kararı çıkarmak çok kolaylaştırılıyor. Madde ayrıca bekâret kontrolü için mağdurun onayını gerekli görmüyor ve bekâret testini ugulayan sağlık personeline de hiçbir yaptırım getirmiyor. Kadınlar, TCK'daki 'genital muayene' maddesinin bekâret kontrollerini açıkça yasaklayacak şekilde düzenlenmesini talep ediyor. Reşit olmayanla cinsel ilişki: TCK tasarısına eklenen bu madde, 15- 18 yaş arası gençlerin kendi rızalarıyla girdikleri ilişkilere hapis cezası getiriyor. Dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş bu uygulama aynı zamanda, Türkiye'nin taraf olduğu Çocuk Hakları Sözleşmesi ve İnsan Hakları Evresel Beyannamesi'yle de çelişiyor. Kadınlar bu maddenin TCK tasarısından çıkarılmasını talep ediyorlar. Ayrımcılık: Tasarının 'ayrımcılık' maddesi kişilerin bazı ekonomik haklarını koruyor ve eşcinsellere uygulanan ayrımcılığa bir yaptırım getirmiyor. Kadınlar, bu maddeye, eşcinsellere uygulanan ayrımcılığı engellemeyi amaçlayan 'cinsel yönelim' ifadesinin eklenmesini ve maddenin kişilerin 'siyasi, ekonomik ve sosyal' haklarını kapsayacak şekilde düzenlenmesini talep ediyorlar. Müstehcenlik: Hiçbir tanımı olmayan, belirsiz bir 'müstehcenlik' maddesi ile, örneğin aile içi cinsel taciz konusundaki yayınlara ya da cinsel eğitim amacıyla kullanılan kitapçıklara bile yasak getirilebilir. Kadınlar ifade, yayın, eğitim ve basın özgürlüğünün keyfi olarak engellenmesine zemin hazırlayan bu maddenin, ifade özgürlüğünü kısıtlamayacak şekilde yeniden düzenlenmesini talep ediyorlar." Kadınlar haklı, diye düşündüm bunları okuyunca. Görünüşe göre sorun sadece zina ile ilgili değil. *********************************************************************** ZİNA VE DEMOKRASİ 04/09/2004 Sabah Köşe Yazısı ERDAL ŞAFAK Avrupa Birliği, zina tartışmalarında Başbakan Erdoğan'ı fena halde mahcup etti. Erdoğan, Ankara Temsilcimiz Aslı Aydıntaşbaş'a "Zinanın şikâyete bağlı suç sayılmasına AB'nin bir tepkisi olmaz" dedi. Ama AB daha bu sözlerin üstünden 24 saat bile geçmeden tepkisini koydu. Hem de pek diplomatça olmayan ifadelerle: "Zinayı suç saymayı hedefleyen yasa değişikliği, başka bir çağdan kalma uygulamadır ve AB felsefesiyle bağdaşmamaktadır. Zina ile uğraşacağınıza, Türk Ceza Kanunu'ndaki eksiklikleri gidermeye çalışın..." Erdoğan'ı yanlış bilgilendirmişler. Çünkü AB, "Avrupa toplumunu bir değerler çerçevesinde bütünleştirmeyi" amaçlıyor ve yazımına Türkiye'nin de katıldığı AB Anayasası'nda bu değerler şöyle sayılıyor: İnsan onuruna saygı, özgürlük, demokrasi, hukuk devleti, insan haklarına bağlılık. ZİNA VE DEMOKRASİ 04/09/2004 Sabah Köşe Yazısı Yine aynı Anayasa'da "özgürlük" kavramı tanımlanırken, ikinci sırada "özel ve aile yaşamına saygı" vurgulanıyor. Avrupalı hukukçular bu tanım çerçevesinde zinayı özel yaşam ve aile içi ilişkiler kapsamında değerlendiriyorlar. Zinanın ceza yasalarına konulmasını "kamusal röntgencilik" olarak görenler bile var. 1990'lardaki uzun tartışmalardan sonra şu görüşte birleşildi: "Demokrasilerde zina suç sayılamaz." Bir başka deyişle, zinanın suç kabul edildiği ülkelerde "Tam demokrasi"den söz edilemez. Yeni Türk Ceza Yasası'na zinayı ister şikâyete bağlı, ister savcıların re'sen soruşturacağı bir suç olarak koyarsak, demokrasimizde gedik açmış olacağız. Bu da ünlü Kopenhag Kriterleri'ne ters düşmek ya da ihlal etmek anlamına gelecek. Durduk yerde başımıza ne işler açıyoruz, gördünüz mü? En iyisi, henüz yol yakınken konuyu kapatmak. *********************************************************************** AKSU: UZLAŞTIK BAYKAL: HAYIR 04/09/2004 Radikal Haber DENİZ BAYKAL ABDÜLKADİR AKSU Zinanın suç sayılmasını öngören düzenleme konusunda CHP ile uzlaştıklarını açıklayan İçişleri Bakanı Abdulkadir Aksu'ya, CHP lideri Deniz Baykal'dan yanıt geldi: "Arkadaşlarımız gerekli açıklamayı yaptı. AKP ile uzlaşma kesinlikle yok." Bakan Aksu, Zonguldak'ta gazetecilerin söz konusu düzenlemeyle ilgili sorusu üzerine, "Biz görüşümüzü parti olarak belirledik ve kamuoyuna açıkladık. CHP ile uzlaşma yolu arandı, bulundu, uzun uzun görüşüp uzlaştık. TBMM erken toplantıya çağrılacak, uzlaştığımız konular üzerinde bu yasalar Meclis'ten geçirilecek. Bu meseleyi tekrar gündeme getirmeye gerek yok" dedi. 'AKP özel bir arayış içinde' CHP lideri Deniz Baykal da dün gittiği Bartın'da, "İçişleri Bakanı zina konusunda 'CHP ile uzlaştık' dedi, doğru mu?" sorusu üzerine şu yanıtı verdi: "Yok böyle bir şey. Bizim arkadaşlarımız gerekli açıklamayı yaptı." Zinada AKP'yle uzlaşmalarının söz konusu olamayacağını belirten Baykal, şunları söyledi: "Hazırlanan tasarıda bir uzlaşma sağlanmıştı. Ama AKP, mutabakatı değiştirme arayışında. Bize getirilen dört maddeden üçüyle ilgili gerekli uyarıları yaptık. Şu anki Ceza Kanunumuzda yürürlükte olan maddeleri esas alan yaklaşıma gelmelerini sağladık. AKP zina konusuyla ilgili özel bir arayış içinde. AKP'nin önerdiği, aile kurumumuzu sahiplenip destekleyecek bir model değil. Tersine, yaygın bazı yanlış uygulamaları hukuki bir çerçevenin dışında tutma arayışı AKP'ye egemen. Destek olmayız." *********************************************************************** GÜL: HENÜZ NETLEŞMEDİ 04/09/2004 Radikal Haber ABDULLAH GÜL GÜL: HENÜZ NETLEŞMEDİ 04/09/2004 Radikal Haber Akşit'ten eşcinsel örneği: Devlet Bakanı Güldal Akşit, zinanın suç sayılmasını AB standardıyla kıyaslamanın yanlış olacağını savundu. Emine Erdoğan'la birlikte Eskişehir'de açılışlara katılan Akşit, "Eşcinsel evlilikleri de pek çok ülke onaylıyor. Öyle diye, onu alıp uygulamamız gerekmez" dedi. Zina konusunun daha tartışma halinde olduğunu belirten Dışişleri Bakanı, 'Bazı ülkelerin kendi toplumunun duygularını yansıtan farklı görüşleri olabilirse, bizim de olabilir' dedi Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, TCK'da yapılan değişikliklerde zinanın suç sayılması konusunun henüz netleşmediğini söyledi, ancak kamuoyundaki zina tartışmalarının yanlış olduğunu savundu. Bakan Gül, zina konusunda Türk kamuoyunun kendine özgü görüşü olmasının doğal olduğunu belirtti. AB'nin gayriresmi dışişleri bakanları toplantısına katılmak üzere Hollanda'ya hareket etmeden önce gazetecilerin sorularını yanıtlayan Bakan Gül, TCK'da yapılmak istenen değişikliklerin kamuoyuna doğru yansıtılmadığını öne sürdü. Gül, zina tartışmalarına yaklaşımının sorulması üzerine bu konuyla kendisinin değil, Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in ilgilendiğini belirtti. "Bu benim konum değil" diyen Abdullah Gül, tartışmalardan duyduğu rahatsızlığı ise şöyle dile getirdi: 'Kamuoyuna doğru yansımadı' "Bunlar tartışılan konular. Türkiye'de tartışılıyor, daha Meclis'e gelmedi, nasıl olacak, ne olacak, Adalet Bakanımız bu konuyla çok yakından ilgileniyor. Son şeklini de henüz almış durumda değil. Dışarı nasıl yansıyor onu da bilmiyorum. Farklı farklı yansıyabilir, çünkü Türk kamuoyuna da tam doğru şekilde yansımadığı kanaatindeyim. Ama dediğim gibi nihai bir metin ortaya çıkmış değil. Her ülkenin kendine has bazı esneklikleri şüphesiz ki olabilir. İrlanda'nın nasıl doğum kontrolleriyle ilgili, kürtajla ilgili, bazı ülkelerin buna benzer kendilerine has, kendi toplumlarının duygularını yansıtan bazı ayrıcalıkları, farklı görüşleri olabilirse, Türk toplumunun da olabilir." Örnek medeni ülkeler TCK'daki değişikliklerde hükümetin medeni ülkeleri örnek almaya çalıştığını belirten Gül, "Eminim bu konularda, medeni ülkelerde nasıl oluyorsa, aynı zamanda kendi hassasiyetlerimizi de bunun içine koyacak şekilde bir neticeye varılacak" dedi. Gazete manşetlerini de beğenmeyen Gül, şöyle tepki gösterdi: "Gazete manşetlerine baktığımda konu biraz olduğundan daha farklı şekilde yansıyor." *********************************************************************** ZİNA, BİNA VE ÖZLENEN ARKADAŞLAR 04/09/2004 Evrensel Haber Eskiler kıyamet yani dünyanın sonunun belirtilerini şöyle tanımlarlardı: “Zina ve bina çoğalacak”. Bu belki de dünyanın artan insan kalabalığını taşıyamayacağı savıydı. Bir başka görüş dünyanın sonunun cinslerin yozlaşmasına, cinsel dengenin bozulmasına bağlar. Günümüz bilimcileri de insanlığın geleceğini benzer sözlerle tanımlıyorlar: “İki cinsin (Kadın ve erkeğin) benzer özellikler taşıması, görünüş farkının ortadan kalkışı, vb.” Bu fark bütün sınıflarda nasıl gerçekleşecek diye merak etmiyor değilim. Toprak işinde, fabrikada çalışanların eşleriyle bu işlerde çalışan kadınlar zaten erkek özellikleri ediniyor, burjuva erkeği de metroseksüel adı verilen bakımla epey “feminen” bir hava kazandı. ZİNA, BİNA VE ÖZLENEN ARKADAŞLAR 04/09/2004 Evrensel Haber Nedim’in şiirinin tanımladığı tipler çoğalacak demek “Kız oğlan nazı nazın, şehlevent avazı avazın, belasın ben de bilmem, kız mısın oğlan mısın kafir”. Sözün kısası geçmişimize sahip çıkıyoruz. Geçmişimize yasalarımızla da sahip çıkıyoruz. Örnek mi, zinanın suç sayılması yeniden gündemde. Kim evli kim değil? Zina yani magazin basınımızın “düzeyli ilişki” diye tanımladığı yasadışı ilişki. Zinanın suç olduğu dönemde epey dava izlediğim, karar karıştırdığım için biliyorum kadın zinasıyla erkek zinası hiç de eşit değil. Erkeğin zinası bir cinsel eylem biçiminde tanımlanmaz, bir ekonomik aldatmadır nikahlı eşi. Evli erkeğin çeşitli kadınlarla gelgeç ilişkileri “hovardalık” sayılır. Zinaya girmez. Bir hukuk adamı, hadi adını da söyleyeyim Turgut Kazan, erkek için yasak cinsel ilişkiyi zina sayarsak, yapılması gerekenle alay bile etmişti bir söyleşimizde “Genel evin kapısına polis koyup evlileri mi saptayacağız?” Evli erkek zina yapıyor sayılması için ikinci bir kadın için ayrı ev tutacak ya da eşiyle yaşadığı eve getirecek kadını, onun geçimini sağlayacak. Bu durumu şikayet de zamanla sınırlı. Altı ayı geçen durumda yasal eşin duruma razı olduğu yasa maddesiydi. Yargıç, haklı olduğu düşüncesiyle (ayrıca parası olmadığından) avukat tutmamış/tutamamış eşe “Kızım kocan ne zamandır bu kadınla yaşıyor?” sorusunu sordu mu, içim titrerdi... Kadıncağız ya vefasız kocasının cezası artsın diye abartır ya durumu bilmediğinden “bir yıl” der ve dava düşerdi. Kadın belki de bir süre bu ikinci eşe razı olmuş evine giren para kesilmemiş, bir gün evden kovulunca ekmeği kesilince şikayete kalkar kocasını. Ayağı yere basabilse neden razı olsun eşini paylaşmaya. Şeriatın ikinci eş için koyduğu kuralları bilse, (“iki eş arasında her konuda eşitlik gözetme, cinsellikte, yürekteki sevgide, davranışta “) kadının yaşlandı diye ikinci eş durumuna düşürülemeyeceğini anlasa, en dindar kadın bile şeriata dayanarak, ikinci eşe razı da olmaz, evde ikinci plana atılmaya katlanmaz. İslamcı feministler, örneğin Asiye Dilipak’ın tam da konuşma zamanı. Mehmet Akif’in ikinci kez evlenmek isteyen, buna razı olmayan karısını döven adamı anlatıp, kadının şeriatteki haklarını anlattığı şiir de var nasılsa: “Dua et şeriat demiyor evde karın, yoksa zor gezerdin boynunda yuların, kadın ateş yakmayacak varsa piçin bakmayacak... “vb. Mahalle mi basacaklar? Peki, sayın başbakanımız “zina suçunun kadınla erkek için artık eşit olacağını..çünkü ‘şikayete bağlı suç’ olacağını” söylerken ne düşünüyor acaba? Birinci eş imam nikahlıysa ikinciyi nasıl şikayet edecek? Ayrıca zaten şikayete bağlı suçtu zina. Mahalle baskınlarını mı yaşayacağız yeniden... O zaman Enderunlu Fazıl’ın Hubannamesini acele çevireyim bari. Konut dokunulmazlığını aşan “bu evde zina yapılıyor” şikayeti de var mı bu yasa paketinde. Yoksa eskisi gibi kadının bulüzünün üst iki düğmesinin açıklığı, saçının dağılmışlığı bulunduğu yabancı mekânda yaptığı eylemin zina olduğunun kanıtı mı sayılacak. (Cümle karışık ama durum karışık da ondan) Yasayı yapanlar/önerenler genelevlerde genel kadın olarak, barlarda konsomatris olarak çalışan kadınların büyük bir kısmının evli olduğunu, onları çalıştıran “kocaları”nın zina şikayetini ellerinden paralarını almak için şantaj yolu olarak kullandıklarını da bilmiyorlar mı? Edebiyatta zina Edebiyatımız zina konusunda pek zengin değildir. Hemen hatırlanacak romanlardan biri duygusal plandaki bir yasak aşk olan “Eylül” (Mehmet Rauf) öteki yaşlı bir erkekle evlendirilip genç bir akraba tarafından ZİNA, BİNA VE ÖZLENEN ARKADAŞLAR 04/09/2004 Evrensel Haber kandırılan kadının öyküsü olan Aşk-ı Memnu’ (Halit Ziya Uşaklıgil)dur . İki romanın kadın kahramanları da bunu canlarıyla öderler. Güneydoğu ve Doğuda bugün olduğu gibi. Zina için öldürümde ceza indirimi de saptandı mı, bu konuda ne düşünülüyor? Bir de Sevgi Soysal’ın Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu adlı anılarında anlatılan kadın tipi var, kocasıyla bir olup sevgilisini öldürenler, buna senaryo uyduranlar... “Eğitim şart” demiyeceğim... de... bu yasanın yararı ne... Gündem saptırılıyor yine... Bu konuda aldatılmış bir kadının duyguları için Nâzım Hikmet’in Pembe Çiçekli Küvet başlıklı bir şiiri olmalı. Piraye’yi aldatmasıyla ilgili... Dileyen bakar. Özlenen arkadaşlar 6 Eylül günü saat 14’te Kasımpaşa’da Hasan Paşa Parkı’nda olacağım. Adnan Özyalçıner, Cezmi Ersöz, İzel Rosental, Mehtap Yücelle birlikte. Üçüncü Uluslararası Beyoğlu Buluşması için. Kasımpaşa benim ortaokulu bitirdiğim semt. Çok özledim ama çok değiştiğini biliyorum. Semtleri özlemek kolay, ama arkadaşları özlemek zor. Açıp şiirlerini , okuyorum. Varsa resimlerine bakıyorum. Ama ölenlerin özlemini hiç bir şey dindirmiyor. Evrensel’in yazı işleri müdürlerinden Ali Erol’a duyduğum özlemi hiç bir tesellinin dindirmediği gibi. En iyisi size iki arkadaşımın şiirlerinden örnekler vermek. Biri Ali Püsküllüoğlu. Ozan. Sözlükçü. Yeni sözlükler hazırlıyor ama evinden pek çıkamıyormuş. Öyle de özledim ki Ali Püsküllüoğlu’nu Türk Dili dergisinin Nisan 1970 sayısındaki Kürdo adlı şiirini sizinle paylaşmak istedim:”Gün döner/ akşamın kara serçeleri/gelir konar birazdan ağaçlara./Gecenin karı, yağmuru/yağar üstüne//O, aldırmaz;ölü çünkü./Davranmadan silâhına/vurulmuştur.//Sigara yakamaz artık, çakmakla;/kaçak tütün sarıp. /Kurşun sıkamaz/Sürmene yapısı silahıyla./Bir ayağı Suriye dağlarında biri Nemrut’taydı,/ama ikisi yan yana uzanmış şimdi /sessizce.//-Adı?/- Bilmezem!/-Tanır mısın?/-Görmemişem!/-Yalan söyleme lan!/-Vallah beg!//Gün olur /türküsü dillerde dolaşır,/ inceden/yüreğe bir kurşun gibi işleyen,/ çaresizlikle:/-Ley aman ley aman ley aman!” Özlediğim öteki arkadaşım Server Tanilli. Onu vurmuşlardı anımsayacaksınız.Tedavi edildiği Londra’daki hastaneden 15. 5. 1978’de oğlu Bülent’e yazdığı mektup/şiirin son bölümünü tüm öğrenci arkadaşlarıma armağan etmek istiyorum”Çok iyi hazırlanmalısın yarınlara./Çünkü yarın,/mutlaka bir kavgaya katılacaksın;/çirkine, kötüye ve yalana karşı,/güzelin, iyinin ve doğrunun kavgasına../Bu kavga kaplayacak hayatını,/ve hayatına bu kavga anlam verecek./Seyretmek yok yavrum hele,/insanlar ezilir ve kahredilirken../Acılı zamanların olacak senin de,/olsun../Direneceksin!” Server Tanilli’nin 5 Temmuz 1978 tarihli Sanat Emeği’nde yer alan bu şiiri “Unutma, /sen benim oğlumsun!.” diye sonlanır. Ben yazılarımla seslendiğim gençlerin emekçi çocukları olarak emek savaşçısı ana babaları ve aydınlık savaşçısı öğretmenleri Tanilli ve benzerleri gibi dirençli olacaklarına inanıyorum. Hepsine başarılı bir öğretim yılı diliyorum şimdiden. Yolları aydınlık olsun. *********************************************************************** HA GAYRET CEMİL ÇİÇEK 04/09/2004 Sabah Köşe Yazısı YAVUZ DONAT KÖKSAL TOPTAN CEMİL ÇİÇEK HA GAYRET CEMİL ÇİÇEK 04/09/2004 Sabah Köşe Yazısı Gazetede dün öğle yemeğinde dört kişiydik: Adalet Bakanı Cemil Çiçek, TBMM Adalet Komisyonu Başkanı Köksal Toptan, Ankara Temsilcimiz Aslı Aydıntaşbaş ve biz. Konuklarımızı "hoş geldiniz, nasılsınız" diye karşıladık ve... Ardından da ekledik: - Zina. Köksal Toptan "konu doğru tartışılmıyor" dedi. Cemil Çiçek'in tepkisi ise şöyle oldu: - Siluete ateş ediliyor... Türkiye'de kavga kültürü çok yaygın... Ama tartışma kültürü zayıf. Köksal Toptan: - Türk Ceza Kanunu'nu bütünüyle değiştiriyoruz... Türkiye ilk kez bir temel yasasına kendi damgasını vuruyor... Çok önemli bir olay... Zina tartışması ile bu önemli reforma gölge düşmemeli. Cemil Çiçek: - Türkiye'de ilk kez büyük bir uzlaşma ile yepyeni bir yasa yapılıyor... Herkes bu konuda görüşünü söylemeli... Ama 33 hukuk fakültesinden sadece 2'sinde Türk Ceza Kanunu tartışıldı. "Zina konusunu" uzatmayacağız. Sadece Cemil Çiçek'in "iki sözünü" aktarmakla yetineceğiz: 1. Gözden kaçan bir şey varsa TBMM'de düzeltilir. 2. Devlet olarak kimsenin yatak odasında işimiz yok. "Asıl üzerinde duracağımız konu" ise farklı. Cemil Çiçek'in "hukuk fakülteleri ile ilgili" sözleri. Türk Ceza Kanunu değişikliği Hukuk Fakülteleri'nde tartışılmayacak da, nerede tartışılacak? Elbette toplumun bütün kesimleri görüşünü söyleyecek. Ama konunun öncelikli "ilgilisi" bilim kurumları değil mi? 2 Hukuk Fakültesi kendisini "konunun ilgilisi" sayarken, 31'i acaba "seyircisi" olarak mı kabul ediyor? Tabii bir ülkede "holdinglerde çalışan bilim adamı sayısı", araştırmayla uğraşan bilim adamı sayısından fazlaysa... Orada "araştırmacılık" yükselen değerler arasında yer almaz. Sohbet sırasında Cemil Çiçek'e sorduk: - Gündeminizde başka neler var? Adalet Bakanı "bir süredir üzerinde çalıştığı bir konudan" bahsetti: - Siyasetin finansmanı. "İşte" dedik: - Asıl sorun bu. Türkiye zina tartışmasına harcadığı enerjinin KDV'sini "siyasetin finansmanı" konusunda harcasaydı... Kirlilik ve yolsuzluk bu kadar dal, budak sarmazdı. Siyasetin finansmanı "demokrasinin en önemli konularından biri." Siyaseti kim finanse edecek? Devlet mi? Partilere kayıtlı delegeler mi? Seçmen mi? "Batı" bunun ölçülerini koydu. Biz koyamadık. O yüzden de siyaset "al gülüm, ver gülüm" haline geldi. Cemil Çiçek "şeffaflık" dedi. Partilere ve adaylara yapılacak bağışların "herkes tarafından bilineceğini" söyledi. - Ya bir aday, aldığı bağış konusunda yalan beyanda bulunursa? - Yalan beyanda bulunduğu ortaya çıkarsa, milletvekilliği mazbatası iptal edilecek. Cemil Çiçek'i yıllardır tanırız. Yozgat'ta Belediye Başkanlığı yaptı. Yıllardır parlamentoda. Tecrübeli HA GAYRET CEMİL ÇİÇEK 04/09/2004 Sabah Köşe Yazısı bir Bakan. Eğer "siyasetin finansmanı" sorununu çözerse, "siyasal yaşamının en önemli işine" imza atmış olacak. Ha gayret sayın Çiçek. *********************************************************************** YİNE ŞERİAT 04/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı ŞÜKRAN SONER Komşu odam Dış Haberler televizyonundan okul operasyonunun, kanlı terör eyleminin silah sesleri gelirken AKP iktidarının gündemimize soktuğu 'zina' yı tartışmak, gazeteciliğin güncellik, öncelik ilkesini çiğnemek olarak algılanabilir mi? Dış haberlerin duayeni Ergun Balcı 'yı, sevgiyle, saygıyla anımsayalım. Bazen çok önemli dış politika olayları üzerinde yazı yazmayı, bilgi, deneyimini aktarmayı geciktirirdi. Onun yol göstericiliğine gereksinim duyanlar arasında olarak, neden hâlâ bir şey yazmadığını sorduğumda, hep benzer yanıtlar alırdım: ''Henüz ne olup bittiğini anlamış değilim ki...'' Çocukları rehin almakta bir sakınca görmeyen gözü kara terör eyleminin saat saat gelişmelerini, kanlı operasyonu canlı yayın izleyebiliyoruz. Ama gerçekten ne olupbittiği hakkında ne kadar bilgimiz var ki?.. Radikal İslami terör örgütleri ağırlıkta ve atakta; giderek boyutları vahşileşen eylemler koyuyorlar. Gerçeğinde kuralsız düzenin kuralsız savaşlarında, insan hakları, demokrasiyi simgeleyen süper güç ve devletleriyle, terör örgütlerinin vahşeti tırmanış atağında. İşler öylesine arap saçına döndü ki, kanlı operasyon, işgallerle terör eylemlerinin gerçekte amaçları, destek aldıkları güç odakları bile, söylediklerinin, görünenin tam tersi olabiliyor. Son terör eyleminin örgütüne, gerçek destek aldığı kaynaklara, hedefine ilişkin öylesine çok çelişkili olasılık var ki... 'Zina' nın yasal suç olmasına ilişkin AKP'nin yasa çıkarma girişimi içinse söylenenler ne kadar kamuoyunu yanıltmada başarılı olursa olsun, görülmesi gereken kimi gerçekler çok çıplak. Silah seslerinin içimi burkan, ''Kaç çocuk, kadın öldü'' sorusunu kafamdan silip bu ülkenin bir kadını olarak kendim kadar emin olduğum bu gerçekleri sizlerle paylaşmalıyım. İlk altını çizmek istediğim gerçek, siyasal İslamı, şeriat hukukunu toplumsal yaşama taşıma çabalarında AKP'nin iktidar olarak üstlendiği ya da üstlenmek zorunda olduğu rol üzerine. Erdoğan Hükümeti dayandığı oy tabanından, oy isterken bol keseden söz verdiği dünya nimetlerinden pay dağıtabilmeye ilişkin çuvalladıkça, her iktidar icraatı ile yoksuldan alıp zengine, en kötüsü de yasadışı düzenden pay alanlara haksız kaynaklar aktardıkça halkın din duygularını istismar edecek, öteki dünyaya ilişkin göz boyayacak vitrin ataklara geçecek... Durup dururken gündeme gelmiş gibi gözüken, kimi düzen yandaşı destekçilerini bile kızdıran, akılcı görünmeyen, sonunda AKP iktidarını da zora sokan YÖK, türban, şimdilerde zina ataklarının gerçek nedeni bu. Bu dünyada daha çok yoksullaşmalarına, yoksunlaşmalarına neden olduğu kitleleri öbür dünyaya ilişkin ataklarla uyutarak yanında tutmak. AKP Türkiye'nin hukuk gündeminde çözülmüş, sorun olmaktan çıkmış zina konusunu, kendisini de açmaza sokacak biçimde, inatla, en olmaz gibi YİNE ŞERİAT 04/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı görünen bir zamanlamada, Türkiye'nin gündemine sokmuş bulunuyor. Hep birlikte bir delinin kuyuya attığı bir taş olayı gibi, taşı kuyudan nasıl çıkarabileceğimizi tartışıp, çatışıp duracağız. Tabii ki AKP'lilerin Anadolu kadınlarının sesini yansıtmak üzere zinayı ceza yasası gündemine taşıdıkları kuyruklu yalan. Özellikle AKP'nin dayandığı sosyal tabanda, imam nikâhı, üç dört eşlilik geçerli iken ancak tek eşli evliliklerde hukuksal bir anlam taşıyacak zina kavramı, nasıl kadınların gündeme getirebilecekleri bir konu olabilir ki?.. Zina, şeriat hukukundan gelmiş, günümüzde ancak şeriat hukukunun geçerli olduğu düzenlerde suç konusu olan bir kavram. Erkeklerin kadınlara ''Boş ol'' diyebildikleri şeriat hukuk düzenlerinde, erkeğin malı olan kadının bir başka erkekle ilişkisinde, kadının diri diri toprağa gömülmesine kadar uzanan cezaların öngörüldüğü bir suç algılaması ve eylemi. Besbelli AKP'nin dayandığı tarikatlar, aşiretler, Türk hukuk sisteminde, yani demokrasilerin tümünde geçerli olan ilkeyi, zinanın ceza suçu olmamasını içlerine sindirememişler. Erdoğan Hükümeti daha önce kabul ettiği, demokrasinin geçerli hukuk ilkesinden, AB normlarıyla çelişkiye düşmeyi, Türkiye'yi AB insan hakları mahkemesine göndermeyi göze alarak çark ediyor. Akıl, mantık almayan bir başka gelişme, iç kavgalarla darmadağın konumda, ilkelerini, rotasını, kimliğini şaşırmış CHP'nin aynı baskıya boyun eğip çelişkili açıklamalar arasında bir biçimde bu konuya ilişkin AKP ile uzlaşmaya kalkışmış olması. AKP'yi çıkmaza sokan bir başka durum, şeriat hukukunun, insan hakları, demokrasi çerçevesinde düzenlenen, gelişen, yasal hukuk düzenine yerleştirilmeye çalışılması. Eşyanın tabiatına aykırı yamama, evlilik ilişkilerinde medeni hukuku reddetmiş olanlar için zinayı suç yapan ceza yasası düzenlemesinin bir anlam taşımaması gibi. AKP, CHP'nin çıkmazları bir yana, bu ülkenin kadınlarının, zinanın ceza yasası suçu yapılmasını engellemek gibi bir hakları ve sorumlulukları var. Susmayacaklar... *********************************************************************** AB'DE VAR DİYE EŞCİNSEL EVLİLİĞE İZİN Mİ VERELİM? 04/09/2004 Halka ve Olaylara Tercüman Haber GÜLDAL AKŞİT Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Güldal Akşit, dünyanın pekçok ülkesinde evlilik dışı birliktelik olduğunu savunurken, zina konusunu AB ülkeleriyle kıyaslanmanın yanlış olduğunu söyledi TÜRKİYE Büyük Millet Meclisi'nin (TBMM) 14 Eylül'deki olağanüstü toplantısında görüşeceği yeni Türk Ceza Kanunu Tasarısı'na eklenmek istenen 'zinanın suç sayılması' yönündeki maddeyle ilgili tartışmalar sürüyor. Ankara'da farklı yorumlara neden olan tartışmaya, Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Güldal Akşit de katıldı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan'la birlikte, Eskişehir'de, kadınların el emeği, göz nuru ürünlerinin sergilendiği 'El Sanatları Pazarı'nı açan Akşit, zina tartışmasıyla ilgili soruları cevapladı. Zinanın suç sayılmasının doğru olacağını savunan Akşit, bunun sadece Uganda, İran, Suudi Arabistan, Nijerya gibi ülkelerde suç olduğu yorumlarına tepki gösterdi. 'Bu konuyu Avrupa Birliği ülkeleriyle kıyaslamak yanlış olur' diyen Akşit şöyle konuştu: İmam nikahı yetersiz AB'DE VAR DİYE EŞCİNSEL EVLİLİĞE İZİN Mİ VERELİM? 04/09/2004 Halka ve Olaylara Tercüman Haber 'Eğer öyle bakarsanız, dünyanın pekçok ülkesinde evlilik dışı birliktelikler var. Eşcinsel ilişkiler ve evlilikler pek çok ülkede normal görülmekte. Diğer ülkelerde böyle diye, bunu bizim uygulamamız gerekmemektedir. Bu toplumda zina boşanma nedeniyse, bir suç olarak görülüyorsa, bir cezasının olması uygundur.' TBMM'de, iki eşli milletvekillerinin olduğunun hatırlatılması üzerine Akşit, 'Onlar tasvip edilir değil. İki eşlilik olayı apayrı bir olay. Zaten dini nikah dediğiniz evlilik birliğini oluşturmuyor, evlilik olarak kabul edilemez' dedi. Evlilik birliğinden söz edilebilmesi için resmi nikahın şart olduğunu vurgulayan Akşit, 'TBMM'deki AKP milletvekileri o zaman zina mı yapıyor?' sorusuna da, 'Ben böyle bir yorum yapmıyorum. O yorumu ben sizlere bırakıyorum' diye cevap verdi. Toplumun değer yargılarının ve geleneklerinin göz önünde tutulması gerektiğini söyleyen Akşit, Türkiye'de aile birliğinin kutsal olduğunu ve bunun sözleşmeyle yapıldığını kaydetti. Zina suçunu düzenleyen maddenin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildikten sonra yasada bir boşluk oluştuğunu ifade eden Akşit, bu boşluğun doldurulması gerektiğini belirtti. Zinanın bir boşanma nedeni olduğunu hatırlatan Bakan Akşit, bu suça verilecek cezanın eşitlik ilkesiyle olması gerektiğinin altını da çizdi. Akşit, zinanın suç sayılması durumunda kadınların şimdikinden daha mağdur olmayacağını söyledi. Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP), zinayı düzenleyen maddeyle 'şikayet olmaksızın harekete geçmesini' istediğini belirten Akşit, bunun yanlış olduğunu savunarak, 'Evlilik bir çift arasındaki olaydır. Eşlerden birinin şikayeti olması halinde mekanizma işlemeye başlamalıdır. Aksi takdirde tarafları ilgilendiren bir konu olduğunu düşünüyorum' dedi. *********************************************************************** AB'DEN ZİNA UYARISI: BAŞARINIZI GÖLGELER 04/09/2004 Sabah Haber Avrupa Komisyonu, TCK'da zinayı suç saymayı hedefleyen değişikliği "Başka bir çağdan kalma uygulama olarak" nitelendirdi. Danimarka ise "Yasa başarınızı gölgeler" dedi AB'den zina uyarısı: Başarınızı gölgeler Avrupa Komisyonu, TCK'da zinayı suç saymayı hedefleyen değişikliği "Başka bir çağdan kalma uygulama olarak" nitelendirdi. Danimarka ise "Yasa başarınızı gölgeler" dedi. Günter Verheugen'ın hafta sonunda başlayacak Türkiye gezisini hazırlayan Avrupa Komisyonu, Türk Ceza Kanunu'nda zinayı suç saymayı hedefleyen yasa değişikliğini "Başka bir çağdan kalma uygulama" olarak niteledi. Yetkililer, zina konusu yerine TCK'daki eksikliklerin giderilmesinin daha doğru olacağını ifade ettiler. Komisyon kaynakları, Türk Ceza Kanunu'nun Kopenhag kriterlerine uyumlu hale getirmek amacıyla başlatılan çalışmalarda zinadan mutlaka daha önemli öncelikler içermesi gerektiğine işaret ederek, zina gibi insanların özel hayatlarını doğrudan ilgilendiren bir husus konusunda cezai müeyide getirmenin AB felsefesiyle bağdaşmadığına vurgu yaptı. 25 ÜLKEDE CEZA YOK Avrupa komisyonu kaynakları, AB'ye üye 25 ülkede, zinanın suç sayılmadığına da dikkat çekti. Yetkililer, Türkiye'nin zina konusu tartışmak yerine Türk Ceza Kanunu'ndaki eksiklikleri bir an önce AB'DEN ZİNA UYARISI: BAŞARINIZI GÖLGELER 04/09/2004 Sabah Haber girdermek için kolları sıvamasının daha yararlı olacağını vurguladılar. İlerleme Raporu'nun açıklanmasına az zaman kaldığına da dikkat çektiler. Verheugen'in Türkiye ziyareti esnasında töre cinayeti konusunda AB'nin hassasiyetini dile getirmesi ve Avrupa Birliği'nin zinanın cezai müeyidesi konusundaki görüşlerini de aktarması öngörülüyor. İMAJI OLUMSUZ ETKİLER Bu arada önceki gün AB'nin etkin üyelerinden Danimarka'nın Ankara Büyükelçiliği'nden üst düzey yetkililer sürpriz bir şekilde Adalet Bakanlığı'nı ziyaret ettiler. Görüşme talebi Danimarka Büyükelçiliği'nden geldi. Bakanlık bürokratlarının katıldığı görüşmede gündem, TCK tasarısıydı. Alınan bilgilere göre büyükelçilik yetkilileri söze, "Zina, hiçbir AB ülkesinde hürriyeti bağlayıcı suç değil, sadece boşanma nedeni" diyerek başladılar. Büyükelçilik yetkilileri Bakanlık bürokratlarına, "TCK ve AB yolunda yaptığınız diğer düzenlemeler çok olumlu bir resim ortaya çıkardı. Zinanın suç olması, bunu gölgeleyecektir" dediler. Büyükelçilik yetkilileri "Zinanın suç olması, Türkiye'nin Avrupa kamuoylarındaki imajını çok olumsuz etkiler. Türkiye'yi gelişmemiş bir Afrika ya da Arap ülkesi gibi gösterir" diye konuştular. AVUSTURYA TEPKİLİ Bu arada Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in, CHP ile TCK'yı ele aldıkları toplantıda zinanın suç olduğu AB ülkeleri olduğunu iddia etmesi tepki yarattı. Çiçek'in sıraladığı ülkeler arasında Avusturya'nın da bulunduğunu belirten üst düzey bir Avusturyalı diplomat, " Zina Avusturya'da çok önceden suç olmaktan çıkarıldı" dedi. *********************************************************************** YATAK ODALARI DA KAMUSAL ALANA ÇEKİLİYOR 04/09/2004 Sabah Köşe Yazısı MEHMET BARLAS Gerçekten "Zina Hukuku" ile mi uğraşıyoruz, yoksa Hasan Celal Güzel'in söylediği gibi "Hukukun Zinası"nı mı yapıyoruz, bunu kestirmek zor. Aslında hukuk ilmine aşina olmayanlar için "Zina"yı anlamak da kolay değil. Diyelim ki zina yeniden suç kapsamına alındı. Bir otele gittiğiniz zaman, çiftlerden evlilik cüzdanı sormak yasal zorunluluk mu olacak? Ya kadının da, erkeğin de evlilik cüzdanları varsa ve fakat ikisi de başka kişilerle evli ise, otelci hemen bunları polise ihbar mı edecek? Bu çift yine de otelin odasına girdiler ve suç sayılan fiili ika ettilerse, otelci "Yataklık"tan ötürü suça iştirak etmiş sayılacak mı? Başbakan Erdoğan, "Zinayı şikayete bağlı suç kapsamına alarak aldatmaların önünü keseceğiz" doğrultusunda konuşmuş mesela. Bu mantık çizgisinden gidildiğinde, acaba bilinen ama şikayet edilmeyen zinalara ilişkin "Aldatma"ların hukuki niteliği ne olacaktır. Başbakan Erdoğan da, insanın gözü dönünce neler olacağını biliyordur. O da insan neticede. Hele bazı insanlar yasama gücünü veya bürokratik iktidarı ellerinde tutarak, kendi kafalarındaki düzen ve ahlak anlayışını bireylere ve topluma zorlarlarsa, neler olacağını kimse kestiremez. Her insani ve toplumsal ilişkiyi, her davranışı "Kamusal Alan"a çekip, bir de bunlara ceza hukukunu uyguladığınız takdirde, bazen "İnkılap Kanunları"nın, bazen "Zina Hukuku"nun karşınıza çıktığını görmez misiniz? YATAK ODALARI DA KAMUSAL ALANA ÇEKİLİYOR 04/09/2004 Sabah Köşe Yazısı Kimi "Aldatma"ya, kimi de "Takiyye"ye takar ve yasal önlemler alır buna karşı. Bazıları da ihkak-ı hakkı tercih edip, kıskançlık cinayeti işler veya darbe yapar.. Hatta Kadir İnanır gibi düşünenler "Zina insanın tabiatında var, ben bu yüzden evlenmiyorum" diyerek, kendilerini müebbet yalnızlığa da mahkum edebilir. 1960'larda o zamanki iktidara çok yakın, muhafazakar görüşleri ile bilinen bir KİT genel müdürü vardı. Karısının güneyde tatile gitmesini fırsat bilip, bir yaz gecesi ilişki kurduğu "Öteki" kadını evine davet etmiş. Yemişler, içmişler ve sonra yatak odasına geçmişler. Kadın soyunup yatağa girmiş. Erkek de, yatağa girmeden önce duş yapmak için banyoya gitmiş. Bizim genel müdür duştayken karısı gelmiş, anahtarı ile kapıyı açmış. Yatak odasında, bir yabancı kadının yattığını görünce, onu saçlarından tutup yataktan çıkarmış, eşek sudan gelene kadar dövmüş ve evden atmış. Sonra kendisi soyunup yatağa girmiş ve kocasını beklemeye başlamış. Bizim aşık genel müdür, bütün bu olanlardan habersiz, duşunu aldıktan sonra melodiler mırıldanarak yatak odasına gelmiş. Yatakta karısını görünce önce dili tutulmuş, sonra da kalp krizi geçirmiş. Adamcağız cankurtaranla hastaneye götürülürken karısı yanında, "Kocam şeytana uydu. Ona bir şey olmasın" diye ağlayıp dua ediyormuş. Yani bu zinada aldatılan taraf, bazen kendisinin değil, eşinin şeytan tarafından aldatıldığına da inanabilir. Bu şeytan meselesini acaba Ceza Yasası'na nasıl koyabiliriz? *********************************************************************** ZİNANIN TCK’YA ALINMASI HUKUKUN İLKELERİNE AYKIRI 04/09/2004 Hürriyet Haber DUYGUN YARSUVAT Türk Ceza Hukuku Derneği (TCHD) Başkanı Prof. Dr. Duygun Yarsuvat, zinayı yeniden ceza kanunu içine almanın çağdaş yaklaşımlara, hukukun genel ilkelerine ve yeni anlayışlara aykırı olacağını söyledi. TCHD Yönetim Kurulu’nun açıklamasında, şöyle denildi: ‘Zina bugün pek çok Batı ülkesinde artık bir suç olarak, ceza kanunlarında yer almamaktadır. Bu eylem hukuk sistemlerinde, bir boşanma nedeni olarak kabul edilmektedir. Zinanın bir suç olarak düzenlendiği dönemlerde, ‘İspatının çok zor olması, kişinin özel hayatına ve saygınlığına saldırıların çıkabilmesi ve aile bireylerinin de büyük zararlar görmesi’ karşısında ceza hukuku alanı dışına çıkarılması yönünde güçlü bir akım belirmişti. Bu gelişmelere karşın zinayı yeniden ceza kanunu içerisine almak, cağdaş yaklaşımlara, hukukun genel ilkelerine aykırı olacaktır.’ *********************************************************************** TÜSİAD DA KARŞI ÇIKIYOR 04/09/2004 Hürriyet Bildiri/Açıklama Türkiye Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) TCK’da zinanın suç sayılmasına ilişkin bir düzenleme yapılmasına karşı çıktı. TÜSİAD’dan TÜSİAD DA KARŞI ÇIKIYOR 04/09/2004 Hürriyet Bildiri/Açıklama yapılan yazılı açıklamada, şunların altı çizildi: Türk toplumu zinayı bir ceza hukuku sorunu olarak değil, ahlaki bir sorun olarak görmektedir. Zinanın yeniden suç olması için toplumun bir kesiminden talep gelse dahi, bu denli kişisel bir konunun kamusallaştırılmasının sakıncaları vardır. Yargılama ve cezalandırma anlamında kamunun müdahale etmemesi gereken, tamamiyle şahsi ve yalnızca ahlaki bir sorun olabilecek zinanın ceza kanununda yer alması, bu eylemin kamu adına kovuşturulan ve cezalandırılan, dolayısıyla kamu düzenini bozucu bir eylem olarak anlaşılması demektir ki, bu görüş çağdaş ceza hukuku anlayışına aykırıdır. Üyesi olmak için gayret sarf ettiğimiz AB ülkelerinin geride bıraktığı, ülkemiz hukukundan da 6 yıl önce çıkmış bir suçun TCK’daki varlığı anlaşılabilir değildir. *********************************************************************** REFORMLARA GÖLGE DÜŞER 04/09/2004 Hürriyet Haber GUNTER VERHEUGEN Türkiye’de ‘zinanın yeniden suç sayılması’na yönelik tartışmalar, AB içinde tepki gördü. AB Komisyonu yetkilileri bu maddenin mevcut haliyle TBMM’de kabul edilmesinin Türkiye’nin imajını ciddi olarak zedeleyeceği, bugüne kadar yapılan reformlara gölge düşüreceği uyarısında bulundular. AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu üyesi Günter Verheugen’in sözcüsü Jean-Christophe Filori, zina konusunun AB ülkelerinde sadece ‘boşanma gerekçesi’ olarak görüldüğünü ve yasalarda suç sayılmadığını hatırlattı. filori, mevcut taslağın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ‘birey ve ailelerin özel hayatını’ koruma altına alan 8’inci maddesine aykırılığını da hatırlattı ve ‘Bu maddeyle uyumsuzluğunu araştırmak durumundayız’ dedi. Taslağın tartışmaları ve özellikle de Başbakan Erdoğan’ın ‘insanların onuru’ adına zinanın suç sayılmasına sahip çıkması, AB Komisyonu’nda ciddi tepki yarattı. Bir AB yetkilisi, Hürriyet’e, Erdoğan’ın bu yasaya ‘insanların onuru’ adına sahip çıkmasının, AB Komisyonu içinde ‘Erdoğan ve partisinin asıl yüzünü’ ortaya koyduğuna yönelik yorumlara neden olduğunu belirtti. KADIN KRİTERLERİ Bu arada AB Komisyonu üyesi Günter Verheugen, ‘Türkiye kadınlar konusunda henüz kriterleri yerine getirmedi’ dedi. Avrupa Parlamentosu’nun Belçikalı üyesi Veronique Keyser’in bu konuda sorduğu bir soruyu cevaplandıran Verheugen, Türkiye’de kadın erkek eşitsizliği ve de kadının toplum içindeki durumu konusunda büyük sorun bulunduğunu belirterek, ‘Bu konuda kriterler karşılanmadı. Raporumuzda bu konuya ayrıntılı bir şekilde yer vereceğiz’ cevabını verdi. *********************************************************************** TAKKE YENİ DÜŞTÜ... 04/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı OKTAY EKŞİ BİZİM değişmeyen ádetlerimizden biri ‘ağaçları görmek uğruna ormanı TAKKE YENİ DÜŞTÜ... 04/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı gözden kaçırmak’tır ya... Günlerdir bir fırsat bulsak da, on gün sonra Meclis’te görüşülecek olan yeni Türk Ceza Yasası hakkında neden tanınmış ceza hukuku hocalarımızdan veya üniversitelerin ceza hukuku kürsülerinden ses çıkmıyor diye sorsak diyorduk. Hadi onlardan çıkmadı... Barolar nerede? Üyelerinden ceza hukuku uzmanı avukatları bir araya getirip Meclis’te topu topu 20-30 (bilemediniz 50) kişinin ‘tamamdır, iyidir’ dediği yasa tasarısını incelettirmeleri gerekmez miydi? Görüşlerini, eleştirilerini ortaya koymaları için tasarının yasalaşması, birçok insanın canının gereksiz yere yanması ve sakıncaların tek tek ve yaşanarak ortaya çıkması mı lazım? İyi niyetlerinden kuşku duymadığımız TBMM Adalet Komisyonu üyeleri ile bu Komisyon’un teşkil ettiği Alt Komisyon’da görev alan üyelerin birkaç ay bile sürmeyen çalışmalarıyla, bir ülkenin temel yasalarından biri ‘ham- hum şarolop’ usulüyle görüşülür ve kabul edilebilir mi? Eğer bu iş bu kadar kolay ise -dünkü Cumhuriyet’te Sayın Vural Savaş yazıyordu- İsviçre Ceza Yasası’nın hazırlanması niçin 1883’ten 1937’ye kadar, yani tam 54 sene aldı? Biz bunlar üzerinde durmaya niyetliydik ama ortaya Meclis Genel Kurulu’na sunulan tasarıda hiç yer almayan bir ‘zina suç sayılmalı mı?’ sorusu atıldı... Ve ortalık karıştı. Şimdi toplum huzuru açısından çok daha önemli birçok hükmü hiç bilmeden, öğrenmeden, tartışmadan yaşamımıza sokacağız. Ama asıl vaktimizi, Avrupa Birliği üyesi olma umuduyla, geçmiş iktidarların hepsinden hızlı ve kararlı adımlar atmış olan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetinin, tam aksi yöndeki gidişini engellemek için harcıyoruz. Başbakan Tayyip Erdoğan’a göre sebep, ‘AKP’nin aldatmaları ortadan kaldırmayı amaçlaması’ imiş. Böylece ‘insan onurunu kurtarmaya yönelik bir adım atmak’ istiyorlarmış. Sayın Başbakan biliyorsunuz ‘ülkeye en büyük kötülüğün popülizmle yapıldığını’ hep söylüyordu ya... Şimdi yapılan düpedüz popülizmdir. Yani ortada ‘insan onurunu koruma’ türünden bir sorun olsa, bu konuda bizden (örneğin Tayyip Erdoğan’dan da) çok daha duyarlı olan Avrupa Birliği ülkeleri zinayı suç olmaktan çıkarmazlardı. Sebep aşikár: Anadolu’daki AKP örgütleri, ‘namusumuzun iki paralık olmaması’ iddiasıyla (onlar namusun kafada değil, iki bacak arasında olduğuna inanırlar) milletvekillerine baskı yaptılar. Hükümet de bu baskıya boyun eğip ‘zinayı suç sayma’ önerisini ortaya attı. Zaten Adalet Bakanı Cemil Çiçek ‘Birden çok evlilik Türkiye gerçeği’ derken bunu itiraf ediyor. Bizce daha önemlisi şu: Bu olay AKP’nin şimdiye kadar verdiği görüntüden farklı bir kimliğe sahip olduğunu ortaya koydu. *********************************************************************** “ZİNA TARTIŞMALARI VE SON SIĞINAK” 04/09/2004 Anadoluda Vakit Köşe Yazısı SİBEL ERASLAN Zina meselesini tartışanlar, nedense “çok evliliğe’’ getirip duruyorlar konuyu. Kesinlikle birbirinden ayrı meseleler. Fakat aileyi ve kadın “ZİNA TARTIŞMALARI VE SON SIĞINAK” 04/09/2004 Anadoluda Vakit Köşe Yazısı erkek mevzunu içeren bütün tartışmaların da birbiriyle ilintisi var gibi… Emin Kazcı’nın kullandığı başlığı ödünç aldım… Zülfü Livaneli’nin bir makalesi çerçevesinde yazılmış bir yazıydı. Livaneli’yi okuyunca, birden fazla kadınla beraber olma fikrinin mucidi İslâm Dini’ymiş gibi bir zehaba kapılıyordunuz. Halbuki bunun böyle olmadığını bütün dünya biliyor. Benim anlayamadığım; çok incitici olabilecek bir aile içi tartışmanın diğer insanların iştihasını nasıl olup da bu kadar kabartabildiği... Kazcı’nın verdiği örnek benim ne demek istediğimi daha güzel anlatıyor : “Örneğin kocasının kendisi aldattığını bilen ve kocası hapse girdiği veya ondan boşandığı taktirde aç kalıp sokağa terk edilmek dışında hiçbir seçeneği olmayan binlerce kadın için getirilecek hangi yasa hükmünün ne anlamı olabilir?’’ diyor. Yasalarla neyin önüne geçebileceğiz? Kocaları elde tutmaya dair binlerce yol biliyor kadınlar ve bu yolların tarihçesi neredeyse dünyanın bir gezegen olarak dönme tarihine denk… Öte yandan her kadın da bunu bilir ki; bir erkeği kaybetmenin binbir yolu vardır… Yasalarla bunu önleyemeyiz… Zinanın ortaya atılması, takibi ve suçüstü aşamasını kolay bir iş zannedenlere de hayret ediyorum. Bu o kadar yıpratıcı bir safahat zinciri ki, böylesi bir iddiasını somutlaştıranların psikolojisinin dahi, onarılmaz darbeler alacağından eminim… Hele bir de çocukları varsa bu çiftin… “Babası basılan…’’ veya “Annesi basılan’’ çocuk olmak, dünyanın en ızdırap verici bir yarası olarak, o çocuğu ömür boyu takip ediyor… Çocuğun alnında siyah bir mühür gibi yürüyor… Zina konusunda erkekle kadın arasında bir ayırım yok deyip, geçiliyor. Oysa bu toplumda yaşayam herkes biliyor ki kadın ve erkeğin zinası birbirinden farklıdır… Komedi filmlerine baktığınızda bile böyle bu… Kocasını başka kadınlarla yakalayan kadınların komikleştirilmiş kaç öyküsü vardır da, karısını başka erkekle yakalayan kocanın öyküsü asla bir komediye mal olamaz sözgelimi… Olmasın da, ama erkeğin yaptıkları da komik değil… Niçin daha cesur olmayı denemiyoruz? Yürümeyen bir ilişkiyi niçin devam ettirmeye çalışıyoruz? Çünkü kadınlar olarak erkeklerimize.. Erkekler olarak kadınlarımıza siyasi ilişkilerle bağlıyız. Kadın; ücretsiz meccani hizmet… Erkek; sosyal güvenlik ve gelecek olarak görüldüğü sürece de, bu böyle olmaya devam edecek. Bu konuda bu kadar sert düşünmüyorum aslında. Bir avukat ve kadın gazeteci olarak; evliliklerini her şeye rağmen devam ettiren kadınları yakından tanıdıkça, önceleri onlara çok kızmama rağmen, şimdilerde “sabır’’larını daha iyi anlayabiliyorum. Özellikle çocuklar, ailenin ortak çocukları, evliliklerin sabırla devam ettirilmesinde çok önemli etken… Bir de hayata dair alışkanlıklarımız var… “Göz açıp gördüğünüz’’ eşinize olan tarifi imkansız bağlılıklarınız. Yani hastalıkta, sağlıkta, hüzünde, umutta, başarısızlık anınızda, ipi göğüslerken ya da sürekli en sonlarda çabalarken, yanınızda durmuş bir partnerden bahsediyorsak… Bir şeyi bitirmek hiç kolay değil… Bir şeyi yırtmak ise bambaşka zor… Zinadan bahsediyorum yırtarak bitirmek derken. Yasa hazırlayıcılar, zina davalarının caydırıcı toplumsallığından hareket ediyorlar. Başkalarını korkutarak caydıracak bir zina davası, acaba ilgililerine neye mal oluyor? Geçenlerde bir kadını infaz eden kocanın hazin öyküsünü okuduk. Koca, bir “ZİNA TARTIŞMALARI VE SON SIĞINAK” 04/09/2004 Anadoluda Vakit Köşe Yazısı inşaatta karısına beraber olduğu erkeklerle ilgili itiraflar yaptırıyor ve ardından da infaz başlıyor. İşin dramatik tarafı bunu bir banda kaydetmesi… Bu kadın suçlu mu suçsuz mu beni ilgilendirmiyor. Ama mesela babasının hali nedir şimdi, annesi sokağa çıkabilmekte midir? Varsa ortak çocukları ne âlemde… Ya benim çocuklarım? Ya sizin çocuklarınız? Böylesi bir haber onların ruhlarını nasıl örseliyor… Çok ince bir konuyu bu kadar kaba saba bir tartışmanın içine hapsediyoruz… Ben çocuklarımın bu tür zina ve infaz haberleriyle büyümelerini istemiyorum. Onlar; kadınlara, çocuklara, kuşlara, kedilere hatta kesik bir ağaç kütüğüne bile merhamet eden bir Peygamber (sav)’i severek ve O’ndan merhamet öğrenerek büyüyorlar…Biraz merhamet… *********************************************************************** ALDATILAN EŞ DAVET EDERSE DEVLET YATAK ODASINA GİRER 04/09/2004 Vatan Söyleşi CEMİL ÇİÇEK DEVRİM SEVİMAY Devlet yatak odasına dalmayacak. Eğer eşlerden biri şikayet ederse ceza verilecek. Yoksa sabah akşam, eşler birbirine sadık mı değil mi diye gözetleme yapmayacağız 04/09/2004 8 yıl sonra zinanın yeniden suç kapsamına alınması gündeme gelince büyük kıyamet koptu. Başta kadın örgütleri ve hukukçular olmak üzere toplumun büyük kesiminden tepki geldi. 'Devletin yatak odasında işi yok' eleştirilerine Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı, 'Eğer aldatılan eşten davet gelirse gireririz' oldu... * Zinayla ilgili tartışmalara sanki biraz sinirlendiniz... Temel yasalarda teker teker, insanların tamamının beklentisini karşılayacak bir düzenleme yapmak mümkün değil. Böyle bir insan yeryüzünde olamaz, böyle bir hükümet olamaz, böyle bir komisyon da olamaz. O nedenle eleştirilmekten rahatsız olmuyorum. Problem, 10 aylık bir çalışmanın gözden kaçırılmasında... TCK'nın sadece zinayla gündeme gelmesinde... * Ama zinanın da toplumu gıdıklayan bir tarafı yok mu? Benim buna itirazım yok ama 346 maddeyi bir kenara bırakıp sadece bir tek maddenin tartışılmasından rahatsız oluyorum. Konu "Ben çağdaşım sen değilsin" diye nitelendiriliyor... * Ya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin çağdaşlık kriterleri? AB üyesi bazı ülkelerde eşcinsellerin evlenmesi yasal, bazı ülkelerde geçerli değil. Ya da bazı yerlerde devlet, bağımlılara uyuşturucuyu kendisi veriyor. Demek istediğim şu, genelleme yapmak yerine her konuyu kendi kriterleri içinde değerlendirmek gerekir. Bizimki gibi modernleşme sürecini tamamlamamış toplumlarda, bunu sosyolojik açıdan söylüyorum, o mu bu mu demek yerine üçüncü bir yolu bulmak gerekebilir. Bir kesim diyor ki suç olsun, bir kesim de diyor ki olmasın. Üçüncü yol der ki "Şikayete bağlı olsun." * Peki niye hapis cezası? Eşlerden biri "Sadakatsizlik göstereni ben ayrıca cezalandırmak istiyorum, bu kamu düzenini ilgilendiren bir durumdur, devletimiz bunu cezalandırsın" diyorsa ona da o imkanı tanımak gibi bir durum var. * Eşlerin birbirini aldatması kamu sorunu mudur peki? Res'en takibi gereken bir konu değil. * Öyleyse "Devletin yatak odasında ne işi var?" eleştirisine yanıtınız nedir? Şikayet söz konusu olmadan müdahale söz konusu olursa bu tanım ALDATILAN EŞ DAVET EDERSE DEVLET YATAK ODASINA GİRER 04/09/2004 Vatan Söyleşi yerli yerine oturur. Ama devleti yatak odasına taraflar davet ediyorsa... Çünkü şikayete bağlı olması demek; "Devlet gözetleme yapıyor, sabahtan akşama bunlar birbirlerine sadıklar mı değiller mi diye gözetliyor" demek değildir. Eşlerden biri yatak odasına davet ederse devlet müdahale eder. * Neden tazminat ya da sadece boşanma nedeni sayılmıyor da özgürlükten men etme cezası veriliyor? Bir tercih meselesi. Batı hukuku bu konuyu boşanma sebebi kabul ediyor, ceza alanına taşımıyor. Biz o noktaya geldik mi? Bunu önümüzdeki günlerde göreceğiz. Hapis cezasını öngören Komisyon üyeleri bu tercihi "Anadolu kadınlarından böyle bir talep var" gerekçesine dayandırıyor. Sadece Anadolu kadınları değil, çok farklı kesimlerden, hiç aklınıza gelmeyecek kişiler bu konuda "hapisle cezalandırılsın" şeklinde yorum yapıyor. * Peki zina meselesinin Meclis açısından bumerang gibi bir özelliği de yok mu? Resmi nikahının üzerine imanı nikahı yapan 20'den fazla milletvekili olduğu söyleniyor. Birden fazla eşlilik toplumun bir gerçeği. Özellikle kırsal kesimde... Ama iki eşlilik yasa açısından da, ahlak açısından da hatta din açısından da doğru bir şey değildir. Kim arı, çomak sokan kim? * 1996'dan beri zinaya ilişkin ceza hükmü yokken neden şimdi arı kovanına çomak soktunuz? E kim arı, kim çomak sokuyor? * "Flört fuhuştur, feministlik sapıklıktır"... 14 yıl önce söylenmiş bu laflar sizin üzerinizde kaldı. "Ben böyle bir şey demedim" deseniz de siz bu cümlelerle özdeşleştirildiniz adeta. Şimdi de zina meselesi. Giderek kadınların gönlünde ayrı bir yeriniz oluyor? Hayır o laflar benim üzerime kalmadı, o sözler bir yalandı. Ayrıca ben inat bir adam değilim. Bir konuda yanıldıysam bunu anladığım anda da kabul ederim. Ama bu yasada sadece zina yok ki... Biz burada müstehcenliği de düzenliyoruz, biz burada hırsızlığı da düzenliyoruz, biz burada yolsuzluğu da düzenliyoruz. *********************************************************************** BU TAKİYYE NEREYE KADAR? 04/09/2004 Vatan Köşe Yazısı RUHAT MENGİ Tek karede Türkiye trajedisini bu kadar güzel anlatan karikatüristi kutlamak isterdim. Avrupa aile fotoğrafına kenarından köşesinden girmeye çalışan 'ülke', çoğu şeriatla yönetilen geri kalmış ülkelerin aile fotoğrafında... Araplar, Afrikalılar oturmuş fotoğrafçıya poz veriyorlar, o sırada göğsünde 'AKP' yazan sakallı, takkeli biri koşarak geliyor: Bi dakka beyim, şu fotoğrafa ben de gireyim .. Milliyet gazetesinin manşet karikatürüydü. Zinayı cezalandıran ülkeler: Uganda, Afganistan, Pakistan, İran, S. Arabistan, Irak, Malezya ile başlayarak yazılmış ve bu kanun çıkarıldığı takdirde bugüne kadar gösterilen çabaların nasıl boşa gideceği İtalya Büyükelçisi'nin de açıklamasıyla anlatılmıştı. Büyükelçi Marsili "Avrupa'da vatandaşını evlilik dışı ilişkisi nedeniyle hapse koyan hiçbir ülke yok, bunu yapan tek ülke konumuna düşersiniz" diyor ve devam ediyor: "İki yetişkin insanın ilişkiye girmesi nedeniyle hapis cezasına çarptırılması kabul edilemez. Boşanma için meşru sebep sayılabilir ama Ceza Kanunu kapsamına girmez. Dönüp idam cezasını yeniden koymak gibi bir şey. Bunun bir adım ötesi taşlayıp öldürmektir." BU TAKİYYE NEREYE KADAR? 04/09/2004 Vatan Köşe Yazısı Marsili'nin söylediklerinin benzerini biz daha önce namus cinayetleri konusunda da yazdık: 'Madem ki kadınlara karşı işlenen suçlara, cinayetlere devlet eliyle izin çıkarıyorsunuz, idam cezasını kaldırmanızın ne anlamı kalıyor' dedik. 'Getirmek istediğiniz zina maddesi ise kadınlar için çağdaş recm'dir dedik. Ama elbette bunları İtalya Büyükelçisi'nin söylemesi çok önemli, zira onun sözleri diğer Avrupalı liderlerin (toplumların ve AB Komisyonu'nun) görüşü konusunda da bir fikir veriyor. Sorunları hep kadın... Sanıyorum bir kadın okur, GülBa kod adıyla gönderdiği 'mail'de şöyle diyor; "Bunlar başta kalmaya devam ederlerse tck'nın şck (şeriat ceza kanunu) olarak değiştirilmesinden endişe duyuyorum. Yok, yok korkuyorum." Korkusunda haksız olduğunu kimse iddia edemez. Zaten eğer AKP'nin son günlere sakladığı diğer süprizler de gerçekleşirse kısa sürede gazete ve TV'lerde nasıl haberlere şahit olacağımızı kestirmek gayet kolay. Görülen o ki takiyyeden kurtulamayacağız. TBMM Adalet Komisyonu Başkanı Köksal Toptan ve diğer bazı AKP milletvekilleri bile erkek ve kadına farklı hakların sağlanmaya çalışılmasından rahatsızlıklarını dile getirdiler. Oysa Başbakan Erdoğan kendinden çok emin, farklı görüşte olanların konuyu bilmediğini iddia ediyor ve: "Kadınla erkek eşit şekilde ceza görecek ve şikâyete bağlı olacak" diyor. Belki farkında değil ama gerçekte bu cümle bile anlamı itibariyle takiyye. Kadınlar şikâyet e-d-e-m-e-z. İmam nikahlı evliliklere getirmek istedikleri kolaylık (ve 'zina' dan kaçırma) ise Anayasa Mahkemesi'nin yeni bir iptali için başlıbaşına neden. Zina'nın suç sayılması -KA.DER'in de açıkladığı gibi-namus cinayetlerine daha fazla kadının kurban gitmesine de neden olacaktır. AKP'nin namus cinayetleri başta, zina, müstehcenlik gibi birkaç maddeyi kendi istediği şekle sokmasının, Türkiye'nin gelecek -en az- 20 yılına bir kara perde örteceğini bilelim. Onlar da bilsinler. Yazmazsak 'unuttuk' zannederler diye aynı konuya devam ediyoruz ama biz bile sıkıldık artık yani! Ağzı burnu eğilmiş sporcular! Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin 2004 Olimpiyatları bittikten sonra (benim de hatırlatmış olduğum) acı gerçeğe değindi ve; "Olimpiyatlardaki sonuca göre Türk sporu başarılı sayılmaz, atletizmde hiç varlık gösteremedik, güreşte bile... Sporcu yetiştirmemiz lâzım" dedi. Lâzım olmasına lâzım da bunun için çocukları küçük yaşta alıp eğitmek de lâzım. O zaman da diğer sorun ortaya çıkıyor; antrenör kendisine emanet edilen küçük sporculara profesyonel gözle bakmak yerine ilişki kurmayı kafasından geçirirse aileler bu riski göze alır mı? Böyle bir yola sapanların kötü örnek olması nasıl önlenebilir? Bir de şu boks ve güreş meselesi var. Gümüş madalya alan 17 yaşındaki boksör Atagün Yalçınkaya'nın fotoğrafını, masum, sevimli yüzünü gördünüz. Bir süre sonra o güzel yüz şekil değiştirecek. Tabir caizse "dağılacak"... Burun -halen kırılmamışsa- kırılacak. İleri yaşlarda ise, 'beyinleri sallanan' boksörleri Parkinson hastalığı bekliyor. Dayım boksördü, o da kurtulamadı Parkinson'dan, Muhammet Ali de... Aslında bana kalsa boksu 'spor' sınıfından derhal çıkarırdım. Boğa güreşi ne kadar vahşice bir olaysa ve İspanya'nın azgın halkı, onlarca okla yaralanmış bir hayvana son darbenin indirilişini nasıl 'insanlık dışı bir zevkle' izliyorsa boks da aynı. Hatta bence güreş de. Zavallı güreşçilerin kulaklarına dikkat ettiniz BU TAKİYYE NEREYE KADAR? 04/09/2004 Vatan Köşe Yazısı mi? Hepsinin kulakları ezilmekten pabuç gibi oluyor. Vıcık vıcık ter içinde insanların sarmaş dolaş yaptığı bu garip sporu ('ata sporu' motivasyonunu filân bir yana bırakarak) biraz azaltsak, onun yerine gençlerimizi yüzme, su balesi, yelken, tenis, koşu ve diğer sporlara yönlendirsek olmaz mı? Bizde sokak çocuklarını bile toplayıp 'spor öğretiyoruz' diye boks öğretiyorlar, yok mu boks, güreş ve halterden başka spor? *********************************************************************** BU İŞİ AB ÇÖZER! 04/09/2004 Vatan Köşe Yazısı GÜNGÖR MENGİ "Devletin yatak odasında ne işi var?" diye soranlara Adalet Bakanı Çiçek VATAN aracılığıyla cevap verdi: "Eşlerden biri yatak odasına davet ederse devlet müdahale eder!" Toplumdan yükselen itirazların AKP iktidarını ikna etmeye yetmeyeceği anlaşılıyor. Cemil Çiçek, sadece Anadolu kadınlarından değil "çok farklı kesimlerden, hiç aklınıza gelmeyecek kişilerden" talep geldiğini söylüyor. Kimler ola ki? "Zina avcılığı" aldatılan eşlere hizmet veren veya şantaj yoluyla para sızdıran yeni bir meslek yaratarak işsizliğe çare getirebilir.. Magazin dünyamızı daha da rezilleştirerek zenginleştirebilir. Ama değer mi? Ankara'ya Verheugen'den önce AB'nin uyarısı geldi: "Zinaya ceza, başka bir çağdan kalma uygulamadır.." Bu bir ümittir. Çiçek "Batı hukuku bu konuyu boşanma sebebi kabul ediyor, ceza alanına taşımıyor. Ama biz o noktaya geldik mi?" diye soruyor. Verheugen Ankara'da "Geldiniz tabii.. Gelmeseydiniz üyelik müzakereleri için tarih verilmesini önerir miydik?" derse... Buna iktidar itiraz mı edecek? *********************************************************************** ERDOĞAN'A GÖRE HIRSIZLIKLA AYNI 04/09/2004 Milliyet Haber RECEP TAYYİP ERDOĞAN Başbakan, "Zinaya ceza olmazsa, hırsızlığın da afyon, esrar gibi şeylerin de cezası olmasın" dedi Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, İrlanda'nın doğum kontrolü konusundaki uygulamaları ve AB içinde kürtaj konusuna farklı bakışını örnek göstererek, "Onların nasıl kendilerine has uygulamaları varsa, Türk toplumunun da olabilir" dedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, zinanın yeniden suç olarak tanımlamasına yönelik eleştirileri, "O zaman hırsızlık yapmanın ya da afyon, esrar gibi şeylerin de cezası olmasın" diye yanıtladı. Erdoğan, Sabah Gazetesi'ne yaptığı açıklamada, "Bunu devletin yatak odasına girme mantığıyla değerlendirirseniz, o zaman TCK'nın tümünü kaldırmak gerek. Toplumun değer yargılarını ve taleplerini devlet değerlendirmek ve koruma altına ERDOĞAN'A GÖRE HIRSIZLIKLA AYNI 04/09/2004 Milliyet Haber almak durumundadır" dedi. 'Alan razı, veren razı' Erdoğan, ATV'de yaptığı açıklamada da düzenlemenin AB ile çelişeceği yorumlarına, "Avrupa'yı dört dörtlük örnek almaya kalkarsak kendimizi inkar ederiz." yanıtını verdi. Kopenhag Kriterleri arasında TCK düzenlemesinin olmadığını belirten Erdoğan, "Kadın ya da erkeğin şikâyetinin olması şartı var. Yani alan razı veren razı. O zaman hiçbir şey yok. Devletin hiçbir yere girme merakı yok" diye konuştu. *********************************************************************** İKİ ZİNA DÜNYASINDA DA KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ YOK (HÜRRİYET CUMARTESİ) 04/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı AYŞE ÖZEK KARASU Zeynel Lüle’nin AB Komisyonu kaynaklarından çıkardığı haber geçenlerde Hürriyet’e manşet oldu. İlerleme raporunda müzakerelere olumlu sinyal için komisyonun bir şartı daha vardı: Kadın-erkek eşitliğinin yasalar ve uygulama temelinde tam olarak tesis edilmesi. İşte tam bunun üstüne, zinanın yeniden suç olarak TCK kapsamına alınması tartışması patlak verdi. Eski haliyle daima kadın aleyhinde işleyen bu hükmün Kopenhag kriterlerine uygun olmadığı çok açık. Zinayı ceza yasasına koyarak kadın-erkek eşitliğini sağlamak mümkün değil. Çünkü zinanın sadece bir kusur olarak boşanma nedeni sayıldığı çağdaş dünyada bile bu hüküm çoğunlukla kadın aleyhinde işliyor. Zinanın ceza yasası kapsamına girdiği İslam dünyasında ise malûm, durum çok daha vahim. Kadın hapse düşüp, cinayetlere kurban giderken, erkeklere dört eşe kadar zina serbest... Antik Yunan’da babalar, erkek kardeş ve kocalar, zina yapan kadını öldürme hakkına sahipti. Roma İmparatoru Augustus, sefahati önlemek için zinayı şiddet ve saldırı içeren bir suç haline getirdi. Bizans İmparatoru Jüstinyen insafa geldi ve ölüm cezasını kaldırıp, zinayı kırbaç ve manastıra kapatmayla cezalandırmaya başladı. Sonra Anne Boleyn, zina suçu işlediği iddiasıyla, kocası Sekizinci Henry tarafından idama gönderildi. Anna Karenina ve Madam Bovary zina yaptıkları için toplum tarafından dışlandılar, trajik sonlara mahkum oldular. Fransa’da Napolyon’un 1804 tarihli ceza yasasına göre de zina suçtu. Karısına sadık olmayan erkek para cezasına çarptırıldı, kadınlar iki yıla kadar hapsi boyladı. Ama bitti. Tarih boyunca zinanın daha mağdur tarafı olarak azap çeken kadınlar en azından yasalar önünde damgalanmaktan kurtuldular. Devlet yatak odalarından çekildi, sadakatsizliğin hesaplaşmasını kadın ve erkeğe bıraktı. Şimdi, 21’inci Yüzyıl Fransası’nda eşine sadık olmayan kadın ya da erkek, en fazla dergilere kapak olma riskiyle karşı karşıya. Aynı Tamer Karadağlı’nın gazetelere sürmanşet olması gibi. Örneğin şu geçtiğimiz yaz aylarında Fransa, böyle bir sadakatsizlik hikayesiyle çalkalandı. Isabelle Adjani ile Jean-Michel Jarre’ın iki yıllık birlikteliği dergi kapaklarına yansıyan bir savaşla sona erdi. Adjani, Jarre’ın aktris Anne Parillaud’yla ilişkisini keşfedince gidip Paris-Match kanalıyla aldatıldığını dünyaya ilan etti. Gerçi onlar evli değildi ama, Fransız mantığına göre sadakatsizliğin sadakatsizlik olması için insanların evli olması gerekmiyor. İKİ ZİNA DÜNYASINDA DA KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ YOK (HÜRRİYET CUMARTESİ) 04/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı Adjani’nin daha önce de canı yanmıştı. Daniel Day Lewis, ‘Senden ayrılıyorum’ diye faks çekmişti. Bu sefer de o erken davrandı ve Jarre’a ayrıldıklarını dergi kapağından bildirdi. Derken Adjani L’Express’e de kapak oldu. Kadın-erkek ilişkisinde sadakatsizlik konusundaki araştırma kapsamında dergiye konuşan Adjani, ‘Erkektir, metres tutar’ diyerek zinaya göz yumduğu için Fransız toplumunu ikiyüzlü olmakla suçluyordu. Böylece Fransa’da önemli bir tabuyu yıkan Adjani, aldatılmanın hıncını uluorta konuşarak çıkarırken, araştırmalar Fransız kadınlarının başka bir yol seçtiğini gösteriyordu. Fransız Kamuoyu Araştırma Enstitüsü’ne göre erkeklerin yüzde 40’ı, kadınların ise yüzde 25’i eşlerini aldatıyordu. 1970’lere göre aldatan kadın sayısı üç kat artmıştı. Evliliklerin yüzde 40’ı boşanmayla sonuçlanıyordu ve bir numaralı gerekçe de zinaydı. Zina gerekçeli boşanma davalarının yüzde 88’i de kadınlar tarafından açılıyordu. Ancak bu davaların pek azında erkeğin zinası, boşanma için geçerli neden kabul ediliyordu. KADIN BÖYLE DE MAĞDUR EDİLİR Geçenlerde ABD’de ilginç bir boşanma davası gündeme geldi. Birçok gelişmiş ülkede olduğu gibi ABD’de de zina suç değil, ancak boşanma nedeni. Medeni yasa eyaletten eyalete farklılıklar gösteriyor. İşte New York eyaletinde bakılan söz konusu davanın kahramanları da Okan Özkan adlı iki benzin istasyonu sahibi Türk ile Amerikalı eşi Gail Özkan’dı. Kadın, zina yaptığı gerekçesiyle 17 yıllık kocasından boşanmak istiyordu. Koca da zina yaptığını açık açık itiraf ediyordu. Ancak Yüksek Mahkeme yargıcı, kadının zinayı tespit ettikten sonra eşiyle aynı evde yaşamasını gerekçe göstererek çifti boşamayı reddetti. Hakim William J.Kent, kadının kocasıyla ilişkiye devam etmesini bir çeşit ‘affetme’ olarak değerlendiriyor ve ‘Zinanın tespiti için davalının itirafı yeterli değildir. Zina gerekçesini kuvvetlendirecek ek delillere ihtiyaç vardır’ diyordu. Medeni yasaya göre zina boşanma nedeni olduğu halde boşanamayan Gail Özkan davayı temyize götürdü. Yine reddedilirse, yine boşanma davası açacak. Mahkemeler erkek zinasının tespitine kolay kolay yanaşmadığından ABD’de daha nice Gail Özkan’lar var. Zina-boşanma ilişkisi İngiliz yasalarında da erkekten yana. Kadının, evlilik dışı bir ilişkiye girmesi boşanma nedeni olarak yeterli görülüyor. Ancak orada da erkek zinasını kanıtlamak kolay değil. Erkeğin zina yapmış sayılması için ensest ilişkiye girmesi ya da çok eşli bir yaşam sürüyor olması gerekiyor. ÇOK EŞLİLİK KILIFI Batı’da erkeğin çok eşli yaşam sürmesi zinanın tespitine yarıyor, İslam dünyasında ise erkeğin zinasına kılıf teşkil ediyor. Örneğin İran’da. Geçen aylarda ‘Diğer Kadın’ adlı TV dizisi kadınları ayağa kaldırdı. Çünkü dizideki tablo şöyleydi: Kanser olduğu için çocuk doğuramayan kadın kocasından, yakın bir arkadaşını ikinci eş olarak almasını istiyor, adam da alıyor. Sonra bu kadın hamile kalıyor ve dizinin sonunda kanserden ölen ilk eş cennetten onlara gülümseyerek bakıyor. İranlı kadınlar, bu senaryo aracılığıyla aşağılandıkları ve çok eşliliğin teşvik edildiği gerekçesiyle protesto gösterileri düzenliyorlar. Molladan aldıkları yanıt ise şu oluyor: Fahişeler! Oysa Şah döneminde erkeklerin birden fazla eş almasını önlemek amacıyla bazı yasal düzenlemeler yapılmıştı. Mahkeme kararı ve ilk eşin mutlak rızası gerekiyordu. İslam devriminden bu yana ise çok eşlilik, özellikle kırsal kesimde alabildiğine yaygın. İKİ ZİNA DÜNYASINDA DA KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ YOK (HÜRRİYET CUMARTESİ) 04/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı İran’da zinanın cezalandırılmasında bir hile de var. Evli olmayanlar 100 kırbaç, evliler recm cezasına çarptırılıyor. Erkekler taşlanırken beline kadar, kadınlar ise boynuna kadar toprağa gömülüyor. Yasa, ‘Kaçmaya yeltenen bırakın kaçsın’ diyor. Bu durumda sadece beline kadar gömülü olan erkek kaçabiliyor. *********************************************************************** ZİNA VE ŞERİAT 04/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı TAHA AKYOL ESKİ Başsavcı Vural Savaş'ın Cumhuriyet gazetesinde bir yazısı yayımlandı. Zinanın suç sayılmasına karşı çıkıyor. Sayın Savaş'ın Jakoben görüşlerine karşıyımdır ama birikimli bir hukukçu olduğu muhakkaktır. Bu yazısı da içtihat ve doktrin açısından zengin bir yazıydı. Cumhuriyet, Savaş'ın makalesi için birinci sayfada şu başlığı atmış: "Zinada suç tartışması: Şeriata özgü yasa, Türkiye'yi zora sokar!" Halbuki Savaş'ın yazısında AKP'nin getirmek istediği zina düzenlemesinin "şeriata özgü" olduğu konusunda en ufak bir ima bile yok. Sadece çağın gidişine aykırı buluyor. Hukukçu olarak Savaş gayet iyi bilir ki, şeriattaki zina kavramı ile AKP'nin getirmek istediği düzenleme arasında hiçbir benzerlik yoktur. * * * SADECE Cumhuriyet gazetesi değil, birçok kimse bu meseleyi "şeriata dönüş" gibi gördü, gösterdi. Bir gazetenin haberi: "Zinaya imam nikahı rötuşu: AKP, imam nikahlıları kurtarmak için; zinayı takibi şikayete bağlı suç haline getirmek istiyor." CHP de AKP'yi imam nikahı açısından sıkıştırmak için "Zina resen devlet tarafından takip edilsin" deyivermişti! Halbuki, Savaş'ın da belirttiği gibi, asıl zinayı resen takip edilecek suç saymak şeriata uymak olur! AKP'nin önerisinde, şikayet halinde imam nikahlı eşler zina suçlusu olacaktır! Zina suç olmayacaksa, bunun en çok imam nikahıyla yaşayanları rahatlatacağı bellidir. Bir derneğe göre: "Karım beni aldattı diye eşlerini bıçaklayanlar, artık bunu yaparken sırtlarını bu yasaya dayayacaklar!" Hukuk bilgisiyle hiçbir ilgisi yok bu lafların. "Namus cinayetleri"nde özel ceza indirimi yapılmasına AKP iktidarı son verdi, uyum yasalarıyla.! Olayı aşırı politize edince, maddi gerçekler bile böyle gözden kayboluyor! İşte, Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in verdiği "hukuki bilgiler" bile dikkate alınmıyor, "bilgi çağı"nda! * * * ZİNA, gelişmiş ülkelerde suç sayılmıyor. Zinayı suç saymak AB sürecinde de sıkıntılara yol açabilir. Hepsi doğru bunların. Ama yakın zamana kadar zinayı suç sayan Batılı ülkeler ve Türkiye şeriatla mı yönetiliyordu?! Atatürk döneminin yasasından daha dar kapsamlı ve daha hafif bir şekilde zinanın suç sayılmasını öngören bir taslakta "şeriat" keşfederek rejim kavgası açmanın çağdaşlıkla, rasyonellikle hiçbir ilgisi yoktur. Polis yatak odasına girecek değildir! Yasal işlem şikayete bağlı olacaktır ve her aşamada şikayetten vazgeçilebilecektir. Ülkemizde pek çok kimse sadakatsiz eşine karşı boşanma davası açarken ZİNA VE ŞERİAT 04/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı bile "zina"yı değil, "geçimsizliği" sebep gösteriyor. Demek ki, zinanın hukuken çok sınırlı haller için şikayete bağlı suç sayılması fazla bir uygulama alanı bulmayacak, ama bazı kesimlerde caydırıcı olabilecektir. Toplumumuzun bazı kesimlerinde, zinanın yaratacağı gerilimin doğurabileceği olumsuz sonuçlar, "devlete şikayet" biçimindeki bir tatmin duygusuyla önlenebilecektir. Bunları görmezlikten gelebilir miyiz? * * * KONU çok karmaşıktır, ak - kara diye kestirilip atılamaz. Farklı bir örnek: Yeni Ceza Yasası tasarısının 107. maddesi, yaşları 15 - 18 arasında olan gençlerin kendi istekleriyle cinsel ilişkide bulunmasını suç sayıyor! Suç olsun mu, olmasın mı?! Komisyon'da bazı AKP'liler "Bu gibi sorunlar ailelere bırakılmalı" diyerek suç sayılmasına karşı çıkmış! Ama serbestiyet duygusunun lise çağındaki bazı gençlerde olumsuz etkiler yapabileceği düşünülerek suç sayılmış. CHP'nin de onayıyla! Batı'da ailenin çözülmekte olmasının ne büyük sosyal sorunlar yarattığı da bilinmektedir. Evet ama bir de madalyonun öbür yüzü var: Yanlış iş yapmış gençleri bir de mahkemeye çıkarıp teşhir mi edelim, hapse mi atalım? Evet, sosyal sorunlar karmaşıktır. Asıl çağdaşlık, konulara daha soğukkanlı, daha rasyonel bakabilmektir. t.akyol@milliyet.com.tr *********************************************************************** EVET ARKADAŞ ZİNAYI SAVUNUYORUM 04/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı ERTUĞRUL ÖZKÖK   YOK, ne bunu bu kadar direkt biçimde söyleyecek kadar cesur, ne de tedbirimi almadan itiraf edecek kadar safım. Ama geçen sabah, CNN Türk’te KADER temsilcisi bir kadın öğretim üyesiyle yapılan söyleşiyi izlerken içimden bunu haykırmak geldi. Zinanın yeniden suç haline getirilmesine karşı çıkıyor. Zinayı, ‘kişisel özgürlükler’ bağlamında ele alıyor ve devletin bu işe karışamayacağını söylüyor. Hukukçu olduğu için zinayı ‘kişisel özgürlük’ olarak görmesi son derece doğal ve doğru. Allah’tan karşısında zinayı suç haline getirmeye çalışan bir kafa yok. Çünkü anında cevabı yapıştırabilirdi: ‘Yani siz zina özgürlüğünü mü savunuyorsunuz?’ * * * İtiraf edeyim, zina tartışmasında kendimi teröristler tarafından rehin alınmış zavallı biri gibi hissediyorum. Çünkü söz almak için parmağımı hafif kaldırsam, karşı taraftan gelecek şantajı biliyorum: ‘Ne yani zinayı mı savunuyorsun?..’ Bu demagojiye nasıl cevap vereceğim? Daha doğrusu böyle bir demagojiye verilecek cevap var mı? Oysa birinin çıkıp ‘Evet kardeşim, ben zinayı savunuyorum’ diyebilmesi lazım. Diyebilmesi lazım; çünkü bu tartışma ancak böyle kör bir cesaretle sürdürülebilir. EVET ARKADAŞ ZİNAYI SAVUNUYORUM 04/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı * * * Ama terörün bütün türlerine karşı hiç çekinmeden fikrini söyleyebilen ben, bu tartışmada aynı cesareti gösteremiyorum. Çünkü karşımdaki ahlak bekçisi, elimi kolumu bağlamış vaziyette. Parmağını sallayarak, hatta gözümün içine sokarak tehdit savuruyor, şantaj yapıyor: ‘Ne yani, sen zinayı mı savunuyorsun?’ Oysa cevabım var. ‘Sana ne der’ geçerim. Ama ahlak muhafızı mücehhez. Arkasına ‘ahlak’ kelimesini almış, şantaj yapıyor. Peki ben ‘Hayır, ben zinayı savunmuyorum’ desem ne olacak? Biliyorum ahlak bekçisi, ‘zinayı ortadan kaldırmayı’ kendine ilahi bir misyon olarak gören kişi, anında ikinci adımı atacak: ‘Savunmuyorsan bunun cezalandırılmasına neden karşı çıkıyorsun?’ Buyurun bu ahlaki demagojiye cevap verin. Sen, ‘Ben savunmadığım birçok şeyin ceza konusu olmasına karşıyım’ deseniz ne yazar? Adam ahlaken yargısını vermiş. ‘Ahlaksızlığın’ ne olduğunu o tayin edecek, cezasını da o verecek. * * * Parlamento, fiili çözüme ulaşmış zina dosyasını yeniden açmakla tarihi bir hata yapmaktadır. Eşitlik adına yola çıkanlar, tam aksine eşitsizliği daha da pekiştireceklerdir. Bu kanun birçok insan için ‘uygulanamaz’ bir kanun olacaktır. Bunu sadece ‘kendilerini ilgilendiren’ ahlaki bir mesele olarak görenler için zaten bu hiçbir zaman uygulanamayacaktır. Ama hiç olmazsa bu tavır, onların ‘şahsi tercihleri’ olacaktır. Peki ya ‘kuma olmayı’, imam nikáhlı ikinci, üçüncü, dördüncü eş olmayı kabul etmek zorunda kalan zavallı kadınlar? Bu kanun onları kurtaracak mı? Hadi canım sen de... Kanunu getiren ahlak bekçisinin böyle ulvi bir niyeti olabilir mi? Zaten ikinci, üçüncü, beşinci eş için önlemini şimdiden almış. ‘İlk altı ayda şikáyet yoksa, yola devam.’ * * * Ahlak bekçiliğine soyunan adamın ahlakına bakın. Kumayı, imam nikáhlı zinayı altı ay kontrol altında tutabilirsen meseleyi kökünden çözmüş sayılıyorsun. Sonunda ahlak dediğin şeyin ömrü altı aymış. Daha bir yıl bile dolmadan miadı doluyormuş. Beigbeder’in kulakları çınlasın, o aşkın ömrünün üç yıl olduğunu ilan etmişti. Demek ki ahlakın ömrü, aşktan kısaymış. Üç yıla kadar hapisle cezalandırılacak bir ahlaksızlık bile, altı ayda ahlaklı bir ilişki haline gelebiliyormuş. * * * Ama bütün bunlar içinde bana ikiyüzlü geleni, ‘Kadınlar böyle istiyor’ demagojisi oldu. Kendi korkaklığını, çaresiz kadının üzerine yıkmaya çalışan, onun üzerinden siyaset yapacak kadar küçülebilen bir erkeklik ruhu. İşte bu beni kahrediyor. Tabii onlara erkek diyebilirsek... *********************************************************************** HAYDİ KADINLAR HAPİSHANEYE! 04/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı MEHMET Y. YILMAZ Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türk Ceza Kanunu'nda "zina"yı bir "suç" olarak tanımlamalarının gerekçesini şöyle açıklıyor: Aldatmalara engel olacağız! Neredeyse insanlık tarihi kadar eski bir "durum"u bir yasa değişikliği ile halledivermek ne kadar kolay, görüyorsunuz. Çocukluğumuzdan beri dinlediğimiz masallar hep "mutlu sonla" biter. "Onlar ermiş muradına" diye başlayan tekerleme bize mutlu sonu haber verir: Masalın kadın ve erkek kahramanları evlenmişlerdir.. Masal orada bittiği için gerisini düşünmeyiz. Sinderella ile evlenen prens, on yedi yıl sonra bir başkasına âşık olmuş olamaz mı? Pamuk Prenses, kendisini ormandan kurtaran prensle evlendikten bir süre sonra aslında cücelerden birine âşık olduğunu fark etmiş olamaz mı? Masallarda bunlar olmaz. Çünkü onlar adı üzerinde masaldır! Herkes 'tek ve eşsiz'dir Birbirleriyle şu ya da bu nedenle evlenmiş kadın ya da erkeklerin yaşamlarının masallardaki gibi gelişmediğini herkes biliyor. Birbirlerini bulduktan sonra çok mutlu olanlar ve ömür boyu bu mutlulukla yaşayanlar olabileceği gibi, "Yanlış yaptım" diye düşünenler de olacaktır. Ve bunların sayılarının hiç de az olmadığını boşanma istatistikleri bize açıkça gösteriyor. "Evlilik kurumunu korumak" adına yola çıkarken düşünülmesi gereken tek şey çiftleri "hapse girersin" diye korkutmak olmamalı herhalde.. Unutmamak gerekiyor ki "Her birey tek ve eşsizdir".. Kişilik özelliklerine göre, ait oldukları toplumsal sınıflara göre, ekonomik güçlerine göre insanları gruplayabiliriz. Ama her bir grup içindeki her bireyin de "tek ve eşsiz" olduğu gerçeğini gözden kaçırmamak gerekiyor. Ve her bireyin doğal olarak evlilik kurumundan ve kendisine eş olarak seçtiği kişiden beklentileri farklı olabiliyor, zaman içinde yanlış bir seçim yaptığını düşünebiliyor ve yaşamını başka kişilerle birlikte sürdürmek isteyebiliyor. Birlikte yaşamlarında mutsuz olan çiftleri ceza yaptırımıyla korkutup bir arada tutmaya devam etmenin nasıl bir "aile kurumunu koruma eylemi" olduğunu da doğrusunu isterseniz ben anlayamıyorum. Bu demagoji bitsin artık Bizim toplumumuzda "aldatan" erkek, "aldatılan" kadın ise genel eğilim bunun görmezden gelinmesi sonucunu doğuruyor. Kadınlar bir yandan toplumsal baskı, öte yandan ekonomik güçsüzlükleri nedeniyle göz yummaya teşvik ediliyorlar. Buna karşılık erkek, "aldatan" kadını daha kolay cezalandırabiliyor. Öldürürse aldatılmış olması "hafifletici neden" sayılıp daha az ceza alabiliyor. Yeni bir yaşam kurmasını sağlayacak olanaklara kadınlara göre daha çok sahip olduğu için, eşini boşayıp kendisine yeni bir yaşam kurabiliyor. Böyle bir ülkede "zina"yı hapis cezasını da gerektiren bir suç olarak tanımlarsanız nelerin olacağı açık: Erkekler bildiklerini okumaya devam edecekler, zina yüzünden hapse girenlerin çoğunluğu da kadınlar olacak.. Şu iğrenç demagojiye artık son vermek gerekiyor: Zinanın serbest olmasını isteyenler, zina yapanlardır! Hayır, zina serbest bırakılsın diyen yok. Zina, Medeni Kanun'umuzun da öngördüğü gibi bir boşanma nedeni olarak HAYDİ KADINLAR HAPİSHANEYE! 04/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı yasalarımızdaki varlığını korumaya devam edecek, etmeli. Ve bu konuda bir değişiklik yapılacaksa bu aldatılmaya karşı elinden bir şey gelmeyen kadınları korumaya yönelik olmalı, cezalandırmaya yönelik değil.. Zina nedeniyle boşanma halinde malvarlıklarının eşit olarak paylaşılması, aldatılan eşe yüklü bir tazminat ödenmesi gibi çok daha gerçekçi ve mağduru koruyacak bir düzenlemeden söz ediyorum. Geri kalmış bazı üçüncü dünya ülkelerine özenenler bir de bunu düşünmeliler. "Düşünmelerini" istemem, acaba çok hayalci bir talep mi? mehmet.yilmaz@milliyet.com.tr *********************************************************************** ZİNA İÇİN 'MİL Ü MİKALE' GEREK! 04/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı HASAN PULUR 100 milyon insan işsiz, şu kadar insan açlık sınırında, bir o kadar milyon insan bu sınırın altında, enflasyon düştü lafına kimse inanmıyor. Çarşı pazar ortada, her kazadan, her doğal afetten sonra "Asacağız, keseceğiz!" palavralarına milletin karnı tok, yemiyor. Ne tren kazasından ne de Alibeyköy'deki su baskınından bir şey çıkmayacağı belli. 40 milyar dolara yakın parayı bankalardan hortumlayanlar, afiyetle tıkınıyor... *** EE, ne olacak?.. Bir şeyler yapmak lazım, topluma öyle bir oyuncak vermeli ki, oynasın dursun... O halde buyurun:ZİNA! Bundan daha eğlenceli, çekici, gıcıklayıcı oyuncak olur mu? Zaten hangi konuda bu toplum, önce ikiye, sonra dörde, sonra sekize, on altıya, otuz ikiye ayrılmaz ki! *** ZİNA ne demek? Belden aşağı bir iş demek... Belden aşağı işlere kim bayılmaz? O halde buyurun! *** ZİNA yapan kadın cezalandırılmalı... Haklı olarak kadın dernekleri ayakta... Zina yapan erkek de cezalandırılmalı! Hop, hop, ağır olun! İmam nikahlı ikinci, hatta üçüncü karılı tosunlar ne olacak? Kim bilir Meclis'te bile iki eşli kaç milletvekili vardır?.. Eski kanun erkeğin zinasını şartlara bağlamıştı, öyle bir kere yatmak suç sayılmazdı; ev tutacak ya da eve kuma getirecek, yani süreklilik esastı. Şimdi o da kalktı, zina suç değil! *** DİYELİM zina suç. Bunun suç olduğu nasıl ispatlanacak?.. Kolay mı? Evi bastın, kadınla erkeği yatakta dahi bulsan, zina suçu işlenmiş olur mu? Tartışılır! "Kitap okuyorduk, şarkı meşk ediyorduk!" deseler ne olacak? Zina nasıl saptanacak? *** ZİNA İÇİN 'MİL Ü MİKALE' GEREK! 04/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı Fıkha göre "mil ü mikale" durumunun tespiti gerek. Nasıl bir durum bu? Şöyle bir durum... *** ÖNCE "mikale"yi anlatmak gerek. "Mikale" nedir? Bilirsiniz kadınlar kirpik diplerine, gözlerine siyah bir boya çekerler, sürme denir. Bu bir sıvıdır, deriden bir kabın içindedir, işte bu kaba "mikale" denir. "Mil" ise, sürmeyi mikaleden alan, kirpikleri boyayan bir çeşit fırçadır. "Mil"i alıp "mikale"nin içine soktuğunuz an "mil ü mikale" durumu meydana gelir. İşte "zina"nın suçüstü olması için "mil ü mikale" durumunda yakalamak gerekir, üstelik bu tanıklar tarafından söylenecektir, onlar da "Evet, bu kadınla bu erkeği mil ü mikale durumunda gördük!" derlerse zina suçu teşekkül etmiş olur. Bizden söylemesi, eğer zina mutlaka cezalandırılacaksa, şeriata uygun olmalı... *** NASILDI o şarkı, "Türkiyem, Türkiyem, benim cennet vatanım!" diye başlardı değil mi? 2004 yılının sonuna doğru cennet vatanda nelerle uğraşıyoruz, döndük dolaştık, yine "uçkur davası"na düştük. Diyeceksiniz ki, hiç aklımızdan çıkmadı ki! Bu da doğru! *** NEYSE, biz yine de, konu zina bile olsa tatlıya bağlayalım... Bektaşi'yi Ramazan günü yakalamışlar; suçu içki içmek, delil de koynundaki rakı şişesi: "İşte suç aleti!" demişler. Bektaşi gülmüş: "Rakı şişesi suç aletiyse, ben de zina aleti de var, görmek isteyen buyursun!" *** DÜZELTME- Dünkü yazımızın giriş cümlesi "Fransızların ünlü bir deneyimi" değil, "ünlü bir deyimi" olacaktır. Cahit Sıtkı Tarancı'nın dörtlüğünün üçüncü dizesi de "Su insanı boğar, ateş yakarmış"tır. Düzeltir, özür dileriz. h.pulur@milliyet.com.tr *********************************************************************** PROF. TÜRK’TEN ‘ZİNA’ GÖRÜŞÜ 04/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı YALÇIN BAYER   ECEVİT hükümetinin Adalet Bakanı Prof. Hikmet Sami Türk’le ‘zina’yı konuşuyoruz. Konuya, Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) daha önce var olan hükümlerin Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmesinden, ancak bunların yerine yeni bir düzenleme yapılmamasından bahsederek giriyor ve şöyle diyor: ‘AB ülkelerinin hiçbirinde zina ile ilgili bir ceza hükmü bulunmamaktadır. Çıkarılmak istenen yeni TCK’nın amaçlarından biri de AB’ye uyum sağlamaktır. Dolayısıyla zinanın yeniden bir suç konusu olarak PROF. TÜRK’TEN ‘ZİNA’ GÖRÜŞÜ 04/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı düzenlenmesi her şeyden önce bu açıdan sakıncalı olacaktır.’ ‘Ayrıca’ diye devam ediyor Prof. Türk: ‘Zina Türk hukukunda öteden beri zaten bir boşanma nedenidir. 1.1.2002 tarihinde yürürlüğe giren yeni Türk Medeni Kanunu’nda (TMK) da durum böyledir. Ama yeni TMK’nın bir başka özelliği vardır; o da evlilik birliğinde yasal mal rejimi olarak edinilmiş mallara katılma rejiminin kabul edilmesidir. Ancak bu kanuna göre, evlilik zina veya hayata kast nedeniyle boşanma ile sona ererse, hákim kusurlu eşin bu edinilmiş mallardan kendisine düşecek pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya kaldırılmasına karar verebilir. Böylelikle yeni TMK, yasal mal rejimi açısından zina yapan eş için bir çeşit medeni ceza da getirmiş bulunmaktadır.’ Hikmet Sami Türk’ün diğer görüşleri şöyle: YENİ CEZAYA GEREK YOK Bunun ötesinde bir de TCK’da bu konuda yeniden bir ceza hükmüne yer vermeye gerek yoktur. Eskiden de görüldüğü gibi bu eşler arasında zaman zaman birbirlerine baskınlar düzenlemek suretiyle öç alma gibi birtakım uygulamalara yol açmakta, hem polisimizi, hem savcılarımızı ve hem de mahkemelerimizi gereksiz yere meşgul etmekteydi. MAL VARLIĞI YAPTIRIMI Bu nedenle Anayasa Mahkemesi’nce eşitlik ilkesi çerçevesinde TCK’nın ilgili maddelerinin iptal edilmesi isabetli olmuştur. Bunları tekrar diriltmekte yarar yoktur; ailenin korunması bakımından da herhangi bir yarar söz konusu değildir. TMK’da yer alan hükümler, yani boşanma nedeni olarak ve yasal mal rejiminde zina eden eşin kendisine düşecek payın yoksun bırakılması yaptırımları yeterlidir. AKP POPÜLİZM YAPIYOR Öyle anlaşılıyor ki, iktidar partisi, başörtüsü gibi konularda kendi tabanına vaat ettiklerini yerine getiremeyince, bu kez TCK’da aileyi zinaya karşı koruyan parti olarak görünmek istemektedir. Bu popülizmden başka bir şey değildir. CHP’NİN TAVRI CHP, basında yer alan haberlerden anlaşıldığı kadarıyla, en azından eşitlik ilkesine uygun olmak kaydıyla bu girişimi engellememek düşüncesindedir. Bir de CHP’nin, olayın şikáyete bağlı olarak değil, cumhuriyet savcılıklarınca resen takibinden yana olduğu ifade edilmektedir. Bu, savcılarımızı altından kalkamayacakları ağır bir yük altına sokar. Savcıların işi gücü bırakıp herkesin peşine birer polis takmaları gerekir. Böyle bir görev anlamsızdır, gereksizdir. BOŞANMA ORANI ZATEN DÜŞÜK Konun bir başka yönü de şudur: Türkiye, boşanmaların oldukça az olduğu bir ülkedir. Boşanma nedenleri içinde zina da önemli bir yer tutmamaktadır. Dolayısıyla TCK’da bu konunun düzenlenmesi bu açıdan da gereksizdir. İMAM NİKÁHI Bunun bir de AKP’nin kendi tabanı bakımından yeterince hesaplanmayan bir yönü olduğu anlaşılıyor. O da resmi nikáh dışında imam nikáhı olarak adlandırılan evliliklerin de bundan etkilenecek olmasıdır. Çünkü hukukumuza göre, yalnız yetkili evlendirme memuru tarafından kıyılan nikáh geçerlidir; dini nikáh ancak resmi nikáhtan sonra kıyılabilir. Ama ülkemizde maalesef hálá bazı yörelerde sadece imam nikáhına dayalı birleşmeler olduğu bilinmektedir. İşte o durumda olanlar da hukuki açıdan zina yapan kimseler durumundadır. Dolayısıyla onların da bundan etkilenmesi söz konusu olacaktır. AB AÇISINDAN Bu yasa, dünyanın, özellikle de Avrupa hukukunun ulaştığı çizginin gerisine düşürecektir Türkiye’yi... Birisi yeni düzenlemeden dolayı zinadan ceza görürse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gidebilir. ‘Nataşa’ durumu PROF. Türk, bir anısını şöyle anlatıyor: ‘Bir gün Iğdır’da vatandaşlarla konuşuyordum. Kadınlar bana ‘Bizi Nataşalardan kurtarın, kocalarımızı geri verin. Çünkü kocalarımız, PROF. TÜRK’TEN ‘ZİNA’ GÖRÜŞÜ 04/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı paralarımızı ve altınlarımızı bu kadınlara yediriyorlar’ demişlerdi. Bu durumda bu erkeklere de ceza vereceksin. Bakın cezaevinde hükümlü ve tutuklu sayısı yine 70 binlere yaklaştı. Sonuç itibarıyla, zina ceza hukuku ile önlenebilecek bir durum değil. Asıl önemli olan, fuhşun artışı... Sağlıksız kentleşme, göç, işsizlik ve ekonomik faktörleri düzeltmek gerekiyor. Fuhşun artması, ancak bunların çözümüyle önlenebilir. Amaç ortada ZİNA üzerindeki tartışmaların altında bir başka şeyin bulunduğu, imam nikáhlı eşlere yasal güvence sağlamanın amaçlandığı ortaya çıkıyor. Bir okurumuz, Türkiye’de birinci, ikinci nikáhlı eşlerin sayısının 1-1.5 milyon olduğunun sanıldığını belirterek, ‘Eğer eşlerden biri, diğerinin imam nikáhıyla yaşandığını öğrendiği tarihten itibaren 6 ay içinde şikáyetçi olmazsa, çoğul yaşayan kişi, zina suçundan ceza almayacak’ anlayışının bu amacı taşıdığını söylüyor. Çünkü AKP’li erkeklerin, ‘kuma’ları ‘bizim halimiz ne olacak?’ diye soruyorlar. Ruhat Mengi Hanım Vatan’da, bu gerçeği dile getirirken, ‘Şimdi daha iyi anlaşıldı; imam nikáhı kıyılıyorsa, evlilik dışı ilişki zina sayılmayacak. İran’daki gibi diyor’. *********************************************************************** CEZA KANUNU YATAK ODASINA GİRER Mİ? 04/09/2004 Yeni Asır Köşe Yazısı AYŞEM YEĞİNBOY Günlerdir tartışılan zina konusundaki fikirlerimi dünkü yazımda belirtmiştim. Ortada zaten yıllardır kadın ve erkek açısından bir eşitsizlik vardı. Evli kadının evlilik dışında bir tek cinsel ilişkide bulunması, suçun oluşması için yeterliyken, aynı olaya evli erkek açısından bakıldığında ise, evlilik dışında bir başka kadınla karı-koca gibi yaşaması, uzun süre cinsel ilişkide bulunması gerekiyordu. Sonuçta iki suçun kadın-erkek eşitliği açısından birbirinden farklı olduğuna, ortada bir eşitsizlik olduğuna karar verildi ve yapılan değişikliklerle zina suçu ortadan kaldırıldı. Buraya kadar her şey normal. Fakat şimdi yine birileri Türkiye'nin yüzlerce sorunu varken günlerdir bu konuyu tartışıyor, ortalığı geriyor. DEVLET TARAF OLAMAZ AKP Hükümeti imam hatiplerden, türbana kadar, kendi tabanına verdiği sözlerin hiç birini yerine getiremedi, şimdi de zinaya taktı. Olaya ben de taktım. Çünkü zinayı suç kapsamına almaya çalışanlar, imam nikahını görmezden geliyorlar. Dünden beri ısrarla söylüyorum; asıl zinayı imam nikahı ile yaşayan çok eşliler yapıyor. Zina aile içi bir olaydır, hatta batı ülkelerinde bu olay "Ceza Kanunu kişinin yatak odasına giremez" şeklinde vurgulanmaktadır. Bugünün dünyasında aldatma ikili ilişkileri ilgilendiren bir olaydır. Devlet bu ilişkide taraf olamaz, olmamalıdır. *********************************************************************** LİBERALİN ÖLÜMÜ... 04/09/2004 Sabah Köşe Yazısı MEHMET ALTAN LİBERALİN ÖLÜMÜ... 04/09/2004 Sabah Köşe Yazısı Türkiye'de hayata "insan odaklı" bakmanın ne kadar zor olduğunu "zina" tartışmaları nedeniyle bir kez daha görüyoruz. Türkiye'yi AB standartlarına taşıma gayreti içinde olan AK Parti hükümeti, Türk hukuk sisteminin de bireyler arası ilişki kapsamında değerlendirdiği bir konuya şimdi "devlet eliyle" nizam vermeye kalkışıyor. Topluma, devlet eliyle "AK Parti ahlakı" giydirilecek. Zina, Avrupa Birliği'nde aynı şu an Türkiye'de olduğu gibi evlilik akdinin sona erdirilmesine sebep olabilecek bir davranış olarak kabul edilir ve takdiri bireylerin kendisine bırakılır. AK Parti hükümeti AB için terliyor ama AB'nin "insan odaklı" bakış açısının özünü henüz algılamış ve içine sindirmiş gözükmüyor. Özgürlükçü ya da liberal akım, "devlet, toplum ve birey arasında ilişkilerde önceliğin bireyin hak ve özgürlüklerinde olması gerektiğini" savunur. AK Parti, devletle birey arasındaki ilişkilerde özgürlükçü ama bireylerin kendi aralarındaki ilişkilerde "yasakçı" yaklaşımıyla garip bir çelişki sergilemekte... Türkiye niye hala bunca zaman sonra Batı'nın 18. yüzyılda benimsediği "insan odaklı" bir anlayışa sahip olamıyor? Ana Britannica ansiklopedisi bu soruya şöyle yanıt verir. ".... Türkiye'de liberalizmi hem iktisadi, hem siyasal boyutlarıyla tutarlı bir bütünlük içinde savunmuş herhangi bir düşünce akımına ya da düşünüre (Prens Sabahaddin gibi doğrudan politikanın az çok kenarında kalmış ve düşüncelerini uygulamaya koyma olanağını bulamamış bir iki örnek dışında) rastlanmadığı bile söylenebilir. Türkiye'de iktisadi liberalizmden anlaşılan da, bu akımın ilk doğduğu Batı Avrupa'daki gibi devletin ekonomiye olabildiğince az karışmasından çok, özel kesimin üstlenebileceği ekonomik etkinliklere girmemesi, daha önce girmişse bunları zamanla terk etmesi, ama çeşitli özendirici önlemlerle özel kesimi desteklemeyi sürdürmesidir. Bu durum Batı'dakinin tersine Türk orta sınıfının oluşumunda (özellikle de Osmanlı devleti içindeki Müslüman olmayan orta sınıflar karşısında güç kazanmasında) devletin büyük rol oynaması, bu sınıfın dünya pazarında ileri sanayi ülkelerinin rekabeti karşısında daha baştan zayıf kalması dolayısıyla da devlet korumasına gereksinim duymasıyla açıklanabilir." Türkiye'de Prens Sabahaddin'in yanı sıra özellikle liberal ekonomik düşüncenin doruğu olarak tanımlanan bir ikinci isim Cavid Bey'dir... Cavid Bey, üniversitede iktisat hocalığı yaptı hem de 1908'den başlayarak birçok hükümette Maliye Nazırı olarak görev aldı... Şubat 1921'de de Ankara Hükümeti'nin delegesi olarak Londra Konferansı'na katıldı. Lozan Konferansı'nda da Türk delegasyonunun mali danışmanı olarak bulundu. Sonra bu görevden alındı. Tevfik Çavdar, "Türkiye'de Liberalizm" adlı kitabında Cavid Bey için şunları yazar: "Cavid Bey liberal ekonomi politikasının hem bilim adamı olarak, hem de iktidarda karar sahibi bir kişi, maliye nazırı olarak en önde gelen savunucusudur. Geride kalan yüz yıl içinde liberal ekonomi düşüncesi ülkemizde aynı kalitede bir başka bilim adamı veya politikacıyı yaratamadı. Cavid Bey daima bu işin şampiyonu kaldı, çağının iktisat bilimini ve istatistik tekniklerini noksansız ülkemize aktardı. Liberal ekonomi politikasının gerektirdiği maliye bilgisine sahipti. Maliye Nazırlığı makamını hakkıyla doldurdu." Maliye Nazırı Cavid Bey 1900 yılında "ilim-i iktisad" adlı kitabı yazdı. Kitap günümüzde yeniden Liberal Düşünce Topluluğu tarafından yayınlandı. Liberal düşüncenin doruğu olarak nitelenen Cavid Bey, İstiklal LİBERALİN ÖLÜMÜ... 04/09/2004 Sabah Köşe Yazısı Mahkemesi'nde İzmir Suikasti'ne katıldığı iddiasıyla idama mahkum oldu. 26 Ağustos 1926 yılında idam edildi. Geçen hafta ölüm yıldönümüydü. Kendi liberalini günahsız olduğunu bile bile asan, yıldönümlerinde de hatırlamayan bir toplum, bireyi yok sayıp, etrafa devlet eliyle nizam vermeye daha çok devam eder... *********************************************************************** ZİNA VE SARAY 04/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı GÜNERİ CIVAOĞLU Zina için bir soru: Hareme alınmış genç hasekiler Osmanlı padişahlarından bir çocuk yapmak için yanıp tutuşurlardı. Çocuk, bir de erkek doğarsa, kaymaklı kadayıf. Haseki, bir anda şehzade anası olur. Ama çift kat kaymaklı kadayıf için çetin bir entrika yaşanır. Padişahtan oğlan çocuk yapmış çok sayıda hasekiden sadece biri ileride padişah anası olacaktır. Sözgelişi, III. Murat'ın 115 çocuğu vardı. Sadece biri padişah oldu. Diğerleri de, anaları hasekilerle birlikte ya öldürüldüler ya da köşe bucakta kaldılar. Osmanlı sarayında sultanlar - ilke olarak - evlenmezlerdi. Sadece, civar ülkelerin Hıristiyan krallarının kızlarıyla 4 evlilik yapan Fatih'in ve Hürrem Sultan'ın nikahları için tarihte bazı izler vardır. Hatta Hürrem Sultan'ın nikahı Hammer'de vardır. Peçevi'de hiç geçmez. O nedenle de Osmanlı'da kraliçe yoktur. Sadece padişah anaları, yani "Valide sultanlar" vardır. Bu valide sultanların da - neredeyse - hiçbiri padişahlarla evlenmiş değillerdir. Güçlerini, "padişah anası" olmaktan almışlardır. Zaten çoğu esirelerdir. Devşirmelerdir. Ali Kemal Meram'ın "PADİŞAH ANALARI - 600 yıl bizi yöneten devşirmeler" kitabından birkaç örnek yansıtayım: - Fatih'in anası Rumcayı da çok iyi konuşan Sırp Despina. - Kanuni Sultan Süleyman'ın annesi Leh Yahudisi Helga. - II. Selim'in annesi Rus bir papazın kızı Roksana (Hürrem Sultan) - III. Murat'ın annesi Yahudi Raşel. - I. Ahmet'in annesi Yunanlı Helen. - I. Mustafa'nın annesi İspanyol Violetta - II. Osman'ın annesi Evdoksia. ......... Elbette... Bunlar ve diğerleri Müslümanlığa geçmişlerdir. Ama... Kökenleri böyle. Çoğunun nikahları yok. Sultanların büyük çoğunluğu, nikahsız hasekilerden doğmuş. Onlar, oğullarını, rakip şehzadeleri boğdurarak, anaları diğer hasekileri gözden düşürterek ve bin bir entrikayla tahta adım adım yaklaştırarak güç sağlamışlardır. Ancak oğullarını tahta geçirip "Valide Sultan" olduklarında, oğullları ZİNA VE SARAY 04/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı üzerindeki etkinlikleri nedeniyle devleti yöneten konuma gelmişlerdir. Hürrem ve Kösem sultanlar bunun örnekleridir. Adnan Nur Baykal'ın "HÜRREM SULTAN İLE SÖYLEŞİ" kitabında, Hürrem'in, Kanuni'nin gözdesi Mahidevran Hatun'u nasıl gözden düşürüp öne geçtiğini anlatır. Bunlar, haremde "hasekiler savaşıdır." Entrikanın, yılanlar gibi sürünerek öldürdüğü, karanlıklarda, siyahi harem ağaları kementlerinin uçuşarak şehzade boğduğu bir amazonlar arası savaştır. Şimdi... Bir soru: "bu nikahsız birleşmelerden doğan sultanların" doğumlarında hukuk statüleri neydi? Babaları, hasekilerle zina mı yapmıştı? Sultanların zamanla İslam dininin en yüce sıfatı olan "halife" ünvanını da taşımaları bağlamında bu sorunun cevabı iyi düşünülmeli. Anadolu insanına İslam referanslı siyaset yapmak, oy rantı sağlamak uğruna "zina"yı, yıllar önce atıldığı tarihin hurdalığından alıp yeniden getirmek isteyenler, atmakta oldukları adımın önündeki çukurları görmeliler. Bu satırların yazarı, kökenine, tarihine, Cumhuriyet'in uzantısı olduğu Osmanlı'nın tarihi mirasına, yüzyıllarca bu topraklarda kalan halifeliğin manevi büyüklüğüne, onur mirasına saygılıdır. İnsanı insan yapan ilişki değerleri, sadece bir "nikah" defterine ve imam onayına hapsedilemez. Bunu yapmayanlar, "onursuz" sınıfına nasıl itelenir? Yasaların da, "bugünü kurtarmaya dönük sığ hukuk metinleri olmadığına, bir ulusun tarihi değerlerini, geleceğini de kucaklaması gereğine" inanır. Boyacı küpüne batırıp çıkarır gibi yasa yapılmaz. *********************************************************************** AKIL FİKİR VERSİN! 04/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı HASAN CEMAL Evet, Allah akıl fikir ihsan eylesin. Çünkü nereden baksanız yanlış. Bu çağda devletin savcısını, polisini insanın yatak odasına, mahremiyetine sokmaya kalkışmak hiç akıl işi olabilir mi? 'Zina'dan söz ediyorum. AKP iktidarının zinayı yıllar sonra yeniden suç haline getirmek isteyişi ve bu konuda bir ara CHP'den gelen destek olacak şey mi? Neymiş? Muhafazakarlığın gereği imiş... Muhafazakarlık devleti insanların yatak odasına sokmak olabilir mi? Devletin birey karşısındaki alanını genişletmek olabilir mi? Bakın bakalım, zina diye bir suçu çoktan tarihin arşivine kaldırmış hangi Avrupa Birliği ülkesinde muhafazakarlar zinanın suç olmasını savunuyorlar. Neymiş? Anadolu kadını öyle istiyormuş... Gülay Göktürk geçen günkü yazısında haklı olarak soruyordu: "Cemil Çiçek pek naif bir gerekçeyle çıkıyor karşımıza: 'Anadolu kadını böyle istiyor.' O zaman da insanın sorası geliyor: Anadolu kadını boşanmanın AKIL FİKİR VERSİN! 04/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı yasaklanmasını istese ne yapacaksınız? Buna da mı olur diyeceksiniz? Ya da Anadolu erkeği kadının çalışmasının yeniden kocanın iznine bağlı hale getirilmesini istese, 'Emriniz olur!' deyip Medeni Kanunu da sil baştan mı edeceksiniz? Milletvekillerinin seçim bölgelerinden gelen isteklere göre hukuk yapılacak olsaydı, Ceza Kanunu'muz da, Medeni Kanunu'muz da çoktan ucubeye dönmüş olurdu."(Tercüman, 3 Eylül 04) Ne yapmak istiyorsunuz? Atmak istediğiniz adım Türkiye'yi geriye götürüyor. Anayasa Mahkemesi 1996 ve 1998 yıllarında aldığı kararlarla zinayı suç olmaktan çıkarmış, sadece boşanma nedeni olabileceğini karara bağlamıştı. Doğru olanı yapmıştı. Çağdaş olan da buydu. Şimdi siz Türkiye'yi yeniden geriye götürmek istiyorsunuz. Neden? Zinayı suç yaparak namus da korunamaz, aile kurumu da. Devletin sopası bu gibi konularda işe yaramaz. Aldatma... Evlilik dışı ilişki... Medeni nikah... İmam nikahı... Bağlılık... Eşcinsellik... Böylesi konular bireylerin kendi tercihleriyle ilgilidir. Kişilerin gönüllü rızası belirleyici olur bu gibi konularda. Devletin sopası, cezalar bir işe yaramaz. Kadın örgütleri haklı olarak ayaklanmış durumda. BM Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) Başkanı Ayşe Feride Acar şöyle diyor: "Çağdaş hukuk anlayışına ters bir durum. Eğer kabul edilirse, uygulama kadınların aleyhine olacak. Kadın - erkek eşitsizliğini körükleyecek. Yasalar toplumun önünü açmalı. Toplumu çağdaşlaştırmalı. Geriye götürmemeli. İdam cezası olsun mu diye bir araştırma yapsak ve sonuç evet çıksa, çoğunluk istiyor diye idam cezasını yeniden kabul mü edeceğiz?" Bakın. Türk Ceza Yasası'nda dört yüze yakın değişikliği öngören, bazı bakımlardan reformcu nitelik taşıyan bir tasarı var gündemde. Ayın ortasında görüşülmeye başlanacak olan bu paket AB ile uyumu öngörüyor. Şimdi bu paketi zinaya indirgemek elbette haksızlık. Ama siz iktidar olarak bu konuda böylesine akıl dışı davranırsanız, hem kendinizi hem Türkiye'yi Taha Kıvanç'ın deyişiyle bir tuzağa çekmiş olursunuz. *********************************************************************** AB 'ZİNAYI' İZLİYOR : BÜYÜKELÇİLER YASAYI MERCEK ALTINA ALDI 04/09/2004 Cumhuriyet Haber Türkiye'nin 'uyum' çalışmalarını yakından izleyen AB, zina tartışmaları üzerine harekete geçti. AB büyükelçileri, zina konusunu gelecek hafta yapacakları toplantıda ele alacaklar. Avrupa Komisyonu yetkilileri ise AKP'nin girişimini 'başka bir çağdan kalma uygulama' olarak nitelendirdiler. AKP hükümeti, zinanın yeniden suç kapsamına alınması konusunda ısrarını sürdürürken; AB ülkelerinin Ankara'daki büyükelçileri konuyu mercek altına aldı. Avrupa Komisyonu yetkilileri, zinanın suç sayılmasını ''başka bir çağdan kalma uygulama'' olarak nitelendirirken; AB büyükelçileri, gelecek hafta yapacakları toplantıda zina ile ilgili AKP hükümetinin önerisini ele alacaklar. Türkiye'nin AB üyeliği için gerçekleştirdiği uyum çalışmalarını yakından AB 'ZİNAYI' İZLİYOR : BÜYÜKELÇİLER YASAYI MERCEK ALTINA ALDI 04/09/2004 Cumhuriyet Haber izleyen AB, zina tartışmaları üzerine harekete geçti. AB ülkelerinin büyükelçileri, 9 Eylül Perşembe günü bir toplantı yaparak tasarı ve zinayla ilgili öneri, görüş ve değerlendirmeleri masaya yatıracak. 'AB felsefesiyle bağdaşmıyor' Avrupa Komisyonu yetkilileri, TCY'nin Kopenhag kriterlerine uyumlu hale getirmek amacıyla başlatılan çalışmalarda zinadan daha önemli öncelikler içermesi gerektiğini belirterek zina gibi insanların özel yaşamlarını doğrudan ilgilendiren bir konuya ceza yaptırımı getirilmesinin AB felsefesiyle bağdaşmadığını vurguladılar. AB'ye üye 25 ülkede zinanın suç sayılmadığına dikkat çeken yetkililer, Türkiye'nin zinayı tartışmak yerine TCY'deki eksiklikleri bir an önce gidermesi gerektiğini vurguladılar. Yetkililer, AKP'nin girişimini ''başka bir çağdan kalma uygulama'' olarak nitelendirdiler. İtalya'nın Ankara Büyükelçisi Carlo Marsili , konunun Türkiye'nin iç işi olduğunu, ancak Avrupa'nın hiçbir ülkesinde zinanın suç sayılmadığını vurgulayarak ''Tasarıyı geçirirse, Türkiye Avrupa'da tek başına kalacak. Avrupa'da evlilik dışı ilişkiyi hapisle cezalandıran tek ülke konumuna düşersiniz'' diye konuştu. Marsili'nin Türk asıllı eşi Selva Marsili de ''İki yetişkin insanın cinsel ilişkiye girmesi nedeniyle hapis cezasına çarptırılması kabul edilemez. Boşanma için meşru sebep sayılabilir ama ceza yasası kapsamına girmez. Bir ceza uygulaması bulunmazken şimdi bu tasarı bir geri adımdır. Dönüp idam cezasını yeniden koymak gibi bir şey. Hapis cezasının bir adım ötesi, taşlayıp öldürmektir'' görüşünü dile getirdi. AB'nin genişlemeden sorumlu üyesi Günter Verhuegen için pazartesi günü verilecek ve sivil toplum örgütleri temsilcilerinin de davet edildiği resepsiyonda da konunun gündeme gelmesi bekleniyor. Başbakan Tayyip Erdoğan, zinanın yeniden suç kapsamına alınması önerisiyle ''Aldatmaları ortadan kaldırmayı amaçlıyoruz. Bu insanlık onuruna yakışan bir adımdır'' derken; Türkiye'de zina nedeniyle gerçekleşen boşanmaların sayısının azaldığı belirtildi. DİE'nin 1940-2000 arasında ''nedene göre boşanmalar'' istatistiğine göre, 1950 yılında zina nedeniyle boşanma sayısı 2 bin 43, 1980 yılında 439, 1990 yılında 332 ve 2000 yılında 133 olarak gerçekleşti. Boşanma istatiklerine göre birinci sırada geçimsizlik yer alıyor. Buna göre, 1950 yılında geçimsizlik nedeniyle boşanma sayısı 4 bin 968, 1980 yılında 13 bin 930, 1990 yılında 23 bin 416, 2000 yılında da 32 bin 844'e yükseldi. *********************************************************************** PROF. DR. DUYGUN YARSUVAT: 'CEZA KANUNU YATAK ODASINA GİRMEMELİDİR' 04/09/2004 Cumhuriyet Haber DUYGUN YARSUVAT Türk Ceza Hukuku Derneği Başkanı Prof. Yarsuvat yaptığı yazılı açıklamada, 'Zinayı suç yapmak, çağdaş yaklaşımlara, hukukun genel ilkelerine aykırıdır' dedi. Türk Ceza Hukuku Derneği Başkanı Prof. Dr. Duygun Yarsuvat , zinayı yeniden ceza kanunu içerisine almanın çağdaş yaklaşımlara, hukukun genel ilkelerine ve yeni anlayışlara aykırı olacağını belirtti. Zinanın yeniden suç sayılması için AKP'nin önergesine CHP'nin ''uzlaşarak'' destek vermesiyle başlayan tartışmaya akademisyenler de katıldı. Konuya ilişkin yazılı açıklama yapan Yarsuvat, Anayasa PROF. DR. DUYGUN YARSUVAT: 'CEZA KANUNU YATAK ODASINA GİRMEMELİDİR' 04/09/2004 Cumhuriyet Haber Mahkemesi'nin zina suçunun TCK'den çıkarılmasına ilişkin verdiği kararından ''kadın erkek eşitliğine'' vurgu yapıldığını anımsatarak ''Bugün pek çok Batı ülkesinde zina artık suç olarak ceza kanunlarında yer almamaktadır. Bu eylem hukuk sistemlerinde, bir boşanma nedeni olarak kabul edilmektedir'' dedi. İspatın zorluğu Zinanın suç olarak düzenlendiği dönemde ispatının zorluğu nedeniyle ''özel yaşamın dokunulmazlığı ilkesi zedelenerek delil toplandığını'' ifade eden Yarsuvat, ''Ailenin ve bireylerin bu nedenlerle gördüğü zararlar nedeniyle bu eylemin suç olmaktan çıkarılması yönünde bir akım gelişti. Bu akım ceza kanunu kişinin yatak odasına girmemelidir sözleri ile daha da yaygınlaşmıştır'' ifadelerine yer verdi. Duygun Yarsuvat açıklamasında Federal Almanya'nın 1969, İsviçre'nin 1989, Fransa'nın 1999 ve Avusturya'nın da 1997'de bu eylemi suç olmaktan çıkardıklarını da sözlerine ekledi. *********************************************************************** ZİNA İÇİN ÇİFTE STANDART 04/09/2004 Cumhuriyet Haber ABDULLAH GÜL JEAN CRISTOPHE FILORI AB ölçütleri için 'Bize özgü bahaneler olmaz' diyen AKP iktidarı şimdi bu gerekçenin ardına sığınıyor Zinanın ceza yasası kapsamına alınması nedeniyle AB'den gelen eleştirilere yanıt veren Dışişleri Bakanı Gül, ''Her ülkenin kendi toplumlarına has bazı ayrıcalıkları, farklı görüşleri olabilir'' dedi. Tasarıyı hazırlayan öğretim üyelerinden Doç. Dr. Sözüer de ''aile birliğini koruma'' gerekçesinin temeli olmadığını söyledi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Avrupa Birliği ölçütleri için daha önce ''Bize özgü bahaneler öne süremeyiz'' açıklamasını yapan hükümet, ''zinayı suç yapmak'' söz konusu olunca çark etti. Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül , her ülkenin kendine özgü ayrıcalıkları olabileceğini söyledi. Başbakan Tayyip Erdoğan 'ın ''Aldatmaları önlemek, insan onurunu kurtarmak'' gibi gerekçelerle savunduğu ''zinayı suç yapma'' girişimine AB'den de eleştirel sesler yükselmeye başladı. Hollanda'ya gitmeden önce gazetecilerin konuyla ilgili sorularını yanıtlayan Başbakan Yardımcısı Gül, düzenlemenin Meclis'e nasıl getirileceğinin henüz netleşmediğini vurguladı. ''Bir metin ortaya çıkmış değil'' diyen Gül, diğer yandan, ''Her ülkenin kendine has bazı esneklikleri şüphesiz ki olabilir. İrlanda'nın nasıl doğum kontrolleriyle ilgili, kürtajla ilgili, bazı ülkelerin buna benzer kendilerine has, kendi toplumlarının duygularını yansıtan bazı ayrıcalıkları, farklı görüşleri olabilirse Türk toplumunun da olabilir. Eminim bu konularda medeni ülkelerde nasıl oluyorsa aynı zamanda kendi hassasiyetlerimizi de bunun içine koyacak şekilde bir neticeye varılacaktır'' görüşünü dile getirdi. Ancak Başbakan Erdoğan daha önce yaptığı açıklamada, AB'ye karşı ''bize özgü şartlar bahanesinin ileri sürülemeyeceğini'' söylemişti. Erdoğan, ''Milli Egemenlik ve Siyaset'' konulu sempozyumda yaptığı konuşmada, ''Bize özgü durumları bahane ederek zaman kaybedemeyiz. Durmadan korkular ve bahaneler üreterek bu yepyeni Türkiye'nin hızını kesmeye kimsenin hakkı yok'' demişti. Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek de AB'ye uyum tasarıları ZİNA İÇİN ÇİFTE STANDART 04/09/2004 Cumhuriyet Haber komisyonlar ve genel kurulda görüşülürken sık sık benzer görüşleri dile getirmişti. Yeni ceza tasarısını hazırlayan öğretim üyelerinden Doç. Dr. Adem Sözüer de zinanın suç kapsamına alınmasına karşı çıktı. Bu önergenin komisyonda tartışmaya bile gerek duyulmadan reddedildiğini anımsatan Sözüer, zinanın suç sayılmamasından dolayı aile birliğinin zayıflatıldığı görüşünün doğru olmadığını, bu konuda ne Avrupa ülkelerinde ne de Türkiye'de bir saptama bulunduğunu vurguladı. Sözüer, ''Eşine sadakatsizlik gösteren herkes bir bedel öder. Ama bu bedel, boşanma ve tazminatın ötesine geçmemelidir'' dedi. CHP Grup Başkanvekili Haluk Koç , AB'den gelecek olası tepkiler nedeniyle daha önce kendilerinin tasarının TBMM AB'ye Uyum Komisyonu'na gidip gitmeyeceğini sorduklarını anımsattı. Koç, Adalet Bakanı'nın ''vakit yok'' diyerek öneriyi reddettiğini bildirdi. Kadının İnsan Hakları Yeni Çözümler Vakfı'nca yapılan açıklamada, hükümetin girişimine tepki gösterildi. Vakfın açıklamasında, ''Namus cinayeti faillerini koruyan, bekâret testlerini bir türlü yasaklamayan, eşcinsellere ayrımcılığı destekleyen, gençlerin ilişkilerine hapis cezası getiren ve ne olduğu belirsiz bir müstehcenlik maddesiyle ifade hürriyetini kısıtlamaya çalışan ayrımcı ve çağdışı zihniyet, zinanın yeniden suç olarak TCK kapsamına alınması önerisiyle tekrar kendini gösteriyor'' denildi. Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Saymanı Faruk Güçlü yaptığı yazılı açıklamada, hükümetin AB'den gelen dayatmalara değil, öncelikle kendi halkının istemlerine kulak vermesi gerektiğini belirtti. AB'den uyarı: Bu yasa Türkiye'nin imajını sarsar AKP hükümetinin 'zina' yı Türk Ceza Kanunu'nda suç kapsamına alma çabaları Avrupa Birliği'nin (AB) de tepkisini çekti. AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Komiseri Günter Verheugen' in Sözcüsü Jean- Christophe Filori dün Brüksel'de basına yaptığı açıklamada, bu tür bir yasanın geçmesinin Türkiye'nin imajını sarsabileceğini söyledi. Türkiye'nin şu an kritik bir dönemden geçtiğini belirten Filori, bu yasanın Türkiye'nin AB içindeki imajına ilişkin etkilerinin gözardı edilmemesi gerektiğini vurguladı. Filori, bu yasanın reforma odaklanmış bir Türkiye'ye hiçbir yararı olamayacağı görüşünü iletti. AB üyesi 25 ülkenin hiçbirinde zinanın suç sayılmadığına dikkat çeken genişleme sözcüsü, AB ülkelerinin zinayı medeni kanun çerçevesinde ele aldıklarını belirtti. Filori, Türkiye'de zinayı suç sayan yasanın yürürlüğe girmesi durumunda konuyu Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonu'nun Aile ve Özel Hayatın Korunması'na ilişkin 8. madde uyarınca inceleyeceklerini bildirdi.Filori, kadın haklarına ilişkin eksikliklerin bulunduğu yeni Türk Ceza Kanunu'nda böylesi bir yasanın diğer gelişmelere zarar verebileceğinin altını çizdi. *********************************************************************** 'ZİNA'YA SAHTEKÂRLIK YAPMADAN YAKLAŞMAK 04/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı ALİ SİRMEN Zinanın bütün dinlerce suç olarak kabul edilmesi, onun Papalık Sarayları da dahil olmak üzere, hükümdar konutlarında da tahminin ötesinde yaygın olmasını engellememiştir. 'ZİNA'YA SAHTEKÂRLIK YAPMADAN YAKLAŞMAK 04/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı Laik hukuk düzenlerinde zinanın suç olarak kabul edilmesi ise o çağlarda, tıpkı feodal dönemlerde olduğu gibi, tek eşli ailenin üretim ilişkileri içinde önemli bir yer tutmuş olmasındandır. Ama gelişen üretim teknolojileri, değişen toplumsal koşullar, nüfus sorunları ve ondan doğan ekonomik problemler ile birlikte değişen zihniyet, aile kavramına yaklaşımı da başkalaştırmıştır. Bu yüzdendir ki zina, çağdaş kapitalist ülkelerde suç olmaktan çıkmıştır, bu olgunun nedeni, yukarıda da belirtildiği gibi, hukukun laikleşmesi değil, ailenin üretim ilişkileri içindeki önemini yitirmesi ve demografik sorunlardır. Gelişmiş dünyada evlilik, çiftler arasında bir akit olarak görülmektedir; artık devletin bu akte müdahalesi de, aktin tasdiki ve son bulmasının tesciline odaklanmıştır. Birçok gelişmiş ülkede artık kanunla olsun ya da içtihatla, devletin aktin sona ermesi için zorunlu saydığı koşullar da en alt düzeye inmiş, toplumun kişiler arasındaki akte müdahalesi azaltılmıştır. **** Tabii, bir fiilin suç olmaktan çıkması demek, onun ahlaki olarak her zaman ve her yerde kabul edilebilir olması anlamını taşımaz. Ne var ki, ceza yasaları, ahlaki olan ile olmayanı değil, toplum düzeni açısından tehlike teşkil edenle, etmeyeni ayırır ve birincileri cezalandırır. Takibi şikâyete bağlı olan suçlarda bile, cezanın nedeni, fiilin salt şikâyetçiyi mağdur etmiş olması değil, ama aynı zamanda toplum düzenini ihlal etmiş olmasından kaynaklanır. Bu gerçekleri böylece saptadıktan sonra, ''zina'' nın yeniden suç haline getirilmesi tartışmalarına sahtekârlık yapmadan doğru biçimde yaklaşmaya çalıştığımızda bazı gerçekleri farketmemek mümkün değildir. Bunlardan birincisi devletin aileyi koruma yükümlülüğü kavramıdır. Eğer devlet gerçekten aileyi korumak yükümlülüğü altandaysa, aileye sosyal yardım yapmak, evli insanlara iş bulmak, bedava sağlık ve eğitim imkânlarını, hatta ailenin gerçekten sağlıklı bir biçimde ayakta durabilmesini sağlamak amacıyla, sağlıklı ve insan onuruna uygun konut vermek zorundadır. Gerçekten aileyi korumakla yükümlü olan devlet bunları kâğıt üzerinde değil, fiilen karşılamak zorundadır. Türkiye'deki iktidarların böyle bir kaygıları ve girişimleri olduğuna inanıyor musunuz? Küreselleşmenin getirdiği ortamda birçok gelişmiş ülkede olduğu gibi Türkiye'de de eğilimlerin bunun tam ters yönünde olduğunu yadsıyabilir misiniz? **** Bu arada amaç tek eşli aileyi korumak ise, o zaman imam nikâhıyla sürdürülen, erkek lehine çokeşli düzeni de cezalandırmak zorunda değil misiniz? Söyler misiniz bana, Türkiye'de imam nikâhlı insanları cezalandıracak bir düzenlemeyi AKP gerçekleştirebilir mi? Oysa yeni Ceza Yasa Tasarısı'nın ''Aile Düzenine Karşı İşlenen Suçlar'' ile ilgili 8. Bölümü'ndeki 230. Madde'ye göre, zinanın suç kabul edilmesi halinde, bu tür evliliklerin de zina sayılmaları ve cezalandırılmaları gerekmektedir. Yok eğer, ''Burada korunacak olan aile değil de, toplum düzenidir'' derseniz, o zaman da başka bir sahtekârlık örneği sergilemiş olmaz mısınız? Öyle ya, kamu alanında dinsel simgeler sergileyerek inançları baskı altına almak isteyenler için getirilen düzenlemeleri ve bu arada da AİHM 'ZİNA'YA SAHTEKÂRLIK YAPMADAN YAKLAŞMAK 04/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı kararlarını eleştirirken, ''kamu alanı'' kavramını reddedenler veya görmezden gelmek isteyenler, şimdi kamu alanını, yatak odalarına ve apış aralarına kadar uzatmak sahtekârlığını yapmış olmuyorlar mı? Ve eğer, böyle bir suç ihdas etmekten amaç, kamu ahlakını korumaksa, o zaman bütün otellere birer namus bekçisi koymak, son yıllarda sayıları on milyonun üstüne çıkmış olan turistlerin evli olmayanlarını da, birlikte otellere kabul etmemek gibi bir yöntem zorunlu hale gelmiyor mu? ''Gelmiyor'' diyorsanız eğer, sizin namusunuz dolar, euro, ya da ruble karşısında direnemeyen bir kamu ahlakıdır. Buna ahlak diyebilir misiniz?.. Son olarak, zina suçunun yeniden düzenlenmesinde, eskisi gibi kadın için daha ağır hükümler getirmeyip, cinsler arasında eşitliğin sağlanmasını, ''hiç değilse eşitliği'' sağlıyor diyerek mazur görmek mümkün müdür? Baskıda eşitlik eşitlik değildir. ''Vatandaşlar ırk, dil, din, cinsiyet farkı gözetmeden işkenceye tabidir'' diyen bir kanun maddesi eşitlik sağlayan bir madde midir? Böyle fanatik düzenlemeler bazen şapşalca sonuçlar da doğurabiliyor... Zina ile ilgili olarak birçok düzenlemede, karşı cinsle girişilen cinsel ilişkiler suç sayılmıştır. Peki çiftlerden biri kendi cinsiyle çarpık bir ilişkiye girerse ne olacak?.. Görüyorsunuz, bir kavrama sahtekârlıkla yaklaşınca, bir sürü budalalık da çıkıyor ortaya... *********************************************************************** ZORU KOLAYA DÖNÜŞTÜRMEK 04/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı FEHMİ KORU Türk Ceza Kanunu (TCK) çok maddeli bir düzenleme; gerekçesiyle birlikte 200 sayfayı aşan uzun bir metin oluşturuyor... İçinde hepimizi yakından ilgilendiren, temel hak ve özgürlüklere ait yeni hükümler de bulunuyor. Son biçimini veren siyasîler, yeni kanunun eskisinden çok daha özgürlükçü olduğu iddiasındalar; uygulamalar sırasında sorunlar çıkabileceği kaygısını dile getirenler de az değil. Kanunu bu yönleriyle tartışacağımız yerde, işte görüyoruz, neredeyse tek bir maddeye takıldık; 'zina' konusunun etrafında dönüp duruyoruz... Aslında bu konuda tartışma da yararlı sonuçlara ulaşılmasını sağlayabilirdi; ancak tartışmanın sürdürülme biçimi bizi bundan mahrum edeceğe benziyor. 'Zina' konusunu tartışırken, bir yönüyle, nasıl bir dünyada ve ne tür bir ülkede yaşadığımız üzerinde fikir üretmiş oluyoruz: Birey ve toplum kavramlarını nasıl anlıyoruz? Evlilik ve aile kurumlarına bakışımız ne? Daha doğru soru şu: Gelenekselden mi, modernden mi yanayız? Sözcük anlamıyla da 'zina', toplumu bireyin önünde tutan, evliliği neslin devamı için şart gören, aile birliğini önemseyen geleneksel yapıya ait bir kavramdır. Fark gözetmeden her dinde aile yapısını bozucu etkisi yüzünden evlilik-dışı ilişkiye ters gözle bakılır. Birden fazla kadınla ilişki ancak 'evlilik' bağı ile uygun görülür. Hıristiyan mezheplerinden Mormonlukta da 'zina' yasaktır sözgelimi; ancak nikâh yapmak şartıyla bir Mormon erkek çok sayıda kadınla evlenebilir. Tabii, vatandaşı olduğu ülkenin yasaları buna izin veriyorsa... Geleneksel toplumdan farklı olarak, bugün şartlarını her coğrafyaya zorlayan modern toplum, bireyi ön plana çıkartır, çekirdek aileyi ZORU KOLAYA DÖNÜŞTÜRMEK 04/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı yüceltir ve serbest ilişkilere de göz yumar... Bireylerin birlikteliği için resmî izin ihtiyacını önemsemez; yalnızca daha güçsüz olanın haklarının güçlü tarafından yenilmesini engelleyici tedbirler almakla yetinir. Modern toplumda, çocuk eksenli olmayan, yalnızca bozulması durumunda hukukî sonuç doğuran birliktelikler geçerlidir... İnsanlık tarihinde kendine özgü bir dönem teşkil ediyor bugünkü 'modern toplum'; bunu bir tür deneme, hatta bir meydan okuma hevesi de sayabiliriz. Bunun sonucu olarak, bir çok ülkede istisna olan 'nikâhsız birliktelik', bazı Batı ülkelerinde 'norm' haline dönüşmüş durumda bugün; oralarda çok az çift birlikteliklerini resmî kayda bağlama zahmetine katlanıyor... Yeni TCK'nın o kadar eleştirilmeyi hak eden yönü ortada dururken 'zina' konusu üzerinde bu denli yoğunlaşmanın sebebi, Türkiye'nin, özellikle birey-toplum ilişkilerinde geleneksel ile modern arasında henüz kesin karara varmamış olmasıdır. Türkiye moderni hedefliyor, buna hiç kuşku yok; ancak yine de geleneksel toplumun bazı temel özelliklerini de korumak istiyor. Kendisini 'muhafazakâr demokrat' olarak tanımlayan Ak Parti, belli ki, bu tartışmanın kendisini 'ideolojik' açıdan daha iyi konuşlandırmaya yarayacağını düşünüyor. Türkiye'de bu tür tartışmaları iyice içinden çıkılmaz hale getiren bir dil karmaşası var. Aslında öyle sansak bile aynı konuyu tartışmıyoruz; 'zina' dediğimizde bir muhafazakâr ile muhafazakar değerlerden uzak birinin algılaması bu yüzden farklı oluyor. 'Meşru ilişki' kavramı da öyle. Muhafazakâr biri açısından bunlar yalnızca 'hukukî' birer kavram değil; aynı zamanda 'dinî' sorumluluk da yükleyen kavramlar... 'Meşru', anlam olarak, 'dine uygun' demek; 'zina' da dinî açıdan meşru olmayan ilişki tarzı anlamı taşıyor. Dine saygılı herhangi bir kişi, ne kadar çağdaş toplumun bireyi olursa olsun, "Zina serbest olsun" diyemez... Herhalde bu tartışmanın hepimiz için önem taşıyan açmazını anladınız: Birey, toplum ve gelenek konularındaki tavrımız, din ile olan bağımız, bugüne dönük algılamalarımızı belirliyor. Modern bir toplumun etkin birer bireyi olmak istesek de belli konularda geleneksel yaklaşımlara sırtımızı dönemiyoruz. 'Zina' dinî açıdan en büyük günahlardan biri; buna karşılık modern toplum ilişkileri farklı bir zeminde değerlendirmeyi gerektiriyor. Bu yönüyle 'zina' ile 'faiz' arasında bir yakınlık var. Acaba, işe, 'zina' kavramının dinî ağırlığını zedelemeden kabul edilebilir ilişki biçimini yasada tanımlamakla başlayamaz mıyız? Evlilik dışı ilişkiyi ihbar ve tâkibe yol açmayacak bir 'kusur' kabul edip eşler için boşanma sebebi saymak kolay bir çözüm getirebilir sözgelimi... Yasanın çok daha önemli maddeleri var; esas onları tartışmalıyız... *********************************************************************** ‘ÖYLEYSE, SUÇLARI SUÇ OLMAKTAN ÇIKARTALIM’ 04/09/2004 Star Köşe Yazısı HALİT KAKINÇ Eşim-dostum diyor ki, ‘Yahu bu hukuk ile ilgili konulara fazla bulaşmaya başladın. Sen hukukçu değilsin... Nene gerek!..’ İlk iki saptama doğru. Hukukçu değilim. Ve konu ile hukukçularla ekranlarda tartışacak kadar ilgilenmeye başladım. Nene gerek sorusu ise yanlış. Nemize gerek diye diye bugünlere geldik. Artık yeter! TV ekranlarında zina meselesi ile ilgili son derece ilginç bir program ‘ÖYLEYSE, SUÇLARI SUÇ OLMAKTAN ÇIKARTALIM’ 04/09/2004 Star Köşe Yazısı izledim. Sıkıysa gel de bulaşma... AKP Milletvekili Sayın Zeynep Karahan Uslu, zinanın neden suç olması gerektiğini gayet açık, objektif ve sosyal hayatımızın önemi bakımından izah etti. Kendisini tebrik ederim. Programdaki muhatabı ise ‘Zinanın suç oması halinde mahkemelerin yükünün artacağı ve hapishanelerin kadın ve erkek bölümlerinin lebaleb dolacağı’ gibi inanılmaz bir gerekçe göstererek zinanın suç kapsamından çıkartılmasını savundu. Bununla da yetinmedi. Bu arada, avukatların da işlerinin çoğalacağını söz konusu etti. Bu gerekçe ile zinanın suç olmasına karşı çıkan kim, biliyor musunuz?.. İstanbul Barosu Kadınlar Kolu Başkanı Av. Canan Arın. Cinayetler de Ceza Kanunu’ndan çıksın Hadi hadi, aramızda yabancı yok. Samimi olarak itiraf edin. Bir hukukçunun ceza normuna karşı çıkış gerekçesini nasıl buldunuz? İster hukukçu ol, ister olma - öyle bir mantık ki, doğrusu tek kelime ile pes!.. Yahu, suçlar çoğalırsa ve mahkemelerin yükü artarsa, söz konusu olan bu suçları suç olmaktan çıkartmak mı gerekir? Diyelim ki, düzenin hepten çivisi çıktı ve adam öldürmeler çoğaldı... Cinayet Kanunu’nu Ceza Kanunu’nda suç olmaktan çıkartırsak sorun çözülecek mi? Sahtekarlık, hırsızlık, hakaret gibi suçlar çoğalınca da, bu hukukçu bayana göre, bunları da Ceza Kanunu’ndan, suç olmaktan çıkartarak problemin üstesinden gelebilecek miyiz? Meselenin dikkat çekici bir başka yönü daha var. Zina suçunun suç teşkil etmemesini savunan bu hukukçu bayana göre, hapishaneler dolacakmış... Demek ki, sayın hukukçu bu fiilin varlığını ve çokluğunu peşinen kabul ediyor. O halde kamu düzeninin ve genel ahlakın bu derece bozulduğu bir toplumda, ihtiyaç duyulan düzenlemeyi savunacağı yerde, olayın görmezden gelinmesi nasıl tercih edebiliyor, anlamak mümkün değil. Mahkemeler; iç barışı tesis etmek, toplum huzurunu korumak, kamu düzenini sağlamak için vardır. Mahkemelere iş çıkacak diye suç teşkil eden bir fiilin yok sayılması, hangi hukuk mantığı ile bağdaşır, çözemedim. Zina, kamu düzenini ilgilendiren fiildir Avukatların işlerinin çoğalacağı meselesine gelince... Avukatlık mesleği bir kamu görevidir. Ancak serbest bir meslektir. Avukatlık kanunu’na göre, avukat, işi kabul edip etmemekte muhtardır. Ücret karşılığı iş alır. Kaldı ki, avukatların işlerinin çoğalacağından şikayet eden bu avukat bayanın mensup olduğu İstanbul Barosu, başlarında Av. Kazım Kolcuoğlu olduğu halde, başka bir baro’nun görev bölgesine gidip tren kazası incelemesi ile meşgul olmuştu. Avukat, tren kazası incelemesine fırsat buluyor da, sosyal bir olay olan zina davaları çoğalınca mı zaman bulamıyor? Zina suçu, kamu düzenini doğrudan doğruya ilgilendiren ve etkileyen bir fiildir. Özel hayatın gizliliği, insan hakları değerleri gibi kavramların arkasına gizlenerek bu fiilin suç teşkil edici niteliğini ortardan kaldırma gayretleri boşunadır. Devlet, kuruluşunda yer aldığı evlilik sözleşmesinin sadakat ihlalinde taraf olmazsa, acı ama gerçektir ki, Türkiye gibi ülkelerde vatandaş, kendi şerefini ve namusunu koruma yoluna gitmektedir. *********************************************************************** GÖZ ZİNASI DA VAR... 04/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı GÖZ ZİNASI DA VAR... 04/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı BEKİR COŞKUN BİLİYORSUNUZDUR; bir de ‘göz zinası’ vardır. Bu nasıl oluyor bilmiyorum. Muhtemelen kadınların, gözleri kayan kocalarına ‘Önüne bak...’ dediklerindeki göz pozisyonudur. Gözler büyür. Kulaklar kızarırken uçları hafif kıvrılır. Ağzın bir yarısı öbür yarısına göre daha çok açılırken, ayaklar içinde yazı olmayan parantez pozisyonuna geçer. Boğazdan ‘Guluk...’ şeklinde bir ses duyulur. ‘Göz zinasıdır’ bu. AKP’liler şimdilik ‘göz zinasını’ suç saymıyorlar. * Zaten Başbakan, ‘zina’ denilen bu ulusal namus meselesine açıklık getirerek yapmak istediklerini söyledi: ‘Bu kadın-erkek eşitliğini getirmeye yönelik... İnsanlık onurunu kurtaracak ve aldatmayı önleyecek bir adımdır...’ Ne mutlu. Bu alanda ‘kadın-erkek eşitliği’ sağlanacaksa, kadınların da biri resmi nikáh, birisi imam nikáhı ile iki erkekle evlenmeleri mümkün olabilir mi acaba? Olmaz... Çünkü şeriat kadını insan saymıyor, tüm düzenlemelerde sözü edilen ‘kişi’ erkeklerdir. Muhtemelen Başbakan’ın sözünü ettiği o ‘insanlık onuru’ da erkeklerinkidir. Değilse; erkeklerin imam nikáhı ile birden çok kadınla evlenmelerini yasaklayan bir söz söylesin, bir adım atsın görelim. Bunu asla yapamaz... Yaparsa, Meclis grubunun üçte birini, bürokratlarının dörtte üçünü, yurt çapında partililerinin yarısını, parti tabanının tamamını yitirir. * Bu durumda geriye kalıyor insanlık onurunu ve aldatmayı önleyicilik adına devletin, yatak odasına müdahalesi. Bence dikkatli olmalısınız. Her an kafasını uzatabilir devlet adına görevli: ‘Hişttt... Ne yapıyorsun öyle?..’ ‘İnsanlık onuruna uygun şey...’ ‘Aldatmayı önleyiciliğe de uygun mu?’ ‘Uygun...’ Trafik kontrolü gibi bir şey belki. Evrak eksikse, sizi indirip geçer mi direksiyona bilemem... *********************************************************************** ZİNA GÜNAHTIR, AYIPTIR VE SUÇTUR 03/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı HAYRETTİN KARAMAN Yeni ceza kanunu tasarısının tartışılan maddelerinden biri de zinanın suç sayılması ve cezaya çarptırılması ile ilgili olanıdır. Üç tez var: 1. Zina ceza gerektiren bir suç olmasın, 2. Zinaya hapis değil, yüklü bir tazminat cezası verilsin. 3. Zina hapis cezası gerektiren bir suç sayılsın. Üçüncü tezi savunanlar arasında da bazı görüş farkları var: Kadın ve erkeğe eşit ceza verilsin, kadına değil, erkeğe ceza verilsin... ZİNA GÜNAHTIR, AYIPTIR VE SUÇTUR 03/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı Bir köşe yazarı (Radikal'den H.B. Kahraman) zinayı suç saymanın dine, geleneğe ve feodalizme dayandığını kaydettikten sonra şöyle diyor: "Gelenekseldir; çünkü, zina, şu kadar 10 bin yıldır, her yönüyle değişmiş insanın kurumsal yapısı itibarıyla asla değişmeyeceği kabul edilen evlilik kurumunu, dinsel ve toplumsal kültürle korumanın yanı sıra bir de yasayla korumayı öngörüyordu. Gerçekten de, zinayı suç sayan ana kaynak dindir; dinsel mantıktır. Oysa, çağın insanı bunları aştı..." Çağın hangi insanı, ne kadarı, hangi ülkelerde... bunu aştı? İnsanın "her yönden değiştiğini" kim, hangi ilim ve araştırma söylüyor? Biyolojik, fizyolojik, psikolojik, hatta sosyal... bakımlardan insan ne kadar değişti? Bizim vücut terkibimiz on bin yıl önceki insandan farklı mı? Temel ahlak kuralları değişti mi? Aile ne kadar değişti? Dünyada bir tane mi medeniyet var (Batı Medeniyeti), yoksa artık insan ilimlerinde, her biri değerli ve saygıya layık birden fazla kültürden ve medeniyetten mi söz ediliyor? Eskimoların da karılarını misafirlerine ikram ettiklerini ve kıskanmadıklarını bir yerde okumuştum; o kültürün yaygınlaşması mı isteniyor? Her bir kültür ve medeniyete saygı göstersek ve herkesi kendi inancı ve değerleriyle baş başa bıraksak, dine göre yaşayan ve bunu çağdaşlığa aykırı görmeyenleri incitmemek için "çağın insanı bunu aştı" gibi cümleler kurmasak daha iyi (çağdaş, medeni) olmaz mı? Ahlak, din ve hukuk arasında sıkı bir ilişki vardır; bazı suçlar aynı zamanda günahtır ve ayıptır; yani dine ve ahlaka da aykırıdır. Bizim toplumumuz (kültür ve medeniyetimiz) zinayı ayıp, günah ve suç sayar. Buna yabancılaşmış olanlar olabilir, ama onlarınki "çağdaş" bunlarınki "çağ dışı" denemez, bunu demeye kimsenin, evvel emirde de kendi kültürüne yabancılaşanların hakları yoktur; çünkü bu davranış, içinde yaşadıkları ve çoğunluğu teşkil eden kültür sahiplerini üzer, incitir, kutsallarına saldırı teşkil eder. Özel ahlak kurallarını genelleştirerek hukuk kuralı yapmak ve cezaya bağlamak problemli olabilir. Ama genel ahlak kurallarını çiğnemek zaten suçtur; zinanın ahlaka aykırı olduğu ise bizim için genel bir kuraldır. Eğer meseleye Müslümanca bakarsak zina kavramının çerçevesinin çok daha geniş olduğunu görürüz. İçine cinselliğin karıştığı ve aralarında nikah bağı bulunmayan iki kişi, arasındaki bakma, dokunma, kucaklama, öpme ve temasın tamamı -müeyyideleri farklı da olsa- dini kaynaklarda "zina" olarak geçer. Zinayı yapanlar aynı veya farklı cinsten, evli, bekar, dul... olsalar da yaptıkları zinadır, günahtır, ayıptır ve suçtur. Zina cinsel temas olarak gerçekleştiğinde ve ispat da edildiğinde hem kadın hem de erkek eşit olarak ceza görürler. Mevcut şartlarda gerçekleşmesi mümkün gözüken teklifler arasında -mevcut sisteme göre- nispeten makul olanı "zinanın hapis veya tazminat gerektiren bir suç olması ve kadın ile erkeğin eşit ceza görmeleridir. Uygulanan sistemde genel evlerde kadınlar vardır ve oraya gidip zina yapan erkekler ceza görmezler; bu eşitliğe aykırı değil midir? Kadınların gideceği ve içinde kiralık erkeklerin bulunduğu genel evler olmadığına göre, kadın şikayet edince eşitliği bozan erkek de ceza görmeli değil midir? Bizim gelenek ve ahlakımıza göre kimsenin gizlisi araştırılmaz. Açık, bilinen, kısmen gösterilen ayıplara ve suçlara ise duruma göre uygun şekillerde müdahale edilir. Evli olmayan bir çift uygun bir yerde bir arada kalıyorlarsa -İslam'a göre- zinaya eşdeğer davranış bu noktada başlamış olur. Şu ülkenin haline bakın; bütün bu yazdıklarım bir yana bırakılıp yalnızca "evli çiftlerden biri zina ederse diğerinin şikayeti ile (veya kamunun müdahalesi ile) zina edenin cezalandırılması bile tartışma konusu oluyor, ZİNA GÜNAHTIR, AYIPTIR VE SUÇTUR 03/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı hatta suç olmasın diyenlerin sesi daha çok çıkıyor! *********************************************************************** ZİNA, AHLAK VE AHLAKSIZLIK... 03/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı ALİ BAYRAMOĞLU Türkiye'deki asker-sivil ilişkilerinin dengesinden sözederken "Kimi şeyler hemen hiç değişmiyor" demiştik, dün. Ülkede değişmeyen tek "şey" bu değil. Muhafazakar zihniyetin temel taşları da hemen hiç değişmiyor. Türkiye devlet-toplum ilişkilerinde demokrat bir güzergahta yol alırken, bireyler arası ilişkileri düzenleyen, hatta devlet-birey ilişkilerini düzenleyen adımlarda adeta 1960-1970'li yıllara geri dönüşü simgeleyen bir "tutuculuk" üretiyor. Türkiye diyerek haksızlık yapmamak gerek, bu tutumun sahibi AKP'dir. Türk Ceza Kanunu'nu bu açıdan neresinden tutarsanız orasından elinizde kalıyor. Zina tartışmaları dün Başbakan'a kadar ulaştı ve Başbakan bu düzenlemeyi gerekçeyle açıkladı: İnsanlık onurunu korumak ve kadın-erkek eşitliğini sağlamak... Ceza ile onur korumak, ceza ile eşitlik sağlamak ya da kadına verilen cezayı erkeğe de vererek eşitlik sağladığını iddia etmek, yöntem olarak totaliter, bakış olarak katı ahlakçıdır. Bireyi, birey aklını, birey özgürlüğünü yok sayar. Türk mevzuatı zinayı çağdaş dünyaya ve özgürlükçü anlayışa uygun olarak suç olmaktan çıkarmışken, şimdi AKP'nin yeniden suç haline getirmesinin içerik ve mantık olarak açıklanabilecek, tartışabilecek hiçbir yanı yoktur. "Bu düzenleme ataerkil değerlerden başka hiçbir değere, kuruma, statüye koruma sağlamamakta"dır. Evlilik rızaya bağlı bir kurumdur. Rıza sona ermişse, evlilik bağı kopmuşsa, iki insan bir arada olamaz hale gelmişse, bunu bir eşi hapse atmak yoluyla tamir etmek nasıl mümkün olabilir? Bir eşin diğerini aldatmasını engellemek, aldatmayı caydırmak için hapis cezası öngörmek, bu yolla ahlakı korumak, insana, insanın aklına, duygusuna, evlilik kurumuna yapılacak bir saygısızlık değil midir? Zinanın tek yaptırımı olabilir: Boşanma... Kabul edilebilir muhafazakarlık yapmak, kadını korumak istiyorsanız; erkeğin zinası halinde meydana gelecek boşanma koşullarını kadın lehine düzenlersiniz, olur biter. Söyledik, tartışılması gereken zina değil, AKP'nin refleklerinde ortaya çıkan "ataerkil zihniyet"dir. Bu refleksler dışa vurdukça, AKP arzu ettiği merkez partisi konumundan biraz daha uzaklaşmakta, ciddi bir "yeniden sağcılaşma" sürecine girdiğini ortaya koymaktadır. 28 Nisan 2004 seçimleri sonrası yaptığımız tahminler her geçen gün kendisini doğruluyor: Türkiye'de sağ AK Parti üzerinden yeniden yapılanmakta ve dönüşüm yaşamakta. Yerel değerleri temsil eden, toplumla barışık yapısına kimi evrensel değerleri ilave etmekte, buna karşılık muhafazakar duruşa egemen "dayanışmacı ve faydacı bildik tavır" özellikle "birey-siyaset-sivil toplum düzeyi"nde olduğu gibi yeniden üretmekte. Bu çağda özgürlük, hak gibi kavramların gelenek altında ezilmesi hayra ZİNA, AHLAK VE AHLAKSIZLIK... 03/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı alamet değildir. İki gün önce söylediğimizi tekrarlayalım, belki bazılarını düşündürür: Türk muhafazakarlığının ana çelişkisi acıklıdır. İnsan ilişkileri düzeyinde baskıcı, devlet-siyaset ilişkileri düzeyinde daha özgürlükçü siyasi dil, temelde parçalı ve paradoksaldır, gelişmeye kapalıdır. İnsanın, ahlakın "verili ve değişmez" olduğuna inanan, "toplumun gelenek ve inanç üzerine kurulu doğal bir düzeni bulunduğunu varsayan", sorunu bu düzeni dışlayan devlet yapısında gören, çözümü ise "devleti kendisine yaklaştırma, diğer bir deyişle millet-devlet bütünlüğü" olarak ilan eden bu muhafazakarlık anlayışı sıkça "kendisini sokan bir akrebe" benzer. İnsanda, bedende özgürlükçü olmayan, siyasette, devlette nasıl olabilir? *********************************************************************** ZİNA... İKTİDAR, MUHALEFET VE KADIN ÖRGÜTLERİ 03/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı MUSTAFA KARAALİOĞLU Ceza Kanunu gibi çok önemli bir düzenleme metni sonuçta gelip zina konusuna odaklanmıştır. Bu odaklanma toplumun hukuktan çok, böyle konulara verdiği önemi göstermektedir. Aksi takdirde, hayatın her anındaki sapmaları düzenleyen; fikir özgürlüğünden trafik suçlarına kadar herkesin herşeyine hüküm biçen bir yasanın sadece cinsellik bahsi merak uyandırmazdı. Yine de konunun yatak odası sınırlarını aşan bir önemi olduğunu da kabul etmek gerekiyor. Zira, iktidar ve ana muhalefet TCK üzerindeki anlaşmayla, neredeyse "tarihi" bir mutabakatın eşiğine gelmişken araya zina bahsinin girmesiyle ortaklık bozulmasa da sarsılmıştır. Görüştüğüm bir bakan, bu mutabakatın devamına ilişkin umutsuzluğunu dile getiriyor: "Cemil bey (Çiçek), elinden geleni yaptı ama galiba bu iş tahmin edildiği gibi yürümeyecek. CHP'nin tabanından gelen baskılara direnebilmesi zor görünüyor. Bana kalırsa bu yasanın bazı maddelerinin oybirliğiyle geçebilmesi mümkün değildir. CHP'nin yaklaşımı nedeniyle Mutabakat Meclis'te sarsılır..." diyor. Daha ilk günden CHP'li Haluk Koç'un tavrı da kaygılı bakanın tavrını doğrulamaktadır. Tartışmanın taraflarından Ak Parti, şikayet olduğunda zinanın suç sayılmasını istiyor. CHP ise zinanın hiç suç olmamasıyla; doğrudan savcılar tarafından dava açılmak suretiyle suç olması arasında gidip geliyor. Ana muhalefet partisi re'sen dava açılması formülünü önererek; bir yandan böyle bir suçun ihdasına karşı dururken bir yandan da uygulamadan zinanın daha yaygın bir şekilde suç sayılmasını istemiş oluyor. Açıkçası CHP, çevresinde konumlanan sivil örgütlerin baskısıyla; kurumsal kimliğini halktan uzaklaştıran muhafazakar karşıtlığı söylemi arasına sıkışmış durumdadır. Desteği hangi yöne olursa olsun, her iki durumda da bir parça kaybı olacaktır. Ak Parti için ise siyasal risk, bu saatten sonra zinayı suçsuz bırakmak durumunda tezahür edebilecektir. Konu hiç gündeme getirilmese böyle bir durum olmayacaktı ama tartışma bir kez açıldığı için iktidarın geri dönüşü güçleşmiştir. Ak Parti bu konuda, bazı Batı ülkelerindeki uygulamayı örnek göstererek yani eşlerden birinin şikayeti esasını kabul ettirerek steril bir formüle sığınmaktadır. Konunun başka tarafları da vardır.... Mesela, siyasi partilerin tutumu tartışılabilir ancak, daha dramatik olan ZİNA... İKTİDAR, MUHALEFET VE KADIN ÖRGÜTLERİ 03/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı kadınların kurduğu sivil toplum örgütlerinin olaya bakışlarındaki tek yanlılıktır. Zinanın bütünüyle yasa dışı bırakılmasını isteyerek kadının evlilik üzerindeki gücünü kırmaktadırlar. Tasarıya, Türkiye'yi birkaç şehirdeki sosyal ilişkiler ve kadın-erkek dengesinden ibaret gören bir bakış açısıyla yaklaşmaktadırlar. Bölgesel farklılıklar, şehirleşme düzeyi ve bütün yöresel özellikler bu bakış açısıyla ihmal edilmektedir. Özellikle kadının, zinaya karşı korunaklı olması ve hem kadının hem de kocanın yasal bir dayanağa sahip olması lazımdır. Bunun mutlaka hapis cezasıyla tahakkuk etmesi gerekmez ancak Medeni Kanun'la da paralellik arzeden bir metin belirlenmelidir. Ne var ki sivil toplumun böyle bir öneriden epeyi uzak olduğu görülmektedir. Sadece Ceza Kanunu değil, benzeri birçok önemli olay ülkedeki sivil toplumun kalitesini ortaya çıkarmaktadır. Hiçbir araştırma ve fizibiliteye dayanmayan bilgilerle üst düzey bir hukuki ve sosyal konu tartışılmaktadır. Birçoğunun konuya yaklaşımı, "Batı'da böyle bir şey yok..."tan öteye gitmemektedir. Bu yönüyle sivil toplum siyasi partilere katkı vermekten uzak; tersine onların düzeyinin altında seyretmektedir. *********************************************************************** ERDOĞAN: 'ZİNA' SUÇU ŞİKAYETE BAĞLI OLACAK 03/09/2004 Yeni Şafak Haber RECEP TAYYİP ERDOĞAN VLADİMİR PUTİN Başbakan Erdoğan, TCK Tasarısı'nda yapılması düşünülen 'zina' ile ilgili düzenlemenin, kadın-erkek eşitliğini getirecek bir adım olduğunu belirterek, "Bu olay, şikayete bağlı olarak getirilmesi düşünülen bir adımdır" dedi Başbakan Tayyip Erdoğan, Türk Ceza Kanunu Tasarısı'nda yapılması düşünülen "zina" ile ilgili düzenlemenin, kadın-erkek eşitliğini getirecek bir adım olduğunu belirterek, "Bu olay, şikayete bağlı olarak getirilmesi düşünülen bir adımdır" dedi. Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in, Türkiye ziyaretini, Rusya'daki terör olayları ve son olumsuz gelişmeler nedeniyle ertelediğini belirterek, terörden, ortak mücadele platformuyla kurtulunması önerisinde bulundu. Erdoğan, 2004 Atina Olimpiyatları'nda madalya kazanan sporcular için düzenlenen ödül töreninin ardından, gazetecilerin sorularını yanıtladı. Bir gazetecinin, "Zinanın suç sayılıp sayılmamasıyla ilgili tartışmalara yönelik neler diyeceksiniz?" sorusu üzerine Erdoğan, yapılan yorumların, sadece duyuma dayandığını, içerik konusunda bilgiye sahip olunulmadığını söyledi. 'Amaç aldatmaları önlemek' Erdoğan, şöyle konuştu: "İşin içini, içeriğini bilmeden yorumlar yapılıyor. Bunlar tabii üzüntü vericidir. Bu konuyla ilgili 1996 yılına kadar bir yasama maddesi vardır. Bazıları burada Anayasa Mahkemesi'nin verdiği kararı gündeme getiriyor. Bu kararın da içeriğini bilmeden değerlendirme yoluna gidiyorlar ve yanlış yaklaşımlarda bulunuyorlar. Şu anda bir adım atılıyor. Bu adım Türkiye'de kadın-erkek eşitliğini getirmesi bakımından ve kadına yönelik bugüne kadar yapılmış olan eşitsizlikleri ortadan kaldırmaya yönelik bir adımdır. Bu olay, şikayete bağlı olarak getirilmesi düşünülen bir adımdır. Burada aldatmaları ERDOĞAN: 'ZİNA' SUÇU ŞİKAYETE BAĞLI OLACAK 03/09/2004 Yeni Şafak Haber ortadan kaldırmaya yönelik bir adımdır. Bundan öncekinde bir eşitsizlik söz konusu olduğu için Anayasa Mahkemesi bunu geri göndermiştir. Bu eşitsizlik de ortadan kaldırılarak, yani erkeğin kadını aldatmasında ya da kadının erkeği aldatmasında uygulanacak olan cezai müeyyide aynı olacaktır. Bu da şikayete bağlı olarak olacaktır. Re'sen atılacak bir adım olmayacaktır. Herhalde şikayete bağlı olarak, bundan kimsenin rahatsız olmaması lazım. Bu bir yerde insan onurunu kurtarmaya yönelik bir adımdır diye inanıyor ve düşünüyoruz." 'Rusya İçİn teröre karşı ne gerekiyorsa yapacağız' Erdoğan bir gazetecinin, "Terör olayları nedeniyle Putin Türkiye ziyaretini ertelemek zorunda kaldı. Bu konuda bir değerlendirmeniz olacak mı?" sorusuna, şöyle karşılık verdi: "Sayın Putin, okul işgaliyle 300'ü aşkın Rus vatandaşının rehine durumunda olması sebebiyle ziyareti erteleme durumunda kaldılar. Terörü bir insanlık suçu kabul etmenin ötesinde, teröre karşı uluslararası bir ortak mücadele platformu oluşturmamız gerektiğini söyledik, bugün de söylüyoruz. Türkiye olarak, biz üzerimize ne düşürse onu yapmaya hazırız. Çünkü biz de terörden çok çeken bir ülke konumundayız, durumundayız". Erdoğan, daha sonra Putin'i arayarak "geçmiş olsun" dileklerini iletti. Putin de Erdoğan'a kendisini aradığı için teşekkür ederek, "Ziyaret tarihini değiştirmek zorunda kaldığım için çok ama çok üzüldüm" dedi. Erdoğan, görüşmede "Türkiye'nin, gerekçesi ne olursa olsun terörün her türlüsüne karşı olduğu malumunuzdur. Bu hadisenin en kısa zamanda daha fazla can kaybına yolaçmadan çözümlenmesini diliyorum. Şahsınızda, Rus halkına üzüntülerimi ve yaşamlarını yitirenlerin yakınlarına da başsağlığı dileklerimi sunuyorum" dedi. Putin ve Erdoğan'ın konuşması, Rusça iyi dileklerin ifadesi olan "spasiva" sözcüğü ile bitti. Öte yandan Putin'in Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'i telefonla arayarak Türkiye'ye yapacağı ziyareti Kuzey Osetya'daki alıkoyma eylemi nedeniyle ertelemek durumunda kaldığını bildirdiği öğrenildi. *********************************************************************** ZİNA SUÇ MU? 03/09/2004 Halka ve Olaylara Tercüman Köşe Yazısı MİM KEMAL ÖKE ZİNA, adliyelik suç mu, değil mi? Sekiz yıllık bir serbestlik döneminden sonra kanuni müeyyidesi geliveriyor. Hem de ulusal uzlaşıyla... Bence zina, günahtır. Yani hem dinsel açıdan, hem de aldatan eş açısından! Yapılan (kendi hemcinslerim açısından söylüyorum) erkeklik değildir. Eğer erkeklik biyolojik olarak vites yükseltmenin dışında mertlik anlamında bir değer ifade ediyorsa!.. Evlilik bir ahlaki sözleşmedir. Kalben de bir (tehvid) oluş makamıdır. Aşkın bittiği, aşıkla maşukun aşk içinde eridiği, ısınınca buzun bardakta suya kavuştuğu gibi, hemhal oluş durağıdır. O nedenle işin künhünü bilmeyenler ve kavrayamayanlar evlilikle aşk biter, derler. Zahiren öyle olur. Ama, batıda bu başka, birlenme statüsüne geçmedir. Kadın ile erkek artık vuslata erişmiş, birbirlerinin olmuşlardır. Birbirlerine aktarılmış, iki ayrı parça yeni bir oluşuma inkılap etmiştir. İşte, belki de sırf bu mecazi boyutu sebebiyle bazı sufiler, tasavvuf terminolojisi deyimiyle, Allah'ın gelinleri (arusiler) olarak da anılırlar. ZİNA SUÇ MU? 03/09/2004 Halka ve Olaylara Tercüman Köşe Yazısı İnanç boyutunu dışlarsanız, işi sadece seküler perspektiften ele alsanız bile, yani en profan deyişle bile hakikaten günahtır. Size gönül vereni arkadan vurmaktır. Ayıp etmektir. Zihinsel mesele MESELE evet bizce tensel değil, zihinseldir. Ama, zihnin sapkınlığını terbiye edip, nefsi bastırmak da kişini ruhi tekamülüyle ölçülür, ona dayanır. Her er veya dişi kişiyi tahrik etmek kolaydır. Zor olan, güzel bir kadını reddedip, eve gidip hanımdan azar işitmek ve bundan övünç vesilesi çıkarmaktır!. O nedenle evlilik bir sınavdır. Bir iffet, hadi onu bırakın bir kenara, bağlılık sınavıdır. Ancak, bu konu imama, belediye memuruna ve de hakime bırakılmayacak kadar mahrem bir alana girer. Ben doğrusu zinanın suç olmasına karşıyım (Korktuğumdan değil). Türkiye'de ahlaki deformasyonu görüyor ve bir baba olarak kahroluyorum. Tenasülden başka düşüncesi olmayan nesiller var. Bununla mücadele de şarttır, diyorum. Gönüle hükmetmek... ADLİ yaptırım, caydırıcıdır, kabul. Ama, önleyici değildir. Çünkü mesele terbiyededir. Zinanın yanlış olduğunu kavrayabilme ve buna cinsel perhize fıtratın bütün güdülerine rağmen rıza göstermektir. Çaresi; etiği, erdemi toplumsal şiar haline getirebilmektir. Gönüle hükmetmektir. İkincisi, böylesine mahrem meselelerin devletin ilgi sahası haline gelip, pornografi izlemek ve müstehcen mi değil mi diye hüküm vermek zorunda kalan RTÜK'ün örneğinde olduğu gibi, iki (veya üç) kişinin en intim karşılaşmalarının seyirlik olunmasını da doğru bulmuyorum. Kamusal alanın böylesine mahrem alana tecavüzünü yanlış buluyorum. Kaldı ki mesele sadece zinaya ilişkin de değil. Boşanmalarda, hadi iki taraf da parasal açıdan mağdur olmasın ama, evde dört duvar arasında geçen geçimsizlik nedenlerini dedikodu faslından mahkemenin bilmesini de doğrusu hiç etik bulmuyorum. Tabii, ben Kelaynak sokağında oturuyorum. *********************************************************************** İSTANBUL BAROSU VE ZİNASEVERLER 03/09/2004 Star Köşe Yazısı HALİT KAKINÇ Zina tartışmasında son nokta: İstanbul Barosu kadın kolundan bir bayan avukat beyanat verdi. Dedi ki, ‘Anayasa Mahkemesi zaten zİna suçuna ait maddeleri iptal etmişti. Yine çıkarsa, yine iptal eder. Bu çalışma niye?’ Önce bir hususu aydınlatalım. Zina yapmak isteyenler, ‘Biz zina yapalım, ama hiç ceza verilmesin’ diyor. Sonra da bu avukatın ifadesini düzeltelim. Anayasa Mahkemesi, zinayı suç sayan ceza kanununun maddelerini zinayı suç olmaktan çıkartmak için iptal etmedi. Eski ceza kanunundaki zina düzenlemesinde kadın bir kere zina yaptığında... Erkek ise karı-koca hayatı gibi yaşamakta olursa, zina suçlusu sayılıyorlardı. Bu durum Anayasa’daki eşitlik ilkesine aykırı idi. Pötürge Asliye Ceza Mahkemesi bu açık eşitsizliği Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı. Mahkeme de bu nedenle iptal etti. Zina suçu hakkında yeni bir düzenleme için Meclis’e de olanak verdi. Bu durumda Meclis’e düşen görev, İSTANBUL BAROSU VE ZİNASEVERLER 03/09/2004 Star Köşe Yazısı genel ahlakın dayanak noktası olan bu fiilin yeniden düzenlenmesi. Evlilik sözleşmesi kira sözleşmesi mi? Ancak meselenin bambaşka bir yönü daha var. Zinaseverler bu noktayı yazı ve beyanlarında özellikle gözden kaçırmak istiyorlar. Evlilik kurumunun tarafların karşılıklı serbest iradeleri ile gerçekleştiği hususunda herhangi bir ihtilaf yok. Fakat olay bundan ibaret değil. Evlilik sözleşmesinin kira sözleşmesinden, alım-satım aktinden, trampadan, takastan, esaslı bir farkı var. Bu fark, tarafların canı istedikleri yerde sadece kendi iradeleri ile gerçekleştirebilecekleri bir sözleşme olmamasında yatıyor. Evlilik sözleşmesinin meydana gelmesi ve aktin hüküm ifade etmesi, ancak devletin huzurunda ve onun görevlisinin de da katılması ile mümkün. Aile, her toplumda olduğu gibi Türk toplumunun da temeli. Anayasa’da da bu şekilde ifadesini bulmuş. Devletin nikah sözleşmesine vücut vermesi, bu sözleşmenin kamu düzeni ile yakından ve onsuz olamayacak derecede ilgilenmesi nedenine dayanıyor. Kanun denilen şey caydırıcı olmalı! Hukukun temeli ahlaktır. Her toplum yüzyıllar içinde kendi ahlak temellerini kendisi yaratır. Zina suçu da ahlakın en önemli kalesidir. Bu kale yıkılmadan toplumlar bozulamaz. Kınadığımız, ayıpladığımız bir çok töre cinayeti, zinanın suç olmaktan çıkması ile artış kaydetmiştir. Zina suçu işleyen sadece kendi şerefini lekelemez. Karısını, kocasını, çocuğunu, akrabalarını ve tanıyanlarını da utandırır. Hükümetin kamu düzenimizi korumak yolunda attığı bu önemli adımı takdirle karşılıyoruz. Ancak, cezanın alt sınırı olarak düşünülen 3 aylık süreyi az bulmaktayız. Bunun 1 yıl ile 3 yıl arasında olmasının ve eskiden olduğu gibi ibret verecek şekilde suçüsü hükümleri uygulanarak başlangıçta tutuklulukla devam etmesinin daha caydırıcı etkisi olacağı düşüncesindeyiz. Mesele kamu düzenimizi yakından ilgilendiriyor. Ülkenin kadın erkek büyük çoğunluğu da bunu böyle düşünmekte. Anne ve babalar evlat katili olmaktan, çocuklar annesiz babasız bırakılmaktan ancak bu tür kanunlarla korunabilir. İstanbul Barosu, Mekece tren istasyonundaki hatasını bu alanda da yaptı. Anayasa Mahkemesi’nin zina suçunu düzenleyen maddelerini iptal etmesini farklı gerekçelere dayandırarak toplumu yine yanılttı. Yenilikler getiren hareketler katını temsil eden hukukçularımızdan tüm toplumu derinden ilgilendiren bu tip konularda bilimsel görüşlerini ortaya koyarak doğru bilgiler vermelerini, topluma önder olmalarını bekliyoruz. Yarın bu konuya devam edeceğiz. *********************************************************************** SABRIMIZ TAŞIYOR : ABD BENİ İKNA ETMİYOR 03/09/2004 Sabah Söyleşi ASLI AYDINTAŞBAŞ TAYYİP ERDOĞAN Başbakan, ABD'nin PKK sorununu 'askeri olmayan yöntem'le çözme anlayışına tepkisini SABAH'a anlattı: Onlar Felluce'de teröristlere böyle yapmıyor bomba atıyor. Başbakan Erdoğan SABAH Ankara Temsilcisi Aslı Aydıntaşbaş'ın en tartışmalı konulardaki sorularını yanıtladı. Ekonomiden zinanın cezalandırılmasına, terörle mücadeleden AKP içi gelişmelere kadar... SABRIMIZ TAŞIYOR : ABD BENİ İKNA ETMİYOR 03/09/2004 Sabah Söyleşi İNSANLARIMIZIN ŞEHİT EDİLMESİNİ İZLEYEMEYİZ "ABD'nin PKK'yla askeri olmayan yöntemlerle mücadele sözleri beni ikna etmiyor. Bizim de sabrımızın bir sınırı var. İnsanlarımızın şehit edilmesini daha fazla izleyemeyiz. Üstümüze düşeni yaparız." İKİNCİ HEDEFİMİZ KİŞİ BAŞINA 10 BİN DOLAR GELİR "Ekonomide gelecek yıl enflasyonu nasıl tek haneye düşürürüz onu planlıyoruz. İlk hedefimiz milli geliri 4 bin 500 dolara çıkarmak. Ondan sonraki hedef bu rakamı 10 bin dolar seviyesine yükseltmek." AB ZİNA KONUSUNDA BİZE TEPKİ GÖSTERMEZ "Zinanın hem erkek hem kadın için şikâyete bağlı suç olmasını istiyoruz. AB'nin buna bir tepkisi olmaz. Sadece kürtaj konusunda bile Avrupa'da birçok ülkede farklı uygulamalar var." SARIGÜL'ÜN SUÇLAMASI YANLIŞ, ÇOK AYIP ETMİŞ "Şişli Belediye Başkanı Sarıgül, İçişleri'nin hakkında açtığı soruşturmayı AKP ve CHP arasında TCK pazarlığına bağlamışsa ayıp etmiştir. Kendisine inanıyorsa bu tür soruşturmalardan çekinmesine gerek yok." Sanat müziğiyle pop dinliyorum Başbakan Erdoğan dinlediği müzik türünü Türk Sanat Müziği ve pop diye açıklıyor. "Makam aracımda bunları dinlerim. Ama hiçbirine haksızlık olsun istemem, isim vermek istemiyorum" diyor. ABD beni ikna etmiyor Erdoğan, ABD'nin Irak'taki PKK varlığıyla mücadele etmemesine ateş püskürerek "Sabrımız bir yere kadar. İnsanlarımızın şehit olmasını izleyemeyiz. Üzerimize düşeni yapacağız" dedi.. Başbakan Tayyip Erdoğan, son günlerde iç ve dış politikadaki kritik gelişmeleri SABAH'a değerlendirirken, ABD'nin Irak'taki PKK varlığıyla etkin mücadele etmeyişine tepki göstererek "Bizim de sabrımız bir yere kadar" dedi. Erdoğan'ın "İnsanlarımızın şehit olmasını izleyemeyiz. Biz de üzerimize düşeni yapacağız" sözleri, üç gün önce benzer açıklamalarda bulunan Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'den sonra Ankara'nın gerekirse Irak'a sınırötesi operasyon seçeneğini elinde tuttuğuna yönelik en belirgin hatırlatma oldu. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoleezza Rice'ın "PKK'yla askeri olmayan yöntemlerle mücadele" sözünün hatırlatılması üzerine tepki gösteren Erdoğan, "Bu sözler beni ikna etmiyor. Kendileri teröre öyle cevap vermiyor. O zaman Felluce'de neden bombalar yağıyor?" dedi 30 Ağustos resepsiyonunda yolunu kesen üç bayan gazeteciye ayaküstü verdiği sözü tutan Başbakan, 3 ay önce geçtiği yeni makamında son derece dingin ve rahat göründü. Sade bir üslupla düzenlenmiş odada, ünlü Türk ressamı Şevket Dağ'ın İstanbul boğazı manzaralı tablosu, siyasette yükselişini İstanbul belediye başkanlığına borçlu başbakanın bu şehre olan özlemini de hatırlatıyordu. Röportajı, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le telefon görüşmesi yapmak için kesen Erdoğan, dinlenmek için işe gelirken makam aracında Türk Sanat Müziği ve Türk popu dinlediğini söyledi, fakat tüm ısrarlara rağmen "diğerlerine haksızlık olur" diye sanatçı ismi vermekten kaçındı. Röportajda sık sık terör temasına vurgu yapan Erdoğan şu konulara değindi: MUHALEFETSİZLİK ÜZERİNE: Devamlı dolaşıyoruz Türkiye'de ve dışarıda. Bu süreci devam ettireceğiz. Bakan arkadaşlarımızın gerek iç gerek dış gezileri sürüyor. Dünya ile bütünleşen, dünyaya açılmış bir Türkiye'yiz. Şu anda Türkiye'de 50'ye yakın parti var. Burada bizim kalkıp da hareketlerimizi parlamento içi veya parlamento dışı muhalefete göre şekillendirme derdimiz yok. "Her şey Türkiye için" anlayışıyı bize ne kazandırır diye bakıyoruz. SABRIMIZ TAŞIYOR : ABD BENİ İKNA ETMİYOR 03/09/2004 Sabah Söyleşi EKONOMİDE FELAKET SENARYOLARI: 2005'in zor geçeceği ve kriz olacağı söylentisi felaket senaryolarını yazan senaristlerin işi. MİT-YARGITAY ÜZERİNE: Yargı sürecine girmiş olan konuda kalkıp siyasetin laf etmesinin anlamı yok. Türkiye'de kuvvetler ayrılığı prensibi var. Yargı bağımsız bir kuruluş dolayısıyla bizim burada kalkıp herhangi bir değerlendirmede bulunmamız bu süreci gölgeleyeceği gibi sürecin işlemesini durdurabilir. Onun için başından itibaren hükümet olarak bu sürecin netleşmesini istedik. Sonra bizimle ilgili boyutu neyse o adımları atarız. Bazı siyasi partilerin liderleri konuşuyor. Ben yargıç değilim. Yürütmenin başıyım. Aynı zamanda da yasama organının içerisindeyim. Kendimizi hem savcı hem hakim yerine koyamayız. Bazı siyasi partilerin liderleri kendilerini hem savcı hem hakim yerine koyuyor. Bilinen bir şeyler bu belgeler ilgili makama götürülür teslim edilir, ilgili makamın da karar vermesi bu işi rahatlatır. Bizde hükümet olarak gerekli yasaları hazırlarız. Çünkü yargının üzerine gölge düşmemeli. Aynı şekilde MİT de yıpranmamalı, yıpratılmamalı. Bu hassasiyetlerimizi bir yere kadar koruruz. Ondan sonra atılması gereken adımları kesinlikle atarız. DOKUNULMAZLIĞI KALDIRALIM: Bu konuda samimiyiz. Bu çağrıyı muhalefete de yaptık. Gelin bir defa bu dokunulmazlıklarla ilgili uzlaşma komisyonu oluşturalım. Komisyon çalışmalarını yürütsün. Bu çalışmalardan sonra atılacak adımı beraber atalım. Ama 'sadece milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılsın' derseniz, biz bu oyunda yokuz. Çünkü bu siyaseti yıpratma oyunudur. Siyasetçiyi yıpratırsak siyaset yapacak insan bulamayız. BUZLAR ERİDİ Mİ? Parti olarak hiçbir zaman devletin kurumları arasında ayarılık istemiyoruz. Tam aksine dayanışmayı savunuyoruz. Kurumlarının hiçbirinin yıpratılması bizim amacımız değil. Tam aksine kurumlarının birbirini güçlendirmesi gerekli diye düşünüyorum. Cumhurbaşkanı şu anda ülkemizin başıdır. Benim daha önceki dönemlerde olduğu gibi bir başbakan olarak sayın Cumhurbaşkanı ile aramızın bulanık olması huzursuz olması, ülkeme bir defa fatura ödettirir. Biz AKP iktidarı olarak ülkemize bir fatura ödettirme gayreti içerisinde olmadık, olmayacağız. TSK zaten milletin bağrından çıkmış olan bir kurum. Dolayısıyla bu kurumumuzun gerek içerisinden gerek dışarıdan yıpratılmaması gerekir. Onun için orada da sorumluluk makamında olanlar bunun hassasiyetini taşımalıdır. Yürütme makamında olan bizler de TSK'nın yıpratılmaması konusunda gayret içerisinde olmalıyız. TÜRKİYE İYİYE GİDİYOR: lkemiz şu anda çok ciddi bir motivasyonu yakalamış durumda. Bakın artık yolsuzluklarla ilgili bir şey duymuyoruz. Yatırımlar başladı. Bakın yılın ilk 6 ayında yaklaşık 1.5 milyar dolarlık doğrudan yabancı yatırım ülkemize yapılmış durumda. Teşvik yasasıyla birlikte 36 ilimizde organize sanayi bölgemizde artı yatırımlar başlıyor. Turizmde büyük bir artış var. Hedefimiz bu yıl 100 bin temel atılışı. Bugün 10 dakikada (bilgisayarla) 9 bin 284 öğretmenin tayini yapıldı. Bu Türkiye'nin nerede olduğunun ifadesidir. KABİNE DEĞİŞİKLİĞİ SİNYALİNİ BEN VERİRİM: Benim adıma kimse konuşmasın. Hükümetten konuşacak olan benim. Benim adıma basın danışmanım basın açıklaması yapacağı gider yapar ama yazılı ama sözlü olarak. Bunun dışında kendim gerekli açıklamayı kendi adıma yaparım. GÜL İSRAİL'E GİDEBİLİR: SABRIMIZ TAŞIYOR : ABD BENİ İKNA ETMİYOR 03/09/2004 Sabah Söyleşi Türkiye barış sürecinde görev almaya hazırdır. Türkiye bir tarafta askeri, ekonomik, siyasi, ticari, sanayi içerisinde olan İsrail, öbür tarafta inanç bağlarıyla, kardeş Filistin halkı var. Bu iki ülke arasında ne yazık ki, arzu edilmeyen bir süreç var. Özellikle savunmasız insanlar kadınıyla çocuğuyla öldürülmesin istiyoruz. Samimi söylüyorum İsrail tarafında da olduğu zaman benim için aynı şeydir, Filistin tarafı da. ABD'NİN SÖZÜ İKNA EDİCİ DEĞİL: Bu şekilde söylenmesi ikna olmama yetmiyor. Çünkü kendileri teröre karşı bunu uygulamıyor ki. Bunu uyguluyorsa o zaman Felluce'de niçin uçaklar bombardıman yapıyor? Orada teröristler var, kuzey Irak'ta da teröristler var. Helikopterler, uçaklar bomba yağdırıyor Felluce'da. Neyin üzerine yağdırıyor? Terör gruplarının üzerine. Orada kadınlar çocuklar da var. O zaman başka yollar yöntemler düşünülmüyor da... Bizim de sabrımız bir yere kadar. Bizde insanlarımızın şehit olmasını böyle seyredemeyiz. İzleyemeyiz. Gereği neyse yapmak zorundayız. PKK'YLA MÜCADELE VE TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞLIĞI: Bölge insanın huzursuz edilmesine kimsenin hakkı yoktur. Sorumluluk mevkiinde olanlar olarak bizler üzerimize düşeni yapıyoruz, yapacağız. Bu konuda tüm güvenlik güçlerimiz, gerekli emniyet gerek TSK el ele dayanışma içerisinde tüm istihbarat bilgilerini ve akışlarını değerlendirerek atılan adımlar var. Temennimiz o ki bir an önce bölgede barış hakim olsun. Tüm vatandaşlarımız herhangi bir etnik ayrılığa tabi tutulmaksızın "Türkiye Cumhuriyeti kimliği" altında insanca refah, mutluluk içerisinde yaşamalıdır. 'Kamuoyu zina yasağına destek veriyor' * Zinanın TCK kapsamına alınması, devletin insanların yatak odasına girmesi değil mi? Medyanın tutumu ülkenin değerlerine yönelik olmuyor her zaman. Her toplumun kendi değerleri var. Bunu yok farzedemeyiz. Zinayla ilgili olarak bir tavır almayı düşünüyoruz. Bunu devletin yatak odasına girme mantığıyla değerlendirirseniz, o zaman TCK'nın tümünü kaldırmak gerek. O zaman hırsızlık yapmanın ya da afyon, esrar gibi şeylerin de cezası olmasın. Zina 96'ya kadar suçtu ama yasada eşitlik olmadığı, erkek rahat, kadın ise mağdur duruma düştüğü için Anayasa Mahkemesi bunu bozdu. Bizim amacımız ise yasada eşitlik. Eğer biri eşini aldatmışsa ve eşi de şikayetçi olursa ceza var. Aynı şekilde kadın kocasını aldatıyor ve kocasının şikayeti oluyorsa yasa yürürlüğe girecek. Taraflar bu işte şikayetçi değilse, böyle bir şey söz konusu değil. Bu devletin yatak odasında olması değil. * Ama bu durumda başörtüsü gibi konulara da girmesine itiraz etmek zorlaşır... Toplumun değer yargılarını ve taleplerini devlet değerlendirmek ve koruma altına almak durumundadır. 'Mustafa Sarıgül çok ayıp etti' Erdoğan, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül'ün İçişleri Bakanlığı'nın hakkında başlattığı yolsuzluk soruşturmasını "AKP ve CHP arasındaki TCK pazarlığının bir parçası" diye yorumlamasına sert tepki gösterdi: "Ben böyle bir şey duymadım ama eğer söylemişse çok ayıp etmiştir. Yanlıştır. Kendine inanıyorsa, güveniyorsa bu tür soruşturmalardan çekinmesine hiç gerek yok. Kendine inanıyorsa, herhangi bir sıkıntı yoksa, bu tür rutin araştırmalar İçişleri Bakanlığı tarafından yapılabilir. Benim hakkımda 57-58 tane dosya açıldı genel başkan olduktan sonra. Kendine inanıyor güveniyorsa, belediyesinde sıkıntı yaşanmamışsa, o zaman korkmasının bir anlamı yok. Şevket Dağ kimdir? Başbakan Erdoğan'ın odasında ressam Şevket Dağ'ın İstanbul tablosu asılı. Kafkas kökenli olan Dağ, 1909'da kurulan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti'nin SABRIMIZ TAŞIYOR : ABD BENİ İKNA ETMİYOR 03/09/2004 Sabah Söyleşi kurucuları arasında yer aldı. Atina, Münih, Sofya ve Brüksel'de eserleri sergilendi. Konya ve Siirt'ten iki dönem milletvekili seçildi. Genellikle cami içi ve peysaj temalı eserleri çeşitli müzelerde almakta . 1944 yılında İstanbul'da hayatını kaybetti. *********************************************************************** CAHİLİYE DEVRİ'NE ÖZLEM 03/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı MEHMET Y. YILMAZ Türkiye Cumhuriyeti tarihinin önemli hukuk devrimlerinden biri gerçekleşmek üzere ve biz yine "meleklerin cinsiyeti"ni tartışıyoruz. Türk Ceza Kanunu (TCK) tam yedi ay süren bir çalışma sonucunda yenileniyor. 348 maddeden oluşan ve "Avrupa'nın en modern ceza yasası" olduğu belirtilen bu düzenleme bir çok hukukçu tarafından "devrim" olarak da niteleniyor. Böylesine önemli bir kanun ile ilgili tartışmanın gelip "zina" konusuna düğümlenmesini nasıl açıklamalıyız? Hükümetin acemiliğiyle mi? AKP grubundaki bazı kişilerin kafalarının gerisinde hala "cahiliye devri" özlemlerinin yatıyor oluşuyla mı? Yanıt vermeden önce geriye bir dönelim isterseniz.. Eşitliğe aykırıydı "Zina" konusunun bir hukuki mesele olarak Türk toplumunun gündeminden çıkışını bir mahkeme kararına borçluyuz. Eskiden "zina" yapan erkek tarafı ise suçun oluşmasında "devamlılık, aleniyet" gibi unsurlar aranıyordu. Zina yapan taraf kadın ise, onun suçu bir tek kez işlemesi bile cezalandırılması için yeterliydi. Anayasaya'nın eşitlik ilkesine açıkça aykırı bu durum, bir mahkeme tarafından Anayasa Mahkemesi'ne götürülene kadar devam etti. Anayasa Mahkemesi de TCK'daki ilgili maddeyi iptal etti. Yenisinin hazırlanması için TBMM'ye süre verdi. Yasa süresi içinde çıkarılamadı ve "zina" konusu da hukukun yarattığı bir fiili durumla gündemimizden çıkıp gitti. 'İlkel' ülkelerde suç Zina, başka bir çok medeni ülkede olduğu gibi halen ülkemizde de boşanmalar için geçerli bir neden olarak kabul ediliyor. Günümüzde bir parçası olmaya çalıştığımız medeni dünyanın ve Avrupa Birliği üyelerinin hiçbirinde zina konusu cezai bir yaptırımla ilişkilendirilmiyor. Zina bu ülkelerin tümünde bir boşanma nedeni olarak kabul ediliyor. Zina yaptığı gerekçesiyle insanların cezai kovuşturmaya uğramalarına ancak şeriat düzeninin hakim olduğu ülkelerde ve hala ilkel kabile ilişkilerinin geçerli olduğu bazı Afrika ülkelerinde rastlanabiliyor: Afganistan, Pakistan, Suudi Arabistan, İran, Irak, Suriye, Malezya, Bangladeş, Yemen, Lübnan, Cezayir, Birleşik Arap Emirlikleri, Sudan, Nijerya, Çad, Kamerun, Mali, Uganda ve Nijer! Bu nasıl 'uyum'?! Şimdi AKP hükümetinin yapmak istediği bu "aile fotoğrafı"nın içine bir de Türkiye'yi sokmak.. Üstelik bu "Avrupa Birliği'ne uyum" amacıyla değiştirilen bir kanunla yapılmak isteniyor.. Fıkra gibi!.. CAHİLİYE DEVRİ'NE ÖZLEM 03/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı Milliyet muhabiri Şükran Pakkan'ın bugün gazetemizde okuyacağınız haberi bu ülkelerdeki özellikle kadınlar aleyhine uygulamaya dikkat çekiyor. Başbakan da bunun farkında olmalı ki "biz kadın - erkek eşitliğini sağlayacağız" demek ihtiyacını hissediyor. Ülkemizdeki kadınların bildiğimiz toplumsal ve ekonomik nedenlerle zina yapan eşlerinden çoğu zaman şikayetçi olamayacaklarını, buna karşılık yine aynı nedenlerle zinanın sadece kadınları cezalandıracak bir suça dönüştürülmekte olduğunu görmek istemiyor. Kafaları 'geçmişte' Yazımın başında sorduğum soruya dönüyorum: TCK'da Avrupa Birliği'ne uyum için yapılacak olan devrim niteliğindeki büyük değişikliğin içine şimdi getirip bu "ilkelliği" sokmaktaki amaç nedir? Hükümetin acemice davranıp, TCK'daki büyük devrimi gölgelemesi mi? Bence bu çok hafif bir yorum olur.. AKP grubu içindeki bazı kişilerin şeriat düzenine özlem duymaları mı? Belki bu da çok ağır bir yorum olacak.. Ancak öyle görünüyor ki bazı kafalar geçmişe takılıp kalmış.. Kravat takıp, Avrupa Birliği'ne girmek istiyorlar ama aslında akıllarında hâlâ Araplara duydukları hayranlık var. *********************************************************************** ÇİÇEK: AİHM'YE BAKARIZ 03/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı FİKRET BİLA Türk Ceza Yasası'na ilişkin tartışmalar zina konusunda yoğunlaştı. Adalet Bakanı Cemil Çiçek, dünkü görüşmemizde, bu konuda bir düzenleme yapmaktan yana olduklarını belirtti. Çiçek, CHP'nin 'Suç sayılmasın' görüşüne ve suç sayılması halinde Avrupa Birliği'ne girişte sorun yaratacağına ilişkin yaklaşımlara karşı şu yanıtı verdi: "Biz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin yargı yetkisini tanımış bir ülkeyiz. Bildiğim kadarıyla zina konusu AİHM'nin gündemine gelmedi. Biz toplumsal beklenti ve ihtiyaçlarımıza göre orta yolu bulacak bir düzenleme yapmaktan yanayız. Eğer uygulamada sorun çıkar ve konu AİHM'ye yansırsa, o zaman da AİHM'nin vereceği karara göre düzenleme yaparız. Onu esas alırız. Şu ana kadar bize Avrupa Birliği'nden herhangi bir tepki iletilmedi. Bakanların siyasi yorumları farklı olabilir. Dediğim gibi, uygulama soruna yol açarsa AİHM'nin vereceği karara bakarız ve ona uygun düzenleme yaparız." Çiçek, zina konusunda yapmayı düşündükleri düzenlemenin çerçevesini de şöyle özetledi: "Anayasa Mahkemesi ilgili maddeleri zina suç olmasın diye iptal etmedi, kadın - erkek açısından eşitliğe aykırı bularak iptal etti. Yapılacak düzenlemede suç olsun diyenlerin de, olmasın diyenlerin de beklentilerini karşılayacak bir yol bulunabilir. Ceza yasalarının düzenlenmesi teknik açıdan şöyledir: Önce bir fiili suç olarak kabul edersiniz, sonra, bunu suç olmaktan çıkaran koşulları ve cezayı artıran ve azaltan koşulları belirlersiniz. Bu durumda suç olmasını ortadan kaldıran koşulları koyarak, suç olmasını istemeyenlerin beklentisini de karşılamış olursunuz, cezayı ve onu artıran azaltan koşullarla da suç olmasını isteyenlerin beklentisini karşılamış olursunuz. Bu konu yeni ÇİÇEK: AİHM'YE BAKARIZ 03/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı tartışılmıyor, her zaman Türkiye'de de, Avrupa'da da tartışılmıştır. Dünyaca ünlü hukukçular arasında zinanın suç olmasını savunanlar da çıkmıştır, tersini savunanlar da. Bu biraz da toplum gerçeklerine bağlı bir konudur." Baklava suçu Adalet Bakanı Cemil Çiçek, yeni yasa düzenlemesinin bireyi esas alan bir felsefeye sahip olduğunu belirterek, örnekler verdi. Çiçek, kamuoyu vicdanını rahatsız eden ve çok tartışılan "baklava çalan çocuklara verilen ceza" konusunda şöyle dedi: "Örneğin bu tip olaylarda yeni yasa, durumu hakim takdirine bırakıyor. Örneğin, bir çocuk veya imkanları olmayan birine doktor, 'Git şu ilaçları getir, anneni, babanı, çocuğunu ameliyat edeceğim' derse, bu kişi de gidip bir eczaneden bu ilaçları çalıp getirirse, hakim hali değerlendirecek. Eczacıyla anlaşarak veya borcun ödenmesi veya garantisi gibi yollarla, bu fiili değerlendirecek. Baklava çalan çocukların veya benzeri durumlarda da hakim durumu takdir edecek." Etkin pişmanlık Çiçek, yeni düzenlemede etkin pişmanlık uygulamasına işlerlik kazandırdıklarını da şu örneklerle açıkladı: "Örneğin, biri zimmetine para geçirdi, diyelim. Olay adliyeye intikal etmeden pişman olur, gelip yerine koyarsa, etkin pişmanlık işlemiş olacak. Veya sizin paranızı veya malınızı çalan biri yine iş adliyeye intikal etmeden gelir özür diler, paranızı, malınızı geri verir, zararınızı karşılarsa, yine etkin pişmanlık geçerli olacak." Birey ve özgürlük esas Çiçek, yeni yasanın birey özgürlüğünü esas aldığını vurgularken düşünceyi ifade özgürlüğünden de örnek verdi: "Örneğin, 312'de yapılan düzenlemeyle düşünceyi ifade özgürlüğü esas alındı. Bu nedenle 'tehlike' ölçüsünden de ileri biçimde, ifadenin suç sayılabilmesi için 'kamu güvenliğinin bozulması ve elverişlilik' ölçüleri getirildi. Bu, ifade özgürlüğünü çok genişleten bir durumdur. Keza 159. madde düzenlemesinde de ölçü değiştirildi. Eleştiri suç olmaktan tümüyle çıktı. Suç sayılabilmesi için mutlaka 'aşağılama' bulunması ölçü olarak benimsendi." Çiçek, yeni yasanın tartışılması sürecinde gerginliğe yol açılmaması gerektiğini, karşılıklı olarak yumruk sıkılmasını gerektirecek bir durum olmadığını ve düzenlemelerin ideolojik açılardan değil, çağdaş hukuk normları açısından eleştirilip öneriler geliştirilmesini istedi. *********************************************************************** ASRİ RECM(*) 03/09/2004 Anayurt Köşe Yazısı NECDET ONUR AKP iktidarının özelliklerinin başında, en basit ya da hayati konularda sorun yaratması geliyor. Bunun amacı da, üretilen her sorunun irtica yoluna döşenen yeni taşları saklamakta kullanılması. Komisyonda görüşülüp kabul edilerek TBMM Başkanlığı’na verilen Yeni Türk Ceza Yasa Tasarısı’nda yer verilmeyen “zinanın suç kabul edilerek altı aydan üç yıla kadar hapis ile cezalandırılması” konusunda AKP iktidarı ile CHP muhalefetinin anlaşması, kafaları karıştıran bir büyük soruna dönüşmüş bulunuyor. ASRİ RECM(*) 03/09/2004 Anayurt Köşe Yazısı Olağanüstü toplanacak TBMM’inden bu değişiklikle geçirilerek, zina suçu işleyenlerin altı aydan üç yıla kadar hapisle cezalandırılmasından sonra olabilecekleri bilgilerinize sunmadan önce, zina konusunda özet bilgi vermek istiyorum. Evli bir kişinin, eşinden başka biriyle cinsel ilişki kurması biçiminde tanımlanan zinanın, insanlık tarihinde evlilik kadar yaygın olduğu görülüyor. Milattan önce 18’nci yüzyılda Babil’deki “Hammurabi Yasaları”, zina yapanların suya atılarak boğulmalarını öngörüyordu. Eski Yunan ve Roma’da zina yapan kadınlar öldürülürken, erkeklere daha hafif cezalara çarptırılıyorlardı. İslamlık (Cezai ehliyeti bulunan bilerek ve isteyerek evlilik dışı cinsel ilişkide bulunan, kadın recm (taşlanma) ya da kırbaçlanma ile cezalandırılıyor.) Yahudilik ve Hristiyanlık zinayı açıkça suç olarak tanımlarken; zinaya karşı tutumlar tarih boyunca ülkelere göre değişiklikler göstermiş. Batı Afrika’da, zina yapan kadınla suç ortağını öldüren bağışlanırken; Kamerun’da bir erkeğin belli akrabalarının eşleriyle cinsel ilişkilerine izin verilmekte; Eskimolar ise, bir konukseverlik göstergesi olarak eşlerini konuklarına sunmuşlardır. Büyük Okyanus adalarında ise, akrabalar arasında olmamak koşulu ile zina serbest. Evliliği kutsal sayan eski Hindu yasalarına göre ise, kadının zina yapması evliliğin sona erdirilmesi nedeni olmuyor. Modern Hindu yasaları ise, zina durumunda her iki taraf da boşanmayı isteme hakkına sahip. Batı Avrupa ile Kuzey Amerika’da zina boşanma nedeni. Bir çok Doğu Avrupa ülkesinde ise, tek başına zina boşanma nedeni değil. Değiştirilecek yürürlükteki Türk Ceza Yasası, evli erkeğin zinası ile evli kadının zinası değişik biçimlerde düzenlenmiş bulunuyor. Evli kadının bir kez cinsel ilişkide bulunması zina suçunu oluştururken; erkek için bu suç, herkes tarafından bilinecek biçimde karı koca hayatı yaşamak biçiminde hükme bağlanmış. Girebilmek için yıllardır kapısında beklediğimiz Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin hiç birinde benzeri olmayan zinanın, cezalandırılması yürürlüğe girdikten sonra olası gelişmeleri şöyle özetleyebiliriz: “1998 yılında Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı bularak hem erkeğin zinasını, hem kadının zinasını suç olmaktan çıkaran kararının altında Cumhurbaşkanı Sezer’in de imzası bulunuyor. Bu durumda, bu hükmün Çankaya’dan ya da başvuru durumunda Anayasa Mahkemesi’nde dönme olasılığı büyük. / Getirilecek hüküm Kopenhag Kriterleri’ne aykırı olduğundan, bu suçtan mahkum olanlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Türkiye’yi mahkum ettirirler. / Resmi nikahlı eşler, imamlı nikahlı diğer eşler (sayıları beş milyona yakın) için dava açabilirler. / Bu hüküm, eşlerinden ayrı yaşayan ya da eşlerinden intikam almak isteyenlerin harekete geçmeleri, özel dedektiflik ve şantaj sektöründe bir patlamaya yol açabilirler. / Kadınlar, büyük bir olasılıkla, kocalarının genelevlere gidip zina yapmalarının önlenmesi için, genelevlere girişte kimlik kontrolu yapılarak evlilerin içeri alınmamaları konusunda, resmi makamlara toplu başvurularda bulunabilirler...” Ve “Asri Recm” biçiminde adlandırılan zinada eşit cezalandırma tartışmalarının arasında, AKP iktidarı Aczimendiciler’i ve de Türbancılar’ı kollamak için, Yeni Türk Ceza Yasası Tasarısı’ndan, Devrim Kanunları arasında yer alan “Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun”u çıkarıverdi... (*) RECM: İslam’da, cezai ehliyeti bulunan, bilerek ve isteyerek evlilik dışı cinsel ilişkide bulunan kadının recm (taşlanma) ya da kırbaçlanma ile cezalandırılması. ASRİ RECM(*) 03/09/2004 Anayurt Köşe Yazısı *********************************************************************** HARAMI HELAL KILMA ÇABASI VE HUKUKUN ZİNA İLE SINAVI 03/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı NUH GÖNÜLTAŞ Türk medyasının en iyi yaptığı işlerden birisi, bir bütünün içinden cımbızlama metoduyla bir konuyu çekip, bütünün tamamı o cımbızlanan şeyden ibaretmiş gibi sunmaktır. Türk Ceza Yasa Yasası'nda köklü bir değişiklik yapılıyor. Ancak kahraman medyamız sadece "zina"nın suç olup olmaması konusunu tartışıyor. Bilen bilmeyen, yapan yapmayan herkes bu konuyu tartışıyor. Sizde eğer bu konuları yazmazsanız "günden dışı" hale geliyorsunuz. Hukuk denilen şeyin temeli zaten dindir. İnsanın bildiği ilk hukuk kuralları din kurallarıydı. "Zina" gibi kavramların hukuka girmesinin sebebi de din kurallarıdır. Zina denilen şey bütün semavi dinlerde suç ve ağır ceza gerektiriyor. Yahudilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık Zina eylemini toplumu dejenere eden bir suç olarak görüyor ve kesinlikle ortadan kaldırılması için yapanlara en caydırıcı cezaları reva görüyor. Hukuk kuralları din kurallarından uzaklaştıkça "Zina"nın devletlere ve devletlerin hukukuna göre anlamı başkalaştı. Bu gibi, insanları ilgilendiren ve fakat yaşanılan ülkenin hukukuna göre farklı şekillerde algılanan konularda hep Kuran'ın "Allah'ın helal kıldığını kim haram kılabilir, Allah'ın haram kıldığını kim helal kılabilir" şeklinde ifade edilebilen hükmünden yana olurum. Bu konudaki kişisel görüşüm de bu çerçevede. Yalnız, insanların yaşadıkları sisteme karşı sorumlulukları noktasında, yaşadığı mensubu olduğu devletin kanunlarına karşı sorumlulukları noktasında görüşleri farklılaşabiliyor. Vatandaşın içinde yaşadığı toplumun kurallarına elbette uyması bekleniyor. Fakat bu gibi, yasalarda suç olmasa bile, vatandaşın yasalarla hiçbir zaman yapmaya zorlanmadığı, zorlanamayacağı konuların yasalarla suç sayılması pek akıllıca değil ve toplum adına pek de olumlu yanı yok. Ayrıca caydırıcılığı da pek yok. Mevcut düzende parası olan herkes, büyük otellerde dilediği gibi, hiç kimsenin engellemesi olmadan zinasını rahatlıkla işleyebiliyor. Yasa ile suç sayılsa bile devlet bazı özel mekanlarda zina edilmesini serbest bırakıyor. Dolayısı ile böyle bir hukuk yapısında zinanın suç sayılmasının toplum açısından çok fazla anlamı olmaz. Bir kere, Allahın haram saydığı, suç saydığı bir konuda beşeri hukukun serbestleştirici hükümlerinden yana olmak bir müslümana yakışmaz. Ama Kuran'ın hükümlerinin uygulanmadığı bir toplumda, Kuran'ın suç saydığı konuları bütünüyle değil de medyanın yaptığı gibi bütün içinden cımbızla çekip öne çıkarıp "Suç" olmasını sağlamak da toplumsal fayda açısından ne getirir ki! HAYVANLAR KADAR ÖZGÜR OLMA HAKKI Bu konu eğer yasayla suç sayılacaksa bundan zarar görecek olanlar yine dini hassasiyeti ağır basan kişiler olacaktır. Çünkü Allahın haram saydığını cari hukuk haram, helal saydığını da helal saymamaktadır. Ayrıca Kuran'ın tanımı ile cari hukukun zina tanımı birbirine uymamaktadır. Mevcut hukuk zinayı evli birinin bir başkası ile ilişkisi olarak nitelerken, din bu konuyu başka şekillerde tanzim etmekte, hatta bu konuda cari hukuktan daha özgürlükçü bir tavır sergilemekte. Aslında nikâh denilen şey bir akiddir. İslam dininde iki kişinin evli HARAMI HELAL KILMA ÇABASI VE HUKUKUN ZİNA İLE SINAVI 03/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı sayılabilmesi karşılıklı rıza ve bu rızanın iki şahit huzurunda beyanından ibarettir. İmam nikahı denilen nikahta gerçekte imama bile gerek yoktur. İmam olmadan da dinimize göre evlilik mümkündür! Rıza, şahit ve o kişilerin evliliğinin çevreye ilanı önemli olan. Gizlice evlenmek, yani evliliği duyurmadan evli olmak ise mümkün değil. Her ne kadar bu gibi konularda cari hukukun hükümerine şeklen uyulsa da insanlar evlilik ile ilgili konularda doğal olarak dinin hükümlerini önemsiyorlar ve ona göre davranıyorlar. Dolayısı ile mevcut hukukun "suç" ya da "suç değil" gibi ayrımlarının çok fazla önemi yok. Önemli olan Kuran'ın söyledikleri. Kuran bu konuyu hiç bir tartışmaya meydan vermeyecek biçimde açıkça ortaya koymuş. Siz istediğiniz kadar tartışın! İsterseniz Güneri Civaoğlu'nun dünkü Milliyet'te yazdığı gibi düşünün, hiç bir anlamı yok: "El âlemin orasına, burasına ceza uygulamaya kalkmak, insanlık haklarına da aykırı. Yoksa sevişmek insanlık hakkı değil mi? İnsanlarımız, bu coğrafyada hayvanlar kadar özgür olamayacaklar mı?" *********************************************************************** AHLAKİ DEĞERLER ‘ZİNA’YA KURBAN EDİLMESİN! 03/09/2004 Zaman Makale MURAT AKTÜRK AKP Konya Milletvekili Ahmet Büyükakkaşlar’ın Adalet Komisyonu'na bir yazı göndererek komisyon gündeminde bulunan tasarıda ‘zina' başlığı altında, bu fiilin suç kapsamı altına alınması gerektiğini belirtmesiyle başlayan tartışma bugünlerde AKP ve CHP'nin uzlaşma çabaları ile gündemdeki yerini muhafaza ediyor. Büyükakkaşlar, komisyona gönderdiği yazıda, gerekçe olarak TCK'nın zina suçu ile ilgili 440 ve 441. maddelerinin Anayasanın 10. maddesindeki eşitlik ilkesine aykırı olduğu gerekçesi ile Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiğini anımsatmış ve var olan boşluğun yeni bir düzenleme ile doldurulmasını istemişti. Türk Ceza Kanunu 440. maddesinde "Zina eden karı hakkında 6 aydan 3 seneye kadar hapis cezası tertip olunur. Karının evli olduğunu bilerek bu fiilde ortak olan kimse hakkında da aynı ceza hükmolunur." diyerek zina eden kadın hakkında altı aydan üç seneye kadar hapis sezası öngörmüş, aynı kanun 441. maddesinde "Karısı ile birlikte ikamet etmekte olduğu evde yahut herkesçe bilinecek surette başka yerde karı koca gibi geçinmek için başkası ile evli olmayan bir kadını tutmakta olan koca hakkında 6 aydan 3 seneye kadar hapis cezası hükmolunur. Erkeğin evli olduğunu bilerek bu fiilde şerik olan kadın hakkında da aynı ceza verilir." diyerek zina eden erkek için yine aynı sürelerde hapis cezası öngörmüştür. Ancak yasada, erkek için zina suçunun oluşması iki koşula bağlanmıştır. 1- Karısı ile birlikte ikamet etmekte olduğu evde bu fiilin gerçekleştirilmesi. 2- Herkesçe bilinecek surette başka yerde karı koca gibi geçinmek için başkası ile evli olmayan kadını tutması. Burada dikkate değer bir eşitsizlik söz konusu. Kadının zina fiilini işlemiş olması, cezalandırılması için yeterli olduğunun kabulü, bunun yanında, erkeğin suçunun ise iki koşula bağlanması. Yasa koyucunun bu eşitsizliği görmezden gelmesi hukuk mantığıyla bağdaşmayacak bir durumdur. Zira Anayasa Mahkemesi bu eşitsizliği saptamış ve TCK'nın bu iki maddesini 23.9.1996 gün ve 1996/15 E. ve 1996/34 K. sayılı kararıyla iptal etmiştir. Ancak 27.12.1996 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanan bu kararın AHLAKİ DEĞERLER ‘ZİNA’YA KURBAN EDİLMESİN! 03/09/2004 Zaman Makale yayın tarihinden itibaren 1 yıl (yani 27.12.1997 tarihinden) sonra yürürlüğe girmesi öngörülmüştür. Hukuk, zinanın sosyal boyutunu unutuyor Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararının, zinanın suç olmaktan çıkarılarak meşru bir eylemmiş gibi kabulü, yapılabilecek en büyük yanlışlardan biri olacağı şüphesizdir. Çünkü Anayasa Mahkemesi kanun maddelerini iptal ederken gerekçesinde eşitsizlik ilkesine vurgu yapmış, bu nedenle de kademeli bir iptal süreci işlemiştir. İptal kararının bir yıl sonra yürürlüğe girecek olmasındaki sebep; yasa koyucunun iptal gerekçelerini göz önünde bulundurarak yeni bir düzenleme getirmesi ve bu suçu kamu vicdanını da gözeterek kadın-erkek eşitliği düzleminde yasalaştırmasıdır. Bu konuda Anayasa Mahkemesi'nin iptal gerekçesini net olarak belirlemiştir. Yasa koyucu bu zaman zarfında yeni bir düzenlemeye gitmeyerek zinanın suç olarak görülmesini ve bu fiili yapanların cezalandırılmasını bir anlamda engellemiştir. Engellemiştir diyorum çünkü Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararındaki gerekçesi çok açık; zinanın suç olduğu, ancak yasanın bu suçu eşitlik ilkesine aykırı ele almış olması. Yasa koyucunun bir yıllık süreç içerisinde bu boşluğu doldurması gerekirdi. Zinanın suç olarak kabul edilmesi veya edilmemesi hukuksal olmakla birlikte sosyal bir meseledir. Türk Ceza Kanunu'nda zina suç olarak öngörülmese dahi, toplumun geneli böyle bir suçun varlığını kabul etmektedir. Bu genel kabulün, vahim neticesi olarak da çoğu zaman şahıslar bu suçun cezasını kendi elleriyle vermektedirler. Üniversite öğrencileri arasında yapılan bir ankette zina durumunda katılımcıların % 75'i -kızlar da dahil olmak üzere- eşini vurabileceğini belirtmiştir ki bu önemli bir rakamdır. Bu konu hakkında fikir beyan edenlerin bir kısmı, zinanın cezalandırılması sadece ve sadece diğer eşin intikam duygularını bastırmasına faydalı oluyor demektedir. Cinsel sadakatsizliğin evlilik birliği içerisinde, onarılması güç yıkımlara neden olmasından dolayı, boşanmaların gündeme gelmesi sıklıkla görülüyor. Bu fikri savunanlar, "Eş zina yapmışsa diğer eş onu boşar ve mesele biter, zina yapanın cezalandırılması da neden?" gibi sorular sormaktadırlar. İnsan psikolojisini bir kenara bırakır ve sadece hukuk ilmi açısından konuya yaklaşırsak bu gibi sorular mantıklı gelebilir. Ancak yasalar hazırlanırken bir kenara bırakılamayacak ve yadsınamayacak bir gerçeklik var ki, bu da insan ve doğası. Aldatmak yaralayıcı ve onur kırıcı olmakla birlikte intikam hislerini açığa çıkaran bir fiildir. İntikam hissi çok kuvvetli, kuvvetli olmakla birlikte tehlikeli ve bastırılması güç bir histir. Bu nedenle zina fiili ile eşinin intikam hislerini canlandıran kişi bir anlamda kendisini tehlikeye sokmuş demektir. Bir infiale yol açabilecek duruma neden olmuştur. Bu kişinin cezalandırılmaması, aldatılan eşi, hukuk düzeni içerisinde hoş karşılanmayacak, hatta suç sayılabilecek fiillere itmektedir. Sadece bu açıdan bakılırsa dahi zinanın suç olması ve bu fiilleri yapanların cezalandırılması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Yasa koyucu meseleyi salt hukuk bağlamında ele almamalı. Toplumu ve onu oluşturan fertleri dikkate almalı. Aksi takdirde, yani, topluma rağmenci bir anlayışla yasal düzenlemeler yapması, toplumla arasındaki mesafenin açılmasına sebep olur. Bu durumda yönetilenlerle yöneticilerin giderek birbirinden uzaklaşması kaçınılmazdır. Yöneticilerinden uzak halklar ve halklara uzak kanunlar, kurallar… basit bir mesele gibi görünen bu çarpıklık, öz güvenini kaybetmiş fertler oluşturacaktır. Daha az sosyal, daha az paylaşımcı, daha az örgütlenebilen fertler. AHLAKİ DEĞERLER ‘ZİNA’YA KURBAN EDİLMESİN! 03/09/2004 Zaman Makale Toplumu oluşturan en küçük ve en önemli birim olan aile kurumunun içinin boşaltılmaya, öneminin toplum nazarında alçaltılmaya, gerekliliğinin hiçe sayılmaya çalışıldığı şu zamanda böyle bir tartışmanın önemi daha da artmaktadır. Sağlam aileler sağlıklı bir toplumun temel yapıtaşıdır. Düzgün ve bilinçli aile yapılarının varlığı, toplumun ihtiyacı olan, sağlam fertleri meydana getirdiği ise tartışılmaz bir gerçektir. Aile kurumunu yıpratacak her türlü adım, toplumun temeline konulmuş dinamitlerden birini ateşlemek demektir. Zinanın suç sayılıp sayılmaması tartışmasının en önemli boyutlarından biri de aile kurumu ile olan doğrudan ilişkisidir. Aile kurumunun kuruluş safhası evlilik sözleşmesidir. Zina fiili, evlilik sözleşmesine hukuki ve ahlaki açıdan net bir biçimde aykırıdır. Aile kurumunu temelinden sarsan bu fiilin suç sayılmaması, zinaya meyilli kişilerin bu eylemi açıkça ve alenen, hiçbir sıkıntı duymadan gerçekleştirmesine neden olacaktır. Bunun sıkıntıları çok büyük olur. Hem toplum, hem de devlet için. Boşanma davalarında zinanın, ilk üç neden arasında olması, her geçen gün yeni bir namus cinayeti haberinin duyulması, durumun vahametini açıklamaya yetecektir. Sosyal güvenliğin gelişmediği ülkemizde bir boşanma, ekonomik özgürlüğünü eline alamamış bir kadının korumasız kalması demektir. Bunun yanında zina sonucu doğan çocukların toplum içindeki konumu ve kendi öz benliğini bulması problemleri de azımsanmayacak ölçüde ehemmiyetli konulardır. Modern hukuk ne diyor? Meselenin bir başka boyutu da Avrupa Birliği arifesinde böyle bir suçun kabul edilip edilmemesi durumudur. Yani, modern hukuk söylemi. Hukukun modernleşmesi, herkesin kendine göre tanımlama yapabileceği ve fikir yürütebileceği bir kavram. CHP milletvekili Orhan Eraslan " Eşler arasında cinsel sadakat önemlidir. Bu gönüllü olmalı. Ama bu bir cezaya dönüşmemeli. Buna ceza vermek modern hukukta terk edilmiş bir durumdur." diyerek modern hukuka gönderme yapmış ve zina suçunun bu çağda suç olarak kabul edilmemesi gerektiğini belirtmiştir. Oysaki milletleri millet yapan ve aralarındaki özlü farklılıkları ortaya çıkaran değer yargılarıdır. Bu konu ile ilgili olarak kadın ve aileden sorumlu Devlet Bakanı Güldal Akşit 'in sözlerini manidar buluyoruz: "Avrupa Birliği (AB)'ne gireceğiz diye değer yargılarımızdan vazgeçemeyiz." "Dünyanın birçok ülkesinde zina suç olarak kabul edilmiyor. Fakat A ülkesinde bu böyle diye bizde bunu aynen kabul edemeyiz. Türk toplumunun değer yargılarını gözetmemiz gerekir." Kutsal kitaplarda zina Getirmiş olduğu disiplinler ve koymuş olduğu kurallarla, kişilerin dünya hayatını düzenleyen İlahi kanunların hemen hepsi de zinanın suç olduğunu belirtmiştir. Bundan 3.000 yıl önce Hz. Musa'ya bildirilen On Emir'den yedincisi "zina etmeyeceksin" der. Hz. İsa'ya indirilen kutsal kitap İncil'de de zina büyük bir günah olarak belirtilmiş ve yasaklanmıştır. Kur'an-ı Kerim'de zina büyük günah olarak kabul edilmiş ve yasaklanmıştır. (İsra -32). "Zinaya yaklaşmayın. Zira o, bir hayâsızlıktır ve çok kötü bir yoldur." (Nisa-16)- "Sizlerden zina edenlerin her ikisine de eziyet edin. Eğer onlar tevbe edip kendilerini ıslah ederlerse onlardan vazgeçin. Çünkü Allah tevbeleri kabul eden ve çok merhamet edendir." Zina fiilinin sadece hukuk ilmi açısından ele alınması doğru değildir. Toplumun değer yargılarının gözetilmeden, "ben yaptım, oldu" anlayışıyla yasa hazırlanmasının ileride büyük sıkıntılar doğuracağı muhakkaktır. Toplumun genelini ilgilendiren böyle hassas konuların, siyasi pazarlığa dönüştürülmeden, soğukkanlı, duyarlı ve ehil kişilerce ele alınarak değerlendirilmeleri doğru olacaktır. 14 Eylül'de toplanacak olan yasama AHLAKİ DEĞERLER ‘ZİNA’YA KURBAN EDİLMESİN! 03/09/2004 Zaman Makale organını oluşturan saygıdeğer vekillerimizin, uzlaşma içerisinde sağ duyulu hareket etmeleri en büyük temennimiz. AVUKAT / AK-AV DER (AK AVUKATLAR DERNEĞ)İ KURUCU ÜYESİ *********************************************************************** KADINLAR NE İSTER? 03/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı DERYA SAZAK TCK tasarısıyla getirilmek istenen 'zina suçu' kadın örgütlerini harekete geçirdi, Türkiye'nin her yerinden kadınlar, 14 Eylül'de Meclis'in önünde olacaklar. Başta 'namus cinayeti' olmak üzere, bekaret kontrolleri, reşit olmayanla cinsel ilişki, ayrımcılık ve müstehcenlik gibi 'kadın erkek eşitliği' açısından Kopenhag ölçütleriyle bağdaşmayan hükümler yasada korunurken TCK'daki tek sorunun 'zina' gibi gösterilmesinden kadın örgütleri de şikayetçi. Kadınlar, zinanın yeniden suç sayılması halinde 'reform'ların gölgeleneceğini, mevcut eşitsizliklere ek olarak bireysel hakların çağdaş hukuk normlarına göre yorumlanmasını sağlayan bazı kazanımlarda geriye gidileceğini düşünüyor: Örneğin kadın örgütlerinin yoğun uğraşları sonucunda TCK tasarısında cinsel suçlar, 'kişilere karşı suçlar' kapsamında 'beden bütünlüğüne karşı suçlar' bölümünde ele alınmıştı. Hükümetin, 'zinaya dönüş' siyaseti tasarının bakış açısına ters düşmekte, 'devletin kişilerin beden bütünlüğüne ve özel hayata müdahalesini meşru kılarak, anayasal haklar ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ihlal edilmektedir.' Kadınlar ne istiyor? TCK Kadın Platformu ve İstanbul Kadına Yönelik Şiddet Platformu Meclis'ten beklenen değişiklikleri saptamış: Namus Cinayetleri: Kadınlar, yeni TCK tasarısının 'nitelikli insan öldürme' maddesine alınan 'töre saiki' ifadesinin 'namus saiki' olarak değiştirilmesini talep ediyor. Bekaret Kontrolleri: Kadınlar TCK'daki Genital Muayene maddesinin bekaret kontrollerini açıkça yasaklayacak şekilde düzenlenmesini istiyor. Reşit Olmayanla Cinsel İlişki: TCK tasarısına eklenen madde, 15 - 18 yaş arası gençlerin kendi rızalarıyla girdikleri ilişkilere hapis cezası getiriyor. Kadınlar bu maddenin çıkarılmasını bekliyor. Ayrımcılık: Kadınlar, bu maddeye, eşcinsellere uygulanan ayrımcılığı engellemeyi amaçlayan 'cinsel yönelim' ifadesinin eklenmesini ve maddenin kişilerin 'siyasi, ekonomik ve sosyal haklarını' kapsayacak şekilde düzeltilmesini talep ediyorlar. Müstehcenlik: Kadınlar ifade, yayın, eğitim ve basın özgürlüğünün keyfi olarak engellenmesine zemin hazırlayan bu maddenin, ifade özgürlüğünü kısıtlayamayacak şekilde yeniden düzenlenmesini istiyorlar. TCK'da tek sorun zina değil. AKP iktidarı TCK'da 'Reform yapıyoruz' derken, zina tartışması açarak 'Rahşan Hanım affı' gibi tasarıyı hedefinden saptırıyorlar. Genç kızların eğitimi ve okullaşma zinadan öncelikli değil mi? *********************************************************************** İŞTE ZİNAYA CEZA İTTİFAKI 03/09/2004 Milliyet İŞTE ZİNAYA CEZA İTTİFAKI 03/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı ŞÜKRAN PAKKAN Türkiye zinayı yeniden suç olarak düzenlerse, girmek için büyük çaba sarf ettiği Avrupa Birliği (AB) yerine çoğunluğu geri kalmış ülkelerin oluşturduğu aile fotoğrafında yerini alacak. Zina Avrupa üyeleri ile ABD ve Kanada gibi ülkelerde sadece boşanma nedeni olarak kabul ediliyor. Afganistan, Pakistan, Suudi Arabistan, İran, Irak, Malezya, Bangladeş, Yemen, Lübnan, Cezayir, Suriye, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Sudan, Nijerya, ÇAD, Kamerun, Nijer, Mali ve Uganda gibi ülkelerde ise zinaya ceza veriliyor. Afganistan, Pakistan, Malezya, BAE, Sudan, Afganistan, Suudi Arabistan, Yemen, İran'ın oluşturduğu kesimde zina en ağır suçlardan biri. Bazı ülkelerin ölümle cezalandırdığı zina için "kırbaç" veya "ömür boyu gözaltı" cezası uygulanıyor. Birçok ülke, kadın ve erkekleri zina suçunda ayırmıyor. Zina yapanların, hırsız ve katillerle eşit tutulduğu da oluyor. Erkeklere hoşgörü Suriye'de, kadınlar zinayla suçlanırsa, erkeklerin iki katı oranda ceza alıyor. Lübnan'da evlilik dışı ilişkiye giren erkek pişmansa ceza almıyor. Kadının birlikte olduğu erkek ilişkiyi itiraf ederse, kadın için hiçbir hafifletici neden dikkate alınmıyor. Mali'de kadınların kocalarını aldatmaları en büyük günahlardan biri sayılıyor. Uganda'da, zina suçlamasıyla sadece kadınlar yargılanıyor. Her gün taşlama Bangladeş'te 1993'te genç bir kadın zina ile suçlanınca, her gün 101, ailenin en yaşlı üyesi tarafından da 51 kez taşlanması kararı verilmişti. Cezayir'de, evli kadın zina yaparsa 1-2 yıl hapis cezasına çarptırılıyor. Aynı ceza, erkek için de geçerli. Afrika ülkeleri Kamerun, Uganda, Çad, Nijer ve Nijerya'da da zina en büyük suçlardan sayılıyor. Afrika'da zina Allah'a karşı gelmek olarak algılanıyor, çünkü evlilik dini bir kurum. Zinanın durumuna göre, suç işleyen kişiler fiziksel acı ya da ölümle cezalandırılıyor. Kadın, evden uzaklaştırılabiliyor ve kocasını kaybediyor. Yaşadığı bölgeden uzaklaştırma cezası da uygulamalar arasında. Ancak, son yıllarda çoğunlukla zina suçu ölümle cezalandırıldı. *********************************************************************** BAYKAL: ZİNA CEZASINA OY YOK... 03/09/2004 Sabah Köşe Yazısı MUHARREM SARIKAYA CHP'de Genel Başkan'ın bulunduğu beşinci kat geçmişe oranla daha hareketli. Gaziantep Milletvekili eski Bakan Mustafa Yılmaz, özel kalemde bekliyor. Bu yıl havaların soğuk gittiğini, üreticinin durumunun iyi olmadığını belirtiyor. Yılmaz ayrıldıktan sonra Genel Başkan Deniz Baykal ile sohbete başlıyoruz. Baykal, önce AKP'nin politikalarını eleştiriyor. "Anadolu'da çiftçi perişan, işsizlik de üstüne vurmuş, düğünler erteleniyor" diyor. "AB kaytaramaz" Ülke ekonomisiyle ilgili sözlerinin ardından, konu 17 Aralık'taki AB Zirvesi'ne geliyor. BAYKAL: ZİNA CEZASINA OY YOK... 03/09/2004 Sabah Köşe Yazısı Baykal, Türkiye'nin müzakere tarihi alabilmesi için gereken tüm şartları yerine getirdiği inancında. "AB için hükümetle el birliğiyle çalıştık" deyip ekliyor: "Ne gerekiyorsa yaptık, müzakereye başlayan ve tam üye olanlardan daha fazlası da yerine getirildi. AB'nin kaytarmaya hakkı yok. Gelecek yılın ilk altı ayında müzakereleri başlatmamak için bir gerekçesi kalmadı..." Baykal, Avrupa ile bütünleşme hedefinin partisinin 1920'lerden bu yana ortaya koyduğu bir hedef olduğunun altını çiziyor. "Mustafa Kemal'in o gün gösterdiği hedef bugün gerçekleşiyor. Bu bizim projemiz" diyor. Baykal bu arada AKP'ye de göndermede bulunuyor: "Bugünkü hükümet kadrolarının daha üç yıl önce söyledikleri sözlere bir bakın. AB, onların hedefi hiç olmadı. Hükümete geldiklerinde kendilerini oyunun içinde buldular, gereğini yaptılar. Şimdi 17 Aralık'ta tarih alınacak, AKP de bunu kendi başarısı gibi sunacak." Duygusal bir ses tonuyla devam ediyor: "Keşke bizim hükümetimiz dönemimizde bu gerçekleşeydi. Ama önemli değil. Hüzünlü bir şekilde, bu kararı gururla alkışlayacağız." Baykal bir iddiada da bulunuyor: "Herkes bilmeli; Türkiye tam üye olacak ve bugünkü nesil, AB parlamentosu seçiminde oy kullanacak..." "Zina cezasına oy yok" Türk Ceza Kanunu (TCK) değişikliğinde tartışma konusu olan "Zina yapana hapis cezası" konusuna sözü getiriyoruz. Baykal, TCK değişikliği konusunda hükümetle uzlaşı içinde hareket ettiklerinin altını çiziyor. Adalet Bakanlığı'nda hazırlanan taslak metinde, TBMM'de oluşturulan Alt Komisyon ve Adalet Komisyonu çalışmalarında bu konunun gündeme hiç getirilmediğini anımsatıyor. Zina konusu AKP tarafından gündeme getirildiğinde, "Ceza, kadın ve erkek için eşit uygulansın, savcılar suç oluştuğunda kendiliğinden harekete geçsin" önerisinde bulunmalarının gerekçesini ise şöyle açıklıyor: "AKP'nin bunu bizi köşeye sıkıştırmak için bir taktik sonucu getirdiğini sandık. Kadın-erkek eşitliği içinde bir ceza getirilecekse varız dedik. Baktık taktik değil, samimi bir şekilde bunun arayışı içindeler. Onun üzerine biz de yaptıklarının ne kadar aykırı bir durum olduğunu göstermek için, 'zinada savcılar kendiliğinden harekete geçsin' istedik. Karşı çıktılar. Nedeni de belli, iki, üç eşi olanlar var..." "Teşhir etmek için" Baykal, şu soruyu yöneltiyor: "Kocasının karşısında ağzını açamayan, Anadolu'daki hangi kadın gidip de eşinin zina yaptığı şikayetinde bulunacak?" AKP yöneticilerinin, "Devletin aile kurumunu ve çocukların mezhebini koruması için bu öneriyi getirdik" yönündeki sözlerine de tepki koyuyor: "Eğer devlet aile kurumunu korumak için böyle bir suçu getiriyorsa, o zaman savcıların doğrudan bu işe dahil olması gerekir. Biz bu hükümetin yapmak istediğini teşhir etmek, kendi gerçekleriyle yüz yüze kalmasını sağlamak için böyle bir öneri getirdik." AKP'den kadın ve erkek eşitliği sağlanarak zinaya ceza getirilmesi yönünde bir önerge gelirse ne yapacaklarını açıkça söylüyor: "Böyle bir öneri getirirlerse bizim desteğimizi bulamazlar, ret oyu kullanırız. Biz buna taraf değiliz. Komisyonda anlaştığımız bir metin var. Biz bu metnin ötesinde bir tek adım atmayız. Eğer üzerinde anlaştığımız metinde bir tek oynama yapmaya kalkarlarsa, TCK konusundaki anlaşmamız bozulur. O zaman ortalık birbirine girer..." Sarıgül olayı BAYKAL: ZİNA CEZASINA OY YOK... 03/09/2004 Sabah Köşe Yazısı CHP Genel Başkanlığı'na aday olduğunu açıklayan Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül hakkında ileri sürülen iddialar ve partinin bu konudaki tutumu konusundaki görüşünü soruyoruz. Daha önce Sarıgül'le ilgili soruya "Magazin" diye yanıt vermeyen Baykal, bu kez konuya bütün detayıyla giriyor. 2 Kasım 2000 tarihinde, "Haksız kazanç elde ettiği, rüşvete veya bu tür işlere bulaşan kişiler veya kuruluşlarla iş birliği içinde olduğu belirlenen her kademedeki CHP üyelerinin parti ile ilişkisinin kesileceği" kararını parti yönetiminin aldığını anımsatıyor. Sarıgül ile ilgili Genel Merkez'in kararının da bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiği belirtiyor. Baykal, "Eski Gaziantep Belediye Başkanı Celal Doğan için de bu kararın bir kez uygulandığını ve geçmişte üyeliğinin askıya alındığını" vurguluyor. Şişli Belediye Başkanlığı ile ilgili olarak kendisine de çok sayıda ihbar geldiğini, CHP'li olmayanların dahi arayıp, "Neden seyirci kalıyorsunuz?" tepkisini gösterdiğini söylüyor. Emniyet'in ve müfettişlerin belediyede 300 bin dolarlık bir rüşvet olayının olduğu sonucuna vardıklarını, İçişleri Bakanlığı'nın da bunun üzerine soruşturma açtırdığını kaydedip ekliyor: "Belediye Başkanı'nın çıkıp bu iddialara yanıt vermesi gerekmiyor mu? Bu 300 bin dolar meselesi nedir onu açıklığa kavuşturması gerekmiyor mu? Onlara yanıt vermiyor, 'Genel Merkez önümü kesmek için böyle davranıyor' gibi sözler söylüyor. Sen önce iddialara bir yanıt ver bakalım. Sadece bu mu, bana gelen ihbarlar da cabası..." Baykal, Kocaeli Belediye Başkanlığı döneminde CHP milletvekili Sefa Sirmen hakkında da iddialar olmasına rağmen, üyeliğinin askıya alınmadığı iddialarına da şu yanıtı veriyor: "Baraj ihalesi devletin her kademesinden imzadan geçmiş bir olay. Orada Sirmen'e yönelik bu yönde bir suçlama da yok..." Baykal, Sarıgül konusunda geri adım atmayacağı, hatta daha da üzerine gideceği izlenimi veriyor... 'Maliye bu noktaya getirdi...' Hazine Müsteşarlığı Teşvik Uygulama Genel Müdürü Feridun Bilgin, bazı yatırımların teşviki için getirilen ağır şartları bilinçli olarak koyduklarını söyledi. "Bazı yatırımları engellemek için bu ağır şartları getirdik" dedi ve devam etti: "Maliye Bakanlığı bir teşvik yasası çıkardı, bunun ceremesini çekmek de bize düştü. Maliye Bakanlığı, kanunu hazırlarken bize görüş sormadı. Çıkardıkları kanun teşviklere sınırlama getirmiyordu. Yanlış yola çıkıldı, düzeltmesi bize kaldı. Eğer biz bu engellemeleri getirmeseydik, o zaman Türkiye'de sınırlama koyduğumuz bu 12 daldaki mevcut şirketler batardı. Salça, un, yem için kimse teşvik almaya gelmesin, ihtiyaç fazlası var. Başka alanlara yatırım yapsınlar." *********************************************************************** TERK EDİLENE SERBEST 03/09/2004 Milliyet Haber Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürlüğü, zina eyleminin hangi durumlarda suç olacağına ilişkin esasları belirledi. Buna göre, eşlerin zina eylemini öğrendikleri tarihten itibaren 6 ay içinde şikâyetçi olmamaları halinde, diğer eş hakkında soruşturma yapılmayacak. TERK EDİLENE SERBEST 03/09/2004 Milliyet Haber AKP'nin önerileri doğrultusunda değiştirilebileceği belirtilen taslağa göre, eşlerden birinin, farklı bir kişiyle bir kez bile cinsel ilişkiye girmesi zina suçunun işlenmesine yeterli olacak. Zinanın suç sayıldığı dönemde, evli erkeğin zina suçunu işlemiş sayılması için "Başka bir kadınla birlikte yaşama" koşulu aranıyordu. Zina suçundan soruşturma yapılabilmesi şikâyete bağlı olacak. Eşlerden biri şikâyetçi olmadıkça eylem suç oluşturmayacak. Eşlerin ayrı yaşamaya karar vermeleri ya da mahkeme kararıyla ayrı yaşamaya başlamaları durumunda, bir başkasıyla birlikte olmaları zina sayılmayacak. Evini terk eden eş, hakkında boşanma davası açılmasına rağmen ortaya çıkmazsa, terk edilenin bir başkasıyla birlikte olması da zina kabul edilmeyecek. İmam nikâhında durum Eşlerin zina eylemini öğrendikleri tarihten itibaren 6 ay içinde şikâyetçi olmamaları "razı olma" sayılacak ve diğer eş hakkında soruşturma yapılmayacak. Hukukçular ise resmi nikâhlı eşin 6. ayı izleyen aylarda da şikâyetçi olabileceğini söylediler. *********************************************************************** AK DENİZLER'DE KULAÇLAR.. 03/09/2004 Sabah Köşe Yazısı HINCAL ULUÇ Deniz Baykal nasıl AK Parti dümen suyunda.. Nasıl işbirlikçi.. Nasıl ortak.. Neden?.. İktidarda, başbakanlıkta falan gözü yok.. CHP Başkanı kalsın ona yeter.. CHP küçülsün, bölünsün, parmak kadar kalsın, yeter ki Baykal başkan kalsın.. Bir siyasal ihtiras, bir partiyi, geçiniz bir ülkeyi bu kadar zorlar mı?.. Zinayı suç yapma konusunda nasıl hizaya geldi, görüyorsunuz. O konuya ayrı gireceğim haftaya.. Küçük bir haber dikkatimi çekti geçen hafta.. Gaziantep'in AKP'li belediye başkanı, CHP'li Kadıköy Belediyesi'nde incelemeler yapıyormuş. CHP'li Başkan "Yardımcı oluyoruz, öğretiyoruz" diyormuş.. Gaziantep, CHP'nin kalelerinden biriydi.. Baykal'ın memleketi Antalya gibi o da yıkıldı. Demişlerdi ki o zaman "Celal Doğan'ın itibarı sıfırlansın diye CHP teşkilatı onun yenilmesi için çalıştı.." Bedrettin Dalan'ın hızını kesmek için Turgut Özal'ın ona nasıl seçim kaybettirdiğini yakından bilirim.. Gene de "Olmaz" dedim.. Şimdi Celal Doğan'ı yenen, Antep'te CHP'yi yıkan AKP'li Başkan CHP'nin baş tacı.. ..Ve Mustafa Sarıgül olayı.. CHP'li Mehmet Kölük, İstanbul Belediyesi'nde Recep Tayyip Erdoğan döneminde olanlar için kitap yazdı. Baykal okumadı bile.. Ama Mustafa Sarıgül için yılların gerisinden hortlatılmış iddialar, CHP'nin resmi sitesinde yayınlanıyor. CHP ve AKP, Sarıgül'ü yemek için işbirliği yapıyor. AKP biliyor ki, Deniz Baykallı CHP tehdit oluşturmaz. Baykal üstelik işbirlikçidir. Oysa "Ben başbakanlığa yürüyorum" diyen Sarıgül tehlikedir. O zaman ortak düşman temizlenmeli.. Bakın, şu sözleri Deniz Baykal söyledi.. Kayıtlı.. AK DENİZLER'DE KULAÇLAR.. 03/09/2004 Sabah Köşe Yazısı 11 Aralık 2002 tarihinde TBMM Grup toplantısında yaptığı tutanaklara geçmiş konuşmadan aynen alıyorum.. "Bugün hepimizi çok sevindiren bir gelişmeye tanıklık ediyoruz, TBMM'ye kadar CHP'nin her aşamasında hizmet vermiş, savrulan, dağılan sosyal demokrat partiler içinde kardeş sosyal demokrat partiler içinde yer tutmuş ve şimdi artık CHP'nin temel siyasi güç olduğunu, böyle olması gerektiğini düşünerek, güvenerek CHP'ye girme kararı almış Şişli Belediye Başkanı Sayın Mustafa Sarıgül. Gerçekten çok başarılı, kendine özgü bir belediye başkanlığı üslubu gerçekleştirmiş, stili geliştirmiş, son günlerin moda tabiriyle tarzı olan bir belediye başkanı. Toplumun bütün kesimlerini kucaklayan ve belediye yasalarının ötesinde görevler, sorumluluklar ortaya koyarak gerektiğini yapan; kabına sığmayan, ateş gibi, pırıl pırıl ve İstanbul'da herkes tarafından çok sevilen ve çok desteklenen belediye başkanımızı CHP'ye katıyoruz. Herkes eve dönecek. Bu evde herkese yer var. Bu evde herkesin eskiden yeri vardı. Eskiden yeri olmayanlara da yer var. Herkese yer buluruz. Bu evde herkese yer buluruz. Eğer yer yoksa yanına yeni bir ev yaparız. Evi genişletiriz." Sarıgül için söyledikleri.. Ve bugün yaptıkları.. Birisi yalan.. Mutlak yalan.. Evde herkesin yeri vardı gerçekten.. Bugün var mı?.. Kaldı mı?.. Yalan.. Baykal'dan 10 misli sağlam CHP'li Ahmet Güryüz Ketenci ve arkadaşlarına yapılanlara bakın.. Yalan.. Deniz Baykal, başkan kalmak üzere AK Parti ile kol kola.. Deniz artık AK sularla besleniyor!.. Hayırlı olsun, vatana millete.. Atatürk'ün CHP'si.. Cumhuriyeti kuran parti.. Vah ki vah!.. *********************************************************************** YARGI-MİT KAVGASINDA BİZİ TUZAĞA DÜŞÜRMEK İSTEDİLER 03/09/2004 Zaman Haber CEMİL ÇİÇEK Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Yargıtay, MİT ve Çakıcı ekseninde yaşanan tartışmalarda, hükümetin yıpratılmak istendiğini söyledi. Milli İstihbarat Teşkilatı Dış Operasyon Daire Başkan Yardımcısı Kaşif Kozinoğlu’nun, Alaattin Çakıcı’ya destek amacıyla Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya ile temasa geçtiği iddiaları günlerdir tartışılıyor. Bazı siyasi parti liderleri hükümetin bu konuda sessiz kalmasını eleştiriyor. Zaman’a açıklamalarda bulunan Adalet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, olaya yeni bir boyut kazandırdı. İddialar ortaya çıkınca, ‘mutlaka hükümet bu işin içinde olmalı’ anlayışıyla AK Parti’ye yönelik yıpratma kampanyası başlatıldığını ifade eden Çiçek, daha önce siyasetçilerin adalete müdahale etmeleri eleştirilirken, son olayda tam tersinin yaşandığına dikkat çekti. Israrla konunun siyasi zemine çekilmek istendiğine işaret eden Adalet Bakanı, şu görüşleri dile getirdi: “Sessiz kalarak doğru yaptığımız kanaatindeyim. Çünkü müdahalemizi gerektirecek, bir imkan, yetki görmüyorum. Bu bir hukuki olay, yargının hukuki kademelerinde soruşturulan bir olay. Başbakan’ın, benim bir yetkimiz var da kullanmıyorsak o zaman tenkit konusu olur. Tartışma asıl zemininin YARGI-MİT KAVGASINDA BİZİ TUZAĞA DÜŞÜRMEK İSTEDİLER 03/09/2004 Zaman Haber dışına kaydırılıyor. Siyaset gevezelik değil ki, her hususta hiç durmadan konuşasın. Gereken yerde susmak siyasetçinin üslubudur.” Cemil Çiçek, ‘hükümetin yargıyı yıpratmaya çalıştığı' yönündeki iddialara da sert tepki gösterdi. Adalet kurumunu güçlendirmek için büyük gayret sarf ettiklerini kaydeden Çiçek, "Bu eleştirileri yapanlar ya yasaları bilmiyor ya da hükümetin başına bir şey gelmesini istiyor." değerlendirmesinde bulundu. Avrupa Birliği'ne uyum çalışmalarına da değinen Adalet Bakanı, uyum yasaları sayesinde, Türkiye'nin müzakere tarihi almaya hak kazandığını dile getirdi. Siyasi kriterler açısından hiçbir eksik kalmadığını söyleyen Çiçek, AB'nin, ‘ruhban okulunun açılması' gibi bir şartı bulunmadığını aktardı. Aralık ayında tarih alabilmek için gerekli bütün koşulların fazlasıyla yerine getirildiğini belirten Çiçek, ‘hiç kimsenin kendi özel beklentisini AB şartı olarak Türkiye'nin önüne koymamasını' istedi. Adalet Bakanı'nın üzerinde durduğu bir başka mesele ise yolsuzlukla mücadele. Batık bankalarda hortumlanan paraların tahsili için ellerinden geleni yapmalarına rağmen yeterince mesafe alamamaktan yakınan Cemil Çiçek, paraların bir kısmının yurtdışına kaçırılmış olabileceğine dikkat çekti. Bazı ülkelerin, yasadışı paraları bankalarındaki gizli hesaplarda tutarak refaha kavuştuklarını anlatan Çiçek, "Hesaplar hakkında bilgi istediğinizde doğru dürüst cevap vermiyorlar. Benim anlamadığım nokta, herkes cevabını bildiği soruyu bize soruyor. Birilerinin bir yerde malını bulduk da el mi koymadık?" sorusunu yöneltti. ‘Yolsuzlukla mücadelemizi derbi maçı gibi tribünden izliyorlar.' sözleriyle, ilgili kurumların yeterince kararlı davranmadığını vurgulayan Adalet Bakanı, toplumdan da yardım bekliyor: "Bu, destek olmadan kazanılamayacak bir savaştır. Yolsuzluk toplum olarak kanımıza işlemiş. Herkes, yolsuzluklardan rahatsız gibi gözüküyor; ama kendisiyle ilgili bir konuda ‘Acaba bir yolu var mı?' diyerek hemen milletvekili ve bakan arıyorlar. Devletin arazisine gecekondu kondurarak servet sahibi olanlar da yolsuzluklardan şikayetçi. Bunları görmezden gelerek kim kime ne demek istiyor Allah aşkına." Türk Ceza Kanunu Tasarısı'yla ilgili çalışmalar hakkında da bilgi veren Cemil Çiçek, zinanın ‘şikayete bağlı suç' olması gerektiğini söyledi. Böylece hem bu alana devletin müdahale etmesini istemeyenlerin hem de zina suçunun cezasız bırakılmasına karşı çıkanların talepleri yerine getirilmiş olacak. CHP lideri Deniz Baykal'ın ‘savcıların kendiliğinden harekete geçerek dava açması' önerisi, yeni sorunlar doğurabileceği gerekçesiyle hükümet kanadında kabul görmüyor. Kadın ve erkeğin razı olması halinde zinayı suç kabul etmeyecek bir düzenleme üzerinde çalışıldığını' açıklayan Adalet Bakanı, şu görüşleri dile getirdi: “Herkes razı ise kadın-erkek sadakatsizliğini problem görmüyorsa, ona ayrı bir imkan verilmeli. İlla da o kişinin mahkemeye çıkması, cezalandırılması gerekmez. Kişi evlendiği zaman eşine sadakat göstermeyi taahhüt ediyor. Göstermezse bunun cezaya bağlanacağını biliyor buna rağmen fiil işliyorsa, karşı taraf da bunu şikayet konusu yapıyorsa devletin müdahalesini istiyor demektir. Şikayete bağlı suç olarak düzenlenirse savcılar kendiliğinden harekete geçmez. Düzenleme imam nikahı ile yaşayan insanları etkilemez. Toplumda ikinci evlilik gün geçtikçe azalıyor. Şu anda yüzde 1'in altına inmiş durumda. Ayrıca zina suçu ilk kez düzenlenmiyor. Zina suçunun TCK'da bulunduğu 1996'ya kadar da iki evlilikler vardı, problem olmamıştı. Benim arzum, dinin tavsiyesi ve aklın gereği tek evliliktir. Ama sosyal bir netice olarak ikinci evlilikler mevcuttur.” YARGI-MİT KAVGASINDA BİZİ TUZAĞA DÜŞÜRMEK İSTEDİLER 03/09/2004 Zaman Haber TCK tasarısının, insan odaklı, özgürlükçü ve demokratik bir felsefeyle hazırlandığının altını çizen Bakan Çiçek, 346 maddelik paketin, zina tartışmasına indirgenmesini doğru bulmuyor. Bazı maddelerin keyfi uygulamalara yol açabileceği yönündeki eleştirileri de cevaplayan Cemil Çiçek, "Biz insan hak ve özgürlükleri konusunda olabildiğince ileri düzenlemeler yaptık. Ancak yasayı hayata geçirecek olan insandır. Hakim ve savcılarımız ne kadar özgürlükçü olurlar ve dünyadaki gelişmeleri iyi takip ederlerse yasalar da o kadar iyi uygulanır. 1 sene boyunca hakim ve savcıları TCK hakkında bilgilendireceğiz." dedi. *********************************************************************** ZİNAYI SAVUNANLAR VE CHP 03/09/2004 Türkiye Köşe Yazısı RAHİM ER Okuyup dinledikçe dehşete kapılıyoruz. Bir ülke aydınları o ülke halkına bu kadar mı ters düşer? Velvele koparmak istiyorlar. Yapmadıkları şamata, atmadıkları çamur yok. Alenen zinayı müdafaa etmekteler. Bunu yaparken de kırk türlü mübalağa ile yalanlar uydurmaktalar. Yok mahallenin imam ve muhtarı önde mahalle sakinleri arkada ev basılacakmış, yok recm edilenler olacakmış, devlet yatak odasına girecekmiş, otelciler bile cezalandırılmak istenmekteymiş, “imam nikahı” neden görülmüyormuş, muş, muş... Dedikleri şu, iki kişi arasındaki bir fiil onların kocası, kardeşi, amcası, kocası bile olsa kimi ne alakadar eder? Yani isteyen istediği ile canı istediği zaman ve yerde yatabilir. Akraba ne karışır, savcı ne konuşur?!... CHP, AK Parti’nin getirdiği kanun tasarısına destek veriyordu. Bunu açıklamıştı. Tam teşekkürü hak etmişken geri adım attı. Manşetlerden, sütunlardaki saldırgan üsluplardan korktuğu anlaşılıyor. Yazık etti. CHP milletle bütünleşecekti. Önceki tutumu doğruydu. Doğru olandan şaşmasın. Kendini aydın sanan ihanet içindeki insanlara uymasın. Onlar, yüzleri hiç kızarmadan zinanın boşanma sebebi sayılmasına dahi olanca şirretlikleriyle karşı çıkmaktalar. Bir erkek veya kadın, eşini zina halinde yakalayacak fakat boşanamayacak. Bunu açık açık konuşup yazmaktalar. CHP bunlara uyarsa isminde bile yer alan “Halk”tan büsbütün kopar, halkı hiç bir şekilde temsil edemez. Bu memleketin ana muhalefet partisi zinanın serbest kalmasından yana olamaz. Buna asla hakkı yoktur. Bir kere daha tekrar ediyoruz. Zina serbest kalmaya devam ederse Türk milletinin son kalesi aile müessesesi yıkılacaktır. Ailenin yıkılması devleti çökertir. Fuhuş 13 yaşa kadar inmiştir. Herkes safını buna göre tutsun. Ya ahlaklılar namuslular, aileden yana olanların safında yer alacaksınız veya bir avuç nihilist, anarşist ve ateist şehvetperstin. Onlar Türkçe konuşan fakat Türk gibi düşünmeyen yabancılar, yabancılaşmış bir azınlık, sayıları az, gürültüleri çok. Hiç bir kaygı ve ölçüleri yok, çizgiyi aşmışlar, herkesin de kendileri gibi olmasını istemekteler. Herkes, kendilerine benzesin ki yaptıkları meşrulaşsın. Başta temiz bir aile hayatı olan Deniz Baykal olmak üzere CHP’liler zinayı suç sayan, örfümüzde de ağır suçlardan olan kanun tasarısına mutlak destek vermeliler. Sandıkta ödülünü alırlar. Eğer millet değerlerine düşman azınlığın sözünü dinlerlerse o zaman neticesine şimdiden hazır olsunlar, gelecek seçimlerde grup bile kuramazlar. ZİNAYI SAVUNANLAR VE CHP 03/09/2004 Türkiye Köşe Yazısı Bu millet, 1998’de zinayı suç olmaktan çıkartanları sandığa gömmedi mi? Hem de nasıl, yok olup gittiler. Bu milleti, ahlak ve aile hayatından koparmak isteyenler, gençliğe sinsi tuzaklar kuranlar da yok olup gideceklerdir. *********************************************************************** KİMSENİN YATAK ODASINDA DEĞİLİZ 03/09/2004 Akşam Söyleşi RECEP TAYYİP ERDOĞAN NURAY BAŞARAN Her toplumun değerleri vardır. Bu değerler çerçevesinde düzenlemeler yapar. Zina ile ilgili, aldatmayı ortadan kaldıracak bir düzenleme yapıyoruz. Eskiden bu konuda sadece kadınlara ceza verildiği için, kadınlar mağdur oluyordu. Anayasa Mahkemesi bu düzenlemeyi iptal etmişti. Biz bu anlamda kadınla erkeğe eşitlik getirdik. Hazırladığımız yeni TCK'da eşlerin birbirinden şikayetçi olması durumunda hem kadın hem erkek eşit ceza alacak. Eşlerin birbirini aldatması olayı ortadan kalkacak. Toplumun büyük bölümü bizim savımızı destekleyecektir. Bunu kamuoyu yoklamalarında görüyoruz. Zaten bizi buna sevkeden budur. Bu kanun caydırıcı olmaya yöneliktir. Bu tür caydırıcı olmaya yönelik cezalar Avrupa ülkelerinde, ABD'de de vardır. Avrupa Birliği'ne uyum açısından sorun çıkarmaz. AB ile asla tezat oluşturmaz. Kopenhag siyasi krizleri içinde de böyle bir şey söz konusu değil ki... ABD'YE PKK SİTEMİ Teröre karşı çerçeve bir politikamız var. Güneydoğu'daki hareketleri dikkatle izliyoruz. İnsanlarımızın ölmelerini seyredenleyiz. Üzerimize düşeni yaparız. Gereği neyse onu yapmak zorundayız. (ABD'nin PKK'ya karşı silah kullanmadan çözüm önerisine sert tepki göstererek) Bu tür söylemler ve bu şekildeki açıklamalar beni ikna etmiyor. O zaman Felluce'de uçaklar niçin bomba yağdırıyor? Neyin üzerine bomba yağdırıyor? Orada da teröristler var, kuzeyde de teröristler var. Orada onu uyguluyorsun, peki burada niçin başka yöntemler düşünüyorsun? Bizim de sabrımız bir yere kadar. Emniyet, TSK (Türk Silahlı Kuvvetleri) el ele, dayanışma içerisinde gereğini yaparız. ÇAKICI OLAYINDA KARARI YARGI VERECEK Yargıya müdahale etmeyeceğiz. Çakıcı - MİT kavgası olayı yargıda. Ben ne savcıyım ne de hakim; yürütmenin başıyım, hükümetin başıyım. Biz kendimizi hem hakim hem savcı yerine koyamayız. Kimsenin de böyle bir hakkı yoktur. Bu kurusıkı atmaktır. Biz dürüst olacağız. Halkı aldatmanın hiçbir anlamı yok. Birilerinin bildiği bir şeyler, belgeler varsa ilgili makamlara iletilir. DEVLETİN ZİRVESİ UYUM İÇİNDE (Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in annesinin cenaze törenine katılması üzerine yapılan hükümet ve Sezer arasında buzların eridiğine ilişkin yorumlar konusunda) Biz devletin kurumların arasında dayanışmayı ve uyumu savunuyoruz. Bu kurumların birbirini güçlendirmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bireysel olarak zaman zaman açıklamalar olabilir. Bir milletvekilinin açıklamasıyla partiyi yargılamak yargısız infaza girer. Üst yönetimin kararları önemlidir. Sayın Cumhurbaşkanı şu anda ülkemizin başıdır; Cumhurbaşkanımızdır. Bizler de yürütmenin başı konumundayız. Sayın Cumhurbaşkanı ile aramızın bulanık olması, huzursuz olması ülkeye fatura ödettirir. Biz AK Parti olarak ülkemize fatura ödettirmeyiz. KİMSENİN YATAK ODASINDA DEĞİLİZ 03/09/2004 Akşam Söyleşi TSK'ya gelince, zaten milletin bağrından çıkmış, hassas bir kurumdur; içten ve dıştan yıpratılmaması gerekir. Hükümetin de yıpratılmaması konusunda tüm kurumların gayret içinde olması gerekir. Hükümetlerin topa tutulan, hedef tahtası haline getirilmemesi gerekir. Ülkemiz çok ciddi motivasyonu yakalamıştır. Bu motivasyon darbe alırsa ülke kaybeder. KABİNE REVİZYONU DEDİKODUDAN İBARET Kabine değişikliği dedikodudur. Böyle bir şey olacaksa sinyalini vermem. Benden duymadıkça inanmayın. Kimse benim adıma konuşamaz. Benim adıma konuşacak kişiler bellidir. Basınla ilgili konularda basın müşavirimiz, hükümetle ilgili konularda da Adalet Bakanımız Cemil Çiçek'tir. Ayrıca Meclis grubunda, partimizde de öyle kastedildiği gibi sıkıntılarımız yoktur. AK Parti tek bir yumruktur. İSRAİL GEZİSİNİ BEN İSTEDİM (AK Parti'den dört üst düzey temsilcinin İsrail ziyareti konusunda) Türkiye, Ortadoğu'da her zaman barış rolü üstlenecektir. İsrail ve Filistin arasındaki arzu edilmeyen süreç devam etmektedir. Bu sürecin de, bombaların da durması gerekmektedir. Özellikle savunmasız insanlar artık öldürülmemelidir. Hem İsrail hem Filistin terörü lanetlemektedir. Bizim bu ziyaretimiz de bu konuda ne yapabilirizi bulmak içindir. Herhangi bir yerlerin talimatı ile olmuş değildir. İsrail'den gelen bir taleptir. Ben de arkadaşlarıma "Her iki tarafı da gezin görün; isabetli olur" demişimdir. Önümüzdeki hafta da Filistin Başbakanı Ahmet Kurey ile görüşmemiz olacak. Belki Dışişleri Bakanımız'dan bu iki ülkeye bir gezi yapmasını isteyeceğiz. Artık buralara barış hakim olsun; terör dursun istiyoruz. PUTİN MUTLAKA GELECEK (Görüşme sırasında, Osetya'daki okul baskını nedeniyle Türkiye ziyaretini erteleyen Rusya Devlet Başkanı Putin'le de bir telefon görüşmesi yapan Erdoğan "geçmiş olsun" temennisinde bulundu. Putin, Türkiye ziyaretini en kısa sürede gerçekleştireceğini ifade etti.) Teröre karşı uluslararası ortak bir mücadele platformu gerekli. Kafkaslar, Ortadoğu, Afganistan, Rusya... Bu bölgelerde ortak mücadele platformu olmalıdır. Terörün dili, dini, ırkı yoktur. EKONOMİ İYİ GİDİYOR Bugün dünyaya açık, dünya ile bütünleşmiş çok diri bir iktidar var. Bugün 10 dakikada, elektronik ortamda 9 bin 284 öğretmenin tayini yapıldı. 8 Eylül'de herkes göreve başlayacak. Bunlar elektronik ortamda yapıldı. 2002'de milli gelir 2 bin 600 dolardı; bugün 4 bin dolara yaklaşıyor. Yolsuzluklarla ilgili bir şey duymuyorsunuz. 1.5 milyar dolar doğrudan yabancı yatırım gerçekleşmiş. Teşvik Yasası ile birlikte bu artış daha da hızlanacak. Sadece temmuz ayında gelen turist 2.5 milyonu aştı. Yüzde 100 doluluk var. Devlet İstatistik Enstitüsü açıklamalarına göre büyüme hızı artıyor; duble yollar devam ediyor; TOKİ'nin değişim projeleri hızla sürüyor. Türkiye'nin geldiği nokta budur. Cari açık olayındaki değerlendirmeler çok yanlış. Ekonomide felaket senaryoları boşa çıkacak. SARIGÜL KORKMASIN (CHP'nin Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül hakkında soruşturma başlatılması karşılığında, AK Parti'nin TCK'da yapmak istediği değişikliklere muhalefet etmeyeceği iddiaları konusunda) Böyle bir şey duymadım. Kendisi böyle bir şey söylemişse çok ayıp etmiş. Kendisinde sorun yoksa Sarıgül'ün korkmasına gerek yok. Bizimle ilgili de belediye başkanlığımız sırasında 57, 58 araştırma yapıldı. Bunların arasında rutindışı olanlar da vardı. Kendisine güveniyorsa sorun yok. Kendisine güvensin. TEK ADAM DEĞİLİM KİMSENİN YATAK ODASINDA DEĞİLİZ 03/09/2004 Akşam Söyleşi (Karizmatik bir lidersiniz ancak merkez odaklı çalıştığınız yönünde eleştiriler var sorusu üzerine) Bu eleştiriyi kimin yaptığı önemli. Bizim içimizde böyle bir sıkıntı yok. Bir defa Tayyip Erdoğan merkez odaklı değil, yetkilendirmek suretiyle yetkinin yanında tasarruf imkanı da veren bir insandır. Bugüne kadar bu işleri hep böyle yürüttüm. *********************************************************************** ZİNA VE ULUSLARARASI HUKUK 03/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı OKTAY EKŞİ BİZ burada kendimize mesele çıkartıp ‘zina tekrar suç sayılsın mı sayılmasın mı?’ diye tartışırken, Londra Üniversitesi profesörlerinden dostum Dr. William Hale’den bir mektup geldi. Dr. Hale ‘zina’ konusuna değişik bir açıdan bakmış. Onu sizinle paylaşmak istiyorum. Özetle şöyle diyor: ‘Zina eyleminin tekrar suç sayılmasına ilişkin tartışmaları izliyorum. Ama yapılmak istenenin, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni imzalamak suretiyle üstlendiği yükümlülüğe aykırı olduğunu düşünüyorum. Nitekim Sözleşmenin 8’inci maddesi aynen; ‘1- Herkes, özel veya ailevi yaşamına, konut ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir. 2- Bu hakkın kullanılmasına; demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği ya da ülkenin ekonomik gönenci (refahı) gerekleriyle ve kamu düzeninin korunması ya da suçun önlenmesi, sağlık ve ahlakın, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli olduğu ölçüde ve yasa uyarınca olanlar dışında, kamu makamları tarafından karışılamaz’ der. Ben ‘zinanın suç sayılmasını’ doğrusu bu maddede sayılanlarla bağdaştıracak yaklaşımı anlayamıyorum. Belki ‘ahlaki değerleri koruma’dan söz edilebilir. Ne var ki benim bildiğime göre Avrupa Konseyi üyesi ülkelerin hiçbirinde böyle bir anlayış yok. Keza Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin de böyle bir sınırlamayı ‘demokratik toplum’ ölçütüne uygun bulacağını hiç sanmıyorum. Keza TBMM’nin, 7 Mayıs 2004’te Anayasa’nın 90’ıncı maddesinde yaptığı değişikliğe göre ‘Türkiye’nin imzalamış bulunduğu uluslararası antlaşmalar’ yasaların üstünde sayılıyor. O nedenle zinayı suç sayan bir yasayı uygulamayı Türk mahkemelerinin peşinen reddetmesi ve hatta yok ve geçersiz (null and void) sayması gerekir. Dahası... ‘Zina eylemi’ yasayla suç sayılsa ve buna dayanarak birileri mahkûm edilse bile o kişi (kısa zamanda olmamakla birlikte) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden istediği hükmü alabilir. Doğrusu bugünkü hükümetin Türkiye’yi, Avrupa’nın demokratik normlarına kavuşturmak için yaptığı bu kadar önemli reformlardan sonra şimdi tutup geriye doğru bir adım atıyor gibi olmasını çok ayıplıyorum.’ Dr. Hale’in mektubunun da gösterdiği gibi artık çok şey değişti. Önceleri ‘yasa çıkarmak’ iktidarlar için kolaydı. Bu yolla hem ülkeyi istedikleri gibi baskı altına alabiliyorlar, hem de bu yüzden kimseye hesap vermeye mecbur olmuyorlardı. Hele yaptıkları yasanın Anayasa’ya aykırı olmadığını Meclis kararına bağlayınca hiç sorun kalmıyordu. Sonra yasaların Anayasa’ya uygunluğunu Anayasa Mahkemesi’nin denetlemesi dönemi geldi. Bu, yasa koyucunun (TBMM’nin) elindeki yetkiyi kötüye ZİNA VE ULUSLARARASI HUKUK 03/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı kullanmasını engelleyen bir güvenceydi. Ama yetmedi. Onu da ‘uluslararası normlara uygunluk’ dönemi izledi. Nitekim şimdi burada yasa yapsanız bile o, taa Avrupa’daki bir mahkemeden (AİHM) dönüveriyor. Onun için kimse artık ‘köpeksiz köy buldum, değneksiz dolaşabilirim’ diye düşünmesin. *********************************************************************** ZİNA TARTIŞMALARI VE SON SIĞINAK 03/09/2004 Anadoluda Vakit Köşe Yazısı MEHMET EMİN KAZCI Derinlemesine bilmediği her konuda sanki çok büyük bir uzmanmış gibi yazı yazmayı pek seven arkadaşlarımızdan biri, dün de “zina ve evlilikte sadakat” tartışmalarını vesile edinerek, “İslâm” konusuna girmiş ve kendince birtakım yargılara ulaşmış. Söyledikleri özetle şu: “İslâm fazla kadınla evlenmeyi ve sınırsız cariyeliği getirmiş bir dindir. Bizzat peygamber çok eşlidir. Tarihimizde padişahların, beylerin, paşaların, vezirlerin konakları kadından geçilmez. Durum böyle olunca, her ne kadar biz evlilikte sadakat falan diyorsak da, Müslümanlar açısından ortada vicdan azabı duyacak herhangi bir günah kavramı kalmıyor. Manevi olarak herkesin içi rahat, çünkü sonuçta dininin dediklerini yapmış oluyor.” Arkadaşımız, el yordamı bazı bilgilerden hareket ederek, çok köklü bazı önyargılarını temellendirmeye çalışırken, oryantalistleri bile kıskandıracak derin kıvraklıklar sergilemiş. Ne yandan bakarsanız bakın; iler-tutar yanı olmayan, alelacele yazılmış öylesine görüşler işte. Bunları okuyan da, birden çok kadınla beraber olma fikrinin neredeyse İslâmla başladığını ve halen de sadece Müslüman toplumlarda görülen bir eylem türü olduğunu sanacak. Yazar arkadaşımız, İslâm’ın, çok kişiyle birlikte olma fikrini “sınırlamaya mı çalıştığını, yoksa teşvik mi ettiğini”, isterse yakın zamana kadar aynı partide birlikte çalıştıkları Yaşar Nuri Hoca’dan da sorup öğrenebilir. İşin dini ve fıkhi boyutunu uzmanlarına bırakıyorum, ancak yazarımızın ustalıklı manevralarla çok kadınla birlikte olma fikrini sırf Müslüman toplumlara has bir alamet-i farika gibi sunmasına itiraz etmek için, öyle din âlimi falan olmaya da gerek yok sanırım. Bu konuda önyargılardan uzak ortalama bir vicdan ve iki tane görür gözün varlığı yeterlidir. Batılı bir yazar, batıda hızla çöken aile kurumundan sözederken şu tespiti yapıyordu: “Bugün batıda 5000 dolarlık bir aylık gelire sahip olup da eşini aldatmamış bir tane erkek gösterin, kalemimi kırmaya razıyım!” Aslında batı toplumlarındaki kadın-erkek ilişkilerinin türleri ve içeriği ya da aile kurumunun, Anton Çehov’a “Yalnız kalmaktan korkuyorsanız sakın evlenmeyin” dedirten melal dolu serencamı bağlamında çok söz edecek değilim, bu çok gereksiz bir çaba çünkü. Bunu; defalarca bu ülkelerde bulunmuş yazarımız, hepimizden de iyi biliyordur zaten. İkide birde cariyeliği sanki İslâm’ın ürettiği ve sonsuza kadar da ayakta ZİNA TARTIŞMALARI VE SON SIĞINAK 03/09/2004 Anadoluda Vakit Köşe Yazısı tutulmasını emrettiği bir kavrammış gibi sunmaya çalışanlar, cariyelik denen şeyin modern toplumlarda sadece isim değiştirerek işlevselliğini sürdürdüğünü de herkesten iyi biliyorlardır. Kadını “vücut işçisi-hayat kadını vb.” gibi sözde toleransla karşılanacağını sanılan bir kelimelerle aslında aşağılayan ve alınıp satılan bir meta haline indirgeyen modern-genelevci yaklaşımlara da girmeye gerek yok. Ortada açık bir gerçek var: Dünyanın her yerinde parayı ve gücü elinde bulunduran erkekler, fırsatını bulduklarında daha çok kadınla birlikte olmayı istiyorlar. Özelde İslâm, genelde diğer semavi dinler, bu sınırsız arzuları dizginlemek ve aile denen önemli kurumu yaşatmak için insanlara birçok kural ve tavsiyeyle yol göstericilikte bulunuyorlar. Her türlü kutsaldan arınmayı modernlik sayanlar için, böyle bir sorun ve sınırlama da kalmıyor, aileyi korumak gibi bir kaygı da tabii. Ne mi oluyor; Genelevlerden garsoniyerlere, alkole bulanmış çılgın gece eğlencelerinden hedonizmi kutsayan yığınla anlayış ve telakkinin sinema, müzik, televizyon, gazete, dergi vb. enstrümanlarla habire güncellenmesine kadar, sonsuz mubahlarla dolu geniş bir zemin üzerinde at koşturmak, bir realite haline geliyor. Bu işler tek başına ne zinayı suç sayma, ne de boşanma nedeni sayma gibi birtakım düzenlemelerle çözülecek gibi görünüyor. Örneğin, kocasının kendisini aldattığını bilen ve kocası hapse girdiği veya ondan boşandığı takdirde aç kalıp sokağa terkedilmek dışında hiçbir seçeneği olmayan binlerce kadın için, getirilecek hangi yasa hükmünün ne anlamı olabilir? Çok kadınla birlikte olmayı kafasına koyan insanlar, asırlardır olduğu gibi bunu şu veya bu şekilde yapmak için çabalarını gene sürdüreceklerdir. Bu konuda “dini referanslar” kadar, vicdanlar üzerinde etkili olabilecek hiçbir sığınak da yok maalesef. Ama heyhat, Bizim, pozitivizmi modernizmin önkoşulu haline getirmiş kimi kanaat önderlerimiz, bu son sığınağı da bizzat sorunun ana nedeniymiş gibi göstererek tavsatmaya çalışıyorlar. Hastaneyi, “hastalık merkezi” gibi göstermeye çalışmaktan daha vahim bir yaklaşım olabilir mi, tedavi açısından? Saçmasapan analizlerle insanların en son sığınaklarını da böylesine hoyratça hırpalayıp iğdiş etmeye başlarsanız.... Geriye heva ve heveslerden başka ne kalabilir? *********************************************************************** ZİNA'DA YAHUDİ PARMAĞI 03/09/2004 Anadoluda Vakit Haber GAYE ERBATUR CANAN ARITMAN SIDIKA AYDOĞAN Zinanın TCK’da suç olarak düzenlenmesine tepki amacıyla 26 kuruluş adına mektup gönderilmesi eylemini organize eden Kadının İnsan Hakları Yeni Çözümler Vakfı Koordinatörü Liz Amado Yahudi asıllı çıktı. Vakit’in sorularını cevaplandıran Liz Amado, zinanın suç olmaması ZİNA'DA YAHUDİ PARMAĞI 03/09/2004 Anadoluda Vakit Haber gerektiğini kıyasıya savundu. “Türk toplumunu ne kadar tanıyorsunuz?” sorumuza Amado, “Türk toplumunun zina konusundaki fikrini bilemem, ama çağdaş dünyada zina suç olarak düzenlenmiyor. Türkiye’de ise gelenek görenek bahane edilerek kadınlar eziliyor” dedi. AMADO: DEVLETİN MÜDAHALESİ ÇÖZÜM DEĞİL Amado, zinanın suç olarak düzenlenmesi durumunda bu düzenlemenin evlilik dışı yaşanan bütün cinsel ilişkilere karşı kullanılabilineceği korkusunu taşıdığını ifade etti. Amado muhabirimizin “Zinanın suç olması fuhuşun önüne geçer” değerlendirmesine sinirlenerek, “Ne alakası var. Bunun fuhuşu özendireceği doğru değil. Çünkü bu kadın ile erkeğin arasındaki bir şey. Devletin müdahalesi ile önüne geçilemez” diye karşılık verdi. Amado, “Zina şiddet ve saldırı içeren bir suç değil. Ancak boşanma nedeni olabilir. Çağdaş ülkelerin hiçbirinde de suç değil” diye konuştu. Amado, “Türk toplumunun ne düşündüğünü bilmiyorum ama çağdaş dünyada zina suç olarak düzenlenmiyor. Çağdaş hukuk uygulamalarında insanların rızalarıyla yaptıkları bir şey konusunda hiçbir düzenleme yoktur. Evlilik kurumunu daha sağlamlaştıracağı ve daha iyi işler hale getireceğine yönelik iddialar ise göz boyamaktan başka bir şey değil” dedi. Amado, “Türkiye’de örf, adet, gelenek denilerek kadın mağdur edilmektedir. Örf, adet, gelenek insan haklarını ihlal ediyorsa bunu kabul edemeyiz” diye konuştu. UÇAN SÜPÜRGE: ZİNA SUÇ SAYILAMAZ Başbakan Erdoğan’a gönderilen mektupta imzası bulunan Uçan Süpürge Genel Koordinatörü Halime Güner ise TCK’da zinanın ceza olarak düzenlenmesine karşı olduklarını ifade etti. Zinanın kadın ve erkeğe eşit olarak cezalandırılacağı yönünde bir düzenlemeden bahsedildiğini kaydeden Güner, bunun inandırıcı olmadığını düşündüklerini dile getirdi. Anadolu kadınının zinanın suç olarak düzenlenmesi yönündeki talebinin “kadını kadına düşürmek isteyen” çevrelerce gündeme getirildiğini ifade eden Güner, “Kadının bu düzenlemeyle hiçbir kazancı olmayacak. Anadolu kadını bir bakıma çaresiz. Ekonomik özgürlüğü olmadığı için kocasının kendisine gelmesi için fedekarlık yapabiliyor. Ben bakan beyden kendisine mektup yazan bu Anadolu kadınlarını bir psikoloğa, bir danışma merkezine götürülmesinin daha faydalı bir hizmet olacağı kanaatindeyim” dedi. Toplumun değerlerinin kanunlara yansıtılması gerekip gerekmediğini sorduğumuz Güner, “Zinanın önü cezai yaptırımla kesilemez” şeklinde konuştu. Güner zinanın serbest olması durumunda fuhuşun artacağı görüşünü ise “1998 yılından bu yana zina patlaması mı yaşandı?” diye cevapladı. CHP’Lİ KADIN MİLLETVEKİLLERİ: ZİNA SUÇ OLMASIN Öte yandan, halkın büyük çoğunluğu zinanın suç kapsamına alınmasını desteklerken, CHP’li kadın milletvekilleri zinanın yeniden suç haline getirilmesinin geriye gidiş olduğunu savunuyor. CHP’li kadın milletvekilleri, zinanın suç sayılmasının kadını mağdur edeceğini ileri sürerek, “Asıl imam nikahı ile Anadolu kadını mağdur ediliyor... Zina suç olmamalı...” dediler. ‘ANADOLU KADINI İMAM NİKAHI İLE MAĞDUR EDİLİYOR’ Gazetemize konuşan CHP Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur, zinanın suç haline getirilmesinin evlilikleri koruyamacağını savundu. Zinanın suç olup olmayacağının daha önce tartışıldığını hatırlatan Erbatur, “Medeni Kanun’a göre boşanma sebebi olan zina bu haliyle kalmalı. Güvenin bozulduğu bir durumda evlilik kurumunu yürütmek de zorlaşır. Zinanın suç olarak sayılması kadınları zor durumda bırakacaktır. Zinanın suç olması, kadın ve erkek eşitliğine aykırıdır ve kadınlar aleyhine durum ortaya çıkaracak. Anadolu kadını imam nikahı ve üzerlerine kuma getirilerek mağdur ediliyor” dedi. ZİNA'DA YAHUDİ PARMAĞI 03/09/2004 Anadoluda Vakit Haber ‘EVLİLİK DIŞI İLİŞKİLER SUÇ OLMAKTAN ÇIKARILDI’ CHP İstanbul Milletvekili Sıdıka Aydoğan da, evlilik dışı ilişkinin yıllar önce suç olmaktan çıkarıldığını, çözüme kavuşturulmuş bir meselenin yeniden gündeme getirilmesinin anlamsız olduğunu söyledi ve “zina suç sayılmamalı” dedi. ARITMAN: KADINI TOPLUM DIŞINA İTER CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman ise zinanın yeniden suç haline getirilmesinin geriye gidiş olduğunu ileri sürdü ve “Zina sekiz yıl önce suç olmaktan çıkarılmıştır. Zina suçlamasıyla eşlerden birini hapse atmak, o aile birliğini bir daha beraber olamayacak şekilde çökertmektir. Bu, kadını da aileyi de korumaz. Hele de böyle bir durum, kadına yaşama hakkı bırakmaz, kadının toplum dışına itilmesine yol açar” şeklinde konuştu. *********************************************************************** DEVLET AHLAK BEKÇİSİ DEĞİL 03/09/2004 Radikal Makale ERTUĞRUL UZUN Zinanın suç sayılıp sayılmayacağı tartışmaları, iktidar partisinin talebiyle gündemimize girmiş durumda. Ana muhalefet partisi liderinin, 'kadın-erkek eşitliği gözetildiği takdirde', bu talebe olumlu cevap verebileceğini söylemesiyle, Meclis görüşmelerindeki sonuç ne olursa olsun, zinanın suç sayılabileceğine ilişkin genel bir kanının oluştuğu söylenebilir. Ne yazık ki, kamuoyunda yapılan tartışmalar, bir ceza politikası düzleminde gerçekleşmiyor. Zinanın suç sayılmasını isteyenler de, buna karşı çıkanlar da, gündelik sohbet havasından öteye geçemiyor. Devletin vatandaşları üzerinde sahip olduğu en önemli araçlardan biri olan cezalandırma hakkında, hele de zina gibi bir konuda tartışırken, doğru hedefler seçmek zorundayız. Devletin sınırları nereye kadar? Öncelikle cezanın neden verildiğine bakmak gerekiyor; başka bir deyişle, suç ihdası ölçütlerinin neler olduğuna. Bu ise bizi başka ve daha temel bir soruna götürüyor: Devletten beklentilerimiz nelerdir? Devletin vatandaşlarının eylemlerine karışma hakkı nereye kadar meşrudur? Ceza hukukunun, diğer hukuk dallarında olduğu gibi, toplumsal hayatın istikrarlı bir şekilde devamını temel hedef edindiği açıktır. Düzenin devamına yönelen tehditler, cezalandırılarak önlenmeye çalışılır. Ceza, bir intikam ya da te'dib (edeplendirme) aracı değildir. Zinanın suç olarak kabul edilmesini isteyenler, ailenin toplumsal hayattaki yerine ve önemine vurgu yaparak, aile birliğini sarsıcı eylemlerin cezalandırılmak suretiyle önlenmesini amaçlıyor olabilirler. Ancak bu konuda tutarlı bir görüş ortaya koyabilmek için, aile birliğini bozan her türlü eylemin cezalandırılması gerekir. Dolayısıyla, aile bir kere kurulmakla, bu birliği bozmak suç sayılmalı; hatta boşanma bile yasaklanmalıdır. Ancak bunun mümkün ve makul olmadığı ortadadır. Aile birliğinin bozulmamasına yönelik tedbirlerin, mevcut Ceza Yasamızın, 1889 ve 1930 İtalyan ceza yasalarından kaynaklandığı dikkate alındığında, Katolik kökenleri olduğunu görmek çok mu zor? Medeni Kanun'un boşanma ile ilgili hükümlerini de düşünecek olursak, kendi rızaları ile evlenenlerin, kurdukları birliği kendi rızalarıyla bozamaması, bozma anlamına gelebilecek eylemlerin cezalandırılması, nasıl bir özgürlük anlayışıyla açıklanabilir?Anlaşılan o ki, zinanın cezalandırılmasını talep edenler, DEVLET AHLAK BEKÇİSİ DEĞİL 03/09/2004 Radikal Makale aile birliğinin bozulmasından çok, ahlaki kaygılarını ön plana çıkarıyorlar. Bu takdirde sorunu, aile birliğinin bozulması başlığı altında değil, devletin, genel ahlaki yargıları, bu yargılara sahip olmayanlara bile dayatması başlığı altında incelemek gerekir. Devlet, ahlak bekçisi değildir, olamaz. Devlet herhangi bir ahlak düşüncesine dayanarak iş göremez. Hırsızlığın veya dolandırıcılığın cezalandırılması, bunların gayri ahlaki karakterleri nedeniyle değil, toplumsal düzenin devamının sağlanması içindir. Söylediğimiz gibi, ailenin toplumun temeli olarak alınması, hukuki uygulamaya dayanak teşkil edemez. İdeal bir toplumun ailelerden kurulu olacağı iddiası ile şu andaki ailenin hukuken korunması gereken bir kurum olduğu iddiası birbirinden farklıdır. Zina ile ilgili tartışmaların, çağdaşlıkla bir ilgisi olmadığını da görmek gerekiyor. Toplumların cinsellik hakkında ahlaki yargıları olabilir. Bu ahlaki yargıların değerlendirilmesi, bazen felsefi, bazen ideolojik nitelik taşır. Vatandaşı vatandaştan korumak Ancak devletin, hukukun, bu ahlak anlayışlarına yaptırım gücü vermesi, siyasal bir tartışmadır. 'Toplumun beklentileri', sanıldığının aksine, her zaman hizmet edilmesi gereken özellikler taşımaz. Devlet vatandaşlarının haklarını ve özgürlüklerini korumak zorundadır ve çoğunlukla bu korumayı diğer vatandaşlardan gelebilecek zararlara karşı yapar. 'Toplumun beklentileri', zaman zaman, kapkaççıların linç edilmesini veya eşcinsellerin öldürülmesini gerektirebilir. Oysa devlet, ceza aracını kullanırken, toplumun beklentilerinden daha farklı ölçütlere başvurmak zorundadır. Bir başka önemli nokta, zinanın suç sayılmasını talep edenlerin, bu taleplerini, dini düşüncelerine dayandırma olasılıkları. Eğer talep sahipleri böyle bir düşünceyle yola çıkıyorlarsa, daha işin başında bir kavram karmaşasıyla karşı karşıyayız demektir. Öncelikle, İslami açıdan zinanın tanımı, evlilik ilişkisi dışındaki her türlü cinsel ilişkiyi kapsar. Yani çıkarılması beklenen yasa, İslami zina tanımının ancak bir kısmına karşılık gelmektedir. İkincisi, cezalandıran Allah adına cezalandırmıyor ve cezalar İslami ölçütlere göre belirlenmiyorsa, bu cezanın dini bir yönü olamaz. Demek ki, zinanın TCK kapsamına alınması, dini hiçbir talebi ve gerekliliği karşılamaz. Hepimizin anlaması gereken bir şey var: Hukuk ahlaki bir kod değildir. Hukukun cezalandırmadığı bir şeyi, ahlaken serbest kabul etmek de anlamsızdır. Ahlaken kınadığımız bir eylem, hukukun konusu olabilir de olmayabilir de. Önemli olan, devletin müdahale alanına çekilmesi gereken sınırdır. Çıkarılması planlanan TCK tasarısıyla zinanın cezalandırılması, ahlaki tercih alanımıza tecavüz edecektir. Tecavüzün cezası, zinadan fazla olsa gerek. Ertuğrul Uzun: Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi *********************************************************************** ZİNA SUÇ OLSUN MU? 03/09/2004 Evrensel Köşe Yazısı KAMİL TEKİN SÜREK AKP Hükümeti, Türk Ceza Yasası Tasarısı’nı 14 Eylül’de TBMM gündemine getiriyor. Koskoca bir ceza yasası değişiyor. Fakat, ceza yasası tartışılmıyor, zina tartışılıyor. Zina suç olsun mu, olmasın mı? ZİNA SUÇ OLSUN MU? 03/09/2004 Evrensel Köşe Yazısı Anayasa Mahkemesi eşitlik nedeniyle zina ile ilgili yasa maddesini iptal edinceye kadar zina suç sayılıyordu. Fakat, TCK’da düzenlenen zina suçu erkekler ve kadınlar için farklı tarif edilmişti. Evli bir kadın bir kere başka bir erkekle cinsel ilişkiye girerse suç oluşurken; evli bir erkeğin zina suçu işlemesi için, bir kadınla karı-koca gibi yaşaması gere0kiyordu. Bu yasa maddesi uzun yıllar uygulandı. Nihayet, bir hakim bu durumun Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı olduğunu ileri sürerek, yasa maddesinin iptali isteği ile konuyu Anayasa Mahkemesi’ne götürdü. Anayasa Mahkemesi de yasa maddesini iptal etti. Yeni, TCK’da AKP zinayı suç olarak düzenlerse, suçun tanımını nasıl yapacak? Yine, eskisi gibi olması eşitliğe aykırı olacağından mümkün değil, yine Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilir. Hem kadın, hem de erkek için karı-koca gibi yaşamak hükmü getirilse kadın için böyle bir duruma rastlamak kolay değil. Yani, evli bir kadının başka bir erkek ile karı-koca gibi birlikte yaşaması sosyal gerçeklere uygun değil. Hem kadının, hem erkeğin bir kere eşini aldatması zina sayılsa ve yasa maddesi gerçekte uygulansa, bu suçta bir patlama yaşanır. Almanya’da dört kadınla evliliği İslam adına savunmaya kalkan Başbakan Erdoğan da bilebilir ki, zina TCK’ya suç olarak girdiğinde yasa maddesi uygulanırsa, birden fazla kadınla imam nikahı ile evlenenler de bu suçtan mağdur olacaktır. Aslında AKP Hükümeti’nin de zina suçunu düzenleyen bir yasa maddesi elinde yok. Medyanın da yardımıyla yine gündem değiştiriyorlar gibi geliyor bana. Koskoca TCK değişiyor, hem de temel yasa diye tek tek maddeler tartışılmadan oldu bittiye getirilip birkaç gün için de koskoca kanun değiştirilecek ve ceza yasası tartışılacağına zina konusu tartışılıyor. Bu kadar laftan sonra zina konusunda sen ne diyorsun derseniz; elbette zina diye bir suç olmamalı. Kadın ya da erkeğin eşini aldatması ancak boşanma davasında bir kanıt olabilir. Zina suçu esas olarak kadınlar için uygulanmış bir suç türüdür. Recm cezasının TCK’ya girmiş bir versiyonudur. Suçun cezası taşlanmak yerine hapsedilmek şeklinde değiştirilmiştir. Zina suçundan cezalandırılmış erkek yok denecek kadar az olmuştur. Zinanın suç sayılması feodal suç ve ahlak anlayışının ürünüdür. İnsanlık, kadının taşlanarak cezalandırılmasından , kadın erkek ilişkilerinin özgür irade ile belirlenmesi ve yine aynı şekilde başlayıp bitirilmesi aşamasına çok uzun mücadaleler sonucu ulaşmıştır. Belki de, İsa’nın Magdelana’ya ilk taşı hiç günahı olmayan atsın dediği gibi; zinanın suç sayılması için TBBM’de hiç zina yapmamışlar oy versin demek yeterli olacaktır. *********************************************************************** ZİNA SUÇ KAPSAMINA GİRERKEN 03/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı MEHMET PAKSU Bugünlerde ağza alınması bile insanı rahatsız eden bir konu tartışılıp duruyor. "Zina suç kapsamına girsin mi, girmesin mi?" veya "Zina fiili işleyenlere hapis cezası verilsin mi, verilmesin mi?" Müslüman bir ülkede bu konuların ileri geri konuşulması, bir kere ahlaki açıdan yersiz. İktidar partisi suç kapsamına alıyor, muhalefet partisi suç olmasına karşı çıkıyor. "Çağdaş" olan kuruluşlar bayrak kaldırıyor, muhafazakar ZİNA SUÇ KAPSAMINA GİRERKEN 03/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı kesim meseleye değişik bakıyor. Konunun asıl vahim tarafı, böyle çirkin bir fiilin konuşula tartışıla normal bir davranışmış gibi algılanmaya başlanmasıdır. Nasıl bir kanun çıkarsa çıksın, meselenin hukuki ve cezai yönü nasıl bir kayda bağlanırsa bağlansın, toplumu ve aileyi içten içe çökerten, nesli ve nesebi bombardıman eden bu fiil, sıradan ve masum bir hareketmiş gibi görülmeye doğru gidiyor. Bir toplumu ayakta tutan ve toplumu toplum yapan değerlerden biri de "aile kurumu", dolayısıyla "nikâh"tır. Çünkü sağlam ve asil nesiller ancak bu yolla oluşur ve ayakta kalır. Babasının ve anasının kim olduğunu bilemeyecek kadar sahipsiz kalan çocuklar gün geçtikçe toplumda bir problem teşkil ettirdikleri gibi, devleti bile çaresiz bırakıyor. Bu acı durum, toplum nazarında zinayı bir suç olmaktan çıkarmanın, nikahı gündemden düşürmenin ve gereksiz bir işlem gibi görmenin bir sonucu değil midir? *** Başta İslâm olmak üzere bütün dinlerin ortak hedefi "nesli" korumaktır. Dünya yüzünde zinayı meşru gören, ona karşı önlem almayan bir inanç sistemi var mıdır? Veya geleceğini düşünen hangi millet ve toplum zinayı serbest ve mubah olarak görür? Zinanın ve fuhşun sınırsız bir şekilde uygulandığı bir topluma gelen Kur'an, konuyu temelden söküp atıyor. "Zina yapmayın, zina işlemeyin" demiyor, "Zinaya yaklaşmayın!" diyor ve "Çünkü o çok çirkin ve kötü bir şeydir" (İsrâ, 17:32) diyerek insanları ondan uzak tutuyor. Diğer bir anlamıyla, Kur'ân zinaya götüren kapıları kapatıyor, ona çıkan yolları tıkıyor ve zinanın önünü kesiyor. Gerek zinayı suç sayan cezayı çıkaracak olan vekiller, gerekse bunu bir suç olarak görmeyenler, bir an için kendilerini meselenin içine çekerek düşünür de, ona göre bir değerlendirmeye giderlerse daha farklı bir gerçekle yüz yüze gelirler. *** Konuya çarpıcı bir örnek olması bakımından Saadet Asrı'nda şöyle bir olay cereyan eder: Peygamberimiz (a.s.m.) Mescid'de Sahabilerle beraber otururken, içeri bir genç girer ve saygısızca: "Yâ Resulallah! Bana zina yapmam için izin verir misiniz?" der. Sahabiler, bu duruma çok öfkelenir. İçlerinden bazısı öfkelenerek gencin konuşmasını engellemek istediler. Peygamberimiz (a.s.m.), "Bırakın o genci" der ve genci yanına çağırır, dizinin dibine oturtur ve sorar: "Ey genç, bu çirkin işi kendi annen için yapmasından hoşlanır mısın?" Genç: "Hayır, vallahi istemem yâ Resulallah, Allah beni senin uğrunda feda etsin" der. Resulallah: "Öyleyse bu çirkin işi hiç kimse kendi annesine karşı yapılmasından hoşlanmaz." Sonra: "Peki, bu çirkin işi kendi kızın için yapılmasından hoşlanır mısın?" diye sorar. Genç: "Hayır, vallahi istemem yâ Resulallah, Allah beni senin uğrunda feda etsin" der. Peygamberimiz (a.s.m.), "Öyleyse bu çirkin işi hiç kimse kendi kızına karşı yapılmasından hoşlanmaz" buyurur. Daha sonra Resulullah (a.s.m.), gence "kız kardeşi, halası ve teyzesi" için de aynı şekilde sorular sorar ve gençten aynı tarzda cevaplar alır. Sonra mübarek elini bu gencin göğsüne koyar ve şöyle dua eder: ZİNA SUÇ KAPSAMINA GİRERKEN 03/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı "Allah'ım! Bu gencin günahlarını bağışla, kalbini temizle. Namusunu muhafaza eyle." Genç, Resulullahın (a.s.m.) huzurundan ayrılır. Bir daha günah işlemediği gibi, böyle kötü bir şeye de yönelmez. (Ahmed bin Hanbel. Müsned, 5:257.) Bu hadis bir başka yönüyle Peygamberimizin engin hoşgörüsünü, sabrını ve mükemmel bir eğitim yaklaşımını da öne çıkarıyor. *********************************************************************** "ZİNA HUKUKU" YA DA "HUKUK ZİNASI"... 03/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı CENGİZ ÇANDAR Adalet Bakanı Cemil Çiçek, aynı zamanda bu hükümetin sözcüsü. Daha da önemlisi, hükümetin "hukuk nosyonu"na sahip bakanlarının başında geliyor ve "AB hedefi"nin de "azimli" bir takipçisi. Son iki yıl içinde, Türkiye'yi "dönüştüren" ve AB ile Türkiye arasındaki "demokrasi mesafesi"ni daraltan nice "reform paketi" onun damgasını taşıyor. Bütün bu nedenlerle, şu "zina tartışmaları"ndan ötürü onun "siyasi yara" almasına, hiçbir "demokratik beyin"in ve ülkenin ve toplumun esenliğini isteyen "gönül"ün razı olmaması lazım. Cemil Çiçek, CHP'nin kapısına dayanıp "zina odaklı" Türk Ceza Kanunu uzlaşmasına yönelik gayretin başını çeker göründü. Oysa, AKP'yi "devletçi zihniyet"te fersah fersah geçen, "zina"nın "kamuya karşı işlenmiş suç" kapsamında görülmesi "içtihadı"nı öne atarak, "savcı kovuşturması" isteyen; dolayısıyla cumhuriyet savcılarına bir de "devlet röntgencisi" işlevi eklemeyi düşünen CHP, sağdan-soldan gelen tepkiler üzerine çark etmeye başladı. Tepkiler, Cemil Çiçek'i de "esnetme"ye başlamış gibi gözüküyor. Adalet Bakanı, "zina" ve genel olarak Türk Ceza Kanunu'nun bütünü üzerine çabaları şöyle ifade etmişti: "Hak ve özgürlükleri kısıtlamak değil, altına imza koyduğumuz uluslar arası sözleşmeleri dikkate alarak bir düzenleme yapmaya çalıştık. Yasa uygulayıcısının, TCK'nu hak ve özgürlükleri kısıtlama yönünde değil, uygulanabilir, kullanılabilir yönde yorumlayacağını umut ediyorum. Gerekli hassasiyeti gösterdik." Birincisi; yargıçların, bugüne dek, yasaları, hele hele Türk Ceza Kanunu, "hak ve özgürlükleri kısıtlama" yönünde uyguladıkları görülmemiştir. Koyu devletçi bir siyasi ve hukuki kültürden gelen yargıçların, "müdahaleci- devletçi" bir anlayışın koyu izlerini taşıyacak bir yasayı, Bakan'ın umut ettiği yönde uygulamalarına dair yakın tarihimizde hiçbir işaret yok. İkincisi, özellikle "zina"yı suç haline getirmeye yönelik tasarlanan hükümlerin, bir geri dönüşe işaret ettiği ve altına imza koyduğumuz uluslar arası sözleşmelerle çeliştiği besbelli. Avrupa Komisyonu'ndan "kadın-erkek eşitliği" uyarısının yapılması bir raslantı sayılmaz. "Kadın-erkek eşitliği"nden kasıt ise, her iki cinsiyeti "zina sorumluluğuna ortak etmek", elbette ki, değil. Adalet Bakanı, CHP'nin sıvışmaya başlamasından sonra, kamuoyundan ve hukuk otoritelerinden yükselen itirazlar üzerine, dün NTV'ye şu açıklamayı yaptı: "Anayasa Mahkemesi, 1996'daki kararının gerekçesinde zinanın yasa koyucu tarafından suç olarak da tanımlanabileceğini, suç olmaktan çıkarılabileceğini de belirtiyor. Ancak eşitlik ilkesinin gözetilmesini istiyor. Şimdi siyasi irade bir tercih yapacak. Parti olarak bizim "ZİNA HUKUKU" YA DA "HUKUK ZİNASI"... 03/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı kanaatimiz zinaya ilişkin düzenleme yapılması yönündedir. Ama böyle, savcılar filan yatak odalarını gizleyecek, muhtarlar işlerini bırakacak, şeklinde değil. Suç olsun ve olmasın diyenlerin beklentilerin uygun bir düzenleme olacak. Burada evvela bu fiili suç olarak kabul edip, sonra da cezasını azaltıcı ya da ortadan kaldırıcı bir düzenleme şeklinde olmalıdır. 1996'ya kadar olduğu gibi de şikayete bağlı olacaktır. Ayrıca hem aklın mantığın gereği. Hem dünyanın geldiği nokta itibariyle karı- koca eşitsizliğini de ortadan kaldırmak lazım" Olmaz sayın Bakan. Bu gibi durumlarda "orta yolcu", "idare-i maslahatçı" hukuk hükümleriyle, sorun çözülmez. "Şikayete bağlı zina"nın mantıksızlığına dün değinmiştik. Bir daha tekrarlamanın gereği yok. Kaldı ki, "1996'ya kadar olan uygulama"ya dönmenin gereği ne? Niye, bunca zamandır, Türkiye'nin "hukuk reformu lokomotifi" görüntüsü verdikten sonra, "1996 öncesine dönüşün bayraktarlığı" size düşsün? Mesele, "suç olsun" diyenler ile "suç olmasın" diyenler arasında bir "orta yol" bulmak, bir "uzlaşma zemini" yaratmak değil. Mesele, AB normlarına uyan bir "liberal devlet" anlayışı ile "Büyük Birader Beni Gözetliyor" duygusunu her daim geçerli kılacak "Orwellian devlet" anlayışı arasında tercih yapmak. Bu iki, birbirleriyle telif edilemez. Bu arada, TCK tasarısındaki sorun sadece zina konusuna ilişkin yaklaşım da değil. TCK Kadın Platformu ve İstanbul Kadına Karşı Şiddete Yönelik Platform'un , bu konuda görüş ve taleplerini -sivil topluma ilişkin duyarlığınıza güvenerek- aktaralım: "Hiçbir demokratik hukuk devletinin ceza yasasında suç sayılmayan zina, 1999 yılı itibariyle Türkiye'de de yürürlükten çıkartılmış ve TCK'da suç teşkil etmemiştir. TCK reformunun, çağdaş hukuk normları ışığında, bireylerin hak ve özgürlüklerini güvence almayı hedeflediği iddia edilmektedir. Kadın örgütlerinin yoğun çabaları sonucunda TCK Tasarısı'nda cinsel suçlar "Kişilere Karşı Suçlar" kapsamında "Beden Bütünlüğüne Karşı Suçlar" bölümünde ele alınmıştır. Zinanın yeniden suç sayılmasının gündeme gelmesi, tasarının bakış açısına tamamen ters düşmekte ve devletin kişilerin beden bütünlüğüne ve özel hayata müdahalesini meşru kılarak Anayasal hakları ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni ihlal etmektedir. Şiddet ve saldırı içermeyen zinanın suç sayılması, yetkililerce iddia edilenin aksine kadınları daha fazla mağdur edecektir. T.B.M.M. kadının insan hakları ihlallerinin önüne geçmek, eşitlik ve demokratikleşme sürecinde samimi adımlar atmak konusunda samimiyse, Kopenhag Kriterleri'ne göre, kadın-erkek eşitliğini tam olarak sağlamak durumundadır. Bekaret kontrolleri, basında iddia edilenin aksine, yasaklanmadı. Yeni TCK bekaret testlerini yetkili hakim ya da savcının kararına bağlıyor ama, tasarıya eklenen Reşit Olmayanla Cinsel İlişki maddesi, yeni bekaret kontrollerine zemin hazırlıyor. Bu yeni madde sayesinde, bekaret testi için hakim ya da savcı kararı çıkartmak artık çok kolaylaştırılıyor. Madde ayrıca bekaret kontrolü için mağdurun onayını gerekli görmüyor ve bekaret testini uygulayan sağlık personeline de hiçbir yaptırım getirmiyor. Kadınlar; TCK'daki Genital Muayene maddesinin bekaret kontrollerini açıkça yasaklayacak şekilde düzenlenmesini talep ediyorlar... Reşit olmayanla cinsel ilişki: TCK Tasarısı'na eklenen bu madde, 15-18 yaş arası gençlerin kendi rızalarıyla girdikleri ilişkilere hapis cezası getiriyor. Dünyanın hiçbir ülkesinde görülmemiş bu uygulama aynı zamanda, Türkiye'nin taraf olduğu Çocuk Hakları Sözleşmesi ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'yle de çelişiyor. Kadınlar; bu maddenin TCK "ZİNA HUKUKU" YA DA "HUKUK ZİNASI"... 03/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı Tasarısı'ndan çıkartılmasını talep ediyorlar. Müstehcenlik: Hiçbir tanımı olmayan, belirsiz bir Müstehcenlik maddesi ile, örneğin aile içi cinsel taciz konusundaki yayınlara ya da cinsel eğitim amacıyla kullanılan kitapçıklara bile yasak getirilebilir. Kadınlar; ifade, yayın, eğitim ve basın özgürlüğünün keyfi olarak engellenmesine zemin hazırlayan bu maddenin, ifade özgürlüğünü kısıtlamayacak şekilde yeniden düzenlenmesini talep ediyorlar." Türk Ceza Kanunu tasarısının bazı hükümleri, görüleceği gibi "zina konusu"nun ötesine taşıyor. Durduk yerde "hukuk zinası" yapmanın gereği yok. *********************************************************************** ZİNANIN ÖRTTÜĞÜ!.. 03/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı SERDAR ARSEVEN Zina, sekiz yıldır suç değil... Bu duruma yıllardır sessiz kalan vatandaş birden bire harekete geçmiş... Zinanın suç kapsamına alınmasını sağlamak için vekillerimizi faks- mail yağmuruna tutmuş!.. Hem de ne yaman bir zamanda... Devletin en yetkili ağızlarının, "Yargıtay-MİT-Çakıcı ilişkisine dair tartışmalar, hassas kurumlarımıza duyulan itimadı sarsmaya başladı" demekte olduğu bir dönemde... Bu konudaki tartışmaların devletin zirvesi tarafından "Olmuyor, olmuyor, olmuyor" üçlemesiyle kınandığı.... "Kesin artık bu tantanayı" yollu mesajların hayli sıklaştığı... Derin devlette çok etkili bir mevkide bulunduğu söylenen "Hacı Bektaş ekolü"nün derin bir yara aldığı... Mezheb" etkinin nerelere kadar uzandığının gittikçe artan bir tempoyla sorgulandığı bir dönemde... *** "Bektaşi yalan söylemez" yaklaşımı, mezhep faktörünü gündeme taşımışken... "Araştırılmayı bekleyen 20'ye yakın neşter benzeri ilişki var!" türünden haberler, muhafazakâr basının sürmanşetlerine çıkmışken... Ne oldu da... Zina tartışması gündeme geldi?.. *** Bir taşla birkaç kuş da vurulabilir, bazen... Mesela... Yeni TCK düzenlemesi, başörtülülere hapis cezası getiriyor (Md. 222). Kur'an öğrenimi, "kanuna aykırı eğitim" başlığı altında cezalandırılıyor (Md. 262). "Aşağılama" kavramı, sıradan eleştirileri bile "suç" kapsamına alıyor (Md. 303). Bu tür antidemokratik düzenlemeler var... Böylesine hassas bir dönemde, kitlelerin tepki gösterebileceği maddeleri "gündemin gerisine çekmek" gerekmez mi?.. Öyleyse soralım bir daha: Ne oldu da... Zina tartışması gündeme geldi?.. *** ZİNANIN ÖRTTÜĞÜ!.. 03/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı Rivayet: Milli Görüş kökenli bazı milletvekilleri, "Tabandan büyük tepki var, 'zinayı nasıl olurda serbest bırakırsınız' suçlamasında bulunan seçmenin yüzüne nasıl bakarız" demişler... Parti yönetimini, "zinayı suç haline getirmemeleri halinde Genel Kurulda önerge veririz, güç durumda kalırsınız" diyerek tehdit etmişler!.. Bilemiyorum... Milli Görüş kökenli vekillerden bazıları... Hali hazırdaki sistemin "zina çerçevesinde değerlendirdiği" salt imam nikahlı birliktelik fiilinin bir tarafında iken... En azından bu haldeki birçok yakın dosta sahipken... Nasıl olur, bu?.. Dün, birkaç Milli Görüş kökenli vekille görüştüm... "Bu işte bir dahillerinin olmadığını" belirtiyorlar!.. Vatandaşın mesaj yağmuruna filan da muhatap olmamışlar, üstelik!.. *** Bugünlerde, "Mevcut sisteme göre imam nikâhı zinadır" demekte olan TCK Alt Komisyonu Başkanı Hakkı Köylü'nün tavrı da dikkat çekici... Hürriyet'in bu tuhaf meseleyi "Zina Savaşı" başlığıyla kamuoyu gündemine taşıdığı geçtiğimiz Cuma günü, Ak Parti'li Köylü'yü aramıştım... Bir köy düğünündeydi... Davul, zurna sesleri arasında "Nereden çıktı bu zina işi?" diye sorduğumda... "Böyle bir çalışmadan haberdar olmadığını" söylemişti!.. Geçtiğimiz Cumartesi günü neşrolunun yazımızda yansıttığımız gibi, "Hayâl görmesinler yok böyle bir şey" demişti... Köylü'ye göre, "hayâl olan" gerçekleşti... Devletin hassas kurumlarının sorgulanmasına vesile olan bir mevzu gündemden düştü... TCK'daki antidemokratik düzenlemelerin yeterince tartışılmaması sağlandı... İşte... Mânâsız gibiymiş görünen "zina tartışması"nın faydaları!.. *** Zaman zaman olur böyle şeyler... Bir şeyler bir şeyleri örter... Sakıncası yok elbette... Değil mi ki... Her şey vatan için!.. *********************************************************************** ALDATMAYI ÖNLEMEK HÜKÜMETİN İŞİ Mİ? :'ALDATMALAR ÖNLENECEK' 03/09/2004 Radikal Manşet RECEP TAYYİP ERDOĞAN Erdoğan, tasarıya son şeklini Meclis'teki tartışmalar sırasında vereceklerini söyledi. Zinanın suç olmasını savunan Erdoğan 'Bu, insanlık onurunu kurtaracak ve kadın-erkek eşitliğini sağlayacak bir adım' dedi Türkiye'nin gündemine yerleşen zina tartışmasıyla ilgili sessizliğini bozan Başbakan Tayyip Erdoğan, "Kulaktan dolma yorumlar yapılıyor. Bunun bir yerde insanlık onurunu kurtarmaya yönelik adım olduğuna inanıyorum" dedi. Başbakan Erdoğan dün, Atina Olimpiyatları'nda madalya kazanan sporcular ALDATMAYI ÖNLEMEK HÜKÜMETİN İŞİ Mİ? :'ALDATMALAR ÖNLENECEK' 03/09/2004 Radikal Manşet için Selim Sırrı Tarcan Spor Salonu'nda düzenlenen ödül töreninin ardından, gazetecilerin, Türk Ceza Kanunu (TCK) tasarısındaki zinayla ilgili düzenlemeye ilişkin sorularını yanıtladı. Konuya ilişkin tüm yorumların, kulaktan dolma olduğunu ve içeriği bilinmeden yapıldığını öne süren Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu: 'Suç, şikâyete bağlı olacak' "Bu, üzüntü verici. Tabii bunlar Meclis gündemine nasıl gelecek, içeriğinde ne var? O zaman tartışmalar yapılır, konuşmalar yapılır ve buna göre adım atılır. Bazıları Anayasa Mahkemesi'nin verdiği kararı filan gündeme getiriyor, kararın içeriğini bilmeden değerlendirme yapıyor ve yanlış yaklaşımlarda bulunuyor. Şimdi böyle bir adım atılıyor ama, bu adım ülkede kadın erkek eşitliğini getirmesi bakımından ve kadına yönelik, bugüne kadar yapılmış, eşitsizlikleri kaldırmaya yönelik. Bu olay şikâyete bağlı getirilmesi düşünülen bir adımdır. Burada aldatmaları ortadan kaldırmaya yönelik bir adım atılıyor. Bundan öncekinde bir eşitsizlik olduğu için Anayasa Mahkemesi bunu geri gönderdi. Şimdi bu eşitsizlik de ortadan kaldırılarak tarafların birbirini aldatmasında cezai müeyyide aynı olacaktır, resen atılacak bir adım olmayacak. Herhalde şikayete bağlı olarak bundan kimsenin rahatsız olmaması lazım. Bunun bir yerde insanlık onurunu kurtarmaya yönelik bir adım olduğuna inanıyorum." *********************************************************************** "AKP İLE ZİNADA UYUŞMADIK" 03/09/2004 Gözcü Haber HALUK KOÇ Görüşlerini GÖZCÜ'ye açıklayan Haluk Koç, "AKP ile CHP bu konuda uzlaşmıştır gibi söylentiler doğru değildir, imam nikahlı evliliklerin ne olacağı konusunun muhatabı da CHP değil, AKP'dir. CHP'nin komisyon çalışmalarında bu konu üzerinde bir uzlaşma bir görüşme söz konusu değildir. Bu konuyu gündeme getirirse AKP getirecek" dedi. CHP Grup Başkanvekili Haluk Koç, AKP ile uzlaşmalarının söz konusu olmadığını belirterek, 'iktidar, imam nikahlıları yargılanmaktan kurtarabilmek için, zinayı şikâyete bağlı suç haline getirmek istiyor" dedi CHP Grup Başkanvekili Haluk Koç, AKP ile zinan/n suç sayılmasıyla ilgili olarak uzlaşmalarının söz konusu olmadığını belirtti. Koç, "Yeni ceza tasarısında 346 madde var. Bunların arasında zinayla ilgili bir madde yok" diye konuştu. Tasanda tartışmalı olan 3 madde olduğunu belirten Koç, "Bunlar bilhassa dini meselelerle ilgili, Atatürk ilke ve inkılaplarıyla ilgili şeyler. AKP, bununla ilgili bir takım açılımlardan rahatsız oldu ya da yeni bir takım şeyler getirmek istedi. Sonra da yeni tartışmalar ortaya çıktı. O zaman, biz Türk Ceza yasasındaki maddeleri geçerli kılalım. Yani şimdiye kadar Cumhuriyet hangi yasalarla kurulmuşsa, onlarda bir değişiklik olmasın. Buna din ve vicdan özgürlüğü bakımından uyguladığımız yasalar da dahil olsun. Şimdiye dek laik demokratik Cumhuriyetten sapmadık. Bundan sonra da sapmayalım, dedik" KAMUOYU ÖMER" Koç şöyle konuştu: "Türkiye'yi sıkıntı-I ya sokacak bir yasanın çıkmasına da gerek yok. Zinayla ilgili bir düzenleme getirdiğinizde, iç tüzükte bunun nasıl olacağı belli. Komisyon sıralarına çoğunluk oturacak. "AKP İLE ZİNADA UYUŞMADIK" 03/09/2004 Gözcü Haber O madde ek madde olarak kabul edilecek. Görüşmelerden sonra kanunlaşacak. AKP ile CHP bu konuda uzlaş-mıştır gibi söylentiler doğru değildir, imam nikahlı evliliklerin ne olacağı konusunun muhatabı da CHP değil, AKP'dir. CHP'nin komisyon çalışmalarında bu konu üzerinde bir uzlaşma bir görüşme söz konusu değildir. Bu konuyu gündeme getirirse AKP getirecek. Ve kamuoyu önünde kendi sıkıntısını kendisiyle paylaşacak. CHP'nin destek vermesi diye bir şey söz konusu değil. İktidar partisinin zinayı suç sayacak kanunu çıkarmasını önleyecek güç, kamuoyudur." Bakan çiçek:"savcı yatak odasına girmeyecek" Adalet Bakanı Cemil Çiçek, partisinin görüşünün zinaya ilişkin düzenlemenin TCK'da yer alması yönünde olduğunu belirtirken, bunun "suç sayılsın" ve "suç sayılmasın" diyenlerin görüşlerini dengeleyecek biçimde yapılacağını söyledi, yiçek'in görüşleri şöyle: "Anayasa Mahkemesi, 1996'daki kararının gerekçesinde zinanın yasa koyucu tarafından suç olarak da tanımlanabileceğini, suç olmaktan çıkarılabileceğini de belirtiyor. Ancak eşitlik ilkesinin gözetilmesini istiyor. Şimdi siyasi irade bir tercih yapacak. Parti olarak bizim kanaatimiz zinaya ilişkin düzenleme yapılması yönündedir. Ama böyle 'savcılar filan yatak odalarını gizleyecek, muhtarlar işlerini bırakacak' şeklinde değil" Erdoğan; Amaç, onuru kurtarmak" Başbakan Tayyip Erdoğan, tartışmalara yol açan Türk Ceza Kanunu (TCK)'nda yapılması düşünülen, zinanın suç sayılması yönündeki düzenlemeyi savundu. Erdoğan, düzenlemenin "İnsan onurunu kurtarmaya yönelik bir adım olduğuna inandığını" söyledi. Erdoğan, kimilerinin Anayasa Mahkemesi'nin 1996'da verdiği kararı gündeme getirdiğini ve kararın içeriğini bilmeden değerlendirme yaptığını savunarak, şöyle dedi: "Yanlış yaklaşımlarda bulunuyorlar, şu anda böyle bir adım atılıyor ama bu adım bir ülkede kadın-erkek eşitliğini getirmesi bakımından ve kadına yönelik bugüne kadar yapılmış eşitsizlikleri ortadan kaldırmaya yönelik bir adımdır" AK Parti tabanı, imam nikahlıları yargılanmaktan kurtarabilmek için, zinayı şikayete bağlı suç haline getirmek istiyor. Bu durumda savcılıklar, resmi nikahlı eşin şikayetçi olmaması halinde zina suçu için .doğrudan harekete geçemeyecek. Bu arada TBMM Adalet Komisyonu Başkanı Koksal Toptan ise yaptığı açıklamada, "Şikayete bağlı olma şartı olacak. Eşlerden biri boşanma davası açmış ya da eşlerin mahkeme tarafından ayrılığına karar verilmiş ise suç olmayacak, ceza verilmeyecek" dedi. *********************************************************************** ZİNA SUÇ SAYILSIN MI? 03/09/2004 Cumhuriyet Makale VURAL SAVAŞ Çağdaş ülkeler zinayı suç olmaktan çıkarıp boşanma nedeni yaparken bizim yeniden suç haline getirmemiz, uyum sağlamamızı zorlaştıracak, AİHM'nin aleyhimize kararlar vermesine neden olacak Hazırlanan Türk Ceza Kanunu'nun tümü, üzerinde tartışılmaya değmeyecek derecede kötü. Çağdaş bir ceza kanununa kavuşmak istiyorsak, gelin Atatürk zamanında olduğu gibi yapalım: Ceza Yasamızı, çağdaş bir yasaya, mesela yeni İtalyan Ceza Kanunu'na benzetmekle yetinelim. 1883 yılında Stooss İsviçre Ceza Kanunu tasarısını hazırladıktan sonra, ZİNA SUÇ SAYILSIN MI? 03/09/2004 Cumhuriyet Makale 1937 yılına kadar geçen 45 yıl içinde bu tasarı defalarca müzakere edilmiş ve her müzakere sırasında uzmanlar komisyonunda zinanın suç olmaktan çıkarılıp çıkarılmayacağı konusu tartışılmıştır. Tasarıyı hazırlayan Stooss ile, zinanın suç olmaktan çıkarılmasını hararetle savunan Gautier arasında geçen konuşma ve tartışma ilginçtir. Sonuçta Stooss fikrini şöyle belirtmiştir: ''Bugün için zina, bu toplumda suç olarak kabul edilmelidir. Bir gün gelecek, bu fiil suç olma niteliğini kaybedecektir. Ancak bugün için suç olma niteliği korunmalıdır. Günü geldiğinde ben de meslektaşım Gautier'in fikrine katılırım'' ( Ayhan Önder , Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 1987, s. 570). ÇAĞDAŞ SAYILIP SAYILMAMA... Günümüzde artık bir ceza kanununun çağdaş sayılıp sayılmamasında ölçülerden biri, zinanın suç olarak kabul edilip edilmemesidir. 1999 yılına gelinceye kadar, gerek mehaz (kaynak) İtalyan Ceza Kanunu'nda ve gerekse Türk Ceza Kanunu'nda (440 ve 441'inci maddeler) eşlerden kadının zina suçunun oluşması için, kocası dışındaki erkekle bir defa cinsel ilişkide bulunması yeterli sayılıyorken; erkeğin bu suçtan cezalandırılabilmesi için, karısı dışında bir kadınla cinsel ilişkide bulunması yeterli görülmüyor, bu ilişkide süreklilik de aranıyordu. İTALYA'DA DURUM Bu farklılık İtalya'da şöyle savunuluyordu: Karısının zinasının kocaya verdiği zararın, kocanın zinasının karıya vereceği zarardan çok daha ağır olduğu tartışma götürmez. İhanete uğrayan karıya yalnız acınır, ama ihanete uğrayan erkek, ihanete uğradığını bilmiyorsa gülünç, ihanete katlanmışsa namussuz, yok bunu umursamadan kabul etmişse haysiyetsizdir. Bütün bu hallerde aile sarsılmakta, itibarında görünür bir azalma olmaktadır. Şimdi, hukuk, nasıl olur da toplumsal bir değerlendirmeyi göz önüne almayabilir? Karının zinasının daha ağır görülmesinin nedeni, bundan daha büyük toplumsal zararın doğmasıdır. Bu fark da, karının ve kocanın zinası arasında ayrım gözeten kanunun sistemini haklı kılmaktadır ( Maggiore , Dritto Penale, s. 632). TÜRKİYE'DEKİ DURUM Bizde ise Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer farklılığı şu şekilde savunmuştur: ''Biz kadın ve erkeğin zinasının ayrı şartlara tabi tutulmasının daha muvafık olacağı fikrinde bulunuyoruz. Bir kere memleketimizin sosyal şartları, kadın ve erkeğin tabi olduğu cinsiyet kotlarını aynı surette tanzim eylemiştir: Kocasından başkasıyla münasebette bulunan kadın, hem muhitinde bütün şerefini kaybetmiş olur ve hem de koca ve çocuklarını küçük düşürür. Ayrıca bir tek münasebetle kadının gebe kalması ve nesep rabıtalarını bozması tehlikesi vardır. Halbuki, erkeğin eşinden başkasıyla münferit bir cinsi münasebeti aynı derecede vahim telakki edilmemekte ve aynı tehlikeyi ortaya koymamaktadır'' (Genel Adap ve Aile Düzenine Karşı Cürümler, 1975, s. 358). Yeni İtalyan Ceza Kanunu'nun 559. ve 560. maddelerinde de kadın ve erkeğin zinası farklı şekilde düzenlenmişti. İtalyan Anayasa Mahkemesi 23.11.1961 tarihli kararında ''Ceza Kanunu'nun 559. maddesi hükmü, anayasanın 3. ve 23. maddesinde düzenlenmiş olan kanun önünde eşitlik ilkesi, vatandaşların zararına keyfi ayrıcalıklar konulmasını önlemeye matuftur. Ancak, bu kanun koyucunun herkes için aynı düzenlemeyi koymaya zorunlu olduğu anlamına gelmez. Tersine, bu kanun koyucuya farklı durumlar için, farklı hükümler koyarak toplumsal hayatın muhtelif yönlerini hukuk normlarına uydurma imkânı veren yasama ZİNA SUÇ SAYILSIN MI? 03/09/2004 Cumhuriyet Makale mantığının vazgeçilmez bir gereğine cevap vermektedir. Söz konusu bu yorum, yalnızca genel olarak eşitlik ilkesi için değil, ama aynı zamanda özel bir araştırmayı gerektiren her norm için, öyleyse anayasanın 29. maddesi için de geçerlidir. Evlilikte sadakate hakkı olmak, karının zinasında cezai himayenin tek konusu değildir. Böyle olsa bile, bu Ceza Kanunu'nun 559. maddesinin ihlalin vahametine ve ağırlığına rağmen, anayasaya aykırı olması için yeterli bir neden değildir. Ama, herhalde 560. maddeye nazaran 559. maddenin koyduğu farklı düzenleme, ailenin birlik ve bütünlüğünün temini için kanunca konan sınırlar içine girmektedir'' denilmesine rağmen; 16 Ekim 1968 tarihli kararında ''Bugünkü toplumsal gerçeklik karşısında, yararlı olmaktan uzak cezalandırmanın, ailenin birlik, bütünlük ve uyumuna ağır zarar verdiğini kabul eden kanun, kocanın zinasına önem bahşetmeyip karının zinasını cezalandırırken, onuru zedelenen, sadakatsizlik ve hakarete katlanmaya uğrayan ve ceza hukuku alanında himayesiz bırakılan kadını daha aşağı bir düzeye koymaktadır. Bunun için mahkeme, 559. maddenin birinci fıkrasında konulan cezalandırmanın ailenin birlik ve bütünlüğünü temin etmediğini, tersine kocaya bir ayrıcalık bahşettiğini ve bunun her ayrıcalık gibi eşitlik ilkesini ihlal ettiğini kabul etmektedir. Bunun için, Anayasa Mahkemesi, C.K.'nin 559. maddesinin birinci ve ikinci fıkrasının anayasaya aykırı olduğuna hükmetmektedir'' diyebilmiştir. NUVOLONE'NİN DÜŞÜNCELERİ Her mahkeme gibi, anayasa mahkemelerinden de çelişkili kararlar çıkabilir. Ancak, sonraki kararın hukuka daha uygun olduğunu söylemek her zaman mümkün değildir. Kararlardan hangisinin daha isabetli olduğunu değerlendirme bakımından, kanaatimce Nuvolone 'nin düşünceleri büyük değer taşımaktadır. Nuvolone bu konuda şöyle demektedir: Anayasadaki anlamında ''hukuki eşitlik ilkesi'' en başta ''hak eşitliği'' anlamına gelir. Şimdi, bu bakış açısından bir eşin ''basit zinadan'' cezalandırılırken, diğer eşin ''mevsuf zinadan'' cezalandırılmasına bakarak, karı ve koca açısından bir eşitsizliğin bulunduğunu kabul etmeye eşittir. Herhalde, bu büsbütün hukuka aykırı bir beyan olur. Öte yandan, hukuki eşitlik ilkesi ''ödev eşitliği'' anlamına gelebilir. Ama kimsenin kuşkusu yoktur ki, hukuk düzenimizde sadakat yükümlülüğü, her iki eşe ''eşit muamelede'' bulunmaya ilişkin olamaz. Farklı bir müeyyidenin bulunması, ödevlerin de farklı olmasını gerektirmez. Gene, belirtmek gerekir ki, hak ve ödev eşitliği ''aynı cezai muameleye'' tabi olma hakkı anlamına da gelmez. 'CEZAİ MUAMELE'DE FARKLILIK Tamamen kamusal bir nitelikte olan cezai himaye ''özel sübjektif haklar'' la zorunlu olarak çakışmayan hukuki değer veya menfaatların önemlerine göre bir sıralanması esasına (graduatorid) dayanmaktadır. Bu konuda, şunu düşünmek yeter: Herkes ''vatanı savunmada ödevli'' olduğu halde, bizzat anayasa bu ödevin, ceza hükümleriyle birlikte cinsiyet ve sosyal durum göz önünde tutularak bölüştürülebileceğini zımnen kabul etmektedir. O halde açıktır ki, ''cezai muamelede'' farklılık, hak ve ödev eşitsizliği anlamına gelmemektedir (Nuvolone'nin düşünceleri ve anılan İtalyan Anayasa Mahkemesi Kararı için bakınız Zeki Hafızoğulları , Zina Cürümleri, 1983, s.193). Anayasa Mahkememizin 27.12.1996 ve 15.3.1999 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan iptal kararlarından sonra, ülkemizde zina suç olmaktan çıkmıştır ve bu uygulamadan herhangi bir sakınca da doğmamıştır. Onursal Yargıtay C. Başsavcısı ZİNA SUÇ SAYILSIN MI? 03/09/2004 Cumhuriyet Makale *********************************************************************** AİLE KURUMU KORUNMALI 03/09/2004 Akşam Haber MEHMET ALİ BULUT GÜLSEREN TOPUZ NİMET ÇUBUKÇU REYHAN BALANDI AYHAN ZEYNEP TEKİN AKP'li kadın milletvekillerinin çoğunluğu 'toplumdan gelen talep, sadakatsizlik cezasız kalmamalı ve toplumda istikrarın sağlanması' gerekçesiyle zinanın suç olarak TCK'da tanımlanması için 'evet' oyu vereceklerini söyledi. Afyon Milletvekili Reyhan Balandı partide düzenlemeye karşı çıkan tek kadın vekil. Cezayla bir şey yaptırılamayacağını vurgulayan Balandı, 'Bu düşüncenin neden ortaya atıldığına dair fikrim yok, şaşırmış durumdayım' dedi. Zinanın suç olmasını destekleyen Adana Milletvekili Ayhan Zeynep Tekin, düzenlemenin toplumun kültürel değerleri, örf ve ananesini gözardı etmeden yapılması gerektiğini söyledi. Kadının zina yapması durumunda çocuklarının ömür boyu damga yiyeceğini belirten Tekin, 'Bilmem ne çocuğu diye anılıyor. Doğal yolla çözüm olmadığı için yasal çalışma yapılıyor' diye konuştu. AKP'nin hukukçu kadın milletvekillerinden Nimet Çubukçu ise 'Evliliğin yükümlülüklerinden biri de sadakattir. Uymayana ceza verilmesi gerekir' dedi. AKP'li Gülseren Topuz ise 'AB'ye uyum sağlamıyor' eleştirilerine katılmadığını, yasaları çıkarırken ülke gerçeklerinin gözardı edilmemesi gerektiğini belirtti. AKP'nin milletvekilliğinden önce öğretim üyeliği yapmış diğer mensubu Zeynep Karahan Uslu ise düzenlemenin daha çok erkekleri ilgilendireceğini öne sürdü. Düzeltme Zinayı suç kapsamına almak isteyen partisinden farklı görüş bildiren AKP Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Ali Bulut, AKŞAM'ın dün yayınlanan 'AKP'li vekillerden sürpriz zina çıkışı' haberinde imam nikahlı vekil Aydın Dumanoğlu ile adının yan yana yer almasından rahatsızlık duydu. Kendisinin resmi nikahsız imam nikahlı evliliği olmadığını açıklayan Bulut, zinanın suç kapsamına alınmasına karşı çıktığını yineledi. *********************************************************************** MECLİS'E ZİNA BASKINI 03/09/2004 Akşam Haber SELMA ACUNER SEMA KENDİRCİ Zinanın suç kapsamına alınmasına karşı çıkan kadınlar, Meclis'i kuşatacak. Binlerce kadın, düzenlemenin görüşüleceği 14 Eylül'de milletvekillerine baskı yapacak. Yeni TCK ile zinanın suç sayılmasına karşı çıkan kadın örgütleri yasanın Genel Kurul'da görüşüleceği 14 Eylül'de Meclis'e akın edecek. Türkiye'nin dört bir yanından gelecek binlerce kadın, localarda yerini alacak. Meclis'e giremeyen kadınlar da yasanın görüşüldüğü saatlerde Meclis MECLİS'E ZİNA BASKINI 03/09/2004 Akşam Haber önünde eylem yapacak. Kadın örgütleri, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Tayyip Erdoğan, Adalet Bakanı Cemil Çiçek ve CHP'den de randevu talep etti. Kadınlar, kendilerine randevu verildiği takdirde TCK'ya yönelik taleplerini aktaracak. Türk Kadınlar Birliği Başkanı Sema Kendirci: 'İzin vermeyeceğiz. Anadolu kadını istiyor diye bahaneye sığınılıyor. Anadolu kadını avaz avaz, namus cinayetlerine kurban gitmek istemiyorum derken nerdeydiniz. Önce cinayetlerden ve bekaret kontrolünden korusunlar. Mücadelemiz devam edecek. Meclis'e gideceğiz, soluğumuz enselerinde olacak.' KADER Dış İlişkiler Koordinatörü Selma Acuner: 'Meclis'te kimi bulursak konuşacağız. AB'ye girmek isteyen hükümet, siyasi kriterlerini yerine getirsin. Bekaret kontrolü yerine genital muayene yazıyorlar. AB'de böyle bir şey yok. İkili ilişkileri Medeni Yasa düzenler. TCK'ya sokmanın kimseye faydası yok.' Kadının İnsan Hakları Koordinatörü Liz Amado: 'Türkiye'nin her yerinden kadın platformları ve örgütler, Meclis'e gidip taleplerimizi dile getireceğiz. Sayısız ilden sayısız kadın gelecek. Otobüslerle Ankara'ya akın edeceğiz. Randevular istedik, taleplerimizi aktaracağız.' *********************************************************************** AKP NEDEN ZİNADA ISRAR EDİYOR? 03/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı ORAL ÇALIŞLAR AKP'nin Anayasa Mahkemesi'nce çözülmüş zina konusunu neden yeniden gündeme getirdiğini çözmeye çalışıyorum. Kadından sorumlu Devlet Bakanı Güldal Akşit de tartışmaların ardından, ''Bunu kadınlar istiyor'' diyerek savundu. Adalet Bakanı Cemil Çiçek gelen tepkiler üzerine, ''Hayır efendim, savcılar söylendiği gibi ev basmayacak, şikâyete bağlı olarak harekete geçecek'' dedi. O zaman ne olacak, yurttaşın biri ''Şu evde zina var'' derse savcı yanına polisleri de alıp kapıya dikilecek. Sonuçta yine evler basılacak. Savcının resen harekete geçmesiyle, şikâyete bağlı olarak harekete geçmesi arasında çok da önemli bir fark yok. Zina, aslında İslam dünyasında nasıl cezalandırılacağı çok tartışılmış bir konu. Kutsal kitap Kuran'a göre, zina için dört erkek tanık gerekir. Bu dört erkeğin tanıklığı gerçekten doğru kabul edilirse, zina yapan kadınla erkeğe yüzer değnek vurulur. Zina iddiasında bulunanlar eğer bu iddialarını dört erkek tanıkla kanıtlayamazlarsa, bu kez iddiada bulunanlara seksener değnek vurulur. Yani Kuran'ın zina konusundaki yaklaşımı daha sonraki uygulamalarla karşılaştırıldığında oldukça yumuşaktır. Kolay kolay zina iddiasında bulunmayacaksın, bulunursan da bunu kanıtlayacak önemli tanılara sahip olacaksın. Zinanın, recm şeklinde yani taşlayarak öldürülerek cezalandırılması daha sonradır. Bazı İslam kaynakları, Hazreti Muhammed' den bir hadis aktararak zina yapanların taşlanarak öldürülmesi gerektiğini öne sürerler. Bu konu İslamın ilk döneminden beri tartışmalı bir konudur. Ancak, Peygamber döneminin bu konuda daha esnek olduğu kesindir. Kuran'a yansıyan hükümler de bunun kanıtıdır. İslam anlayışı zaman içinde bağnaz yorumcuların elinde katılaşarak şiddet üretmeye başlamıştır. Zina konusu da bunlardan birisidir. Bu nedenle birçok insan taşlanarak öldürülmüştür, hâlâ bazı ülkelerde bu uygulama sürüyor. **** AKP NEDEN ZİNADA ISRAR EDİYOR? 03/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı Bütün bunları neden yazdığımı sorabilirsiniz... AKP'liler bu işte neden bu kadar ısrarcı, onu çözmeye çalışıyorum. Çünkü, Türkiye'nin bazı geri bölgelerinde hâlâ ''recm'' uygulaması sürüyor. Kadınlar taşlanarak öldürülüyorlar. Acaba bu geri eğilim, yumuşayarak AKP saflarına mı sızıyor? Kadından sorumlu Bakan Akşit ne yapmak istiyor? Bir kadın olarak, bundan kadınların, nasıl bir yarar sağlayacağını düşünüyor? Daha önce uygulanan ve tamamen kadın aleyhine bir anlayışa sahip olan zina cezası, Anayasa Mahkemesi'nin kararıyla rafa kaldırılmıştı. Çünkü kadının bir kere olan ilişkisi zina sayılırken erkeğin sürekli ve düzenli ilişkisi zina olarak kabul ediliyordu. Anayasa Mahkemesi bu anlayışa toptan son vermiş ve iş bitmişti. Erkek yetkililer, erkek siyasetçiler, neden bu kanunun yokluğundan rahatsız oldular? Kadınları korumak için mi? Buna inanılabilir mi? Anadolu'da insanlarımız bu cezanın gelmesini istiyorlarmış. Neden istiyorlar acaba? Ahlaki kaygılar mı, bunları yönlendiriyor, yoksa dini kaygılar mı? Bir yıl boyunca ziyaret ettiğimiz, Ortadoğu'daki Müslüman ülkelerde, şöyle bir manzarayla karşılaştık: Medeni yasa dışındaki yasaların çoğu bu ülkelerde Avrupa'daki yasalarla paraleldi. Burada bir evrensel bakış etkili olmaya başlamıştı. İş medeni yasaya geldiğinde şeriat hükümleri öne çıkıyordu. Bunun sonucu olarak birçok Arap ülkesinde ve de İran'da, kadınlar medeni alanda birçok haktan mahrum oluyorlardı. Boşanma hakkı erkeğe veriliyordu, kadınlar mirasın yarısını alıyorlardı. Bir erkeğin şahitliği iki kadının şahitliğine eşdeğer görülüyordu vb... Bunlar birçok İslamcı erkeğin kafasında olan şeyler. Zina da Arap ülkelerindeki medeni yasanın içindeki bir hüküm olarak duruyor... Burada da kadın aleyhine hükümler işliyor. AKP'lilerin ısrarla yapmak istediklerine bakınca, acaba diyorum, Arap ülkelerindeki yasalara mı özeniyorlar? Zina konusunda geleneksel anlayışların geri gelmesini mi istiyorlar? Onları bazı dini referanslar mı etkiliyor? Önyargılı olmak istemiyorum. AKP hükümetinin Avrupa Birliği konusunda gösterdiği gayreti izliyorum. Yaptıkları yasal değişiklikler Batı'ya doğru. Ancak AB ilkelerine, çağdaş dünyaya tamamen ters böyle bir maddeyi acaba neden ihya etmek istiyorlar? Gerçekten merak ediyorum... *********************************************************************** ÇOKEŞLİ MİLLETVEKİLLERİ BU HUKUKA GÖRE HER GÜN ZİNA YAPIYOR 03/09/2004 Hürriyet Haber ORHAN ERASLAN CHP Niğde Milletvekili Orhan Eraslan, çokeşli milletvekillerinin dokunulmazlıkla cezaevinden kurtulabileceği, ancak nikahsız eşlerinin hapse düşmekten kurtulamayacağı uyarısında bulundu. CHP Niğde Milletvekili ve TCK Alt Komisyon Üyesi Orhan Eraslan, zinanın yeniden suç olması istemine karşı çıktı. Eraslan, 8 yıldır zinanın suç olmadığını anımsatarak, ‘Bu arada Türkiye batmadı’ dedi. Eraslan, bu konunun ne alt ne de üst komisyonda tartışıldığını söyledi. Eraslan, ‘Anadolu kadınlarından geldiği söylenen mektuplardan da haberimiz olmadı’ dedi. NELER OLACAK NELER Konu gündeme gelmediği için hiçbir ortamda gereği gibi tartışılmadığını ÇOKEŞLİ MİLLETVEKİLLERİ BU HUKUKA GÖRE HER GÜN ZİNA YAPIYOR 03/09/2004 Hürriyet Haber da kaydeden Eraslan, uygulamada ortaya çıkacak olumsuzluklara dikkat çekti. Eraslan, ‘Polis, randevu evinde evli erkekleri yakaladığında eşlerini arayıp şikayetçi olup olmadıklarını sormak zorunda olacak. Bir kadın, kocasının zina yapacağını ihbar ederek genelevlere baskın yaptırabilir’ dedi. ÇOKEŞLİLER DÜŞÜNSÜN Eraslan, çokeşli yaşayanların bu hukuka göre her gün zina yaptıklarını söyledi. Eraslan, bu kişilerin artık hapis tehdidi ile karşı karşıya olacaklarını bildirdi. Çokeşli milletvekilleri de olduğu iddiaları anımsatılınca Eraslan, ‘Milletvekilleri belki dokunulmazlık nedeniyle kendileri kurtaracaklarını düşünebilirler. Ama nikahsız eşleri cezaevine gitmekten kurtulamazlar. Bunu herkesin bilmesinde fayda var’ dedi. Eraslan, zinada kadın-erkek eşitliğini sağlamanın tek yolunun, böyle bir hükmü kanuna koymamak olduğunu vurguladı. *********************************************************************** AKP’DEN İMAM NİKÁHINI KORUMAK İÇİN GİRİŞİM 03/09/2004 Hürriyet Haber HAYATİ YAZICI AKP, ‘imam nikahlıları koruma önlemi’ olarak nitelenen ‘zinaya eş şikayeti koşulu’ getirmenin gerekçesini, ‘Aksi halde memlekette zina tahkikatından geçmeyen kalmaz’ diye açıkladı. AKP Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı, zina suç kabul edildikten sonra, husumet, düşmanlık ve kıskançlıktan kaynaklanan suç duyurularıyla işin içinden çıkılamaz hale gelineceğini söyledi. Yazıcı, bu yüzden aileyi korumak amacıyla zinayı eşlerin şikayetine bağlı bir suç haline getirmek istediklerini belirtti. Yazıcı, ‘Eşler biz töleransla karşılıyoruz derse yapacak bir şey olmamalı’ dedi. *********************************************************************** ZİNANIN SUÇ SAYILMASI TURİZMİ DİBE VURDURUR 03/09/2004 Hürriyet Haber BAŞARAN ULUSOY Yeni TCK’da tartışma konusu haline gelen zina, turizmciler arasında endişeye yol açtı. Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) Başkanı Başaran Ulusoy, turizmde AB normları dışında bir uygulamanın kabul edilemeyeceğini belirtti. TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy ‘Turizm statüsünde işletme yapan otellerimizde AB ülkelerinde olduğu gibi evlilik cüzdanı istenmiyor. Biz, Avrupa Birliği’ne girme yolunda ilerlerken buna ters düşecek bir uygulamanın yapılacağına inanmıyorum. Şu anda çıkacak kanunun içeriğini tam olarak bilmiyorum, ama hapishanelerimiz boş mu ki doldurulmaya çalışılsın. Biz turizmciler AB normları neyi gerektiriyorsa onu istiyoruz’ diye konuştu. KOMİK VE SAÇMA OLUR Turistik Otelciler ve İşletmeciler Birliği (TUROB) Başkanı Timur Bayındır ise müşterilerden evlilik cüzdanı istenmesi durumunda turizmin dibe vuracağını söyledi. Bayındır ‘Eğer otellerde evlilik cüzdanı istenirse bu bütün müşteriyi kapı dışına koyma anlamına gelir. Çünkü turistlerin çoğu ZİNANIN SUÇ SAYILMASI TURİZMİ DİBE VURDURUR 03/09/2004 Hürriyet Haber evli değil, evli olanların evlilik cüzdanı yanında olmaz, soyadları da bizde olduğu gibi her zaman aynı değildir. Bu çok saçma bir uygulama olur’ dedi. Türkiye Turizm Yatırımcıları Derneği (TYD) Genel Sekreteri ve Dünya Turizm Örgütü (WTO) İş Konseyi Başkan Yardımcısı Nedret Koruyan, zinanın yeniden suç teşkil etmesinin turizme çok fazla etkisi olacağını düşünmediğini, fakat insanlık açısından çok komik ve yanlış olduğunu söyledi. *********************************************************************** AKP’Lİ KADIN VEKİLLER ZİNA SUÇ OLSUN DİYOR 03/09/2004 Hürriyet Haber ZEYNEP KARAHAN USLU GÜLSEREN TOPUZ NİMET ÇUBUKÇU REYHAN BALANDI AYHAN ZEYNEP TEKİN AKP’nin tümü evli olan kadın milletvekilleri, zinanın suç olarak TCK’da tanımlanması için ‘evet’ oyu vereceklerini belirtti. Kadın milletvekilleri, bu kararlarına ‘toplumdan gelen talebin sadakatsizliğin cezasız kalmaması yönünde olduğu’ gerekçesini gösterdiler. AKP’li kadın milletvekillerinin zinanın suç olup olmaması hakkındaki görüşleri şöyle: ANAYASA MAHKEMESİ’NE UYMALI Böyle bir düzenleme gerçekleşecekse en azından daha önce Anayasa Mahkemesi’nin haklı bir şekilde iptal ettiği gerekçe aşılmadan, eşitlik olmalı. Bugün ortaya konan ayrıma, talepler nedeniyle böyle bir düzenlemeye gidilmek isteniyor. Türkiye geneline baktığımızda daha çok erkekleri bağlayacak bir düzenleme gibi görünüyor. AKP kadın milletvekillerinden İnci Gülser Özdemir, konuyla ilgili olarak ‘Nasıl bir önerge hazırlandı görmedim, o yüzden değerlendirmek istemiyorum’ dedi. AKP’li diğer kadın milletvekilleri mazeretleri nedeniyle konuşmazken Nükhet Hotar Göksel, Serpil Yıldız ve Semiha Öyüş ise görüş belirtmedi. CİNSİYET EŞİTLİĞİ KORUNACAK Anayasa Mahkemesi bunun cinsiyet eşitliğini bozan bir düzenleme olduğunu saptayarak iptal etti. Cinsiyet eşitliğini koruyacak şekilde yapılacak bir düzenleme, bu konuda uygun olacaktır diye düşünüyorum. Evlilik bir akittir, bir sözleşmedir bunun yükümlülüklerinden birisi de sadakattir. Uymayana ceza verilmesi gerekir. ZİNANIN SOSYOLOJİK YÖNÜ DE VAR Zina bir yorumdur, hukuki bir mesele olmakla birlikte sosyolojik ve psikolojik yönü de vardır. Üzerinde önemle durduğum konu toplumun değer yargılarıdır. O yüzden yasa Meclis’e geldiğinde evet diyeceğim. HER İKİ CİNS İÇİN SUÇ OLMALI Kanunlara aykırı her eylem bir suç olduğuna ve cezası bulunduğuna göre, bana göre cinsiyet ayrımı yapmaksızın her iki cins için de zina suç olmalı ve cezai müeyyidesi olmalı. AB’ye uyum sağlamıyor, ama yasaları çıkarırken dikkate almamız gereken bir durum da ülke gerçekleridir. TEK KARŞI ÇIKAN KADIN VEKİL AKP’li kadın milletvekillerinden yalnızca Afyon Milletvekili Reyhan Balandı, zinanın yeniden suç kabul edilmesine karşı çıktı. Reyhan AKP’Lİ KADIN VEKİLLER ZİNA SUÇ OLSUN DİYOR 03/09/2004 Hürriyet Haber Balandı, ‘İnsanlara cezayla bir şey yaptıramazsınız. 1928’lere dönmenin bir anlamı yok. Bu düşüncenin neden ortaya atıldığına dair hiçbir fikrim yok, şaşırmış durumdayım’ dedi. *********************************************************************** ZİNA: İKİ ARADA BİR DEREDE 03/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı CÜNEYT ARCAYÜREK Yöneticilerimiz harika. Koltuklarında kabara kabara oturuyorlar, makam arabalarının sol tarafında gerile gerile. Sorumluluk gelip çattı mı, bin dereden su getiriyor, sorumluluğu başkalarına atmanın yollarını arıyor ve öyle marifetliler ki, başarılı oluyorlar da. 38 kişinin ölümüne neden olan hızlandırılmış tren, -bakanlığa göre yeni adı ''konvansiyonel tren'' - faciasının ardından açıklanan bilirkişi raporu, üstyapının yeterli bakım ve onarımını yapmadığı için DDY'yi 8'e 4 oranında hatalı buldu. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım hâlâ koltuğunda. Bakan Yıldırım, savcının istediği soruşturmaya hemen izin verdi. Hızlandırılmış trenlerin bir an önce sefere girmesini DDY'ye emretmemiş, 50 yıldır bakımsız olduğunu söylediği alt ve üstyapı onarılmadan uygulamaya geçilmemesini istemiş gibi, DDY Genel Müdürü ile bürokratlarını yargıya teslim etti. Sorumluluğu her sabah bakanlığın kapısı önünde bırakarak hâlâ koltuğunda oturuyor. Başbakan'a gelince; tek başına iktidara gelenlerin her türlü sorumluluktan soyutlandığına inanıyor. **** Böylesi siyasal mizaha malzeme olan olayların yanı sıra bir başka büyük komedi günlerdir sergileniyor: Zina. Önce iki parti arasında başlayan tartışmalı görüşmelere siyasetçiler katıldı. Bilim adamları da görüşlerini söylemeye başladılar. Heyhat! Hemen her daldaki görüşleriyle ülkeye yeni ufuklar açtığını sanan Başbakanımız Beyefendi bir süre sustu. Eşi Emine Hanımefendi ise zinayla ilgili yüksek görüşlerini soran gazeteciye çoook anlamlı bir yanıt verdi: ''Yorum yok!'' Yatıp kalkıp birbirlerine sordular: Zina suç olmalı mıdır, olmamalı mıdır? Adalet Bakanı Çiçek Cemil 'in halk istiyor dediği, ama gerçekte AKP içindeki etkili yüzde iki-üç oranındaki kesin ve keskin İslamcıların bastırmasından kaynaklanan sorunda odaklanıyor sıkıntı. Vay ki vay: Yeni TCY'ye zinayı suç diye alsalar, yüz binlerce imam nikâhlı çift yallah mahkemeye, ola ki buyurun tutukevine. Zinayı suç gören maddeyi kabul eden AKP'li milletvekillerinden bilinmez kimbilir kaçı, iki, belki üç karılı. Dokunulmazlık sona erince doğru mahkemeye. AKP yönetimi ola ki şu sıralar parti bünyesinde veya Türkiye genelinde kaç imam nikâhlı, kaç çift kadınlı milletvekili olduğunu saptamaya, ayın 14'ünde Meclis'e buna göre zina önergesi vermeyi veya vermemeyi hesaplıyor. **** İşin cılkı çıktı, çıkmak üzere. Yeni nesiller bilmezler; bir tarihte Anadolu'da, hatta büyük kentlerde evlilik cüzdanı olmadan otelin ZİNA: İKİ ARADA BİR DEREDE 03/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı kapısının eşiğinden adım atılamazdı. Zina suç sayılırsa evlilik cüzdanı hastalığı yeniden hortlayacak. Ne ki, eski uygulamaları anımsayanlar, zina yapıldığı savlanan evin basılması gibi mahalleyi şenlendirecek olaylardan söz ediyor, kimileri de oldu olacak, zina yapan kadına recm cezası getirilmesinin neden düşünülmediğini soruyor. Bu iktidar AB hastası olmasına karşın; zinanın Avrupa ülkelerinde sadece boşanma nedeni olduğunu anımsamak bile istemiyor. Oysa, zinaya cezada direnirse; bu tutumuyla punduna getirip şeriat kuralını Ceza Yasası'na sokmak istediğini içeren görüşler haklılık kazanacak. Ben diyeyim ki politik zikzak, siz deyin ki AKP iktidarı ile oynuyor, dalga geçiyor. CHP, zinayı - Baykal önerdi- hem erkeği hem de kadını cezalandırarak eşitliği sağlama diye algıladı. Sonra ne olduysa oldu; TCY'de böyle bir düzenlemeye karşı çıkacaklarını - Haluk Koç - açıkladı. Zina konusunda AKP'yi zora soktuğu yadsınamaz bir gerçek: Örneğin ikili görüşmelerde zina ihbarından sonra savcıların resen harekete geçmelerini önermiş CHP. AKP olmazzz diye ayağa kalkmış reddetmiş! Acep nedendir? Çok karılı milletvekilleri nedeniyle mi, yoksa tabanındaki imam nikâhlıların gündeme geleceğinden korktuğu için mi? Ya da üzerinde mutabık kalınan TCY metnine yeni maddeleri CHP'yi sorumluluğa ortak ederek yerleştirme çabası mı? İki parti de iki arada bir derede. AB eşiğinde her şeyi hallettik de geriye belden aşağı sorunların çözümü kaldı! *********************************************************************** ZİNA VE İMAM NİKAHI 03/09/2004 Yeni Asır Köşe Yazısı AYŞEM YEĞİNBOY Günlerdir zina tartışması sürüp gidiyor. Zina nedir? Zina, evlilik birliği içinde eşlerden birinin, sadakat yükümlülüğüne aykırı davranak, başka kişiyle ilişki kurmasıdır. Zina medeni kanunumuzda boşanma nedeni olarak görülüyor ve kusurlu eş açısından tazminat yükümlülüğü de getiriyordu, ta ki Anayasa Mahkemesi 1996'da erkeklerin, 1998'de de kadının zinasını suç sayan maddeyi oy çokluğu ile iptal edene kadar. Hürriyet yazarı Yalçın Doğan araştırma yapmış. Türkiye'de nüfusun yüzde 7.1'inin resmi nikahı yokmuş. Yaklaşık beş milyon insan (kadın-erkek)zina halinde yaşıyor!.. 1 milyon 330 bin 46 evli çiftin resmi nikahı yok!.. Yani bunlar imam nikahlı... Rakamlar 1998'de, devletin resmi kaynaklarından alınmış. FİLTRE SİSTEMİ Yıl 2004, rakamlarda ki artışı siz düşünün. Diğer taraftan herhalde zamanında "İslam dininde 4 kadın alınır" diyen Başbakanları'nın sözlerini düşündüklerinden, parti tabanında yaygın olan 'imam nikahı' uygulamasını kapsam dışına çıkarabilmek için formül arıyorlar. AKP'liler zinayı suç saymak için "Anadolu'dan çok sayıda mektupla şikayet aldıklarını" söylüyorlar. AKP, imam nikahlıları yargılanmaktan kurtarabilmek için, zinayı şikayete bağlı suç haline getirmek istiyor. Bu durumda, savcılıklar, resmi nikahlı eşin şikayetçi olmaması halinde zina suçu için doğrudan harekete ZİNA VE İMAM NİKAHI 03/09/2004 Yeni Asır Köşe Yazısı geçemeyecek. AKP'nin filtre sistemine göre ayrıca eşlerden biri boşanma davası açar ya da mahkeme boşanma kararı verirse zina suçundan ayrıca ceza verilmeyecek. TBMM Adalet Komisyonu Başkanı Köksal Toptan, "Bana verilen bilgiye göre, şikayete bağlı olma şartı olacak. Şikayet eden biri boşanma davası açmış ya da eşlerin mahkeme tarafından ayrılığına karar verilmiş ise suç oluşmayacak, ceza verilmeyecek. Yani mevcut duruma göre daha bir yumuşatılmış olacak" dedi. Bu işte bir gariplik var. Ben işin içinden çıkamadım. AKP Hükümeti yine kaş yapayım derken göz çıkaracak görünüyor. Hiç böyle saçmalık görmedim. Bir şey ya suçtur, ya da değildir. Ne demek şikayet olursa suç, olmazsa değil? Kaçıncı yüzyılda yaşıyoruz. Zina diye bir şey kaldı mı? Kadınlar haklarını artık sonuna kadar savunuyorlar. Konu eğer eşlerin birbirlerini aldatması ise herkes birbirini aldatıyor. Bunun kadını erkeği kalmadı ne yazık ki... KADIN UYANMALI Anadolu'daki kadın da artık uyansın, üstüne gelen imam nikahlı kumayı gitsin gerekli makamlara şikayet etsin. Zinayı kanun haline getirterek bir şeylere engel olacaklarını sanıyorlar. Asıl imam nikahına karşı koysunlar. "Bugün çamaşırı o değil, ben yıkadım" kavgasına girip, "yeni kanuna göre, şikayet ederim seni bak ha, tehdidiyle kocasını korkutmak hoşuna gidecekse" işte orasını bilemem.... *********************************************************************** NAMUS RÜŞVETİ 03/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı FERAİ TINÇ BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan, zinanın yeniden suç kabulüne dün destek verdi. Neden? Mesele kadını korumakmış. Nasıl koruyacak? Zaten zina boşanma nedeni sayılmıyor mu? Kadın ya da erkek, böyle bir durumda artık birlikte olmak istemiyorlarsa boşanırlar. Baştan çıkmaya teşne bir insanı 6 ay hapis cezası mı caydıracak? Yoksa kocasının 6 ay cezaevinde kalması bir kadının içini mi rahatlatacak? Hiç birine yararı yok zinayı yeniden ceza yasası kapsamına almanın. Bunu, öneriyi getirenler de biliyor. Mesele zihniyet meselesi. Mesele, değerleri ‘suç ve günah’ korkusuyla değil, gönüllü benimseme meselesi. AKP’nin, TCK tasarısının Meclis’te tartışılmasının arefesinde bu konuyu ortaya atmasının, Avrupa Birliği’nden beklediğini bulamayan tutucu çevrelere ikram edilen ‘sus payı’ndan başka bir anlamı yok. Tutuculuğun sınırlarını zorlayacak hiçbir şey yapmadan, tam tersi, bu çevreleri siyasi rüşvetle ödüllendirerek ne kadını, ne namusu, ne de ahlakı korumak mümkün. * * * DİYARBAKIR’da namus cinayetlerine karşı etkili mücadele veren kadın kuruluşu KAMER’in Başkanı Nebahat Akkoç, dün telefondaki görüşmemiz sırasında zina ile ilgili olarak bölgedeki kadınların tepkilerini aktardı: ‘Bingöl’de kadınlarla konuşurken, zina suç olmalı mı tartışmasını onların NAMUS RÜŞVETİ 03/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı farklı biçimde algıladıklarını gördüm. Kendilerini ilişkilendirmiyorlar. Zinanın suç olması sadece erkeği ilgilendiren bir olay olarak anlaşılıyor.’ ‘Bizim için yasa gerekmez’ diyor kadınlar ‘biz zaten cezamızı alırız.’ Böyle bir durumda, aile, koca, toplum kadını anında cezalandırıyor. ‘Anadolu kadını istiyor’ lafı buradan çıkıyor. Pekiyi, töre-din-aile baskısı altında hangi kadın gidip kocasını şikayet edecek? Buna cesaret edebilecek? ‘Bıçak kemiğe dayandığında olabilir’ ama ‘Aile desteği varsa, yoksa imkansız. Kadınların neyi niçin talep ettiğini iyi anlamak lazım’ diyor Nebahat Akkoç. Kadınlar ezilmişliğe ve eşitsizliğe karşı destek arıyorlar ama bunun yolu kadının durumunun güçlendirilmesinden, eşitlik anlayışının, demokrasi eğitiminin yaygınlaştırılmasından geçiyor. Devletin müdahalesi, desteği işte bu noktalarda gerekiyor. * * * BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan’dan bir şey rica etmiştim. Hükümetin başı olarak lütfen ‘Namus cinayetlerine karşı olduğunuzu, namus nedeniyle kadınların öldürülmemesi gerektiğini gümbür gümbür açıklayın.’ ‘Biz hangi nedenle olursa olsun cinayetlere karşıyız’ demişti. Ama çıkıp namus cinayetlerine karşı olduğunu söylemedi. Sonuç? TCK tasarısında AKP, töre cinayetlerinde ceza indiriminin kaldırılmasını öngören maddeye ‘namus cinayetleri’nin de dahil edilmesini engelledi. Dün ise Başbakan, ‘Bu, aldatmaları ortadan kaldırmaya yönelik bir adımdır. İnsan onurunu kurtarmaya yönelik bir adımdır’ diyerek zinanın suç olmasını savundu. Eşler arası sadakata devlet güvencesi. Aklıma Güldünya geldi. O da devlet güvencesine sığınmıştı. *********************************************************************** TARTIŞMALARIN ODAK NOKTASI: KADIN! 03/09/2004 Vatan Köşe Yazısı ZÜLFÜ LİVANELİ AKP'nin temsil ettiği kesimler için kadın meselesi ön planda! Zina tartışmasında olduğu gibi, durup durup kadın konusu gündeme sürülüyor! Kadının nasıl örtüneceği, nasıl davranacağı, kiminle görüşeceği, kiminle görüşmeyeceği, evliliğini nasıl yürüteceği gibi her kişisel konu, katı kurallara bağlanmaya çalışılıyor. Niçin? Irak'ta Türklerin kafası kesilirken, hızlandırılmış trenler can alırken, trafik cinayetleri yollarımızı mezbahaya çevirirken, töre cinayetleri olanca vahşetiyle devam edip giderken, bir takım insanlar niye kadın konusunu Türkiye'nin en önemli konusu olarak görüyor? Niye dönüp dönüp buraya takılıyorlar? Anlaşılmaz bir şey değil mi! Türkiye, kendisine çağdaş bir ceza yasası yapmayı tartışacak yerde kaç gündür zina da zina diye tutturmuş gidiyor. Çünkü kafa kadına takılmış durumda. Hareketin liderleri balenin ahlâksızlık olduğunu açıklıyor, çıplak heykellere tükürüyor, yalnız kızlarının örtünmesiyle yetinmiyor, TARTIŞMALARIN ODAK NOKTASI: KADIN! 03/09/2004 Vatan Köşe Yazısı oğullarının evlendiği kızların bile tepeden tırnağa örtülü olmasına özen gösteriyor. Ne garip bir ülke burası! Ne talihsiz bir ülke! Bir yandan AB'den tarih almaya çalışıyor, bir yandan da Vahhabi yaşam tarzını benimsiyoruz. Bir yandan Bush'un emirlerini körü körüne yerine getiriyor, öte yandan giderek bir Ortadoğu ülkesine dönüşüyoruz. Batının planı böyle. Avrupa, kendisi için şart koştuğu değerleri Türkiye için istemiyor. Çifte standart uyguluyor. Avrupa Birliği'nden tarih almamızı da "Bon pour L'Orient" olarak görüyor. Yani "şarka mahsus" bir ölçü. Fransa eski başbakanlarından Laurent Fabius geçen gün radyo konuşmasında ne dedi biliyor musunuz. Bizim size hep anlattığımızı tekrarladı. Üç halkalı bir Avrupa oluştuğunu ve Türkiye'nin bunun en dış halkasında yer alacağını açıkladı. Yani çevre yolunda bekleyen, ayağına blue jean giyip kafasına maşlah takmış bir ülke. *********************************************************************** VURUN KAHPEYE FİLMİ GÖSTERİLMELİ! 03/09/2004 Vatan Köşe Yazısı RUHAT MENGİ Gazeteye gelirken takside radyoyu dinliyorum. AKP'li milletvekillerine ve sanıyorum Adalet Bakanı'na sorular soruluyor. Her kafadan fışkıran ayn seslerden feyz alıyorum, benim de kafam bir anda allak bullak oluyor. Biri "Eski yasada nasılsa aynen öyle olacak zina maddesi diyor. Demek ki yine evli kadınların yalnızca bir kez ilişkisi, erkeklerin ise "birlikte yaşaması" zina sayılacak. Buyrun size eşitlik. Başkası alıyor sözü: "Eşitliği sağlayacağız. Kadın da, erkek de evliliği dışında ilişki yaşıyorsa cezalandırılacak" diyor. Aa, tamam, demek Vural Savaş'ın dediği olacak. Cumhuriyet tarihinin de gerisine dönmeye karar vermişler. Eşitlik adına erkek de anında hapse girecek. Sonraki konuşmacı "Şikayete bağlı olacak, şikayet yoksa işlem de yapılmayacak" diyor. Hıı, demek erkekleri kurtarmaya karar verdiler, kadın korkudan nasılsa şikayet edemez. Deniz Baykal'ın teklifi yattı. Ne yapacaklarını baştan tahmin ediyordum da inanamıyordum, belli oldu böylece... Gazeteye gelince gündeme bakıyorum. İmam nikahlılar için muhhhteşem bir şart getirmişler: "Eğer eşlerden biri diğerinin imanı nikahıyla yaşadığını öğrendiği tarihten itibaren 6 ay içinde şikayetçi olmazsa, çoğul yaşayan kişi zina suçundan ceza görmeyecek." Şimdi daha iyi anlaşıldı; imam nikahı kıyılıyorsa evlilikdışı ilişki zina sayılmayacak. İran'daki gibi! İlişkiye girecek olanlar yakında üç-beş saatlik nikah da kıyarlar. Şaka mı bu? Adamlar zaten karılarına haber vererek alıyor kumaları. Zavallı kadınlar sokakta kalmamak için bir değil üç, beş imam nikahlıya razı oluyor. VURUN KAHPEYE FİLMİ GÖSTERİLMELİ! 03/09/2004 Vatan Köşe Yazısı Razı olmazsa iki çözüm var: Ya basıyor tokadı ve razı ediyor veya kadın şikayet edecek gözü karalığa sahipse hapisten çıkınca temizliyor. Göz zinası ne olacak? Buna zemin hazırlamak üzere namus cinayetlerinde 'ağır tahrik' uygulamasını da koruyorlar zaten. 'Karım ben cezaevindeyken başkasıyla beraber olmuş, dedikodu var, görenler var' dedin mi, cezadan kurtulursun. Bence derhal 'Vurun Kahpeye' filminin TV'lerde yayınlanması gerekiyor. Sadece kadınlar aleyhine işleyecek, yayılacak bir kanun ve anlayış, 'kadının namusunun mahalleden, komşudan, polisten, jandarmadan, muhtardan, imamdan sorulduğu' bir ülkede olayların nereye varacağını izleyelim. Yalan şikayetlerle, iftiralarla kadınlara neler olabileceğini milletçe 'KANUNDAN ÖNCE' görelim. Bu rezaletin gerçekleşmesine, şeriatla yönetilen ülke kurallarının ve baskısının ülkemize getirilmesine susabilir miyiz karar verelim. AKP zina kavgasıyla TCK'nın diğer güdük maddelerini unutturmaya çalışıyor. Amaç; bugüne kadar değiştirilen ve kadınlann zarar görmesini engelleyecek tüm maddeleri etkisiz hale getirmek. O kadar kolay değil; biz sussak AB Komisyonu bu aldatmacayı asla kabul etmeyecektir. Ki bu mücadele sonuna kadar sürecek. New York'tan yazan okurum Emre Tomin'in sorusuyla bitireyim; "Göz zinası da İslâm'a göre suç, ona ceza yok mu?" *********************************************************************** YETMEZ, TAŞLAMAK LAZIM! 03/09/2004 Birgün Köşe Yazısı SAMİ EVREN TCK tartışmaları, bizi yöneten zihniyeti tanımada eşsiz fırsatlar sunuyor. Şuursuzluğun, arabeskle izdivacı bu olsa gerek. Bir yanda diyeceksiniz ki, AB'ye uyum lazım, hadi yasaları değiştirelim. Diğer yanda diyeceksiniz ki, ne yapalım ülke gerçekleri, töremiz, maneviyatımız vs. Yüzünü batıya döner gibi yapacak (hoş, dönseniz kaç yazar), bir asır geriden gelen aklın rotasından çıkmayacak, sonra da "demokrasi" masalları anlatacaksınız. TCK tartışmalarıyla gündeme gelen iki konu, AKP'nin emekçiler ve kadınlarla yıldızının barışmadığını gösteriyor. TCK'nın 236. maddesi, kamu çalışanlarının görevlerini terk etmeleri veya yavaşlatmaları veya kısa süre için de olsa görevlerini yapmamaları halinde hapis, para cezaları vermekle kalmıyor, görevden 'men' gerekçesini oluşturuyor. Bu maddeye dayanılarak, onbinlerce kamu çalışanı hakkında dava açıldı. Siz istediğiniz kadar, bu durum Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne, ILO sözleşmelerine ve hatta 12 Eylül Anayasası'na bile aykırıdır deyin. Sonuç değişmiyor, kazanılmış bir hak göz göre göre "suç" kapsamında değerlendiriliyor. AKP, aynı aklıevvel tutumu, personel rejimi hazırlıklarında da gösteriyor. Grevi ve toplu eylemi, yetmedi teşvikini ve propagandasını açıkça yasaklayan madde hazırlıklarını sürdürüyor. "Sınıfsal karakteridir, ne yapsa yeridir" deyip geçemeyeceğimiz kadar ciddi bir konu. İktidarın sendikalara karşı elinde ciddi bir silah var. Ya ehlileştirilmiş bir sendikal yapıyı tercih edeceksiniz, ya da işten atılma riskiyle karşı karşıya kalacaksınız. Bir de bu tehdidin, işsizliğin bu denli yoğun olduğu ve insanların geçim derdiyle boğuştuğu YETMEZ, TAŞLAMAK LAZIM! 03/09/2004 Birgün Köşe Yazısı bir ortamda ne anlama geldiğini sorgulayın. AKP konusunda yanılmadık. AKP'yi statükoya karşı mücadele yürütüyor diye, sempatik bulanlar bir kez daha düşünsün. AKP'nin kadrolaşmasını, emek örgütlerine tahammülsüzlüğünü, sadece işveren örgütlerine kapılarını açtığını görsün. AKP'nin mevcut statükoya karşı kendi statükosunu oluşturma gayretlerini görsünler ki, sevimlileştirme çabalarına son versinler. Ve kadınlar… İkinci sınıf görülen, yok sayılan, erkek egemen sistemde ayakta durma mücadelesi veren bahtsız kadınlar… AKP'li erkek ve kadın milletvekilleri, iliklerine kadar erkek bakış açısına sahip. Bu bakış açısında ise geleneksel ve dinsel motifler egemen. AKP, yatak odalarına girme hakkını kendinde görüyor. Zina, suç olacak ve tabi en çok kadınları vuracak. Size ne? Zina olsa olsa, boşanma nedeni olur, niye suç olsun? Efendim, Türk örf ve adeti böyleymiş. Örf ve adetlere göre mi memleketi yöneteceksiniz? Öyleyse, sizi tutmayalım, zinanın cezasını da konuşalım. Recme ne dersiniz? Taşlayalım, parçalayalım ki, örnek olsun, bir daha zinhar zina yapmazlar. Ama ilk taşı kim atacak? Çok eşli AKP milletvekillerine ne dersiniz? AKP, yatak odalarından elini çek! Yatak odalarını tanzim etmekten, cinsler arası ilişkilere kışla mantığıyla bakmaktan vazgeç! Hatırlatalım; işsizlikten, yoksulluktan, geçim derdinden halkın imanı gevredi. Ama AKP'nin derdimize derman olamayacağını görüyoruz. Çözümü de biliyoruz! Ne zaman ki, işçisiyle, işsiziyle, kamu emekçisiyle, çiftçisiyle, esnafıyla, kadınıyla, genciyle, ortak mücadelede birleşiriz; ne zaman ki, örgütsüz kesimlere ulaşabiliriz; ne zaman ki, emekçilerin birliğini ve dayanışmasını güçlendiririz; ve ne zaman ki emekten yana güçlü bir politik çıkışı yükseltebiliriz; o zaman, bu yazının konusu farklı olur. *********************************************************************** ZİNA VE KOCASININ ELİNE BAKAN KADINLAR 03/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı TUFAN TÜRENÇ KADINLARIMIZIN çoğu, zinanın yeniden suç sayılmasını istiyorlar. Hatta bazıları öngörülen cezayı az buluyor. Üstelik bu kadınların tümü kırsal kesimden değil. Kentliler de var. Kadın özgürlüğü bakımından çelişki gibi görünen bu eğilim, Türkiye’deki sosyo-ekonomik yapı düşünülürse şaşılacak bir durum değil. Türkiye’de ekonomik özgürlüğe sahip olmayan milyonlarca kadın var. Onların pencerelerinden bakıldığında sorun şöyle irdelenebilir: İşi, mesleği, ailesinin desteği olmayan bu kadınlar, evlilikleri dışında hiçbir sosyal güvenceye sahip değiller. Kocası onu terk ettiği veya kapının önüne koyduğu zaman gidebileceği, sığınabileceği bir yerleri de yok. Bu yüzden birçok kadın, çaresizlik içinde kocasının her türlü davranışına, hatta attığı dayağa bile katlanmak zorunda kalıyor. O yüzden bazı illerde belediyeler, kadın sığınma evleri kuruyorlar. Ama bu evler soruna bir çözüm getiremiyor. Bu tip kadınlar, çaresiz bir şekilde kocalarının insafına sığınmak zorunda kalıyorlar. * * * ZİNA VE KOCASININ ELİNE BAKAN KADINLAR 03/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı Bu toplumsal çarpıklığı düzeltemediğiniz sürece kadınların, ‘Zina suç olsun’ yaklaşımını değiştiremezsiniz. Çünkü bunu kendileri için bir güvence olarak görüyorlar. Onların en büyük korkuları, kocalarının bir başka kadınla birlikte olup, hem kendilerini, hem de çocuklarını yüzüstü bırakmaları. Bu nedenle zinayı suç sayan yasayı, ‘kocalarını ayartan kadına’ karşı kendilerini koruyan bir silah olarak görüyorlar. Ayrıca kocasını kendisinden, evinden barkından koparıp alan kadına karşı yüreklerinde duydukları öfkenin bir ilacı diye kabul ediyorlar. Zinanın suç sayılmamasını savunan Pınar Altuğ ile suç sayılmasını isteyen Tuğba Altıntop ilginç iki örnek. Ekonomik özgürlüğü, sosyal güvencesi olmayan, kocasının eline ve insafına terk edilmiş kadınların, zinanın suç olmasına karşı çıkmaları beklenemez. Türkiye’de AKP’yi zorlayan, CHP’nin direnmesini frenleyen neden, kadınların içinde bulundukları bu sosyo-ekonomik çıkmazlardır. * * * Bir de madalyanın öteki yüzüne bakmak gerekir. Uygarlıktan, bireysel özgürlükten ve çağdaş hukuktan yana olanlar, zinanın suç olmasını doğal olarak kabul edemezler. Etmiyorlar da zaten... Çağımızda iki insanın gönül rızasıyla birlikte olmasının suç sayılması ilkel bir anlayıştır. Avrupa’ya girmek için çırpınan Türkiye’nin, bireysel özgürlüğü esas alan Batı değerlerine böylesine ters düşen bir yasayı yeniden çıkarmaya kalkışması büyük ve ciddi bir açmazdır. Kendi varlığını sürdürebilmek için ne pahasına olursa olsun Avrupa’ya girmeyi hedefleyen AKP iktidarının böyle çelişkilere düşmesi, zaman zaman kaçınılmaz oluyor. Burada şunu da vurgulamak gerekir. AKP’nin zinanın suç olmasını yeniden gündeme getirmek zorunda kalmasının gerçek nedeni, tabanından gelen baskılardır. Ancak AKP tabanında bir de çok kadınla evli olanlar var, yani imam nikáhlılar. Onlar ne olacak? Onlara dokunmadan bu düzenleme nasıl yapılacak? Bu yüzden AKP zor durumdadır. Zinayı yeniden suç haline getiren bir iktidar, anlayış olarak Avrupa Birliği ile tam üyelik görüşmeleri sürecinde bu tip çelişkiler yaşayacaktır. Oysa Türkiye’nin, uygar dünyanın parçası olmak için bazı faturaları göze alabilecek iktidarlara ihtiyacı var. *********************************************************************** ZİNA NEDENİYLE 133 BOŞANMA 03/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı YALÇIN DOĞAN ZİNA için bu kadar tartışma boş!.. İstatistikler, Türkiye gerçeğini yeterince açıklamaya yetiyor. Devlet İstatistik Enstitüsü kaynakları, 1940 ile 2000 arasında, Nedene Göre Boşanmalar ile ilgili bir kayıt tutuyor. Rakamlara bakıldığında, zina nedeniyle boşanma Türkiye’de hızla azalıyor. Örneğin, 1950’de zina nedeniyle boşanma sayısı 2 bin 43. 1980’de 439. 1990’da 332 ve 2000’de sadece 133. ZİNA NEDENİYLE 133 BOŞANMA 03/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı Buna karşılık, boşanmalar asıl geçimsizlik nedeniyle. Üstelik, bu nedenle boşanma sayısı hızla artıyor. 1950’de geçimsizlik nedeniyle boşanma sayısı 4 bin 968. 1980’de 13 bin 930’a yükselirken, 1990’da 23 bin 416’ya ve 2000’de de 32 bin 844’e ulaşıyor. Geçimsizliğin temelinde, ekonomik nedenler var. Zinayı suç saymak, her türlü çağdışı mantığın ötesinde, Türkiye gerçekleriyle bağdaşmıyor!.. Ama, AKP ısrarda niyetli!.. *********************************************************************** ÇIKMAZ SOKAKTA ZİNA! 03/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı ORHAN BİRGİT Adalet Bakanı Cemil Çiçek , 14 Eylül'de toplanacak olan TBMM'de ele alınacak 346 maddelik Türk Ceza Yasası tasarısındaki ek maddenin, yani zinanın suç sayılmasına yeşil ışık yakan hükmün neden olduğu tepkileri göğüslemek amacıyla dün NTV'deydi. Dün sabahki gazetelerde, o ünlü ekleme nedeniyle yazılmış olanları da, yapılmış açıklamaları da okumuş; bir yanda hukukçuluğu, öte yanda partisinde zina ile ilgili bastırma harekâtı yüzünden bir tür itfaiyecilik görevine soyunarak canlı yayına çıkmıştı. Mevcut bakanlar arasında Cemil Çiçek sorunlara en soğukkanlı olarak yaklaşmasını bilenlerden. Bu nedenle de kendisini dinletme becerisini yerinde ve iyi kullanabiliyor. Ama ortada zinayı suç olmaktan çıkartan 1999 tarihli bir Anayasa Mahkemesi kararına karşın, o karar üzerinde, yeni bir düzenleme ile yandaş seçmenlerden gelen istekleri karşılama amacına yönelik, bir de durumdan vazife çıkartmak zorunluluğu var. Sorunun çözümü de elbette Çiçek'e ihale edilecek! O da 1999 tarihinde bir ceza yargıcının, önüne gelen zina davasında anayasanın eşitlik ilkesine aykırılık gördüğü için yaptığı başvurunun, günümüzde pekâlâ yasa koyucu tarafından, o sakınca giderilerek düzeltilebileceğini söylüyor! Söylerken de ülke gerçeklerinin göz ardı edilmemesi gibi bir dayanağı da öne çıkartıyor. Yani, mademki toplum yüzyıllardan beri zina konusunda duyarlı olmuş ve sorunu hem yapan için suç hem de evlilik birliğinin bozulması için yeterli gerekçe saymış. Şimdi oturur, ''suçu ister kadın, ister erkek işlemiş olsun fark etmez gibilerden bir şeyler söylerseniz, kördüğümü de çözmüş olursunuz'' mantığı Sayın Adalet Bakanı'na egemen! Tam bir kara mizah örneği Bakan dünkü gazetelerde şeriat hukukunun geçerli olduğu dönemin muhtarlı, bekçili, imamlı mahalle baskınlarına gönderme yapan yorumların, yeni tasarıdaki zina ek maddesini 12'den vurduğu düşüncesinde olmalı ki Cumhuriyetin ilanından 1999 yılına kadar bu tür baskınlar yapılmadığını, bu nedenle de öyle ileri sürüldüğü gibi savcılarımıza aldıkları ihbarlar karşısında ev baskınlarında fener tutmak gibi bir görevin verilemeyeceğini söylemeye çalışıyor. Ancak, tasarının bu eşitlik sağlama yolunda gerekli düzeltmeleri içereceğinin altını tekrar tekrar çizerken dün bir gazetemizde kendi partisinin Güneydoğulu milletvekillerinden yönelen savunma gerekçesini okumamış görünüyor. Ceza yasası tasarısını oluşturan Adalet Alt Komisyonu Başkanı AKP'li Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü , ''İmam Nikâhı'' nın zina sayılacağını hatırlatmış, kimi Güneydoğulu milletvekilleri ise derhal ÇIKMAZ SOKAKTA ZİNA! 03/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı savunmaya geçerek ikinci evliliğin mecburiyetten olduğunu söylemişler! Dünya hukuk literatürüne geçebilecek bu yeni gerekçeye hak verirseniz, yani çocuğu olmayan eşin bu nedenle ikinci bir evlilik yapmasına yeşil ışık yakarsanız, o zaman o evliliğin, ancak imam tarafından kıyılacağını da kabul edeceksiniz. Ama... Ama, evlilik birlikteliğinden kesin olarak çocuk bekleyen taraf kadınsa ve bu durumda görevini yerine getiremeyen eş, erkekse ne olacak? Sorunu bu mecburiyetten gerekçesi ile savunmaya soyunan sayın Güneydoğulu milletvekilleri, eşlerinin ikinci bir evlilik yapmasına evet demekle de yetinmeyerek, imamın önünde tanıklık görevini de üstlenmeye razı mı olacaklar? Adalet Bakanı, zina suçunun kovuşturmaya uğramasını şikâyete bağlı olma koşulunu, maddeleştirerek önleyebileceğini söylüyor. Sorunun tam bir kara mizaha dönüştüğünü yazının başında belirtmiştim. Bu nedenle Adana'da ünlü toprak ağalarından birisinin eşine yakıştırılan fıkrayı anlatarak Sayın Çiçek'e bizim toplumumuzda kadının her zaman o şikâyet hakkını kullanamayacağını anımsatmak zorundayım. 'O mu kim?' İki evli ağanın resmi eşi, bir konken toplantısına gitmiş. Akşama doğru aşağıdan gelen korna sesi üzerine de ev sahiplerine ve öteki konuklara veda etmek için ayağa kalkarken övünmek amacıyla Mercedes'imiz gelmiş demeyi de unutmamış. Hanımlar topluca, otomobili görmek için pencereye koşmuşlar. Ama otomobilde bir de oksijen boyalı saçlı bir hanım oturuyor. Merak içinde sormuşlar: Arabanız çok güzel. Ama o arkada oturan kadın kim? Ağanın hanımı soğukkanlı bir yanıt vermiş. 'O mu' demiş. 'O da metresimiz.' 14 Eylül'de iktidar partimiz metreslik kurumunu mu getiriyor AKP'li hanımlar? *********************************************************************** ŞİKÂYETE BAĞLI, EŞİT YAPTIRIM 03/09/2004 Cumhuriyet Haber RECEP TAYYİP ERDOĞAN CEMİL ÇİÇEK AKP hükümeti, TCY'ye 'zinayı' eklemekte kararlı. Maddenin çerçevesini Erdoğan çizdi: İktidarın ''zina suçunu'' Ceza Yasası'na eklemekte kararlı olduğunu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ortaya koydu. ''Aldatmaları ortadan kaldırmayı amaçladıklarını'' söyleyen Erdoğan, ''İnsan onurunu kurtarmaya yönelik bir adımdır'' dedi. Başbakan, maddenin kapsamını ise ''şikâyete bağlı; eşit müeyyide'' olarak çizdi. Türk Ceza Yasa Tasarısı'nın tamamlanmasının ardından ''zina suçu'' AKP milletvekillerince tartışmaya açılırken önerinin neden bu aşamada gündeme getirildiğine ilişkin soru işaretleri de oluşmuştu. Başbakan Erdoğan'ın dünkü açıklamasıyla bunun iktidar partisinin daha önceden tasarladığı bir değişiklik olduğu ortaya çıktı. Erdoğan gazetecilerin konuyla ilgili sorusu üzerine, ''İşin içini, içeriğini bilmeden yorumlar yapılıyor. Bunlar tabii üzüntü vericidir'' dedi. Atmak istedikleri adımla Türkiye'de kadın-erkek eşitliğini getirmeyi amaçladığını belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bu olay, şikâyete bağlı olarak getirilmesi düşünülen bir adımdır. Burada aldatmaları ortadan kaldırmaya yönelik bir adımdır. Bundan ŞİKÂYETE BAĞLI, EŞİT YAPTIRIM 03/09/2004 Cumhuriyet Haber öncekinde bir eşitsizlik söz konusu olduğu için Anayasa Mahkemesi bunu geri göndermiştir. Bu eşitsizlik de ortadan kaldırılarak yani erkeğin kadını aldatmasında ya da kadının erkeği aldatmasında uygulanacak olan cezai müeyyide aynı olacaktır. Resen atılacak bir adım olmayacaktır. Herhalde şikâyete bağlı olarak, bundan kimsenin rahatsız olmaması lazım. Bu bir yerde insan onurunu kurtarmaya yönelik bir adımdır diye inanıyor ve düşünüyoruz.'' 'OLMAMASI ANAYASAYA AYKIRI' Adalet Bakanı Cemil Çiçek de katıldığı bir televizyon programında konuyla ilgili açıklama yaptı. ''Savcıların, insanların yatak odasına girmesi'' gibi bir durumun söz konusu olmadığını savunan Adalet Bakanı, şu görüşleri dile getirdi: ''Şimdi siyasi irade Anayasa Mahkemesi kararında olduğu gibi tercih noktasında. Biz her ikisini buluşturacak bir düzenlemeden yanayız. Bu şöyle olur: Evvela fiili suç olarak kabul edersiniz, sonra cezayı azaltıcı ya da ortadan kaldırıcı tedbirleri getirirsiniz. Bunun yolu da şikâyete bağlı olmasıdır. Şikâyete bağlı olduğu takdirde, karı kocadan biri sadakatsizlik göstermiş, diğeri böyle bir sadakatsizliği öğrenmiş, görmüş ama buna rağmen şikâyet sebebi saymıyor veya bunu bir boşanma sebebi olarak görüp işi kesip atmış olabilir. O takdirde savcılık, mahkeme devreye girmez. Ama öbür tarafta özellikle kadın açısından önemli, eşitsizliği ortadan kaldırmak lazım.'' Çiçek, AB ülkelerinde zinanın suç olmadığının anımsatılarak zina suçu nedeniyle mağdur olan kişinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) gidip davayı kazanması durumunda ne yapacaklarına ilişkin soru üzerine, ''bu durumda AİHM kararlarına uyacaklarını'' vurguladı. Zinanın suç olup olmamasının anayasaya aykırılık oluşturmayacağına işaret eden Çiçek, konuyu ilk kez kendilerinin gündeme getirmediğini, 1997'de Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı üzerine dönemin hükümetinin Meclis'e bir tasarı gönderdiğini anımsattı. Cemil Çiçek, o düzenlemede de zinanın ''şikâyete bağlı suç'' olarak düzenlendiğini belirtti. *********************************************************************** ZİNA: AKIM DERKEN... 03/09/2004 Akşam Köşe Yazısı YALÇIN PEKŞEN Başbakan Recep Tayyip Erdoğan iktidara hazırlandığı günlerde bir şiir okumuştu: 'Minareler süngü, Kubbeler miğfer... Camiler kışlamız, Mü'minler asker...' Bu şiir'in de içinde olduğu konuşma daha sonra dava konusu oldu ve Erdoğan'ın 'şeriat özlemi içinde olduğu' kesin hüküm haline geldi. Kanuni deyişle 'halkı, din ve mezhep farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa kışkırttığı' saptandı. Sonra karar ortadan kaldırılarak AKP'nin iktidara gelmesi sağlandı. Ancak özlem sürüyordu. Tabana çeşitli sözler verilmişti; bunlardan biri de giderek artan 'zina ile binayı' ortadan kaldırmaktı. Binaların kaldırılması zor işti. 'Dünyada mekan, ahirette iman' anlayışındaki toplum, nereyi bulsa, üstüne örtüveriyor, altına giriveriyordu. Hatta Başbakan bile böyle bir işten sabıkalıydı. ZİNA: AKIM DERKEN... 03/09/2004 Akşam Köşe Yazısı Üstelik durum hala hatırlanıyor, 'Kafanıza göre binalar yapmayın' diyen Başbakan'a 'Sen de yaptın !...' diyenler oluyordu. Öyleyse binaların ortadan kaldırılması başka bir zamana bırakılsa da olurdu. Şimdi yapılacak iş zinayı ortadan kaldırmaktı. * * * Zinayı yasaklamak görece kolay bir işti; yasa tasarısı ellerinin altındaydı, Meclis'te çoğunlukları vardı ve muhalefetin ağzı var, dili yoktu. TCK'ya bir madde eklerlerse, olur biterdi. Şeriat hukuku modern hukuka uyar giderdi. Muhalefet sözcüleri de olaya -Beyler, siz ne yapıyorsunuz ? Karı-koca arasındaki bir münasebette araya girmek münasebetsizliktir. Adam eşini zina yaparken yakalarsa boşanır. Boynuzlarını büyütmek istiyorsa kime ne ?...' diye yaklaşacağına -O zaman biz de eşitlik isteriz. Erkeğin zinası da suç olsun...şeklinde baştan kara bir mantıkla yaklaştı. * * * AKP'liler önce sevindiler: -İşler tamamdır. Muhalefet tongaya bastı...diye düşünüyorlardı ki, dini politikaya bu ölçüde alet etme işine Allah bile razı olmadı. Üzerinde anlaşılan metinde erkeğin zinası da suç kapsamına alındığı için, bu kez dini nikahın da zinaya girdiği farkedildi. Oysa AKP'lilerin çoğu dini nikahlıydı.. Ortaya 'açım derken, tokum..' gibi bir durum çıkmıştı. Zina yasağı hukuka uysa bile, imam nikahlıları hukuka uydurmak zordu. Yasak kararı yasalaşırsa, kendini sevaba giriyoruz zanneden dini nikahlılar cezaevine gireceklerdi. Aranırsa bir çözüm bulmak elbette mümkündü: dini nikahlı eşlerle yapılacak resmi nikah zinayı ortadan kaldırabilirdi ama bu kez ikinci, üçüncü ve hatta dördüncü eşleri almış olanların durumu vardı. Kısacası işler karıştı. Durum şimdi şu: Altı Galata, üstü Şişhane, en üstü de Kasımpaşa olan yönetim, zinayı cezalandırayım derken, kendi yandaşlarını cezayla karşı karşıya bıraktı. Allahın sopası yok ! Cezayı bazen böyle veriyor. *********************************************************************** ZİNA 03/09/2004 Sabah Köşe Yazısı AHMET HAKAN "Devletin yatak odasında ne işi var?" dersen "İşte bir zinacı daha!" ile hoş geldin derler sana. "Zina toplumu yıkan bir virüstür ve yasaklanmalıdır" dersen bu sefer de "Gerçek yüzünü ortaya koydu" derler. Bu yüzden Mehmet Barlas'ın bu tür durumlar için yaptığı yol göstericiliğe sığınmak en iyisidir: Kimseye aldırma! Doğru bildiğin yolda dosdoğru ilerle! Peki. Biz de öyle yapalım. *** Önce hiç değinilmeyen noktaya işaret edelim: AK Parti'nin cezalandırmak istediği zina ile dinin "günah" saydığı zina aynı şey değildir! Türk Ceza Yasası'nda suç olarak tanımlanan zina, sadece aralarında resmi ZİNA 03/09/2004 Sabah Köşe Yazısı olarak "nikah akdi" bulunanlar için geçerlidir. Oysa İslam'a göre zina, "aralarında dinin öngördüğü evlenme akdi bulunmayan kadın ve erkek arasındaki cinsel ilişki"dir. Yani İslam, "evli olmayan erkekler" ile "evli olmayan kadınlar" arasındaki cinsel ilişkiyi de zina tanımı içinde sayar. Genel çerçeve bu. (Dinin bu genel çerçevesini daraltmaya meraklı geleneksel hocalar, "el zinası", "göz zinası" gibi kavramsallaştırmalarla işi, kadınla erkeğin toplum içinde yan yana gelmesini imkansız kılacak noktalara vardırmışlardır ki, bu apayrı bir konudur. Bu bakir alan, hesaplaşmaya cesaret edecek, içeriden konuşan, içtenliğine güven duyulan aydın din adamlarını bekliyor. Şimdilik bu kadarını söyleyip geçelim.) Demek ki neymiş: İslam'ın "zina" tanımıyla, AK Parti'nin "zina" tanımı birbiriyle örtüşmüyormuş! *** Denebilir ki: AK Parti'nin gücü buna yetiyor! Elinden gelse "evli olmayanlar" için de zinayı suç sayan yasal düzenlemeyi getirir. Bu teze karşı benim söyleyeceğim tek şey var: O kadar emin olmayın! Çünkü Türkiye'de dinin günah saydığı ama yasaların suç saymadığı uygulamalar sanıldığından daha fazla yerleşmiştir. Yani toplum bilinçli ya da bilinçsiz "laik yaşam tarzı"nı içselleştirmiştir. AK Parti de kaçınılmaz olarak bu durumu veri olarak kabul etmiştir. Asker korkusu, Anayasa Mahkemesi engeli filan işin tuzu biberi olmuştur. (Unutmayalım: AK Parti'yi, Milli Görüş çizgisinden ayıran en önemli nokta gerçekçiliktir). Yani AK Parti, dinin günah saydığı alanlarda yasaklar getirmeye kalksa bugünkü oy potansiyeline ulaşamayacağının farkındadır. *** Sözün özü şudur: AK Parti'nin zinanın cezalandırılması için bastırmasından yola çıkarak, "İşte sonunda dinci yüzlerini ortaya koydular" denilemez. Çünkü bu işin altında "ülkeyi adım adım şeriata götürmek" arzusu değil, toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan "muhafazakar sağcı" kesimlerden aferin almak emeli vardır. Bu emel de bu ülkede AK Parti ile ortaya çıkmamıştır, en azından son 50 yıldır hep gündemdedir. *********************************************************************** AİLE FOTOGRAFI 03/09/2004 Milliyet Manşet İşte zinaya ceza ittifakı Türkiye'nin yasalarına sokmaya çalıştığı 'zina', Afganistan, Pakistan, Suudi Arabistan, İran gibi 'şeriat' hükümlerinin uygulandığı ülkelerde suç sayılıyor. Zina AB, ABD ve Kanada'da boşanma nedeni kabul edilirken, şeriatla yönetilen ülkelerde kırbaç ve taşlamayla cezalandırılıyor Türkiye zinayı yeniden suç olarak düzenlerse, girmek için büyük çaba sarf ettiği Avrupa Birliği (AB) yerine çoğunluğu geri kalmış ülkelerin oluşturduğu aile fotoğrafında yerini alacak. Zina Avrupa üyeleri ile ABD ve Kanada gibi ülkelerde sadece boşanma nedeni olarak kabul ediliyor. Afganistan, Pakistan, Suudi Arabistan, İran, Irak, Malezya, Bangladeş, Yemen, Lübnan, Cezayir, Suriye, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Sudan, Nijerya, ÇAD, Kamerun, Nijer, Mali ve Uganda gibi ülkelerde ise zinaya ceza veriliyor. AİLE FOTOGRAFI 03/09/2004 Milliyet Manşet Afganistan, Pakistan, Malezya, BAE, Sudan, Afganistan, Suudi Arabistan, Yemen, İran'ın oluşturduğu kesimde zina en ağır suçlardan biri. Bazı ülkelerin ölümle cezalandırdığı zina için "kırbaç" veya "ömür boyu gözaltı" cezası uygulanıyor. Birçok ülke, kadın ve erkekleri zina suçunda ayırmıyor. Zina yapanların, hırsız ve katillerle eşit tutulduğu da oluyor. Erkeklere hoşgörü Suriye'de, kadınlar zinayla suçlanırsa, erkeklerin iki katı oranda ceza alıyor. Lübnan'da evlilik dışı ilişkiye giren erkek pişmansa ceza almıyor. Kadının birlikte olduğu erkek ilişkiyi itiraf ederse, kadın için hiçbir hafifletici neden dikkate alınmıyor. Mali'de kadınların kocalarını aldatmaları en büyük günahlardan biri sayılıyor. Uganda'da, zina suçlamasıyla sadece kadınlar yargılanıyor. Her gün taşlama Bangladeş'te 1993'te genç bir kadın zina ile suçlanınca, her gün 101, ailenin en yaşlı üyesi tarafından da 51 kez taşlanması kararı verilmişti. Cezayir'de, evli kadın zina yaparsa 1-2 yıl hapis cezasına çarptırılıyor. Aynı ceza, erkek için de geçerli. Afrika ülkeleri Kamerun, Uganda, Çad, Nijer ve Nijerya'da da zina en büyük suçlardan sayılıyor. Afrika'da zina Allah'a karşı gelmek olarak algılanıyor, çünkü evlilik dini bir kurum. Zinanın durumuna göre, suç işleyen kişiler fiziksel acı ya da ölümle cezalandırılıyor. Kadın, evden uzaklaştırılabiliyor ve kocasını kaybediyor. Yaşadığı bölgeden uzaklaştırma cezası da uygulamalar arasında. Ancak, son yıllarda çoğunlukla zina suçu ölümle cezalandırıldı. *********************************************************************** HUKUKÇULAR ATEŞ PÜSKÜRÜYOR 03/09/2004 Star Haber HÜSEYİN HATEMİ CANAN ARIN HÜLYA GÜLBAHAR Zinanın suç olması ve hapis cezası getirilmesi tartışmaları Türkiye’nin tek gündemi haline geldi. ‘Zina suç olsun’ diyen hukuk çevreleri bile zinaya hapis cezasını ‘çağdışı’ olarak nitelendiriyor... TCK Kadın Platformu kurucularından avukat Hülya Gülbahar: ‘Z tipi cezaevleri yapsınlar.’ ‘Bu tasarı, bu çağda recm cezasının hortlamasından başka birşey değildir. Yani taşlamıyor, cezaevine koyuyorlar... Yasa çıkarsa Z tipi cezaevleri yapsınlar. AB’ye girme hayallerinin kurulduğu bir ortamda, böyle bir girişim ülkenin kaderiyle oynamaktan başka birşey değildir. Hiçbir Avrupa ülkesinde böyle bir yasa yok. Bu yasa toplumu röntgenci hale getirir.’ İstanbul Üniversitesi Medeni Hukuk Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hüseyin Hatemi: ‘Zina suçuna evet, hapis cezasına hayır.’ ‘Zina hukuk dilinde evli kadın ile evli erkeğin başkasıyla ilişkisi demektir. Evli olmayanların evli olanlarla kurduğu ilişkinin suç sayılması doğrudur. Ancak hapis cezası fikrine katılmıyorum. Zina eşlerin şikayetine bağlı olmalı. Kadın ve erkek için eşit şartlar getirmeli. Eğer suç sabit görülürse hapis cezası değil de, yan ceza verilmeli.’ İstanbul Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi üyesi, avukat İpek Baltacı: ‘İmam nikahlılar ne olacak?’ ‘Bu taslak özel hayata müdahale demektir. Ayrıca Türkiye’de imam nikahlı birçok çift var. Hatta Meclis’teki bazı milletvekillerinin de birkaç HUKUKÇULAR ATEŞ PÜSKÜRÜYOR 03/09/2004 Star Haber ‘eşi’ olduğunu biliyoruz. Onlar imam nikahı ile ilişkiyi meşrulaştırıyorlar... O zaman onun da suç sayılması lazım. Onların durumu ne olacak?’ Avukat Canan Arın: ‘Zina AB’de suç değil.’ Böyle suç olmaz. Cezaevlerini böyle saçma sapan suçlarla doldurmanın hiçbir anlamı yok. Kadın ve erkeğe eşit ceza gibi birşey olmayacak, bu işten yine kadın zarar görecektir. Avrupa Birliği üyesi ülkelerin hiçbirinde zina suç değildir. İran’da, Suriye’de ya da Suudi Arabistan’da suç olabilir... Zaten bu hükümetin örnek aldığı ülkeler de onlardır.’ ALDATMALARI ORTADAN KALDIRACAK ADIM BaŞbakan Tayyip Erdoğan, zina hakkında ilk kez konuştu. Erdoğan, Ak Parti’nin zinaya yönelik düzenlemesini ‘Aldatmaları ortadan kaldırmaya yönelik adım’ olarak değerlendirdi. Erdoğan, ‘İşin içeriği bilinmeden yorum yapılıyor. Bunlar üzüntü verici’ diye konuştu. Erdoğan, gazetecilerin soruları üzerine, yapılan yorumların, sadece duyuma dayandığını, içerik konusunda bilgiye sahip olunulmadığını belirtti. Erdoğan, ‘Kadına yönelik bugüne kadar yapılmış olan eşitsizlikleri ortadan kaldırmaya yönelik bir adımdır. Yani erkeğin kadını aldatmasında ya da kadının erkeği aldatmasında uygulanacak olan cezai müeyyide aynı olacaktır. *********************************************************************** SABRIMIZ TAŞIYOR : GEREĞİNİ YAPARIZ 03/09/2004 Star Söyleşi RECEP TAYYİP ERDOĞAN ZEYNEP GÜRCANLI BAŞBAKAN, KUZEY IRAK’TA YUVALANAN PKK İLE MÜCADELE ETMEYEN ABD’YE SERT ÇIKTI Erdoğan şöyle konuştu: Amerikan uçakları neden Felluce’yi bombalıyor? Orada terörist var. Kuzey Irak’ta da terörist var. Orada onu uyguluyorsun da, başka yerlerde neden uygulamıyorsun? Sabrımız bir yere kadar. Gereği neyse onu yaparız BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Kuzey Irak’ta yuvalanan PKK-Kongra Gel terör örgütü ile mücadele etmeyen ABD’yi sert sözlerle uyardı. Başbakan’ın bu çıkışına, ABD Başkanı Bush’un ulusal güvenlik Danışmanı Condoleezza Rice’ın, ‘Kuzey Irak’taki PKK teröristlerini ikna için, askeri yolların dışındaki mekanizmaları kullanacağız’ sözleri neden oldu. ‘Ben hiç ikna olmadım’ diyen Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu; Üzerimize düşeni yaparız ‘ABD teröre karşı bunu uygulamıyor ki. Eğer bunu uyguluyorsa o zaman Felluce’de niye uçaklar bombardıman yapıyor? Orada da teröristler var, kuzeyde de teröristler var. Orada helikopterler, uçaklar bomba yağdırıyor. Orada onu uyguluyorsun, peki burada niçin başka yöntemler düşünüyorsun? Bizim de sabrımız bir yere kadar. Biz de herhalde insanlarımızın şehit olmasını böyle izleyemeyiz. Gereği neyse biz de onu yapmak zorundayız. Bölge insanının huzursuz edilmesine kimsenin hakkı yok. Sorumluluk mevkiinde olan insanlar olarak bizler üzerimize düşeni yapıyoruz ve yapacağız.’ Zinada toplum bizimle Erdoğan, Türkiye’de gündemin ilk maddesine oturan, zinaya ceza getirilmesi konusuna ise, ‘toplumun değer yargıları’ açısından yaklaştı. ‘Toplumun değer yargılarını yok sayamayız. Toplumun büyük çoğunluğu şu SABRIMIZ TAŞIYOR : GEREĞİNİ YAPARIZ 03/09/2004 Star Söyleşi anda bizim gibi düşünüyor. Biz bu konuda kamuoyu araştırması yaptırdık’ diyen Başbakan, cezaların ‘caydırıcılık’ için koyulduğuna dikkat çekti ve ekledi: Cezalar caydırıcı olmalı ‘Şu anda partimizin şikayete dayalı olarak zina ile ilgili aldatmacayı ortadan kaldıracak bir tavır olarak düşündüğüm bu konuyu eğer sizler devletin bir yasak mantığı olarak değerlendirirseniz, o zaman ben ‘Türk Ceza Kanunu’nun tamamına gerek yok’ derim. O zaman gelir bunun tamamını kaldırırız. Buna gerek yok. Niye? Bütün olaylara çare arayalım. Hırsızlık yapmak, cezası olmasın. Eroin, esrar bütün bunların cezası olmasın. Ama ceza niçin vardır? Bunun tek sebebi vardır. Bu caydırıcı olmaya yöneliktir. Caydırıcı olmayan yasaların çıkartılmasının anlamı yoktur. Bunun dozunun daha da artırılması dünyada kabul gören bir anlayıştır.’ Farklı yöne çekilmesin Medyanın konuyu farklı yöne çektiğini de söyleyen Başbakan, ‘Eğer şikayet varsa, burada yargı var, eğer yoksa orada yargı yok. Toplumun değer yargılarını ve taleplerini devlet değerlendirmek ve onları koruma altına almak zorundadır’ dedi. Bu düzenlemenin AB normlarına uygun olduğunu da kaydeden Başbakan, şöyle konuştu: ‘Kopenhag kriterleri içerisinde veya AB düzenlemeleri içinde böyle bir şey yok ki. Şu anda AB üyesi ülkelerin bir kısmında kürtaj serbest, bir kısmında yasak. Nereye koyacaksınız bunu?’ Yargıtay-MİT-Çakıcı Başbakan Erdoğan, MİT-Alaattin Çakıcı-Yargıtay eksenindeki tartışmalara siyasetçilerin girmemesi gerektiğini vurguladı. ‘Yargı sürecine girmiş olan konuda siyasetin hala laf etmesinin anlamı yok’ diyen Başbakan, bu konuda kurumların kendi içinde gerekli süreçleri başlattıklarına dikkat çekti. Ancak ekledi: ‘Eğer konunun bizimle ilgili boyutu varsa gerekli adımları atarız’ Parti olarak, Meclis’te çoğunluğa sahip olduklarını hatırlatan Başbakan, ‘Eğer bu konuda yasa çıkarmamız gerekiyorsa, onu da yaparız’ diye konuştu. Ne yargıya müdahaleye, ne de MİT gibi önemli bir kurumun yıptarılmasına izin vermeyeceklerini vurgulayan Başbakan, demokrasilerdeki ‘kuvvetlerin ayrılığı’ prensibini hatırlatarak ‘Ben yargıç değilim. Ben hükümetin başındayım. Biz kendimizi hem savcı, hem hakim yerine koyamayız’ ifadelerini kullandı. Bu konuda, hükümete yönelik eleştirilere de yanıt veren Erdoğan, şöyle konuştu: ‘Görüyorum ki, bazı partilerin liderleri kendilerini hem savcı hem hakim yerine koyuyorlar. Böyle bir hakkımız yok. Bu milleti tahrik etmeye, aldatmaya yönelik ifadelerdir. Halk arasındaki deyimle kuru sıkı atmaktır. Biz dürüst olacağız.’ Milli gelir hedefi 10 bin dolar Erdoğan, hükümetin Türkiye için yakın dönem ekonomik hedeflerini ise şöyle özetledi: ‘Kişi başına milli geliri süratle önce 5 bin doların üzerine, daha sonra ikinci etapta 10 bin doların üzerine nasıl çıkarabiliriz bunun çalışması içindeyiz. Enflasyonu tek haneli rakama önümüzdeki yıl nasıl düşüreceğiz, bunun altyapısı lazım. Büyüme hızını sürekli yüzde 5’in üzerinde tutma gayreti içinde olacağız. Enflasyonda hedefimiz yüzde 12’ydi, petroldeki aşırı sıçramalara rağmen hedefi tutturacağız. Faiz oranlarında şu anda bir duraksama var. Orada gayretimiz yoğun. Dalgalı kurdan asla taviz vermeden.’ Erdoğan, son dönemde ortaya çıkan cari açık endişelerine katılmadı. ‘Cari açık konusunda felaket senaryoları var’ sorusuna karşılık, ‘Felaket senaryoları, senaristlerin işi. İthalattaki artış, lüks tüketim maddelerinin ithalatından dolayı gerçekleşmiyor ki. İthalat rakamlarındaki artış, otomotiv sektörü ve ara mallardan kaynaklandı’ SABRIMIZ TAŞIYOR : GEREĞİNİ YAPARIZ 03/09/2004 Star Söyleşi dedi. Ülkede heyecan var Erdoğan, son dönemde Türkiye’de ekonomideki gidişattan oldukça memnun olduğunu, ‘Ülkede bir heyecan var’ diyerek dile getirdi. Türkiye’nin çok ciddi bir motivasyon yakaladığını kaydeden Erdoğan, buna yönelik herhangi bir darbenin, tüm ülkeye zarar vereceğini vurguladı. Kasım 2002’de Türkiye’de 2 bin 600 dolar olan milli gelirin, 4 bin dolara ulaştığına dikkat çeken Başbakan, ‘Türkiye buraya durup dururken gelmedi. Buna kimse farklı bir kılıf uydurmasın. Bunlar gayretle oldu’ diye konuştu. Erdoğan şöyle devam etti: ‘Bakın artık yolsuzluklarla ilgili birşey duymuyorsunuz. Olmuş olan yolsuzluklar bağımsız kuruluşlar tarafından takvime bağlandı, onların tahsili süreci başladı. Kurumlarımızda bu noktada ciddi bir heyecan söz konusu. Yatırımlar başladı. İlk 6 ayda yaklaşık 1,5 milyar dolarlık doğrudan yabancı yatırım ülkemizde yapıldı. Bu yatırımlar neticelerini verecek. Turizmde geçen yıla göre ilk altı ayda yüzde 37 artış gösterildi. Otellerde doluluk oranı hamdolsun yüzde 100’leri buluyor. DİE açıklamasına göre işsizlikte yüzde 10 gibi bir düşüş var. Duble yollarımızın çalışması devam ediyor. İnşallah yıl sonu itibariyle 5 bin kilometreyi yakalayacağız. Toplu Konut İdaresi’nin dönüşüm projeleri sürüyor. Hedefimiz bu yıl 100 bin temel.’ Merkeziyetçi değilim Erdoğan, Türkiye’nin teknolojik alanda geldiği noktayı ise, ‘10 dakikada 9284 öğretmen tayini yaptık’ diyerek özetledi. AK Parti Meclis grubu ile Parti arasında ‘huzursuzluk’ iddialarını, ‘dedikodu’ olarak nitelendiren Başbakan, yönetim anlayışını ise şöyle özetledi: ‘Tayyip Erdoğan merkez odaklı çalışmayı değil, yetkilendirmek suretiyle yetkinin yanında tasarruf imkanı da veren bir insandır. Benim liderlik anlayışım budur.’ KÖŞK İLE KAVGA ÜLKEYE HUZURSUZLUK GETİRİR BAŞBAKAN Erdoğan, medyada zaman zaman çıkan, Cumhurbaşkanı ve Türk Silahlı Kuvvetleri ile hükümet arasında ‘uzlaşmazlık-küskünlük’ haberlerine karşılık, ‘Bu kurumlar yıpratılmamalı. Biz parti olarak hiçbir zaman ayrımcılığı savunmadık. Aksine dayanışmayı savunduk’ mesajı verdi. KÖŞK ONAY MAKAMI BAZI milletvekillerinin bireysel olarak yaptıkları kimi açıklamaların, tüm partiye maledilmemesi gerektiğini vurgulayan Erdoğan, Cumhurbaşkanı’nın, ‘ülkenin, yürütmenin başı, onay makamı’ olduğunu vurguladı. Erdoğan, ‘Benim daha önceki dönemlerde olduğu gibi Cumhurbaşkanı ile aramızın bulanık olması, huzursuz olması ülkeme bir defa fatura ödettirir. Biz AK Parti olarak ülkemize bir fatura ödetme gayreti içinde olmadık, olmayacağız’ diye konuştu. ASKERİN TUTUMU Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ise, ‘milletin bağırdan çıkan’ yapısına dikkat çeken Erdoğan, şöyle konuştu: ‘Bu kurum, hassas bir kurumdur. Bu kurumumuzun da gerek içeriden, gerekse dışarıdan yıpratılmaması gerekir. Onun için orada da sorumluluk makamında olanlar bunun hassasiyetini taşımalıdır. Yürütme makamında olan bizler de aynı şekilde bunun hassasiyeti içinde olarak TSK’nin yıpratılmaması konusunda gayret içinde olmalıyız.’ Hükümete karşı da aynı hassasiyetin gösterilmesi gerektiğini söyleyen Erdoğan, ‘Hükümetlerin topa tutulan hedef tahtası haline getirilmemesi gerekir. Herhangi bir şey olduğunda yüklenin hemen hükümete, bu olmaz. Bazı yerlerde yanlışlıklar, eksiklikler oluyor, olabilir. Bir eksiklik gördük mü bunu hemen fatura edelim, bu yanlış. Bu konularda bence çok daha hassas olmak inanıyorum ki ülkemize çok şey kazandıracaktır.’ SABRIMIZ TAŞIYOR : GEREĞİNİ YAPARIZ 03/09/2004 Star Söyleşi ORTADOĞU’DA KAN DURMALI BAŞBAKAN Erdoğan Filistin Başbakanı Ahmed Kurey’in bu hafta Ankara’ya yapacağı ziyaret ve kendisine en yakın milletvekillerinden oluşan bir grubun henüz tamamladığı İsrail temasları çerçevesinde, Türkiye’nin Ortadoğu politikasını ise şöyle anlattı; ‘Bir yanda askeri, ekonomik, ticari açıdan ilişkimiz olan dost ülke İsrail var. Diğer yanda inanç bağları ile birbirimize bağlı olduğumuz kardeş Filistin var. Türkiye, Ortadoğu’da rol üstlenmeye mecburdur.’ Artık gerek Filistin, gerekse İsrail tarafında savunmasız insanların öldürülmesine son verilmesini isteyen Erdoğan, şöyle dedi: ‘Ben terörü lanetlerken, terörün bozduklarını bir kenara koyamayız. Bu, bireysel olsun örgütsel olsun, devlet bazında olsun. Artık terör dursun istiyoruz. Gazze’deki yerleşim bölgelerinin boşaltılması olayını, Refah Mülteci Kampı’nın bombalanması hadiselerini bir kenara koyamazsınız. Bunların ortadan kaldırılması lazım. İnsanlara orada korkusuz yaşama dönemini başlatmaları lazım.’ DOKUNULMAZLIK TOPTAN GELSİN ERDOĞAN, Çakıcı-MİT-Yargıtay olaylarıyla yeniden gündeme gelen devlet memurlarının ve siyasetçilerin dokunulmazlıkları konusunda ise, ‘dokunulmazlık konusu, toptan ele alınmalı’ mesajı verdi. Muhalefete, bu konuda uzlaşma komisyonu kurulması çağrısında bulunduklarını, bir ‘toplumsal mutabakat aradıklarını’ söyleyen Erdoğan, şöyle konuştu: ‘Olaya sadece milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılsın açısından yaklaşırsanız, biz bu oyunda yokuz. Çünkü bu siyaseti yıpratma yoludur. Siyasetin böyle bir yıpratılmaya tahammülü yoktur. Buna müsade etmeyiz. Türkiye’de bugüne kadar hep siyaset ve siyasetçi yıpratılma gayreti içinde olunmuştur. Eğer siyasetçiyi yıpratırsak, yarın Türkiye’de siyaset yapacak insan bulamayız. Eğer muhalefet bu konuda samimiyse, uzlaşma komisyonuna versin adamlarını, bizim programımızda zaten bu var.’ CHP’Lİ MUSTAFA SARIGÜL’E TAVSİYE ERDOĞAN, ‘CHP ile AKP benim üzerimden anlaştı. Hakkımda soruşturma açılmasına karşılık olarak, TCK üzerinde uzlaşma sağlandı’ diyen Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’e ise bir tavsiyede bulundu: ‘Kendisine güveniyorsa, bu tür soruşturmalardan çekinmesine gerek yok. Benim hakkımda da 7-8 dosya açıldı. Genel Başkan oldum daha sonra. Belediyesinde herhangi bir sıkıntı yaşanmamışsa, o zaman korkmasına gerek yok ki. Mülkiye başmüfttişleri gelir, araştırmalarını yapar, herhangi birşey yoksa yoktur. Ama varsa... Bu kadar basittir.’ *********************************************************************** CÜZDANINA GÖRE CEZA 03/09/2004 Halka ve Olaylara Tercüman Haber TCK’daki değişiklikle para cezaları, sanıkların maddi durumuna göre belirlenecek. Aynı suçu işleyen iki sanıktan zengin olan çok, fakir olan ise daha az para cezası alacak YENİ Türk Ceza Kanunu (TCK) Tasarısı’na göre cezalar, cüzdanların kalınlığına göre kesilecek. TBMM’nin 14 Eylül’deki olağanüstü toplantısında görüşülecek olan tasarı, hapis ve para cezalarına yeni düzenlemeler getiriyor. TCK Tasarısı, Genel Kurul’da bir değişikliğe uğramazsa, ‘suçu işleyenin cüzdanının kalınlığına göre ceza’ anlayışı yargı sistemine girmiş olacak. Tasarı, 1 Ocak 2005’te yürürlüğe girecek olan ‘Paradan Altı Sıfır CÜZDANINA GÖRE CEZA 03/09/2004 Halka ve Olaylara Tercüman Haber Atılmasına İlişkin Yasa’ya da uyumlu hale getirildi. Tasarıda 20 ile 100 milyon lira arasında belirlenen bir günlük hapis cezasının karşılığı, Yeni Türk Lirası olarak 20 ve 100 YTL olarak değiştirildi. Yeni TCK’ya ‘Adli Para Cezası’ adı altında yeni bir bölüm de komisyon görüşmeleri sırasında eklenmişti. Bu düzenlemeye göre suç işleyen kişinin ekonomik durumu göz önünde tutulacak. Eşitlik ilkesi gözetiliyor Eşitlik ilkesine aykırılık yarattığı gerekçesiyle düzenlenen maddeyle, ‘ödeme gücü olanın parasını vererek hapis yatmaktan kurtulduğu’, ‘parası olmayanın da cezasını hapiste kalarak çektiği’ sistem tarihe karışmış olacak. Konu, tasarının gerekçesinde şöyle ifade edildi. “Ödeme gücü olan kişi üzerinde etkisi olmayan, ödeme gücü olmayanı ise sonuçta yine infaz gönderilmesini sağlayan bu sistemden vazgeçilmiştir.” Düzenlemeye göre para cezaları, hapis cezalarına alternatif olarak getiriliyor. Hakimler, suç işleyen kişinin malvarlığını ve kazancını göz önüne alarak para cezasının miktarını belirleyecek. Az kazanandan az, çok kazanandan çok para cezası kesilecek. Para cezasının bir yıl içinde ödenmesi de şart olarak tasarıda yer alıyor. Ancak bu ceza taksitler halinde de verilebilecek. Taksidinin birini ödemeyenden, kalan kısmın tamamı bir seferde alınacak. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi ve TCK Tasarısı Adalet Alt Komisyonu Bilim Danışmanı Doç. Dr. Adem Sözüer, para cezalarının eşitlik ilkesine aykırı olmaması ve caydırıcı nitelik taşıması için bu şekilde düzenlemeye konulduğunu söyledi. Sözüer, gerekçeyi bir örnekle anlattı: “Biri fakir, diğeri zengin iki insan aynı suçu işliyor. Hâkim, aynı suç için ikisine de 10 milyar lira ceza veriyor. Zengin ödeyip kurtuluyor ve caydırıcı hükmü olmuyor. Ancak, fakir bunu ödeyemeyeceği için para yerine hapis cezası çekiyor ve bir yıkım yaşıyor. Bu da eşitlik ilkesine aykırı.” Mevcut yasada böyle bir düzenleme olmadığını belirten Sözüer, “Hâkim yeni sistemde kişinin ekonomik durumunu dikkate alarak cezaları verecek” dedi. Verilen cezanın adil ve tahsil edilebilir olması için bu düzenlemeyi hazırladıklarını belirten Sözüer, tüm Avrupa ülkelerinde para cezalarının bu şekilde verildiğini belirtti. Seçenekli yaptırım Tasarıyla bir yıl ve altındaki cezalar ‘kısa süreli hapis cezası’ olarak açıklandı. Ayrıca mahkemelere bu miktardaki hapis cezaları yerine seçenekli yaptırımlar uygulayabilme yetkisi verildi. Böylece, bir yılın altında ceza alanlar hapse gönderilmeyip, bunun yerine mağdurun veya kamunun uğradığı zararı aynen tazmin etme yükümlülüğüyle karşı karşıya kalacak. Bu kişiler, kamuya yararlı bir işte çalışma cezasına da çarptırılabilecek. Mahkemeler, kısa süreli hapis cezası yerine ayrıca bir yıl süreyle meslek veya sanattan men yaptırımı da uygulayabilecek. *********************************************************************** CHP'DEN DESTEK YOK 03/09/2004 Halka ve Olaylara Tercüman Haber AKP’nin ‘zina suçu’ bahanesiyle rejimi değiştirmek istediğini savunan CHP tasarıya karşı çıkarken, MHP maddenin tasarıya mutlaka eklenmesini istedi AKP’NİN, zinaya hapis cezası öngören düzenlemeyi Türk Ceza Kanunu CHP'DEN DESTEK YOK 03/09/2004 Halka ve Olaylara Tercüman Haber Tasarısı’na eklemek istemesi konusunda, parti grubunda da görüşbirliği sağlanamazken, CHP’liler son anda maddeye destek vermekten vazgeçti. DYP’liler bu konuda orta yol bulunmasını isterken, MHP zinanın suç sayılmasını talep etti. AKP’nin hedefi rejim CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman, getirilmek istenen düzenlemeyi çağdışı olarak nitelendirdi. Zinanın suç değil, boşanma nedeni olduğunu vurgulayan Arıtman, AKP’nin asıl isteğinin rejimi değiştirmek olduğunu öne sürdü. Demokratik hukuk devletlerinde zinanın suç olmadığını ifade eden Arıtman, “Zina, şer hukukla yönetilen devletlerde suç niteliğindedir. Getirilmek istenen bu düzenleme ile ülkenin AKP tarafından nereye götürülmek istendiği ortadadır. AKP, ülkeyi şer’i düzene götürmek istiyor. Zinayı suç saymak sadece şer’i düzen uygulamalarında vardır” dedi. Devletin kişilerin özel alanına girmemesi gerektiğine işaret eden Arıtman, bunun insan haklarına aykırı olduğunu söyledi. Kadınların böyle bir talebi olmadığını da kaydeden Arıtman, Meclis Genel Kurulu’nda AKP içerisinde de zinanın suç sayılması konusunda çok fire çıkacağını ileri sürdü. Arıtman, zinanın suç sayılmasının AKP tabanındaki erkekleri de sıkıntıya sokacağını savundu. CHP Ordu Milletvekili Sami Tandoğdu da, AKP’lileri James Bond gibi takip edeceklerini ve birden fazla evliliği olanlar varsa ortaya çıkaracaklarını ifade etti. İnsan onuru incitilmemeli DYP Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir ise, konuya insan onurunu incitmeyecek şekilde yaklaşılması gerektiğini söyledi. “Zina suçtur ya da değildir” şeklindeki yorumlarla sonuca ulaşılamayacağını ifade eden Akdemir, “Halkımızın inançlarını göz önünde bulundurarak, çağdaş yasalardaki gibi, kadın-erkek arasındaki ilişkiyi düzenlemek gerekiyor. Bireyin kanaatleri birinci derecede yer alırken, konunun iki kişi arasındaki ilişkinin kutsallığına bağlanması gerekiyor. İki kişi arasındaki ilişki başkaları tarafından bilinmediği sürece suç mudur, değil midir, bilinmez” diye konuştu. MHP’den destek var MHP Genel Başkan Yardımcısı Oktay Vural da, ailenin korunması esas alındığında, zinanın toplum tarafından kabul edilebilir ve ahlaki olmadığını söyledi. Ahlaki olmayan bir davranışın TCK’da da yer alması gerektiğini belirten Vural, “Ancak bu konuda kadın ve erkek eşitliği dikkate alınmalıdır” dedi. Zinayı hoş görmenin mümkün olmadığını vurgulayan Vural, “İnsanların farklı tercihleri var ise ayrılmalıdır. Zina boşanma sebebi olabilir ama böyle bir müessese içerisinde zinayı uygun gören davranış bizim toplum tarafından kabul edilemez” diye konuştu. Tasarıyı AKP’nin hazırladığını, zinanın da tasarıda yer almadığını ancak son anda getirilmek istendiğini belirten Vural, AKP’yi ‘kıvırmakla’ suçladı. AKP’nin zinayı siyasi malzeme yaptığını savunan Vural, “Hangi sözlerine inanacağız? Yarın ne derler belli değil. Borsa gibi inip, çıkıyorlar. Başta ‘zina suç olmasın’ dediler, şimdi ‘suç olsun’ diyorlar” dedi. *********************************************************************** ZİNA 03/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı ZİNA 03/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı AHMET TAŞGETİREN Zina, İslam Hukuku'nun bir terimi. "Kadınla erkek arasında nikah akdi olmaksızın gerçekleşen cinsel birleşme" anlamına geliyor. "Zani", zina eden erkeği, "zaniye" de zina eden kadını anlatıyor. Bu tanımlama içinde, kadınla erkeğin "zani - zaniye" diye tanımlanması için, zina fiilini evlilik çatısı içinde işlemiş olmaları gerekmiyor, evlilik dışında da, nikah akdi olmaksızın birleşmeler zina olarak değerlendiriliyor. İslam Hukuku'nda, evli haldeyken yapılan zinanın cezası daha ağır, ama evlilik dışı ilişkiler serbest değil. Bu çerçeveden bakıldığında, Türkiye örneğinde, evlilik dışı tüm ilişkiler, mesela genelevde devlet denetimi (!) altında yapılan birleşmeler de, "birlikte yaşıyor" denilen insanların nikahsız birleşmeleri de İslam açısından zina kapsamındadır. Türkiye örneğinde zinanın evli insanlarla ilişkilendirilmesi, "Aile kurumuna karşı işlenen suçlar" çerçevesinde ele alındığı içindir. Yoksa sistem, zinayı başlıbaşına insani bir sorun olarak görme eğiliminde değildir. İslam'ın bakış açısı burada temelden farklılaşıyor. İslam zinayı yasaklıyor, çünkü İslam "neslin devamı" gibi temel bir insani kanuniyet bulunduğunu öngörüyor ve evlilik dışı ilişkilerin nesebin bozulmasına, oradan da neslin devamı kanuniyetinin ihlaline yol açacağını düşünüyor. İslam, doğacak çocuğun geleceğini garanti etmeyen - ki bunun herkesçe bilinen bir akidle gerçekleşeceği kanaatinde- bir erkek - kadın ilişkisine onay vermiyor. Bunu bireysel özgürlükler arasında saymıyor. Orada özgürlük sınırlaması var, evet... Ayrıca bu tür birleşmelerin, serbest cinsellik sürecinde insanlığın geleceği açısından da ciddi riskler oluşturacağını öngörüyor. Batı ülkelerinde zina kavramı neredeyse kaybolmuş durumda. Serbest cinsellik egemen ilişki tarzı. Bunun sonuçları da görülmeye başlamış bulunuyor. En belirgin sonuç, ailenin tükenişi... Evliliklerin bitişi. Cinsel tercihlerin en akıl almaz boyutlarda savruluşu... Toplumun yaşlanması... Batı, bu sonucu kendi geleceği açısından tartışıyor. Meselenin Türkiye'deki güncel tarafına gelince... Türkiye'de yasa yapıcılığı, İslam'ı referans almıyor. Laik düzen bunu reddediyor, hatta anayasal suç kabul ediyor. Onun için, tüm TCK veya başka bir kanun hazırlanırken İslam referans alınmadığına göre, bir tek zina düzenlemesinde İslam'ın referans alınmasından söz etmek abesle iştigalden öteye geçmez. Ya da evlilik halinde zinayı yasaklamakla sistem bünyesindeki zina olgusu arındırılmaz. Zina konusu neden sorun oluyor Türkiye'de? Yasa yapıcılığında İslam referans olarak alınmasa da, toplum kültüründe derinden akan bir islami duyarlılık var. Ondan da önce, insani bir refleks söz konusu. Yani insan, kafası sağlıklı çalıştığında, bir kere serbest ilişkiyi onaylayanın ilke olarak her türlü ilişkiyi onaylamış olacağı dikkate alınırsa, ortaya bir zina tufanı çıkacağını ve böyle bir zina tufanının gün gelip insanın en aziz varlıklarını tehdit edebileceğini düşünür. Cinsellik, insanın en temel motiflerinden birisidir ve orayı "zina" gibi kolaylıkla kuralsız cinsel birleşme gibi algılanacak bir hadiseye açmak, felaketin başlangıcı olabilir. Onun için serbest cinsellik salgınına rağmen, dünyada nikah akdi hâlâ önemseniyor, Türkiye'de de, İslam kültürünün sağladığı duyarlılıkla, belli bir hassasiyet sergileniyor. Zina eden erkek bile, belki genelevde çalışan kadın bile, bu yapılanın insani olmadığına inanıyor. Herkes çocuğunu zinadan koruma çabası ZİNA 03/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı gösteriyor. Kızının serbest ilişkiler ağı içine düşmesini isteyen bir "insan" bulunur mu? "Zina suç sayılmasın" demek, halk nezdinde, Türkiye'nin bir başkalaşmasının işareti olarak görülüyor. "Nereye gidiyoruz?" sorusunu soruyor halk. Bir değer aşınması, bir kişilik erozyonu olarak, "namus" gibi kavramların önemsizleştiğinin göstergesi olarak algılıyor. Zinayı suç saymayan bir yasal düzenleme, halkın dünyasının dışına çıkıyor. "Ne yapalım, zamanın, Avrupa'nın geldiği nokta bu, Biz de AB ile bütünleşme yolundayız, öyleyse halk da içine sindirsin" denilebilir. Halk gerçekten içine sindirebilir de, ama, bir başka grup insanın da, bizzat Avrupa'da yaşanan cinsel savruluşu, bunun ortaya çıkaracağı insani tıkanmayı irdelemesi gerekmez mi? Halk, ilginçtir, "imam nikahı" diye bilinen bir akidle birlikte yaşayan insanlara "zina ediyorlar" gözüyle bakmıyor. Oysa resmi bakış, bu insanları da "nikahsız birleşme" halinde algılıyor. Bu da, resmi bakışla halkın değer yargıları arasındaki farklılaşmanın başka örneği. Namus cinayetleri işleniyor Türkiye'de... Aile mahkemeleri, ailede gittikçe derinleşen sancıları yargılıyor. Boşanmalar çığ gibi büyüyor. Çocukların erken yaşta cinsellikle tanışmalarının ortaya çıkardığı psikolojik, jinekolojik sorunlar korkutucu boyutlara ulaşıyor bir yanda... Birilerimiz "Nereye gidiyor toplum?" diye sormalı değil mi? "Zina" için özgürlüklerden, devletin yatak odasına girmesinden, bilmem neden ahkam keselim... Ama bir de ötesi var... Şunu demiyorum: TCK'ya zina suçu eklenirse her şey süt liman olur, cinsellikle ilgili problemler biter! Hayır, böyle bir şey olmaz. Bir kere "Zina suç olmaktan çıksın" noktasına gelmek, açık bir hassasiyet aşınmasının ürünüdür. Bu aşınma varsa "suç olsun" dediğinizde de alacağınız pek bir sonuç yoktur. Kur'an "Zinaya yaklaşmayın!" diyor. Bu, inanana yüklenmek istenen bir hassasiyet bilincidir. Zinaya yaklaştıran süreci dışlıyor Kur'an. Serbest ilişkilerin manşetlerde, en çok izlenen televole programlarında, "biri bizi gözetliyor"ların aleni ortamlarında bangır bangır sergilendiği bir zamanda, "zina" duyarlılığından söz etmek... Olsa olsa Türkiye'nin kişilik hesaplaşması olarak değerlendirilebilir. *********************************************************************** ZİNA SUÇ OLURSA AKP'LİLERİN ÇOĞU HAPSİ BOYLAR 02/09/2004 Güneş Haber CANAN ARITMAN Zİna tartışmalarına CHP İzmir Miletvekili Canan Arıtman, ilginç bir yorum getirdi. AKP'lilerin zinanın suç olmasını aslında kadınlar için istediğini iddia eden Arıtman, 'Yürekleri yetse kadınlar için recm (taşlayarak öldürme) cezası isteyecekler' dedi. Arıtman, 'AKP tabanında çok eşlilik çok fazla. Ekonomik durumu olanlar ayrı ev açıyorlar. Durumu müsait olmayanlar imam nikahıyla aynı evde dört eş alıyorlar. AKP çok hata ediyor. Yani böyle bir düzenlemeden AKP'li erkekler zararlı çıkar' diye konuştu. *********************************************************************** CHP ZİNADA İHBAR İSTEDİ 02/09/2004 CHP ZİNADA İHBAR İSTEDİ 02/09/2004 Yeni Şafak Haber HALUK KOÇ BEKİR BOZDAĞ CHP, zinanın re'sen takip edilen suç haline getirilmesini istiyor. Buna göre, bir kişinin ihbarı üzerine polis zina yaptığı iddia edilen kişiye müdahale edecek. AK Parti ise buna karşı çıkıyor. TCK tasarısı konusunda CHP ile AK Parti arasında "zinanın suç sayılması" konusunda net bir uzlaşma sağlanamadığı ortaya çıktı. CHP, zinanın re'sen takip edilen suç haline getirilmesini istiyor. Buna göre, bir kişinin ihbarı üzerine polis zina yaptığı iddia edilen kişiye müdahale edecek. AK Parti ise buna karşı çıkıyor. CHP'liler, TCK tasarısının TBMM'ye gelmesinden sonra, zina suçunun "ihbar" unsurunu gündeme getireceklerini ve "üçüncü bir kişinin şikayetinin polis tarafından dikkate alınmasını" isteyeceklerini belirtiyorlar. AK Parti ise CHP'nin önerisinin kabul edilmesi halinde büyük kargaşa yaşanacağını belirtiyor. TBMM Adalet Komisyonu üyesi ve AK Parti Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, "Zina şikayete bağlı suç olarak düzenlenmelidir. Zinanın re'sen takip edilen suç olarak düzenlenmesi büyük kargaşaya yol açar. Savcılar kendiğilinden harekete geçmek zorunda kalır. Bu nedenle birçok kişi hakında adli takibat başlatılmasına yol açar. Ama şikayete bağlı olursa eşlerden birinin şikayet etmesi halinde takibat yapılır" dedi. CHP kerhen evet' dedi Bu arada CHP'nin, AK Parti'den gelen "zina suç olsun" teklifine, "Anadolu'dan tepki görmemek" için "kerhen" sıcak baktığı öğrenildi. Adının açıklanmasını istemeyen CHP üst yönetiminden bir isim, Yeni Şafak'a, "AK Parti tribünlere oynadı. Zina konusunda rest çektiler bizde bu resti gördük. Eğer biz zinanın suç olmasını kabul etmeseydik Anadolu'da AK Parti 'Bakın CHP zinayı savunuyor' diye propoganda yapacaktı. Hiçbir AB ülkesinde zina suç değil ama bu resti görmek zorunda kaldık" dedi. Koç: Zinanın suç olması kadın-erkek barışını bozar CHP Grup Başkanvekili Haluk Koç ise "zinanın suç olmasının kadın-erkek barışını bozacağını" söyledi. Koç, Parlamento'da düzenlediği basın toplantısında, bir gazetecinin 1 Eylül Dünya Barış Günü olduğunu hatırlatarak, "Zinanın suç olması kadın-erkek barışını bozar mı?" sorusuna, "Zinanın suç olması, kadın-erkek barışını bozar" karşılığını verdi. Tasarıda zina ile ilgili bir madde olmadığını, bunu AK Parti'nin ek madde olarak getirmek istediğini belirten Koç, bu madde ile ilgili olarak CHP ile AK Parti arasında bir teknik çalışma olmayacağını, çalışmanın diğer maddeleri kapsayacağını söyledi. ANAYASA MAHKEMESİ NE DEMİŞTİ? Anayasa Mahkemesi, 1996 yılında TCK'nın "'erkeğin zina suçu'nu düzenleyen 440. maddesini iptal ederken '1 yıl içinde kadın-erkek eşitliğini sağlayacak şekilde düzenleme yapılmasını' istedi. 1 yıl içinde gereken düzenleme yapılmadığı için, Anayasa Mahkemesi 1998 yılında 'kadının zina suçu'nu düzenleyen 441. maddeyi de iptal etti. Mahkeme, iki kararında da, kadının ve erkeğin zina suçunda 'farklı şartların' aranmasını eşitlik ilkesine aykırı buldu. Erkeğin zina suçunda, erkeğin 'eşi dışındaki bir kadınla birlikte yaşaması' şartı aranırken, kadının zina suçunda ise kadının 'eşi dışındaki bir erkekle bir kez zina yapması' yeterli sayılıyordu. *********************************************************************** ZİNA GERİ DÖNÜYOR 02/09/2004 ZİNA GERİ DÖNÜYOR 02/09/2004 Evrensel Köşe Yazısı DERYA KARAÇOBAN AKP ve CHP anlaşmasıyla bir ortaçağ umacası, zina suçu geri dönüyor. Ali Bulaç’ın Zaman gazetesindeki köşesinden yansıyan görüşleri; AKP gericiliğinin sosyal hayatımız için ne büyük tehdit oluşturduğunu bir kez daha ortaya koyuyor. Ali Bulaç; zinanın suç olması gerektiğini savunarak gerekçesinde “sivil” fuhuşun yaygınlaştığını (demek ki resmi olanına itirazı yok), gecekondularda yaşayan yoksul ailelerden 2/3’sinde ailenin geçimini kadınların üstlendiğini ve kocaların büyük bir çoğunluğunun karısının ne iş yaptığını, kimin yanında çalıştığını merak etmeyerek “sivil” fuhuşa örtülü onay verdiğini iddia ediyor, namus cinayetlerinin eleştirilmesine de hayıflanıyor. Ali Bulaç’ın çarpıtmaları; yoksulluğun ve bunun getirdiği çözülmelerin, maddi ve manevi sefaletin sorumlularını gizlemeye, insan kanı ve insan eti dahil her şeyi piyasaya ve kâr masasına sunan kapitalist vahşeti aklamaya yarıyor. Bu kapitalist ahlaksızlık; her şeyi sermayeye çevrilebilir meta olarak “değer”lendirdiğinden petrol ve Ortadoğu egemenliği için 16 aydan bu yana Irak’ı bir işkence ve katliam cehennemine çevirebiliyor, insan kanını sermayeye çeviriyor. Dini mabedleri, camileri ve Necef’te Hz. Ali türbesini bombalıyor, yüzlerce insanı katlediyor. Din istismarcısı, AKP iktidarının sesi çıkmıyor. Ebu Gureyb’de kadın ve erkek tutsaklara en hayasız cinsel işkenceler yapılıyor, iktidar susuyor. Irak işgali boyunca 400’den fazla kadına tecavüz ediliyor, iktidar susmakla kalmıyor; işgalci, katliamcı, tecavüzcü ABD’nin sadık ortağı olarak Büyük Ortadoğu Projesinin köprüsü olmak için İstanbul’u emperyalistlerin emrine tahsis ediyor. Bütün bunlar olurken Ali Bulaç gibi kalemler, bir keramet bulup iktidarı övmeye devam ediyorlar. Eğer yoksul ülkelerde ve yoksul semtlerde fuhuş artıyorsa, insan bedeni geçim kaynağı olarak metalaştırılıyorsa bunun sorumlusu da emperyalizm ve işbirlikçi siyasi iktidarlar değil midir? Sağır sultanın duyduğu; emperyalistler tarafından yağmalanıp köleleştirilen Asya ülkelerinin bir kısmında kadın ve küçük çocuk bedenlerinin emperyalist burjuvaların fantezileri ile süslenmiş seks pazarına sunulduğunu; bağımsız yaşama dinamikleri, ekonomileri tahrip edilmiş sömürgelerin emperyalistler tarafından bir kez de bu şekilde aşağılandığını ve bu seks pazarının, işbirlikçi pezevenk iktidarlar için de “milli gelir” hanesine yazıldığını bunlar bilmez mi? IMF politikalarıyla tarımı, hayvancılığı, KİT’leri, sanayisi bitirilen memleketimizde; Başbakanı, Maliye Bakanı, ahbap-çavuşu, TÜSİAD ve MÜSİAD’ıyla ithalatçı-ihracatçı büyük sermaye dışında bütün halkın anasının ağladığını, işsizliğin çığ gibi büyüdüğünü, açlık sınırında yaşayanların sayısının milyonları geçtiği bir ülkede, belki çocuğunu okula gönderebilmek için, belki kundaktaki bebesinin açlık ağlamalarını susturabilmek için bu yoksul kadınlara kendi etini satmaktan başka “iş” sahası bırakılmamışsa; bunun faturası nasıl bir hokkabazlıkla; geçmiş ve bugünün siyasi iktidarlarına değil de, özel hayatın gizliliğini savunanlara çıkarılıyor? “Zulüm karşısında susan dilsiz şeytandır.” Gerçek zalimi, sorumluyu teşhis etmek bir ahlaki sorumluluk gerektiriyor. Bu ahlaki çarpıtılmışlığın bir telafisi, “vur abalıya” misali kadınları gericiliğin hedefi yapmakla geliyor. Ancak AKP iktidarı ve Ali Bulaç gibi misyonerlerin bu çarpıtılmış-gerici ahlakçılığı; her nedense, TCK tasarısının 229. maddesinde fuhuştan sermaye edinen, insanları çocukları zorla, cebir ve şiddetle, hileyle ZİNA GERİ DÖNÜYOR 02/09/2004 Evrensel Köşe Yazısı fuhuşa sevkeden fuhuş tacirleri için sadece 4-6 yıl gibi komik cezalar öngörüldüğünü gizliyor ve tartışma konusu etmiyorlar. Ali Bulaç fuhuş öcüsünü göstererek, gerçekte bununla hiçbir ilgisi olmayan ve evrensel özel yaşamın gizliliği ilkesi ile çelişen çağdışı bir suç tipini vicdanlarda kabul ettirmeye çalışıyor. Zabıtanın, savcının gözlerinin insanların yatak odalarında dolaşmasına neden olacak, tedavülden kalkmış bir suçu yeniden yaratmayı düşünüyorlar. CHP de, kadın ve erkeğe eşit ceza buluşu ile bu gerici ortaklıkta kendini mazur göstermeye çalışıyor. Bekâret kontrollerinin kaldırılmasını isterken, zina sebebiyle “ilişki” kontrolleri ve bunun bayağılığı, yasallıkla örtülenmiş röntgenciliği, savunucularına hayırlı-uğurlu olsun. *********************************************************************** 'İMAM NİKÂHI' AÇMAZI 02/09/2004 Cumhuriyet Haber HAKKI KÖYLÜ HALUK KOÇ CANAN ARITMAN GÜLSÜN BİLGEHAN AKP, zinayı suç kapsamına alma girişiminde kendi tabanıyla da mücadele edecek Zinanın suç sayılması durumunda 'imam nikâhlı' birlikteliklerin de hukuken zina kapsamına girecek olması, AKP'yi sıkıntıya soktu. CHP'den ise zinanın suç kapsamına alınması girişimine karşı çıkılacağı mesajları geldi. CHP'li Koç ve Arıtman, öneriye karşı olduklarını belirterek, TBMM'den geçmemesi için çalışacaklarını açıkladılar. AKP'nin zinanın yeniden suç olması istemi tartışma yaratırken CHP Grup Başkanvekili Haluk Koç , ''Zinanın suç olması kadın-erkek barışını bozar. AKP bunu getirirse muhalefet görevimizi yerine getiririz'' dedi. Zinanın suç sayılması durumunda evliliklerin yanı sıra yapılan ''imam nikâhlı'' birlikteliklerin de hukuken zina kapsamına girecek olması, AKP'yi sıkıntıya soktu. CHP ile TCY pazarlığına katılan AKP'li Adalet Komisyonu üyesi Hakkı Köylü , imam nikâhının da düşünülen düzenlemenin kapsamına gireceğinden ''hukuksal olarak'' kuşku olmadığını kabul ederken ''Ya tam bir eşitlik olur, herkes buna uyar ya da suç olarak kanuna konulmaz'' dedi. Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararının ardından suç olmaktan çıkarılan zinanın yeniden suç haline getirilmek istenmesi hem TBMM'de hem de değişik toplum kesimlerinde tartışmalara yol açtı. Bu maddenin içeriği henüz netleşmedi. 9 Eylül günü yapılacak toplantıda TCY'nin genel kurulda görüşülmesi öncesinde teknik hazırlıklar yapılacağı bildirildi. CHP Grup Başkanvekili Koç, dün zina tartışması konusunda önceki tavırlarına göre daha net mesajlar verdi. Koç, ''Barış Günü'' nedeniyle düzenlediği basın toplantısında ''Zina suçu kadın-erkek barışını bozar mı'' sorusuna ''Zinanın suç olması kadın-erkek barışını bozar. Bu, AKP'nin getirmek istediği bir madde, tasarıda yok. Zina, kadınla erkek arasında ancak boşanma nedeni olabilir. AKP getirirse CHP muhalefet görevini yerine getirir'' yanıtını verdi. Koç, ''İmam nikâhı zina sayılacak mı'' sorusu üzerine de ''Bunun muhatabı AKP'' demekle yetindi. AKP'li Adalet Komisyonu üyesi Hakkı Köylü, imam nikâhlı eşler konusunda ''hukuken'' sorun oluşacağını belirtti. Köylü, Cumhuriyet' in ''İmam nikâhlı ikinci bir birliktelik olursa zina suçu söz konusu olmayacak mı'' 'İMAM NİKÂHI' AÇMAZI 02/09/2004 Cumhuriyet Haber sorusuna ''Düzenlemeyi yaptığımız zaman onu herkes anlar. Her şey girer. O da girer'' yanıtını verdi. Köylü, ''Muhafazakâr tabanınız açısından bu sorunu nasıl aşmayı düşünüyorsunuz'' sorusu üzerine, ''Ya zina suç olarak konursa tam bir eşitlik olur, herkes buna uyar ya da suç olarak Ceza Kanunu'na konulmaz. Herkes kendini Ceza Kanunu'ndaki maddeye uydurmak zorundadır'' görüşünü dile getirdi. AKP Adana Milletvekili Zeynep Tekin de hukuksal çerçeveden bakıldığında imam nikâhlı eş konusunda sorun yaşanacağını vurguladı. Tekin, ''Yasal olarak imam nikâhlı eşin durumu da bu kapsama giriyor. İmam nikâhı toplumun bir gerçeğiyse yasalar karşısında bu sorunu da görmek lazım. Bunu görmek için AKP milletvekili olmak gerekmiyor, sağduyulu bir vatandaş olmamız yeterli. Eğer zina suçsa imam nikâhlı eş de hukuken bu maddeye girer, kendimizi kandırmayalım. Gönül istiyor ki bu tür ilişkiler olmasın'' görüşünü dile getirdi. CHP'li kadın milletvekilleri de zinanın suç olması girişimine tepki gösterdi. Canan Arıtman , ''Anadolu kadını zinanın suç olmasını istiyor'' gerekçesinin doğru olmadığını vurguladı. Arıtman şöyle konuştu: ''Kadınlar kocalarına ve çocuklarına iş, aş istiyor, sağlık istiyor, sosyal güvenceler istiyor. Zinaya gelinceye kadar önce resmi nikâh istiyorlar. Gerekçe bu olamaz. AKP'nin kadına bakış açısı nedeniyle böyle bir talepleri var. Adamı hapsetmekle kadının mağduriyeti giderilemez. Kadın korunmak isteniyorsa zina suçu işlemiş erkeğe yüklü tazminatlar ödeme cezası verilebilir. Türkiye'nin AKP yönetiminde bir şeriat yönetimine götürülmek istendiğini düşünüyorum. Olanakları olsa, kadına recm cezası isteyecekler.'' CHP milletvekili Gülsün Bilgehan da ''Türk kadınının mağduriyetleri başka yerlerde. Töre cinayetlerinde, şiddette, kız çocuklarının okutulmamasında, eğitim ve sağlık sorunlarında'' dedi. ''Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından sonra zina çok mu artmış'' diye soran Bilgehan, ''Bir değişiklik olduğunu sanmıyorum. Zina bir evlilikte suçtur, ama iki kişi arasında suçtur. Devletin liberalleşmesinden bahsediyoruz. Bu kadar özel konulara, aile içindeki konulara devletin girmesinin artık modern demokrasilerde yeri kalmadı'' görüşünü dile getirdi. *********************************************************************** ZİNA DENİLEN İLLET... 02/09/2004 Halka ve Olaylara Tercüman Köşe Yazısı OSMAN ÖZSOY EN ciddi konuları bile magazinleştirerek tartışma ve suyunu çıkarma huyumuz, Türk Ceza Kanunu (TCK) Tasarısı vesilesiyle yeniden nüksetti. 346 maddeden oluşan tasarıyla ilgili tartışmalar, zinanın suç sayılıp sayılmaması etrafında dönmeye başladı. Suç oranlarının arttığı, suç işleme yaşının düştüğü, büyük kentlerde kadınların elinde çantayla gezemez hale geldiği bir ülkede, konu daha ciddi ele alınmalıydı. Tasarıda öngörülen cezaların caydırıcı olup olmadığına bakılmalı, af kanunlarına bir sınırlama getirilmediği sürece, Meclis'in yasa çıkarmak için göstereceği çabanın bir anlamı olmayacağı görüşü yüksek sesle dillendirilmeliydi. ZİNA DENİLEN İLLET... 02/09/2004 Halka ve Olaylara Tercüman Köşe Yazısı Bu konuda dünyadaki tecrübelerden yararlanılmalı, içine düştükleri bataklıktan kurtulmak için çırpınan ülkelerin durumuna göz atılmalıydı. Avrupa batakta... TÜRKİYE'DE zinanın suç sayılmamasını savunan çevreler varken, buna karşılık evlilik dışı ilişki tüm dünyada sorgulanmaktadır. İtalyan bilim adamlarına göre, Avrupa'da seks alışkanlıkları önemli bir değişim geçirmiş durumda. Evli çiftler de dahil, sevgili ve nişanlıların birçoğunun gözü artık dışarıda. Avrupa'da aile çöküyor. La Sapienza Üniversitesi'nden Chiara Simonelli, yoğun iş stresinin eşleri uyuşturduğunu, macerayı evin dışında aramaya başladıklarını, bu yüzden aldatma olayının giderek arttığını söylüyor. Floransa Uluslararası Seksoloji Enstitüsü Müdürü Roberta Giommi, Avrupa'da aldatma oranının evli erkeklerde yüzde 25'e, kadınlarda yüzde 12.3'e ulaştığını belirtiyor. Aile darmadağın AVRUPA Birliği ülkelerinde evlilik dışı ilişkiden doğan çocukların oranı 1970 yılında yüzde 6 iken, bu oran 2002'de yüzde 30'a ulaşmış durumdadır. İsveç'te çocukların yüzde 56'sı, Danimarka, Fransa, Finlandiya ve İngiltere'de yüzde 40'ı, Belçika'da yüzde 20'si evlilik dışı dünyaya geliyor. AB istatistik kurumu Eurostat'a göre, Güney Avrupa ülkelerinde evlenmeden birlikte yaşayan çiftlerin oranı yüzde 8 ile 15 olarak belirlenirken, bu rakam Kuzey Avrupa'da yüzde 53 ile 70'e kadar yükseliyor. Avrupa'da her 3 evlilikten 1'i boşanmayla sonuçlanırken, nikah sayısında da sürekli düşüş gözleniyor. AB üyesi ülkelerden Belçika ve İsveç'te boşanma oranı yüzde 50'nin üstünde iken, Finlandiya'da yüzde 49, İngiltere'de yüzde 45, Danimarka'da yüzde 41'dir. Amerika kötü örnek AMERİKA'DA tablo Avrupa'dan daha kötüdür. Araştırmalar, Amerikalı kadınların yüzde 60'ının en az bir kez evlilik dışı ilişki kurduğunu, daha da vahimi, bunda haklı olduklarını inandıklarını gösteriyor. ABD de boşanma oranının Avrupa'dan fazla olduğunu ortaya koyan Eurostat verilerine göre, evlenen her 2 ABD'li çiften 1'i boşanıyor. Mississippi Üniversitesi sosyologlarınca, 90'lı yılların ortasından bu yana 21 binden fazla denekle konuşularak yürütülen araştırmaya göre, gençlerin ilk cinsel deneyimlerini yaşadıkları yaş ortaokul çağlarına inmiş durumda. Sonuçları 'Evlilik ve Aile'' dergisinde yayımlanan araştırmanın başkanı Martin Levin, durumu vahim olarak açıklıyor. Avrupalılar aldatma konusunda 'Amerikan modelini' ithal ederken, buna karşılık bu modelin ABD'de artık pek revaçta olmadığı ve bir çıkış yolu arandığı görülüyor. Türkiye'de durum İSTANBUL Üniversitesi Tıp Fakültesi Profesörlerinden Rian Dişçi ile Dr. Halim İşsever'in, 3 bin 60 boşanma davasını izleyerek yaptıkları araştırmaya göre, ülkemizde boşanma davalarının yüzde 67.1'i kadınlar tarafından açılıyor. Boşanma nedenleri arasında ilk sırayı şiddetli geçimsizlik alırken, aldatmaya bağlı boşanma oranında son yıllarda ciddi artış gözleniyor. Çare mi? HER şey iyi güzel de, çare nedir diyebilirsiniz. Hoşlandığım güzel bir örnekle konuyu noktalamak isterim. Bir gün Hz. Peygamber'in huzuruna bir genç gelir. Yoksulluktan evlenemediğini, bir kadınla beraber olma isteğinin arttığını, ama zina suçu işlemekten de kaçındığını söyler. ZİNA DENİLEN İLLET... 02/09/2004 Halka ve Olaylara Tercüman Köşe Yazısı Hz. Peygamber, özel bir sırrını açık yüreklilikle paylaşan bu gence, 'Teyzen, annen veya kız kardeşinle bir başkasının zina yapmasını ister miydin' diye sorar. Genç ürperir ve 'Kesinlikle hayır' cevabı verir. Bu defa da, 'Senin zina etmek istediğin kişi de, bir başkasının kız kardeşi, teyzesi veya annesidir. Kendin için istemediğini bir başkası için de isteme' der. Genç ikna olur. Bu arada evlenmesine de yardım edilir. Şahsen ben, zinayı savunan kişilere de aynı soruyu yöneltmek isterdim. Aynı durumun, bir yakınlarının başına gelmesini isterler miydi? Hz. Peygamber, 'Hz. Adem'e kadar, sülalemde nikahsız evlilik yoktur' buyuruyor. Demek ki bu toplumsal mikrop, asırlara uzanan genetik bir dejenerasyona ve bir milletin asli özelliklerini kaybetmesine sebep olabiliyor. AB, bu tür bir düzenlemeyi biraz da onun için istiyor olmasın. Yeni TCK Yasa Tasarısı'na bir de o gözle bakalım. Bir ulusun geleceğini de düşünmek gerekiyor. CHP'nin bu konuda yanlıştan dönmesine sevindim. *********************************************************************** 'ÇAĞDIŞI ZİHNİYET İŞBAŞINDA' 02/09/2004 Cumhuriyet Haber Kadın örgütleri, zinanın yalnızca şeri ceza yasalarında suç sayıldığını vurgulayarak AKP ve CHP'ye tepki gösterdiler Anayasa Mahkemesi'nce TCK'den çıkarılmasına karşın AKP'nin önerisi ve CHP'nin ''uzlaşmasıyla'' zinanın yeniden suç olarak düzenlenmesi çabasına kadın örgütleri sert tepki gösterdi. TCK Kadın Platformu adına Kadının İnsan Hakları -Yeni Çözümler Vakfı'ndan yapılan açıklamada, ''Ayrımcı ve çağdışı zihniyet, zinanın yeniden suç olarak TCK kapsamına alınması önerisiyle tekrar kendini gösteriyor'' denildi. Yalnızca şeri ceza yasalarında suç teşkil eden zinanın Türkiye'de yeniden suç sayılmasının, laiklik ya da demokratikleşme yolunda verilebilecek bir taviz olmadığı belirtilen açıklamada, TCK Kadın Platformu'nun taleplerini bir kez daha iletmek için 14 Eylül'de TBMM'ye gidecekleri bildirildi. Hiçbir demokratik hukuk devletinin ceza yasasında zinanın suç olarak düzenlenmediğinin vurgulandığı açıklamada, ''İktidar ve muhalefet güç oyunlarına ve pazarlıklarına kadınları alet etmekte ve suni gündem yaratmakta'' ifadelerine yer verildi. Türkiye'yi geriye götürecek TCK Kadın Platformu'nun açıklamasında özetle şu görüşlere yer verildi: ''Bu değişiklik devletin kişilerin beden bütünlüğüne ve özel hayata müdahalesini meşru kılarak anayasal hakları ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni ihlal etmektedir. Zina TCK kapsamına alınırsa TCK reformu Türkiye'yi geriye götürecektir.'' *********************************************************************** ZİNA ERBAKAN DÖNEMİNDE YASADAN ÇIKTI 02/09/2004 Cumhuriyet Haber TCY'de değişiklik Anayasa Mahkemesi, erkeğin zinasını düzenleyen maddeyi iptal ederek yasa koyucuya yasal boşluğun doldurulması için 1 yıl süre vermişti. Ancak dönemin hükümeti REFAHYOL, bu süre içerisinde yeni düzenleme yapmayarak ZİNA ERBAKAN DÖNEMİNDE YASADAN ÇIKTI 02/09/2004 Cumhuriyet Haber zinanın suç olmaktan çıkmasını sağladı. AKP'nin Türk Ceza Yasası'na koyarak yeniden suç haline getirmeye hazırlandığı zina, Necmettin Erbakan başbakanlığındaki REFAHYOL hükümeti döneminde suç olmaktan çıktı. AKP ile CHP arasında pazarlık konusu olan zina, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 'ın eski ''hocası'' Necmettin Erbakan'ın başbakanlığı döneminde suç olmaktan çıkarılmıştı. Şabanözü Asliye Ceza Mahkemesi, erkeğin zinasını düzenleyen maddenin eşitlik ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu. Yerel mahkeme, kocanın zinasını düzenleyen hükmün suça katılan kadınla cinsel ilişki yanında karı- koca gibi yaşam sürme koşulu aradığını, ancak kadının zinasında bir kez cinsel ilişkide bulunmasının yeterli görüldüğünü anımsatmıştı. Başvuruyu görüşen Anayasa Mahkemesi, düzenlemeyi eşitlik ilkesine aykırı bularak iptal etti. Mahkemenin iptal gerekçesinde, ''Yasakoyucu kuşkusuz, toplumsal gelişme ve özellikleri göz önünde bulundurarak zinayı suç olmaktan çıkarabileceği gibi, onun gerçekleşmesini belli koşullara da bağlayabilir. Ancak, bunu yaparken evlilik birliğinin tarafları olarak aynı konumda bulunan karı-koca arasında ayrım yaratacak bir düzenlemeyi gerçekleştiremez'' denildi. Anayasa Mahkemesi, doğan yasal boşluğun doldurulması için 1 yıl süre verdi. Düzenleme yapmadılar Mahkemenin kararı, 27 Aralık 1996 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Böylece, 27 Aralık 1997 tarihine kadar TBMM'nin konuyla ilgili yeni bir düzenleme yapması gerekiyordu. Yasal düzenleme yapılması için geri sayım başladığından, REFAHYOL hükümeti iktidarda bulunuyordu. 18 Haziran 1997 tarihine kadar süren hükümetin, görevde kaldığı dönem içerisinde yeni düzenleme yapma yönünde girişimi olmadı. REFAHYOL hükümetinin ardından, Mesut Yılmaz 'ın başbakanlığında kurulan ANASOL-D hükümetinin de 27 Aralık 1997 tarihine kadar düzenleme yapmaması üzerine, zina Türk Ceza Yasası'nda suç olmaktan çıkmış oldu. *********************************************************************** ADIM ‘ZİNACI HAKİM’E ÇIKTI HOVARDALAR ARAYIP TEŞEKKÜR ETTİ 02/09/2004 Zaman Haber MEKAN SIRAKAYA Zinayı suç sayan kanunu Anayasa Mahkemesi’ne götürerek iptal edilmesine yol açan hakim Mekan Sırakaya, bu girişimin ardından ilginç olaylar yaşadı. Türk Hukuk Enstitüsü’nün ‘Yılın Hakimi’ seçtiği Sırakaya, bazı çevreler tarafından ‘zinacı hakim’ olarak anılmaya başlanmış. Kadın derneklerinden çok sayıda tebrik alan Sırakaya’ya kendilerini ‘hovarda’ olarak tanımlayan erkekler de kutlama mesajı göndermiş. Zina cezasının kadın ve erkeğe farklı uygulanmasını Anayasa’ya aykırı bulan Mekan Sırakaya, 1999’da konuyu Yüksek Mahkeme’ye götürdü. Şikayeti görüşen Anayasa Mahkemesi, talebi yerinde görerek zinayı suç olmaktan çıkardı. Kararının ardından bir anda popüler olan Sırakaya, hem olumlu hem de olumsuz tepkiler aldı. Sırakaya, o günlerde yaşadıklarını şöyle anlattı: “Medya ilgi gösterince Türkiye’nin her yerinden teşekkür mektupları aldım; bazı insanlar da tepki gösterdi. ‘Zinacı hakim’ diye takılanlar oldu. Bekar olduğum için evlenme teklifinde bulunanlar oldu. ADIM ‘ZİNACI HAKİM’E ÇIKTI HOVARDALAR ARAYIP TEŞEKKÜR ETTİ 02/09/2004 Zaman Haber Hatta ABD’den arayan bir ressam, ‘Türkiye’yi terk ettiğimden beri aldığım en güzel haber’ diyerek bana bilet göndermek istediğini söyledi.” Zinayla ilgili yasal düzenlemenin pratik hayatta çok fazla geçerli olmadığını kaydeden Sırakaya, “Zengin yapınca medya malzemesi oluyor, fakir yapınca suç. Sadece fakirlere, garibanlara işleyen bir düzenleme olarak kalıyor.” dedi. Bir süre ANAP’lı Devlet Bakanı Burhan Kara ile MHP’li Devlet Bakanı Faruk Bal’a danışmanlık yapan Sırakaya, şu anda bakanlık bünyesinde görev yapıyor. Türk Ceza Kanunu’nda yeniden suç kapsamına alınması beklenen ‘zina’nın serbest kalması ilginç bir öyküye dayanıyor. Konuyla ilgili tartışmalar 1996’da başladı. Çankırı Şabanözü’nde yaşanan bir evlilik macerası konunun bu noktaya gelmesine sebep oldu. Dönemin Şabanözü Hakimi Mekan Sırakaya’nın anlattığına göre olay şöyle gelişti: “Resmi nikahlı eşini terk eden bir kadın, başka bir kadınla imam nikahlı yaşayan kocasının zina yaptığını ihbar etti. Kadının başvurusu, erkeğin zinasını düzenleyen TCK’nın 441. maddesine dayandı: “Karısı ile birlikte ikamet etmekte olduğu evde yahut herkesçe bilinecek surette başka yerde karı koca gibi geçinmek için başkası ile evli olmayan bir kadını tutmakta olan koca hakkında altı aydan üç seneye kadar hapis cezası hükmolunur. Erkeğin evli olduğunu bilerek bu fiilde şerik olan kadın hakkında da aynı ceza verilir.” 441. maddeden dava açan bir çok kadın, resmi nikahlı kocasından para aldıktan sonra şikayetini geri çekiyordu. Hakim Mekan Sırakaya da konuyu Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı. 23 Eylül 1996’da TCK’nın 441. maddesi ‘oybirliği’ ile iptal edildi. Mahkeme, doğacak boşluğun giderilmesi için bir yıllık süre verdi. Ancak, bu süre içerisinde yasama organı herhangi bir adım atmadığı için 27 Aralık 1997’den sonra ‘erkek zinası’ suç olmaktan çıktı. 23 Haziran 1998 tarihinde de TCK’nın ‘kadın zinası’nı düzenleyen 440. maddesi ‘eşitlik’ ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edildi. *********************************************************************** AKP'DE ZİNA ÇATLAĞI 02/09/2004 Halka ve Olaylara Tercüman Manşet HAKKI KÖYLÜ ABDULLAH VELİ SEYDA SELAHATTİN DAĞ TCK’YA zinanın suç olmasına yönelik bir maddenin eklenmesine karşı çıkanlar, Doğu ve Güneydoğu’yu örnek gösterdi. TÜRK Ceza Kanunu Tasarısı’na (TCK) zinanın suç olmasına yönelik bir maddenin eklenmek istenmesi bazı AKP’lilerin tepkisine neden oldu. AKP’lilere göre, bu konuda gerekli altyapı hazırlandıktan sonra sonra düzenleme yapılmalı. Doğu’da ve Güneydoğu’da iki eşli birçok insan olduğunu belirten AKP’liler, “İnsanlar mecburiyetten ikinci evlilik yapmış, ne olacak, bu insanlar suç mu işlemiş olacak? İmam nikâhlı insanlar zina mı yapmış olacak” diye tepki gösterdiler. Meclis Adalet alt Komisyon Başkanı AKP’li Hakkı Köylü, AB ülkelerinde şu anda zinanın suç olmadığını belirterek, “Orada böyle bir suç yok” dedi. Zinanın suç sayılması halinde imam nikahlıların zina yapmış durumuna düşeceğini vurgulayan Köylü, “Bundan sonra imam nikâhlı falan fark etmez. Zina suç olacaksa olacak ve herkese eşit derecede suç olacak. Eşitlik AKP'DE ZİNA ÇATLAĞI 02/09/2004 Halka ve Olaylara Tercüman Manşet ilkesine uyacaksak -ki uyacağız,- o zaman imam nikahlı diye bir ayrım yapamayız” diye konuştu. İmam nikâhı kıymış olanların bugüne kadar işlemiş oldukları suçun cezalandırılmayacağını ancak bundan sonra devam ediyorsa suç işlemiş olacaklarını ifade eden Köylü, “Ceza kanuna koyarsan suç olur, koymazsan suç olmaz” dedi. Köylü, zinanın suç olacaksa kadın ve erkeğin bu suçtan eşit derecede yararlanacağını belirtirken, “Nasıl yararlanacaksa” diyerek, bu konudaki endişelerini dile getirdi. AKP Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda, zina ile ilgili düzenlemede bütün kesimlerin görüşlerinin alınması gerektiğini söyledi. Zina konusunda esnek düzenlemeler getirilmesi gerektiğine işaret eden Seyda, “Bazı insanlar mecburen ikinci evlilik yapıyorlar. Adamın resmi nikahlı eşinden çocuğu olmuyor, imam nikahlı başka bir kadınla evleniyor. Ne yapsın, mecburen ikinci evliliğini yapıyor. Ne yapsın, çocuğu olmasın m? Birinden ayrılsa çocuksuz kalacak. Biri resmi, biri imam nikahlı. Çok zor durumlarda ikinci evlilik olabilir” dedi. Zina ile ilgili düzenlemeye karşı çıkan AKP Mardin Milletvekili Selahattin Dağ da, “Doğu ve Güneydoğu’da imam nikâhlı birçok kişi var. Ne olacak, bu insanlar suçlu durumuna mı düşecek? O zaman cezaevlerinde yer kalmaz. İmam nikâhlı suçlu durumuna düşecekse, ben buna karşıyım” diye tepki gösterdi. Türkiye’deki insanların yüzde 30’unun imam nikâhlı olduğunu kaydeden Dağ, “Bu insanların hepsi zina mı yapıyor. Bu mantıklı değil” dedi. *********************************************************************** YÜZDE 18'LİK ZİNA!.. 02/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı SERDAR ARSEVEN Hadi bakalım... Gel de çık işin içinden: Bugünlerde, "zina suç olsun mu, olmasın mı" bunu tartışıyoruz... İlk bakışta ilgisizmiş gibi görünen bir meseleden, KDV oranlarından bahsedeyim... Musluğumuzdan akan suyun KDV'si yüzde 18... Birçok temel ihtiyaç kalemine uygulanan oran bu... Kefen bezinden de yüzde 18 oranında KDV kesildiğini biliyorsunuz... Yine aynı oranda KDV'ye muhatap edilen bir eylem var: Legal zina!.. Evet... Yetkililerden aldığımız bilgiye göre... "Legal zina"nın KDV'si yüzde 18!.. Ehli fuhuş, geneleve gidip, vatandaşlık görevinin gereği olarak fişini aldığında... Yüzde 18 oranında KDV ödediğini belgelemiş oluyor... Şimdi siz... Zinanın legal olarak ifa edilebildiği bir ortamda... Hazine gelirlerinin bir bölümünün kaynağı bu "legal zina" iken... Zinayı suç kategorisinde değerlendireceksiniz... Tuhaf!.. Meselenin bir başka yönü: YÜZDE 18'LİK ZİNA!.. 02/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı Zinada "kadın erkek eşitliği"ni ararken, "sadece erkeklerin istifade edebildiği" legal müesseseleriniz olacak... Bu tür legal zina müesseselerinin kurulmasını düzenleyen mevzuat hükümlerinizde, "zina sektörünün emekçileri" olarak "sadece kadınları" işaret edeceksiniz.... Şu da ilginç: Legal zina kurumunun güvenliğini sağlamakla görevli olan emniyet personeli, kapıdaki kimlik kontrolü sırasında, "medeni hâl" bölümüyle ilgilenemeyeceğine göre... "Evli erkekleriniz" de, yüzde 18'lik KDV karşılığında sağlanan bu "hizmetten" istifade etmiş olacak... Şimdi... Ne oluyor bu durumda?.. Sorular sorular... Erkek için zina suç sayıldığı takdirde bu legal müesseseler nasıl yaşayacak?.. Ve devlet, bu işten nasıl gelir elde edecek?.. Evet, evet... Zina, devlet kontrolündeyse suç değil... Güvenliğini devletin sağladığı, bir de faaliyetleri üzerinden gelir elde ettiği bir suç müessesesinin varlığı düşünülebilir mi?... Hal böyleyken... Sistem buyken, birileri ne de büyük lâflar ediyor... "Mevzuat, halkın değerleriyle çatışmamalı" imiş.... Bilemiyorum, kaç hanımefendi vardır, eşinin, umumhanede gerçekleştirdiği "legal zina"yı mazur görebilecek olan?.. *** Sıraladığımız bu tespitlere ne tür karşı çıkışların olabileceğini tahmin ediyorduk... Yine de, "bir görüşelim" dedik... "Zina suç olmasın" taraftarı hanımlar... Mesela... CHP İstanbul vekili Sıdıka Aydoğan... "Kontrol altındaki bu tür müesseselerin gerekliliğine" vurgu yaptı... Yine İzmir vekili Canan Arıtman... Önce, "Bu müesseselere karşı olduğunu" söyledi... Ardından... Biz sorunca... "Kapatılmalarına ilişkin bir teklif geldiğinde buna onay vermeyeceğini" belirtti. Varlığına da, kapatılmasına da muhalif... *** Bildik görüşler... Toparlayacak olursak... "Bu müesseselerin olmaması halinde vahim sonuçlar doğar... O vahim sonuçların doğmaması için. Bu müesseseleri korumak, hatta nüfus artışına paralel olarak hizmet verebilme imkânlarını tırmandırmak lazım..." Sayı nedir, bilmem... Diyelim ki, bu memlekette 10 bin vesikalı "zina emekçisi" var... Her yıl çeşitli sebeplerden dolayı yüzde 10'u "ıskartaya" çıksa... Bin!.. Her yıl bin yeni "zina emekçisi" bulmanız lâzım, erkeklerinizin sağa sola saldırmalarını engellemek için!.. İşin ilginç tarafı, legal zinanın ihtiyaç duyduğu sermayeyi, yani YÜZDE 18'LİK ZİNA!.. 02/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı kadınları, bu yola düşürmek de Ceza Kanunu'nun 420, 435 ve 436. maddelerine göre suç!.. Yani... Bu nasıl iş!.. *** Geçtiğimiz hafta sonu, "zinayla" ilgili yazımızı bitirirken, "Bu sistemin zinayı suç haline getirmesine sebep olacak bir dayanağı, felsefesi yok!.." demiştik... Bu yazı da onun devamı oldu!.. *********************************************************************** ZİNA VE CHP 02/09/2004 Radikal Köşe Yazısı MURAT ÇELİKKAN CHP, önce zinanın herhangi bir cezai yaptırım gerektirmediğini söylüyor, ancak boşanma sebebi olur diyordu. Ancak dün gazetelere yansıyan haberlere göre AKP ve CHP zinaya yönelik cezanın erkek ve kadınlara eşit uygulanması koşuluyla ceza konusunda anlaşmış. Yani CHP ve AKP milletvekilleri, yatak odalarımıza burunlarını sokmakta bir sakınca görmemişler. Hem eşlerimizle olan ilişkimizde sadakati, hem ahlakımızı, hem dürüstlüğümüzü korumak onlara kalmış. Bunu yasa ile, hapis cezası ile yapmayı düşünüyorlar. Zinanın boşanma nedeni sayılması onlara yetmemiş. Kişilerin özel hayatlarına müdahale etmeyi de gerekli görmüşler. Zinanın aile içi şiddet gibi, insana yönelik bir saldırı olmadığını, kişilerin ahlaki değerleri çerçevesinde kendi karar vermeleri gereken bir konu olduğunu es geçmişler. Ne toplum mühendisliği ama! AKP iktidarı, kendi meşrebince tabanının muhafazakâr kesimlerine bir mesaj yollamak istiyor. İyi de CHP'ye ne oluyor? CHP'nin modernitenin getirdiği eşitlik konusundaki yaklaşımı, özel hayatlara müdahale pahasına cezada eşitlikle mi sınırlı? Başka neler var? AB uyum süreci nedeniyle yasalarda bir dizi düzenleme yapılmış olmasına karşın ifade özgürlüğünün Türkiye'de kısıtlama altında olduğu, bunun araçlarından birinin TCK olduğu tartışılmıyor. "İfade özgürlüğü ile bağlantılı suçlardan dolayı yaklaşık 9 bin kişinin hapiste olduğu kabul edilmiştir." (Türkiye'nin Katılım Yönünde İlerlemesi Üzerine 2001 Düzenli Raporu, sayfa 21) Bu rakam o dönem içinde bağlantılı suçlar nedeniyle cezaevinde bulunanların sayısını ifade ediyor. Türkiye yargı pratiğinde hiçbir şiddet eylemine başvurmadığı halde, 'silahlı çete mensubu' olmak suçundan (TCK 168. madde) ve sırf dilekçe verdiği ya da bir panelde konuşma yaptığı için (TCK 169. madde) cezalandırılanların sayısı azımsanamayacak boyutlarda. Anadilde dilekçe hakkı için TBMM'ye dilekçe verenlerden yaklaşık 570 kişi TCK 169. madde nedeniyle tutuklanmıştı. Öte yandan, avukat Fikret İlkiz, tasarının "Kişiler arasındaki haberleşmenin gizliliğini ihlal eden kimse, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. Bu gizlilik ihlali haberleşme içeriklerinin kaydı suretiyle gerçekleşirse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur," diyen 134. maddesine kamuoyunun dikkatini çekiyor ve diyor ki: "Türk Ceza Kanunu tasarısının 'basın yayın' fiilleri bakımından tartışması çok az yapıldı. Tasarı yasalaştığı zaman, geçmişte kendisi hakkında basında yer alan haberlerden çıkarları bozulmuş, yolsuzluklara karışmış ve gazeteciler tarafından adı ortaya ZİNA VE CHP 02/09/2004 Radikal Köşe Yazısı çıkarıldığı için haksız kazancından mahrum kalmış olanlar basına duydukları öfkenin acısını çıkarmış olacaklar." Başbakan çağrı yapsın Irak'taki işgalci genç ABD'li askerlerle yapılan röportajlarda ancak bir Amerikalının sahip olabileceği naiflikle şu cevabı verdiklerini görüyoruz: "Biz onlara özgürlük getirmeye geldik, onlar bize karşı direniyor, anlamıyorum." ABD yöneticileri de dahil işgalci Amerikalıların anlamadıkları, silah gücü ve işgalle ne özgürlük ne de demokrasinin bağdaşmadığı. ABD, Irak'ı böle parçalaya, şiddetin egemen olduğu bir coğrafyaya dönüştürdü. Bu topraklarda işgale direnen bazı güçlerin operasyonlarında rehine olarak alıkoydukları kişilerin ortak özelliği yoksul kesimlerden, ekmek parası için ülkeye gelmiş kişiler olmaları. Katledildiği ilan edilen 12 Nepalli rehine böyle. Başörtüsünü ortaöğretimde resmi okullarda yasaklayan Fransa'nın bu yasayı değiştirmesi için kaçırılan iki gazetecinin konumu ise farklı. ABD'nin iliştirilmiş gazeteciler yaklaşımı ile gazeteci tarafsızlığını ve dokunulmazlığını yerle bir etmesine rağmen gazeteciler, ellerinden geldiğince doğruları dünyaya aktarmak için oradalar. Christian Chesnot ve Georges Malbrunot'nun infaza kurban gitmemesi, serbest bırakılmaları için Türkiye'deki meslek örgütleri çağrı yapmalı. En az bunun kadar önemlisi Başbakan Recep Tayip Erdoğan'ın bu konuda yapacağı çağrı. Evet, Başbakan bu iki gazetecinin serbest bırakılması için hemen çağrı yapmalı! *********************************************************************** CHP 'GÖRÜŞ' DEĞİŞTİRDİ 02/09/2004 Akşam Haber HALUK KOÇ AKP'nin zinanın suç sayılması isteğine, 'kadına ve erkeğe eşit ceza' şartıyla destek vereceğini açıklayan CHP, kamuoyundan gelen baskılara dayanamayarak karar değiştirdi. CHP Grup Başkanvekili Haluk Koç, önceki gün, kadın-erkek eşitliği konuları gözetildiği takdirde zinanın tekrar suç sayılmasına karşı çıkmayacaklarını açıklamıştı. Koç dün zinanın suç olması durumunda kadın- erkek barışını bozacağını söyledi. AKP'ye katkı yapmayacaklarını vurgulayan Koç, 'Konu, Meclis'e taşınırsa CHP parlamentodaki muhalefet görevini yerine getirecektir' dedi. Koç, kendisine zinanın suç kapsamına alınması halinde imam nikahlıların durumunu soran gazetecilere 'Muhatabınız AKP'liler' yanıtını verdi. *********************************************************************** AKP'Lİ VEKİLLERDEN SÜRPRİZ ZİNA ÇIKIŞI 02/09/2004 Akşam Haber EYÜP SANAY MEHMET ALİ BULUT Zinanın yeniden suç kapsamına alınmasına AKP'nin imam nikahlı milletvekilleri de karşı çıktı. Dumanoğlu ve Bulut, düzenlemenin AB'ye aykırı olacağını savundu CHP'nin 'destek de engel de olmam' diyerek AKP'ye bıraktığı zinanın AKP'Lİ VEKİLLERDEN SÜRPRİZ ZİNA ÇIKIŞI 02/09/2004 Akşam Haber tekrar suç kapsamına alınması konusunda AKP Grubu'nda da görüş ayrılığı çıktı. AKP'nin imam nikahlı milletvekilleri, düzenlemeye itiraz etti. Zinanın suç sayılması halinde imam nikahlı AKP Trabzon Milletvekili Aydın Dumanoğlu da zor durumda kalacak. Eşiyle boşanma davası kamuoyuna yansıyan Dumanoğlu, henüz boşanmadan ikinci evliliğini yapmasından dolayı dikkatleri üzerine çekmişti. Aynı zamanda Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı olan Dumanoğlu, 'zina'nın suç sayılmasının Türkiye ile AB ilişkilerini zora sokacağı söyledi. Zinanın, 'bireysel ve kişiliğe bağlı' bir durum olduğunu belirten Dumanoğlu, 'Yasaların içinde yer alması yanlış olur kanaatini taşıyorum. Birilerine göre bir kıyafet iyi olabilir, ama bu başkalarına göre böyle olmayabilir. AYARTMANIN CEZASI AĞIR OLMALI Yasalarla bir moda tanımlanamayacağı gibi bu tür olayların da yasayla tanımlanması yanlış olur' diye konuştu. AKP'deki zina suçuna ilişkin farklı görüşlerden birisi de Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Ali Bulut'tan geldi. Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in önderliğini yaptığı zinaya cezaya karşı çıkan Bulut, 'Bunu serbest bırakmak lazım. Zaten yapan yapıyor. Mevcut durumda, yani Anayasa Mahkemesi'nin iptal ettiği şekliyle korunmalı. Cezaya gerek yok' dedi. Ankara Milletvekili Eyüp Sanay ise zinanın tarih boyu bütün milletlerin üzerinde esaslı bir şekilde durduğu bir konu olduğuna dikkat çekerken, 'Aynı cezaya her ikisi de çarptırılmalıdır. Hatta ayartanın cezası daha ağır olmalı' dedi. Sanay, zinanın suç sayılmasına taraf olduğunu belirtmesine rağmen, zinanın suç olması durumunda 'garsoniyer evliliklerin' artacağı görüşünü de dile getirdi. *********************************************************************** ZİNA SUÇ MU, GÜNAH MI? 02/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı HASAN CELAL GÜZEL İslâm'a göre "zina" günahtır. Hattâ "günah-ı kebâir"den, yani büyük günahlardandır. Ancak İslâm, bu büyük günahın dünyadaki cezası da büyük olduğu için, olayın sübût (gerçekleşme) şartlarını hassasiyetle tesbit etmiş; iki kişi arasında geçen bu mahrem münasebetin ispatını zor şartlara bağlamıştır. Eski Dışişleri Bakanı İdare Hukuku hocamız rahmetli Prof. Dr. Turan Güneş, İslâm Hukuku'na göre zina suçunu anlatırken, her zamanki nüktedan hâliyle, eliyle de işaret ederek, "Suçun sübût bulabilmesi için kılıcın kınına girdiği gibi açıkça görülmesi gerekir" derdi. Nitekim, zinanın sübûtu için "dört âdil şahit" gerekli kılınmıştır. Zina suçu işleyenler için verilen "recm" (taşlanarak öldürme) cezası, İslâm tarihinde sadece iki defa uygulanmıştır. X X X İnançlı bir Müslüman olarak, toplumumuzun tamamına yakın kısmı gibi, elbette ben de zinanın kötülüğüne ve büyük bir günah olduğuna inanıyorum. AK Parti İktidarı'nın da, gerek kendi inançları, gerekse halkın isteği istikametinde TCK'nda zinayı tekrar "suç" olarak düzenlemek istediğini biliyorum. CHP de, toplumdaki genel eğilimi bildiği için, önce zinanın suç sayılmasından yana tavır koymuş, sonra görüşünü değiştirmiştir. Ben, millî ve manevî değerlere önem veren bir kişi olmama rağmen, zinanın tekrar suç sayılmasına karşıyım. Bu görüşümün, en mutaassıp kişiler tarafından bile, "zinayı hoşgörmek" şeklinde yorumlanacağını sanmıyorum. X X X ZİNA SUÇ MU, GÜNAH MI? 02/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı Evvelâ, dinî bakış açısı ile lâdinî bakış açısını karıştırmamak lâzımdır. Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana, hukuk sistemi ve kanunlarımız tamamen değiştirilmiş ve İslâm Hukuku kaideleri yürürlükten kaldırılmıştır. Aslında 19. asırdan itibaren Osmanlı döneminde de Batı Hukuku'nun tesirleri görülmüştür. 1926'da kabul edilen Türk Medenî Kanunu ve 1928'de kabul edilen Türk Ceza Kanunu, İslâm Hukukuna göre hazırlanmış değildir. İslâm'a göre günah olan bazı fiiller, TCK'ya göre suç teşkil etmezler. Meselâ; alkollü içki içmek haram ve günahtır fakat kanunlara göre suç değildir. Gene, zina günahtır ama bir çok şehirlerimizde genelevler devletin kontrolünde faaliyetlerine devam etmektedir. Diğer taraftan, kanunlara göre suç olan bazı fiiller de, dinen günah sayılmayabilirler. Meselâ; tasvip edilmese de bazı çevre suçları bu cümledendir. Söylemek istediğimiz, zinanın kötü bir fiil olması ve dinen günah sayılması, ille de TCK'da suç (hem de son tasarıda takibi şikâyete bağlı olmayan suç) olarak düzenlenmesini gerektirmez. X X X Batı'da, katolik taassubunun baskısı, medenî kanunlarda boşanmayı zorlaştırıcı, ceza kanunlarında da zinayı suç sayan hükümlerin uzun süre tesirli olmasına sebep olmuştur. Nitekim, bizim Medenî Kanunu'ndaki boşanma hükümleri de bu tesir altında düzenlenmiştir. Diğer bir deyişle, TCK'daki, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararına kadar yürürlükte olan zinayı suç olarak düzenleyen hükümler, İslâm Hukuku'ndan ve toplumdaki zina aleyhtarı değer yargısından değil, Hristiyan Avrupa'nın dinî etkilerinden kaynaklanmıştır. TCK'da uzun müddet devam eden "zina suçu" uygulaması, bir çok bakımdan yanlış olmuştur. Bir defa, kanundaki hükûmler, kadın erkek eşitliği ilkesine aykırıdır. Erkeğin zina suçu işlemiş sayılması için çeşitli şartlar aranırken, kadın kolayca suçlu kabul edilebilmiştir. En önemlisi de, devletin, savcısı, polisi, jandarması ile "etek altına sokulması"dır. Osmanlı döneminde alay konusu edilen mahalle bekçilerinin ellerinde fenerleri "zampara avı"na çıkmasıyla, devletin savcısının yanındaki polislerle ev basmasının ne farkı vardır?... X X X 1964'te toplanan "9. Uluslararası Ceza Hukuku Kongresi", bu konuda bütün devletlere hitap eden bir bildiri yayınlayarak "Zinanın suç olmaktan çıkarılması" kararını almıştır. 1927'de Norveç, 1937'de İsveç, ABD'deki bir çok eyâletler ve 1975'te Fransa, zinayı suç olmaktan çıkarmışlardır. Bugün, girmeye çalıştığımız AB câmiasında zina, kanunlara göre suç sayılmamaktadır. Burada önemli olan nokta, zinanın TCK'da suç sayılmaktan çıkarılması ile zinanın "mübah" sayılması ve hoşgörülmesinin aynı mânâya gelmediğidir. Diğer taraftan, zinanın suç sayıldığı ülkelerde -bu arada Türkiye'de- yapılan takibatın tesirli olmadığı ve kişilik haklarının zedelenmesinden öteye bir anlam ifade etmediği görülmektedir. X X X Zinanın boşanma sebebi olarak değerlendirilmesi faydalı olacaktır. Ancak bunun dışındaki müdahaleler fevkalâde muhzurludur. Bizi en fazla rahatsız eden husus, kişiler arasındaki en mahrem münasebetlere devletin müdahalesidir. Zina, elbette yapanın yanına kâr kalmayacak; hem Allah indinde hem toplum nazarında zâni (zina eden), itibarını kaybederek cezalandırılmış olacaktır. İhanete uğrayan da, zina yapan eşini boşama hakkına sahiptir. Bunun dışında "zina"yı suç olarak düzenlemek, insan hak ve hürriyetlerini devlet eliyle sınırlandırmak demektir. ZİNA SUÇ MU, GÜNAH MI? 02/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı Radikal Gazetesi doğru söylüyor: "Devletin yatak odasında işi ne?..." *********************************************************************** ZİNA TARTIŞMASINDA BETERİN BETERİ 02/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı GÜLAY GÖKTÜRK Zina konusundaki tersine gidiş heveslerini ciddiye almadım önce. Bizzat Bakan Çiçek, "İçimizde böyle isteyenler var ama azınlıktalar" şeklinde konuştuktan sonra, o bir avuç hevesli ile polemik yapmaya kalkmanın gereği yoktu. Ama son günlerde hava birden değişti. AK Parti milletvekillerinin seçim bölgelerindeki taleplerden etkilendikleri ve bu baskının etkisiyle Cemil Çiçek'i de zinayı yeniden "suç" haline getirmeye ikna ettikleri görüldü. Çiçek ağız değiştirdi. Hani, "Zina yapan eş, evlilik akdini bozmuştur, diğerine karşı suç işlemiştir, zarara uğrayan tarafın ceza istemesi doğaldır" gibi şeyler söyleseydi, oturur tartışırdık. Zina benim ahlâk anlayışıma göre de suçtur. Çünkü içinde ağır bir yalan, gizli kapaklılık, riyakârlık yatar. Ama devletin araya girmesine gerek olmayan, karı kocanın kendi aralarında hesaplaşmalarını gerektiren bir suç... Ama Çiçek, beş yıl önceki bu tartışmalara girmiyor, pek naif bir gerekçeyle çıkıyor karşımıza: "Anadolu kadını böyle istiyor." O zaman da insanın sorası geliyor: Anadolu kadını boşanmanın yasaklanmasını istese ne yapacaksınız? Ona da mı olur diyeceksiniz? Ya da, Anadolu erkeği kadının çalışmasının yeniden kocanın iznine bağlı haline getirilmesini istese, "Emriniz olur" deyip Medeni Kanun'unu da sil baştan mı edeceksiniz? Hukuk yapmak ciddi iştir. Popülizme gelmez. Milletvekillerinin seçim bölgelerinden gelen isteklere göre hukuk yapılacak olsaydı, Ceza Kanunu'muz da, Medenî Kanun'umuz da şimdiye kadar çoktan ucubeye dönmüş olurdu. Benim seçmen baskısı altındaki AK Parti milletvekillerine tavsiyem şudur: Gidin, o "Anadolu kadını"na söyleyin: Kolayına kaçmasın. Eğer zina yapan kocasının mutlaka cezalandırılmasını istiyorsa, bunu devletin sopasıyla değil, kendi gücüyle yapsın. Götürsün kocasını notere, zina nedeniyle boşanmada kusurlu taraf şu kadar tazminat ödeyecek, diye sözleşme yapsın. Ama bunu yapmaya cesareti yoksa da sussun, otursun; herkesi birden bağlayan çağdışı kanunlar geçirtmeye kalkışmasın. * * * İşte ben tam AK Parti'nin zinayı yeniden suç haline getirme girişimine karşı bunları yazmaya hazırlanırken, daha da vahim bir şey oldu. CHP lideri Baykal, besbelli ki AK Parti'yi köşeye sıkıştırmak amacıyla karşı bir öneri getirdi: "Tamam zina hapis gerektiren suç olsun. Ama hem k adın, hem erkek için ceza eşit uygulansın. Ayrıca, şikâyete bağlı suç olmaktan çıkarılıp kamuya karşı suç haline getirilsin, yani savcılar doğrudan harekete geçsin." Hoppala! Böyle bir karşı atak olabilir mi? Bir siyasî parti sırf rakibini sıkıştıracağım diye, gerici bir öneriyi daha da gerici hale getirerek savunabilir mi? Sırf rakip partiyi zor duruma sokacağım diye kendi felsefesine, dünya görüşüne bu kadar ters düşmeyi göze alabilir mi? ZİNA TARTIŞMASINDA BETERİN BETERİ 02/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı Birincisi, yanlışta eşitlik savunulamaz. Eğer zinanın suç olması yanlışsa -ki CHP daha düne kadar bunu savunuyordu- bu yanlış erkeğe de uygulanınca durum düzelmez. Yanlış yine yanlış olarak kalır, sadece yaygınlaşmış olur. İkincisi, zinanın hapisle cezalandırılan bir suç olması zaten yeteri kadar vahim bir tersine gidişken, bir de bu suçu kişiye karşı işlenen suç olmaktan çıkarıp kamuya karşı bir suç haline getirmek, ilkesel planda bundan çok daha vahimdir. Çok daha vahimdir; çünkü bu yolla, evlilik gibi iki kişiyi ilgilendiren bir kuruma, yani tamamen özel bir alana devlet burnunu sokmuş olur. Daha açık söylersek, Baykal'ın önerisine göre, eşlerden biri, diğerini aldattığında, suç esas olarak aldatılan eşe karşı değil, kamuya karşı işlenmiş sayılıyor. Zira aldatılan eş şikâyetçi olmasa bile, devlet kamu adına devreye girip ihanetin bedelini ödetiyor. Peki bunun mantığı ne? Devletin aile birliğini korumayı görev edinmesi... "Madem aile birliğinin korunması amaçlanıyor, o halde şikâyete bağlı suç olmaktan çıkaralım" demiş Baykal... Zaten konunun püf noktası da burası. İtiraz edilmesi gereken anlayış da bu... Neden devletin "aile birliğini korumak" gibi bir amacı, görevi olsun? Bu amacı meşru görmek devletin aileyi kontrol yoluyla toplumu kontrol amacını da meşru görmektir ve unutmayalım ki her türlü faşizan devletin böyle bir amacı olmuştur. *********************************************************************** KIYAMET YAKIN, BİNA - ZİNA KRİZİNE İVEDİ BAKIN... ZİNACILARA 'Z TİPİ' CEZAEVİ YAPIN! 02/09/2004 Akşam Köşe Yazısı ZÜLFİKAR DOĞAN Yine 'krizimiz' geldi. Günler sıcak, sıkıcı, bunaltıcı. Ne yapalım? El birliği ile bir kriz bulup çıkartalım. Anayasa değiştirecek çoğunluğa tek parti iktidarına sahip olduğumuzdan, siyasi krizi unuttuk. Altı ayda bir hükümet değişiklikleri, gündemden çıktı. Türban krizimiz vardı ya, şimdilik uyuttuk. Gerektiğinde dolaptan çıkartır ısıtırız. Davetlere 'zevcesiz icabet' formülü ile meseleyi halletmiş görünüyoruz. Dahili temaslarda 'nazevce', harici seyahatlerde 'maailece' uygulaması netice vermiş görünüyor. En azından AB ile münazara -münakaşa ve müzakereler başlayana kadar, nihayet 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve ardından genel seçimlere kadar da, Türban meselesi uyumaya devam eder. İmam - Hatip ve Meslek Liseleri mevzuu, YÖK yasası delaletiyle bir iki hamleye daha mazhar olsa dahi, şu an itibariyle bu konuda da yeni bir 'kriz sinyali' görünmüyor. Memlekette 'kriz' denilince ilk akla gelen ekonomi ve tabii döviz, faiz, bankacılık, cari açık, ödemeler dengesi açığı, işsizlik, yatırım, gelir dağılımı adaletsizliği, vergi kaçakçılığı, kayıt dışı ekonomi, yolsuzluk, suiistimal konularında da milletçe 'aşılanmış' durumdayız. IMF ile yeni anlaşmaya taraftar olduğunu açıklayan hükümet, yeni krizlerin önünü almış görünüyor. Cari açık üzerinden döviz ve faiz vurgunu yapmak isteyen kriz avcıları 'hava' alacak gibi görünüyor. Üç yıllık sosyal bacağı kuvvetli yeni program vesilesi ile de Avrupa Birliği'ne (AB) kapağı atarsak, zaten hükümet kaynakları artık fakir - fukara, garip - gurebaya tahsis edeceğinden bu alanda istismar edilecek kriz mevzuu kalmayacak. Döviz sıçrayıp, sıçrayıp düşüyor. Faiz nispeten yüksek olsa da, - bir iki yıl KIYAMET YAKIN, BİNA - ZİNA KRİZİNE İVEDİ BAKIN... ZİNACILARA 'Z TİPİ' CEZAEVİ YAPIN! 02/09/2004 Akşam Köşe Yazısı öncesinin üçte biri seviyesinde. Büyüme Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırıyor, enflasyon canavarı takatsiz kaldı, yerlerde sürünüyor. Dolayısıyla ekonomi alanında da bir kriz uzak görünüyor. * * * Fakat ne yapsak? Alsak, alsak ne alsak? Nasıl bir kriz bulsak? Memleketi gerecek, hilkat garibesi bir kriz 'halk' etsek. 'Krizi yarat at denize, balık bilmezse, halık bilir' diye bir de söz vardı değil mi? Yoksa öyle değil miydi? Evreka, evreka (Hamamda Aristo bağırıyor) altyazı tercümesi: Buldum, buldum!!! Sel felaketi nedeniyle dere yatağındaki binaların yıkımından naşi, bir bina krizi hasıl olmuş durumda. Dağa, taşa, dere, çay, ırmak yatağına, uçurum ve deniz kenarına, millet malına, Hazine arsasına yapılan binalar bir kıyamet habercisi! Hani bina ile zina artmışsa kıyamet yakın ya? Hele bir de buna CIA - FBI - MOSSAD raporlarından medyaya sızdırmalı, Pentagon uydurmalı 'Marduk Çarpması' ve 2012 - 2013'de 'kıyamet' telaşesini ekledik mi, acil önlem mecburi. Kıyameti önlemek için, önce kanun dışı, imara aykırı, dere yatağındaki, deprem fayındaki binaları yıkalım. Başbakınımız da Belediye başkanlarına talimat verdi 'kimsenin gözünün yaşına bakmayın, imara aykırı binaları yıkın' dedi. Binaları hallettik. Şimdi kıyamete, İsrafil'in eline aldığı Sur'u üflemesine mani olmak için, Meclisi 'fevkalade' toplantıya çağıralım, zinayı suç yapıp, yasaya koyalım! Zina yapanları hapse atalım. Hatta benzin döküp yakalım! Yok, yok olmaz, sonra AB bizi almaz. Fakat ne yapacaaaz? Devleti yatağa sokacaz. Zinacıyı, çükünden tutup hapse atacaazz. Artisi, sanatçısı, modacısı, siyasetçisi, resmi nikahlısı, imam nikahlısı, türkücüsü - şarkıcısı, törecisi, aşiretçisi, aile mecliscisi, tarikat müridi, şeyhi, şıhı, iki - üç - dört karılı mebusu, sanayicisi, bankacısı, üniversite hocası, öğrencisi, doktoru, hakimi, savcısı, ünlüsü - ünsüzü, zengini - fakiri... Hulasa zina yapan kim varsa... Hadi zina yapın bakalım sıkarsa! Marduk çarpmasına vakit var. Hadi, binaları da yıktık hallettik. Peki, zinacıları ne yapcaz? Hepsini üçer yıl hangi mapus damına koycaz? IMF'den müsaade alıp, memlekette yatırım hamlesi başlatcaz. 81 vilayeti, zinacılara mahsus 'Z tipi cezaevleri' ile donatcaz. Bak şu işe, biz şimdi bu zina krizinin altından nasıl kalkacaz? Olsun canım, hiç yoktan iyidir. Yoksa krizsizlikten ölecektik. Sizi gidi zinacılar siziii, kıyameti önleyemez mi sandınız, bizi? *********************************************************************** ZİNA NEDEN SUÇ OLSUN Kİ? 02/09/2004 Radikal Köşe Yazısı İSMET BERKAN Evli bir erkek karısını aldatır ya da evli bir kadın kocasını. Sizce bu, hapse atılmayı gerektiren bir 'suç' mudur? Adalet ve Kalkınma Partisi'ne ve düne kadar da Cumhuriyet Halk Partisi yönetimine göre evet bu eylem, yani zina, hapse girmeyi gerektiren bir 'suç'tur. Hatta CHP'lilere göre zina eylemi öyle bir 'suç'tur ki, aldatılan eşin şikâyetine bile gerek olmadan, savcılar tarafından resen soruşturulması gerekir. Türkiye, maalesef 2004 yılının eylül ayına böyle bir feodal tartışmayla girdi. AKP'nin ısrarı devam ederse daha yıllarca da bunu tartışacağımız anlaşılıyor. ZİNA NEDEN SUÇ OLSUN Kİ? 02/09/2004 Radikal Köşe Yazısı Evlilikte eşlerden biri diğerini aldatacak olursa, bu olsa olsa boşanma sebebi olur. Nitekim Medeni Kanun'da evlilik birliğini bitirecek eylemlerin başında zina geliyor zaten. Evlilik birliği, temelde iki kişi arasındadır, kadın ve erkek. Evlilik, yürüyecekse bu iki kişi tarafından yürütülür, yürümeyecekse de zaten yürümez. Devlete, yani yasalara ve o yasaların kurduğu düzene düşen görev, evlilik birliği yürümediği zaman, boşanmanın adilane olmasını sağlamaktır. Bence, devletin evlilikle ilgisi bu kadar olmalıdır, ne daha fazla ne daha eksik. Ama parlamentomuz böyle düşünmüyor anlaşılan. Onlar, eşlerden birinin diğerini aldatmasını sadece evlilik birliğini bitirecek bir kötü olay olarak görmüyor, yanı sıra aldatan eşin hapse de girmesini istiyorlar. En iyimser yorumla, Türk Ceza Kanunu'na eklenmek istenen bu zina maddesinin evlilik birliğini korumak için bir caydırıcı önlem olduğunu varsaydığımızda bile karşımıza saçma bir durum çıkıyor: Polisin, savcıların, hâkimlerin, cezaevi müdürlerinin, gardiyanların başka işi gücü yok, benim evliliğimi mi koruyacaklar, beni böylesine yanlış bir adımı atmaktan onlar mı alıkoyacaklar? Eğer zinayı suç kabul eden madde Ceza Kanunumuza girerse, devlet sadece yatak odamıza girmiş olmayacak aslında. Devlet ayrıca beynimizin içine de sızacak ve bizim mutluluğumuzu kendince sağlama görevini de üstlenecek. Devletin bakış açısına göre evlilik birliği sürdüğü müddetçe biz 'mutlu'yuz ve bu mutluluğun bozulmaması için devlet gerekirse bizi hapse atmaya bile hazır. *** İşin bu boyutları bir yana, siyasi cephede de ilginç gelişmeler yaşanmıyor değil. Mesela Cumhuriyet Halk Partisi, iki gün boyunca genel başkanı dahil yöneticilerince 'Zina suç olmalıdır' açıklamaları yapıp AKP'ye açık destek verdikten sonra dün fikir değiştirdi. CHP Grup Başkanvekili Haluk Koç, zinaya ilişkin partilerinin bir desteğinin bulunmadığını açıkladı. Herhalde CHP dünkü gazetelerden, köşe yazarlarından ve özellikle de kadın kuruluşlarının tepkilerinden çekindi. Sebebi ne olursa olsun, CHP'nin bir hatadan dönmesi son derece olumlu. Umalım ve bekleyelim ki AKP de kamuoyunun sesini duysun ve zinayı 8 yıllık bir aradan sonra yeniden suç haline getirmeyi planlayan bu gerici girişimden vazgeçsin. Devletin ne yatak odalarımızda bir işi var ne de bizim mutluluğumuzu belirlemeye hakkı. Bırakın özel olan özel kalsın. *********************************************************************** ZİNAYA CEZANIN RECMDEN FARKI YOK : 'ZİNAYA CEZA RECM GİBİ' 02/09/2004 Radikal Manşet CANAN ARIN A. ESİN ÖZBEY Hükümetin yeni Türk Ceza Kanunu (TCK) tasarısında zinayı suç sayacak düzenleme yapma girişimine, kadın örgütleri tepki gösterdi. Kadın örgütleri şunları söyledi: 'Devlet röntgenci' Halime Güner (Uçan Süpürge Genel Koordinatörü): Bir evlilikte zina işin içine girince sevgi, saygı bitiyor. Cezayla bir şey çözülemez. AKP, ZİNAYA CEZANIN RECMDEN FARKI YOK : 'ZİNAYA CEZA RECM GİBİ' 02/09/2004 Radikal Manşet zinayı suç yaparak 'Kadınlara ben senin namusunu korurum' mesajı veriyor. CHP'nin de AKP'den farkı yok. Buradaki amaç, kadını kadına düşürmek. AB ülkelerinin hiçbirinde zina suç değil. Devlet yatak odasına giriyor. Kadın, erkek bir sorunu varsa kendi çözer, bu cezayla olmaz. Devlet, AB standartlarında olan sığınma evleri kuracağına röntgencilik yapıyor. Mehter takımı gibi bir ileri iki geri gidiyoruz. AKP'yi de CHP'yi de kınıyorum. AKP'nin kadından uzak tavrının zaten farkındaydık. CHP ise, siyasi beklentileri, amaçları için kadınların sırtına bastı, kullandı. Sekiz yıl önce fark edilmiş bir hata, kadınlar kullanılarak tekrarlanıyor. Kanun yapmak için Anadolu'dan gelen mektuplar tek gerekçe olamaz. Kadınlara sorulmuyor, diyalog kurulmuyor. Ülke gelişimi ceza tedbiriyle olur mu? AB'ye girişte kadın-erkek eşitliği, Kıbrıs kadar önemli. 'Kadının aleyhine' Ayşe Feride Acar (BM Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) Başkanı): Böyle bir hüküm olması zaten çağdaş hukuk anlayışına ters. AKP ve CHP bu konuda birlikte. Tutucu bir bakış açısının ürünü olan bu kanun eğer kabul edilirse uygulama kadınlar aleyhine olacak. Dolayısıyla, bu kadın-erkek eşitsizliğine sebep olur. Yasalar toplumun önünü açmalı, toplumu çağdaşlaştırmalı, geriye götürmemeli. 'İdam cezası olsun mu?' diye bir araştırma yapsak ve sonuç 'Evet' çıksa, çoğunluk istiyor diye idam cezasını yeniden kabul mü edeceğiz? Devletin, ülkemizin taraf olduğu CEDAW sözleşmesine göre bazı görevleri var. Kadın-erkek eşitliğinin esas olduğu bu sözleşmeye göre devlet bu tarz ayrımcılıkları yok etmekle sorumlu. Zinanın suç olması gereksiz. Evlilikte olanlar çiftleri ilgilendirir ve zina sadece boşanma sebebi olabilir. 'CHP'yi anlayamıyoruz' Esin Özbey (Ankara Barosu Kadın Hakları Kurulu Başkanı): Zina suç olmamalı. TCK 440 ve 441. maddeler iptal edildiğinde 'Zina patlaması olacak' denildi. Ama öyle bir şey olmadı. AKP hükümeti 'muhafazakâr demokrat' anlayışına göre hareket ediyor, CHP'yi ise anlamak mümkün değil. Bu durum sayesinde toplumsal yarar sağlanmaz. 'Gerekçe yanlış' Canan Arın (Mor Çatı Kadın Sığınma Derneği): AKP ve CHP'nin anlayışında anormallik yok. CHP kadından yana gibi görünüyor ama AKP'den farklı değil. Zinanın suç olması sadece kadını kadına düşürmeyi amaçlıyor. Böyle bir uygulama hiçbir AB ülkesinde yok. Bunlarla sadece suni gündem yaratılmaya çalışılıyor. AKP'nin zinayı suç yapmak için kullandığı 'Doğudaki kadınlar böyle istiyor' gerekçesi yanlış. Türkiye Cumhuriyeti kanunları buna göre belirlenemez. 'Gericiliğin gerekleri' Hayriye Özdemir Ertekin (Kadın Dayanışma Vakfı avukatı): Zina sadece boşanma sebebi olabilir. Ceza anlamsız. Bu çağdışı yasayla Türkiye geriye gider. Sekiz yıl önce zinanın suç olmaktan çıkması için çalışan CHP, tükürdüğünü yalıyor, gericiliğe paye veriyor. Savunduğumuz cinsel özgürlük değil, sağlıklı cinsel ilişkidir. Zinanın suç olmasıyla birlikte illegal davranışlar artar ve insanları sağlıksız cinsel ilişkilere iter. Zinaya ceza verilmesinin 'recm'den (zina yapan kadının taşlanarak öldürülmesi) farkı yok. Bu İslami hukukun devamıdır. Sadece recmin yerini hapis aldı. AKP, gizli ve örtülü bir şekilde gericiliğin gereklerini yapmakta. Nebahat Akkoç (Kadın Merkezi Başkanı): İki yetişkin insanın kendi iradeleriyle geliştirdikleri bir ilişkide sorunları kendileri çözmeli. ZİNAYA CEZANIN RECMDEN FARKI YOK : 'ZİNAYA CEZA RECM GİBİ' 02/09/2004 Radikal Manşet Maddenin geri gelmesi, kadınların aldığı bunca yoldan geriye adım atmış olması anlamına geliyor. Ama doğu ve güneydoğuda gözlemlediğim kadarıyla kadınlar zaten kendileri için bunun söz konusu dahi olmadığını, cezasını canlarıyla ödediklerini, bu nedenle erkek zina yaptığında da cezalandırılmasını istiyor. Fakat AB sürecinde bu önemli bir sorun olacak. Mesele yasaları değil aslında mantaliteyi değiştirmek. Zelal Ayman (Kadın Dayanışma Vakfı): Yasal olarak büyük bir hata işleniyor. Erkeklerin cinsel özgürlüklerini sonuna kadar sınır tanımadan kullandıklarını ve bunun önünde hiçbir şeyin duramadığını biliyoruz. 'Anadolulu kadın istiyor' söylemi inandırıcı değil. Bu, eski bir söylem ve yutmuyoruz. Evli bir çiftin zina, sadakat gibi konuları onların hukukuna bağlı. Bu düzenleme, kadın cinselliğini ve bedenini kontrol altında tutmaya, baskı altına almaya yönelik. 'Zulme yasal dayanak' Beyhan Demir (Pazartesi Kadın Kültür ve Dayanışma Vakfı): Bu, kadınların gözünü korkutma çabası. Zina meselesiyle kadınların elde ettiği az sayıdaki kazanım da alınmaya çalışılıyor. Kadınlar, 'Karım beni aldattı' diye 30 yerinden bıçaklanabiliyor. Bundan sonra, bunu yaparken de sırtını yasaya dayayacaklar çıkacak. Kadınların ezilmelerinin yasal bir dayanağı olacak. Erkekler kadınlara uyguladıkları zulümde yasalardan destek görüyor. Yasa hazırlayıcılar da zaten erkek. 'Anadolulu kadınlar' diye de bir şey çıkarıldı. Uydurulmuş. CHP'lilerin de AKP'lilerden farkı yokmuş. 'Yine biz mağduruz' Liv Amadon (Kadının İnsan Hakları Derneği): Zinanın suç olması, Avrupa Birliği süreci aşamasında Türkiye'yi geriye götürecek. Hiçbir Avrupa ülkesinde böyle bir şey yok. İki yıldır kadın-erkek eşitliği için çalışıyoruz. Hâlâ gerekli düzenlemeler yapılmadı. Namus cinayetleri ve bekâret kontrolü gibi konular üzerinde düzenlemeler yapılmamışken, bir de başımıza şimdi bu çıktı. Bu, namus cinayetlerine yol açabilecek bir düzenleme. Ayrıca kadın ve erkeğe eşit oranda ceza uygulaması olacağını da düşünmüyoruz. Kadınlar yine mağdur olacak. Hürriyet Şener (İnsan Hakları Derneği Kadın Hakları Çalışma Grubu): Eğer bir ilişki bitmişse, farklı insanlar olabilir. Bunu cezai yaptırımlarla engellemek de pek mümkün değil. Bu durum vicdana kalmış bir şey. Ayrılık halinde her halükârda kadın korunmalı. Eşi dışında başka birini tercih etmesi durumunda hapisle cezalandırılmasını doğru bulmuyoruz. Ama bu zinayı doğru bulduğumuz anlamına da gelmez. Sadece kişilerin vicdanen halletmesi taraftarıyız. Hukukçular: Avrupa'da örneği yok Prof. Dr. Erdener Yurtcan (Ceza hukukçusu): Zina, Avrupa'da suç değil. Evlilik birliğini, cezai korumayla sürdürmek gibi bir durum yok. Zinaya suç, çağdaş bir bakış değil. Hukuk, zinayı boşanma nedeni yapıyor. Türkiye Avrupa sürecinde yürüyor. Zina düzenlemesi yasalarda yapılan diğer değişikliklerle bağdaşmadı. Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu (MÜ Hukuk Fakültesi öğretim üyesi): Zina suç olmamalı, evliliği bitiren nedenler arasında yer almalı. Çağdaş hukuk da o yöne doğru eğilime sahip. Zina boşanma nedeni olur. Evlilik rızaya dayanan bir kurum. Bu bağ kopmuşsa, insanı hapse atmak yoluyla evliliği mi düzelteceksiniz? Zinanın yaptırımı zaten boşanmanın sona ermesi. Cezai açıdan bunu açıklamak zor görünüyor. 'Anadolu kadını bunu istiyor' açıklaması tatmin edici gelmiyor. Prof. Dr. Uğur Alacakaptan (Bilgi Üniversitesi-ceza hukukçusu): Yanlış iş yapıyorlar. Zina, çağdaş ülkelerde suç değil, sadece boşanma nedenidir. Bu geriye dönüştür. İki taraf da politika yapıyor. Modası geçmiş bir suçla karşı karşıyayız. Avrupa'da yıllar önce suç olmaktan çıktı. ZİNAYA CEZANIN RECMDEN FARKI YOK : 'ZİNAYA CEZA RECM GİBİ' 02/09/2004 Radikal Manşet Bildiğim kadarıyla İngiltere' de hiçbir zaman suç olmadı. Zarar görenler tazminat davası açıyor. İmam nikâhıyla evlenenleri ne yapacaklar? Prof. Dr. Timur Demirbaş (Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi): Tasarının tamamına bakıldığında, zaten adalet sistemini kilitleyecek düzenlemeler var. Zinanın suç sayılması İtalya'da bile kaldırıldı. Bizde de Anayasa Mahkemesi kararlarıyla aynı sonuca ulaşıldı. Şimdi savcı tarafından re'sen (kendiliğinden) soruşturulsun deniyor. Savcı zina yapıldı diye yatak odasına mı girecek? Herkes birbirini ihbar edebilir. Bu durum ağır sonuçlar doğurabilir. *********************************************************************** KARIŞIK GÜNDEM 02/09/2004 Ortadoğu Köşe Yazısı AHMET ÇAKAR (T.C.K) Türk Ceza Kanunu'nda yapılacak değişikliklerle ilgili karışık bir gündem oluşmuş vaziyette. Karışık gündem, kafaları karıştırdığı gibi ahlaki değerler dünyamızı da dipten karıştırmaktadır. Başörtüsü ve zina. Her ikisi de bir İslam toplumu olan Türk milletinin hayatında en hassas ve hayati ehemmiyeti yüksek konular. Birincisinden yani başörtüsünden başlayacak olursak. Herkesçe bilindiği veçhile. Türk milleti İslam ile müşerref olduğu günden bugüne... İslam'a ve İslam alemine bayraktarlık yapmış ve bu uğurda akıl almaz büyük fedakarlıklar sergilemiştir. Başörtüsü İslam'ı esasları temel kriter kabul ederek, devlet kurmuş ve cihana nizam vermiş bir millet olan Türk milletinin kadınlarına ait giysinin önemli bir parçasıdır. Bu parça İslam imanına ve ahlakına vukufiyeti bulunan her Müslüman kadının İslam'ı standartlara göre tanzim etmekle mükellef olduğu giyinme adabının dış dünyaya tezahürüdür. Standart), İslam'ın temel hükümlerine, estetiği ise, muhatabının seciyesine ve yaşadığı coğrafyanın iklimine göre değişim ve farklılıklar ortaya koyabilecek bir husustur. İslam medeniyetini terk ederek Batı medeniyetinin kriterlerine göre cemiyet hayatımızı tanzim etmeye"karar verdiğimiz günlerden itibaren, inançlarının tarifleri ile yaşamaya zorlandığı hayatın çelişkileri içerisinde kıvranan Türk milleti bugün çelişkilerinin netleşmeye başladığı bir sürece girmiştir. Netleşme sürecini biraz açıklamakta fayda var. Bilinen hukuk, meriyette, yani uygulanmakta olan hukuktur. Fakat toplum tarafından bilinmeyen hukuktur. Bilinmeyen hukukun uygulanmasından bahis bile edilemezken, çok garip olmakla birlikte, Türk milleti ihtilafa düştüğü veya bildiği hukuk ile meseleyi çözemediği zaman meriyette olan hukuka müracaat etmiştir. "Batıdan alıp bünyemize adapte ettiğimiz, batı hukukunda, Türk milletinin ahlaka ve namus anlayışına uygun kanun maddelerine bile tahammülü kalmamış olan, emperyalist haçlı birliği, son dayatmalarında AKP'ye ve CHP'ye ihanet yasaları çıkartmaya zorlamaktadır. Komisyonlarda, başörtüsü yasağını üniversitelerin dışına taşırıp tüm kamusal alanlara yayarak, Türk milletini iman esaslarına aykırı bir mecburiyetin batağında boğmak, isteyen kanun tasarı ve teklifini KARIŞIK GÜNDEM 02/09/2004 Ortadoğu Köşe Yazısı parlamentoya gönderebilen AKP iktidarının yönünü kim tayin ediyor. Komisyon başkanının kasasında kilitli bulunan ve milletvekilleri dahil kimseye verilmeyen fakat komisyon üyesi tüm milletvekilleri tarafından oylanarak kabul edilmiş olan Türk milletinin iman ve ahlak esaslarına aykırı bu imansız yasa tasarısı acaba genel kurula indirilip oylamaya tabi tutulacak mı!?! AKP hükümeti tarafından teklif edilen, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet komisyonunda AKP'l i ve CHP'l i vekiller tarafından birlikte kabul oyları ile onaylanan bu kanun tasarısı şayet genel kurulda kabul edilip, yasalaşırsa, işte o zaman dananın kuyruğu kopar. AKP' de kazdığı kuyuya düşer, milletin başındaki örtü ile uğraşanlar da, onlarla birlikte aynı akıbete uğramaktan kurtulamazlar. İşte çelişkilerin netleşmeye başladığı süreçten birazını söyledik. Arkası var. *********************************************************************** AKP 'ZİNA'DA YALNIZ KALDI 02/09/2004 Radikal Haber CHP Grup Başkanvekili Haluk Koç, "AKP bu konuyu Genel Kurul'a taşırsa muhalefet edeceğiz" dedi. FOTOĞRAF: ÜMİT BEKTAŞ Zinanın suç kapsamına alınmasına 'kadın-erkek eşitliği temelinde yapılacak düzenleme' koşuluyla yeşil ışık yakan CHP, dün desteğini çekti: Bu madde kadın-erkek barışını bozar AKP'nin zinanın yeniden suç kapsamına alınmasına ilişkin önerisine 'yeşil ışık' yakan CHP, kamuoyundan gelen tepkiler üzerine geri adım attı. CHP, zina suçunun madde yazımına ilişkin AKP ile ortak çalışma yapılması kararından vazgeçti. AKP, zina suçunun çerçevesini tek başına belirleyecek. TBMM'nin bu ay yapacağı olağanüstü toplantıda görüşülecek olan Türk Ceza Kanunu (TCK) tasarısıyla ilgili zina tartışması devam ediyor. AKP'nin zinanın yeniden suç olmasına ilişkin önerisine, CHP 'kadın-erkek eşitliği temelinde yapılacak bir düzenleme' koşuluyla des-tek olmuştu. İki parti arasında yapılan görüşmelerde AKP'den Hakkı Köylü ile CHP'den Orhan Eraslan'ın zina suçu dahil TCK'da yapılması planlanan diğer değişikliklerle ilgili metin yazımı konusunda çalışma yapmasına da karar verildi. CHP Grup Başkanvekili Haluk Koç, dün düzenlediği basın toplantısında ise, "Zinanın suç olması, kadın-erkek barışını bozar" dedi. Koç, bu maddeyle ilgili olarak CHP ile AKP arasında bir teknik çalışma olmayacağını, çalışmanın diğer maddeleri kapsayacağını belirtti. TCK tasarısında zinayla ilgili madde olmadığını, bunu AKP'nin ek madde olarak getirmek istediğini vurgulayan Koç, şöyle dedi: "CHP olarak Anayasa Mahkemesi'nin bozma gerekçesinin geçerli olduğuna inanıyoruz. Kadın-erkek eşitliğini sonuna kadar savunuyoruz. Zinanın ancak kadın ve erkek arasında medeni hukuk çerçevesinde bir boşanma gerekçesi olabileceğinin altını çiziyoruz. AKP bu konuyu kendisi getirirse ek maddenin tasarıya nasıl gireceği belli. Bu AKP'nin sorumluluğunda. Bu konuda bir katkımız olmayacak. AKP, bu konuyu Genel Kurul'a taşırsa, bu konuda CHP parlamentodaki muhalefet görevini yerine getirecektir." Koç, "Zina suç sayılırsa, imam nikâhlılar ne olacak?" sorusuna, "Bu sorunun muhatabın AKP'liler" yanıtını verdi. "Zina suç olduğunda bundan AKP 'ZİNA'DA YALNIZ KALDI 02/09/2004 Radikal Haber etkilenecek imam nikâhlı milletvekili var mı?" sorusu üzerine de Koç, yanındaki CHP Kars Milletvekili Selami Yiğit ile CHP Ankara Milletvekili Gülsün Bilgehan'ı göstererek, "Bilemem, tek söyleyeceğim biz kapsam dışındayız" diye konuştu. *********************************************************************** İKİ TEMEL DİREK 02/09/2004 Sabah Köşe Yazısı UMUR TALU Yeni ceza kanunu tasarısı, anlaşılan, "muhafazakar demokrat" rüzgarın "muhafazakar" nefesiyle daha çok üflenmiş. Türkiye'nin, kimine göre hoşluğu, kimine göre ise şanssızlığı şu: Bu ülkede resmi sağ ile sol, çeşitli renklerine rağmen, özgürlükçülüğü, demokratlığı, millete güven ile halka inanç, bireye saygı gibi şeyleri bayrak yaparken... O bayraklar aslında sopalara yahut sımsıkı çakılmış direklere iliştiriliyor. Sopaların özü, halka ve bireylere güvensizlik. Direklerin özü, iki temel direk sayılan "aile" ile "devlet"i korumak. O yüzden, demokrat, özgürlükçü, adaletçi filan olurken, dönüp dolaşıyor, bu iki temel direğin "muhafaza" edilmesine kilitleniyoruz. *** Elbette bu eğilim dayanaksız değil. Toplumsal hücrelerde yerleşmiş genetik bir kod gibi... Toplumsal kültürün muhafazakarlığının bir mirası gibi aktarılıp duruyor. "Zinaya ceza"ya karşı çıkarken, "zinayı savunma" çizgisine düşmek, düşürülmek ister misiniz? Benzer şekilde, "devletin korunması" tüm muğlak cezalara, tüm kuşkucu, işkillenici maddelere ebelik yapıyor. Birlik, bütünlük, rejim, devlet gibi kutsallıklar, birlik bütünlüğün fiilen ne halde olduğundan, rejimin fiilen nasıl işlediğinden, devletin fiilen ne yapıp yapamadığından bağımsız olarak, "muhafaza" edilecek soyut kavramlar olarak yüceltiliyor. Kavramlar soyut olsa da, cezalar elbette somut oluyor. *** Ailenin ekonomik açıdan sürünmesi, sarsılması; geçim zorlukları, geleceğe güvensizlik, aile içi şiddet gibi depremlere maruz kalmasından çok "yatak odası"na ihanet edilmesi temel mesele... Oturma odasında hangi huzursuzlukların oturduğu, yemek odasında ne yenebildiği, mutfakta ne pişebildiği, çocukların kabusları filan fazla ilgilendirmiyor. Benzer şekilde, devletin toplumsal yükümlülüklerini ne kadar yerine getirebildiği, sağlık, eğitim gibi görevlerinde ne derece "yıkılmadan ayakta" olduğu filan pek önemli değil. Ancak, açık şiddetin ötesinde, fikir, düşünce, niyet, eleştiri gibi demokratik hak ve özgürlük olması gereken aykırılıkların, ayrılıkların, "devletin temeline dinamit" sayılmasında tereddüt edilmiyor. *** Korkarak yaşamaya, korkarak yönetmeye devam ediyoruz. Ailenin eşitlik, huzur ve ekonomik güvenceler içinde güçlendirilmesine... Devletin, adalet, toplumsal dayanışma ve toplumun mağduriyetlerinin giderilmesi yönünde güçlendirilmesine "güç ve imkan" yetmediği için... İKİ TEMEL DİREK 02/09/2004 Sabah Köşe Yazısı Sopaların, direklerin tahkimatı daha güçlü bir ihtimal oluyor. Devletin ve ailenin birliğine "tecavüz"ü cezalandırmak... Devleti ve aileyi adeta "kapalı bir cinsel bütünlük" olarak kabul etmek... Buna karşılık, ceza marifetiyle, insanların düşünce, niyet, tepki yahut zaaflarının infazı. *** Belki de, elimizdeki en hayati direkler hakikaten aile ve devlettir. Belki de, bireysel vicdani sorumluluk-sorumsuzluklara terk edilemeyecek kadar temeldir bunlar. Belki de, ahlak ve düşünce polisliği olmadan çökecek kadar zayıflamış, içten içe çürümüşüzdür. Çürümenin çekirdeği sert ise, muhtemelen, kabuklarıyla savaşmak ise en makulü ve makbulüdür! *********************************************************************** PİSLİĞE BULAŞMAK 02/09/2004 Sabah Köşe Yazısı İLKER SARIER TCK'ya yeniden "suç" olarak sokulmak istenen "zina" hararetle tartışılıyor ama yine en "tartışılmayacak" tarafından tartışılıyor. Politikacıların gayretlerini "oy avcılığı" gibi görmek yüzeysel olur. Bu memlekette, "zinayı suç haline getirdi diye bir partiye oy verecek" seçmen sayısı yüzde kaçtır? Hayır... Politikacılar oy için değil, esas olarak muhafazakar ve geri kafalı oldukları için böyle davranıyorlar. Cesur değiller... Çünkü sosyolojik ve felsefi anlamda memleketin önünü açmaya cesaret edemiyorlar. Hikaye bu!.. Gelelim meselenin özüne: "Zina"nın bir suç olarak algılanması ve bu şekilde sunulması, bireyler üzerindeki toplumsal baskıların "kurumlaştırılması"ndan başka bir şey değildir. Kimi tabuların "post modern" dizayn altında yürütülmesidir. İnsan, "birey" olmaktan alabildiğince uzaklaştırılacak, özge ve doğal olan ne varsa yok edilecek, herkes belirli bir "model"in veya kalıbın içinde, ruhsuz, tensiz, arzusuz ve bilinçsiz bir makineye dönüşecektir. Tüketimin köleleştirdiği insanlar, tenleri ve arzuları bakımından da köleleşeceklerdir. Toplum, (Bu çoğu zaman devlettir, bazen cemiyet, bazen aile, bazen iş yeri, bazen akrabaü taallukattır) bilmeden, kendisine nasıl ve niçin empoze edildiğini de düşünmeden kural ve kaideler dayatır. Bireyin robot gibi davranması beklenir veya istenir. Bunun en etkili yöntemi de, insanlara sürekli "doğru"ları söylemektir. Doğru bazen bu, bazen şu, bazen odur. Ama daima ve her ortamda bir "doğru" vazedilir. "Doğru"nun izafiliği düşünülmez. Her doğru ile bireyin ruhundan bir parça daha kopartılır. İnsan, insanlığından uzaklaştırılır. Dönüp, "Bunun doğru olduğundan emin misin?" diye sorduğunuzda, karşı taraf afallar. Cevap veremez. Çünkü ona da o şekilde öğretilmiştir. Aslında "doğru"yu söyleyen de masumdur. Ama bu masumiyet, başka insanlar üzerinde kurulan engizisyonu mazur göstermez. Benim temel perspektifim şu: Bir insana, "kanun" yoluyla bile olsa "Zina yaparsan suç sayarım ve seni mahkum ederim" demek, o insana hakarettir. Bu demek, "Senin sevginin, aşkının, merhametinin, bağlılığının ve PİSLİĞE BULAŞMAK 02/09/2004 Sabah Köşe Yazısı mertliğinin bekçisi benim" demektir çünkü... Bu da, bireyi yoketmek ve yok saymaktır. Farzedelim ki genel kabul, bir insanın "zina" yapması "ahlaksızlıktır." Peki, insanın "korktuğu ve sindirildiği" için zinadan uzak durması "ahlaklılık" mıdır? Bireysel iradesi, doğal eğilim ve arzuları, kendini ortaya koyuş ve tanımlama biçimleri "iğdiş edilmiş" insanlar topluluğu yaratmak işte böyle oluyor. Mahkum olmaktan korktuğu için "zina yapmayan" insanlar topluluğu olmayı kabul etmek aşağılayıcı bir durumdur. Ama ceza getirmeyeceği halde zina yapmamak onur vericidir. Erkek veya kadın farketmez: İki kişi düşünün. Biri, "Korktuğum için zina yapmıyorum" desin... Diğeri ise "Aileme değer verdiğim için yapmıyorum" desin... Hangisi daha değerli? Bana göre, "suç olmadığı" halde temiz kalabilmek değerlidir. Korkudan temiz kalmak maharet veya meziyet değildir. Pisliğe bulaşıp bulaşmamayı insanların iradesine bırakmak gerek. *********************************************************************** İLERİCİYE BAAAK, İLERİCİYE BAAAK!... 02/09/2004 Star Köşe Yazısı ENGİN ARDIÇ Yazmayan kalmadı ama biz de altını çizelim. ‘Tarihe not düşüyormuşuz’ ya, o bakımdan. Hükümet, Türk Ceza Kanunu’nda yapmak istediği değişiklik tasarısında, zinaya hapis cezası koyuyor. Muhalefet buna karşı çıkmadı, yalnızca ‘kadına da erkeğe de konsun, eşit olsun’ demekle yetindi. Dananın kuyruğu 14 Eylül’de kopacak. Oysa, beş bin kere yazıldığı ve söylendiği gibi, zina yalnızca iki kişiyi, pardon, üç kişiyi ilgilendiren bir konu ve ‘boşanma nedeni’ sayılması ne kadar doğruysa, hapisle cezalandırılması da o kadar abes ve gülünç. ‘Karı koca kavgasına karışılmaz, araya girilmez’ öğüdü, büyüklerimizin dilinden düşmezdi. Nitekim Anayasa Mahkemesi, erkeğe işlemeyen, kadına uygulanan hapis cezası rezilliğini çok haklı olarak eşitsizlik sayıp kaldırmıştı. Bu suç, Avrupa Birliği’nde yok. Dolayısıyla, ‘Türkiye Avrupa Birliği’ne girmek istiyor ama, onun şartlarını kabul etmek değil, kendi şartlarını ona kabul ettirmek istiyor’ diyenler bir kere daha haklı çıktılar. Ezici çoğunlukla bu ceza elbette konacak, birkaç zamparanın canı yanacak, sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde mağdurların açacağı davalar birer birer kaybedildikçe ve milyonlarca euro tazminat ödendikçe, bir yandan da Avrupa yöneticilerinden fırçayı yedikçe, kaldırılması gündeme gelecek! Uyum sağlamak için! Biz de mehter adımıyla iki ileri bir geri ‘çağdaşlaşma yapmış’ olacağız. Eh, bu çapaçulluğa da bu yakışır zaten. AKP yönetimi ‘muhafazakarlık ayağından’ bu cezayı koymak istiyor da, ilerici geçinen CHP’ye ne oluyor? Bazı CHP milletvekilleri, ‘ne yapalım, sayımız yetmiyor, gücümüz bu kadar’ demişler. Yalandır. Sayının yetmemesi sana muhalefetten vazgeçmek, iktidarı desteklemek İLERİCİYE BAAAK, İLERİCİYE BAAAK!... 02/09/2004 Star Köşe Yazısı ucuzluğunu sağlamaz. Çıkar konuşmanı yaparsın, red oyunu da verirsin, tutanaklara geçirttirirsin, o zaman ötersin ‘elimden gelen budur’ diye. CHP aklı sıra, toplumun tutucu kesimlerinden de oy istediği, AKP’den böylece azıcık oy çalmak gibi aptalca bir umut peşinde olduğundan, biryerlere göz kırpıyor... Bu saçmalık, CHP’nin kifayetsiz muhteris dehalarının ‘sağa kayma’ stratejisinin bir parçası. Merak etmeyin, bunlar da yazıldı, bunlar da söylendi. Biz şimdilik, takımı sahada dökülen taraftarın ‘şampiyona baaak, şampiyona baak’ diye bağırması gibi, ‘ilericiye baaak, ilericiye baaak’ diye dalgamızı geçeriz. Ancak bu konunun içinde yazılmayan ve söylenmeyen, kimsenin farkında olmadığı bir unsur daha var. (Yeni bir boyut getirelim ki adam gibi köşe yazısı olsun, değil mi?) AKP, acaba bu zina cezasının dönüp ‘kendi adamlarını’ da yakacağının farkında mıdır? Zinayı yalnızca ‘laikler’ mi işler ki, aklınız sıra onlara kamış atmaya kalkıyorsunuz? ‘İmam nikahlı’ seçmenleriniz, ‘ikinci karıya gittikleri’ zaman enselenirlerse ne halt edecekler? Medeni Kanun, ikinci karıyı tanımaz. Hukukumuza göre bu zinadır. Giden değil de, ikinci ve hatta üçüncü, dördüncü karıları aynı çatı altında tutanlar bir de ‘toplu seks’ suçundan başlarını derde sokmayacaklar mı? ‘Orji’ ne zamandan beri serbest? Çünkü tasarıyı destekleyen CHP’nin ‘çok çok ilerici’ ve akıllara seza önerisine göre, savcılar bu gibi durumlarda ‘şikayet beklemeden’, kendiliklerinden soruşturmaya geçeceklermiş... Birkaç laik savcı birkaç seks düşkünü ‘mümini’ içeri tıksın da. kendi kalesine gol atmak ne demekmiş görürsünüz. Sayın başbakan gençliğinde futbol oynamış, bunu iyi bilmesi gerekirdi. *********************************************************************** ZİNA 02/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı DERYA SAZAK AKP tarafından, 'Anadolu kadını istiyor' diye 14 Eylül'de Meclis'te görüşülmeye başlanacak Türk Ceza Yasası tasarısına eklenmek istenen 'zina suçu' konusunda CHP'nin tutumunda gözlenen tereddütler dün Meclis Grup Başkan Vekili Haluk Koç tarafından giderildi. Prof. Koç, TCK konusunda AKP ile sağlanan uzlaşmanın, 'zina'yı kapsamadığını açıkladı. CHP Grup Başkan Vekili'ne göre, yeni TCK yasasının AB İlerleme Raporu'na olumlu etkilerini gözeten muhalefet, Meclis'teki görüşmelerin birkaç maddeden 'bloke' edilmesi gibi bir siyaset izlemeyecek. Dolayısıyla CHP lideri Baykal'ın, Adalet Bakanı Cemil Çiçek'le sağladığı uzlaşı, 'tartışmalı' maddelerde yasanın kabulünü engellememeye dönük olacak. Paketin tümünde, AKP ve CHP'nin ayrı ayrı duyarlık gösterdikleri maddeler var. Örneğin AKP, 'Bazı kisvelerin giyilemeyeceğine ilişkin' yasağın 'türban'ı da kapsayacağını düşünerek bu düzenlemeyi metinden çıkarmaya çalışıyor. 'Din hizmetlerinin kötüye kullanılmasıyla' ilgili cezaya da iktidarın itirazı var. CHP bu maddelere ilişkin 'çekincelerini' belirtmiş durumda. Zina ZİNA 02/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı konusunda ise CHP, daha önce Anayasa Mahkemesi'nin iptal ettiği suçun, tasarıda yer almayışına karşın Meclis'teki görüşmelerde yasaya monte edilmesine karşı çıkıyor. Haluk Koç, dünkü konuşmamızda, 'Zina medeni hukuka göre olsa olsa boşanma nedeni sayılabilir' diyerek CHP'nin tutumunu netleştirdi. Böylece CHP, zina halinde 'erkek ve kadına verilecek cezaya ilişkin eşitlikçi bakış açısı'ndan vazgeçmiş gözüküyor. Anayasa Mahkemesi TCK'nın ilgili maddelerini iptal etmeden önce yasaya göre 'kadının bir kez cinsel ilişkide bulunduğunun tespiti zina sayılırken aynı durumdaki erkeğin ceza alması için uzun süreli birlikteliği' aranıyordu. TCK hükümleri iptal edilmeden önce yasa zaten 'kadını değil erkeği koruyordu!' AKP'nin öne sürdüğü gibi, 'Anadolu kadını zinanın cezalandırılmasını istiyorsa' bunun sonuçta kime yarayacağını biliyor mu? Kaldı ki kadın haklarını savunan dernekler bu düzenlemeye karşılar. Anayasa Mahkemesi'nin iptal gerekçesi de çağdaş bir yorum içermektedir: 'Karşılıklı sadakat yükümlülüğü bakımından karı ile koca arasında fark bulunmamaktadır. Bunun için kocanın basit zinasının cezalandırılmaması, ona kadına karşı çağdaş anlayışa uymayan bir ayrıcalık tanınmasına yol açarak cinsiyet ayrımını reddeden kadın erkek eşitliğini bozar. Yasa koyucu, toplumsal gelişme ve özellikleri göz önünde bulundurarak zinayı suç olmaktan çıkarabileceği gibi, onun gerçekleşmesini belli koşullara da bağlayabilir. Ancak bunu yaparken karı koca arasında ayrım yaratacak bir düzenlemeyi gerçekleştiremez.' Türk Ceza Yasası, AB İlerleme Raporu'na yetiştirilmeye çalışılırken kadın haklarında geriye gidilmemeli. *********************************************************************** ZİNANIN SUÇ OLMASINI BİZDEN KADINLAR İSTİYOR 02/09/2004 Vatan Haber Zina suçunun fikir babasının Meclis Adalet Komisyonu Üyesi AKP Konya Milletvekili Harun Tüfekçi olduğu iddia edildi. Tüfekçi, zinanın suç olması gerektiğini belirterek şunları söyledi: "Zinanın cezalandırılmasını Anadolu'dan kadınlar çok istiyor. Ben de zinanın suç olması gerektiğini düşünüyorum. Bunun nedeni hakkında size örnek vereyim. Ben yıllarca Konya'da avukatlık yaptım. 90'lı yıllardaydı, bir kadın geldi, kocası zina yapmış. Kadın zina davası açtı. Sonra kocasının ona bir daire tapulaması karşılığında, açtığı zina davasını geri aldı. Bakın şimdi, eğer zina suç olmasaydı o kadın kocasından o daireyi alamayacaktı. Bizde kadın ekonomik ve sosyal olarak zor durumda. Bu tür bir yasa kadını korur. Ayrıca da zina suç olursa herkes daha dikkatli ve tedbirli davranır. Bu yolla toplumda zina azalır. Kanun caydırıcı olur." AKP'li kadın milletvekilleri ne diyor? AKP'nin kadın milletvekilleri ise, zinanın yeniden suç haline gelmesine tam destek verdi, Milletvekillerinin görüşleri şöyle: * Zeynep Uslu (İstanbul): Toplumsal ihtiyaçlar çerçevesinde böyle bir düzenleme getirilmiştir. Ancak metni görmek lazım. Kadın erkek eşitliği ve çağdaş hukuk normları çerçevesinde hazırlanacak bir metin, toplumun talebini karşılar. * Gülseren Topuz (İstanbul): Aile birliğinin korunması için sadakat olması gerekiyor. Zina da bir sadakatsizliktir ve bana göre hukuka aykırı bir eylemdir. Hukuka aykırı her eylemin bir cezası olduğuna göre, zinanın ZİNANIN SUÇ OLMASINI BİZDEN KADINLAR İSTİYOR 02/09/2004 Vatan Haber da cezası olmalıdır. Semiha Öyüş (Aydın): Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı dikkate alınarak yapılacak bir düzenlemeyi destekliyoruz. Kadın ve erkek eşitliği ilkesi çerçevesinde yapılacak düzenleme aile bütünlüğünü korumaya hizmet edecektir. *********************************************************************** TAKIYYE 02/09/2004 Vatan Köşe Yazısı OKAY GÖNENSİN Bu sözcük, Turgut Özal'ın 1982'de askeri yönetimden koparak siyasete girmeye hazırlandığı dönemde ortaya çıktı. Takıyye sözcüğü Arapça ve özetle, amacına ulaşıncaya kadar gerçek fikirlerini gizlemek anlamına geliyor. Eskiden buna benzer bir de "kripto-komünist" kavramı vardı, o da aşağı yukarı aynı anlama gelirdi. Birkaç yıl önce Fethullah Gülen'in bir kaseti ortaya çıkmıştı ve bu konuşmada cemaat mensuplarının nasıl "takıyye" yapacakları anlatılıyordu. Bu konuşmanın ortaya çıkmasından sonra savcılar harekete geçti, Gülen ABD'ye gitti, halen de orada. Erbakan "takıyye"ci değildi. Siyasi İslam'ın ilerlemesi için kendine özgü taktiklerle savaştı ve hep kaybetti. AKP kurulduğu gündem bu yana ise "takıyye" sözcüğü tekrar gündeme gelmiştir ve bu gidişle unutulması biraz zor olacaktır. AKP'li kadro, Refah Partisi içinde Erbakan'a karşı muhalefet hareketini başlattığı zaman o kesimin geleneklerine uygun olarak dışa vuran bir tartışma olmamıştı. Kendi kapalı ortamlarında, kendilerinin anlayacağı bir üslupla, çok az konuşarak tartışmışlar ve siyasi islam'ın bayrağı AKP'ye geçmişti. AKP "mührü" aldıktan sonra kendisini siyasi İslam'ın dışında bir parti olarak tanımlamaya başladı. Bulunan kavram "muhafazakâr demokrat" kavramıydı. Bu, Batı'daki "Hıristiyan demokrat" kavramına yakın bir tanım olarak ortaya atıldı. Yoksa saçmalama mı? İmam-hatip ve türban meseleleri AKP'nin "muhafazakâr" tarafının ana sorunları olarak durmaktadır. Bu sorunların yanına bir de "zina" derdi eklenince AKP'nin "takıyyeci" olduğuna ilişkin kuşkuların canlanması da kaçınılmazdır. AKP halen geniş bir koalisyon niteliğindedir. Bu koalisyonun içinde kendilerini merkez sağda görenler de vardır; radikal sağda görenler de, siyasi İslam'ın içinde görenler de vardır. Koalisyonun taraflarının zaman zaman partiyi o yana bu yana çekiştirmesi doğaldır. Ama, bu AKP'nin kimlik meselesinin de halen ortada durduğunu göstermektedir. AKP üç yıllık bir partidir, iki yıldır iktidardadır ve birçok meseleyi talihin dalgaları ve kamuoyunun etkin desteği ile aşmıştır. Bunlardan sonra gelip de zinaya takılınması, bu meseleyi savunmaya çalışırken saçmalanması hem "takıyye" konusunu hatırlatmakta hem de bu partinin "yönetim ehliyeti" açısından kuşkular yaratmaktadır. Ekonomide, IMF programı dolayısıyla -ve buna rağmen- aşırı "ısınma" işaretleri varken, Avrupa Birliği ile tam üyelik görüşmeleri aşaması yaklaşırken "zina" ile uğraşmak AKP'nin bunalan "sağı"nın bir patlaması olmuştur. TAKIYYE 02/09/2004 Vatan Köşe Yazısı AKP'nin "takıyye" içinde bulunduğundan kuşkulananlar haklı olduklarına biraz daha inanmışlardır. Yoksa bunu "takıyye" olarak değil de basit bir saçmalama olarak açıklamak AKP erkânının daha mı hoşuna gider? *********************************************************************** ZİNA / KUMA 02/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı GÜNERİ CIVAOĞLU AB'ye "uyum" için TCK'da değişiklikler yapan yasa tasarısına, "zina" maddesi ile "kuma" getirilmekte. "Uyum" yasası, "uyumsuzluk" yasasına dönüşebilir. Gerçekten, hiçbir AB ülkesi hukukunda öngörülmeyen "zinaya hapis cezası" nasıl olur da "TCK'da AB ile uyum değişiklikleri paketinde" yer alabilir? Üstelik... Daha önce Anayasa Mahkemesi, "zinaya hapis cezasını" iptal ederek, Türk Hukuk sistemini arındırmıştı. Tarihin hurdalığına gönderilmiş bu hükmü yeniden TCK'ya sokuşturmak, "AB ile uyum" gibi çağdaşlaşma iddialı bir paketin saygınlığını bozar. Recim AB hukukunda, zina, suç değildir, sadece etik nedenlerle boşanma sebebidir. Özgürlükçü AB hukukuna, böyle "çöl ve kabile hukuku" hükümleriyle uyum sağlanamaz. Daha neler?... Bari bir de "recim" yani, zina yapanı, beline kadar kuma gömmek ve taşlamak cezasını da koysunlar! Evlilik anlaşması Evlilik, erkek ve kadının kendi özgür iradeleriyle yaptıkları bir "beraber yaşama" anlaşmasıdır. Taraflardan biri ya da ikisi bu anlaşmayı artık sürdürmek istemeyebilir. Bu durumda, boşanmak için çeşitli nedenler yasada sayılmıştır. AB hukukunda ve - Anayasa Mahkeme'sinin "zinaya hapis cezası hükmünü iptal eden" kararlarından sonra - bizde de zina, "sadece boşanma nedenidir." Ancak bu da şart değil. Çocuklar sorunu, eşin psikolojik durumu, skandal kaygısı, bağışlama gibi hallerde, zina, bazen boşanma nedeni olmayabiliyor. Karar eşlerindir. Mahalle baskınları Oysa... Yeni hükmün, zina yapan eşe üç aydan başlayan hapis cezası öngörmenin ötesinde, bunun takibi şikâyete bağlı olmayan suçlar kapsamına da alınması için öneriler var. Yani, zinanın saptanması halinde, savcı, karı ya da kocanın başvurusu olmadan ceza için kendiliğinden adli süreci başlatabilecek. Olur şey değil! Artık, imam, muhtar önde, mahalleli arkada, taşlar sopalarla evleri mi basacaklar? "Kahpe" ve "zampara" avcılığı mı başlayacak? Sonra... Savcı hapis istemiyle yargı sürecini başlatacak! Eşlerin böyle bir rezaleti yaşamak istemeyerek, sessiz sedasız skandalsız ZİNA / KUMA 02/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı boşanma davası açmakla yetinmek tercihleri kimin umurunda? Zinaya yataklık TCK, suça yataklık yapanları da feri suçlu sayar. Cezalandırır. Bu yeni hüküm yasalaşırsa, basılanlarla birlikte, sözgelişi otel odasını veren otelcinin de yargılanması gerekecek. Otelciler de "yataklık yapmak" suç kapsamına girmemek için "evlilik cüzdanı" sormaya başlayacaklar. Böylece yeniden yıllar öncesine dönülmüş olacak. AB'li turiste bu nasıl anlatılacak? İki sevgili gelmişler... Otelde oda vermek için pasaport sorar gibi "evlilik cüzdanı" kontrolü yapılacak. Siyasetin derin kulisinden yansıyan bilgilere göre, özellikle Doğu Karadeniz'de kadınlar, "nataşalardan" şikâyetçilermiş. Zinaya hapis hükmünün gerekçesi, "nataşaları" önlemekmiş. İyi hoş da, bunu Avrupa Birliği'nin insanlarına nasıl anlatırsınız? AB'de insanlar evlenmeden birlikte yaşıyorlar. Eşcinseller bile evlenebiliyor. Onlara bu hüküm uygulanmayacak, sadece T.C. vatandaşları için mi geçerli olacak? Türkiye, AB'den tam üyelik görüşmeleri için tarih isterken, gerekçesi "Avrupalı olmak..." Ama... Kendi insanlarına Avrupalı'nın insan haklarını, özgürlüğünü, saygınlığını tanımamak. Olur şey mi bu? ......... El âlemin orasına, burasına ceza uygulamaya kalkmak, insanlık haklarına da aykırı. Yoksa sevişmek insanlık hakkı değil mi? İnsanlarımız, bu coğrafyada hayvanlar kadar özgür olamayacaklar mı? *********************************************************************** ZİNA... AH ŞU UCUZ SİYASET! 02/09/2004 Vatan Köşe Yazısı HAŞMET BABAOĞLU Zina konusu yine gündemde... Söylemek istediğim bir çift lafım var. Basında birkaç gündür tartışıldığı yönleriyle değil de, çok geri planda kalan ama bu tartışmaları alttan alta yönlendiren dinamiklerle ilgili bir çift laf... Ancak önce kısaca gelişmeleri toparlayayım. 80'lerde yasanın ilgili maddesi Anayasa Mahkemesi'nce iki ayrı tarihte verilen kararlarla iptal edilmiş, zina suç olmaktan çıkartılmıştı! Ama unutulmamalı ki zina hukuken geçerli boşanma nedeni sayılmayı sürdürdü. Yeni Türk Ceza Kanunu hazırlanırken "birdenbire" zinanın yeniden suç kapsamına alınması yönünde değişiklikler yapıldı. İktidar partisi bu yönde ağırlık koydu. CHP de (iddialara göre, belki AKP geri adım atar diye) "madem öyle, o zaman yalnız kadın için değil, erkek için de suç sayılsın" demez mi? Yani yasa bu yeni haliyle geçerse, birkaç hafta sonra zina suç sayılacak ülkemizde. Amaç ne? ZİNA... AH ŞU UCUZ SİYASET! 02/09/2004 Vatan Köşe Yazısı Evlilik kurumunun ve aile birliğinin korunması... Bunun için de taraflar hapisle korkutuluyor. Geçmişte zinanın suç sayılması zaten hep kadınları hırpalayan, erkekleri koruyan özellikler taşıyordu, şimdi buna erkekler de eklenecek. İyi de, büyük şehirlerde, "ben sana gününü gösteririm" ihtirasına kapılmış birkaç "güçlü" kadının girişimi dışında, erkekler zinadan içeri girecekler mi sahiden? Kim inanır buna! Sonra... Hangi sosyal katmanda olursa olsun hep bir tür çaresizliğe ve güçsüzlüğe mahkûm edilmiş kadınlar bilmezler mi hiç, hapse gönderilmiş kocadan hayır çıkmayacağını? Anlayacağınız, yasada yapılacak değişiklik toplumun gündelik gerçeklerine değil, hislerine yönelik bir siyasi manevra özelliği taşıyor... *** Şimdi hukuku, Türk Ceza Kanunu'nu, "çağdaş" yorumları, AB'yi, AKP'yi, CHP'yi filan bir yana bırakalım. Daha derine bakalım. Hani hayatına bolca zina serpiştirmesine rağmen zinanın "günah-suç-bela" sayıldığı fikrinden bir an bile kopmayan sıradan insan var ya, onun dünyasıyla insanlık gelenekleri arasındaki bağa temas edelim biraz... Çünkü birçok muhafazakâr insan bu bağın varlığı hissiyle ve zinanın günah olduğu bilinciyle TCK'daki değişikliği destekleyebiliyor. Zinanın suç sayılmasına karşı çıkanlar da aynı hissin zorlamaları yüzünden "çağdışı uygulamaya hayır" veya "vayy sizi gidi gericiler" gibi, ne yalan söylemeli, çok kof kalan tutumlar takınıyorlar. Oysa devletlerin gündelik hayatı belirleyen yasalarıyla, insanlığın binlerce yıllık gelenekleri ve din kültürü arasında ayrım yapmamak ölümcül tehlikeler içerir. Her şeyden önce şunu bilmeliyiz: Yaratan her zaman, her yerdedir; dolayısıyla yatak odamızda olup bitenlerden de haberlidir. Ama Türkiye Cumhuriyeti devletinin yatak odalarımızdaki varlığı ve yaralayıcı otoritesi elbette ayrı bir nitelik taşır. Bu farkın önemini anlamanın en iyi yolu, İslami vahyin zina karşısındaki tavrıyla İslam hukukunun tavrı arasındaki farkı değerlendirmekten geçer. İnsan, bütün dinlerde olduğu gibi İslam'da da zinadan kaçınmakla mükelleftir. İnsanı zinaya itecek nedenler ortadan kaldırılmaya çalışılır ve nikah (akit) özendirilir. Ancak iş hukuki yaptırımlara gelince, zinanın cezalandırılması istisnaidir; hatta bazı hukukçulara göre "fiilin cezalandırılması neredeyse gerçekleşmesi imkânsız şartlara bağlanmış tır. Sadece bu farka, günahla hukuken suç arasındaki bu çok manidar "kopuş"a bakmak bile zihin açıcıdır. *** Geleneğin günah kavramıyla hukuksal "suç" anlayışını kolaycı ve tehlikeli biçimde çakıştırmak, ne yazık ki birçoğumuzun pek hoşuna gidiyor; bu yoldan oy avcılığı yapmak çekici geliyor. O kişilere benim bir önerim var: Zinayı filan bırakın, zenginleşme modellerine bakın. İnsanlığın büyük geleneklerinin ve dinlerin kesinkes günah saydığı zengin olma biçimleri, yolları var. Hırsızlık sayılır bu yollarla edinilen zenginikler, hiç tartışmasız... TCK'yı da bu bakış açısından düzenleyelim! ZİNA... AH ŞU UCUZ SİYASET! 02/09/2004 Vatan Köşe Yazısı Var mısınız?.. Merak etmeyin, zinanın binalar kadar arttığını iddia edenler doğruyu söylemiyor. Ama benim önerime uyarsanız, göreceksiniz ki, etrafta "hırsız"dan geçilmiyor... NOT: Hukukçulara sözümdür: Aman yanlış anlamayın, hemen açıklamalar göndermeye kalkışmayın bana. Sözlerim hukuki olandan çok sosyolojik-antropolojik alana ait bir zihinsel egzersiz niteliğindedir. *********************************************************************** NEREDEN ÇIKTI BU ZİNA İŞİ? 02/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı FATİH ALTAYLI ZİNANIN suç haline getirilmesine ilişkin yasal düzenlemeyle ilgili olarak CHP kadar AKP içinde de rahatsızlık var. Zinanın boşanma gerekçesi dışında suç sayılmaması ile ilgili olarak toplumda bir uzlaşma vardı. Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla sistem oturmuştu ve bir rahatsızlık yaratmıyordu. Ancak şimdi kuyuya bir taş atıldı. Bu taşın atılmasıyla ilgili olarak ortada iki iddia var. Yasanın getirilmek istendiği durumdan her iki partinin akil adamlarının rahatsızlığı, bu iddiaların gündeme gelmesine neden oluyor. İlk iddiaya göre, AKP içinde eski MHP’lilerden ve Milli Görüşçülerden oluşan bir grup, zinanın yeniden yasal bir suç haline gelmesini talep ettiler. Ancak bu talebe olumsuz yanıt aldılar. Bunun üzerine, ‘Öyleyse biz de yasa görüşülürken bir önergeyle gündeme getiririz. O zaman karşı çıkmak zorunda kalırsınız’ dediler. Bu tehdit üzerine AKP, yasa değişikliğini gündeme aldı. Bir diğer iddia ise AKP, CHP’nin zinayla ilgili bu düzenlemeye karşı çıkacağını tahmin ediyordu ve bu maddeyi gündeme getirerek CHP’ye karşı elinde bir pazarlık unsuru bulundurmak istedi. Her iki durumda da ortada bir ‘abukluk’ var. *********************************************************************** ZİNAYA ‘İMAM NİKÁHI’ RÖTUŞU 02/09/2004 Hürriyet Haber KÖKSAL TOPTAN ZİNAYI yeniden suç haline getirmek için kolları sıvayan AKP, parti tabanında yaygın olan ‘imam nikahı’ uygulamasını kapsam dışına çıkarabilmek için formül arıyor. AKP, imam nikahlıları yargılanmaktan kurtarabilmek için, zinayı şikayete bağlı suç haline getirmek istiyor. Bu durumda, savcılıklar, resmi nikahlı eşin şikayetçi olmaması halinde zina suçu için doğrudan harekete geçemeyecek. AKP’nin filtre sistemine göre ayrıca eşlerden biri boşanma davası açar ya da mahkeme boşanma kararı verirse zina suçundan ayrıca ceza verilmeyecek. ŞİKAYET OLURSA TBMM Adalet Komisyonu Başkanı Köksal Toptan, ‘Bana verilen bilgiye göre, ZİNAYA ‘İMAM NİKÁHI’ RÖTUŞU 02/09/2004 Hürriyet Haber şikayete bağlı olma şartı olacak. Eden biri boşanma davası açmış ya da eşlerin mahkeme tarafından ayrılığına karar verilmiş ise suç oluşmayacak, ceza verilmeyecek. Yani mevcut duruma göre daha bir yumuşatılmış olacak’ dedi. *********************************************************************** KORSAN ÖNERGE SUÇ YAPTI 02/09/2004 Hürriyet Haber AKP’nin, kamuoyu tepkisini göze alarak ‘zina’yı yeniden suç haline getirme ısrarının altında, Meclis Grubu’nun büyük çoğunluğunu oluşturan Milli Görüş ve Ülkücü kökenden gelen ‘muhafazakár’ milletvekillerinin ‘korsan önerge tehdidi’nin yattığı ortaya çıktı. Bu milletvekillerinin, ‘Tabanda büyük tepki var. Zinayı serbest bıraktınız diyen seçmenin yüzüne nasıl bakarız? Seçim bölgelerimize gittiğimizde tabanımıza ne deriz?’ diyerek parti yönetimine büyük baskı uyguladılar. Bu milletvekilleri, parti yöneticilerine, ‘Zinayı siz suç haline getirmezseniz, Genel Kurul’da vereceğimiz önergelerle biz yaparız’ dediler. Meclis Grubu’ndaki bu ‘zina isyanı’, bir çok parti yöneticisinin de gerçekte bu yönde düşünmesi nedeniyle etkisini gösterdi. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da parti yöneticilerinden kendisine ulaşan bu talebe karşılık, ‘Tamam, ama CHP ile de görüşün’ diyerek onay vermesi üzerine, AKP yönetimi mevcut tasarıdan geri adım atarak zinayı yeniden suç kapsamına sokmak için CHP ile pazarlığa oturdu. Başından beri yeni TCK çalışmalarının içinde aktif bir biçimde yer alan AKP’den üst düzey bir yönetici, ‘Gruptan bu konuda önergeler geleceği anlaşıldı. Tabii, korsan diyebileceğimiz bu tür önergeler geldiğinde işi düzeltmek daha da zor olacaktı. Bu durumda işlerin kontrolden çıkması ihtimali vardı. O sebeple, biraz da bunun önünü almak için böyle düşünüldü’ dedi. *********************************************************************** AKP’LİLERİN ÇOĞU HAPSİ BOYLAYACAK 02/09/2004 Hürriyet Haber HALUK KOÇ CANAN ARITMAN Zina suç olursa AKP milletvekillerinin çoğu, çok eşlilikten dolayı hapsi boylayacak. Bu düzenlemeden AKP’li erkekler zararlı çıkar. CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman, AKP tabanında çok eşliliğin yaygın olduğunu anımsatarak, zinanın suç sayılması durumunda AKP’li milletvekilleri dahil pekçoğunun hapse gireceği uyarısında bulundu. Arıtman, ‘Ekonomik durumu olanlar ayrı ev açıyorlar. Durumu müsait olmayanlar imam nikahıyla aynı evde yaşıyorlar ’ dedi. KADIN-ERKEK BARIŞINI BOZAR CHP Grup Başkanvekili Haluk Koç da, zinanın suç olmasının kadın-erkek barışını bozacağını söyledi. Koç dün düzenlediği basın toplantısında, TCK tasarısında zina ile ilgili bir madde olmadığını, bunu AKP’nin ek madde olarak getirmek istediğini belirtti. Koç, ‘Zina suç kapsamına alınırsa, imam nikahlıların durumu ne olacak?’ sorusuna ‘Bu sorunun muhatabının AKP’liler olacağını düşünüyorum’ karşılığını verdi. Ne dediler Şeriat olur AKP’LİLERİN ÇOĞU HAPSİ BOYLAYACAK 02/09/2004 Hürriyet Haber Tarık Akan Bunun kanunlaşmasına ben karşıyım. Modern toplumların hiç birinde bu suç değildir, böyle bir kanun da yoktur zaten. Biz 1923’te modern çağdaş, laik hukuk sistemini seçtik. Türkiye Cumhuriyeti bu temeller içine oturur. Zina kanunlaşır ve suç olursa, şeriat maddelerine uymuş olunur... Anlamsız Pınar Altuğ Bana göre bu yasa, anlamsız bir yasa. Hem kadın hem erkek için. İyi olur Tuğba Altıntop Zinanın suç teşkil edilmesini onaylarım. Geç kalınmış bir yasa. Beni aşar Yeliz Yeşilmen Bu beni aşan konu, bana bu konu ile ilgili fazla laf düşmez. İmam nikáhlı yandı Zina hakkında akıllardaki sorular ve yanıtları şöyle: Zina suçu nedir? Zina, evlilik birliği içinde eşlerden birinin, sadakat yükümlülüğüne aykırı davranarak, başka bir kişiyle cinsel ilişki kurmasıdır. Mevcut TCK’da nasıl? Mevcut TCK’da da Meclis’te bulunan tasarıda da zina ile ilgili bir madde bulunmuyor. Zina, sadece medeni kanunumuzda boşanma nedeni olarak görülüyor ve kusurlu eş açısından tazminat yükümlülüğü de getiriyor. Zina ne zaman suç olmaktan çıkarıldı? Anayasa Mahkemesi, 23 Eylül 1996’da TCK’nın, erkeklerin zina suçunu düzenleyen 441.maddesini oybirliği ile iptal etti. Bu madde, ‘Karısı ile birlikte ikamet etmekte olduğu evde yahut herkesce bilinecek surette başka yerde karı koca gibi geçinmek için başkası ile evli olmayan bir kadını tutmakta olan koca hakkında 6 aydan 3 seneye kadar hapis cezası hükmolunur. Erkeğin evli olduğunu bilerek bu fiilde şerik olan kadın hakkında da aynı ceza verilir’ deniliyordu. Mahkeme, yasal boşluğun doldurulması için 1 yıl süre verdi. Ancak bu sürede yeni düzenleme yapılmayınca erkeğin zinası suç olmaktan çıktı. Kadının zina suçu nasıl düzenlenmişti? Kadının zinasını düzenleyen TCK’nın 440.maddesi ise 1998’de oy çokluğuyla iptal edildi. Bu maddede, ‘Zina eden karı hakkında 6 aydan 3 seneye kadar hapis cezası tertip olunur. Karının evli olduğunu bilerek bu fiilde ortak olan kimse hakkında da aynı ceza hükmolunur’ deniliyordu. Erkeğin zinasının suç sayılmasına ilişkin madde, eşitliğe aykırı bulunarak iptal edildiğinden bu maddenin de iptali gerektiği sonucuna varıldı. Hükümet neden tutum değiştirdi? TCK’da türban takanlara hapis cezası verilmesine yol açabilecek düzenleme AKP’yi rahatsız etti. Bu konuda CHP’nin geri adım atmasını sağlamak için AKP, zinayı pazarlık maddesi olarak gördü. Anadolu kadınlarından gelen mektuplar da bu kararda etkili oldu. Aile birliğinin korunması bakımından zinanın yeniden suç sayılması istendi. CHP neden destekliyor? CHP, zinanın yeniden suç sayılmasının, çağdaş hukuk normlarına uygun olmadığını savunuyor. Ancak toplumdaki muhafazakar seçmen tabanının büyüklüğü yüzünden CHP, zinanın suç olmaması gerektiğini açıkça savunamıyor. CHP, devrim yasalarından ödün vermemek için AKP’nin pazarlık maddesi zinayı imzası ve oyuyla desteklemiyor. CHP sadece bu maddenin kabul edilmesini, uzlaşmayı bozma gerekçesi yapmıyor. Yeni yasa ne getiriyor? AKP’nin isteği üzerine zinayı suç sayan bir maddenin Genel Kurul’da AKP’LİLERİN ÇOĞU HAPSİ BOYLAYACAK 02/09/2004 Hürriyet Haber TCK’ya eklenmesi düşünülüyor. Yeni düzenlemenin nasıl olacağı henüz tam olarak metne dökülmedi. Ancak kadın veya erkek, evli birinin, bir başka kişiyle zina yapmasının suç sayılması sağlanacak. Eşlerden birinin şikayeti üzerine işlem yapılacak ve zina yapanlara hapis cezası verilecek. İmam nikahlılar zina düzenlemesinden nasıl etkilenecek? Düzenleme kabul edilirse zina şikayeti yapılabilmesi için kişinin resmi nikahı olması gerekiyor. Yasalarımız resmi nikah olmadan yapılan imam nikahını suç saydığı için imam nikahlı eşin, zina konusunda şikayet hakkı bulunmuyor. Ancak Türkiye’de resmi nikahlı olup bunun yanında imam nikahlı olarak başka kadınlarla yaşayan çok sayıda erkek bulunuyor. Bunlar içinde AKP tabanında olan kişi sayısı da az değil. Kanunun yürürlüğe girmesiyle başka kadınlarla imam nikahıyla birlikte olanlar, resmi nikahlı eşin şikayeti etmesi durumunda cezaevine girecekler. Diğer ülkelerde zina yasalarda nasıl düzenleniyor? Modern hukuk sistemine sahip ülkelerin çoğunda zina suç olarak görülmüyor. *********************************************************************** RESMİ NİKAH KIYIN 02/09/2004 Posta Haber AKP'nin, zinanın suç sayılması yolundaki önerisine, başlangıçta kadm- erkek eşitliğine aykırı olmamak S koşuluyla olumlu yaklaşan CHP, tutum değiştirdi. CHP, "Zinanın suç sayılmasına ilişkin AKP girişimine muhalefet edeceğini" açıkladı. CHP Grup Başkanvekili Haluk Koç, dün l Eylül Dünya Barış günü dolayısıyla düzenlediği toplantıda, zinanın suç olmasının kadın erkek barışını bozacağını söyledi. Koç, "AKP, konuyu Genel Kurul'a taşırsa, bu konuda CHP parlamentodaki muhalefet görevini yerine getirecektir" dedi. Koç, imam nikahlıların durumu ile ilgili de, "Bunun muhatabı biz değiliz" diye konuştu. Hukukçular, hükümetin zinayı yeniden suç saymaya yönelik girişimi için, "Namus bekçiliği hortlar. Toplumu yeniden namus için savcılık yapmaya itebilir" uyarısında bulundular. Zinanın suç sayıldığı dönemde, ev aranırken veya otele gidildiğinde, önce evlilik cüzdanının sorulduğunu anımsatan hukukçular, çıkartılmak istenen düzenlemenin toplumsal anlamda bu yönde bir geri gidişe de neden olabileceğini kaydettiler. Ceza hukuku uzmanı Prof. Dr. Erdener Yurtcan, zinanın suç sayılması halinde, "insanların onurunu kıran bir biçimde 'suçüstü' yapılması, bir mahalleye taşınıldığında bile evlilik cüzdanı sorulması" gibi toplumsal sonuçlar doğacağını kaydetti. Zinanın Türk CezaKanunu (TCK) tasarısına eklenmesi için AKP'nin değişiklik, önergesini hazırlayacak olan AKP Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü, imam nikahıyla yaşayan çiftlere ""Hemen| resmi nikah kıyın" öğüdünde bulundu. 2 yıla kadar hapis Zina ile ilgili tasarıyı biçimlendiren TBMM Adalet Komisyonu'nun başkanlığını üstlenen Köylü, resmi nikahl bir kişinin başka birisiyle kıydığı imam nikahının "hukuken zina" olduğunu belirtti. Köylü, "îmam nikahının suç olmamasını isteyen resmen evlensin. Kadın ile erkek arasında ha imam nikahlı, ha imam nikahsız olsun, fark etmez. Resmen evli RESMİ NİKAH KIYIN 02/09/2004 Posta Haber olan kişi başkasıyla ilişki kurarsa zina suçu oluşuyor" dedi. Komisyonun CHP'li üyesi Orhan Eraslan ile kısa , bir çalışma yapan Köylü, zinanın, tasarının "Aile Düzenine Karşı Suçlar" bölümüne "zina yapan kişi 6 aydan 2 yıla kadarhapisle cezalandırılır" ifadesiyle ekleneceğini söyledi. Köylü, metnin, "hafifletici nedenleri, iki cinse de eşit cezayı ve şikayete bağlı suç sayılma" durumunu kapsayacağını söyledi. 18 milyara kadar ceza Köylü, zina için verilecek 6 aylık hapis cezasının paraya veya tedbir cezasına çevrilebileceğini söyledi. 6 ay hapis cezasının paraya çevrilmesi durumunda, bugünkü düzenlemelere göre cezanın günlüğü 20 ile 100 milyon lira arasından hesaplanacak. Ceza miktarı 20 milyon liradan olursa 3 milyar 600 milyon, 100 milyon liradan olursa 18 milyar lira tutacak. *********************************************************************** AVRUPA'DA ZİNA SUÇ DEĞİL 02/09/2004 Milliyet Haber Zina konusu, AB ülkelerinde genelde boşanma davalarında gündeme geliyor. Üyelerin çoğunda, zina, sadece çiftlerden biri tarafından ileri sürülebilecek bir boşanma nedeni Zinanın suç olarak kabul edilmesi ve cezalandırılması yöntemine Avrupa genelinde rastlanmıyor. Avrupa Birliği'nde konu "özel hayat" kapsamında görüldüğü için herhangi bir ortak uygulama olmadığı gibi, Brüksel'in bu bağlamda Ankara'dan bir talebi de yok. Zina konusu, AB ülkelerinde genelde boşanma davalarında gündeme geliyor. Üye ülkelerin çoğunda, zina, çiftlerden biri tarafından ileri sürülebilecek bir boşanma nedeni olarak görülüyor. İngiltere'de bu uygulamaya da kısıtlama getiriliyor. Eşinin zina yaptığını bilmesine karşın birlikte yaşamaya devam eden eş, zinayı boşanma gerekçesi olarak da kullanamıyor. Türkiye'den bir istek yok Zina konusunda kendi içinde ortak bir uygulaması bulunmayan AB'nin Türkiye'den bu yönde bir düzenleme yapma isteği bulunmuyor. Türkiye'nin AB karnesi olarak algılanan ilerleme raporlarında da zina konusuna sadece bir kez değinildi. Zina, 2002 Yılı İlerleme Raporu'nda, kadın-erkek eşitliği kapsamında ele alındı. Raporda, kadınlara eşinin zina yaptığını gerekçe göstererek boşanma davası açma hakkının verilmiş olmasından bir "ilerleme" olarak bahsedildi. Zinaya ilişkin yasal düzenleme konusunda AB Komisyonu da şu aşamada beklemede. Bu konunun devam eden bir süreç olduğunu hatırlatan AB Komisyonu sözcülerinden Jean Christophe Filori, "Bu konuda komisyon olarak yapacağımız bir yorum yok" demekle yetindi. AB'den yorum yok Eşlerin birbirlerini aldatmalarına bir yaptırım öngörmeyen AB, üçüncü ülkelerde zina nedeniyle, özellikle kadınların cezalandırılması konusunda sert çıkışlar yapabiliyor. Bunun son örneği Amina Lawal olayında yaşandı. AB liderleri, o dönem Nijerya yetkililerinin Lawal'ı zina nedeniyle taşlayarak (recim) cezalandıracak olma olasılığını Barcelona Zirvesi sırasında sert bir dille kınadılar. *********************************************************************** AİHM TARTIŞMASI 02/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Haber AİHM TARTIŞMASI 02/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Haber AK Parti ve CHP, zinanın suç olarak TCK Tasarısı'nda yer almasında uzlaştı. Ancak hukukçular, Türkiye'nin bu konuda AİHM'e şikayet edilebileceği uyarısında bulundu AK Parti ve CHP'nin zinanın suç olarak TCK Tasarısı'nda yer alması konusunda uzlaşmasına rağmen, yeni bir pürüz ortaya çıktı. Ceza, kadın erkek eşitliği temelinde düzenlense de, hukukçular zinanın suç olması sebebiyle Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) şikayet edilebileceği uyarısında bulundu. Adalet Bakanlığı'nın, zinanın suç sayılmasının AB nezdinde yansımasının ne olacağı konusunda nabız yokladığı, yapılacak görüşmeler sonunda zinaya ilişkin düzenlemenin, TCK'ya girip girmeyeceği konusunda son kararın verileceği bildirildi. HUKUKÇULAR BÖLÜNDÜ Bazı hukukçular, düzenlemenin AB kriterlerine uygun olduğu görüşünü savunurken, bazıları ise "Olumsuzda eşitlik sağlanıyor. Bu doğru değil" dediler. İki kişi arasında rızaya dayalı ilişkinin Medeni Hukuk'ta boşanma sebebi sayıldığını hatırlatan hukukçular, AK Parti ve CHP'nin üzerinde uzlaştıkları düzenlemenin genel Avrupa Hukuku dışında olduğuna işaret ettiler. AİHM Yargıcı Prof. Dr. Feyyaz Gölcüklü, Avrupa'da bir çok ülkenin zinayı suç olmaktan çıkardığını sadece boşanma sebebi saydığını belirtti. Karşı görüş belirten hukukçular, İranlı Hoda Jabari'nin davasını da örnek gösteriyor. Jabari, İran'da zinaya uygulanan recm cezası sebebiyle taşlanarak öldürüleceğini ileri sürerek, Türkiye'den sınırdışı edilmemek için AİHM'e başvurmuştu. AİHM de, Türkiye'nin Jabari'ye sığınma hakkı vermesi gerektiğine karar vermişti. *********************************************************************** AKP'Lİ KÖYLÜ: İMAM NİKÂHI DA ZİNA SAYILIR 02/09/2004 Milliyet Haber HAKKI KÖYLÜ AKP Milletvekili Köylü, "İmam nikâhının suç olmamasını isteyen resmen evlensin. Kadın ile erkek arasında ha imam nikâhlı, ha imam nikahsız olsun, fark etmez. Aynı şekilde zina suçu oluşur" dedi İktidarın zinanın cezalandırılması yönündeki ısrarı sürerken, AKP Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü, imam nikâhının "hukuken zina" oluşturacağını belirtti. Köylü, "İmam nikâhının suç olmamasını isteyen resmen evlensin" dedi. Zinanın TCK tasarısına eklenmesi için AKP'nin değişiklik önergesini hazırlayacak olan ve aynı zamanda tasarıyı biçimlendiren TBMM Adalet Alt Komisyonu'nun başkanlığını üstlenen Köylü, Milliyet'in sorularını yanıtladı. Resmi nikâhlı bir kişinin başka birisiyle imam nikâhının "hukuken zina" olduğunu belirten Köylü, "İmam nikâhının suç olmamasını isteyen resmen evlensin. Kadın ile erkek arasında ha imam nikâhlı, ha imam nikâhsız olsun, fark etmez. Resmen evli olan bir kişi başkasıyla ilişki kurarsa, zina suçu oluşuyor" dedi. 2 yıla kadar hapis Komisyonun CHP'li üyesi Orhan Eraslan ile kısa bir çalışma yapan Köylü, zinanın tasarının "Aile Düzenine Karşı Suçlar" bölümüne, "Zina yapan kişi 6 aydan 2 yıla kadar hapisle cezalandırılır" ifadesinin ekleneceğini söyledi. Köylü, metnin, "Hafifletici nedenleri, iki cinse de eşit cezayı ve şikâyete bağlı suç sayılma" durumunu kapsayacağını söyledi. Cezanın, iptal edilen TCK maddesinde olduğu gibi 6 aydan 2 yıla kadar hapis olarak düşünüldüğünü belirten Köylü, düzgün bir aile yaşamı olmayan AKP'Lİ KÖYLÜ: İMAM NİKÂHI DA ZİNA SAYILIR 02/09/2004 Milliyet Haber ve birbirlerinden ayrı olan çiftler için alt sınırdan, küçük çocuklu ailelerde yaşanması ve evlilik düzeninde ağır tahribat durumlarında üst sınırdan ceza verilebileceğini kaydetti. Suç şikâyete bağlı Köylü, "hafifletici nedenler" konusunda, şunları söyledi: "Eski Ceza Kanunu'ndaki durumlar yine sayılabilir. Kadın ve koca arasında mahkemece ayrılık kararı verilmiş olmasına rağmen evlilik devam ediyorsa, boşanma davası sürüyorsa, bunlar belli bir indirim nedeni olabilir." Suçun "şikâyete bağlı" olacağını, aksi halde çok sorun çıkacağını belirten Köylü, "Şikâyete bağlamazsak kaos çıkar. Her önüne gelen, aklına esen, komşusundan gürültü gelince veya evli bir erkeğin evine bir kadın girince telefona sarılıp ihbar edebilir. Birçok insan durup dururken zina gibi bir ithamla rencide edilir" dedi. 18 milyar para cezası Köylü, zina için verilecek 6 aylık hapis cezasının paraya veya tedbir cezasına çevrilebileceğini söyledi. 6 ay hapis cezasının paraya çevrilmesi durumunda, bugünkü düzenlemelere göre cezanın günlüğü 20 ile 100 milyon lira arasından hesaplanacak. Ceza miktarı 20 milyon liradan olursa 3 milyar 600 milyon, 100 milyon liradan olursa 18 milyar lira tutacak. *********************************************************************** ZİNA DÜŞÜNCELERİ 02/09/2004 Vatan Köşe Yazısı METİN MÜNİR Evli bir insanın evli olmadığı bir insanla cinsel ilişkiye girmesi olan zina, dünyanın ikinci en popüler sporudur. Birinci en popüler sporu ise geriye kalan cinsel ilişkilerdir. Fransızlar bunu çok iyi biliyor. Biz nasıl her sabah "Türküm, doğruyum, çalışkanım!" diyorsak onlar da "Özgürlük, eşitlik, zina!" diyorlar. Bir zamanlar Rusya'da komünizm hüküm sürerken serbest bırakılan tek özel girişim zinaydı. Tasmanya yerlilerinin soylarının tükenmesi ise zina yapmamalarına bağlanıyor. Demek istediğim, ya zina konusunu insanın değiştirilmesi mümkün olmayan bir acayipliği olarak görürsünüz ve konuya yukarıdaki lafları söyleyen insanlar gibi mizah penceresinden bakarsınız. Ya da Adalet ve Kalkınma Partisi gibi zina yapanların hapse atılması için saçma sapan yasa tasarıları hazırlayıp mizah konusu olursunuz. AKP'nin yeni ceza yasasını meclisten geçirirken zinayı hapislik suç kılan bir madde enjekte etmek istemesi şaşılacak bir şey değil. CHP'nin bazı koşullar içinde buna karşı çıkmayacağını açıklaması da sürpriz olmadı. Her iki parti de böyle bir yasanın fizibıl olmadığını biliyor. Yapılsa bile ya Anayasa Mahkemesi bozacak da da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi. AKP'nin yapmaya çalıştığı, okumamış yığınlara şirin görünmeye çalışmak. CHP şirinlik yarışında geri kalmamakta o kadar kararlı ki bunu yaparken zina konusunda AKP'den de daha ilkel önerilerde bulunuyor ve ondan daha az liberal görünmekte bir sorun görmüyor. Zina takibini savcıların inisiyatifine bırakmak, CHP'nin çağdışılığını yeni zirvelere taşıyan bir öneridir. CHP zina konusunu ilerici, liberal bir sol parti olduğunu kanıtlamak ZİNA DÜŞÜNCELERİ 02/09/2004 Vatan Köşe Yazısı için kullabilecekken "yıkanmayan yığınlara" şirin görünmek uğruna her kılığa girebileceğini teyit etmek için kullandı. Ama maalesef, işin bütün boyuttan gülünç ve primitif değil. AKP'nin talihsiz girişimi Avrupa Birliği ile kritik gelişmelerin arifesinde geldi. Türkiye'yi Avrupa'da görmek istemeyenler bunu Türkiye'nin doğululuğunun, geriliğinin, kadın düşmanlığının ve Müslüman bağnazlığının bir kanıtı olarak aleyhimize kullanacak. İkinci trajedi, zina gümbürtüleri arasında yeni ceza yasasının neredeyse hiç tartışılmadan ülkenin sosyal dokusuna bıçak gibi girmeye başlamasıdır. Zina yasaklanabilir ama ortadan kaldırılamaz. Çünkü benden daha akıllıların çok önce keşfettiği gibi, evlilik ağır bir yüktür. Onu kaldırmak için en az iki kişi gerekir. Bazan bu sayı üç olur. *********************************************************************** ZİNA 02/09/2004 Vatan Köşe Yazısı ZÜLFÜ LİVANELİ Aslında biyolojik olarak yapılan eylem aynıdır: Erkekle dişinin birleşip soylarını devam ettirmeleri işi. Doğadaki her canlı bunu yapar. Ama insanlar sosyal kurumları aracılığıyla bu eyleme farklı farklı isimler takarlar: Erkekle dişinin birleşmesi ya "kutsal evlilik kurumu çatısı altına girer ya "zina" sayılır, ya "fahişelik, jigololuk" olarak görülür. Bu iş bir tarafın -özellikle dişinin- rızası dışında yapıldığında ise ya "ırza tecavüz" kapsamına alınır ya da erkeğe verilmiş bir hak olarak alkışlanır. Doğa, canlıların üremesi için işin içine "zevk" unsurunu katmıştır. Eğer "zevk" olmasaydı hiç kimse birbirinin peşinden koşmaz ve bu kadar zahmeti göze almazdı. "Zevk unsuru" zamanla, soyunu devam ettirme içgüdüsünün yerini almış görünse bile işin aslı hâlâ evrensel biyolojik düzendir. Ama bu evrensel biyolojik düzene rağmen, değişik kültürler bu işe farklı sosyal düzenlemeler getirmiş. Bizim İslam/Osmanlı düzenimiz, erkeklere dört kadınla evlenme hakkı vermiş. Bununla yetinmeyip istediği kadar cariye edinme imtiyazı da tanımış. Padişahın haremi yüzlerce kadınla dolu, beylerin, paşaların, vezirlerin konakları kadından geçilmiyor. Nüfuzlu adam, canı istediğinde esir pazarına gidip, koyun alır gibi gözüne kestirdiği cariyeyi yükleyip eve getiriyor. Manevi olarak da herkesin içi rahat; çünkü mensup oldukları dinin peygamberinin de birçok eşi ve cariyesi var. Dolayısıyla ortada hiçbir vicdan azabı, günah kavramı kalmıyor. On Emir'in "Zina yapmayacaksın!" kuralına karşılık, İslam dünyası birden çok kadınla ilişkiyi "zina" unsuru olarak görmüyor. Böyle bir toplumda Atatürk devrimleri durumu bıçakla kesilmiş gibi değiştiriyor ve bir kadın-bir erkek kuralını yerleştirmeye çalışıyor. Ama bir süre sonra; toplumun yüzyıllardır edindiği alışkanlıklar hortluyor elbette. 2004 yılı Türkiye'sinde millet meclisinde birden çok karısı olan milletvekilleri hatta bakanlar var. ZİNA 02/09/2004 Vatan Köşe Yazısı Bunu beceremeyenler de "ithal cariyeler"le idare ediyorlar. Türkiye'deki temel sorun bu zihniyetin değiştirilmesi. Ama TCK değişikliğindeki amaç, bu durumu önlemek değil, kadınları biraz daha baskı altına almak. Erkeklerin hiçbir baskı hissetmeden birden çok kadınla ilişki kurduğu bir toplumsal yapıda ahlâki ve yasal cezalarla "kadının sadakatini" güvence altına almak. Bu yasa önerisi, uygarlık yolunda bir geri dönüş olarak algılanmalı. *********************************************************************** CHP'Yİ SUÇLAMAK HAKSIZLIK OLUR! 02/09/2004 Vatan Köşe Yazısı RUHAT MENGİ Başlıktaki cümleyi ancak CHP'nin Türk Ceza Kanunu Tasarısı'nın şekillendiği komisyonlarda başından beri nasıl ciddi bir çalışma yürüttüğünü bilenler söyleyebilir. Ben bu 'bilenler'den biriyim. Yüzlerce maddelik Tasarı'nın başlangıçtaki çağdışı halinden çıkıp bugün zina maddesi dışında sadece 'birkaç sakat madde'ye sahip hale gelmesinde CHP'li komisyon üyelerinin ve diğer CHP milletvekillerinin katkısı çok büyüktür. Eğer Aman tabanımız bizi suçlamasın, fazla da çağdaş görünmeyelim. Şuraya birkaç tane onlara mesaj gönderebileceğimiz madde koyalım' endişesine girmeseler ve komisyon çalışmalarındaki mutabakata sadık kalsalardı AKP'li üyelerin komisyonlardaki 'uyum çabası'na da saygı duymuştuk. Yazmıştık da bunları. Birkaç gündür sözünü ettiğimiz (namus cinayetleri başta), AB komisyonu'nun da kabul etmeyeceği, İNSAN HAKLARINA aykırı, kadın nüfusun ezilmesinin devamını sağlayacak olan maddelerdeki uyumsuzluğu son anlarda gösterdiler. Basının görevi yağcılık değildir Açın VATAN dışındaki gazetelere şöyle bir bakın. Çoğunda (hâlâ hergün tecavüz, cinayet ve her türlü haksızlıkla karşılaşan çocuk ve kadınlarla dolu bir ülkede) ceza kanunlarını "kendi tabanına mesaj" ekseninde düzenlemeye çalışan iktidar partisine yağcılıktan başka bir şey göremeyeceksiniz. Oysa zaten halihazırda Medeni Kanunu'nda bir önceki hükümetin yaptığı hata ile 17 milyon kadının haksızlığa uğradığı, bu nedenle şiddet, zina, her türlü olaya boyun eğdiği bir ülkede ceza kanunları ile yepyeni bir baskı yaratılmasına susulamaz. Türk basını ise SUSUYOR! Çok kritik bir dönemde, çok tehlikeli bir susuş bu. Birkaç köşe yazan dışında fazla bir itirazla karşılaşmayan bu çağdışı çabalar, sırf basının tutumu nedeniyle kısa sürede, kabul edilemez maddelerin kanunlaşmasına neden olacaktır. Biz bütün partilere eşit mesafede bir gazeteyiz ve icabında CHP'yi de, AKP'yi de hepsini de aynı şekilde eleştiririz. Ama TCK Tasarısı'nda CHP'nin üzerine düşeni yapmadığını söylemek (her gazete için) haksızlık olur. Ben Deniz Baykal'ın 'zina' maddesinde AKP'yi destekliyor görünmesinin tamamen bir blöf olduğuna ve CHP'nin bu madde oylamasında destek oyu vermeyeceğine inanıyorum. Eğer AKP; namus cinayetleri, zina, 15-18 yaş arası gençlerin gönüllü ilişkisine hapis cezası gibi maddeleri kanunlaştırmaya kalkarsa bu, 21. yüzyıl Türkiye'sine 'Şeriat' benzeri kanunlar sadece kendi sorumluluğu olacaktır. O zaman da bir yandan kan dökülmesine (namus cinayeti), baskıya, şiddete, özel yaşama saldırıya yol açacak yasalar çıkarırken öte yandan CHP'Yİ SUÇLAMAK HAKSIZLIK OLUR! 02/09/2004 Vatan Köşe Yazısı "AB'yi istiyoruz" sözlerine kimseyi inandıramaz. Ne demiş atalarımız: "Ya göründüğün gibi ol, ya olduğun gibi görün." Bu millet de o kadar aptal değil herhalde! *********************************************************************** ZİNA MESELESİ Mİ; İNSANLARIN "DEVLETLEŞTİRİLMESİ" Mİ? 02/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı CENGİZ ÇANDAR Türkiye'nin son günlerdeki ilginç tartışma konularından biri "zina suç olsun mu, olmasın mı" üzerinde odaklaşıyor. Yani, "hukuki anlamda" suç sayılmalı ve yeni Türk Ceza Kanunu'na böyle bir hüküm eklenmeli mi? Anayasa Mahkemesi'nin 1996 ve 1998'de verdiği iki iptal kararıyla, zina, Türk Ceza Hukuku'nda suç olmaktan çıkartılmıştı. Şimdi, AB'den "müzakere tarihi alma" arefesinde, yine "suç kapsamı" içine sokulması gündemde ve CHP de, AKP iktidarıyla birlikte bunun "suç sayılması" konusunu sözde düzeltmelerle onaylamış durumda. CHP'nin, AKP ile "uzlaşma gerekçesi" pek tabii ki "siyasi." "Anadolu insanı" sözcükleriyle yüceltilen "mitos"un, kestirmeden söylersek -o zaman "mitos", sanki yerini "banal"liğe bırakıyor- "seçmen"in "değerlerine ters düşer görünmemek" kaygısı. Yani, CHP, "hukuki" veya "ilkesel" değil; "siyasi" bir tavır alarak, AKP ile "uzlaşma"yı seçiyor. "Uzlaşma"nın bedeli olarak yaptığı ve AKP'nin özünde herhangi bir itirazı olamayacağı ya da olmadığı "katkı", zinadan ötürü sadece kadının değil, erkeğin de "suçlu" addedilmesi. Dolayısıyla, CHP, zinanın "suç sayılması" anlayışına karşı çıkmıyor; "suçlu adedinin arttırılması" veya "suçun işlenmesinde cinsiyetler arasında eşitlik" arayarak pek "demokratik" olmuş ve sanki AKP'den farkını ayırdetmiş oluyor. Ne var ki, AKP de, CHP'nin önerisiyle "uzlaştığı"na göre, sorun kalmıyor. Oysa, sorun var. "Rejimin karakteri" sorunu var. Klasik "devletçi" reflekslerin, "Ankara ağırlıklı" zihniyetin devamı sorunu var. Çünkü, soru doğru sorulmuyor; "sorun" doğru v'az edilmiyor. Karşı karşıya bulunulan soru, "zina suç olsun mu; olmasın mı" sorusunun aslında ima ettiği "zinayı serbest ve meşru olsun mu, olmasın mı" sorusu değil. En doğru biçimde dünkü Radikal manşetinde yansıdığı gibi "Devletin yatak odasında işi ne?" sorusu. İş, Sümerbank özelleştirmesine geldiğinde, "devlet ayakkabı imal eder mi?" ya da Et-Balık Kurumu özelleştirmesi söz konusu olduğunda, "Devletin, kasaplıkla celeplikle işi ne?" sorusu ne kadar anlamlı ve haklı gözüküyorsa, "Devletin yatak odasında işi ne?" sorusu da, o kadar anlamlı gözüküyor. Nazlı Ilıcak, dünkü yazısını "Ahlaki değerlere sahip çıktığını söyleyen Ak Parti, bir de zinayı suç saymasaydı, kamuoyuna kendisini nasıl anlatacaktı?" diye soruyor. Yukarıda vurguladığımız gibi, soru, bu değil. Ak Parti'nin yola çıkış noktası, kendi iddiasına göre, "aile değerleri"ni korumak ya da "Anadolu insanının taleplerine cevap vermek." Ancak, söz konusu konudaki tasarı, "mantık ve hukuki sakatlıklar"la malul. Şöyle: Zina, şikayete bağlı suç kapsamında düzenlenecek. Yani, şikayetin eş tarafından yapılması hükme bağlanacak. Peki, eş, şikayet etmezse? Yani, "fiil", fiil olarak varsa bile, eş, şikayet etmezse ne olacak? "Fiil", işlenmemiş mi sayılacak? Bu gibi durumdan şikayet etmeyen, üstelik kamuoyuna hayli ünlü bir çok "eş"in bulunduğu ortaya çıkmadı mı? Anadolu'da "ekonomik nedenler" ve "kültürel özellikler"den ötürü, birçok ZİNA MESELESİ Mİ; İNSANLARIN "DEVLETLEŞTİRİLMESİ" Mİ? 02/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı "eş"in, bağrına taş basıp şikayetçi olmayacağı bilinmiyor mu? Anadolu'nun bir çok yerinde "kuma kültürü" hükmünü icra ederken, "zina"nın "suç" sayılmak bakımından hükmü ne olur? Zinayla ilgili maddede bazı istisnalara da yer verilecekmiş. Örneğin, mahkemelerin boşanma için verdiği "bekleme" sürelerinde gerçekleşen ilişkiler zina kapsamında değerlendirilmeyecekmiş. Feci bir mantık sakatlığı. Bu durumda, "zina", boşanma davası öncesi ilişki anlamına geliyor. Ama, öyle bir durumda, "zina"nın ortaya çıkması, zaten "boşanma davası" gerekçesi oluşturuyor. O halde, adamı ya da kadını, niçin hapse atacaksınız? Boşanma davası açmadan önce böyle bir işe kalkıştığı ve ortaya çıktığı için mi? "Süre hatası" yapmış olduğu için mi? Hapisle cezalandırdığınız takdirde, "aile bağı" ya da "mal ortaklığı" korunmuş mu olacak? "Eş"lerden biri demir parmaklıkların ardına gittiği vakit, "aile" zaten çökmüş olmayacak mı? Ayrıca, böyle bir uygulama, "zina eğilimli" kişileri, bir an önce "boşanma davası" açmaya teşvik etmiş olmayacak mı? Ne de olsa, boşanma davalarında mahkemelerin verdiği "bekleme süresi"nde zina "suç" değil. Yani, hem evlilik cüzdanı cebinizde kalacak, hem de "suç olmayan" bir zina mümkün olabilecek. Medeni hukukun vardığı aşama bakımından da, İslami değerler açısından da, nereden bakarsanız, anlaşılır bir uygulama değil. İslami değerlerde, evlilik akdi, sadece, tarafların birbirlerine karşı taahhüdünü ifade eder. Belediye başkanı huzurunda cübbeli törenler düşünülmemiştir bile. Zina ise, "hukuki suç" değil, bir "dini günah"tır ve "yaptırım"ı iki-üç yıllık hapis cezasından daha ağırdır. Yani, CHP'nin tavrı ne kadar tutarsız ise, AKP'nin ki, -eğer İslami değerler referansıyla yola çıkıyorsa- o ölçüde tutarsız. İşin özü, yönetim felsefesine, "rejim karakteri"ne gelip dayanıyor: "Devletin yatak odasında işi ne?" Ayakkabı imalatı özelleşirken, insanların "devletleştirilmesi"... Devlet, kendisine böyle bir iş edinirse, "liberal" devlet yerine "Orwellian" bir devlet anlayışına yelken açıyor demektir. *********************************************************************** TEKNİK ZİNALAR 02/09/2004 Radikal Dizi TÜRKER ALKAN Konu zinaya dönünce ortalık birden şenlendi. Herkesin diyeceği bir şey var zina konusunda. İşin aslına bakacak olursanız, biraz karışık bir konu. Dini açıdan tek bir zina türü yok gibi. Bildiğimiz sıradan zina olaylarının dışında 'teknik zina' diyebileceğimiz durumlar da varmış: Bir kadına gözlerinizi dikip yiyecek gibi bakarsanız bu 'göz zinası' oluyor. Kadın bakışlarınıza karşılık verirse o da zina eylemine katılmış sayılıyor mu, bilemem. İşte kadınların kapalı giyinmesini isteyenlerin dayandığı gerekçe budur: Göz zinasını azaltmak. Ama iş göz zinasıyla da bitmiyor ki. Bir kadının sesini dinleyip de ona karşı cinsel istek duyarsanız, bu da kulak zinası oluyor. Bu tür zinaların önüne geçmek için şeriatla yönetilen bazı ülkelerde kadınların radyoda, televizyonda şarkı söylemesi yasaklandı. Yasaklandı da sanki zinanın önüne geçildi mi? Pek sanmıyorum. Yüzü gözü örtülü bir kadın bakkala girip 'Bir ekmek verir misiniz?' dediği zaman azgın bakkalın TEKNİK ZİNALAR 02/09/2004 Radikal Dizi aklından neler geçeceğini bilebilir misiniz? Kadınlar topuklu ayakkabı sesiyle erkekleri baştan çıkarmasın diye Afganistan'da topuklu ayakkabı giymeleri bile yasaklanmıştı. Bu kadınların ne hınzır şeyler olduğuna hep şaşıp kalmışımdır. Bu zina bahsi zor mu zor bir konudur. Bir girersek bir daha çıkamayabiliriz. Örneğin bir de 'niyet zinası' olduğundan söz edebiliriz. Hazreti İsa, 'Bir kadınla zina ettiğini düşünen kişi onu yapmış sayılır,' demiş (ya da buna yakın bir şey söylemiş.) Yani önemli olan niyettir, insan duygularında temiz olmadıktan sonra gerisi boştur, demek istemiş olmalı. Gördüğünüz gibi konuyu deşeledikçe işin cılkı çıkıyor sayın seyirciler (bunun, Mine hanımdan esinlenme olduğunu söylememe gerek var mı?) Haydi kadınlar burkaya girdi, göz zinasından kurtulduk diyelim. Seslerini kıstık, ses zinasını da atlattık. Ya niyet zinasına nasıl engel olacağız? Niyet bu, elle tutulmaz, gözle görülmez, dizginlenmez, 'dur' dersin durmaz, 'git' dersin gitmez... İnsanın kafasının içinde esen fırtınaları kim engelleyebilir ki? Bu ölçülere göre zina yapmamış birini bulmak oldukça zor gözüküyor. Zina işini bu kadar esnetip yayvanlaştırmanın bir tehlikesi şudur ki, insanlardan bazıları sonunda "Aman canım" diyebilir, "ne etsem, ne yapsam zinadan kurtulamıyorum. Göz olmazsa ses, ses olmazsa niyet, bir ucundan yakalanıyorum. Bari olmuşken tam olsun, şöyle ağız tadıyla gerçek zinayı yapayım da olsun bitsin!" Ve bu tür tartışmaların bir diğer açık noktası, hep kadınların yasaklanması üzerine kurulmuş olmasıdır. Ya o burkalar, peçeler arkasındaki kadın yakışıklı bir erkek görür de göz zinası, sesi güzel bir civan görüp de ses zinası yaparsa ne olacak? Nedense bu bahis hep atlanır. Göz zinası konusundaki son gelişmeleri haber vermek istiyorum: İran'da cansız mankenlerin 'vücudun kıvrımlarını açığa vuracak şekilde' giydirilmeleri ve çıplak olarak vitrine konmaları yasaklanmış! Ayrıca, kadın iç çamaşırlarının vitrinde sergilenmesi, erkeklerin kadın iç çamaşırı almaları da yasaklanmış. Şaşıp yanılıp eşinize bir sutyen almaya kalksanız, soluğu hapishanede alacaksınız! 'Vay be, bu İranlı erkekler ne azgın şeylermiş, bir cansız manken bile göz zinası yapmalarına yetiyor' diye düşünmek doğru olmaz sanıyorum. Bu yaz kıyılarımızı dolduran yüz binlerce İranlının hiç de azgın bir yanı yoktu doğrusu. Bize gelince... Canlı mankenler bile kimsenin dikkatini çekmez oldu artık. Göz veya ses zinasının nesnesi olacaklarını hiç sanmıyorum. *********************************************************************** 5 MİLYON KİŞİ RESMEN ZİNADA!.. 02/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı YALÇIN DOĞAN YOK, yazının başlığını görünce, sakın yanılmayın!.. Çok çarpıcı ve resmi bir durum var!.. Türkiye’de nüfusun yüzde 7.1’inin resmi nikahı yok!.. Yani, yaklaşık beş milyon insan (kadın-erkek) zina halinde yaşıyor!.. 1 milyon 330 bin 46 evli çiftin resmi nikahı yok!.. Yani, bu kadar imam nikahlı var!.. Bunlar 1998 rakamları. Devletin resmi kaynaklarından. 5 MİLYON KİŞİ RESMEN ZİNADA!.. 02/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı ÇAĞDIŞI YASA Yeni ceza yasa tasarısıyla birlikte, haklı bir tartışma başlıyor. Tasarının düşünce özgürlüğünü kısıtlayan maddeleri henüz tartışmaya açılmış değil. Çağdaş insanları ayaklandıran, zinanın yeniden suç sayılması. Hiçbir uygar ülkede olmayan, AB ölçülerinin dışında, şeriatın geçerli olduğu ülkelerdeki gibi. AKP mantığına çok denk!.. Tasarıda, zinayı suç sayan madde henüz yok. TBMM Genel Kurulu’na ek madde olarak geliyor. MEKTUPLA YÖNETMEK AKP’liler zinayı suç sayan maddeye gerekçe olarak, ‘Anadolu’dan çok sayıda mektupla şikayet aldıklarını’ gösteriyor. Bu da, ülkeyi mektupla yönetmek gibi, ilginç bir yönetim üslubu!.. Ya o mektuplarda imam nikahlı kadınların feryatları?.. Onlara çözüm ne?.. Yok, onlar zina halinde değil, çünkü tasarıya zinanın suç sayılması için, şikayetin oluşması gerek, diye bir madde ekleniyor!.. Şu andaki TCK’ya göre, resmi nikah yapmadan, sadece dini nikah yapmak suç. (Md.237). Ancak, devletteki bilgiler halen 1 milyonu aşkın çiftin imam nikahıyla yaşadığını gösteriyor. Demek ki, nüfusun yüzde 7.1’i, suç işliyor!.. Çünkü, yasaya aykırı olarak, evli ve nikahsız, yani imam nikahlı!.. Ama, tasarıya eklenecek madde ile, şikayete bağlandığı için, AKP iktidarı, imam nikahlıları korumuş oluyor!.. Anadolu’nun sosyal ve ekonomik koşullarında, ezilen kadının ve yakınlarının şikayet edeceğini düşünmek, kılıf hazırlamaktan başka bir şey değil. AKP’ye çok yakışıyor!.. Hem zinayı suç kabul ederek, kadına ve erkeğe, eşitlik palavrası adıyla, hapis cezası getiriyor, hem de, muhtemelen çok az şikayet olacağı için, (belki hiç), imam nikahlıları koruyor!.. En güzelini Prof. Dr. Uğur Alacakaptan söylüyor: ‘Kanun zoruyla, evlilikte sadakat mi olur?..’ Ceza yasaları, anayasalar gibi, bir ülkedeki yönetim mantığının göstergesi. Bizimki de, bu!.. *********************************************************************** YATAK ODASINDAKİ DEVLET... 02/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı BEKİR COŞKUN SPORTMEN Başbakan başka oluyor. Birçok sorunu spor çerçevesinde çözmek olanağı doğuyor yüce devletimize: ‘Sayın Başbakanım ekonomi?..’ ‘Futbolda bir kural vardır; topa vurdun mu gider...’ Hiç düşünmemiştim. Mesela topa vuruyorsun, gitmiyormuş... * ‘Efendim, ABD ve Irak politikası?..’ ‘Biliyorsun, hakem düdüğü çaldı mı ne olur?..’ ‘Ses çıkar...’ ‘Hayır, bakacaksın ne verdi?..’ Ne bileyim ben. Ancak olimpiyatlardan bu yana Başbakan, futbolun yanında çeşitli spor dallarından da gıyabında yararlanıyor. Misal, son resepsiyonda gazeteci arkadaşlarımız AB ile son durumu sorduklarında, muhtemelen bir anda spor dallarını sırayla aklına getirdi: YATAK ODASINDAKİ DEVLET... 02/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı Yüksek atlama, sırık, disk atma, su balesi... Sonunda buldu; güreş. Ve AB ile son durumu açıkladı: ‘Benim babamın söylediği bir söz vardır. Güreşte rakibinin sırtı yere gelmeden bırakılmaz. Rakibin iki omzu yere gelene kadar bırakmayacaksın...’ Enteresan... * Tabii ki sizin üstte olmanız gerekiyor. Hazırlanmakta olan AB Komisyonu İlerleme Raporu, Türkiye’nin tam üyeliğine kapıyı açma eğiliminde. Ancak bir şart var; o da káğıt üzerinde kalan reformların devam etmesi ve uygulanması. Hadi göreyim sizi... Tam bu sırada ‘zina’yı suç sayıyorlar. Yani devlet, yatak odasına girip bakacak; ne yapılıyor?.. AB ülkelerinde genelde böyle bir şey olmadığı halde, polis bu yasa gereği kimin kiminle ne yapıp yapmadığını izleyebilecek. İnsanların kendi namusları, iffetleri, kişilikleri olmadığını peşin kabul ederek. Kısacası, yakında devlet yatak odasındadır... Dikkatli olmalısınız. Her an devletin yatak odanıza kafasını uzatıp sorma hakkı doğuyor: ‘Hışttt... Ne yapıyorsunuz öyle altlı-üstlü?...’ En uygun yanıtı vermelisiniz: ‘Güreş...’ *********************************************************************** SÖYLEMESİ BİZDEN... 02/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı OKTAY EKŞİ AZİZ milletimiz biliyorsunuz sorunsuz duramaz ya... Şimdi de Anayasa Mahkemesi’nin 1996 ve 1998 yıllarında verdiği iki ayrı kararla çözdüğü ‘zina’ konusundan bir sorun ürettik. Uzun uzun anlatmaya gerek yok: Zina yukarıda sözünü ettiğimiz kararlar sayesinde suç olmaktan çıkmıştı. Şimdi Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) onu bir yerinden tutup tekrar suç haline getirmek istiyor ama muhafazakár seçmenleri memnun edelim derken kendisini sıkıntıya soktuğu için de işin içinden nasıl çıkacağını pek bilemiyor: ‘Zina suç olmasın’ dese zaten yapacak bir şey yok. Çünkü durum halen öyle. Eskisi gibi ‘kadın eşinden başkasıyla bir kere cinsel ilişkide bulunsa bile suçlu sayılsın ama erkek her haltı etse de kılına dokunulmasın’ dese, olmuyor. Çünkü o hükümler zaten var iken iptal edildiğine göre sonuç belli... Anayasa Mahkemesi yeni hükmü de iptal eder, bugüne dönülür. Yok, ‘kadın hangi koşullarda suçlu sayılıyorsa evli erkek de aynı şekilde -örneğin eşinden başkasıyla bir kere cinsel ilişkide bulununca- cezalandırılabilsin’ dese... O zaman da AKP’nin çok karılı yiğitlerini hapishaneden dışarı çıkarma olanağı bulamazlar. Gördüğümüz kadarıyla CHP bu zaaf noktalarını yakaladığı için AKP’lilerle SÖYLEMESİ BİZDEN... 02/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı oynuyor. Hele ‘Madem zina suç olsun diyorsunuz, kocasından korktuğu için şikáyetçi olamayan eşleri de sıkıntıya sokmayalım. Savcı doğrudan dava açsın’ önerisi bir harika... Bir yandan ‘Buyurun! Sizin anladığınız namus bu ise, biz sizden daha ilerisini bile isteyebiliriz’ diyor, öte yandan böyle bir görüşü hayata geçirmeye kalkacak AKP’nin düşeceği durumu hayal edip, eminiz için için eğleniyor. Öyle ya... Avrupa Birliği şampiyonu AKP, kendi oylarıyla (çünkü CHP bu konuyla ilgili bir düzenlemeye karışmak istemiyor) ortaya öyle bir Türkiye çıkaracak ki... Hani Osmanlı dönemi mahalle baskınları gibi olaylar yaşanacak: Mahallenin zaptiyesi, imamı, muhtarı bir olup ‘Mahallemizin namusunu iki paralık etti’ diyerek, ellerinde fenerle gece yarısı ev basar ve ‘mahallenin aşuftesi ile zamparasını tekme tokat dışarı atarlar’ ya... O durum. Dahası... İlçenin cumhuriyet savcısı, zabıtaya emir verip iki eşli AKP ilçe başkanının evini bastıracak... Öyle ya... Yasaya göre eşinden başkasıyla cinsel ilişkiye giren zina suçu işlemiş sayılırsa... İki eşli ilçe başkanı -veya sayın milletvekili- hemen her gece bu haltı yiyor demektir. Hatta söyleyelim... Bir Sayın Bakan bile bu yüzden sıkıntıya girebilir. Onun için biz AKP’nin akıl hocalarına hiç tavsiye etmiyoruz. Durup dururken esmayı (belayı) üstlerine sıçratmasınlar. *********************************************************************** NEREDE GERÇEK MUHAFAZAKARLAR? 02/09/2004 Sabah Köşe Yazısı ASLI AYDINTAŞBAŞ Devlete insanların özel hayatlarını, yatak odalarını düzenleme izni verirseniz, iki gün sonra başörtüsüne, üniversite fikir kulüplerine, banka hesaplarına, kredi kartına karışmasına da imkan yaratmış olursunuz. "Küçük devlet" anlayışıyla kamuda yeniden yapılanma ve bireyin güçlendirilmesini savunduğunu iddia eden AKP'nin, kredi kartlarındaki borç ya da Meclis'teki ceza kanunu pazarlığı gibi ufak pürüzler karşısında bile son derece "devletçi" refleksler göstermesi, düşündürücü. Dünyanın bir çok yerinde gerçek anlamda "muhafazakar" hareketler, "küçük devlet" kavramından yola çıkarak, toplumu, cemaatleri, aileyi ve en önemlisi bireyi "devlet"e karşı güçlendirmeyi amaçlar. Özellikle Avrupa ve Amerika kökenli ve yüzlerce yıllık geçmişi olan muhafazakar gelenekte, "devlet gölge etmesin" anlayışıyla, devletin savunma, eğitim, altyapı ve sosyal hizmet gibi "asli görevlerine" çekilmesi anlayışı hakimdir. Bunda amaç, kurumlar ve düzenin, birey üzerinde kurabileceği kontrolü azaltmak, bu anlamada bireyi özgürleştirmektir. Gerçek muhafazakarlık, Batı'daki tarihsel gelişimi itibariyle tereddütsüz serbest piyasadan yanadır. AKP'de bir süredir "Müslüman Demokrat", "Muhafazakar Demokrat" gibi tanımlarla partinin aslında bu geleneğin Müslüman coğrafyada yansıması olduğu tezini savunuyor. Bu anlamda Batı kamuoyunda da başarılı oldu sayılır. O kadar ki, parti Avrupa Birliği çatısında kendi yerinin Hristiyan Demokrat kulübüne yakın olduğunu iddia ederek buraya üye kabul edilmeye çalışıyor. Peki, o zaman AKP kurmaylarının zinanın tekrar suç kabul edilmesi NEREDE GERÇEK MUHAFAZAKARLAR? 02/09/2004 Sabah Köşe Yazısı yolunda, gerçek muhafazakarlığa uymayan ve ancak "devletçi" diye tanımlanabilecek yaklaşımını nasıl açıklamalı? Devlete, insanların mahrem hayatını, yatak odasını kontrol etme yetkisi verirseniz, diğer alanlardaki yetkilerine itiraz etmek çelişkili olmaz mı? Kuşkusuz dünyanın her yerinde "aile değerleri" ve "namus" gibi kavramlar muhafazakar hareketlerin temel prensipleri arasında. Buna karşın AKP'nin ait olduğunu iddia ettiği Batılı muhafazakar gelenek, bu alanı Devlet'in denetimine vermez. Örneğin, AKP isterse parti teşkilatlarında "zinayla mücadele" birimleri kurabilir ya da ya da bu konuda yayınlar çıkarabilir. Burada ideolojik bir çelişki yok. Ama zinayla mücadelede yöntem olarak Devlet ve onun araçlarını seçmek, muhafazakar düşünce sistemiyle tamamen çelişmektedir. Konuyu Adalet Bakanı Cemil Çiçek'e açtığımızda, "Sokağa çıkıp sorsanız, çoğunluk, bu iş düzenlensin diyor" cevabını aldık. Çiçek "Biz de politikayı böyle bir zeminde yapıyoruz. Toplumda böyle ikilemler olabilir" diyor. Adalet Bakanı haklı. AKP tabanı 'Devlet'in toplumdaki yeri konusunda çelişkili. Ama o zaman buradaki ideolojik çelişkiyi düzeltmek de yöneticilere kalıyor. Zira sokağa çıkıp aynı tabana "Öcalan asılsın mı?" diye sorsanız, muhtemelen ona da "Evet" cevabı gelecektir. Her konuda "sokaktaki adama" göre yasal düzenlemeler yapılmadığına göre, Avrupa Birliği'ne beş kala zina konusunda da devletçi bir yaklaşıma anlam vermek güç. *********************************************************************** KADIN BAKAN AKŞİT: ZİNA SUÇU UYGUNDUR 02/09/2004 Sabah Haber GÜLDAL AKŞİT Kabinenin tek kadın bakanı Güldal Akşit, "Cezası eşit olmak kaydıyla ve şikayete bağlı olmak üzere zinanın suç olması uygundur" dedi. Zinanın tekrar suç olması yönündeki tartışmalar kamuoyunu olduğu gibi TBMM'deki kadın milletvekillerini de böldü. Kabinenin tek kadın üyesi olan aileden sorumlu Devlet Bakanı Güldal Akşit ile AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Nükhet Hotar başta olmak üzere AK Parti'nin kadın vekilleri SABAH'ın sorusu üzerine zinanın suç olması gerektiğini savundular. Devlet Bakanı Güldal Akşit, kadın-erkek eşitliğini sağlamak kaydıyla ve şikayete bağlı olmak üzere zinanın tekrar Türk Ceza Kanunu (TCK) içinde yer almasını uygun bulduğunu, TBMM grupları arasında da mutabakat oluştuğunu kaydetti. Sincan Çocuk Yuvası'nı ziyaretinde, gazetecilerin soruları üzerine, zinanın suç sayılmasının "geriye dönüş olmadığını" iddia eden Akşit, Anayasa Mahkemesi'nin "cezada kadın-erkek eşitliği olmadığı" gerekçesiyle zina suçunu düzenleyen maddeleri iptalinden sonra, "yasada boşluk olduğunu, şimdi bu boşluğun doldurulacağını" savundu. "TÜRK ÖRF VE ADETİ BÖYLE" "Toplumdan gelen talepler ve zinanın hala bir boşanma sebebi olduğu düşünülürse, kadınerkek eşitliğini sağlamak kaydıyla ve şikayete bağlı olmak üzere zinanın tekrar TCK'nın içinde yer alması uygundur. Meclis grupları arasında da mutabakat oluşmuştur'' diyen Akşit, "Zina işleyen kocanın ceza alması durumunda eşi çocuklarıyla yalnız kalıyor'' diyen gazeteciye de, "bunların çok farklı şeyler olduğu ve bir tutmamak gerektiğini" söyledi. Suçun ortaya çıkmasının şikayete bağlı olması ve kadın-erkek eşitliğini sağlaması gerektiğini belirten Akşit, "Toplum düzeninin sağlanması, Türk örf, adet ve gelenekleri göz önüne alındığında KADIN BAKAN AKŞİT: ZİNA SUÇU UYGUNDUR 02/09/2004 Sabah Haber yapılan Anayasa Mahkemesi kararıyla boşalan bir suçu doldurmaktır. Yeni bir uygulama ve geriye gidiş söz konusu değildir'' diye konuştu. *********************************************************************** 'ZİNA SUÇU'NUN GÖLGESİNDE 02/09/2004 Radikal Köşe Yazısı TURGUT TARHANLI Zinanın yeniden suç sayılmasına ilişkin yasa değişikliğiyle ilgili tartışmalarda, bu tartışmanın, nasıl bir hukuk düzeni içinde yapıldığı konusunda ciddi bulanıklık yaratacak görüşlerle karşılaşmak mümkün. Kısacası, bu toplumda insanlar arasındaki ilişkileri belirleyecek temel kuralların meşruiyetinin nasıl temellendirileceği konusunda ortaya çıkan bir bulanıklık bu. Böyle yaklaşınca, çok uzun ve derin kökleri olan bu sorun bağlamında yeni bir tartışma konusu karşısında olduğumuz da söylenebilir. Tartışmaya genel olarak bakıldığında, kendini, basit bir şekilde taraf tutma ve bunu belli bir medeniyet tasarımının basit gerekçesi olarak sunmaktan alıkoyan çok az yorumcu olduğu da görülüyor. Genellikle, getirilmek istenen yasal değişiklikle zinanın bir suç sayılmasını eleştirmek, Türkiye'deki yaygın bakış açısının bir sonucu olarak, zina serbestisinin ya da alabildiğine bir cinsel özgürlüğün savunusu olarak nitelenebiliyor. Böylece, tartışma ekseninin iki uca itildiği bu konu kısırlığı içinde bir sonuca varmaya çalışılıyor. Bu olanaksız olmasa da, sonuçta varılacak sonucun bir uzlaşma ya da çözüm bulmaktan çok, bir güç üstünlüğünün dayatılması niteliğini taşıdığı gün gibi açık. Bundan belli kısa vadeli çıkarlar elde edecek taraflar elbette olabilir. Ama, Türkiye'deki tüm toplumsal tartışma konularında olduğu gibi, bu konuda da, aslında tartışmanın özünü oluşturan konu, gücün belirleyici olmasının nasıl engellenebileceği üzerinde toplanmak zorundadır. Basında, CHP'nin, AB uyum sürecine köstek olmamak için bir uzlaşma formülü olarak önerdiği belirtilen ve zina suçu konusunda, güya cinsler arasında bir eşitlik vurgusu taşıyan görüş de dahil, böyle bir anlayışı hâkim kılacak etkili bir çabadan eser yok. Çünkü zinanın, hem kadın hem de erkek eş bakımından, aynı koşullara bağlı olarak bir suç halinde düzenlenmesi, fiilen toplumsal ilişkilerdeki güç faktörünü tamamen ortadan kaldırmış veya etkisiz kılmış bir formül olarak nitelenemez. Bugün, insanın haklarının korunması amacıyla yapılan çabalarda ve buna ilişkin yasal düzenlemelerdeki esas, herhangi bir insanlararası ilişkide, görece zayıf olan tarafın güçlendiril-mesi için gerekli ortamın sağlanması veya buna yöneltici araçlardan yararlanma olanağının artırılmasıdır. CHP'nin, çok eşitlikçi gibi görünen 'uzlaşma' formülü, Türkiye toplumunda, kadının güçsüzleştirilmiş konumuna ilişkin yüklü sorunlar karşısında, oldukça paçası sarkan bir görüşü ifade ediyor. Hükümet kanadında, bu yasal değişiklik çabasının, aslında 'Anadolu kadınınca istendiği' yolunda bazı görüşler ortaya atıldı. Bu görüşün dayanaklarının hangi verilere dayandığını bilmiyoruz. Kaldı ki, adalet istatistiklerinin gayet yetersiz, ceza adaleti ve kriminoloji alanındaki çalışmaların neredeyse yok mertebesinde bulunduğu, bu sorunları kuşatan toplumsal konularda nitel ve nicel, sürekli ve tutarlı alan araştırmalarının yapılmadığı bir ülkede, toplum ve adalet kavramları arasındaki bağlara ilişkin çok isabetli çözümlemelerde bulunup, etkili yasal önerilerde bulunulması olasılığı da zayıftır. Dolayısıyla, hükümet 'ZİNA SUÇU'NUN GÖLGESİNDE 02/09/2004 Radikal Köşe Yazısı kanadından gelen bu açıklama, örtülü bir tarzda da olsa, 'kentli kadınlar bildiğini okusa da Anadolu kadını milli ve dini değerlerine sadıktır' gibi bir anlayıştan hareketle, olsa olsa muhafazakâr seçmene selam anlamına geliyor. Evlilik dışı ilişkilerin, o aile ilişkisinde bir medeni hukuk sorunu doğurması, zaten mevcut Medeni Kanun'da da düzenlenmiş durumdadır. Bu, bir boşanma ve tazminat nedeni olabilir. Ancak böyle bir talepte bulunmak, eşlerin takdirine bırakılmıştır. Kısaca bu konu, Medeni Kanun bakımından, tamamen o özel ilişkinin taraflarının takdiri çerçevesinde düzenlenmiştir. O halde, bu özel ilişkiye, tüm ceza ve infaz kurumlarıyla birlikte, bir anda kamusal bir gücün müdahalesine olanak verecek bir yasa önerisi, Anayasa Mahkemesi'nin kararı ve Medeni Kanun karşısında, Türkiye hukuk sistemi bakımından da bir sapma niteliği taşır. Hükümet, AB'ye uyum sürecinde, asıl cinsler ve farklı cinsel yönelimler arasındaki ayrımcılığın giderilmesine yönelik olarak, toplumsal, ekonomik, siyasal veya kültürel olarak zayıf bir konumda bulunan kişilerin bu konumunun güçlendirilmesi için çaba göstermelidir. Ve bilinmelidir ki, bu güçsüzlüğün kaynakları devlet aygıtlarının işleyişinden doğabileceği gibi, tamamen bunun dışında bazı güç ilişkilerinden de doğabilir. *********************************************************************** BASINDAN YORUMLAR: 'ÇOK EŞLİ AKP'LİLER NE OLACAK?' 02/09/2004 Radikal Haber Hükümetin 'zina'nın suç olarak Türk Ceza Kanunu (TCK) tasarısında yer almasıyla ilgili girişimleri ve CHP'nin de buna destek olduğu yönündeki açıklamaları basında geniş yankı buldu. Köşe yazarlarının büyük bölümü böyle bir düzenlemeyi 'devletin yatak odasına müdahalesi' olarak nitelendirirken, İslamcı gazetelerdeki köşe yazarları vicdani bir suç olarak gördükleri zinanın yasalarda da suç olması gerektiğini savundu. Basında önceki gün ve dün yer alan bazı yorumlar şöyle: Bekir Coşkun (Hürriyet): Bu yasa çıkarsa, iki evli kimi partililer, kimi milletvekilleri, kimi belediye başkanları, kimi iktidar yandaşı bürokratların içeri atılması gerekmez mi? Ya da çok sayıda kadınla imam nikâhıyla evli tarikatçıların durumu? Peki; şeriat izin veriyor diye kadın üzerine kadın alan, onların benliğini, kimliğini silen, sefalete ve yalnızlığa mahkûm eden maneviyatçı erkekler yine suçsuz mu sayılacaklar? Elbette. Bu sadece bir AKP fantezisidir. Fatih Altaylı (Hürriyet): Zina, olayın taraflarını ilgilendirir. Karı koca ilişkisinde, kişiler arası özel bir durumdur. Bu özel durumun, yasayla düzenlenmesinin mantığı yoktur. Kimi eşinin başka birine yan gözle bakmasını bile içine sindiremez, kimi ise kocasının kamuya mal olmuş seks ilişkilerinden rahatsız olmaz... Zinayla ilgili yapılabilecek tek yasal düzenleme 'zinanın tek başına geçerli boşanma sebebi' sayılmasıdır. Ece Temelkuran (Milliyet): Savcılar sabah ev ev dolaşıp kim kiminle yatıyor, kim kiminle oynaşıyor bunu denetleyecekler. Hadi diyelim ki böyle komedi filmine girişildi. O vakit zina hakkında kovuşturma yapmayan savcılara görevi ihmalden soruşturma mı açılacak? Onların peşinden de Cemil Çiçek şahsen bulunacak herhalde. Oral Çalışlar (Cumhuriyet): Cumhuriyet savcılarına şimdi yeni bir iş çıkacak. Geceleri ışıkları yanan evleri gözleyecekler, kimin 'zina' yapıp yapmadığını saptayacaklar ve sonra şüphelendikleri evi basacaklar. Tüm BASINDAN YORUMLAR: 'ÇOK EŞLİ AKP'LİLER NE OLACAK?' 02/09/2004 Radikal Haber anlamıyla bir felaket ve ilkellik. Güngör Mengi (Vatan): CHP bu tavizi verirken kaybetmeyeceğine inandığı bir kumar oynamıştır. Böyle bir Türkiye hayal edebiliyor musunuz? Seks tuzakları, hafiyeler, kasetler, şantajlar, yerlerde sürüklenen onurlar, imam nikâhıyla ikinci eş almış olan on binlerce erkeğe mahpus yolları... Okay Gönensin (Vatan): TCK'da değişiklikler yapılırken, araya 'zina suçu' sokulması, bazılarının gerçekte nasıl bir kafa taşıdıklarını göstermiştir. Asıl zina durumu bu kafalardadır... Zina olayı da gösteriyor ki, AKP erkanı AB'nin geliştirdiği, toplum ve özgürlüklere ilişkin anlayışların yanından bile geçmemektedir. Yazgülü Aldoğan (Posta): Anadolu kadınlarının istediği bu değil. Onlar istiyor ki kocaları 'ceza korkusuyla' çapkınlık yapmasın. Onlar istiyor ki kocaları çapkınlık yaparsa, 'ceza alsın' sonra yine eve geri dönsün! Bu midesizlik, densizlik ve çaresizliktir... Önce imam nikâhı zina kabul edilsin! Reha Muhtar (Sabah): 'Anadolu kadını zinaya ceza verilmesini arzuluyor' diyorlar. İstekteki namusluluğu görüyor musunuz? Bir kere Türkiye'de yıllar yılı erkeğin zina yapması değil, kadının zina yapması suç sayıldı. Yani o kanun eski haliyle erkeklere işlemiyor, kadınlara işliyor. Sizin yapmaya çalıştığınız, ülkeyi hapishaneye çevirmek. Ali Bayramoğlu (Yeni Şafak): Zinayı suç kılmanın, 'ataerkil zihniyet'i besleyeceğini, insan ilişkilerinde 'özgürlük, hak gibi kavramların gelenek altında ezilmesini' doğuracağını ifade ediyoruz. Türk muhafazakârlarının ana çelişkisi de buradan ileri gelir. İnsan ilişkileri düzeyinde baskıcı, devlet-siyaset ilişkileri düzeyinde daha özgürlükçü siyasi dil, temelde gelişmeye kapalıdır. Rahim Er (Türkiye): Aile düşmemiş son kaledir. O kaleyi de düşürmek için bütün şer odakları ellerinden ne gelirse yapmaktalar. Evden kaçan kız artmıştır. Zina artmıştır. Travesti rezaleti utanılacak boyutlarda... Zina ve ona götüren sebepler gençliği, aileyi ve uzun vadede millet ve devlet hayatımızı tehdit etmektedir... Zina suç sayılmazsa önce aile sonra devlet yıkılır. Ali Bulaç (Zaman): İnsanlık tarihinde zinanın serbest olduğu çok az toplum görülmüştür. Zina kadim bir suçtur. Her dönemde bu fiil işlenmiş olsa da, bunun yasal çerçevede suç olmaktan çıkarılması ancak modern zamanlarda rastlanan bir sapmayı ifade eder. Yasalar zinayı suç olmaktan çıkarabilir, ama insanın vicdanında ve hakikatte suç olmaktan çıkmaz. Mustafa Ünal (Zaman): Zinanın suç olmaktan çıkarılarak, cezasız bırakılması doğru değildi, şimdi CHP'nin de desteğiyle bu yanlıştan dönülüyor, tasarı Genel Kurul aşamasında önergeyle düzeltilecek... L. Doğan Tılıç (Birgün): 'Toplumsal beklenti de zinanın suç olması yönünde'ymiş.ukuksal düzenlemeleri toplumsal beklenti doğrultusunda yapacaksanız, Afganistan'da zina yapan kadının taşlanmasını nasıl eleştirebilirsiniz? Recme, toplumsal beklenti o doğrultudaysa, karşı çıkmayacak mısınız? Peki, her töre bir tür toplumsal beklentiler ifadesi değil midir? *********************************************************************** İMAM NİKAHLILARA İKİ YIL HAPİS 01/09/2004 Akşam Haber HAKKI KÖYLÜ Zinanın TCK'ya girmesi, imam nikahlı çiftleri de tehlikeye attı. İmam İMAM NİKAHLILARA İKİ YIL HAPİS 01/09/2004 Akşam Haber nikahlı koca ile kuma hayatı yaşayan kadına iki yıl hapis cezası verilebilecek AKP ile CHP arasında kıyasıya bir pazarlığa sahne olan 'zina' konusunda getirilmek istenen düzenleme, Anadolu'da çok sayıda aileyi de yakından ilgilendirecek. Eğer AKP'nin istediği gibi TCK'ya 'zina'nın suç sayılacağına ilişkin bir hüküm konulursa, resmi nikahlı eşinin yanı sıra imam nikahıyla birden fazla evlilik yapanlar ve tek evlilikleri olmasına rağmen imam nikahlı çiftler de zina suçu işlemiş sayılacak. TCK Adalet Alt Komisyonu Başkanı AKP'li Hakkı Köylü, iptalden önce zina için öngörülen '6 aydan 2 yıla kadar hapis' cezasının yine uygulanabileceğini söyledi. Köylü, 'İmam nikahı olur ya da olmaz, onlar zina açısından fark etmez. Hepsi bu kapsamda ele alınır. Şurası muhakkak ki, 'imam nikahlı eşi ise zina suçundan etkilenmez' diye birşey yok. Onlar da zina suçuna takılır' dedi. Hakkı Köylü, kendilerinin daha çok zina suçunun şikayete bağlı mı, yoksa savcının re'sen harekete geçeceği bir şekilde mi düzenlenmesi konusu üzerinde durduklarını bildirdi. *********************************************************************** ZİNA TARTIŞMASINDA KAMU VİCDANININ ‘GÖR’ DEDİĞİ! 01/09/2004 Zaman Makale AHMET KARAMANLI YUSUF ÇAĞLAYAN Zina, iki karşı cins insanın aralarında evlilik bağı olmaksızın beraber olmasıdır. Her iki taraf da bekar ise, özellikle kadın açısından ileride telafisi imkansız sonuçlar ortaya çıkabilecektir. Çünkü, içinde yaşadığımız toplumun dinî ve milli gelenekleri, daha çok evlilik dışı ilişki yaşayan kadın açısından hayatı boyunca önüne çıkacak olumsuzluklara yol açacaktır. Hem eşi bu fiili işleyen kadın, hem de bizzat bu fiili işleyen kadın, erkeğe nispeten bu fiilin daha çok olumsuz etkisi altında kalmaktadır. Örneğin, evlilik dışı ilişki yaşamış bir kadının ileride mutlu bir evlilik yapması zorlaşacaktır. Kadını ömür boyu evlilik dışı ilişki içinde yaşamaya mahkum edecektir. Genel ahlak ve kamu düzeni açısından toplumu ilgilendiren sakıncalara da yol açacaktır. Bekar bir erkeğin hayatını etkileyecek muhtemel olumsuzluklar sınırlıdır. Örneğin, beraber olduğu kadının hamile kalması sonucu müşterek bir çocuğa sahip olması -ki çocuğun aldırılması ile telafi yoluna gidilmektedir. İkincisi ise, geleneklerimize göre, kadın tarafın baba ve erkek kardeşlerinin cinayetlere kadar varan tepkileri ile karşı karşıya kalmaktır. Bugün toplumumuzda adı "töre cinayetleri" olarak konulan ve vahim cinayetlerle sonuçlanan olayların mağdurları öncelikle kadınlardır. Fert ve toplum hayatında böylesine yıkımlara neden olan, aile hayatını temelinden sarsan, bunalımlı evliliklere ve çocuklara yol açan, kamu düzenini bozan suçlara saik teşkil eden ve genel ahlaka aykırı bir fiil olan evlilik dışı beraberliğin önlenmesi gerekir mi, gerekmez mi? Bizce önlenmesi gerekir ve bunu sağlamak da sosyal hukuk devletinin anayasal bir sorumluluğudur. Maalesef ülkemizde, ceza hukuku anlayışı, cezalandırma temeli üzerine kuruludur. Suçların önlenmesi için hiçbir tedbir alınmamaktadır. Sadece suç işlendikten sonra harekete geçen bir ceza hukuku anlayışı söz konusudur. Oysa, cezalandırma bir çözüm değildir. Ceza hukukunda, en büyük çalışma suçların önlenmesi, suç yollarının kapatılması için gereken ZİNA TARTIŞMASINDA KAMU VİCDANININ ‘GÖR’ DEDİĞİ! 01/09/2004 Zaman Makale çözümleri üretmek için yapılmalıdır. Cezalandırma çözüm değil Ceza hukukunda suçların ve cezaların şahsiliği prensibi vardır. Kim suç işlemiş ise, ceza da o kişiye verilir. Bu sebeple cezalandırma bir çözüm değildir. Yanlış anlaşılmasın; bu, suç işleyenler cezalandırılmasın anlamında değildir. Elbette cezalandırılacaklardır. Ancak, cezalandırma istisnai bir zarurettir ve ancak suç işlendikten sonra uygulanabilir. Amacı da caydırıcılık, ıslah, mağdurun ve kamuoyunun tatminidir. Yoksa, cezalandırma suçtan doğan zararları hiçbir zaman telafi etmediği gibi, birçok yeni mağduriyetlere de yol açar. Bu belirttiklerimizi bir misalle açıklayacak olursak: Cinayet işleyen bir kişinin 24 yıl hapis cezasına çarptırıldığını düşünelim. Bu kişinin eşi, çocukları yok mudur? Bu suçun sonuçlarına, hiç suçu olmayan bu insanlar da nice acılar yaşayarak katlanmayacaklar mı? Suçların ve cezaların şahsiliği prensibi bu noktada geçersiz kalmaktadır. İşte, bütün bu sebeplerle, ceza hukuku alanında prensip "suçların önlenmesi" olmalı, cezalandırma istisnai bir yol olmalıdır. Konuya bu açıdan baktığımızda, ülkemizde, suçların önlenmesi için hiçbir tedbir alınmamakta, aksine, insanı suça iten bütün sebepler yaygınlaştırılmaktadır. Elbette, bahsettiğimiz bu tedbirler polisiye tedbirler değildir. İnsanları evlilik dışı beraberliklere iten sebepler bilimsel olarak belirlenmeli ve bu sebepleri ortadan kaldıracak sosyal, psikolojik, kültürel ve eğitim tedbirleri alınmalıdır. Bu sadece zina suçu için değil, tüm suçlar için geçerlidir. Mademki, amaç evlilik dışı beraberlikleri mümkün olduğunca engellemektir, o halde her şeye rağmen engellenemeyen beraberlikler için polisiye ve cezai tedbirler de alınmalıdır. Çünkü, bu fiilin suç olmaktan çıkarılması, yaptırımı olmayan bir fiil haline getirilmesi teşvik edici olacak ve amaç ile taban tabana zıt bir sonuç ile karşı karşıya kalınacaktır. Bu suçun önlenmesi ile ilgili uygulamaya en çarpıcı örnek, İslam hukukundan verilebilir. İslam'ın temel kaynakları, zina suçunu olumsuzlamakta, büyük günah kabul etmekte, insanları bu fiilden kaçınmakla mükellef kılmaktadır. Yani İslam inancında, zinadan kaçınmak bir inanç ve ibadet mükellefiyetidir. Öte yandan, insanı zinaya itecek sebeplerin başında gelen eşler arasındaki problemler de, meşru ilişki teşvik edilerek hatta büyük sevap ve ibadet haline getirilerek ortadan kaldırılmaktadır. Cezalandırma ise istisnaidir ve fiilin cezalandırmasını, gerçekleşmesi imkansız şartlara bağlamıştır. Bu yolla, insanların bilinçaltına ağır bir suç ve ağır cezası olduğu bilincini yerleştirirken, cezayı yaygın bir uygulama olmaktan uzaklaştırıp, sadece bir tehdit haline getirmiştir. Zina fiilinin kadın ve erkek açısından eşit şartlara bağlanması ise yasal bir zorunluluktur. Çünkü, mevcut yasa maddeleri bu eşitsizlik nedeni ile iptal edilmiştir. Kanun koyucu, yeni bir düzenleme yaparken bu iptal gerekçesini göz önünde bulundurmak zorundadır. Bu nedenle, zina fiilinin suç teşkil etmesine ve cezalandırılmasına ilişkin şartlarda kadın-erkek ayrımı yapılmalı mıdır, yapılmamalı mıdır tartışmasının hiçbir anlamı yoktur. Zina suçu kamu hukukunca mı takip edilmelidir, yoksa şahsi şikayete tabi bir suç mu olmalıdır? Zina fiilini düzenleyen yasa maddeleri iptal edilmeden önce, zina suçundan takibat icrası mağdurun şikayetine bağlı tutulmakta idi. Zina fiili kamu hukukunca takip edildiği takdirde, tarafları evli olmayan kişiler arasındaki ilişkilerden dolayı toplumda yaygın bir cezalandırma ZİNA TARTIŞMASINDA KAMU VİCDANININ ‘GÖR’ DEDİĞİ! 01/09/2004 Zaman Makale uygulamasına yol açacaktır. Esasen, bu takdirde yasa hükmünün metrukiyete uğraması da kaçınılmaz olacaktır. Yine, aldatılan eş, her şeye rağmen evliliğini korumak istediği takdirde, aldatan eşin kamu davasına muhatap olmasından ve cezalandırılmasından dolayı gerek bizzat kendisi ve gerekse çocukları mağdur olabilecektir. Kanaatimizce, evlilik birliğinin sona ermesine yol açan zina fiilleri kamu davası olarak re'sen soruşturulmalı, bunun dışındaki ilişkilerde ise suçtan zarar görenlerin şahsi şikayetine bağlı tutulmalıdır. Böylece, aile düzeninin bozulmasına yol açan fiiller doğrudan soruşturularak cezasız bırakılmayacak, suçtan zarar görenlerin şikayetine bağlı tutulan fiiller için de, kendi aralarında çözüm bulma kapısı açık tutularak; ya da mağduriyetten dolayı kapıldığı kin ve intikam duygularını tatmin etmenin meşru yolu gösterilerek, kamu düzenini bozucu başka suçlara saik teşkil etmesi önlenmiş olacaktır. Aynı zamanda, bu yolla cezalandırmanın istisnai bir yol olması da sağlanmış olacaktır. CHP ne yapmak istiyor? CHP'nin, zina suçlarının re'sen takip edilmesi yönünde düzenleme getirilmesini istemesi iyi niyetli değildir. Yukarıda değindiğimiz, tarafların her ikisi de evli olmayanlar arasındaki ilişkilerin re'sen takibe uğraması ne kadar kargaşaya yol açacak ise, dinî nikah ile evli olup da ilgili herkesin rızasına dayalı olan ilişkilerin re'sen takibe uğraması da aynı derecede kargaşaya yol açacaktır. CHP'nin amacı da dinî nikaha dayalı beraberlikleri re'sen takip edilen bir suç haline getirmeyi sağlamaktır. Bu noktaya dikkat edilmelidir. Zina fiilinin sakıncalarına, suç olarak kabul edilip edilmemesi konusuna, suç ve cezada kadın-erkek arasında eşitlik sağlanmasına ve takibinin şikayete bağlı tutulup tutulmamasına değindikten sonra, ülkemizdeki fiili duruma değinmek yerinde olacaktır. Malum olduğu üzere, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu, İtalyan Ceza Kanunu'ndan iktibas edilmiştir. İtalyan Ceza Kanunu, ülkenin dinî, tarihî ve kültürel geleneklerine göre şekillendiğinden, o dönem Avrupa ülkelerinde var olan kadın ve erkeğin zinasına farklı yaklaşım anlayışı, konuyu düzenleyen maddelere de aynen yansımıştır. Bizde Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı bulunarak iptal edilmesine yol açan yasa maddelerindeki bu eşitsizliğin kaynağında da İtalyan Ceza Kanunu bulunmaktadır. Bugün itibarıyla Türk ceza hukuk sisteminde "zina" fiilini bir suç olarak düzenleyen bir hüküm bulunmamaktadır. Buna bakılarak gerek basındaki değerlendirmelerde ve gerekse medyaya yansıyan açıklamalarda, Anayasa Mahkemesi'nin zina fiilini suç olmaktan çıkardığı belirtilmektedir. Bu kesinlikle doğru değildir. Çünkü, Anayasa Mahkemesi'nin bir fiilin suç olup olmamasına veya cezalandırılıp cezalandırılmamasına karar verme yetkisi bulunmamaktadır. Türk Ceza Kanunu'nun 440 ve 441'inci maddelerinde, kadının bir kez zina fiilini işlemesi suçun oluşması ve cezalandırılması için yeterli kabul edilirken, erkeğin fiilinin suç teşkil etmesi ve cezalandırılması, erkeğin evlilik dışı ilişkiye girdiği kimse kadın ile karı-koca gibi bir süre beraber yaşaması şartına bağlanmıştır. Anayasa Mahkemesi bu eşitsizlik nedeniyle yapılan bir başvuruyu karara bağlamış ve 23.9.1996 tarihinde T.C.K.'nın 441'inci maddesini, 23.6.1998 tarihinde de T.C.K.'nın 440'ıncı maddesini Anayasa'ya aykırı bularak iptal etmiştir. Bu durumda TBMM'nin görevi, Anayasa Mahkemesi'nin kararı doğrultusunda, Anayasa'ya uygun yeni bir düzenleme yapmaktır. Yoksa, Anayasa Mahkemesi, zina fiilini suç olmaktan çıkarmış değildir; kadın ile erkek açısından eşitsizliğe yol açan yasa maddesini iptal etmiştir. Sonuç olarak, kişi ve toplum hayatında yıkıcı etkilere sahip olan bir ZİNA TARTIŞMASINDA KAMU VİCDANININ ‘GÖR’ DEDİĞİ! 01/09/2004 Zaman Makale fiilin toplumda yaygın hale gelmesini önlemek, genel ahlak ve aile düzenini ve kamu düzenini korumak için, sosyal bir hukuk devleti olarak gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir. Ancak, kültürel ve eğitim tedbirleri ile suçun işlenmesinin önlenmesi esasına dayalı bir kural ile hareket edilmelidir. Cezalandırma istisnai bir yoldur. Etkili bir ceza tehdidi yasada yer almakla birlikte, bu cezanın yaygın bir şekilde uygulanmasına yol açacak şartlar da kısıtlanmalı, şikayete tabi bir suç olarak düzenlenmeli, suçta ve cezada eşitlik sağlanmalıdır. *********************************************************************** AKP VE CHP EL ELE KAMUSAL ALANI GENİŞLETİYOR 01/09/2004 Radikal Köşe Yazısı İSMET BERKAN Bizim halen yürürlükte bulunan Türk Ceza Kanunumuz Mussolini'nin faşist İtalya'sından neredeyse aynen alındı ve kabul edildi. Bugün Türkiye, o ceza kanununu kendi çabasıyla yenilemeye uğraşıyor; Meclis Genel Kurulu sırf bu nedenle 15 Eylül'de olağanüstü toplanacak ve bu yasayı çıkaracak. Kısa süre içinde değiştireceğimiz (artık eski) TCK'nın 440 ve 441. maddeleri, 'zina' suçunu düzenleyen maddelerdi. Bu maddelerde evli erkek ve kadınların zina yapmasının suç olduğu söyleniyordu ama bir farkla. Kadın zinayı bir kez de yapsa suçlu olmaktan kurtulamıyordu; oysa evli erkeğin aynı şeyle suçlanabilmesi için bir başka kadınla metres hayatı yaşaması, yani zinayı aynı kişiyle sürekli yapıyor olması gerekiyordu. 1988 yılında bir SHP milletvekili, bu eşitsizliği 'gidermek' için bir yasa önerisi getirdi. Öneriye göre, zina suç olmaya devam ediyor ama suçun oluşması için erkekle kadının eylemleri aynılaştırılıyordu; yani evli erkek de bir kez bile zina yapsa suçlu olacaktı. Öneri Meclis Komisyonu'nda görüşüldü ve hem iktidar hem de muhalefet temsilcilerinden kabul gördü. O görüşmede, Yargıtay'ı temsilen bir Yargıtay yargıcı da vardı: Vural Savaş. Geleceğin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, iktidarla muhalefetin uzlaştığını görünce dayanamadı, söz istedi ve gerek İtalya'dan ve gerekse başka Avrupa ülkelerinden örnekler göstererek zinanın suç olmaktan çıkarılması gerektiğini anlattı. Vural Savaş'ın konuşmasından sonra yasa önerisi gündemden düştü. Bu arada bazı mahkemeler TCK 440 ve 441 için Anayasa Mahkemesi'ne başvurdular. Maddelerin eşitliğe aykırı olduğu öne sürülüyordu. Aralarında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in de bulunduğu Anayasa Mahkemesi üyeleri oyçokluğuyla (iki karşı oy vardı) maddeleri iptal etti, ederken de, "Maddeler altı ay daha yürürlükte kalsın ama bu arada yasa koyucu yeni düzenleme yapsın" dedi. O altı ayda yasa koyucu hiçbir düzenleme yapmayınca da Türkiye'de zina ister kadın ister erkek tarafından işlensin suç olmaktan çıktı. Yıllardır zina diye bir suç yok yani. Yeni TCK da bu anlayışla düzenlendi; zinayı suç saymadı. Zinayı suç saymayan bu kapsamlı tasarı yıllarca Adalet Bakanlığı, aylarca Bakanlar Kurulu gündeminde kaldı, ardından Meclis'e indi ve aylardır da Meclis Komisyonu'nda konuşuluyor. Bu çok uzun süren titiz çalışmaların sonunda hâlâ daha yasaya zinayı suç sayan bir madde eklenmiş değildi ki ansızın araya Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu girdi. İktidar partisi, tasarıya zina suçunun da eklenmesini istiyordu. Ve şimdi görüyoruz ki anlaşılan ana muhalefet partisi de zinanın suç olmasından yanadır; bunu desteklemektedir. Yani bir-iki hafta sonra Türkiye'de zina yeniden suç AKP VE CHP EL ELE KAMUSAL ALANI GENİŞLETİYOR 01/09/2004 Radikal Köşe Yazısı olacak. Oysa zina öyle bir eylem ki, tam da kişi özel hayatının en özel kalması gereken mekânlarından birinde, yatak odasında geçiyor. Bir liberal demokrasinin bir totaliter rejimden, mesela teokratik totaliterist bir rejimden en büyük farkı, özgürlüklerin 'özel alan' ve 'kamusal alan'da yaşanabilmesi. Biliyorsunuz, teokratik bir totaliterizmle yönetilen Suudi Arabistan'da yasalarla korunan 'özel alan' diye bir şey yoktur, 'din polisi' ve 'ahlak polisi' her yere girer, İslam hukukuna göre insan hayatının her anı 'kamusal alan'da geçer; üstelik insanın yaptıkları illa Allah ile kul arasında da değildir, İslam devleti zorla sizi Allah yoluna sokar. Şimdi Türkiye'de, 2004 yılında, Avrupa Birliği'nin eşiğindeki bu ülkede, iktidar ve ana muhalefet partilerinin el birliği edip kamusal alanı genişletmelerine ve yatak odasına kadar uzanmalarına tanıklık ediyoruz. Gerekçe aileyi, daha doğrusu evlilik kurumunu korumak. Bunun için de karı ya da kocadan birini hapisle korkutma yolunu seçiyoruz. Gericiliğin ne olduğunu merak edenlere AKP ve CHP güzel bir cevap vermeye hazırlanıyor: Zinayı yeniden suç haline getirmek gericiliktir. *********************************************************************** ZİNA NİYE SUÇ OLSUN? 01/09/2004 Radikal Köşe Yazısı HASAN BÜLENT KAHRAMAN Zina hapis cezasını gerektiren bir suç sayılmak isteniyor, gerekçe olarak da, eğer Bakan Cemil Çiçek'in açıkladığı üzere, 'toplumsal beklenti' gösteriliyorsa, ona verilecek en iyi yanıt, böyle bir siyasetin popülizm olacağıdır. Oysa siyaset, salt toplumsal beklenti doğrultusunda değil de toplumun ilerisine geçecek, toplumu o yeni algılamaya ikna edecek bir anlayışla yapılırsa tarihle özdeşleşir, tarihsel anlamda ilerici bir nitelik kazanır. Hükümetin karşısında duran sorun budur. Öte yandan, mevcut iktidar partisinin kendisini muhafazakâr olarak nitelendirmesi de onun bu yönde bir adım atmasını engellemez. Çünkü, aynı muhafazakâr iktidar bugüne kadar da kendi 'hıfz' ettiği hususlarla ilk bakışta ters düşecek birçok adımı yüreklice ve takdir toplayarak attı. Sıra niçin şimdi zinada olmasın? Anayasa Mahkemesi'nin bundan epey bir yıl önce verdiği karar zina konusunu hukuksal çerçevesine tam manasıyla ve kusursuz bir biçimde oturtuyordu. Yüksek mahkeme zinayı bir boşanma nedeni sayıyor, ama suç gerektirmediğini vurguluyordu. Ergin, kendi iradesine sahip iki tarafın bilinçli bir karar vererek birlikte olması, ahlaki açıdan şudur veya budur; o ayrı bir mesele. Ama niteliği bu kadar açık bir kararın suç kapsamına girmesini neyle açıklayacağız? Bunun nedeni geleneksel ve feodal bir mantık bileşimidir. Feodaldir; çünkü, zina suçu (hele ilk haliyle) tamamen kadına dönüktü. Suç bağlamında kadınla erkek arasında hiçbir mantığın kabul etmeyeceği farklar vardı. Kadın bir kere bile yapsa suçlu olacaktı; erkekse bunu 'kurumsal' hale getirdiği takdirde. Gelenekseldir; çünkü, zina, şu kadar 10 bin yıldır, her yönüyle değişmiş insanın kurumsal yapısı itibarıyla asla değişmeyeceği kabul edilen evlilik kurumunu, dinsel ve toplumsal kültürle korumanın yanı sıra bir de yasayla korumayı öngörüyordu. Gerçekten de, zinayı suç sayan ana kaynak dindir; dinsel mantıktır. ZİNA NİYE SUÇ OLSUN? 01/09/2004 Radikal Köşe Yazısı Oysa, çağın insanı bunları aştı. Böyle bir iddiayı öne sürerek, kimsenin zina savunuculuğu yapması gerekmez. Tersine, zina kendisine özgü bir mantıkla yargılanacaksa yargılanır. Ama zinanın yasal suç sayılması kurumsal bir mantığın herkesi tutsak edecek şekilde dayatılması anlamına gelir. Bu da içinde bulunduğumuz çağdaş hukuk anlayışına göre kabul edilecek bir şey değil. Ayrıca, şunu da belirtelim: zinanın yasal olarak suç sayılması, Türkiye gibi kadının her düzeyde ikincilleştirildiği ve namus cinayetlerine kurban gittiği bir ülkede bu olumsuzluğa zemin hazırlamak, gizli destek vermek anlamına gelir. Çünkü, yasanın suç saydığı, müeyyideye bağladığı bir fiil, geleneksel dünyada haydi haydi, hem de en şiddetli bir biçimde cezalandırılacaktır. Hele 'Toplumsal beklenti bu yönde' demek, işte bu çarpık ve zalim mantığın içinde kalmaktır. Gene de eğer mutlaka ceza verilecekse, spekülatif düşünüp, zinayı, erkek için bir suç haline getirelim. Bugün, 'eşini aldatmak' bir sorunsa bunun neredeyse erkeğe verilmiş bir hak(!) gibi görüldüğü ve kadınla erkeğin bu konudaki eşitsizliği ortada. Maksat eğer aileyi ve evliliği korumaksa gene öyle, erkeğe yükleyelim öncelikle bu sorumluluğu. Herkesin elini kolunu sallaya sallaya pavyona, geneleve, randevuevine girdiği bir dünyada zinayı çift taraflı suç saymak galiba biraz abes. Bu, yargının, yasanın, yasa koyanın kendi kendisini aldatmasından öte bir şey değil. Evliliğin doğrudan kendisinin tartışıldığı bir dünyada zinayı Anayasa Mahkemesi kararına rağmen suç saymak galiba suçun ta kendisi demek! Bir öğrensek insanları kendi hallerine bırakıp onları gütmeye kalkışmamayı... *********************************************************************** DEVLETİN YATAK ODASINDA İŞİ NE? : PARTİLERDEN 'ZİNA' İTTİFAKI 01/09/2004 Radikal Manşet NEVZAT ERCAN CEMİL ÇİÇEK AB'den müzakere tarihi bekleyen Türkiye'de iktidar ve muhalefet devleti, kişiler arasındaki mahrem ilişkilerin tarafı haline getiriyor CHP, 'muhafazakâr kesimin tepkisini çekmemek' ve 'Avrupa Birliği (AB) sürecini tıkıyor görüntüsü' vermemek için AKP'nin 'zinanın yeniden suç kapsamına alınması' önerisini engellememe kararı aldı. DYP de AKP ve CHP ile aynı görüşte olduğunu açıkladı. AKP'nin ısrarı sonuç verirse, Anayasa Mahkemesi'nin 1996 ve 1998 yıllarında verdiği iki iptal kararıyla suç olmaktan çıkan zina yeniden Türk Ceza Kanunu'na (TCK) girecek. AKP ile CHP yönetiminin önceki gün yaptığı görüşmelerde Meclis'in 14 Eylül'de yapacağı toplantıda görüşülecek 346 maddelik TCK tasarısında 'asgari uzlaşma' sağlandı. Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in CHP yönetimiyle yaptığı toplantıda AKP'nin dört önerisiyle ilgili 'orta yol' bulunurken, en çok zina konusu tartışıldı. 'Çağdışı bir uygulama' Görüşmelerde CHP, zinanın yeniden suç kapsamına alınmasını 'çağdışı bir uygulama' olarak niteledi. AKP'nin bu konuda ısrarcı olması üzerine CHP, Anayasa Mahkemesi'nin iptal gerekçesinin dikkate alınması ve zina suçunda da kadınla erkeğe eşit ceza verilmesi uyarısında bulundu. CHP, TCK tasarısını içtüzük değişikliğiyle 'temel yasa' kapsamında görüşülmesini engellemek ve tasarının görüşmelerini zina suçu nedeniyle tıkamamak için AKP'yi bu konuda 'yalnız' bırakma kararı aldı. CHP, zina DEVLETİN YATAK ODASINDA İŞİ NE? : PARTİLERDEN 'ZİNA' İTTİFAKI 01/09/2004 Radikal Manşet suçuyla ilgili eleştiri, itiraz ve duyarlılıklarını dile getirecek, ancak hazırlanacak önergeye imza vermeyecek. Böylece hem zinanın suç olmasına karşı çıkmış olacak hem de zinayı TCK görüşmelerinin 'önşartı' haline getirmeyerek 'Türkiye'nin AB sürecini engelleyen parti' görüntüsünden kurtulmuş olacak. Baykal eşitlik istedi Zina konusu, Genelkurmay'ın önceki gece 30 Ağustos nedeniyle verdiği resepsiyonda da gündeme geldi. Başbakan Tayyip Erdoğan ile CHP lideri Deniz Baykal, bir süre tasarıyı görüştü. Baykal, "AB'ye beş kala zina yeniden suç mu olacak?" sorusuna, "Biz kadınlarla erkeklerin eşit olacağı bir düzenleme istiyoruz" yanıtını verdi. 'Hâkime takdir yetkisi' AKP zina suçunun çerçevesini Anayasa Mahkemesi'nin iptal gerekçesi doğrultusunda hazırlayacak. Şikâyete bağlı suç kapsamında düzenlenmesi öngörülen maddede, şikâyetin eş tarafından yapılması hükme bağlanacak. Ceza hem kadın hem de erkek için aynı oranda olacak. Madde ile hâkime 'takdir yetkisi' de tanınacak. Hâkim önüne gelen dosyaya bakarak takdir yetkisini kullanıp gerekirse az ceza verebilecek, gerekirse de hiç ceza vermeyebilecek. Boşanma davası varsa... Zinayla ilgili maddede bazı istisnalara da yer verilecek. Örneğin mahkemelerin boşanma için verdiği 'bekleme' sürelerinde gerçekleşen ilişkiler zina kapsamında değerlendirilmeyecek. Mahkemelerin 'ayrı yaşama' kararı verdiği eşlerden biri zina yaparsa ceza daha az olacak. Evli birisiyle zina eden kişiye de şikâyette bulunulması koşuluyla ceza verilmesi de gündemde. Madde metnine ilişkin çalışmalar TBMM 14 Eylül'de toplanana kadar sürecek. DYP'nin endişesi Adalet Bakanı Cemil Çiçek, CHP'nin ardından dün tasarıya destek için DYP'yi ziyaret ederek Genel Başkan Yardımcısı Nevzat Ercan'la görüştü. Zina konusunda Anayasa Mahkemesi'nin kararlarını baz almak gerektiğini belirten Ercan, kadın-erkek arasındaki eşitsizliği giderecek bir düzenlemenin doğru olacağını ifade etti. Tasarının otoriter devlet anlayışı, bürokratik tahakkümü mümkün kılan, demokrasiye güvenmeyen unsurları da yer yer içerdiğini vurgulayan DYP Genel Başkan Yardımcısı Ercan, şunları söyledi: Korkan düşünce "Devlete karşı devlet, yahut egemenliği kullanan kimi organlara karşı sert eleştirileri hakaret şeklinde yorumlamaya elverişli hükümler olduğunu görüyoruz. Umarım bunlarda gerekli düzenlemeler yapılır. 'Korkan düşünce ve yarım porsiyon demokrasi' anlayışından uzak, çağdaş standartlara uygun bir yasadan yanayız." Çiçek: Çok hassasız Çiçek ise, Ercan'a şu yanıtı verdi: "Bu yasayla biz hak ve özgürlükleri kısıtlamak değil, altına imza koyduğumuz uluslararası sözleşmeleri dikkate almak suretiyle bir düzenleme yapmaya çalıştık. Ümit ediyorum ki, bu yasayı uygulayacak olan da hak ve özgürlükleri kısıtlama yönünde değil, uygulanabilir, kullanılabilir yönde yorumlayacaktır. Gerekli hassasiyeti gösterdik. Tereddüt yok." *********************************************************************** AYIPLI KUMAR 01/09/2004 Vatan Köşe Yazısı AYIPLI KUMAR 01/09/2004 Vatan Köşe Yazısı GÜNGÖR MENGİ Din istismarı ile yozlaşan bir siyaset, topluma ne kötülükler getirebilir, ne dertler açabilir? Yeni Türk Ceza Kanunu tasarısı üzErindeki tartışmalar sayesinde bu sorunun cevabını hep birlikte yeniden alıyoruz.. Reform diye övünebileceğimiz 348 maddelik bir tasarı çıktı. Bu tasanyı meclisten hemen geçirip AB sürecinde büyük bir avantaj elde edeceğimizi düşlüyorduk. Ama tam bu noktada AB şampiyonu iktidarın değişim motoru tersine çalışmaya başladı. Türbana serbesti sağlamak için 115. maddeyi; din adamlarının siyaset yapmalarını suç olmaktan çıkarmak için 219. maddeyi; yasak kisveleri giyenleri cezadan kurtarmak için 222. maddeyi değiştirmek ve bir de zina durumunda kadınlara yeniden hapis cezası getiren yeni bir maddeyi eklemek istediklerini ilân ettiler. Çağdaş bir din bilgini olan Devlet Bakanı Mehmet Aydın "Laik devlet, zaten toplumun desteklediği bir rejimdir" diyordu daha geçen gün. Şimdi "bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu" demez misiniz? "Bizi bu lâflarla uyutmak mı istiyorlar?" tedirginliğine düşmez misiniz? CHP'nin taktiği Nitekim tarihi AB randevusu arifesinde AKP'de uyanan bu gerici ruh korku yaratmıştır. Pazarlıkta CHP bu korkudan etkilenen taktikler yürütmüştür. Çünkü iktidar mecliste tasarıya istediği biçimi verebilecek güçtedir. Evet, böyle bir kumarın AKP'ye ağır maliyeti olur ama ülkeye zararı daha büyük olur. O yüzden CHP pazarlık sırasında laikliği zedeleyecek üç madde değişikliğinden iktidarı vazgeçirmek karşılığında zinayı suç sayan maddenin tasarıya eklenmesi isteğini taviz olarak kabul etmiştir. Fakat bu tavizi verirken CHP de kaybetmeyeceğine inandığı bir kumar oynamıştır. Çünkü şeriat hukukuyla yönetilen ülkeler dışında zina hiçbir yerde suç değil, sadece boşanma sebebi sayılmaktadır. Bizde eskiden suçtu ama erkeği kayıran bu maddeyi eşitliğe aykırılığı nedeniyle beş yıl önce Anayasa Mahkemesi iptal etmişti. Korkunç senaryo CHP bu tavizi "iktidar nasıl olsa kullanamaz" diye vermiştir ve zorlaştırmak için eşitlik şartına bağlamıştır. Yani zina suç sayılacaksa erkekler de kadınlarla aynı cezaya muhatap olmalıdır. Hatta "aile kurumu korunmak isteniyorsa zina şikâyete bağlı olmasın, takibi doğrudan savcının görevi olsun!" Böyle bir Türkiye'yi hayal edebiliyor musunuz? Seks tuzakları, hafiyeler, kasetler, şantajlar, yerlerde sürüklenen onurlar, imam nikâhı ile ikinci eş almış on binlerce erkeğe mapushane yolları.. Deniz Baykal "zinaya hapis" tavizini verirken bu cehennemi görmedi mi? Dün bir CHP yöneticisine bu soruyu sordum. "Gördü elbet. Ama AKP'liler de görsünler ve korkup vazgeçsinler istedi" diye cevap verdi. Dileğimiz, siyaset cambazlarının ipten inmeleridir. Bu akıl ve ahlâk dışı gidişe AB'nin uyarısı ile değil, kendi akıl ve izanımızla son vermemizdir *********************************************************************** ZİNACI KAFALAR 01/09/2004 Vatan ZİNACI KAFALAR 01/09/2004 Vatan Köşe Yazısı OKAY GÖNENSİN AKP'nin, nasıl bir toplum özlediği ve istediği konusunda kafasının fazla karışık olduğunun bir kanıtı daha "zina" meselesiyle ortaya çıktı. Zina diye bir suç Avrupa hukukunda yoktur. Gelişmiş ülkelerin herhangi birinin hukukunda da yoktur. Hatta Ankara'dan küçümsenerek bakılan birçok ülkede de yoktur. Zina üç kişiyi ilgilendiren ve tümüyle bireysel bir durum. Hukukçular bunu çok açık bir şekilde anlatıyorlar. Avrupa hukukuna uyum sağlamak için Türk Ceza Kanunu'nda değişiklikler yapılırken araya "zina suçu" sokulması, "bazılarının" gerçekte nasıl bir kafa taşıdıklarını göstermiştir. Asıl zina durumu bu kafalardadır. İleri bir hukuk düzeni için çaba gösterilirken, çok geri bir anlayışın ürünlerini kanunlara "sokuşturmaya çalışmak" başka bir şeyle açıklanamaz. Türban olmadı zina verelim AKP, "öz" seçmenine daha önce söz verdiği gibi imam hatip ve türban meselelerini halledemedi. Bu seçmene aslında kafasının değişmediğini, geri ve kapalı bir toplum fikrinden uzaklaşmadığını göstermek istiyor. Bunun için de bulduğu yol, zinayı tekrar "kamu suçu" haline getirmektir. Üstelik bunu insanlığa en aykırı biçimde, sadece kadınlara özgü bir suç olarak getirmek istemeleri kafalarının arkasında gizlenmiş örümceklerin varlıklarını sürdürdüğünü göstermektedir. Bu ne iki yüzlülük CHP de, kadın erkek eşitliğini savunur gibi yaparak zina suçunun geri gelmesini en iki yüzlü bir biçimde desteklemektedir. * CHP en ileri demokrasiyi, en ileri kadın haklarını, en ileri insan haklarını savunmakla yükümlü bir dünya görüşüne sahip olduğunu iddia ediyor. * Bu parti eğer göstermeye çalıştığı niteliklere sahip bir parti olsaydı, AKP'nin zina girişimi üzerine dünyayı ayağa kaldırır, bütün kadın örgütlerini, insan hakları örgütlerini, sivil toplum örgütlerini harekete geçirir Meclis'in önüne yığardı. Başbakan sık sık Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne AKP'nin sokacağını söylüyor. Zina olayı da gösteriyor ki, AKP erkânı Avrupa Birliği'nin geliştirdiği, toplum ve özgürlüklere ilişkin anlayışların yanından bile geçmemektedir. * Kendini başka türlü göstermek, insanlara yalan söylemek, insanları kandırmak gerçek ahlâksızlıktır. Gerçek zina suçu budur. Bu bakımdan AKP de CHP de ağır zina durumundadırlar. *********************************************************************** TCY'DE 'ZORAKİ' UZLAŞMA 01/09/2004 Cumhuriyet Haber 'Zina'nın suç kapsamına alınmasında da topu AKP'ye atan CHP'den ne tam destek ne de engelleme var CHP ile AKP'nin TCY pazarlığı önceki gün yapılan 2 toplantıda sonuca bağlandı. CHP, Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Yasa'ya aykırı hareket edenlerin cezalandırılmasına ilişkin düzenlemenin metinden çıkarılmasına 'evet' derken; AKP de 2 konuda geri adım attı. AKP ile CHP'nin TCY Tasarısı pazarlığı ''zoraki'' uzlaşmayla sonuçlandı. Uzlaşmaya varılmasında AKP'nin ''Anadolu kadını zinanın suç olmasını istiyor'' baskısı ve ''Destek vermezseniz içtüzüğü değiştiririz'' tehdidi etkili oldu. AKP'nin istemlerine ''tam destek'' vermeyen CHP, bunları TCY'DE 'ZORAKİ' UZLAŞMA 01/09/2004 Cumhuriyet Haber gerekçe göstererek tasarının tümünün yasalaşmasını ''engellememe'' kararı aldı. CHP ile AKP'nin TCY pazarlığı, önceki gün yapılan 2 toplantıda sonuca bağlandı. CHP, AKP'nin istemi doğrultusunda Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Yasa'ya aykırı hareket edenlerin cezalandırılmasına ilişkin düzenlemenin metinden çıkarılmasına ''evet'' derken; AKP de 2 konuda geri adım attı. AKP, din adamlarına siyaset yasağı ve ''kişileri mensup olduğu dinin gereklerini yerine getirmekten men edenlere ceza verilmesi'' konusundaki isteklerinden vazgeçti. AKP'nin ''eşlerin şikâyetine bağlı olarak zinanın suç sayılması'' istemi de uzun tartışmalara neden oldu. ''Anadolu kadını bunu istiyor'' diyen AKP karşısında ''zina suçunu savunan parti'' konumuna düşmek istemeyen CHP, ''şikâyete bağlı olmadan'' zinanın suç olmasını önerdi. Bu konuda tam bir uzlaşmaya varılamazken; CHP'lilerin AKP'nin getireceği önergeye imza koymayacağı, genel kurulda da ''duyarlılıklarını'' dile getireceği bildirildi. AKP'nin ''içtüzüğü değiştirip temel yasa olarak TCY'yi istediği gibi hızla değiştirebileceğini'' dikkate alan CHP'nin, ''zina konusunu sorun yaparak yasanın tümünün görüşülmesini engellemeyeceği'' kaydedildi. AKP, zinanın suç olması konusundaki madde hazırlığını sürdürüyor. Zina suçunun şikâyete bağlı olması ve hâkime ''boşanma kararı kesinleşmemiş, ancak ayrılık kararı verilmesi durumunda, 3 yıllık bekleme süresinde zina yapanlara ceza vermeme konusunda takdir yetkisi verilmesi'' planlanıyor. CHP Grup Başkanvekili Haluk Koç ile Adalet Komisyonu üyelerinden Orhan Eraslan dün gazetecilerle sohbet ederek varılan noktayı anlattı. Koç, ''laik demokratik cumhuriyetin temel kazanımlarını zedeleyecek ve kadın- erkek eşitliğine zarar verecek'' düzenlemelere ''evet'' demeyeceklerini vurgularken görüşmeler sonunda ''duyarlılıklarının karşılığını bulduğunu'' söyledi. Tasarıda zina konusunda bir düzenleme olmadığına ve komisyon görüşmeleri sırasında bu konunun hiç gündeme gelmediğine dikkat çeken Koç, ''Bir ek madde getirmek istediler. Anayasa Mahkemesi'nin iptal gerekçeleri dikkate alınarak ve eşitlik konusundan ödün verilmeden bir değerlendirme yapılabilir. Zina, gerekirse boşanma nedeni olabilir ama sadece kadınların cezalandırılacağı bir suç olamaz. Öneri getirirlerse, çoğunluğu sağlamak AKP'nin görevi olur'' dedi. Koç, bazı kisvelerin giyilemeyeceğine ilişkin düzenlemenin 1934'te ''faşist gençlik örgütlenmelerinin engellenmesi için'' getirildiğine dikkat çekti. Gazetecilerin zina konusundaki ısrarlı soruları üzerine Koç, ''Bu bizim teklifimiz değil. Meclis aritmetiği belli, biz bu tablo içinde uzlaşma arıyoruz. Duyarlılıklarımızı da ortaya koyuyoruz, bir tek konuya bağlı olarak yasanın tümünün engellenmesi doğru olmaz'' diye konuştu. Eraslan da ''Kisvelerle ilgili düzenleme devletin ihtiyacıdır. TCY'nin tümünü riske etmemek için bu noktaya gelindi. Temel yasa gibi görüştürülmesi de doğru olmazdı. Tam bir mutabkat yoktur. AKP, komisyondaki mutabakattan caymıştır'' açıklamasını yaptı. AKP'nin ''kisve'' ler konusundaki yaklaşımını da eleştiren Eraslan, şunları söyledi: ''Tabanlarında bunun türban olduğu görüşü yerleşmiş. Bu, din adamlarının kıyafetleriyle ilgilidir, türbanla ilgisi yoktur. Erbakan'ın Başbakanlık Konutu'ndaki yemeğe katılanların kıyafetleri ve Aczmendilerin kıyafetleriyle ilgilidir. Türban 1965'te Lübnan'da icat oldu. Radikal İslamcılar türbanı bulana kadar kadınlarımız gayrimüslim miydi?'' Eraslan, din adamlarıyla ilgili düzenlemenin aslında ''dinin siyasete müdahalesi'' nin engellenmesi anlamına geldiğini vurgularken de ''Bu konuda da eskiye dönüldü. Elbette var olan noktadan geri bir durumdur. Bu TCY'DE 'ZORAKİ' UZLAŞMA 01/09/2004 Cumhuriyet Haber kanunun çıkması gerekiyor. Biz de engelleme yapmayacağız'' dedi. *********************************************************************** GERİYE GİTMEK ŞART MI? 01/09/2004 Sabah Köşe Yazısı ERDAL ŞAFAK Konu bir hayli netameli: Zina suç olsun mu, olmasın mı? "Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık" ikilemine öyle oturuyor ki... Yeni Türk Ceza Kanunu tasarısının Meclis komisyonlarında aylarca süren görüşmelerinde AK Parti ile CHP'li üyeler, Anayasa Mahkemesi kararlarıyla doğan fiili durumun yasallaşmasında uzlaştılar: Zina hem erkek, hem de kadın için suç olmayacaktı. Adalet Bakanı Cemil Çiçek de, "Zina yıllar önce suç olmaktan çıkarıldı" diyerek, bu yaklaşıma destek verdi. Meclis bu uzlaşmayla tatile girdi. Bakanlar Kurulu, AB İlerleme Raporu'na yetiştirebilmek için Meclis'in 14 Eylül'de toplanıp, tasarıyı hızla sonuçlandırmasına karar verdi. Ve bir baktık, Çiçek görüş değiştirmiş, "Zina suç sayılmalı" diyor. Nedeni? Anadolu kadınlarından gelen yoğun talep. Hayır demek kolay mı? İktidar uzlaşmanın sürmesi için bu görüş değişikliğine de CHP'den destek istedi. Her türlü yanlış anlamaya elverişli bir konuda muhalefetin "hayır" demesi mümkün mü? O da "Cezada eşitlik" koşuluyla zinanın yeniden suç sayılmasına karşı çık(a)mayacağını açıkladı. Biz Çiçek'in hukukçu kimliğine güvenerek konuyu farklı açıdan irdeleyeceğiz. Yürürlükteki 1928 tarihli Türk Ceza Kanunu'nda kadının bir defalık zinasına 3 yıla kadar hapis öngörülürken, erkeğin zinası için uzun süreli, bir yılı aşkın birliktelik koşulu aranıyordu. (Parayı bastırıp İstanbul gecelerinin sözde ünlülerinden birini metres tutmak anlamına gelen "düzeyli birliktelik" kavramıyla, o post-modern ahlak anlayışıyla aynı şey değil.) Anayasa Mahkemesi bir yerel mahkemenin başvurusu üstüne 21 Eylül 1995'te erkeğin zinasıyla ilgili 441'inci maddeyi iptal etti. Meclis'e de yeni düzenleme için bir yıl süre tanıdı. Aslında gerekçeli kararın Resmi Gazete'de yayınını bir yıl geciktirip, süreyi fiilen 2 yıla çıkardı. Sezer'in boşluk yakınmaları Ancak Meclis bir türlü düzenleme yapmadı. Hatta Cumhurbaşkanı Sezer, Anayasa Mahkemesi başkanı olarak 27 Nisan 1998'de iptal kararlarının hukuksal boşluğunun doldurulmamasından yakındı, bunun Anayasa'ya aykırılık iddialarıyla yeni başvurulara neden olduğunu söyledi, 441'nci maddeyi örnek gösterdi. (Not: SHP Milletvekili Erdal Kalkan, erkeğin de bir defalık zinasının suç sayılması için teklif verdi, Adalet Komisyonu'nda Adalet Bakanı Oltan Sungurlu ile Barolar Birliği temsilcisi Faruk Erem destekledi. Ancak Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş'ın "Bu işin doğrusu zinayı suç olmaktan çıkarmak" uyarısıyla tekliften vazgeçildi.) Daha sonra Anayasa Mahkemesi kadının zinasıyla ilgili 440'ıncı maddeyi de iptal ediverdi. Böylece iki taraf için de zina suç olmaktan çıktı. Şimdi getirilecek düzenlemeyle 1928'de suç sayılmayan eylem suç olacak. Yani hukuk ileriye değil, 1928 öncesine götürülecek. "Erkeğe bir defalık zina suç sayılmasın" demek istemiyoruz, farklı bir algılamayı vurgulamaya çalışıyoruz. GERİYE GİTMEK ŞART MI? 01/09/2004 Sabah Köşe Yazısı Çözüm? Suç sayılmamasına cesaret edilemiyorsa, yasada "Bir defalık zina bile boşanmanın kolaylaştırılmasına gerekçe oluşturur" denilerek, konu kapatılabilir. Böylece zinanın sadece boşanma nedeni sayıldığı AB ile de epeyce uyum sağlanmış olur, Brüksel'den gelecek itirazların önü kesilir... *********************************************************************** ZİNAYA CEZAYI AKP MECLİS’E GETİRECEK 01/09/2004 Hürriyet Haber CEMİL ÇİÇEK CANAN ARITMAN AKP ve CHP, Türk Ceza Kanunu (TCK) tasarısının uzlaşma ile Meclis’ten çıkarılmasını benimsedi. TCK’daki değişiklik taleplerinden en çok yankı uyandıranı, zinanın yeniden suç sayılması oldu. AKP, kamuoyundan talepler geldiğini belirterek, ‘Aile birliğinin korunmasında sadakat önemli. Zina, hukuka aykırı bir eylem olduğuna göre cezalandırılması gerekir’ görüşünü savundu. CHP’DEN UYARI CHP ise yıllardır suç olmaktan çıkan düzenlemede geriye gidilmesine tepki gösterdi. CHP’liler, ‘Fuhuş yapılan yerlerde kimlik ve medeni durum kontrolü mü yapılacak? Çok eşli ailelerde yaşanacak sorunları da bir düşünün’ uyarısında bulundu. Tartışmalar sonunda zina maddesini, CHP’nin duyarlılıklarını gözönüne alarak AKP’nin Meclis’e getirmesi benimsendi. AKP SORUMLU Bu uzlaşmada, AKP’nin, ‘Temel yasayı geri getiririz’ sözleri de etkili oldu. AKP, zinanın suç sayılmasına ilişkin düzenlemeden başlı başına sorumlu olacak. CHP, bu konudaki önergeye imza koymayacak. CHP, AKP’ye, ‘Meclis’te öneriniz kabul edilirse bunu uzlaşmayı bozma gerekçesi yapmama’ sözü verdi. Laiklik ve devrim yasalarıyla ilgili maddelerde ise mevcut uygulamadan geriye gidilmeyecek. Eşitlik olacak ADALET Bakanı Cemil Çiçek, zina konusunda Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karar doğrultusunda, eşitlik temelinde bir düzenleme yapılacağı sözünü verdi. Çiçek, ‘TCK’yı getirdik, zina maddesine taktık. Halbuki 346 maddelik çok kapsamlı, çok ayrıntılı bir düzenlemedir’ dedi. Şeriat yöntemi CHP Milletvekili Canan Arıtman, zinaya hapis cezasının, AKP’nin kadına bakışını gösterdiğini söyledi. Arıtman, ‘Bu zihniyet kadını her türlü kötülüğü yapabilen bir yaratık olarak görüyor. Yürekleri yetse recm cezası isteyecekler. Bu özel yaşamdır. Sadakatsizliği cezayla engelleyemezsiniz. Şeriatla yönetilen ülkelerin bakış açısı bu.’ *********************************************************************** ZİNA... 01/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı BEKİR COŞKUN DOĞRUSUNU isterseniz sabah sabah aslında ben hükümetin başarılarını yazacaktım. Ancak Tempo Dergisi’nden arkadaşlarımız arayarak ‘zina’yı kapak konusu yaptıklarını belirtip görüşümü istediler. ZİNA... 01/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı Görüşüm?.. Zina konusunda herhangi bir görüşüm yok. Bildiğim, AKP durup dururken ‘zina’yı gündeme getiriverdi. O zaman: Bina ile zinanın artması kıyamet alameti olarak görülmüş olabilir. Muhtemelen Meclis’in olağanüstü toplantıya çağırılması ve zina meselesinin öne çıkartılması kıyameti önleme çabasıdır. Kendi dindar tabanına verdiği sözlerin hiçbirisini (türban, imam hatipliden vali, Kuran kursları) tutamayan AKP’de kopacak muhtemel kıyametin... * Erkekler esas itibarıyla ikiye ayrılırlar: - Yakalananlar. - Yakalanmayanlar. Erkek zekásı ikinci grupta uzun süre kalmaya uygun değildir. Er-geç grup atlayarak boynunu büker erkek olan: ‘N’aptın?...’ ‘Yakalandık...’ * Kadınlar?.. Kadınlar ‘zina yapmazlar’ demek olmaz. Çünkü zina, erkeğin tek başına yapacağı bir iş değildir. İki kişi ister. Ancak kadınlar sevdalarına ihanet etmezler. Bu yüzden zinanın taraflarından birisi olan kadınlar, daha çok bunu iş edinmiş az sayıda olanlardır. Yani AKP’nin gazabı daha çok bunlara. * Yoksa; iki, üç, belki dört kadınla imam nikáhı ile evli erkekler ne oluyor? Bu yasa çıkarsa, iki evli kimi partililer, kimi milletvekilleri, kimi belediye başkanları, kimi iktidar yandaşı bürokratların içeri atılması gerekmez mi? Ya da çok sayıda kadınla imam nikáhı ile evli tarikatçıların, şeyhlerin, şıhların durumu? Peki; şeriat izin veriyor diye kadın üzerine kadın alan, onların benliğini-kimliğini silen, sefalete ve yalnızlığa mahkûm eden maneviyatçı erkekler yine suçsuz mu sayılacaklar? Elbette. Bu sadece bir AKP fantezisidir, o kadar... *********************************************************************** 'KARI-KOCA ARASINDA AYRIM YAPILAMAZ' 01/09/2004 Cumhuriyet Haber VURAL SAVAŞ Anayasa Mahkemesi Eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, demokratik ülkelerde, zinanın boşanma nedeni kabul edilip suç olmaktan çıkarıldığını anımsattı. Savaş, 'Biz ise zinayı yeniden suç haline getiriyoruz. Bu, cumhuriyetten önceki döneme dönüştür' dedi. Türk Ceza Yasası'na konulması benimsenen zinaya ilişkin düzenlemede hükümetin yol haritası olacak Anayasa Mahkemesi'nin iptal gerekçesinde, 'KARI-KOCA ARASINDA AYRIM YAPILAMAZ' 01/09/2004 Cumhuriyet Haber yasa koyucunun, karı ve koca arasında ayrım yaratacak düzenleme yapamayacağı vurgulandı. Gerekçede, cinsiyete dayalı ayrımların Türkiye'nin taraf olduğu insan hakları sözleşmelerinde de reddedildiğine dikkat çekildi. Eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş , demokratik ülkelerde, zinanın boşanma nedeni kabul edilip suç olmaktan çıkartıldığını anımsattı. Savaş, ''Biz ise zinayı yeniden suç haline getiriyoruz. Bu, cumhuriyetten önceki döneme dönüştür'' dedi. Zina konusundaki yeni düzenlemeye ışık tutacak Anayasa Mahkemesi'nin kararı, iki farklı yerel mahkemeden gelen başvuru üzerine çıkmıştı. Mahkeme, başvurular üzerine önce erkeğin zinasını, daha sonra da kadının zinasına ilişkin maddeyi iptal etmişti. Anayasa Mahkemesi'nin verdiği süre içerisinde, yeni düzenleme yapılmaması nedeniyle zina suç olmaktan çıkmıştı. İki örnek karar Anayasa Mahkemesi'ne, zina konusunda ilk iptal başvurusu, Şabanözü Asliye Ceza Mahkemesi'nden gelmişti. Yerel mahkeme, kocanın zinasını düzenleyen hükmün suça katılan kadınla cinsel ilişki yanında karı-koca gibi yaşam sürme koşulu aradığını, ancak kadının zinasında bir kez cinsel ilişkide bulunmasının yeterli görüldüğünü anımsatarak düzenlemenin eşitlik ilkesine aykırı olduğunu ve iptalini istedi. Başvuruyu görüşen Anayasa Mahkemesi, düzenlemeyi eşitlik ilkesine aykırı bularak iptal etti. Mahkemenin iptal gerekçesinde şöyle denildi: ''Karşılıklı sadakat yükümlülüğü bakımından karı ile koca arasında fark bulunmamaktadır. Bunun için kocanın basit zinasının cezalandırılmaması, ona kadına karşı çağdaş anlayışa uymayan bir ayrıcalık tanınmasına yol açarak cinsiyet ayırımını reddeden kadın-erkek eşitliğini bozar. Yasakoyucu kuşkusuz, toplumsal gelişme ve özellikleri göz önünde bulundurarak zinayı suç olmaktan çıkarabileceği gibi onun gerçekleşmesini belli koşullara da bağlayabilir. Ancak bunu yaparken evlilik birliğinin tarafları olarak aynı konumda bulunan karı-koca arasında ayrım yaratacak bir düzenlemeyi gerçekleştiremez.'' Torbalı Asliye Ceza Mahkemesi ise erkeğin zina suçunu düzenleyen maddenin iptal edildiğini, ancak kadın zinasının iptal edilmediğini, bunun da eşitliğe aykırı olduğu gerekçesiyle maddenin iptalini istedi. Anayasa Mahkemesi, uluslararası sözleşmelere atıfta bulunarak, bu düzenlemeyi de eşitlik ilkesine aykırı bularak iptal etti. Dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı olan Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer 'in de her iki iptal kararında imzası bulunuyor. 'Cumhuriyet öncesine dönülüyor' Eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Savaş, AKP ile CHP'nin girişimini eleştirerek daha önce de bu yönde girişimler olduğunu anımsattı. Savaş, o dönemde yaşananları şöyle anlattı: ''Kadın bir kez cinsel ilişkide bulunursa zina oluyordu, erkeğin bir kez tespiti zina olmuyordu. Erkeğin karı-koca hayatı yaşadığının belirlenmesi koşulu aranıyordu. Erkek de bir kez cinsel ilişkide bulunursa suç olsun diye teklif yapıldı. Adalet Komisyonu'nda görüşülürken, Yargıtay temsilcisi olarak ben bulundum. Herkes eşitlik adına bu olsun dedi. Ben, 'kadın-erkek eşitliğini sağlamanın başka yolları da var' dedim. Çağdaş ülkelerde olduğu gibi zina suç olmaktan çıkartılabilir, görüşünü dile getirdim. Daha sonra bu düzenleme geri çekildi. Şimdi kadın-erkek eşitliği sağlıyoruz diye cumhuriyet tarihinde hiçbir zaman suç kabul edilmeyen bir eylem, bütün dünya suç olmaktan çıkarırken, suç haline getirilir mi? Bu cumhuriyetten de daha geriye dönüştür. CHP ve AKP'nin anlaştığı şekilde, yasalaşırsa, siyasal İslamcıların istediği gibi zina suç haline getirilir.'' *********************************************************************** SAVCILAR YATAK KONTROLÜ YAPACAK! 01/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı ORAL ÇALIŞLAR Hükümetle ana muhalefet partisi CHP arasında ''zina'' konusunun çözüldüğü haberleri geliyor. Daha önce yasalardan çıkarılan ''zina'' yı AKP yeniden Ceza Yasası içine koymayı amaçlıyordu. İddialarına göre Anadolu'da ailenin korunması için ''zina'' nın cezalandırılması gerekiyordu. ''Zina'' yı cezalandırıyoruz dedikleri de kadını cezalandırmaktan başka bir şey değil. İş ''zina'' gibi önemli bir konu olunca devreye ülkemizin siyaset büyükleri girdiler. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da, bu tartışmayı çözmek amacıyla harekete geçti. Gazetelerin yazdığına göre Baykal, AKP'lileri köşeye sıkıştırmış. Merak ettim nasıl sıkıştırmış diye! Gazetelerin yazdığını aktarıyorum: ''Toplantıda AKP, tasarıya 'zina' nın suç olmasını sağlayacak yeni bir hüküm eklenmesini istedi. Zina konusu tartışılırken, Baykal'dan ilginç bir çıkış geldi... Baykal 'Biz kadın- erkek eşitliği temelinde zinanın suç olarak düzenlenmesine sıcak bakabiliriz. Madem amaç aileyi korumak. O zaman zina şikâyete bağlı suç olmasın. Savcılar resen harekete geçebilsin' dedi... Buna göre AKP, Baykal'ın talebi doğrultusunda zinanın resen suç sayılması teklifini değerlendirerek değişiklik metnini bugün CHP'ye sunacak.'' Kaş yapayım derken göz çıkarmak, beylik bir laf. Ancak Baykal'ın yaptığına tam anlamıyla uyuyor. Burada her şey faul. Birinci olarak; iki yetişkin insanın birbirleriyle kurdukları ilişki devleti ve yasayı neden ilgilendiriyor, anlamak mümkün değil. Bu tam anlamıyla ilkel bir düşünce tarzı. İki insanın cinsel ilişkisi, ancak onların birlikte olduğu kadını ya da erkeği ilgilendirir. Burada da ancak taraflar böyle bir ilişkiyi ayrılık için bir gerekçe olarak öne sürebilirler. Baykal, kadınla erkeği bu konuda eşitleyeceğim derken, devleti tam anlamıyla namus bekçisi haline getirmiş oluyor. Cumhuriyet savcılarına şimdi yeni bir iş çıkacak. Geceleri, ışıkları yanan evleri gözleyecekler, kimin ''zina'' yapıp kimin yapmadığını saptayacaklar ve sonra şüphelendikleri evi basacaklar. Tam anlamıyla bir felaket ve ilkellik. Kimin kimle beraber olduğu, devleti neden ilgilendirsin ki! Al başına bir dert daha. Savcı, gece kapınızı çalacak, ''Kardeşim sizin evde 'zina' dan şüpheleniyorum'' diyecek ve evinizi basacak. Sonra, yatakların altında, dolapların içinde 'zina' nın öteki failini aramaya başlayacak. Deniz Baykal, bu önerisiyle AKP'yi falan değil, düpedüz yurttaşını köşeye sıkıştırmış olacak. Zaten, AKP'liler köşeye falan sıkışmamışlar, bu fırsatı değerlendirerek yeni bir öneri paketi hazırlamışlar. Milletin yatakta kiminle olduğu bu partilerin liderlerini neden ilgilendiriyor? Efendim halkımız istiyormuş! Halkımız neyi istiyor? Memlekette, bir sürü iki karılı erkek var. Ayrıca, erkekler için genelev var. Fahişeler var. Buna rağmen, hâlâ ''zina'' yı kadına yönelik bir suç olarak korumak istiyorlar. Baykal belki haklı bir noktadan hareket ediyor, ama en yanlış öneriyi yapıyor. Yatağa bu kez devleti sokuyor. Akıl alır gibi değil. Birilerinin bunlara dur demesi gerekiyor. Yapmayın, etmeyin, milleti yatağında bari rahat bırakın... **** Tarsus'un, Yenice beldesinde 1-2 Eylül günlerinde ''Barış ve Kültür Şenliği'' yapılıyor. Çok sayıda yazar, sanatçı arkadaşım, şenlikte bulunmak amacıyla Yenice'ye gidiyor. Yenice, 17 bin nüfusu, çok değişik etnik ve mezhepsel yapısıyla tam bir kültür mozaiği. İkinci Dünya Savaşı'nın en kritik günlerinde İngiliz Başbakanı Churchill 'le, SAVCILAR YATAK KONTROLÜ YAPACAK! 01/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı Cumhurbaşkanı İsmet İnönü , Yenice istasyonunda buluşmuşlar ve savaşın kaderine ilişkin kararlar vermişlerdi. Yenice Belediye Başkanı Veli Serin 'in davetine ne yazık ki bu kez karşılık veremedim ve şenlikte bulunamadım. Yenice'ye ilişkin çocukluk anılarım, ilk gençlik anılarım var. Üniversite öğrenciliğim döneminde Ankara'dan Tarsus'a trenle gidebilmek için Yenice'de iner, tren değiştirirdim. 1968'li mücadele arkadaşım Daniş Boroğlu , sağlık sorunlarıyla boğuşuyor ve hâlâ Yenice'de yaşıyor. Yetişmemde, dünyayı kavramamda Yenice'nin ve Yenicelilerin de çok katkısı bulunuyor. Orada bulunmayı çok istiyordum, olmadı. Gelecek seneye diyorum... Yenicelilere, buradan sevgilerimi yolluyor, şenliğe başarılar diliyorum. *********************************************************************** 'ZİNAYLA BAŞIMIZ DERTTE! 01/09/2004 Vatan Haber Zinayı yeniden suç haline getiren yasa birkaç ay önce çıksa, çok sayıda ünlü bugün hapiste olacaktı AKP ile CHP arasında sağlanan uzlaşma çerçevesinde Anayasa Mahkemesi kararı ile kaldırılan zina suçu yeniden ceza sistemimize giriyor. İki parti arasında süren pazarlıklarda, CHP, "kadın-erkek eşitliği ilkesinin gözetilmesi" şartıyla zinanın suç haline gelmesine kerhen destek verdi. Buna göre, zina yapan kadın ya da erkek, 6 aydan 3 yıla kadar hapisle cezalandırılacak. CHP Grup Başkanvekili Haluk Koç, partisinin zina düzenlemesine ilişkin tavrının gerekçesini "Fotoğrafın büyüğünden vazgeçip, küçük bir karede takılıp engelleme sürecine girip Türkiye'nin önünü tıkama lüksümüz yok" sözleriyle açıkladı ve sorumluluğu AKP'ye attı. Ve şöyle dedi: "Uzlaşma yok, duyarlılıklarımızı söyledik. Bu bizim teklifimiz değil, altında imzamız yok. Meclis aritmetiğini biliyorsunuz, 368'e 168. Bu tablo karşısında bir uzlaşma arıyorsunuz, Meclis'in çalışabilmesi için tıkanıklık oluşmasını istemiyorsanız duyarlılıklarınızı belirtirsiniz." Zinanın yeniden suç haline gelmesi, imam nikahlı eşi bulunanların durumunu yeniden tartışmalı hale getirirken, AKP'li TCK Alt Komisyonu Başkanı Hakkı Köylü'den ilginç tavsiye geldi. Zina'nın suç haline gelmesiyle birlikte, resmi nikahlı eşin şikayetine bağlı olarak imam nikahlı diğer eşler için dava açılabileceğini kabul eden Köylü, "Resmi nikahlı eşinin gönlünü hoş tutan ceza almaz" dedi. AKP'li Adalet Komisyonu üyesi Nimet Çubukçu ise, "Evli olduğu halde bir başkasıyla birlikte olan ya da yaşayanlar için müeyyide olması doğrudur. Kadınlardan zinanın suç kabul edilip, müeyyideye bağlanması konusunda talep var" dedi. DYP de destek verdi AKP, yeni TCK'ya destek için dün de DYP'nin kapısını çaldı. Adalet Bakanı Cemil Çiçek, DYP Genel Başkan Yardımcısı Nevzat Ercan ile görüştü. Gazetecilere açıklamalarda bulunan Ercan, "DYP, iyileştirmeye yönelik itirazı dile getirerek bu paketi, öneriyi destekleyecektir" dedi. Adalet Bakanı Cemil Çiçek de TCK'nın insani, hak ve özgürlükleri esas alan liberal ve demokrat bir yasa olduğunu ifade etti. Çiçek, "Bu yasayla biz hak ve özgürlükleri kısıtlamak değil, altına imza koyduğumuz uluslararası sözleşmeleri dikkate almak suretiyle bir düzenleme yapmaya çalıştık. Gerekli hassasiyeti gösterdik. Bunda tereddüt yok" dedi. Hukukçular ne dedi? 'ZİNAYLA BAŞIMIZ DERTTE! 01/09/2004 Vatan Haber Türkiye'ye AİHM'de dava açılabilir * Prof. Dr. Bakır Çağlar: Avrupa hukukuna baktığımız zaman AİHM, önüne gelen davalarda üye devletin iç hukuklarından Avrupa ortak ahlakı kavramının çıkarılamayacağını söylemişti. AİHM bu konuda devletlere ahlaki değerlerin korunmasında bir takdir alanı tanıyor. Ancak AİHM bu takdir yetkisinin sınırsız olmadığını söylüyor ve bu konudaki kuralların AİHM'in denetimine tabi olduğunu da söylüyor. Bu durumda evli çiftlerin hukuken boşanmasına imkan tanıyan zinanın suç olarak tanımlanması değişen ahlaki dizgede tutarlı görünmüyor. AB Topluluk Mahkemesi de 'her devlet kendi değer ölçülerine göre ahlak gereklerini belirleyebilir' diyor. Ancak bu kısıtlamanın, ahlaki değerler için açık ve ciddi bir tehlike olması halinde yapılabileceğini söylüyor. Bu açıdan da düşünüldüğünde AKP ve CHP'nin getireceği düzenlemenin genel Avrupa Hukuku dışında olduğu görülür. Avrupa ortak anlayışında son yıllarda görülen gelişme dikkate alınacak olursa, TCK tasarısı güncel bir yasa olmayacak ve AİHM denetimine tabi olacak. Batı da yok * TCK Tasarısı Kadın Çalışma Grubu Sözcüsü avukat Şenel Sarıhan: İki kişi arasında rızaya dayalı ilişki Medeni Hukuk'ta boşanma nedeni sayılır. Ancak bunun Ceza Kanunu ile suç sayılması mümkün olmaz. Zinanın artık suç sayılmaması bireyler açısından kazanılmış bir mevzidir. Bu gerçeğin yanı sıra, AB'nin aradığı kriterler yönünden de geriye taşınmış olacaktır. Böyle bir tasarıyı AB'nin de kabul edebileceğini, içine sindirelebileceğini sanmıyorum. Bu düzenleme sadece seri hukukun olduğu ülkelerde var. AİHM'de baş ağrıtır * Avukat Oya Aydın: Zinanın suç olması seri hukukun canlandırılmak istenmesidir. Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Sözleşmesi'nde de kadın hakları açısından zinanın suç olması kabul edilemez. Tamamen özel alanda olan ve zor içermeyen bir eylemin suç sayılması Kopenhag Kriterleri'ne de aykırıdır. Böyle bir suçtan dolayı mahkum olanlar Türkiye'yi AİHM'de kolayca mahkum ettirebilir. Boşanma sebebi * Prof. Dr. Feyyaz Gölcüklü: Benim kanaatimce günümüzde ulaşılan cinsel liberalizm ve serbestleşme ortamında suç sayılması doğru olmaz. Avrupa'da da suç değil, sadece boşanma sebebidir. Sonuçta tamamen iki kişiyi ilgilendiren bir olaydır. Zina suç değil boşanma nedeni Yürürlükteki kanunlara göre zina sadece bir boşanma nedeni olarak kabul ediliyor, bunun dışında ceza verilmiyor. Türkiye'de 1996'ya kadar hem kadının hem erkeğin zinası 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası verilen bir suçtu. Evli kadının zina suçundan cezalandırılması için bir kere bile başka bir erkekle birlikte olması yeterken; erkeğe ceza verilmesi için eşi dışında bir kadınla uzun süren bir birliktelik yaşaması halinde ceza veriliyordu. Anayasa Mahkemesi önüne gelen bir davada, bu ayırım nedeniyle, kadın-erkek eşitliğine aykırı olduğu için bu maddeyi iptal etti. Yüksek Mahkeme Meclis'e eşitliğe uygun bir düzenleme yapılabilmesi için 1 yıl süre verdi ancak bu süre içinde yeni yasa çıkarılmadığı için erkeğin zinası suç olmaktan çıktı. Yüce Mahkeme 1998'de bu defa erkeğin zina suçu işlemesinin suç sayılmaması buna karşılık kadınınkinin sayılmasının "eşitlik" ilkesine aykırı olduğuna karar verdi ve kadının zinasını da suç olmaktan çıkardı. Anayasa Mahkemesi'nin hem erkeğin zinasını, hem kadının zinasını suç olmaktan çıkaran 2 kararın altında da Cumhurbaşkanı Sezer'in Anayasa Mahkemesi üyesi olarak imzası bulunuyor. *********************************************************************** DEVLETİN YATAK ODASINA GİRME HAKKI OLABİLİR Mİ? 01/09/2004 Vatan Köşe Yazısı RUHAT MENGİ Zina tartışmaları öyle sakız gibi uzayan, her yöne çekilebilecek bir çizgide ki içinde kaybolmak çok kolay. Şöyle geriye çekilip geniş acıdan baktığınızda ise hep aynı noktaya gelindiğini kolayca görüyorsunuz: "Ne olursa olsun kadın baskıdan kurtulamasın. Namusu erkekten sorulsun. Gerekirse hapse atılsın, gerekirse öldürülsün ama namusunu erkekler temizlesin"... Bir yandan 'Bekâret kontrolü kaldırıldı' diyorlar öte yanda '15-18 yaş arasındaki gençlerin gönüllü ilişkisine hapis cezası' istiyorlar. O da yetmiyor 'zina yeniden suç olsun' diyorlar. Bu maddelerin her ikisi de kadınlara anında "doktor kontrolü" yapılmasını sağlayabilecek kolaylığı getiriyor. Namus cinayeti işleyenlere ağır ceza vermekten bu kadar kaçmalarının nedeni de aynı. Kendi ağızlarıyla, çekinmeden "Böyle bir durumda suç işleyene anlayış göstereceklerini" ifade etmediler mi? Oysa şu sözünü ettiğimiz üç madde: Namus cinayetlerinde ağır cezadan kaçınma, gönüllü ilişkisi olan gençlere hapis cezası ve zinaya hapis cezası gerçekleştiği takdirde Türkiye Suudi Arabistan'dan, İran'dan sadece bir adım geride olacak. Çağdaş recm Tecavüz olaylarında 15 yaşından küçük gençlerin "rızası"ndan söz eden Tasrı maddelerine karşı çıkıldığı için, olayı 15-18 yaş arası gönüllü ilişkilere getirdiler. Oysa ikisi tümüyle farklı şeylerdir. 'Yaş" farkı olduğu gibi, ikincide "her iki tarafın isteğiyle olan" bir beraberlik söz konusudur. Hele tümüyle rüştünü ispat etmiş insanların kuracağı ilişkiler sadece 2 veya evlilik halinde 3 kişiyi ilgilendirir. Devlet vatandaşların yatak odasma giremez. Onların özel alanına, hak ve özgürlüklerine müdahil olamaz. Olduğu takdirde 'muhatap vatandaşlar' için uygun görülen cezanın da bir tür çağdaş recm cezası olacağına ve kadına her alanda baskı, şiddet, adaletsizlik yaratan anlayışın devlet eliyle sürdürüleceğine hiç şüphe yoktur. Çok eşli milletvekilleri! Ayrıca zina maddesinin üzerine mal bulmuş gibi atlayan AKP şunları düşünüyor mu: - Bu madde kabul edilirse erkeklerin bir kez kaçamak yapması veya geneleve gitmesi ceza için yeterli olacak. - Çok eşli olduğu bilinen bazı AKP'liler eşleriyle birlikte doğru cezaevine gidecek. - Zavallı hayat kadınlarının ise ömrü cezaevinde geçecek. Bu arada; cezaevlerinde yer olmadığı için genel af çıkarılan bir ülkede milyonlarca zina suçlusunu nereye sığdıracakları sorusuna da cevap bulmaları gerekecek. İki bekar da zina yapmış sayılır mı? "Bu madde ne kadar eşitlikçi düzenlenirse düzenlensin sadece kadınlar aleyhine çalışır. Her yasağı kadınlar aleyhine işletilen bir ülkede cezaevinden çıkacak kocanın hışmından korkan kadınlar şikâyet edemez" diyen hukukçulara "iki bekâr" sorusunu da sordum. Neyse ki burada Suudi Arabistan'dan ileriymişiz, iki bekârın ilişkisi zina sayılmıyor. Diyorum ya, sakız gibi uzar bu konu. Ama "Bir ülkenin demokrasi ölçüsünü o belirler" denilen ceza kanunları TCK'yı aceleye gelmemeli. AKP, Ecevit Hükümeti'nin yeniden değiştirilmeyi bekleyen Medeni Kanun hatasına düşmemeye dikkat etmek zorunda! DEVLETİN YATAK ODASINA GİRME HAKKI OLABİLİR Mİ? 01/09/2004 Vatan Köşe Yazısı Vural Savaş: "Cumhuriyet tarihinde görülmemiş şey!" Dün sabah beni telefonla arayan eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş "zina" konusunda yapılan önemli hatalara dikkat çekti. "Zina zaten eskiden de suçtu deniyor oysa Anayasa Mahkemesi de maddeyi eşitliğe aykırı olduğu için iptal etmişti" diyen Savaş şunlan söyledi: "TCK'nın 440-441'inci maddeleri kadın ve erkek için farklıydı. Kadında bir defa ilişki suç sayılırken erkekte kan koca hayati yasama şartı aranıyordu. 1989'da SHP milletvekili Erdal Kalkan 'Farklı düzenlemelerin Anayasa'ya ve uluslararası sözleşmelere aykırı olduğunu' söyleyerek 'Herkesin bir kez ilişkisi suç sayılsın' teklifini getirdi. Bütün partiler görüşe katıldılar. Ben de Yargıtay temsilcisi olarak oradaydım, sıra bana gelince 'Bütün demokratik ülkeler zinayı suç olmaktan çıkardılar, biz de çıkaralım, eşitlik böyle sağlansın' dedim. Sonuçta bu görüş kabul edildi, yasalaşmadı. Sonra Anayasa Mahkemesi zinayla ilgili maddeyi iptal etti." TBMM'deki son tartışmayla 1989'da Erdal Kalkan'ın yaptığı teklife dönüldüğünü söyleyen Vural Savaş "Bu hem çağdaş normlara aykırı, hem de 1920'lerde bile suç olmayan bir eylemi suç kabul ediyor. Cumhuriyet tarihinde erkeğin ilişkisi de hiçbir zaman suç sayılmamıştır" dedikten sonra konuşmasını; zina suç kabul edildiği takdirde "baskın" uygulamasının son derece çirkin olacağını, geçmişte bunların yaşandığını vurgulayarak, "İnsanlar bunları tekrar görünce 'keşke eski yasa kalsaydı' diyecekler, ama korkarım Meclis'in TCK'yı aceleye getirme niyetine engel olunamayacak" sözleriyle bitirdi. AKP gerçekten, Meclis'teki çoğunluk gücüne dayanarak ülkeye geri adım artırabilir mi, işte bunu ancak bekleyerek göreceğiz. *********************************************************************** 30 AĞUSTOS, TÖRE, ZİNA… 31/08/2004 Birgün Köşe Yazısı L. DOĞAN TILIÇ Dün bizim gazetenin beşinci sayfasında alt alta yerleştirilmiş iki haber vardı. Alttaki haberde 30 Ağustos mesajları toplanmış ve Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün sözlerinden bir cümle başlığa çıkarılarak “Fransız Devrimi kadar önemli” denilmişti. Özkök, tükenmiş bir imparatorluğun gelenekleriyle yoğrularak büyüyen Atatürk’ün, tükenen imparatorluğun yerine “yeni, çağdaş, uygar ve laik bir Türk Devleti ve ulusu yaratması ve Cumhuriyet’i ilanı”nın Fransız Devrimi kadar önemli olduğunu vurguluyor. Genelkurmay Başkanı’nın son günlerde söylediği sözler başlı başına yazı konusu. Önce Irak’ı Vietnam'a benzetip, "Gelişmeler Irak’a bulaşmamanın ne kadar doğru olduğunu gösterdi" dedi (ki kendisi Irak’a girmenin ulusal çıkarlarımız gereği olduğunu savunmuştu). Sonra da vatanseverliğin yalnızca ordunun tekelinde olmadığını ilan etti. Herbiri üzerinde durulması gereken sözler ama ben bugün “Fransız Devrimi kadar önemli” haberinin hemen üzerindeki habere değinmek istiyorum: “Çiçek: Zina suç olmalı” Fransız Devrimi kadar önemli bir olayın yıldönümünde, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin Adalet Bakanı “toplumsal beklenti de bu yönde” deyip yeni TCK’ya zinayı bir suç olarak koymaya çalışacaklarını belirtiyor. ODTÜ Sosyoloji Bölümü’nde yüksek lisans öğrencileri ve öğretim üyeleri belli aralıklarla toplanır ortak sunuş ve tartışmalar yapardık. 30 AĞUSTOS, TÖRE, ZİNA… 31/08/2004 Birgün Köşe Yazısı Yurtdışından dönenler izlenimlerini aktarır, gittikleri ülke ile Türkiye arasında kıyaslamalar yaparlardı. Uzun bir Afganistan seyahatinden sonra ve sanırım İngiltere’den dönen birinin konuşması üzerine söz alıp “Vallahi, sorun herhalde Türkiye’de değil. Türkiye’ye hangi kapıdan girdiğinizde. Batıdan girdiğinizde bazı olumsuzluklar görebilirsiniz ama doğudan girince burası inanılmaz modern bir ülke olarak görünüyor” diye konuşmaya başlamıştım. Fransız Devrimi kadar önemli adımlar atıldığı için, Türkiye bu coğrafyadaki diğer ülkelerden ayrıldı. Kadın erkek eşitliğinden (hiç değilse) söz edilen, hukukun dinsel taassuptan değil insanlık değerlerinden beslenmesi gerektiği (en azından) tartışılan ve bunların tersinin alenen pek savunulamadığı bir ülke oldu. Şimdi, tam da “Fransız Devrimi kadar önemli” bir günün yıl dönümünde Adalet Bakanı’nın hükümeti de bağlayan yaklaşımını görünce, o gün biraz abartmışım herhalde diye düşünüyorum. Evli bir kadının ya da erkeğin eşi dışında birileriyle ilişki kurması dünyanın hemen hiçbir yerinde benimsenen bir davranış değildir. Evli iki insandan biri, eğer eşi tarafından aldatılırsa, gerekli cezayı kendisi verir. Aman sakın, “erkekse çeker vurur” dediğim sonucunu çıkarmayın. Kendisini aldatan eşi boşar ya da affeder, bağırır çağırır, ne bileyim belki yüzüne tükürür ama sonuçta bu, o iki kişi arasında çözülecek bir sorundur. En önemli sonucu da ancak boşanma olabilir. Çağdaş toplumlarda, ya da AKP’nin neredeyse bayraktarlığını yaptığı AB’de, devletler yatak odalarına burunlarını sokmazlar. Adalet Bakanı’nın, hükümet adına konuşarak, “zinanın suç olması gerektiği kanaatini taşıyoruz. Bu konuda uzlaşmaya çalışacağız” derken dayandığı nokta hangi kapıdan girersen gir, Türkiye’de bazı şeylerin değişmediğini gösteriyor. “Toplumsal beklenti de zinanın suç olması yönünde”ymiş. Hukuksal düzenlemeleri toplumsal beklenti doğrultusunda yapacaksanız, Afganistan’da zina yapan kadının taşlanmasını nasıl eleştirebilirsiniz? Recme, toplumsal beklenti o doğrultudaysa, karşı çıkmayacak mısınız? Peki, her töre bir tür toplumsal beklentiler ifadesi değil midir? O halde töre cinayetlerinde hafifletici neden bulmaktan neden vaz geçiyorsunuz? Haaa, bir de Sayın Bakan toplumsal beklentiyi nasıl ölçtü acaba? Bu ülkenin aydınları, kadınları, kadın örgütleri, çağdaşlıktan dem vuranlar! Bakan bu sonuca bizler (sizler) yeterince ses çıkarmadığı için varmış olmasın? *********************************************************************** TCK, MUHAFAZAKARLIK, MİLLİ YARAR... 31/08/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı ALİ BAYRAMOĞLU Bir süredir Türk Ceza Kanunu Tasarısı'nın kadın, beden tanımına ilişkin kimi yönlerine değiniyor, bir yasanın özgürlük anlayışının temel olarak bu tanımlarda yattığını söylüyoruz. Zinayı suç kılma gibi düzenlemelerin, "ataerkil ve gelenekçi zihniyet"i besleyeceğini, insan ilişkilerinde "özgürlük, hak gibi kavramların gelenek altında ezilmesi"ni doğuracağını ifade ediyoruz. Türk muhafazakarlığının ana çelişkisi de buradan ileri gelir. İnsan ilişkileri düzeyinde baskıcı, devlet-siyaset ilişkileri düzeyinde daha özgürlükçü siyasi dil, temelde parçalı ve paradoksaldır, gelişmeye kapalıdır. İnsanın "iyi", ahlakın "verili ve değişmez" olduğuna inanan, "toplumun TCK, MUHAFAZAKARLIK, MİLLİ YARAR... 31/08/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı gelenek ve inanç üzerine kurulu doğal bir düzeni bulunduğunu varsayan", sorunu bu düzeni dışlayan devlet yapısında gören, çözümü ise "devleti kendisine yaklaştırma, diğer bir deyişle millet-devlet bütünlüğü" olarak ilan eden bu muhafazakarlık anlayışı sıkça "kendisini kokan bir akrebe" benzer. Hep kendisi yönetimde olacak sanısıyla hukuk devleti yerine devlet hukukunu benimseme refleksi muhafazakar kesimin canını çok yakmıştır. Ve bu durum, yukarıda vurguladığımız çelişkinin sonucundan başka bir şey değildir. Tarih tekerrür ediyor... Örnek mi? İşte Türk Ceza Kanun Tasarısı'nın "Temel Milli Yararlara Karşı Hareket"i cezalandıran 308. maddesi. Madde, "temel millî yararlara karşı fiillerde bulunmak maksadıyla, yabancı kişi veya kuruluşlardan doğrudan doğruya veya dolaylı olarak kendisi veya başkası için yarar sağlayan veya bu yönde vaat kabul eden vatandaşa, üç yıldan on yıla kadar hapis cezası" vermeyi öngörüyor... Temel millî yararlar deyimini ise, "bağımsızlık, toprak bütünlüğü, millî güvenlik, cumhuriyetin Anayasa'da belirtilen temel nitelikleri, diplomasi ve savunma araçları, Türkiye'de ve yabancı ülkelerde yaşayan vatandaşların esenliği, milletin içinde bulunduğ1u doğal çevre, ekonomik ve bilimsel olanaklarının temel unsurları ve kültürel varlığı" olarak tanımlıyor... Bunda ne var diyeceksiniz... Çok şey var... Bir kere temel milli yarar tanımı hem deyim itibariyle hem yasadaki tanımı itibariyle son derece muğlak... Buna göre ve ülkedeki yerleşik yapıya göre devletin resmi görüşünün dışındaki, tesettürden tutun Kıbrıs sorununa, tarihi yorumlamaktan tutun Kürt meselesine her görüş, milli yarara ters düşme riskini taşıyor. Yasa koyucu da bunun farkında, hatta arkasında. Nitekim yasanın gerekçesinde verilen milli yarara karşı hareket örneği tüyler ürpertici: "Bugün Türk askerinin Kıbrıs'tan çekilmesi veya bu konuda Türkiye aleyhine bir çözüm yolunun kabulü için veya sırf Türkiye'ye zarar vermek maksadıyla, tarihsel gerçeklere aykırı olarak, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Ermenilerin soykırımına uğradıklarının basın ve yayın yoluyla propagandasının yapılması..." Buna göre mevcut hükümet bile milli yararlara aykırı hareket etmiş sayılabilir. Temsili demokrasilerde hangi kararın ülkenin lehine olduğuna siyasetçiler karar vermez mi? Yasa gerekçesinde Kıbrıs'ta Türk askerinin çekileceği bir çözümün daha şimdiden milli yarara karşı olduğu belirtilmiyor mu? Bu gerekçenin maddenin ve yasanın ruhunu belirlediği gerçeği bir yana, denebilir ki, bu ancak yabancı kişi ve kuruluşlardan para ya da doğrudan veya dolaylı yarar sağlandığı takdirde mümkündür. Peki yabancı kuruluş ne demek? Dolaylı yarar sağlamak ne demek. Kim nasıl, tanımlayacak bunların kriterlerini? Bugünün dünyasında çeşitli sivil toplum örgütlerinin, belediyelerin, üniversitelerin, araştırma merkezlerinin, hatta kimi resmi kuruluşların yurtdışı fon merkezlerinden önemli araştırma desteği aldıkları dikkate alınacak olursa yapacakları her türlü tarihi ya da siyasi çalışma, örneğin bu tür fonlardan faydalanan TESEV'in Kıbrıs konusundaki hazırlatacağı bir çözüm raporu, bu maddenin alanına sokulabilir. Tartışmayı, farklı siyasi önerileri boğacak böyle hukuk, böyle özgürlük anlayışı olur mu? En azından ben bu konuyu 1999'dan bu bu yana defalarca yazdım, Cemil TCK, MUHAFAZAKARLIK, MİLLİ YARAR... 31/08/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı Çiçek başta olmak üzere çeşitli bakanları defalarca uyardım. Nafile! Başa dönelim: Demokratlık parçalı olmuyor. Zina, kadın, beden, cinsellik meselesinde tutuculuk gerisini de getiriyor. En azından devletin kontrolü bizde olursa koşuluyla siyasi tutuculuğa zemin hazırlıyor. *********************************************************************** KADIN KURULUŞLARI: 'ÇAĞDIŞI BİR ZİHNİYET İÇİNDELER' 31/08/2004 Cumhuriyet Haber AKP hükümetinin zinayı yeniden suç kapsamına alma girişimi, kadın örgütlerince tepkiyle karşılandı. AKP hükümetinin zinayı yeniden suç kapsamına alma girişimi, kadın örgütlerinin tepkisine yol açtı. TCY Kadın Platformu kurucu üyesi Pınar İlkkaracan , zinanın suç kapsamına alınmak istenmesini, ''çağdışı bir zihniyet'' olarak nitelendirirken ''Devlet, kadının cinselliğini ceza ve polis yoluyla denetlemek istiyor'' dedi. AKP hükümetinin Türk Ceza Yasa Tasarısı üzerindeki değişiklik planları, sivil toplum örgütlerince tepkiyle karşılandı. TCY Kadın Platformu kurucu üyesi Pınar İlkkaracan, hükümetin zinayı suç kapsamına almak istediğini vurgulayarak tasarının mevcut haliyle zaten cinsiyet ayrımcılığı yarattığını söyledi. Bunun çağdışı bir zihniyet olduğunu vurgulayan İlkkaracan, şu görüşleri dile getirdi: ''Uzun süre namus cinayetlerine ceza arttırımına direndiler. Onun yerine töre cinayetini getirdiler. Ancak bu tam olarak beklentileri karşılamıyor. Çünkü töre cinayeti denilince yalnızca Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde aile kararıyla gerçekleştirilen cinayetler akla geliyor. O zaman Türkiye'nin bir başka bölgesinde namus adına işlenen cinayetler ne olacak, onlar yine ceza indiriminden yararlanacaklar mı? Hükümet, 'Biz namusa dokundurtmayız' diyor bu anlayışıyla. Burada bölgesel bir ayrımcılık da yapılıyor. Şimdi de zinayı suç kapsamına almak istiyorlar. Bütün bunların altında bireyin özellikle de kadınların cinselliğinin polis ve ceza yoluyla denetlenmesi yatıyor.'' 'Bu bir göz boyama' Hükümetin bir yandan AB'ye uyum derken diğer yandan kadın ayrımcılığı yaratan düzenlemeler getirdiğini kaydeden İlkkaracan, ''Bu bir göz boyamadır. Kelime oyunlarıyla AB'ye girene kadar birtakım düzeltmeler yapılıyor. Ama bilinçli olarak bir taraftan da o zihniyete açık kapı bırakılıyor. Bu büyük bir çelişkidir'' dedi. *********************************************************************** ZİNA SUÇ SAYILMAZSA AİLE YIKILIR 31/08/2004 Türkiye Köşe Yazısı RAHİM ER Geleneğimizde ister bekâr isterse evli olsun kadın veya erkeğin nikâhsız olarak biriyle olmasına “zina” denir. Halkın “zina suçu” derken bugün de anladığı bu tariftir. Eski TCK’da ise bekârlar, bu çerçeveden çıkartılmış, evlilerin zani kabul edilmeleri ise şikâyet şartına bağlanmıştı. 1998’de o da ceza kanunundan atıldı. ZİNA SUÇ SAYILMAZSA AİLE YIKILIR 31/08/2004 Türkiye Köşe Yazısı Şimdi yürürlükteki yasalara göre “zina suçu” diye bir suç yok. İster evli, ister bekâr, ister aynı cinsler arasında olsun gayri meşru ilişki suç olarak görülmüyor. Böyle bir uygulama, bir milleti, bir ülke halkını, onun değer ve hayat üslubunu ciddiye almamak demektir. Gerçekçilik bekârların dahi mevzubahis fiillerini ceza kanununa dahil etmeyi emrederken ne yazık ki ülkeden, onun varoluş sebeplerinden kopuk zihniyet ve zümreler böyle bir yola gittiler. Şimdi yapılması gereken hatadan dönülmesidir. Siyasetçinin ayaklarının yere basması gerekir. TBMM’yi tarihi sorumluluğunu fark etmeye çağırıyoruz. Fuhuşta yaşın 13’e düştüğü rapor ediliyor. Bu bir felaket haberidir. Vatandaş, doğan boşluğu kendi kanunlarıyla doldurmaya kalkıp hapishane veya kabristanı boylamaktadır. Diğer taraftan aileler dağılıyor, çocuklar ortada kalıyor. Zina suçunun mutlaka ve mutlaka yeniden fakat geniş bir şekilde düzenlenip TCK’ya konması gerekiyor. Kendi topraklarından beslenmeyen kanunlar bünyenin kabul etmediği sun’i kalb gibi olur. Böylesi kanunlar sıradan tasarruflar değildir. İkide birde üzerinde oynanamaz, kamu vicdanına hitap etmeli, onu tereddütsüz tatmin etmelidir. Kadın yapınca zina , erkeğinki kaçamak olacak, bekârınki zina olmayacak, sosyetik şarkıcının yaptığı arkadaşlık, sahipsiz kızınki polisiye vak’a olacak, adalet bu mudur? Üzerinde durulan, cevabı aranan adalet hissine, adalet ihtiyacına cevap vermektir. Aile, düşmemiş son kaledir. O kaleyi de düşürmek için bütün şer odakları ellerinden ne gelirse yapmaktalar. Evden kaçan kız artmıştır. Zina artmıştır. Travesti rezaleti utanılacak boyutlarda. Bazı medya organları yayınlarıyla bunu özendirmekteler. Türk milletinin devamından yana, bu devletin kıyamete kadar yaşaması arzusunda olan herkes, aileyi zedeleyen, yiyen bitiren, sakatlayan, bozan her ne varsa onunla mücadele etmek zorundadır. Çıkacak kanunların muhakkak bu toprakların özüne uygun olması lazım. Zina, ve ona götüren sebepler gençliği, aileyi ve uzun vadede millet ve devlet hayatımızı tehdit etmektedir. Bunu böylece görmeyen, göremeyen kimseler bu millete ve onun istikbaline büyük kötülük ederler. Yazımızın başlığında “zina suç sayılmazsa aile yıkılır” dedik, cümleyi tamamlıyoruz; “zina suç sayılmazsa önce aile sonra devlet yıkılır.” *********************************************************************** TUHAF ŞEYLER 31/08/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı RAUF BOZKURT Şimdi de bu çıktı. Zina meselesi. İffet, izzet, cibiliyet gibi kelimelerin tedavülden kalktığı bu ülkede zina özgürlüğü için neredeyse kampanya açılacak. İşte çağdaş Türkiye. * Zina'nın suç sayılıp sayılmaması ayrı bir konu. Ama tartışmalar zinaya teşvik noktasına varmıştır. Mezhebi ve meşrebi geniş erkeklerin bu halini kadınlarımız ibretle seyrediyor. Zaten kadınların fikrini soran yok. Yine erkekler konuşuyor. * Zina suç sayılsın mı, sayılmasın mı? TUHAF ŞEYLER 31/08/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı Aman Allahım. "Sayılmasın" diyorsanız, siz buyrun, o'nu bir sosyal hak gibi takdim edin... Karışmayız. Erkeklerin çapkınlığı "el'inin kiridir, yıkarsın gider" mantığına sığdığına göre, şimdi zampara kadınlar sizi belki muasır medeniyete daha çabuk taşıyabilir efendim. Buyrun, dilediğiniz gibi olsun. Zina suç sayılmasın. Ama müsaade edin bâri "ayıp" sayılsın. Ayıptan kim ölmüş ki bu ülkede? Şimdi de bu çıktı. Zina meselesi. İffet, izzet, cibiliyet gibi kelimelerin tedavülden kalktığı bu ülkede zina özgürlüğü için neredeyse kampanya açılacak. İşte çağdaş Türkiye. * Zina'nın suç sayılıp sayılmaması ayrı bir konu. Ama tartışmalar zinaya teşvik noktasına varmıştır. Mezhebi ve meşrebi geniş erkeklerin bu halini kadınlarımız ibretle seyrediyor. Zaten kadınların fikrini soran yok. Yine erkekler konuşuyor. * Zina suç sayılsın mı, sayılmasın mı? Aman Allahım. "Sayılmasın" diyorsanız, siz buyrun, o'nu bir sosyal hak gibi takdim edin... Karışmayız. Erkeklerin çapkınlığı "el'inin kiridir, yıkarsın gider" mantığına sığdığına göre, şimdi zampara kadınlar sizi belki muasır medeniyete daha çabuk taşıyabilir efendim. Buyrun, dilediğiniz gibi olsun. Zina suç sayılmasın. Ama müsaade edin bâri "ayıp" sayılsın. Ayıptan kim ölmüş ki bu ülkede? *********************************************************************** TCK'DA UZLAŞMA SAĞLANDI 31/08/2004 Milliyet Haber Din ve vicdan hürriyetinin kullanılması, bazı kisvelerin giyilemeyeceği, din adamlarının siyaset yapmasını yasaklayan düzenlemeler ile zinada değişiklik isteyen AKP, CHP ile uzlaşmaya vardı AKP ve CHP heyetleri arasında TCK'da krize neden olan maddeler üzerinde yapılan görüşmede "uzlaşma" kararına varıldı. Ancak bu maddelerin nasıl düzenleneceği konusunda teknik çalışmaların sürmesi kararlaştırıldı. TBMM'deki görüşmeye AKP'den Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Grup Başkanvekili Haluk İpek, Adalet Komisyonu üyesi Hakkı Köylü ve Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı; CHP'den de Grup Başkanvekili Haluk Koç, Genel Sekreter Önder Sav ve Adalet Komisyonu üyesi Orhan Eraslan katıldı. AKP, 115. maddede yer alan din ve vicdan hürriyetinin kullanılmasına ilişkin düzenleme, 222. maddede bazı kisvelerin giyilemeyeceğine ilişkin yasada öngörülen yasaklara uymayanlara hapis cezası getiren düzenleme ve 219. maddede, din adamlarının siyaset yapmasını yasaklayan düzenlemede değişiklik istedi. AKP ayrıca, zinanın suç sayılmasını isterken, Baykal, zinanın kadın - erkek eşitliği ekseninde iki taraf için de suç sayılırsa karşı çıkmayacaklarını ifade etti. CHP'li Eraslan, kisvelerle ilgili düzenlemenin 28 Şubat sürecine dayandığını söyledi. Erbakan'ın tarikat TCK'DA UZLAŞMA SAĞLANDI 31/08/2004 Milliyet Haber liderlerini toplamasıyla oluşan manzara üzerine devletin kendini savunmak üzere böyle bir düzenleme istediğini belirten Eraslan, buna olanak sağlanmazsa istenmeyen durumlar olabileceğini anlattı. CHP'lilerin, "Bu düzenleme türbanı kapsamıyor" ısrarı üzerine iki parti arasında teknik çalışmanın devam etmesine karar verildi. Gece yarısı biten görüşmeden sonra yapılan açıklamada, Adalet Komisyonu'ndan geçen metin üzerinde "aşağı yukarı" anlaşma sağlandığı bildirildi. Görüşmede, teknik çalışmanın devam etmesine, içtüzük değişikliğine gerek kalmadan tasarının hızla yasalaşması için uzlaşma çabasının sürdürülmesine karar verildi. CHP'liler, zina konusunda, "AKP'nin her iki cinsiyet için de zinayı suç sayacak bir önerisine karşı çıkmayacakları" mesajını verdiler. *********************************************************************** 'ZİNA'DA UZLAŞMA SAĞLANDI 31/08/2004 Radikal Haber AKP ve CHP Türk Ceza Kanunu tasarısı üzerinde uzun süren pazarlıklar sonunda uzlaştı. Zina yeniden suç kapsamına alındı. 'Türbana ceza' getiren maddede ise mevcut TCK'ya dönüldü AKP ve CHP, Türk Ceza Kanunu tasarısı üzerinde uzlaştı. Zina yeniden suç kapsamına alınırken, kamuoyunda 'türbana ceza' şeklinde yorumlanan hükümde mevcut durum korundu. TBMM'nin 14 Eylül'de yapacağı olağanüstü toplantısında ele alınacak olan 346 maddelik TCK tasarısı üzerinde AKP ile CHP arasındaki uzlaşma arayışları dün gün boyu sürdü. Uzun süren pazarlık AKP'den Adalet Bakanı Cemil Çiçek, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Grup Başkanvekili Haluk İpek, Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı ile Adalet Komisyonu üyesi Hakkı Köylü ile bir araya geldi. Görüşmeye CHP'den Genel Sekreter Önder Sav, Grup Başkanvekili Haluk Koç ve Adalet Komisyonu üyesi Orhan Eraslan da katıldı. CHP lideri Baykal 20 dakika kalıp toplantıdan ayrılırken, iki parti arasında çalışmalar gece boyunca da devam etti. Heyetler dün gece de bir araya geldi. Toplantının sonunda herhangi bir açıklama yapılmadı Ancak, edinilen bilgiye göre AKP'nin 'zinanın yeniden suç olmasına' ilişkin öneriye CHP, 'kadın ve erkeğe aynı oranda ceza verilmesi ve resen soruşturma açılması' koşuluyla kabul etti. Bunun üzerine zina konusundaki madde metninin Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı doğrultusunda daha sonra hazırlanmasına karar verildi. AKP temsilcileri 'İnanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme' başlıklı 115. maddenin değiştirilmesi önerisinden CHP'nin de karşı çıkması üzerine vazgeçti. Türbana ceza aynı kaldı 'Şapka, Türk harfleri ve giyilmesi yasak kisveler' başlıklı 222. madde, devrim yasalarına uymayanlara 3 aydan bir yıla kadar hapis cezası öngörüyor. AKP, 'türbana ceza' şeklinde yorumlanan bu madde kapsamından 'bazı kisvelerin giyilemeyeceğine ilişkin yasanın' çıkarılmasını istedi. Yapılan uzun ve hararetli tartışmaların ardından CHP'nin de önerisi ile mevcut TCK'daki metne dönülmesi kabul edildi. 'Görev sırasında din hizmetlerini kötüye kullanma' başlıklı 219. maddeye göre; imam, hatip, vaiz, rahip, haham gibi din hizmeti veren kişiler, görevini yerine getirirken devlet idaresini ve kanunlarını veya hükümet 'ZİNA'DA UZLAŞMA SAĞLANDI 31/08/2004 Radikal Haber icraatını alenen kötülerse, 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezasına çarptırılacak. AKP'den geri adım AKP'liler maddeden "Bu fiillerin, görev sırasında olmamakla birlikte, sıfattan yararlanılarak ve alenen işlenmesi halinde de aynı cezaya hükmolunacak" şeklindeki ikinci fıkranın çıkarılmasını istedi. CHP'lilerin direnmesi üzerine bu konuda da mevcut TCK'daki hükmün aynen korunmasına karar verildi. En hararetli tartışma AKP ile CHP'nin uzlaşma arayışında en hararetli tartışmalar zinanın yeniden suç olarak tanımlanması konusunda yaşandı. AKP, zinanın yeni TCK'da suç olarak düzenlenmesini istedi. AB'nin çok az ülkesinde zinanın suç olduğunu anımsatan CHP'liler ise "Tavsiye etmiyoruz ama, ısrarcı olursanız, siz bilirsiniz" dedi. AKP'lilerin 'ailenin bütünlüğünün korunması' açısından bunun önemli olduğunu söylemeleri üzerine de CHP'liler, "Madem ailenin korunması amaçlanıyor o zaman şikâyete bağlı suç olmasın. Savcılar doğrudan harekete geçsin" diye konuştu. İçtüzük değişmiyor Uzlaşmanın sağlanması üzerine AKP, içtüzükte değişiklik yapmadan TCK'yı görüşme kararı aldı. Buna göre olağanüstü toplantı çağrısında içtüzük değişikliğine yer verilmeyecek. TBMM, 14 Eylül tarihinde olağanüstü toplanarak TCK tasarısını görüşmeye başlayacak. Tasarının en geç 1 Ekim tarihine kadar yasalaştırılması planlanıyor. Adalet Bakanı Cemil Çicek, iki parti arasındaki görüşmelerde bazı ufak ayrıntılarda pürüzler olduğunu, dün yapılan görüşmelerde bu pürüzlerin tümünün giderildiğini söyledi. *********************************************************************** AKP-CHP UZLAŞTI ZİNA SUÇ OLUYOR 31/08/2004 Hürriyet Haber AKP ve CHP, TCK tasarısında yapılacak değişiklikler konusunda ön uzlaşmaya vardı. Zinanın yeniden suç sayılması benimsendi. Din adamlarının siyaset yasağı da sürecek. AKP ve CHP, Türk Ceza Kanunu (TCK) tasarısında yapılacak değişiklikler konusunda ön uzlaşmaya vardı. Zinanın yeniden suç sayılması benimsenirken, türbanlılara hapis cezası verilmesine yol açacak düzenlemenin tasarıdan çıkarılması kararlaştırıldı. Buna karşılık din adamlarının siyaset yasağı sürecek. İki parti arasındaki görüşmeler dün saat 14.00’te başladı. İlk tur görüşmelerde uzlaşma sağlanamayınca taraflar 17.00’de toplantıya ara verdiler. Taraflar saat 21.00’de tekrar biraraya geldiler. Sabahki görüşmenin bir bölümüne CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da katıldı. Taraflar bazı maddelerin yeniden yazılmasını, bazı bölümlerin tasarıdan çıkarılmasını benimsedi. Bu ön anlaşma çerçevesinde yapılacak değişikliklerin metinlerini hazırlamak üzere AKP ve CHP temsilcileri, bugün yeniden biraraya gelecekler. Adalet Bakanı Cemil Çiçek, işin magazin kısımıyla ilgilenilmemesini istedi. Çiçek, ‘Fiyakalı haber çıkarmak için 10 aylık bir çalışma heba edilmesin’ dedi. CHP Genel Sekreteri Önder Sav ise aşağı yukarı hangi konularda değişiklik yapılacağının kararlaştırıldığını bildirdi. İMAM NİKAHI DA SUÇ OLSUN Edinilen bilgiye göre, AKP kanadı, aile birliğinin korunması için zinanın AKP-CHP UZLAŞTI ZİNA SUÇ OLUYOR 31/08/2004 Hürriyet Haber yeniden suç olması talebinde bulundu. CHP, zinanın şikayete bağlı suç olmamasını ve imam nikahı ile yaşayanların da zina suçuyla yargılanacaklarının hükme bağlanmasını istedi. Görüşmelerde evli kişilerin zina yapmaları durumunda cezalandırılmalar benimsendi. Verilecek ceza miktarı ise daha sonra belirlenecek. Hakim, boşanma kararı kesinleşmemiş, ancak ayrılık kararı verilmesi durumunda; boşanma talebi mahkeme tarafından reddedilmiş ve 3 yıllık bekleme süresinin kullanılması aşamasında zina yapanlara, ceza vermeme konusunda takdir yetkisini kullanabilecek. TÜRBAN MADDESİ AKP’nin, ‘Yeniden uzlaşma arama’ çabasının gerekçesini oluşturan ve türban takanlara hapis cezası verilmesine neden olabilecek düzenlemenin de metinden çıkarılması benimsendi. Buna göre mevcut uygulamadaki gibi ‘Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceği’ne ilişkin yasaya muhalefet edenlere ceza verilmeyecek. İMAMA SİYASET YASAĞI Din adamlarının, görevleri dışında siyaset yapmalarına olanak sağlanmasına ilişkin öneri de benimsenmedi. Bu konuda mevcut TCK’daki hükmün aynen korunmasında uzlaşmaya varıldı. *********************************************************************** ANADOLU KADINI, ASILSIZ BİR MAZERET! 31/08/2004 Vatan Köşe Yazısı RUHAT MENGİ Fikret Hakan tarihe nasıl sanatçılığının yanında kadın burnu kırmasıyla geçmişse AKP Milletvekili Hakkı Köylü de siyasetçiliğinin yanında "Karınızı yolda bir erkekle konuşurken görseniz iki tokat atmaz mısınız" sorusuyla geçmiştir. Bu soruyu yine, şu anda zina konusunda karşıt görüşler ileri sürdüğü CHP Milletvekili Orhan Eraslan'a sormuştu. Başkanlığını yaptığı TCK Alt Komisyonu görüşmeleri sırasında... Bu söz üzerine TCK ile ilgili bir profesör de (hatırlayacaksınız) "Türk erkeği bu durumda tokat atmaz, başka şey yapar" demiş, onun konuşması da ilmî bir açıklama(!) olarak zihinlere kazınmıştı. Çok enteresan bir ülke burası. Akla hayale gelmeyen ne varsa bir gün karşınıza çıkabilir. Aynen, ilerleyelim reform yapalım derken birden bire gerilediğinizi, mevcut ilerlemeleri de kaybettiğinizi görebileceğiniz gibi. Hakkı Köylü şimdi de diyor ki; "Zinanın suç sayılmasını Anadolu kadını istedi." Burada vurgulamak gerekir, zinanın matah ve tercih edilebilir bir şey olduğunu kimse iddia edemez. Ama iki yetişkin insanın kendi tercihleri olarak yaşanan bir beraberlik de hapis cezası verilecek bir suç sayılamaz. Hiçbir demokratik, hukuk devletinde de sayılmamıştır. Suç, medeni nikah dışında imam nikahlarına göz yumulması, birkaç eşli evliliklerin Türkiye'de hâlâ sürüp gitmesidir, bu evliliklerin açıktan açığa yaşanması ve mağdur olan kadınlara yüksek tazminat hakkı verilmemesidir. Asıl suç Medeni Kanun Mal Rejimi'nde yapılan olumlu değişiklikten 17 milyon kadının mahrum bırakılması, boşanma halinde başlarına geleceği bildikleri için kuma dahil her haksızlığa susmak zorunda kalmalarıdır. 15-18 yaş arası gençlerin gönüllü ilişkilerine hapis cezası getirilmek ANADOLU KADINI, ASILSIZ BİR MAZERET! 31/08/2004 Vatan Köşe Yazısı istenmesine hayret ederken şimdi ortaya "tam yetişkinlere ceza" konusu atıldı. Asıl sorun devrimler ve laiklik mi? AKP'nin, durup dururken, komisyonlarda Tasarı konusunda mutabakat sağlanmışken Meclis'te birden bire "üniversitelerde türbana izin", "Kur'an kurslarının serbest bırakılması", 'devrim yasalarına göre yasak kisveler'le ilgili maddenin yeniden düzenlenmesi gibi konuları TCK gündemine sokması Ceza Kanunları'nın çıkarılmasını da tehlikeye attı. Aynı sırada, 30 Ağustos nedeniyle Genelkurmay Başkanı'nın "TSK'nın sabrı deneniyor" demesinin bu son emrivaki çabasıyla bir ilgisi var mı, yok mu düşünmek lâzım. (Yine aynı sırada "Fransız okullarında türban serbest bırakılmadığı takdirde öldürüleceği söylenen" iki Fransız gazetecinin Iraklı militanlar tarafından kaçırılması kötü bir tesadüf oldu.) Zira ön planda Başbakan "kredi kartlarını dikkatli kullanmaları ve kaçak yapı yapmamaları" konusunda halka düzgün ve basit uyanlar yaparken arka tarafta AKP ateşle oynuyor gibi bir manzara var ortada. Dönelim TCK Tasarısı'na... Sorunların çoğu komisyonlarda iki partinin anlaşmasıyla çözülmüş, geriye üzerinde durulup düzeltilmesi gereken birkaç nokta kalmıştı ki bunlardan en önemlisi "Namus cinayetlerinin 'Nitelikli İnsan Öldürme' maddesine alınması, maddedeki ifadenin 'töre ve namus saikiyle işlenen cinayetler' olarak değiştirilmesi" idi. O unutuldu, ortaya zina, türban, Kur'an kursu gibi TCK Tasarısı'nda hiç tartışılmayan konular çıktı. (Devam edecek...) Parsadan'ın isteği! Tansu Çiller'in bir paşa zannederek konuştuğu ve partisine oy kazandırmak için örtülü ödenekten para verdiği Selçuk Parsadan hastalanmış. Tedavisinin çok zor olduğunu öğrendikten sonra şöyle konuşmuş Parsadan: "Böyle acılar içinde ölmek istemiyorum. Eski hükümetlerin hatalarını düzeltsinler, tek isteğim bu." Suçu ne olursa olsun bir insanın ağır şekilde hastalandığını duymak üzücü. Umarım tedaviler iyi sonuç verir ve hayatı kurtulur. Demek ki insan bu durumda kalınca günahlarını daha iyi anlıyor ve tamir etmek istiyor. Keşke öyle olmasa... Keşke insanlar vicdanlarını sağlıklı olduklan zaman da hatırlayabilseler. Yolsuzluğa, sahtekârlığa yeltenmeseler. Özellikle siyasete talip olanlar... Özellikle ülke yönetenler. Bir yandan "Yetim hakkını yedirmem" derken öte yandan yetimin, yoksulun, açlık sınırında yaşayan milyonlarca insanın hakkına rahatça el uzatmasalar. Particilik uğruna yakınlarına, partililerine her türlü imkânı sağlayıp hak eden ama hakkını alamayan ve üstelik kendilerine değer ve oy vermiş olan vatandaşların iyice ezilmesine yol açmasalar. Daha önce bu yollara başvuran siyasetçilerin beşerî adaletten kaçsalar bile ilahi adaletten kaçamadıklarını hatırlasalar (Deprem bölgelerinde çürük ev yapan müteahhitler gibi meslek sahipleri için de geçerli aynı hatırlama...) En hafif cezaları "rezil olmak ve silinmek" olmadı mı onların? Keşke bu kadar kolay unutmasalar! *********************************************************************** UÇKUR MESAİSİ 31/08/2004 Vatan Köşe Yazısı GÜNGÖR MENGİ UÇKUR MESAİSİ 31/08/2004 Vatan Köşe Yazısı Ankara'da iktidar ve muhalefetin ağır topları bütün gün "zina suç olsun mu, olmasın mı" sorusunu tartıştılar. Sanki milletin boğazı ile ilgili sorunları hallettiler, şimdi uçkuru ile uğraşıyorlar! Oysa zina, Anayasa Mahkemesi'nin verdiği iptal kararı ile beş yıl önce suç olmaktan çıkarılmıştı. Avrupa hukuku ile bütünleşme o zaman sağlanmıştı. Yeni TCK'nın ön görüşmeleri sırasında kadın erkek eşitliği bağlamında bu gerçeği kabullenmeye AKP'liler zor da olsa ikna oldular. Ama anlaşılıyor ki meclis tatilinde milletvekilleri yerel baskılardan etkilendiler ve çark ettiler. Adalet Bakanı Çiçek bile AB sürecinde doğuracağı sakıncaları bildiği halde karşı kampa geçti. Kadınları ikinci sınıf insan sayan tutucu seçmenleri küstürmek istemeyen partisine, saygınlığını riske atarak hizmet ediyor. "Biz bunun suç olması gerektiği kanaatini taşıyoruz" diyor.. Zinanın suç olmaması gerektiğini söylemek zinayı onaylamak, desteklemek midir? Elbette değil. Ama siyaset cambazları, eşitsizlik adına bu girişime karşı çıkanları pek âlâ böyle bir iftiranın hedefine koyabilirler. CHP bu yüzden "Olmaz böyle rezalet" diye kestirip atamıyor. Yine bu yüzden olmayacak bir savunma tedbirine başvuruyor. Geçen gün Deniz Baykal "Zina suç olacaksa erkekler için de suç olmalı" diyerek oyunu bozdu ve kontra bir tuzak kurdu. Namuslarını, eşlerinin başları üstünde sallanan bir ceza kılıcı ile daha garantili hale getireceklerini zanneden erkeklerin sayısı, siyasetçilere bayram günü fazla mesai yaptıracak kadar çok mudur? Hiç sanmıyoruz. Zina, sadece kadınların ceza gördüğü bir suç olamaz, ancak iki taraf için de geçerli bir boşanma sebebi olabilir. Ama biz, eşitsizliğe ve hakarete uğrayan kadınların gazabı, siyasi olarak dikkate alınması gereken bir risk faktörü haline gelene kadar bu zırvalarla uğraşmaya devam edeceğiz. Sezer'den sonra ne olacak?Olay kara mizah gibi.. Milli Eğitim Bakanlığı'nda bir genel müdürlük koltuğuna getirilen kişiyi Cumhurbaşkanı onaylamıyor. Hükümetin vekâleten o koltukta oturmasına göz yumduğu kişi de bir dış göreve kapağı atmaya karar veriyor. Fakat yönetmelikte "üç yıllık geçmiş hizmet" şartı var. Torpilli bürokrat bunun üzerine yönetmelikten o maddeyi çıkarıyor. Sorularını, kendisinin de içinde yer aldığı komisyonun hazırladığı sınava girip tabii kazanıyor. Ve son aşamada ANKA Haber Ajansı'na yakalanıyor. Birçok atama kararnamesini geri çevirdiği için Sezer eleştiri oklarının hedefidir. Meğer bir bildiği varmış.. Sezer bu vetolara gerekçe yazmaz. Onu da veto ettiği bürokrat kendi eliyle yazmış oldu. "İyi ki Sezer var" diyeceğiz ama ya sonra? Yerine gelecek olan yeni Cumhurbaşkanı, onun kadar dikkatli ve duyarlı olacak mı acaba? *********************************************************************** TCY PAZARLIĞINDA UZLAŞMA 31/08/2004 Cumhuriyet Haber TCY PAZARLIĞINDA UZLAŞMA 31/08/2004 Cumhuriyet Haber AKP, iki konuda geri adım attı. Zina Anayasa Mahkemesi kararına göre düzenlenecek CHP ile yapılan görüşmelerde AKP, ü niversitelere türbanlı girmek isteyenleri engelleyenlere hapis cezası getirilmesinin yolunu açacak düzenleme ile din adamlarıyla ilgili istemlerinden vazgeçti. AKP devrim yasalarına ilişkin istemini ise kabul ettirdi. CHP ile AKP, TCY Tasarısı pazarlığında uzlaşmaya vardı. AKP'lilerin zinanın suç olması istemi konusunda ilke olarak anlaşmaya varılırken düzenlemenin Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı doğrultusunda yapılması kararlaştırıldı. AKP, ''Bir kişiyi mensup olduğu dinin emir ve gereklerini yerine getirmekten men eden kişiye bir yıldan 3 yıla kadar hapis cezası'' verilmesi ve din adamlarıyla ilgili istemlerinden de vazgeçti. CHP ile AKP arasındaki TCY pazarlığı dün yapılan iki toplantıyla sürdü. Adalet Bakanı Cemil Çiçek , AKP Grup Başkanvekili Haluk İpek , AKP Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı , Adalet Komisyonu üyesi Hakkı Köylü , CHP lideri Deniz Baykal 'ı TBMM'de ziyaret etti. Görüşmeye CHP Genel Sekreteri Önder Sav , Grup Başkanvekili Haluk Koç , Adalet Komisyonu üyesi Orhan Eraslan da katıldı. Görüşmede AKP'nin TCY'deki 4 madde değişikliğiyle ilgili istekleri ele alındı. Gece yapılan ikinci tolantıya ise Baykal katılmadı. İkinci toplantı sona erdikten sonra açıklama yapan Sav, ''Uzlaşmaya varıldı mı'' sorusuna, ''Farklı bir noktada değiliz, herkes kendi kafasına göre değerlendirme yapıyor'' yanıtını verdi. Sav, zina konusundaki sorular üzerine ise ''Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı doğrultusunda değerlendirme yapılacak'' dedi. AKP, ilk toplantıda TCY'nin ''İnanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılması'' yla ilgili 115. maddesine ''Bir kişiyi mensup olduğu dinin gereklerini yerine getirmekten men eden kişiye bir yıldan 3 yıla kadar hapis cezası'' getiren bir düzenleme eklenmesini istedi. CHP, bu isteğe karşı çıkarken ikinci toplantıda AKP bu talebinden vazgeçti. AKP ilk toplantıda tasarının din adamlarına ''görevlerini yerine getirirken devlet idaresini ve kanunlarını veya hükümet icraatını alenen kötülemesi durumunda 6 aydan 2 yıla kadar hapis'' öngören 219. maddesinde de değişiklik istemişti. Maddedeki ''bu fiillerin görev sırasında olmamakla birlikte sıfattan yararlanarak veya alenen işlenmesi halinde'' ceza öngörülen fıkranın metinden çıkarılması talep edildi. CHP ise bu maddeyle iktidarların korunmasının amaçlandığını vurgulayarak ''siyasi partilerin kötülenmesinin'' de suç olmasını önerdi. Tartışmalar sonunda bu konuda mevcut düzenlemeye dönülmesi kararlaştırıldı. AKP, devrim yasalarının uygulanmaması durumunda hapis cezası getiren 222. madde kapsamından ''Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun'' un çıkarılmasını istedi. AKP, bu hükümle türbana ceza gelebileceğini savunarak uygulamada tereddüt bırakılmamasını istedi. AKP'nin bu isteği kabul edildi. Görüşmede AKP'nin, ''Evlilikte eşlerden birinin zina yapması durumunda şikâyete bağlı olarak hapis cezası getirilmesi'' istemi de gündeme geldi. Bu istem tartışmalara yol açtı. Baykal'ın görüşme sırasında AKP'lilere, ''Maddeyi kadına ve erkeğe eşit şekilde düzenleyelim. Üstelik şikâyete bağlı olmasın. Savcılar tespit ettikleri durumda davayı açsınlar'' görüşünü iletti. İkinci toplantıda bu konuda da ilke olarak anlaşmaya varıldı. Maddenin Anayasa Mahkemesi'nin kararına göre düzenlenmesi kararının alındığı öğrenildi. *********************************************************************** DERİN AKP 30/08/2004 Birgün Köşe Yazısı MELİH PEKDEMİR "Yüzüyor da nasıl yüzüyor? Mayoyla mı? Tesettür giysisiyle mi?" Başbakan'ın kızı Esra Erdoğan 'Yüzmeyi çok seviyorum. Indiana Üniversitesi tesislerinde yüzüyorum' deyince merak hasıl olmuş. Hürriyet de tesislerin internet sitesine girince söz konusu havuzda sadece mayoyla yüzülebileceğini öğrenmiş. Dını nı nııın! Demek kiiii, Esra Erdoğan aslında mayoyla yüzüyor!" (16 Temmuz 2004) Ece Temelkuran bunları yazdıktan sonra, ben de saf saf oturup bir buçuk ay kadar bekledim. Şimdi acar gazetecilerimiz, internet bilgisiyle yetinmeyecekler; bu haberi takip edip yerinden haber yapacaklar. Başbakanımızın kızı için özel haremlik bir havuz mu yapılmış; yoksa yüzerken, erkekler dışarı mı alınıyormuş filan diye... Kuşkusuz benim amacım da, "Tesettürümle yaşamak istiyorum. Yaşatmadıkları için, bakın, ülkemi bile terk ediyorum" demiş olan, genç bir hanımın yalanını yüzüne vurmak değil. Bu konuyu zihnimde berraklaştıran gelişmeler, AKP hükümetinin şu günlerde başlattığı zina tartışması ve eğitimde yaratılış teorisini müfredata sokma girişimleri... Tam da devletin derinliklerinde, yok Yargıtay idi yok MİT idi yok it idi, pardon Mafya idi tartışmalarının sürdüğü sıralarda; AKP yine takiyye yapıyor! Zira AKP şunu biliyor: Söz konusu olan, Derin Devlet! Yani devlet derin, girme boğulursun, yüzmeyi öğrenene dek, Indiana Üniversitesi havuzunda ve devletin sığ sularında yüzmek elbet AKP'nin işine geliyor; zina, müfredat filan ise takiyye. Ama burada kastettiğim ikinci anlamda bir takiyye; tersten bir takiyye. Bunlar kendilerini İslamcı gibi gösterip sonradan görme (dolayısıyla vahşi) kapitalist kimliklerini gizlemek istiyorlar. Bırakınız efendim kendilerin atfettikleri muhafazakar, demokrat vb. sıfatlarını; bu muhteremlerin asıl kimlikleri neo con'ların (yani yeni muhafazakarların) emrindeki neo coniler olmaktan başka nedir ki? Şimdi bakınız; Irak'ta Müslümanlar öldürülür, yetmez camileri bombalanır. AKP destekçisi İslamcılar ABD'yi kınarlar, lakin ABD destekçisi AKP'yi kınamazlar. Bu ne iştir? AKP dış politikasının mealinde, camileri ABD askerlerine kışla yapmak yok mudur, ya da kubbeleri conilere miğfer ve minareleri cruise füzelerine rampa yapmak? (Ya ABD'de yaşayan ve yeri geldiğinde FBI'a danışmanlık yapan Fethullah Gülen ve şürekası? Fethullahın Copları'ndan daha yeni nasibini almış biri olarak, bu zatı es geçmem hiç mümkün mü?) Her şey çok açık. Amerika himmetindeki AKP; zırt Avrupa Birliği pırt zina derken, aslında politikanın da arabeskini yapıyor. Arabeskin dinle bir alakası yok, bu malum. Ama Arap kültürüyle bağlantısı da aşikar. AKP'de ise her derde çare, ya AB'de ya ABD'dedir. Kuran'ın yazıldığı Kureyş Arapçasında, bilmeniz lazım, "hile"nin kelime anlamı, "çare"dir... Arap kültüründe, çare, hiledir. Bu yüzden AKP sayesinde "yüzde doksandokuzu" hilebaz bir ülke olduk, haberimiz yok! AKP'deki bu hilebazlık, belki de siyasi kökenlerinde yatıyor. AKP'nin dedesi MSP, Anadolu hilebazlarının, tefeci bezirganlarının İslamcı partisi olarak sahneye çıkmıştı. AKP'nin performansında ise İslamcılığının birinci faktör olmadığı artık anlaşıldı. Elbette ılımlı İslamcı vitrini, 11 Eylül sonrası dünya konjonktürüne de cuk oturuyordu; bu yüzden AKP, ABD ve/veya AB desteğine sahip olduğu ölçüde Derin Devlet'e (müesses nizama) meydan okuyabilecekti. 25-30 yıl öncesinin, dinine düşkün muhafazakar Anadolu eşrafının torunları, gün geldi, küreselleşme dinamikleri sayesinde Anadolu (ya da Kasımpaşa, fark etmez) "yuppie"si oldular ve artık Taksim Meydanı'na cami yapmaktan vazgeçtiler, Taksim'deki Hilton lobisinde namaz kılmakla yetiniyorlar... DERİN AKP 30/08/2004 Birgün Köşe Yazısı ABD'nin himayesine girmek, Avrupa'nın pazarı olmak ve ürünlerini Avrupa'da pazarlamak istiyorlar. Artık kola bayii olmakla yetinmiyorlar, kendi kolalarını hem içip hem üretiyorlar; şeftali borsasını internetten izliyorlar, alışverişlerini döviz üzerinden yapıyorlar. Ama bugüne dek üstlerindeki "İslamcı" damgasından dolayı hep ürkek davranmışlardı; "yeşil sermaye" diye haklarında raporlar düzenlenmişti. Korkmuşlar, sindirilmişlerdi. Şimdi biriktirdikleri sermayeyi yeniden üretebilmek için, İslamiyet'ten ziyade en çok kapitalizmin rasyonallerine ihtiyaçları var. İşte bu yüzden, AKP içinde neo conilik hüküm sürüyor! Yani eskiden öylesine laf olsun diye söylenen, ANAP'lıların ya da Özal'ın filan temsil ettiği gibi değil; "rakımı da içerim, Cuma namazına da giderim" hesabında olduğu gibi hiç değil... Elbette bal gibi bir takiyye de var işin içinde, bu yüzden dikkat edin, Abdullah Gül hemen her sözüne "doğrusu" diye başlıyor: takiyyenin açığa çıkmaması için bir bilinç altı baskılanması! Ama şu küreselleşen dünyada şeriatın bile yolu ABD ve AB'den yani post modernleşmeden geçiyor, ya da postu deldirmemek için küreselleşmeye postu sermekten. Ne demişti İslam alimleri: Zaman sana uymazsa sen zamana uy! Iraklılar zamana uyamadıysa, AKP'nin ne günahı var?! *********************************************************************** ÇİÇEK: ZİNA SUÇ OLMALI 30/08/2004 Radikal Makale CEMİL ÇİÇEK Çiçek, 'zina suçu' için uzlaşma arayacak. İslamcı basın zinanın suç olmaktan çıkarılmasına karşı kampanya başlatırken, Adalet Bakanı Cemil Çiçek "Biz de bu kanaati taşıyoruz. CHP'yle uzlaşmaya çalışacağız" dedi. Yozgat'ta, kardeşinin kızının nişanına katılan Çiçek, Anayasa Mahkemesi'nin yürürlükteki Türk Ceza Kanunu'nun ilgili hükmünü 'Kadın- erkek arasında zina suçunun oluşması bakımından eşitsizlik vardır' gerekçesiyle iptal ettiğini anımsatarak şöyle konuştu: "Dolayısıyla yürürlükteki yasa açısından bu konu suç değil. Ancak biz bunun suç olması gerektiği kanaatini taşıyoruz. Çünkü toplumsal beklenti de bu yönde. Ama mevcut tasarıda da bu yok. Eğer anlaşabilirsek, ne âlâ. Anlaşamazsak ona göre bir başka değerlendirme yapacağız." CHP: Önce laiklik Öte yandan, CHP ve AKP yöneticileri, yeni TCK'da yapılmak istenen değişiklikleri görüşmek üzere bugün saat 14.00'te TBMM'de bir araya gelecek. CHP'den grup başkanvekili Haluk Koç ve Adalet Komisyonu üyesi Orhan Eraslan, komisyondan uzlaşmayla çıkan tasarıda AKP'nin yapmak istediği değişikliklerle ilgili ayrıntılı açıklama isteyecek. TCK çalışmalarında aktif görev alan Eraslan, kamu-oyunda sürekli olarak zina konusunun dile getirildiğine, ancak bunun kendileri açısından çok önemli bir tartışma konusu olmadığına dikkati çekti. Eraslan, "Bizim hassasiyetimiz laiklik" dedi. (dha, Radikal) *********************************************************************** ATEFEH'İN İDAM SEHPASINDA SON BULAN KISACIK HAYATI 30/08/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı ATEFEH'İN İDAM SEHPASINDA SON BULAN KISACIK HAYATI 30/08/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı KÜRŞAT BUMİN Gazeteyi eline alan herkes gibi tabii ki ben de şaşırdım kaldım... Birinci sayfanın manşeti aynen şöyleydi: "İşte AKP'nin zina gerekçesi". Gazete konuyu epeyce tuhaf kaçan bir manşetle gündeme taşıyordu doğrusu; manşet ile yetinerek konunun anlaşılması gerçekten imkansızdı. Haksız mıyım, "AKP'nin zina gerekçesi" de ne demekti?! Amma da manşet yani.... Neyse altbaşlığa göz atınca mesele anlaşılıyordu. Meğerse konunun aslı şöyleymiş: "AKP, kadın derneklerinin tepkisini çeken zinanın yeniden suç sayılması girişimini şu gerekçeyle açıkladı: Anadolu kadını böyle istiyor." Tamam mesele nihayet anlaşılmıştı ama bu kez de okurun "Tamam tam da sırası; herşey bitti bir bu kalmıştı!" dememesi imkansız bir gelişme ile karşı karşıyaydık. Ama çok şükür ki haberin tamamı bundan ibaret değildi, devamı da vardı... Nitekim, "sayfa 5"e gidip haberin devamını okuyunca meselenin aslı anlaşılıyordu. Meğerse, TCK Alt Komisyonu'nun iki AKP'li üyesi, "Anadolu'daki ev kadınlarından çok sayıda mektup geldi, zinanın yeniden suç kabul edilmesini talep ediyorlar" diyerek önerge vermişler, gazetede manşete tırmanan mesele bundan ibaretmiş... Ohh be, dünya varmış! Gazetenin AKP'li milletvekillerinin ellerine taşları tutuşturmasına az kalmıştı... İşin aslına bakacak olursanız, zinanın tekrar suç sayılması yönündeki girişimin AKP'li bir iki işgüzar milletvekilinin aklından çıktığını gazete de çok iyi biliyordu. Çok iyi biliyordu, çünkü konu hakkında görüşüne başvurduğu Adalet Bakanı Cemil Çiçek de zaten "Bazı arkadaşlar isteyebilir, ama zina yıllar önce suç olmaktan çıkarılmış, sonuçlanmış bir konu" diyerek, konuya ilişkin Anayasa Mahkemesi kararını hatırlatıyordu. Peki madem ki durum böyle, okurların hiç değilse bir bölümünün yüreğini hoplatacak olan bu manşet de neyin nesi? Türkiye her konuda, belirsizliğin ve bunun yol açtığı korkuların yaşandığı bir ülke olarak mı kalacak? İşte ortada kapı gibi Anayasa Mahkemesi kararı var; "zina" Türkiye'de de tıpkı Batı'da olduğu gibi artık bir suç değil. Ülkede artık hangi babayiğit bu işi geri çevirebilir? Hem biliyorsunuz, bırakın cumhuriyet dönemini bu ülkede Osmanlı döneminde bile kimi konularda basiret hiç elden bırakılmamış. Hatırlayın; bugün bazı İslam ülkelerinde hâlâ yürürlükte olan "recm" ile, söylendiğine göre bir olay dışında hiç karşılaşılmamış. Bir İslam devleti olan imparatorluk bu barbarlığı kendi törelerine uygun bulmamış. Düşünelim, kendisine bu barbarlığı yakıştırmaması az şey midir? Yani sözün kısası kendimiz hakkında, bu ülkeye yerleşmiş birtakım töreler hakkında o kadar da şüpheci olmayalım... "Zina" bahsi açılır da geçenlerde, 15 Ağustos'ta İran'da bir iş makinesinin ucunda sallandırılan Atefeh Rajabi'yi hatırlamamak olur mu? Atefeh Rajabi, İran'ın kuzey bölgesinde fahişelik yaptığından mı, yoksa sevgilisiyle birlikte olduğundan dolayı mı belli değil, yargılanarak idama mahkûm edilip 15 Ağustos'ta idam edilmiş... Atefeh henüz 16 yaşındaymış. Suçu "iffetsiz" davranmakmış. Çok yoksul olduğu için mahkeme heyeti karşısında bir avukat tarafından savunulmamış. Ama, Uluslararası Af Örgütü'nün verdiği bilgilere dayanarak Liberation'da Atefeh'in trajik sonuna bir yazı ayıran filozof Elisabeth Badinder'in yazdığına göre, 16 yaşındaki bu genç kız mahkeme salonunu birbirine katmış... Önce mahkeme başkanına hakaret, sonra rejimin ikiyüzlülüğünü ifşa ve nihayet ATEFEH'İN İDAM SEHPASINDA SON BULAN KISACIK HAYATI 30/08/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı üzerindeki elbiselerin bir kısmını hemen orada üzerinden atmak... Mahkeme başkanı Atefeh'i önce "deli" yerine koymuş, ama genç kızın isyanı karşısında nasıl etkilenmiş olacak ki idam kararını (hem de gecikmeden infazı şartıyla) imzalayıvermiş... Kararın İslam Cumhuriyeti Yüksek Mahkemesi ve Adalet Bakanı'nın imzasından geçmesinden sonra da 15 Ağustos'ta bir iş makinesinin ucunda sallandırılmış... Atefeh'i idam sehpasına götüren suçu unutmayın: "İffetsiz" davranmak... Peki ya bir çocuğun evlilik dışı ilişkisi olduğu için idam edilmesi, bu "iffetli" bir töre mi? Unutmayın, Atefeh henüz 16 yaşındaydı.... Atefeh'in yüzüne karşı ağzına geleni söylediği mahkeme başkanı ellisinde altmışında vardır herhalde... İsterseniz son olarak da, Atefeh'i idama götüren eylemin diğer ucundaki kişinin akibeti hakkında da bilgi vereyim: Üç beş kırbaç yedikten sonra sağ salim, "özgür" biçimde hayatını devam ettiriyormuş... *********************************************************************** ZİNA, TOPLUMU ÇÖZÜYOR 30/08/2004 Zaman Köşe Yazısı ALİ BULAÇ AK Parti'nin Türk Ceza Yasa Tasarı'sını görüşmek üzere TBMM'yi 14 Eylül'de olağanüstü toplantıya çağırmasıyla "Zina suç olsun mu, olmasın mı?" tartışması başladı. "Zinanın suç olmaktan çıkarılması"nı savunan CHP'ye göre eğer aksi bir karar çıkarsa, "o zaman TCK bir cumhuriyet yasası değil, şeriat yasası haline gelir." CHP sözcüleri, "Atatürk devrimlerinin korunmasıyla ilgili maddeyi çıkarmak istiyorlar, zinayı yeniden suç olarak getirmek istiyorlar" diye AK Partilileri suçlamaktadırlar. Zina konusunun "Atatürk devrimleri"yle ilişkilendirilmesi her şeyden önce Atatürk'e haksızlık ve hakarettir. Atatürk'ün "zinayı serbest bırakmak istediği" yönünde hiçbir bilgi ve belge yok. Eğer Atatürk'ün gösterdiği "çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma veya bunun üstüne çıkma" hedef referans alınıyorsa, bugün "çağdaş uygarlık düzeyi"nde kabul edilen ülkelerin zinanın serbest olması dolayısıyla çok da iyi olmadıkları görülmektedir. Aile birliğinin dağılması, nüfusta kaydedilen düşüş ve sosyal güvenlik sisteminin karşılaştığı ciddi sorunların zinayı bir suç olarak görmeyen ve serbest cinsel ilişkiyi temel davranış haline getiren kültürel telakkiyle yakın ilgisi var. Maalesef bizim toplumumuz da farklı durumlarda benzer bir sürecin içine girmiş bulunmaktadır. Yapılan ve bazı sebeplerle kamuoyuna açıklanmayan araştırmalar son yıllardaki aile ve toplumsal durumumuzun vahim bir tablo çizdiğini göstermektedir. Bazı kurumlar her altı ayda bir, "Türk toplumunun bekarete bakışı"nı ölçmekte, bu konuda değişim trendini yakından izlemektedir. Zaman geçtikçe bekarete karşı duyarsızlık artış gösteriyor. Birtakım dernekler, teşekküller, "namus ve töre cinayetleri"ne karşı çıkarken, açık bir şekilde kadın ve erkek arasındaki serbest cinsel ilişkiyi savunmakta, bu konuda ailelerin, anne ve babanın söz sahibi olma haklarının bütünüyle kaldırılmasını istemektedirler. Bunun yol açtığı en önemli sebeplerden biri, "sivil fuhşun" yaygınlaşmasıdır. Araştırmalar, milli gelirden en yüksek payı (yüzde 56) alan nüfusun ilk yüzde 20'si içinde yer alan ve tamamen serbest ilişki içinde yaşayan küçük bir azınlık ile milli gelirden en az payı (yüzde 4) alan yoksul ZİNA, TOPLUMU ÇÖZÜYOR 30/08/2004 Zaman Köşe Yazısı kesimler arasındaki ahlaki davranışların giderek benzeştiğini gösteriyor. Varoşlarda ve gecekondu muhitlerde, yoksulluk ve açlık sınırı altında yaşayan ailelerde, evli kadın ve erkekler arasında zina önemli bir artış kaydediyor. Serbest cinsel ilişki veya zinanın serbest bırakılması hiçbir şekilde kadına herhangi bir iyileşme getirmiyor, başka bir ifadeyle kadını ailenin baskısından kurtarıp onu özgürleştirmiyor, yediği dayakta, maruz kaldığı şiddette bir azalma sağlamıyor, tam aksine bir kat daha çalışmayan, evin geçimine katkı sağlamayan ve bir tür asalak olarak yaşayan erkeklere "yarıyor." Araştırmalara göre, gecekondu muhitlerindeki ailelerin 2/3'ünün geçimini kadınlar üstlenmiş bulunuyor. Bu ailelerde kadınlar sabah işe, evi geçindirmek veya hiç değilse geçimine katkıda bulunmakla yükümlü erkekler kahvehaneye, bilardo salonlarına, meyhanelere veya internet cafelerine gidiyorlar. İşin ilginç tarafı, evin geçimini kadın üstüne yıkmış olan bu erkeklerin önemli bir kısmı eşlerinin nerede, kimin yanında ve hangi işte çalıştığını sormuyor, getirdiği paranın kaynağını merak etmiyor. Peş peşe patlak veren ekonomik krizler, "ekonomide kaydedilmekte olan iyileşmeler"in milli gelirden çok az pay alan kesimlere yansımaması (asgari ücretle çalışanların sayısı 4 milyon 250 bin kişidir), medyada gece gündüz yayınlanan magazin programlarının, dizilerin önemli bir bölümünün serbest cinsel ilişkiyi bir tür teşvik etmesi ile dinî hayatın itibardan düşürülmesi bu süreci hızlandırmaktadır. TCK'nin fuhuş ve "genel kadın" tanımı ile "zina" arasında ipince bir çizgi bulunmaktadır: "Başkalarının cinsi zevkini menfaat karşılığı tatmin etmeyi sanat edinen ve bunun için değişik erkeklerle münasebetlerde bulunan kadına denir." (Genel kadınlar, Madde 15 "Değişik: 31. 1 1973-7/5786 K.) Toplum, toplum olmaktan çıkıyor. Açıkta görünmez gibi duran bir çözülme hali yaşıyoruz. Zinanın yasal olarak da serbest bırakılması son ilmikleri de söküp atacaktır. *********************************************************************** AKP, ZİNADA TAKTİK UYGULUYOR 30/08/2004 Hürriyet Haber CEMİL ÇİÇEK CANAN ARIN SEMA KENDİRCİ AKP’nin zinayı yeniden suç haline getirme girişimine kadın örgütlerinin tepkisi sürüyor. Mor Çatı Vakfı üyesi Avukat Canan Arın, zinayı suç yaparak kadın erkek eşitliğinin sağlanamayacağını söyledi. Arın, şöyle konuştu: ‘Zina, çağdaş bir Türkiye’de tekrar suç haline getirilmemelidir. Hükümetin gerçekten Avrupa Birliği’ne girme niyeti varsa, girmek istemesinin tek sebebi kadını çarşafa sokmaktır. Artık kadın erkek eşitliği sağlanmalıdır. Zinayı suç yaparak kadın erkek eşitliği sağlanamaz. Türkiye’de bu ancak boşanma sebebi olabilir.’ AMAÇ GERİYE GİTMEK Türk Kadınlar Birliği Başkanı Avukat Sema Kendirci de, zinayi yeniden suça dönüştürmenin gereksiz bir tartışma olduğunu söyledi. Türkiye’nin bu konuda geri dönülmez bir konumda olduğunu belirten Kendirci, ‘AKP, taktik uyguluyor. Bizim halihazırdaki taleplerimize engel olmak için mevcut tasarının bile gerisine gitmeye çalışıyorlar’ dedi. AKP, ZİNADA TAKTİK UYGULUYOR 30/08/2004 Hürriyet Haber Zina suç olsun diye çalışıyoruz YOZGAT’ta kardeşinin kızının nişan törenine katılan Adalet Bakanı Cemil Çiçek, zinanın suç olması gerektiği kanaatini taşıdıklarını, bu konuda uzlaşmaya çalıştıklarını söyledi. Gazetecilerin sorularını yanıtlayan Çiçek, yürürlükteki Türk Ceza Kanunu’nun ilgili hükmünü Anayasa Mahkemesi’nin ‘Kadın-erkek arasında zina suçunun oluşması bakımından eşitsizlik vardır’ gerekçesiyle iptal ettiğini anımsatrak, şöyle konuştu: ‘Dolayısıyla yürürlükteki yasa açısından bu konu suç değil. Ancak, biz bunun suç olması gerektiği kanaatini taşıyoruz. Çünkü toplumsal beklenti de bu yönde. Ama mevcut tasarıda da bu yok. Eğer anlaşabilirsek, ne álá, anlaşamazsak ona göre bir başka değerlendirme yapacağız.’ *********************************************************************** "ZİNA" TARTIŞMASI 30/08/2004 Yeni Asır Haber OĞUZ OYAN CANAN ARITMAN NÜKHET GÖKSEL HOTAR MEHMET TEKELİOĞLU İZMİRLİ MİLLETVEKİLLERİ KONUNUN ÜZERİNDE ISRARLA DURUYOR AB ülkelerinde boşanma sebebi olarak görülen zinanın yeni ceza yasasında suç olarak kabul edilip edilmemesi konusunda şiddetli görüş ayrılığı var. Gözler mecliste... AKP'nin yeni ceza yasasında zinayı suç olarak kabul etme isteği, CHP'yi ayağa kaldırırken tartışmaya İzmirli Milletvekilleri de karıştı. CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman, "Zinayı yeniden suç olarak kabul etmek AB sürecindeki Türkiye'yi geriye götürür" derken, AKP'li Nükhet Hotar, "CHP'liler ciddi bir konu bulamayınca böyle afaki meseleleri gündeme taşıyor" diye konuştu. CHP'li Oğuz Oyan, zinanın Avrupa ülkelerinde sadece boşanma nedeni olarak görüldüğünü, AKP tarafından tecavüz gibi nitelendirilmek istendiğini öne sürdü. Zinanın suç olması gerektiğini belirten AKP'li Mehmet Tekelioğlu ise, "Eğer biz buna ceza vermezsek, kan davası hortlar. Halk kendi kanunlarını uygular" dedi. Karar bekleniyor Zina tartışması geçtiğimiz hafta AKP'nin TBMM'yi yeni ceza yasasını görüşmek üzere olağanüstü toplantıya çağırması üzerine başlamıştı. AKP Grup Başkan Vekili Salih Kapusuz, bugüne kadar alınan kararlarda iki partinin uzlaştığını, ancak 5-6 maddede tartışma yaşanmasının normal olduğunu belirtmiş, CHP'liler, AKP'nin isteğinin gerçekleşmesi halinde TCK'nın "Şeriat Yasası" olacağını söylemişti. İki parti uzun süredir görüşülen Yeni Ceza Yasası'nın zina ve birkaç maddesinde karşı karşıya geldi. Şimdi 14 Eylül'de toplanacak TBMM'den çıkacak karar merakla bekleniyor. İktidar ve muhalefet bir kez daha karşı karşıya Canan Arıtman (CHP) Türkiye daha da geriye gider "Zinayı yeniden suç olarak kabul etmek AB sürecindeki Türkiye'yi geriye götürür. Bu düşünceler, çağdaşlaşma sürecindeki Türkiye'yi geriye götürür. Zaten AKP'nin Türkiye'yi nereye götürmek istediği bellidir. Ancak şu bilinmeli ki, biz CHP'liler olarak buna izin vermeyeceğiz. Elimizden geldiğince çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'ne sahip çıkacağız." Nükhet Hotar (AKP) "ZİNA" TARTIŞMASI 30/08/2004 Yeni Asır Haber Partimle aynı görüşteyim "CHP'lilerin 'şeriat yasası' iddialarına cevap verme lüksüne sahip değilim, zamanım da yok. CHP'liler ciddi mesele bulamayınca böyle afaki konuları gündeme getiriyor. Bu konuyu meclis açıldığı zaman komisyonların görüşüne göre tartışacağız. Ancak ben partimin görüşüne saygı duyuyorum ve aynı görüşü paylaşıyorum. Eğer 'zina yeniden suç olsun' deniyorsa olmalıdır." Oğuz Oyan(CHP) Spekülasyon yapılıyor Olağanüstü Genel Kurul'da AKP'nin ne gibi öneri getireceğini bilmiyoruz. Ancak şu anda zinanın tekrar suç olarak kabul edilmesini destekledikleri yönünde süpekülasyonlara tanık oluyoruz. Ayrıca Adalet Bakanı Cemil Çiçek, 'Zinayı erkekler için de suç olarak kabul edersek, belki o zaman CHP kabul eder' demiş. Böylesine çağdışı bir söz söylenir mi? Tecavüz başka şey, zina başka birşey. Bu durum uyum yasalarıyla ilgili de sıkıntı yaratır. Bu konu Avrupa'da sadece olması gerektiği gibi boşanma nedeni olarak kabul ediliyor. Mehmet Tekelioğlu(AKP) Kan davası hortlar "Eğer biz buna ceza vermezsek, kan davası hortlar. Halk kendi kanunlarını uygular. Bu tür kararlarda Türkiye'nin sosyolojik durumu gözönünde bulundurulmalıdır. Ancak kadın, erkek olarak da ayırt etmememiz gerekir. Bana göre erkek de, kadın da böyle bir durumda suçludur. Biz eğer zinayı suç olarak kabul etmezsek, ağırlıklı olarak kırsal bölgelerde insanlar birbirini kendi kanunlarıyla cezalandırmaya gidiyor. Kan davası hortlar. AB zinaya farklı bakıyor ama, bizim toplumumuz aynı sosyolojik yapıda değil. *********************************************************************** REZİLLİK 29/08/2004 Halka ve Olaylara Tercüman Köşe Yazısı VEDAT ZEYDANLI TÜRK Ceza Kanunu'nun yeniden düzenlenmesinde Komisyon'da sağlanan mutabakat (uzlaşma), zinanın suç kapsamına alınmak istenmesiyle bozulma sinyalleri vermeye başlamış. Zina suç sayılır mıymış?.. AB'ye uyum için TCK yeniden düzenlenirken ve Anayasa Mahkemesi 1996, 1998 ve 1999 yıllarında zinayı suç olmaktan çıkarmışken, bu fiilin yeniden suç kabul edilmesi AB üyeliğiyle bağdaşır mıymış? Zinanın suç sayıldığı bir ülkeyi AB hiç üyeliğe alır mıymış... Öncelikle ortadaki mugalatayı (yanıltıcı beyanları) düzeltmek gerekiyor. Anayasa Mahkemesi; zinayı suç sayan ve ceza öngören TCK'nın 440 ve 441. maddelerini iptal ederken fiili, suç kabul etmediğinden değil, eşitlik ilkesine aykırılıktan bu kararı almıştır. Bir anlamda, yasa metninde eşitlik ilkesiyle bağdaşmayan hususun giderilmesini istemiştir. TBMM'de gerekli düzenleme yapılmadığı içindir ki boşluk doğmuş ve bu aymazlık (gaflet) sonucu zina suç olmaktan çıkmıştır. 440. maddede 'Zina eden karı (eş) hakkında altı aydan üç seneye kadar hapis cezası tertip olunur. Karının evli olduğunu bilerek bu fiilde ortak olan kimse hakkında da aynı ceza hükmolunur' deniliyor. 441. madde de REZİLLİK 29/08/2004 Halka ve Olaylara Tercüman Köşe Yazısı yine zina suçu tarif olunup aynı cezalar tekrarlanıyordu... Şimdi, gelen tepkiler üzerine bazı AKP milletvekilleri, geçmişte yapılmayan düzeltmeyle zinanın yine suç sayılmasını isterken, bazı CHP milletvekilleri buna karşı çıkıyorlar. Baykal devrede AB bahanesiyle TBMM'de zinanın suç olmaktan çıkarılmasını savunan milletvekilleri, bırakın Anadolu vilayetlerini, İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya'da halkın arasına girerek bu tezlerini dile getirebilirler mi? Belli ki bunlar, hasbelkader vekilliklerini üstlendikleri milleti tanımıyorlar. Televole programları ve magazin sayfalarındaki seviyeli (!) birlikteliklerin cezbesine kapılmış bir ruh haliyle çıkmaz sokaklarda ilerliyorlar. Bereket, Anadolu Solu kavramının mucidi CHP Genel Başkanı Deniz Baykal durumu fark etmiş ve 'Bizim zina suç olmasın diye bir talebimiz, dolayısıyla da bir ısrarımız söz konusu değil. Anayasa Mahkemesi'nin öngördüğü kadın ve erkek eşitliği sağlanırsa, zinanın yeniden suç sayılmasına itirazımız olmaz' açıklamasında bulunmuş. Niyet bozuk, amaç çarpık, mantık sakat olmadıkça, aklın yolunun bir olduğu görülüyor. Ne var ki; yaşını başını almış, düzgün bir aile hayatı yaşayan seviyeli birliktelik gibi kepazeliklerden uzak kalmış insanları zina suç olur mu gibi, savunmalarını anlamak mümkün olmuyor. Bu tür insanlara 'Zat-ı alilerinizin yakınlarının, zina suç olmaktan çıkarılırsa bu fiili işlemelerini norma karşılar mısınız' sorusunu yöneltmeye, edep duygusu izin vermiyor. AB ilişkilerine gelince... Bu ülkelerde zinaya hapis cezası verilmemesi, suç sayılmadığını, toplumun ve yasaların hoş karşıladığını mı gösteriyor?.. Eğer öyle ise yargıçlar neden bu fiili boşanma kararı vermek için yeterli sayıyorlar? Suç kabul etmekle ceza niteliği aynı şeyler midir? Demek ki neymiş? BAZI avukatlar ve değişik görevlerde bulunan hukuk nosyonuna sahip olanlar zina suç sayılamaz tezlerini, ilericilik temeline oturtuyorlar. Bu fiil olsa olsa sadakatsizlik sayılırmış, buna ceza da ancak geri kalmış toplumlarda verilirmiş, değerlendirme eşe bırakılmalıymış, yoksa namus cinayetlerine yol açılırmış... Anlaşılmayan husus bunların ne istedikleri. Bu fiili normal karşıladıklarını söyle(ye)miyorlar. Ayıp, çirkin, şeref kırıcı, haysiyetsizlik diye de tanımla(ya)mıyorlar. Tekrarladıkları sadece suç sayılmasın... Bu, teşvik değilse nedir?.. Neye zemin hazırladıklarını bilmemeleri mümkün mü? Sorarsanız tamamı 'Elhamdülillah Müslümanım' diyecek olan bu insanlar inandıkları Kur'an-ı Kerim'de Nisa (15- 25), İsra (32), Nur (2- 10), Furkan (68- 69), Ahzab (30), Talak (1) surelerinde zinanın günah-ı kebair (Büyük suç) sayıldığını ve cezaya müstahak olduğunu bilmiyorlar mı? Zinanın toplumları dejenere ettiği, nesebi gayr-ı sahih çocukların felaketlere yol açtığı, aile müessesini temelinden sarstığı her gün duyulan şeyler değil mi? Namusu mücessem bireylerden oluşan toplumlarda bu fiil işlenmeyeceği esasına göre zina suç sayılsa ve cezası da yasalarda açıkça belirtilse bundan kim, niye rahatsızlık duysun ki? Neyse ki ana muhalefetin başında Baykal var. İster misiniz yarın Baykal'a da gerici, yobaz yaftası assınlar?... Bugüne kadar bu sakat tezler böyle hücumlarla sonuca bağlanmadı mı?.. *********************************************************************** AVRUPA BİRLİĞİ VE KADINLAR... 29/08/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı ZEYNEP ORAL Kültür sayfalarımız iki gün önceden hazırlanıyor ya, dünkü bekâret testiyle ilgili yazımdan sonra, eh bugün artık kadın konusuna dönmem diyordum ki, cuma sabahı Hürriyet'in manşetiyle sarsıldım: ''Zina savaşı!'' Neymiş efendim, Türk Ceza Kanunu (TCK) tasarısında, ''zina'' yı suç olmaktan çıkaran maddeyi AKP değiştirmek istiyormuş! Zina suç olsunmuş! Kadının zinası mı yoksa erkeğin zinası mı diye soracağım geldi ama millet çok güler diye sormaktan vazgeçtim! Tanrı aşkına bu adamlar ciddi olabilir mi! Kadınlara karşı ayırımcı maddelerle dolu TCK'yi bu çağdışı zihniyetten temizlemeye uğraşılıyor aylardır, yıllardır. Şimdi yeniden geriye adım atma çabası! 14 Eylül'de tasarı Meclis'te yeniden ele alındığında bakalım daha ne iğrençlikler, aşağılamalar ve daha ne saldırılar çıkacak ortaya... Sahi biz AB yolunda ilerliyorduk değil mi... *** AB'den tarih almanın yolu ''Kadın-erkek arasında fırsat eşitliğinden" geçtiği açıklandığından beri herkes canla başla çalışıyor. (Yukarıdaki haber doğruysa, iktidar partisi dışında herkes, demeliyim!) Aynı gün, bir bilgilendirme toplantısında Fatmagül Berktay 'ı dinliyordum. KA. DER ve Eczacıbaşı Topluluğu'nun düzenledikleri, 13 Eylül'de İstanbul'da yapılacak ''Türkiye ve AB'de Kadınlar: Ortak Bir Anlayışa Doğru'' başlıklı sempozyumun çıkış noktası Fatmagül Berktay'ın ''AB'de ve Türkiye'de Kadınların Konumu: Kazanımlar, Sorunlar ve Umutlar'' başlıklı çalışmasıydı. Sempozyuma, hem Türkiye'den uzmanlar, hem de Avrupa Kadın Lobisi Başkanı, Avrupa Parlamentosu, Avrupa Komisyonu yetkilileri, Almanya, İsveç, Finlandiya, İrlanda, Avusturya, Belçika, Hollanda, Yunanistan gibi ülkelerden STK temsilcileri, politikacılar, uzmanlar, bürokratlar katılacak. Bu sempozyum, sadece konuyu Türkiye'de gündemde tutmak ve karar mercilerini etkilemek için; kadın konularındaki kazanımları ve sorunları hem Avrupa'daki hem Türkiye'deki kamuoyuna tanıtmak için yapılmıyordu. Fatmagül Berktay'ın da özellikle vurguladığı gibi, aynı zamanda Avrupa'nın da çifte standardını ortaya koymaya, onun deyişiyle ''Kendinize gelin, gerçekleri görün'' demek için de yapılacaktı: AB üyesi ve AB adayı birçok ülkede kadınların temsil oranından tutun, kadınlara yönelik şiddetle, çalışma yaşamına uzanan çizgide, kadınlar hâlâ ikincil durumda, hâlâ hakları yeniyor, hâlâ ayırımcılık ve şiddet mağdurları. Avrupa'da kadına yönelik şiddetin boyutlarını bilseniz, şaşar kalırsınız. Örneğin 2003 verilerine göre AB'de her 5 kadından en az biri eşinden şiddet görmekte. İngiltere'de bu oran yüzde 30, haftada 2 kadın öldürülmekte. Fransa'da her yıl 25 bin kadın tecavüze uğruyor. İtalya'da kadınların yüzde 50'si erkek şiddetiyle karşılaşıyor vb... Belki yöntemler değişiyor ama öz değişmiyor! Yani bu konuda kimse sütten çıkmış ak kaşık değil! Ancak, bence onlarla aramızdaki en büyük fark, onlar durumun farkındalar, biz değiliz. Onlar artık basit ''eşitlik'' anlayışının çok ötesindeler. Yarışa ya da yaşama çoook geç ve çoook gerilerden başlayan kadınları, ''olumlu eylemlerle'' destekliyorlar. Ve cinsiyet eşitliğini her alanda kararlara, politikalara, programlara ve uygulamalara en başından itibaren dahil ederek, merkezi politikaları dönüştürmeye çalışıyorlar... Artık söz AVRUPA BİRLİĞİ VE KADINLAR... 29/08/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı konusu olan basit bir ''eşitlik'' ilkesi değil, ''sonuç eşitliği'' anlayışı... Yani salt eşitlik uygulaması değil, ''Eşitsizliğin yarattığı farklılığın dikkate alınarak olumlu önlemler yoluyla düzenlenmesi'' ... Oysa anımsayacaksınız, biz ''olumlu eylem'' yaklaşımını anayasaya koyamadık. Ve çok büyük bir fırsat kaçırdık. (O zaman hekes, hepimiz, ''olumlu ayırımcılık'' ya da ''pozitif ayırımcılık'' diyorduk, oysa doğrusu, ''olumlu eylem'' di) AB'nin çifte standardından söz ederken, bir endişem de, bizdeki tutucu iktidarlara, değişim karşısında direnenlerin eline koz vermek... ''Onlar halledememiş, biz mi halledeceğiz'' özrüne kimsenin sarılmasını istemiyorum. Öte yandan, AB eğer genişlemekten yanaysa ve içine kapalı bir Hıristiyan kulübü olmayacaksa, Türkiye'yi almayıp kimi alacaklar bu birliğe! Bu arada Fatmagül Berktay'ın belirttiği gibi AB yasalarını alıp, bizim yasalarımıza katmak hiçbir sorunu çözümleyemez. Başbakan'ın da sık sık tekrarladığı ''İşte kanunları değiştiriyoruz, başka ne yapalım'' anlayışıyla bir yere varamayız. AB'nin salt ekonomik bir birlik değil, yaşama ve çalışma koşullarının sürekli iyileştirilmesini içeren bir toplumsal proje olduğunu vurguluyordu Berktay. Belki de ''Daha başka ne yapalım?'' ın yanıtı çok yalındır: Örneğin, kadın sorunları üzerine yıllardır sonsuz çaba harcayan, düşünce üreten sivil toplum kuruluşlarına kulak verin gibi yalın bir yanıt... *********************************************************************** ZİNAYA DEVLET Mİ CEZA VERSİN KİŞİLER Mİ? 29/08/2004 Zaman Köşe Yazısı BÜLENT KORUCU Dünkü gazetelerde birbirine yakın iki haber dikkat çekti. Zinaya ceza tartışmaları ve askeri lojmanda yaşanan ölümlerin perde arkası. Önümüzdeki ay TBMM'de görüşülecek Türk Ceza Kanunu Tasarısı'nda zinanın suç sayılması talebi bazı kesimlerin tepkisini çekti. Zinanın suç sayılmasının özgürlükleri sınırlama anlamı taşıyacağını, hatta Avrupa Birliği hayallerimize darbe vuracağını savunanların sesi daha yüksek çıkıyor. Burada öncelikle cevaplanması gereken soru; toplum bu fiili suç olarak algılıyor mu? Cevabınız 'evet' ise peşinden gelen soru; bu suçu devlet cezalandırmadığında kişisel cezalandırmalar devreye giriyor mu? Cevabınız yine 'evet'se, inat uğruna zina suç sayılmasın demek çok anlamlı değil. Kişisel cezalandırmaları ve cinayetleri aklamıyoruz. Ancak toplumsal gerçekleri de görmezden gelemiyoruz. Töre cinayetlerinde tribüne oynayıp, katillere ağız dolusu küfretmekle sorunun çözülmediği ortada. Gazetelerin üçüncü sayfalarını dolduran kıskançlık cinayetlerinin, yasak aşk cinnetlerinin sosyolojik ve psikolojik irdelemesi yapılmadan, 'Avrupa'da yok bizde de olmasın' kolaycılığına kaçılıyor. Balzac'ın 1800'lü yılların Paris'ini anlattığı 'Goriot Baba'sını okursanız bugün Avrupa'da zinanın suç olmamasını anlayabilirsiniz. O günkü Paris sosyetesinin yaşam tarzı, ülkemizde Televoleci küçük bir azınlık tarafından sürdürülüyor. Evlilik dışı birliktelikleri suç olarak algılamayanların, kanunla fazlaca ilgileri zaten yoktu. Yarın da olmayacak. Farklı düşünenler için bir açık kapı ve ZİNAYA DEVLET Mİ CEZA VERSİN KİŞİLER Mİ? 29/08/2004 Zaman Köşe Yazısı teneffüs imkanı tanımanın ne zararı var? Şartlandırılmış reflekslerle karşı çıkan CHP'liler, Genel Başkan Deniz Baykal'ın orta yolu bulma çabasına destek vermeli. Anayasa Mahkemesi'nin haklı bozma gerekçesine katılan Baykal eşitlik ilkesini sağlayan düzenlemeye sıcak bakabileceğinin mesajını veriyor. Baykal, toplumun duyarlılığına uygun konum alıyor. Erkek egemen bakışın hakim olduğu önceki düzenlemede asıl suçlu gözüyle bakılan kadını cezalandırma ön planda tutulmuş, erkeğe dolaylı bir sorumluluk yüklenmişti. Bunun düzeltilmesi doğal. Yine kanunun önceki halinde olduğu gibi savcıların re'sen takip ettikleri değil, şikayete bağlı suç olabilir. Bu eylemden rahatsız olmayan, bunu kendilerine ve evlilik kurumuna karşı işlenmiş suç şeklinde algılamayanlar için zaten sorun yok. Bir diğer çözüm şekli şahsi dava yoluyla cezalandırma talebinin yolu açılabilir. Hukuk, vatandaşın közdeki kestaneyi almak üzere kullandığı bir maşa. Bireyin elinden bu maşayı aldığınızda 'başının çaresine bakma ve kendi işini yapma' dışında seçenek bırakmıyorsunuz. Sonra gelsin üçüncü sayfa haberleri: Yasak aşk cinnetleri, 9. kat sırları… Kanunun caydırma kadar 'yürek soğutma' işlevi de ihmal edilmemeli. Adalet yerini buldu rahatlığını insanımıza çok görmemek lazım. Medeni Kanun'daki boşanma alternatifi Türkiye şartlarında aldatılanı cezalandırma anlamı taşıyabiliyor. Ekonomik ve sosyal özgürlüğünü kazanamamış çoğu Türk kadını için boşanma, 'kapıya konma' şeklinde algılanıyor. Cinsel özgürlük peşindeki kadın derneklerinin, büyük kitlenin mağduriyetini görmezden gelişinin tek açıklaması var: egoizm. Her şey serbest olacaksa evlilik akdi ve kurumunun ne anlamı kalıyor? sorusu bu dar görüşlü kadın örgütlerine sorulmalı. Üç gündür tefrika edilen, 'şüpheli ölümle biten 9. kattaki yasak aşk' hikayesinin gizli mağduru 8 yaşındaki çocuğun suçu ne? *********************************************************************** TCK'DA TÜRBAN SIKINTISI 29/08/2004 Radikal Haber Ceza sisteminde köklü değişiklikler öngören yeni Türk Ceza Kanunu tasarısının Meclis görüşmelerinin 'türban' ve 'laiklik' tartışmalarına sahne olması bekleniyor. CHP, 'karşı çıktığı bazı hükümler' bulunmasına karşın TBMM Adalet Komisyonu'nda uzlaşmayla kabul edilen tasarının aynen yasalaşmasından yana. AKP, Avrupa Birliği Komisyonu'nun ekim ayında açıklanacak İlerleme Raporu öncesi yasalaşmasını istediği TCK tasarısı için TBMM'yi 14 Eylül'de olağanüstü toplantıya çağırmaya hazırlanırken, tabanının taleplerini de tasarıya yansıtma planları yapıyor. AKP'nin gündeme getirmeye hazırladığı, CHP'nin ise karşı çıktığı ve gündeme getirilmesi durumunda engelleme yapacağını duyurduğu tartışmalı maddeler şöyle: Türban giyene ceza: Tasarının giyilmesi yasak kisveleri düzenleyen 222. maddesi devrim yasalarına uymayanlara 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezası öngörüyor. AKP, bu maddenin ya tümüyle tasarıdan çıkarılmasını ya da bazı kisvelerin giyilemeyeceğine ilişkin yasanın ceza kapsamı dışında tutulmasını istiyor. CHP ise devrim yasalarını korumanın anayasal yükümlülük olduğuna dikkat çekiyor. Türbana geçit vermeyene ceza: 'Eğitim ve öğretimin engellenmesi' başlıklı 112. madde; cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir TCK'DA TÜRBAN SIKINTISI 29/08/2004 Radikal Haber davranışla; devletçe kurulan veya kamu makamlarının verdiği izne dayalı olarak yürütülen her türlü eğitim ve öğretim faaliyetlerine, öğrencilerin toplu olarak oturdukları binalara veya bunların eklentilerine girilmesine veya orada kalınmasına, engel olanlara 1-3 yıl hapis cezası verilmesini öngörüyor. AKP söz konusu maddeye 'Kişinin eğitim ve öğretim hakkını kullanmasına' fıkrasının eklenmesini istiyor. CHP ise AKP'nin önerisi ile 'üniversitelere türbanlı öğrencileri almayan rektörlere dava açılabileceği, bunun türban serbestisi anlamına geleceği' gerekçesiyle karşı çıkıyor. CHP'ye göre bu öneri Anayasa'nın laiklik ilkesine de aykırı. Orduevlerine türban: 'Kamu kurumu veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının faaliyetlerinin engellenmesi' başlıklı 113. maddeye göre, cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla, kamu kurumu faaliyetinin yürütülmesine engel olanlara 1-3 yıl hapis cezası verilecek. AKP madde metnine 'kişinin kamu kurumlarında veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarında verilen hizmetlerden yararlanmasını engelleyenlere' de ceza verilmesini öngören yeni bir fıkra eklemek istiyor. Bu suça 2-5 yıl hapis cezası öngörülüyor. CHP ise bu öneriye, 'başta orduevleri olmak üzere lokal ya da misafirhanelere türbanlı girişe izin vermeyenler hakkında dava açılır' gerekçesiyle karşı çıkıyor. Okulda namaz: AKP, 'İnanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme' başlıklı 115. maddeye, cebir veya tehdit kullanarak 'mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmaktan men eden' kişiye de ceza verilmesini öngören bir hükmün eklenmesini istiyor. CHP böyle bir değişiklikle okullarda ya da işyerlerinde namaz kılınmasına veya oruç tutulmasına izin vermeyen herkesin cezalandırılacağına dikkat çekiyor. Askere ceza: 'Görev sırasında din hizmetlerini kötüye kullanma' başlıklı 219. maddeye göre; imam, hatip, vaiz, rahip, haham gibi din hizmeti veren kişiler, görevini yerine getirirken devlet idaresini ve kanunlarını veya hükümet icraatını alenen kötülerse, 6 aydan 2 yıla kadar hapisle cezalandırılacak. Bu fiillerin, görev sırasında olmamakla birlikte, sıfattan yararlanılarak ve alenen işlenmesi halinde de aynı cezaya hükmolunacak. AKP madde metnine, 'eğitim, öğretim veya güvenlik hizmeti veren kamu görevlileri' ibaresinin eklenmesini istiyor. CHP ise bunun polis, asker ve öğretim görevlilerinin düşüncelerini rahatça açıklamasını engelleyeceği gerekçesiyle öneriye karşı çıkıyor. Kuran kurslarına serbesti: AKP kanuna aykırı olarak eğitim kurumu açanlara ve buralarda öğretmenlik yapanlar ile bunları çalıştıranlara 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası verilmesini öngören 'Kanuna aykırı eğitim' başlıklı 263. maddeyi, 'sadece gerekli izinler alınmadan bir öğretim faaliyetinde bulunulması suç haline getirildiği' gerekçesiyle çıkarmak istiyor. CHP ise, bu durumda yasadışı Kuran kursu ve özel okulların artacağını öne sürüyor. Genital muayene: Bekâret kontrolünü yasaklayan 'Genital muayene' başlıklı 287. maddeye göre, yetkili hâkim ve savcı kararı olmaksızın, kişinin genital muayeneye gönderilmesi halinde, fail hakkında 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezası verilecek. Hayat kadınları ise bu madde hükmü dışında tutulacak. Maddenin 'Beden muayenesi' başlığıyla yeniden düzenlenmesini isteyen AKP ise, cezalandırmanın 'bir suç nedeniyle yürütülen soruşturma ve kovuşturma işlemleriyle ilgili olarak kanunda öngörülen usul ve koşullar dışında' şartına bağlanmasını istiyor. CHP'nin görüşü ise şöyle: Maddenin asıl amacı toplumsal bir sorun olan bekâret kontrolünün önlenmesi; AKP'nin isteği gerçekleşirse madde işlevsiz kalacak. Zinanın suç sayılması: AKP'ye göre, zinanın Medeni Kanun'da boşanma TCK'DA TÜRBAN SIKINTISI 29/08/2004 Radikal Haber nedeni ve haksız fiil sayılması, ailenin korunması için yeterli değil. Bu nedenle zina suç sayılmalı ve 6 ay-2 yıl hapis ile cezalandırılmalı. CHP ise Anayasa Mahkemesi kararlarıyla zinanın suç olmaktan çıkarıldığını hatırlatıyor. Küçüklerle cinsel ilişki: AKP, 15 yaşını doldurmuş çocukları cinsel ilişkide bulunmaya ikna edenlerin suçlu sayılmasını ve bu kişilere 6 ay-2 yıl hapis cezası verilmesini; failin mağdurdan 5 yaştan daha büyük olması halinde ise, şikâyet koşulu aranmaksızın cezanın iki kat artırılmasını istiyor. CHP'ye göre AKP'nin önerisi Medeni Yasa'nın delinmesi anlamına geliyor. Öneri yasalaşırsa, rızaya dayalı cinsel ilişkiler cezalandırılmayacak. Evlenme yaşı daha da düşecek. Medeni Yasa'da evlenme yaşı 18. *********************************************************************** AKP'NİN İSTEKLERİ TÜRBANA ÇIKIYOR 29/08/2004 Akşam Haber TCK Tasarısı için Meclis'i olağanüstü toplantıya çağıran AKP'nin CHP'ye sunduğu dört maddelik değişiklik paketinin inanç özgürlüğü ve türbanla ilgili olduğu öğrenildi. AKP, sokakta bile türban takılmasına ceza getirebilecek, türbanlıların okullar ve orduevleri gibi kamu kurumlarına girişlerine engel olacak maddelerin değiştirilmesini istiyor. AKP'nin istekleri arasında, mensubu olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmayı engelleyenlere 1.5 yıla kadar ceza verilmesi de yer alıyor. AKP din adamlarına, görevleri dışında da olsa, idareyi ve hükümet icraatlarını alenen kötülemeleri halinde 6 aydan 2 yıla kadar ceza verilmesine yönelik düzenlemeyi de değiştirmek istiyor. AKP'liler, cezanın sadece 'görevi başındayken' yapacağı konuşmaları kapsamasını talep ediyor. ZİNA BEKLEMEDE AKP, türban, inanç ve ifade özgürlüğüyle ilgili taleplerini yazılı olarak CHP'ye sunarken, zina konusunda sözlü olarak nabız yoklamayı tercih etti. AKP'nin, zina konusunu pakete koymayıp, 'Eğer kabul ederseniz ortak önerge verebiliriz' diyerek CHP'nin tavrını beklediği bildirildi. *********************************************************************** 'ÖNERİYİ İNCELEYECEĞİZ' 29/08/2004 Cumhuriyet Haber DENİZ BAYKAL Baykal, 'AKP'nin TCY konusunda neyin peşinde olduğunu' saptayıp karar vereceklerini söyledi *CHP'nin türban ve izinsiz Kuran kursları konusundaki görüşlerinin belli olduğunu belirten Baykal, "Var olan tasarıdaki formül ile bunların önerdikleri formül arasındaki fark ne? Neyin peşindeler, neyi elde etmek istiyorlar? Bunu saptayıp AKP ve kamuoyuna ileteceğiz" dedi. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal , Türk Ceza Yasası (TCY) Tasarısı'nda değişiklik yapmak isteyen AKP'nin öncelikle ''neyin peşinde olduğunu ve ne istediğini'' saptayacaklarını bildirdi. ''Bizim görüşümüz belli. Arkadaşlarımız, bu konuları komisyonda dile getirdiler'' diyen Baykal, 'ÖNERİYİ İNCELEYECEĞİZ' 29/08/2004 Cumhuriyet Haber öneriyi ayrıntılı biçimde inceleyeceklerini söyledi. CHP lideri Deniz Baykal, Cumhuriyet'in soruları üzerine, zina suçunun yeniden ceza yasası kapsamına alınması konusunda henüz bir görüş belirlemediklerini kaydetti. Baykal, yarın (bugün) Siirt'ten döndükten sonra ilgili arkadaşlarıyla toplanarak konuyu değerlendireceğini belirterek ''Bu konuyu daha ele almaya başlamadık. Bütün görüşleri açık biçimde değerlendireceğiz'' dedi. AKP'nin türban ve izinsiz Kuran kursları konusundaki taleplerinin anımsatılması üzerine Baykal, ''Bizim görüşlerimiz belli. Arkadaşlarımız bu konuları komisyonda dile getirdiler. Bunların ne istediğini görmek istiyoruz. Daha onu inceleyemedim. Varolan tasarıdaki formül ile bunların önerdikleri formül arasındaki fark ne? Neyin peşindeler, neyi elde etmek istiyorlar?'' diye konuştu. Baykal, bu konuları net biçimde saptadıktan sonra, değerlendirmelerini AKP'ye ve kamuoyuna ileteceklerini bildirdi. AKP'nin TCY Tasarısı üzerinde yapılmasını istediği değişiklikleri, bir öneri paketi halinde kendilerine verdiğini anlatan Baykal, ''Konuşulan konularda arayışları var. Ama bunu ayrıntılı biçimde görmek lazım'' dedi. Türban ve devrim yasaları AKP'nin TCY Tasarısı'nda yapılmasını istediği değişiklikleri 4 maddede sınırladığı öğrenildi. Buna göre bazı değişiklik önerileri şöyle: Okulda Türban: Kişinin eğitim öğretim hakkını kullanmasına engel olunması durumunda fail hakkında 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası verilmesi. Bu hükümle türban yasağını uygulayanlara ceza verilmesi amaçlanıyor. Kamusal Alanda Serbesti: Bir kişinin kamu kurumlarında veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarında verilen hizmetlerden yararlanmasına engel olunması durumunda, fail hakkında 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası verilmesi. Bu hükümle özellikle orduevlerindeki türban yasağının delinmesinin hedeflendiği kaydedildi. Bir kimseyi, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmaktan men eden kişiye 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası verilmesi. Böylece kamu hizmeti alanlar açısından kamusal alanda türbana serbestlik amaçlanıyor. Devrim Yasaları: Türk harfleri ve giyilmesi yasak kisvelerle ilgili devrim yasalarına aykırı hareket edenlere ceza verilmemesi. Tasarıda, devrim yasalarına aykırı hareket edenlere 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezası verilmesi öngörülüyor. Kuran kursları: Tasarının ''kanuna aykırı eğitim'' başlığıyla düzenlenen ''Kanuna aykırı olarak eğitim kurumları açanlar ve buralarda öğretmenlik yapanlarla bunları çalıştıranlara 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası verilir'' maddesinin metinden çıkarılması. AKP'nin, zinanın yeniden Türk Ceza Yasası kapsamında suç sayılmasına ilişkin öneriyi yarınki görüşmede netleştireceği belirtiliyor. Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı nedeniyle bu konuda boşluk doğduğunu savunan hükümet, CHP'nin tavrını bekliyor. Adalet Bakanı Cemil Çiçek , bu suçta cinsiyet ayrımının kaldırılması durumunda CHP'nin destek vermesini umuyor. *********************************************************************** ZİNA, AB VE KADIN HAKLARI 28/08/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı ORAL ÇALIŞLAR ZİNA, AB VE KADIN HAKLARI 28/08/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı Türkiye'nin Avrupa Birliği'nden müzakere tarihi almasının önündeki engellerden birinin kadın hakları olacağı anlaşılıyor. Son raporda bu konuların gündeme geleceği gazete başlıklarına yansıdı. Türk mevzuatının kadın konusunda birçok ilkel hükmü barındırdığını, yıllardır kadın örgütleri dile getiriyordu. KA-DER (Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği), Türkiye'nin AB'ye girişte ciddi mevzuat değişikliklerine gitmesi gerektiğini sürekli vurguluyordu. Şimdi bu konu artık gündemimize gelip oturacak. Son AB'ye uyum yasası değişiklikleri sırasında ''kadınlara pozitif ayrımcılık'' konusu AKP yönetimi tarafından bir ölçüde budandı. Aynı sorunun önümüzdeki günlerde Ceza Yasası değişiklikleri sırasında gündeme geleceği anlaşılıyor. AKP yönetiminin, yasa taslağındaki bazı hükümlerden memnun olmadığı ve bazı değişiklikler isteyeceği gündeme geldi. Bunlardan birinin de zinanın artık suç sayılmayacağı hükmü olduğu söyleniyor. Zinayı suç olmaktan çıkaran yeni taslaktaki bu hükmü AKP'lilerin değiştirmek istemesi, aslında yine erkek egemen davranışın bir parçası değil mi? Kamuoyu bunları tartışırken KA-DER ile Eczacıbaşı holdingin işbirliğiyle ''Türkiye ve AB'de Kadınlar: Ortak Bir Anlayışa Doğru'' başlıklı bir sempozyum ve bu sempozyum öncesi bir araştırma hazırlandı. Profesör Fatmagül Berktay 'ın yöneticiliğini yaptığı araştırmada, İnci Kerestecioğlu, Sevgi Uçan Çubukçu, Zeynep Kıvılcım Forsman ve Özlem Terzi görev almışlar. Dün Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı , KA-DER Başkanı Ayşe Bilge Dicleli ve Profesör Fatmagül Berktay'la birlikte bu projeyi sundu ve yapılacak sempozyumla ilgili bilgi verdi. Dicleli, yakında Meclis'te görüşülecek olan Türk Ceza Yasası'na ilişkin kaygı ve dileklerini aktardı. Tasarı üzerinde bugüne kadar yapılan değişikliklerin, kadınların taleplerini karşılamadığını belirtti. Dicleli kadınların taleplerini şöyle özetledi: TCK Reformu'nun amacına ulaşması için bekâret testleri tamamen yasaklanmalı; 15-18 yaş arası gençlerin rızaya dayalı cinsel ilişkilerine getirilen yaptırımlar kaldırılmalı; ''Müstehcenlik'' maddesindeki 'hürriyetini kısıtlayıcı' ifadesi çıkarılmalı; ''Ayrımcılık'' maddesine ''cinsel yönelim'' ifadesi tekrar eklenmeli; ''Nitelikli İnsan Öldürme'' maddesine alınan ''töre saiki'' ifadesi ''namus saiki'' olarak değiştirilmeli. Eczacıbaşı'nın sponsorluğunu yaptığı ''Kadınlar ve AB'' konulu araştırmada Fatmagül Berktay ilginç bazı saptamalarda bulundu. Berktay, AB ülkeleri ile Türkiye arasındaki kadın sorunu açısından karşılaştırmalı bir yaklaşıma ihtiyaç duyulduğunu belirtti: ''Türkiye'de kadınlar, 19. Yüzyıl'ın ortalarından bu yana önemli bir eşitlik mücadelesi veriyorlar ve devlet ile olan yurttaşlık bağlarını daha özerk ve eşit bireyler olarak tanımlıyorlar... Türkiye'nin, toplumsal cinsiyet eşitliği yolunda daha pek çok engeli aşmak zorunda olduğu açıktır, ama unutmamak gerekir ki bu yolda daha ileri olan toplumlar, bulundukları noktalara birdenbire gelmemişlerdir ve onlar açısından da daha katedilecek mesafeler vardır. Özellikle cinsiyet eşitsizliği söz konusu olduğunda, çok farklı yapılara, kültürlere ve dinlere sahip toplumlar arasındaki benzerliklerin büyüklüğü ve karşılaştırılabilirliği şaşırtıcıdır.'' Bülent Eczacıbaşı'nın örneği de ilgi çekiciydi. Ünlü Alman işadamı Henkel, ''Türkiye, AB konusunda başarılı olabilmek için Avrupalı kadınları kazanmalıdır. Onlara, Türkiye'de yürütülen kadın hakları mücadelesini anlatın'' demişti. Henkel önce eşini bu işe ikna etmeye uğraştığını da sözlerine eklemişti. 13 Eylül'de Boğaziçi Üniversitesi'nde düzenlenen sempozyumun bu açıdan da büyük önemi olduğu bir gerçek. ZİNA, AB VE KADIN HAKLARI 28/08/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı Türkiye, demokrasi konusunda ilerleyebilmek için, kadın sorunu konusunda kabuğunu kırmak zorunda. Sanırım, şimdi böyle bir aşamadayız. Kadın örgütlerinin yürüttüğü mücadele bu açıdan çok önemli. Eczacıbaşı'nın da ileriyi gören bir tavırla bu projeye sahip çıkması takdire değer. Önümüzdeki dönemde Türkiyeli kadınlarla AB üyesi ülkelerin kadınları daha önemli bir dayanışma içine girecekler gibi görünüyor. Berktay, AB Kadın Lobisi'nin, Türkiye'nin üyeliği konusunda harekete geçtiğini ve sempozyuma üst düzeyde katılacaklarını söyledi. Türkiye'de kadın hakları konusunda değişiklik için içeride mücadele ederken, AB içinde de Türkiye'nin üyelik müzakereleri için gün almasıyla bu sürecin daha da hızlanacağını anlatmak gerekiyor. Ciddi bir kavşağa geldik. Şimdiye kadar yalnızca bir iç mesele gibi görünen kadın sorunu, artık uluslararası arenadaki yerini alıyor. *********************************************************************** CEZA YENİDEN BELİRLENİRKEN 28/08/2004 Radikal Köşe Yazısı MURAT ÇELİKKAN Eski Yargıtay Başkanı Sami Selçuk, Beccaria'nın 1763 tarihli, 'Suçlar ve Cezalar Hakkında' adlı anıt yapıtını Türkçeye çevirdi. Yasakçı hukuk yerine barışçı hukuku savunanların temel başvuru kitaplarından olan yapıt yayımlanmasından tam 240 yıl sonra Türkçede. Buna da şükür. Bu kitap, gündelik hayatımızda yaşama ve özgürlüğe değin hareket alanlarımızı belirleyecek yeni Türk Ceza Yasası, tartışmalarının yapıldığı bir dönemde daha da önem kazanıyor. En son suç olmaktan çıkarılan 'zina'nın tekrar yasaya eklenmesi temelinde AKP ve CHP arasında yaşanan tartışmanın esas rövanşı, TBMM'nin TCK'yı tartışmak üzere 14 Eylül'de açılmasıyla yaşanacak. Ancak yasa tasarısının mevcut durumuna itirazlar şimdiden başladı. Kadınların itirazı Bekâret kontrolünün yasaklanmaması: Bu kontroller yetkili hâkim veya savcı kararıyla sınırlansa bile, kişinin kendi rızası dışında kontrollerin, beden bütünlüğüne saldırı olması, kadın bedeninin özellikle bekâret zarının hâlâ tecavüzde ön plana çıkartılması, kontrollerin namus cinayetlerine yol açabilmesi. Tecavüz sonrası yapılan cinsel muayenelerde mağdurun bakire olup olmadığının yer almamasını istiyorlar. Cinsel ilişki yasağı: 'Reşit olmayanla cinsel ilişki' başlıklı madde ile 15-18 yaş arasındaki kız ya da erkeklerin rızaya dayalı cinsel ilişkilerine iki yıla kadar hapis cezası öngören bir maddenin tasarıya eklenmesi. Namus cinayetleri. Tasarının alt komisyondaki görüşmeleri sırasında 'töre saikiyle' ibaresi eklenerek töre cinayetlerine ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası verilmesi öngörüldü. Ancak TCK Kadın Platformu ibarenin namus cinayetlerini kapsamadığını belirterek ifadenin netleşmesini talep ediyor. KAOS ve Lambda Türkiye'de gey ve lezbiyenlerin iki örgütü de yaptıkları açıklamayla yeni TCK'nın kendilerine yönelik ayrımcılığı meşrulaştırdığını açıkladı: "Meclis Adalet Altkomisyonu'nda ayrımcılığı düzenleyen maddedeki nedenler arasına aile durumu, etnik gruba mensup olmak, felsefi inanç, örf ve âdet gibi ifadelerle birlikte, biz eşcinselleri ayrımcılığa karşı koruma altına alacak olan cinsel yönelim ibaresi de eklenmişti. Bu, günlük CEZA YENİDEN BELİRLENİRKEN 28/08/2004 Radikal Köşe Yazısı hayatta yaşadığımız ayrımcılığın tanımlanıp, faillere yaptırım uygulanması yolunda çok olumlu bulduğumuz bir adımdı. Ama bu konuda geri adım atıldığını öğrendik. Peki bu ne anlama geliyor? Acil servisin kapısından bizi eşcinsel olduğumuz için geri çeviren doktor; iş vermeyen patron; ev kiralamayan ev sahibi; eşcinsel olduğumuz için bizi okuldan atan müdür, bu yaptıkları ayrımcılığa bugün olduğu gibi bundan sonra da teşvik edilecek... Tasarının mevcut halindeki 'Cinsiyet Ayrımcılığı' eşcinselleri kapsamamaktadır. 'Cinsiyet' ile 'Cinsel Yönelim' aynı ve/veya benzer şeyler değildir. Cinsiyet kişinin kadın ya da erkek olduğunu gösterirken; cinsel yönelim aynı kişinin eşcinsel ya da heteroseksüel olduğunu gösterir. Türkiye'nin taraf olduğu ve Avrupa Birliği'ne giriş sürecinde taraf olacağı uluslararası sözleşmelerde cinsiyet ve cinsel yönelim ibareleri birbirinden farklı alanları tanımlamak için kullanılmaktadır. Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Adalet Komisyonu Başkanı Köksal Toptan ve Adalet Komisyonu üyelerinden, ayrımcılık maddesine 'cinsel yönelim' ibaresinin yeniden eklenmesini talep ediyoruz." Tasarının ifade özgürlüğünü kökten tehdit eden maddelerini de ele alacağım ama bu günlük tekrar Beccaria'ya kulak verelim: "Özgür insanların aralarında yaptıkları sözleşmelerden ibaret olan ya da olması gereken yasalar, çoğu kez yalnızca küçük bir azınlığın tutkularının araçlarıdır..Yeryüzünde pek az sayıda ulus mutludur. Onlar da kötülüklerden sıyrılıp iyiliğe doğru yönelen ve insanlara ilişkin düzenlemelerin ve değişimlerin yavaş evrimini beklemeyen, ancak iyi yasalarla onların ara geçişlerini hızlandıran uluslardır." *********************************************************************** İŞTE AKP'NİN ZİNA GEREKÇESİ : ZİNAYA CEZA VERİLMESİNİ ANADOLU KADINI İSTİYOR 28/08/2004 Hürriyet Manşet HAKKI KÖYLÜ ADEM SÖZÜER ORHAN ERASLAN BEKİR BOZDAĞ TCK Alt Komisyonu Başkanı AKP’li Hakkı Köylü, Anadolu’da yaşayan ev kadınlarının alt komisyona çok sayıda mektup göndererek zinanın yeniden suç olmasını istediklerini söyledi. AKP’liler, zinanın yeniden suç sayılmasını ‘Anadolu kadınının talep ettiğini’ belirttiler. Anadolu’da yaşayan ev kadınlarının TCK Alt Komisyonu’na çok sayıda mektup göndererek zinanın yeniden suç kabul edilmesini istedikleri belirtildi. Zinanın yeniden suç sayılması konusunda AKP’nin fazla ısrarcı davranmayacağı da kulislerde seslendiriliyor. TCK Alt Komisyonu Başkanı AKP’li Hakkı Köylü, her yerden her çeşit öneri geldiğini, ama zina konusunda iki parti arasında tartışma olmadığını savundu. Köylü, ‘Bana göre zina suç olsa da, olmasa da sakıncası yok. TCK uzlaşma ile bu noktaya geldi. Değişiklik olacaksa bunlar üzerinde iki parti arasında uzlaşma gerekir. Eğer olmazsa tasarı, geldiği gibi çıkar’ dedi. KADINLARDAN MEKTUP TCK Alt Komisyonu üyesi Doç. Dr. Adem Sözüer, zina Türkiye’de suç olmadığı için Avrupa Birliği’nin bu konuda hiçbir talebi olmadığını İŞTE AKP'NİN ZİNA GEREKÇESİ : ZİNAYA CEZA VERİLMESİNİ ANADOLU KADINI İSTİYOR 28/08/2004 Hürriyet Manşet söyledi. Konunun alt komisyon sırasında gündeme geldiğini belirten Sözüer, ‘Anadolu’daki ev kadınlarından çok sayıda mektup geldi. ‘Kocalarımız, bizimle ilgilenmiyor, başka kadınlarla beraberler, bizim elimizden bir şey gelmiyor, polise şikayet ediyoruz, birşey yapamıyorlar’ diye şikayette bulundular’ dedi. Bunun üzerine AKP kanadından zinanın yeniden suç olması için alt komisyonda önerge verdiğini anımsatan Sözüer, ‘Ancak bu önerge kabul edilmedi. Kadınların bu konuda şikayetleri olması doğaldır. Ancak kadını korumak için her zaman ceza tedbirine başvurulamaz’ dedi. ZİNA SORUNUMUZ YOK CHP Niğde Milletvekili Orhan Eraslan, AKP ile aralarında zina konusunda bir sorun olmadığını söyledi. AKP Kilis Milletvekili Hasan Kara’nın, bu konuda muhalefet şerhi bulunduğunu anımsatan Eraslan, ‘Bu kişisel bir görüştür. AKP çoğunluğunun buna uyacağını zannetmiyorum. TCK, mutabakatla çıkmalıdır ve bu mutabakat da sağlanmıştır. Bu aşamadan sonra mutabakattan dönüleceğine de ihtimal vermiyorum’ dedi. ASIL SORUN LAİKLİK Eraslan, asıl sorunun zina değil, laikliğe aykırı bazı talepler olduğunu yineledi. Eraslan, Atatürk devrimleri, kanuna aykırı eğitim, eğitim ve öğretim hakkından yararlanılması gibi maddelerde laikliğe aykırı taleplerin gündeme gelmesinden yakındı. Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in ‘AB’ye uyum için TCK’yı yeniden yapıyoruz’ sözlerini anımsatan Eraslan, ‘Hangi AB ülkesinde zina suç ki şimdi biz bunu tartışıyoruz. Zinayı yeniden suç yapsınlar, sonra da bunu AB’ye anlatsınlar da görelim’ dedi. CEZA İLE SADAKAT Eraslan, ‘Evlilikte cinsel sadakat diye bir borç vardır. Bu evliliğin temelidir. Cinsel sadakat borcu, insanların rızası temelinde olur. Ceza tehdidi ile cinsel sadakat olmaz’ dedi. TCK Alt Komisyon üyesi ve AKP Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, zina konusunda iki parti ihtilaf olmadığını savundu. Zina konusunda, bazı milletvekillerinin, ferdi talepte bulunabileceklerini kaydeden Bozdağ, ‘Zina konusunda bugüne kadar hiçbir problem de olmadı. Bunun üzerinde bile durulmadı. Bundan sonra da bir sorun olmaz’ dedi. Zina, Batı’da sadece boşanma nedeni ZİNA Kuran’a göre suç olduğu için, başta İran ve Suudi Arabistan olmak üzere birçok İslam ülkesinde de suç teşkil ediyor. ABD ve Batılı ülkelerde ise zina suç değil, ancak boşanma nedeni sayılabiliyor. İran ve Suudi Arabistan’da zinanın cezası recm (taşlayarak öldürme) ya da kırbaç ile infaz ediliyor. Bazı ülkelerde de ceza yasasında yeri bulunmakla birlikte, kanıtlanması için şahit ve bazı özel şartların oluşumu gerektiğinden cezasız bırakılabiliyor. Örneğin Pakistan’da tecavüze uğrayan kadınlar çoğunlukla zina suçundan tutuklanıyor, ancak sonra serbest kalıyor. İslam ülkelerindeki uygulamada kadının, erkeğe göre daha mağdur durumda bırakıldığı görülüyor. Bunun en somut örnekleri son yıllarda Nijerya’da yaşandı. Emine Laval adlı kadın, tecavüz sonucu evlilik dışı çocuk doğurduğu halde zinayla suçlanıp için recm cezasına çarptırıldı, ancak temyiz mahkemesi cezayı bozdu. Çozülmüş bir konuyu değiştirmenin hiç gereği yok Adalet Bakanı Cemil Çiçek, ‘Bazı arkadaşlar isteyebilir, ama zina yıllar önce suç olmaktan çıkarılmış, sonuçlanmış bir konu. Zaten Anayasa Mahkemesi’nin de kararları var. Şimdi değiştirmenin gereği yok’ diyerek tasarının görüşmelerinde bu konunun gündeme gelmeyeceğini söyledi. TBMM’nin 14 Eylül’de TCK tasarısını yasalaştırmak için yapacağı olağanüstü toplantı öncesinde, Adalet Bakanı Cemil Çiçek ile AKP Grup İŞTE AKP'NİN ZİNA GEREKÇESİ : ZİNAYA CEZA VERİLMESİNİ ANADOLU KADINI İSTİYOR 28/08/2004 Hürriyet Manşet Başkanvekili Salih Kapusuz ve TBMM Adalet Komisyonu Başkanı Köksal Toptan dün CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ı Genel Merkezde ziyaret etti. Çiçek, Kapusuz ve Toptan’ın Baykal’la yaptıkları görüşmede CHP Genel Sekreter Yardımcısı Algan Hacaloğlu ile Meclis Grup Başkanvekili Kemal Anadol da bulundu. 45 dakika süren görüşmenin ardından Baykal, AKP heyetiyle birlikte gazetecilere açıklama yaptı. Bu açıklamada Baykal, TCK’nın eylül ayı içinde hızla yasalaşması gerektiğini belirtti. Adalet Bakanı Cemil Çiçek de CHP ile bugüne kadar, Mecliste büyük başarılara imza attıklarını belirterek AB uyum yasalarında iki parti arasında yapılan iş birliğinin güzel sonuçlar doğurduğunu belirtti. TCK’nın da en az Anayasa kadar önemli olduğunu vurgulayan Çiçek, şöyle konuştu: ‘Biz bu yasayı da uzlaşmayla çıkarmak istiyoruz. Yasanın eylül ayı içinde hızla çıkması pek çok açıdan önem taşıyor.’ Anayasa Mahkemesi suç olmaktan çıkarmıştı ZİNA, Anayasa Mahkemesi’nin kararı ile suç olmaktan çıkarıldı. Anayasa Mahkemesi, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) zina ile ilgili maddelerini ‘eşitliğe aykırı’ olduğu gerekçesiyle iptal etti. Bunun yerine bir düzenleme yapılmayınca da zina suç olmaktan çıktı. TCK Alt Komisyonu üyesi Doç. Dr. Adem Sözüer, zinanın suç olmaktan çıkarılmasına ilişkin süreç hakkında şu bilgileri verdi: Zina, evlilik birliği içinde eşlerden birinin, sadakat yükümlülüğüne aykırı davranarak, başka bir kişiyle cinsel ilişki kurmasıdır. TCK’nın 440 ve 441. 443 ve 444. maddelerinde zina suçu düzenleniyordu. Anayasa Mahkemesi, bu maddeleri 1996, 1998 ve 1999 yıllarında verdiği kararlarla iptal etti. Yerine düzenleme yapılmadığı için de zina suç olmaktan çıktı. Zinayı suç sayarlarsa namus cinayetleri artar AKP’nin zinayı suç olmaktan çıkaran maddeyi değiştirmek istemesi kadın örgütlerinden büyük tepki gördü. Nazan Moroğlu: (İstanbul Barosu Kadın Hakları Komisyonu Başkanı- Yeditepe Üniversitesi Kadın Hukuku Öğretim Görevlisi) Evlilik bir ‘sadakat’ kurumu olduğu için bu sadece boşanma nedeni olabilir. Ancak sadakatsizliğin cezalandırılması ilkel toplumlara özgü bir şey. Namus cinayetleri için hafifletici neden sayılabilir. Sema Kendirci: (Türk Kadınlar Birliği Başkanı-Avukat) Zina bir suç sayılamaz. Evlilikte kadın yada erkek aldatırsa bu sadece evliliğin bitme nedeni olabilir. Geri kalmış toplumlara özgü bu hukuk anlayışı namus cinayetlerine kapı açmaktır. Karısını dışarıda birisiyle gören erkek zina suç sayıldığı için Ceza Mahkemesi’ne başvurmaz. Bunun suç sayılmasından aldığı cesaretle karısını öldürür. Prof. Dr. Feride Acar: (Birleşmiş Milletler (BM) Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi (CEDAW) Komitesi Başkanı) Zinanın suç sayılması modern ülkelerin ceza kanunlarında gördüğümüz bir husus değil. Tüm gelişmiş ülkelerde zina şimdi bizdede olduğu gibi sadece Medeni Kanun’da boşanma nedeni olarak yeralıyor. *********************************************************************** BAYKAL'DAN ZİNA SUÇUNA VİZE 28/08/2004 Hürriyet Haber DENİZ BAYKAL AKP ile CHP . arasında TCK konusunda dün yapılan temasla zinanın suç BAYKAL'DAN ZİNA SUÇUNA VİZE 28/08/2004 Hürriyet Haber haline getirilmesi tartışması yumuşadı. AKP dün gece CHP'ye içinde zina suçunu yeniden düzenleyen bir maddenin de bulunduğu toplam dört maddelik değişiklik önerisi sundu. Edinilen bilgiye göre, Baykal kurmaylarına "CHP olarak zina suç olmasın diye bir talebimiz yok. Kadın erkek eşitliği sağlanırsa bunun yeniden suç haline getirilmesine itirazımız olmaz" dedi. AKP Milletvekili Hasan Kara'nın TCK tasarısına zinanın yeniden suç sayılmasını öngören muhalefet şerhi koyması ile başlayan tartışma, dün AKP ve CHP arasında yapılan zirve ile yumuşadı.TBMM'nin 14 Eylül'de TCK tasarısını yasalaştırmak için yapacağı olağanüstü toplantı öncesinde, Adalet Bakanı Cemil Çiçek ile AKP Grup Başkanvekili Salih Kapusuz ve TBMM Adalet Komisyonu Başkanı Koksal Toptan dün CHP Genel İl Başkanı Deniz Baykal'ı Genel Merkez'de ziyaret etti. Görüşmede CHP Genel Sekreter Yardımcısı Algan Hacaloğlu ile Meclis Grup Başkanvekili Kemal Anadol da bulundu. Baykal ile yapılan görüşmeden sonra AKP yönetimi yaklaşık iki buçuk saat süren bir toplantı daha yaptı. Toplantının ardından Kapusuz, önerilerini toplantının sonucunu odasında bekleyen CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol a verdi. Anadol da teklifi Baykal'a iletti. Edinilen bilgiye göre, AKP'nin teklifiyle ilgili değerlendirmelerde bulunan Baykal, AKP'nin zinayı yeniden suç olarak getirmesine itiraz etmeyeceklerini söyledi. *********************************************************************** NE KAPIŞMASI?.. 28/08/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı SERDAR ARSEVEN Bir gazeteye göre... Ankara'da “zina kapışması" yaşanmaktaymış... AK Parti'nin Türk Ceza Yasası Tasarısı'nı görüşmek için TBMM'yi 14 Eylül'de toplantıya çağırmasıyla, iktidar ve anamuhalefet partileri arasında “Zina yeniden suç olsun mu olmasın mı" tartışması başlamış. Haberde, AK Parti'nin bu tartışmanın neresinde bulunduğuna ilişkin bir ifade yok... CHP'nin safı ise besbelli... O taraf... “Zina suç olmasın" demekle kalmıyor; “zina suç olsun" demenin, Türkiye'yi “şeriat yasalarıyla yönetilen bir ülke haline getirme niyeti"ni açığa vurduğunu söylüyor. Bu tuhaf iddiadan çıkan sonuç da şu: Zinayı istemeyen şeriatı ister! *** Hemen belirtelim... Kimsenin “zinayı suç haline getirmek" gibi bir niyeti yok... Anayasa Mahkemesi'nin kararına rağmen böyle bir adım atılamaz, zaten. Hatırlanacağı üzere... Anayasa Mahkemesi 1996'da “erkek açısından zina suçunu düzenleyen" TCK'nın 441. Maddesini iptal etmişti. Aradan bir buçuk yıl geçtikten sonra... Bir şey daha yaptı: “Kadın açısından zina suçunu düzenleyen" maddeyi de iptal etti... Eşitlik böylece sağlanmış oldu... Hak ve özgürlük ihlâlleriyle ilgili başvurularda etkili olamayan Anayasa'nın 10. Maddesindeki eşitlik ilkesi, “zina"ya yaradı!.. NE KAPIŞMASI?.. 28/08/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı Madem öyle oldu... Akla geliyor, haliyle: “Suç olmayan eylemi ifa etmenin ne sakıncası var?" *** “Zina kavgası"ymış... Yok öyle bişey!.. Dün görüştüğümüz, TCK alt komisyon Başkanı Hakkı Köylü “Hayal görmesinler, yok böyle bir şey, şeriatı getirmek vesaire, ne kadar yanlış yaklaşımlar bunlar" diyerek tepkisini dile getiriyor. AK Parti'nin böyle bir niyeti yok... Öyleyse... Nereden çıktı bu zina kavgası?.. Bilmediğimiz için, “AK Parti zinayı yeniden suç olarak getirmek istiyor, TCK bir şeriat yasası haline gelecek" diyen Adalet Komisyonu' nun CHP'li üyesi Orhan Eraslan'ı aradık... “AK Partili Hasan Kara, komisyonda zinanın suç olmamasını istemişti. Tartışma oradan çıktı. Yanlış anlaşılmasın, bütün AK Partili arkadaşların zinanın suç olmasından yana olduğunu söylemiş değilim!.." diyor. Yani... Doğruyla yanlış birbirine karışmış... Zinanın suç olması gerektiğini savunmak suç mu?.. Arada nikah akdi olmaksızın gerçekleştirilen cinsi münasebeti sahiplenmek... Çağdaşlık dedikleri!.. *** Bilemiyorum... Türk toplumu bu meselelere nasıl bakar. Milletimizi oluşturan fertlerin büyük bir bölümü ne düşünmektedir?.. Gönül rahatlığı içinde: Bizim toplumumuz zinanın suç olmasından yanadır" diyemiyorum. Dahası galiba... Bu konuda zımnî bir uzlaşma var. Zinanın suç olmasını isteyenler varsa da bu konuda pek ısrarlı davranmıyorlar... Dolayısıyla... Gazetenin manşeti gerçekleri yansıtmıyor... “Kapışma, kavga" yok... Üstelik... Bu sistemin, zinayı suç haline getirmesine sebep olacak bir dayanağı, felsefesi yok!.. Kimse merak etmesin: “Zina suç olmayacak!.." *********************************************************************** ZİNA YASASI 28/08/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı CANAN BARLAS Hürriyet gazetesinin manşetten verdiği habere göre 14 Eylül'de AKP suç olmaktan çıkarılan zina da dahil 5/6 maddenin değiştirilmesini isteyecekmiş. Bir yandan AB kuralları 'töre cinayetlerini engelleyin' diyor. Bunu özel bir madde olarak koyuyor. AKP iktidarı zinayı suç olarak geri çeviriyor. ZİNA YASASI 28/08/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı Zina kadınlar için suç... Hangi erkek zinadan dolayı öldürülmüştür? Çok uzun süreli zina yapan erkeklerin satın alınmış manasına gelen metresleri olur. Metresler Türkiye'de mutlaka satın alınır. Ev tutulur, bakılır onlara. İşleri bitince de yollanır genelde. Evlilik içinde kadınların zina yapması halinde köylerde, kasabalarda öldürülmeye kalkılır. Ya da sokağa bırakılır. Babası bile almaz onları. Onlar artık insan değildir. Acele acele çıkarılacak zina yasası, daha fazla sayıda kadının telef olması için mi çıkarılıyor? Zinanın yasalardaki suç ölçüsü az mı bulunuyor? Bu iş hiç yakışmadı. Yaşadığımız dünyada bazı kadınlar veya erkekler kendi cezalarını verirler. Veya vermezler... Kime ne? Karadağlı'nın eşi kocasından vazgeçmek istemiyor. Haksız mı? Onların arasına girmek doğru mu? AB yasalarını kadın-erkek eşitliğinden yana kullanmak konusunda Başbakan Erdoğan'ın tutarlı olması gerekiyor. Başbakan sade yasalarda değil, törelerdeki eşitlik için de kendini koyması gerekir. Sosyal güvenlik konularında ayrımcı uygulamaların da önemi ele alınmalıdır. Ve bu düzenlemeler hızla gerçekleştirilmelidir. Aksi halde bizim gibi objektif kamuoyu vicdanını karşılarına alırlar. Bu yara da sonradan hiç kapanmaz. Yargıtay-MİT Çakıcı Hürriyet yönetmeni Özkök, bu olaya Sabetaycılar'a kurulan komplolar zırvası kadar bile yer verilmediğini yazıyor. Oysa dün Tercüman'ın manşeti buydu. Diğer gazetelerde de var. Biz de kendi çapımızda bu olaya değindik. Devlet, Mafya, Mit ilişkisinin su yüzüne çıktığı inanılmaz şematik bir olay. Şimdiye kadar iktidarlar da bu halkanın içinde bir şekilde yer alabiliyorlardı. Medya da bu işleri kendine göre değerlendiriyordu. Özkök'ün dediği gibi medyayı yıpratmayın, sanatçıyı yıpratmayın, işadamını yıpratmayın, sporcuyu yıpratmayın yavelerini de medyada pek dinleyen olmadı. Medyatik linçler henüz bitti mi? O bile belli değil. Medya da mafyadan elini çeksin. *********************************************************************** AKP GERÇEKTEN ÇOK AKILLI! 28/08/2004 Takvim Köşe Yazısı ŞEMSİ YÜCEL Bu başlığı okur okumaz bazıları hemen "Sen de mi Brütüs!" diye tepki gösterecek. ; Kimileri de diyecek ki: "Sen de Fatih Altaylı gibi olmuşsun!" Yok, vallahi billahi, dönmedim. Olduğum yerde duruyorum. Benim yaptığım takdir hislerini j açığa vurmaktan başka bir şey değil. Bir gerçeği kabul etmek... O gerçek de şudur: j - AKP akıllı bir partidir. Türkiye'yi çok iyi tanıyan kişilerce yönetilmektedir. Bu kişiler hem akıllı hem de kurnazdırlar. Gerçi ben bu gerçeği yeni kabullenmiş değilim. Ama dün bir kez daha tanık oldum. Nasıl mı? AKP GERÇEKTEN ÇOK AKILLI! 28/08/2004 Takvim Köşe Yazısı AKP'nin, zinayı tekrar suç sayma atağı ile. Bu şeytanın bile aklına gelmeyeçek siyasi bir taktiktir. Halkı damardan yakalayan bir operasyondur.i Bu konuda AKP geri adım atsa da, gönüller bir kez fethedilmiştir. Puanlar kazanç hanesine yazılmıştır. Hareket şu:! Meclis'in 14 Eylül'deki olağanüstü toplantısında, Türk Ceza Yasası'ndaki değişiklikler ele alınacak. AKP, bu değişiklikler sırasında zinanın yeniden suç olması için teklifte bulunacak. Biliyor ki, böyle bir teklife karşı çıkmak için CHP balıklama atlayacaktır. Hemen karşı atağa geçecektir. Zinanın tekrar suç olmasına karşı çıkacaktır. AKP'nin istediği "büyük balık" da zaten işte budur. Kendisi Türk halkının namusunu, örfünü savunur gözükürken, CHP'yi de zinayı savunur konumuna getirecektir. Bu konuda emin olun ki, Türk halkının çok büyük bir bölümü de AKP'nin arkasında olacaktır. Çünkü çoğu kişi için; kadın erkek eşitliği, Avrupa standarttan, çağdaş ceza yasası gibi kavramlar bir şey ifade etmiyor. Ülkemizde, zina yapan kadının recm edilmesini savunanların sayısı hala fazla. Kaldı ki, zinayı suç saymak AKP tabanına müthiş sempatik gelecek bir davranıştır. Böyle bir parti karşısında CHP'nin işi çok zor ki zor. Yasa teklifine karşı çıkarken, AKP tabanı gözünde zinayı savunur duruma düşecekler. En azından AKP kurmayları onları öyle gösterecek. Alın başınıza belayı. Derdini anlatabilirsen anlat. İnat etmeyin, AKP'nin zekasını siz de takdir edin. *********************************************************************** ZİNA SUÇ OLUR MU? 28/08/2004 Hürriyet Köşe Yazısı OKTAY EKŞİ MİLLETVEKİLLERİNİN tatile çıkıp da seçmenleriyle görüştükten sonra ilginç önerilerle Meclis’e dönmeleri, bilinen ve beklenen bir husustur. Belli ki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) milletvekillerinin kafası, seçim çevrelerinde karışmış. Bunu, Türk Ceza Yasa Tasarısı üzerinde CHP ile vardıkları mutabakatı birkaç noktada bozmak istemelerinden anlıyoruz. Mutabık kalınan hususlardan biri, zina eyleminin suç sayılmaması idi. Daha doğrusu zina, Türk Ceza Yasası’nın 440 ve 441’inci maddelerinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi sonucu Mart 1999’dan itibaren suç olmaktan çıkmıştı. Meclis’teki iki parti işte bu karara saygılı davranmıştı. Ancak şimdi AKP’liler ‘Anadolu’da yaşayan ev kadınlarının, TCK Alt Komisyonu’na çok sayıda mektup göndererek, zinanın yeniden suç olmasını istediklerini’ ileri sürüyorlar. Gerçi anladığımız kadarıyla AKP’lilerin tavırlarında bir katılık yok. Çünkü anlaşılan hem birbiri ardından Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesini öngören reformları yapmakla -haklı olarak- övünüp hem de medeni ZİNA SUÇ OLUR MU? 28/08/2004 Hürriyet Köşe Yazısı diyeceğiniz hiçbir ülkede suç sayılmayan bir eylemi tekrar suç haline getirmenin çelişkisini onlar da görüyorlar. Ama gülünç olmak istiyorlarsa, bundan iyisini bulamazlar. Daha açık konuşalım.... Biz AKP’lilerin aklına bu fikri Anadolu kadınının değil Anadolu erkeğinin soktuğunu düşünüyoruz. Dürüstçe söylesinler. Tahminimiz doğru mu değil mi? Hem Anadolu kadını bunu neden istesin ki? ‘Ben zina yaparsam, hapse atılayım’ demek için mi? Eğer Anayasa Mahkemesi’nin söz konusu maddeleri iptal etmesinden önceki kurallara dönmek isteniyorsa... O hükümler zaten kadınların aleyhine olduğu için iptal edilmişti. Örneğin evli bir kadın eşinden başka biriyle bir kere cinsel ilişkiye girerse, bu saptandığı takdirde -kocasının şikáyetçi olması şartıyla- en az 6 ay hapse mahkûm oluyordu. Ama aynı şeyi yapan erkek, ‘o kadının evli olduğunu bilmiyordum’ deyince ceza almıyordu. Hepimiz bilmiyor muyuz Anadolu kadınının -özellikle küçük kasabalarda- biri medeni nikáhlı, diğerleri -hukukun tanımadığı- uyduruk nikáhlı kumalar arasında yaşadığı halde, eşini yargıya şikáyet edemediğini? Bu kadınlar mı eski düzene dönülmesini ve kendilerini hapse attırabilecek hükmün yasaya tekrar konulmasını istiyor? Anlaşılan AKP’nin ‘zinayı idamlık suç sayacak kadar bağnaz’ seçmenleri boş durmamışlar. Meclis’e gönderdikleri ‘vekillerini’ tatilde sıkıştırmışlar. Biz o seçmenleri de anlıyoruz ama ‘erkek’ olmaktan çok mutlu ve müftehir görünen bu insanların ‘zina yapan kadına ceza verilsin’ iddiasıyla ortaya çıkınca, kendi güçleriyle başedemediklerini kanun yardımıyla çözmek gibi bir zaaf ilan ettiklerini görmüyorlar mı, merak ediyoruz. Aslında lafı uzatmaya hiç gerek yok... Eşin zina yaptıysa boşarsın biter. Katlanırsan da o senin bileceğin bir husustur. İşte o kadar... *********************************************************************** ZİNA SAVAŞI : ZİNA KAPIŞMASI 27/08/2004 Hürriyet Manşet SALİH KAPUSUZ ALİ TOPUZ ORHAN ERASLAN AKP, Ceza Yasa Tasarı’nı görüşmek için TBMM’yi 14 Eylül’de olağanüstü toplantıya çağırdı. İktidar, suç olmaktan çıkarılan ‘zina’ da dahil 5-6 maddenin değiştirilmesini gündeme getirdi. AKP, TCK tasarısında yer alan, zinayı suç olmaktan çıkaran maddeyi Genel Kurul’da değiştirmek istiyor. CHP ise komisyondan uzlaşmayla geçen tasarıya müdahale edilmesi halinde görüşmeleri kilitleme tehdidinde bulundu. AKP’nin Türk Ceza Yasa Tasarısı’nı görüşmek için TBMM’yi 14 Eylül’de olağanüstü toplantıya çağırmasıyla, AKP ve CHP arasında ‘zina yeniden suç olsun mu olmasın mı?’ tartışması başladı. AKP Meclis yönetimi, TCK tasarısının Genel Kurul görüşmelerinde daha önce suç olmaktan çıkarılan zinayı yeniden suç haline dönüştürmek de dahil olmak üzere 5-6 maddede önemli düzenlemeler yapmak istiyor. CHP yönetimi ise AKP’nin yapmak istediği değişikliklerin kabul edilmesi halinde, TCK’nın ‘bir şeriat yasası’ haline geleceğini öne sürüyor. AKP Grup Başkanvekili Salih Kapusuz, ‘Tasarı üzerindeki tüm çalışmalar ZİNA SAVAŞI : ZİNA KAPIŞMASI 27/08/2004 Hürriyet Manşet bugüne kadar iki partinin uzlaşmasıyla yapıldı. Genel Kurul’da da bu uzlaşmanın sürmesini istiyoruz. Ama 5-6 maddede uzlaşma olmaması da dünyanın sonu olmaz. Sonuçta kararı Meclis Genel Kurulu verecek, herkesin de bu karara saygı göstermesi gerekir’ dedi. Kapusuz, kişisel görüşüne göre, anlaşma olmaması durumunda bu maddeleri mevcut haliyle bırakmanın da bir çözüm olabileceğini söyledi. Kapusuz, CHP’nin uzlaşmaya yanaşmayarak Genel Kurul’da engelleme yoluna gitmesi halinde tasarı görüşmelerinin tıkanabileceğinden endişe ettiğini ifade etti. İki parti arasında oluşan görüş ayrılığını konuşmak amacıyla Adalet Bakanı Cemil Çiçek, AKP Grup Başkanvekili Salih Kapusuz ve AKP’li TBMM Adalet Komisyonu Başkanı Köksal Toptan, bugün Baykal’ı CHP Genel Merkezi’nde ziyaret edecek. CHP: MECLİS’İ TIKARIZ +++++++++++++++ CHP Grup Başkanvekili Ali Topuz, CHP tarafından onaylanmayan bir değişiklik getirmesi halinde tasarıyı engelleyeceklerini tehdidinde bulunmuştu. Tasarının Adalet Komisyonu’ndaki mimarlarından CHP Niğde milletvekili Orhan Eraslan ise şunları söyledi: ‘AKP’nin istediği bu değişiklikler yasalaşırsa, o zaman TCK bir cumhuriyet yasası değil, şeriat yasası haline gelir. Atatürk devrimlerinin korunmasıyla ilgili maddeyi çıkarmak istiyorlar, zinayı yeniden suç olarak getirmek istiyorlar, türbanlı öğrenciyi derse almamak ya da kamu dairelerine almamaya 4 yıldan 10 yıla kadar hapis cezası verilmesini istiyorlar’ dedi. *********************************************************************** CHP DEĞİŞİKLİĞE KARŞI : TCY'DE UZLAŞMA ZOR 26/08/2004 Cumhuriyet Haber KEMAL ANADOL AKP hükümetinin bazı değişiklik önergeleri getirmek istemesi nedeniyle Türk Ceza Yasa Tasarısı'nın TBMM Genel Kurulu'ndan uzlaşmayla çıkarılması zor görünüyor. CHP, ideolojik değişikliklere kalkışılması durumunda muhalefet edileceğini açıklarken AKP, devrim yasalarına aykırı hareket edenlere hapis cezası öngören maddenin çıkarılması, türban yasağını uygulayanların cezalandırılması ve zinanın da suç kapsamına alınmasını istiyor. AKP, TBMM'nin TCY Tasarısı'nın görüşülmesi için 14 Eylül'de olağanüstü toplantıya çağrılmasına karar verirken tasarı üzerindeki tartışmalar yeniden alevlendi. AKP, tasarının 9 maddesinin değiştirilmesi ve yeni bir madde eklenmesi yönünde muhalefet şerhi koyarken genel kurul görüşmeleri sırasında bu yönde önergeler verilmesi bekleniyor. CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol , ''Türban ve Atatürk devrimleriyle ilgili bazı önergeler hazırladıkları haberleri var. Tasarı uzlaşmayla geçmeli, mevcut metin uzlaşma metnidir. 'Önerge veririz, değiştiririz' gibi dayatmalar kabul edilemez'' dedi. AKP'nin gündeme getirmesi beklenen düzenlemeler şöyle: * Kişinin eğitim-öğretim hakkını kullanmasına engel olunması durumunda fail hakkında 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası verilmesi. Bu hükümle türban yasağını uygulayanlara ceza verilmesi amaçlanıyor. * Bir kişinin kamu kurumlarında veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarında verilen hizmetlerden yararlanmasına engel olunması durumunda, fail hakkında 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası verilmesi. Bu hükümle, özellikle orduevlerindeki türban yasağının delinmesinin hedeflendiği kaydedildi. CHP DEĞİŞİKLİĞE KARŞI : TCY'DE UZLAŞMA ZOR 26/08/2004 Cumhuriyet Haber * Bir kimseyi, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmaktan men eden kişiye 1 yıldan 5 yıla kadar ceza verilmesi. * Din hizmeti veren kişilerin ya da eğitim, öğretim veya güvenlik hizmeti veren kamu görevlilerinin görevlerini yerine getirirken veya görevleriyle bağlantılı olarak belli bir siyasi görüş veya partinin lehine veya aleyhine propaganda yapılması durumunda, fail hakkında 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası verilmesi. * Türk harfleri ve giyilmesi yasak kisvelerle ilgili devrim yasalarına aykırı hareket edenlere ceza verilmemesi. Tasarıda, devrim yasalarına aykırı hareket edenlere 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezası verilmesi öngörülüyor. * Zinanın yeniden yasa kapsamına alınarak zina eden evli kişiye diğer eşin şikâyeti durumunda 6 aydan 2 yıla kadar ceza verilmesi. * Tasarının ''kanuna aykırı eğitim'' başlığıyla düzenlenen ''Kanuna aykırı olarak eğitim kurumları açanlar ve buralarda öğretmenlik yapanlar ile bunları çalıştıranlara 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası verilir'' maddesinin metinden çıkarılması. Söz konusu madde, izinsiz olarak Kuran kursu ve özel öğretim kurumu açanların cezalandırılmasını öngörüyor. İptal edilen düzenlemede ısrar AKP'den içtüzük çalımı AKP iktidarı, kapsamlı bazı yasa tasarılarını hızla TBMM'den çıkarmak için Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilen içtüzük hükümlerini yeniden gündeme getiriyor. Yüksek mahkemenin gerekçesi nedeniyle eski düzenlemedeki bir tümceyi çıkaran AKP milletvekilleri, ''temel yasa'' kavramının ''açık, belirli, genel'' olması, ''milletvekillerinin yasama faaliyetlerine etkili biçimde katılımına engel oluşturmaması'' gibi gerekçeleri ise görmezden geldi. Hükümet, TCY Tasarısı'ndan önce içtüzük değişikliği gerçekleştirmeyi hedefliyor. Böylece 350 maddelik tasarının ''temel yasa'' kapsamında birkaç bölüm halinde hızla genel kurulda görüştürülmesi planlanıyor. Aynı amaçla daha önce yapılan içtüzük değişikliği Anayasa Mahkemesi'nce ''hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığı'' için iptal edilmişti. AKP'nin genel kurul gündeminde bekleyen içtüzük önerisinin de mahkemenin gerekçelerini karşılamadığı belirtiliyor. Önceki içtüzük değişikliğinde, ''temel yasa'' nın yanı sıra ''ülkenin ekonomik ve teknolojik gelişimi ile doğrudan ilgili yeniden yapılanma kanunları'' kavramı getirilmişti. Yüksek mahkeme, içtüzüğü iptal ederken hem temel yasa kavramı hem de yeniden yapılanma yasası kavramındaki belirsizliğe dikkat çekmişti. AKP'nin önerisinde ise ''yeniden yapılanma kanunları'' tümcesi ile ''özel görüşme ve oylama usulü'' ifadelerinin çıkarılmasıyla yetinildi. Ancak ''temel yasa'' kavramına açıklık getirilmedi. İçtüzük değişikliğine göre, ''temel yasa'' konusunda danışma kurulunda anlaşma olmazsa, genel kurulda beşte üç çoğunluk (330 oy) ile bu konuda karar alınabilecek. Bu durumda AKP, 330 oyla istediği tasarıları ''temel yasa'' kapsamında görüştürebilecek. ***********************************************************************