TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ KÜTÜPHANE VE DOKÜMANTASYON MÜDÜRLÜĞÜ 20/09/2004 ************************************************************* ZİNA İNADI TCK'YI DOĞMADAN BİTİRDİ : TCK ZİNA DUVARINA ÇARPTI 17/09/2004 Radikal Manşet İdam cezasını tümüyle kaldıran, Kürtçe yayını başlatan AKP, AB'ye uyumda 'zina'ya takıldı. Zinanın TCK'ya taşınması ve hapisle cezalandırılması kararını, CHP'nin 'Meclis'i terketme' resti karşısında 'uzlaşmayı bozan taraf olmamak' endişesiyle uygulamaya koyamayan AKP, çözümü, tasarının yürütme ve yürürlüğü düzenleyen son iki maddesini Adalet Komisyonu'na geri göndermekte buldu. Uzlaşma doğrultusunda 343 madde Meclis Genel Kurulu'nda benimsendi ancak son iki madde geri çekilince tasarı yasalaşamadı. AKP bu taktikle, zina suçuyla ilgili yapılabilecek bir düzenlemenin, AB'nin 6 Ekim'de açıklayacağı İlerleme Raporu'nu olumsuz etkilemesini önlemeyi hedefledi. Adalet Komisyonu, tasarının kabul edilen maddeleriyle ilgili yeni bir tasarrufta bulunamayacak, ancak tasarıya bir ek madde eklenmesini öngörebilecek. Komisyonda ek madde önerme kararı almazsa, Genel Kurul'da bu düzenleme tekriri müzekkere veya yeni madde ihdasıyla tasarıya eklenebilecek. Erdoğan talimat verdi AKP ile CHP arasında 14 Eylül'de 'ortak önerge' konusunda uzlaşmıştı. Ancak AKP'- den gelen 'Ortaklık dışında da önerge verebiliriz' sinyalleri üzerine Genel Kurul'da dün saat 11.00'de başlaması gereken görüşmeler, 14.00'e kadar ertelendi. Erdoğan'ın, AKP yöneticilerine 'Zina önergesinden vazgeçilmeyecek' talimatı verdiği anlaşıldı. Genel Kurul'un ertelenmesiyle birlikte AKP'de önerge hazırlıkları başladı. Adalet Bakanı Cemil Çiçek ile Adalet Komisyonu Başkanı Köksal Toptan, grup yöneticileri ve hukukçu milletvekilleriyle bir araya geldi. Toplantıya Erdoğan'a yakınlığı bilinen Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı ile Genel Sekreter İdris Naim Şahin katıldı. Bu toplantıda ortaya çıkan seçenekler Başbakanlık binasına taşındı. TBMM'den ayrılan Çiçek, Toptan ve parti yöneticileri, Başbakanlık'ta, Erdoğan ile bir araya geldi. Başbakanlık'taki toplantıda Erdoğan, CHP ile varılan uzlaşma ve AB'den gelen tepkileri anımsatan heyete "Toplumun ihtiyaçlarına cevap verecek bir düzenleme istiyorum" karşılığını verince, hapis cezalı seçenekler değerlendirildi. Zina konusunda TCK'ya yeni bir madde eklenmesi yerine, aile hukukunu düzenleyen 233. maddeye bir fıkra eklenmesi, zina tanımlamasından kaçınılması ve bunun yerine 'cinsel sadakatsizlik' ifadesinin kullanılması ve bir yıl hapis cezası önerilmesi benimsendi. Başbakanlık'tan dönen AKP Grup Başkanvekili İpek, TBMM'de CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol ile görüştü. İpek, hazırladıkları önerge hakkında bilgi verip uzlaşmanın sürmesi dileğini iletti. Baykal'ı arayarak bilgilendiren Anadol, aldığı "Adı ister zina ister cinsel sadakatsizlik olsun, bu anlayışı yansıtan hiçbir önergeye destek vermeyiz" yanıtını İpek'e iletti. Baykal: Meclis'i terk ederiz Bunun üzerine Cemil Çiçek bir kez de CHP Genel Sekreteri Önder Sav'ı arayarak yardım istedi ancak olumlu yanıt alamadı. Baykal daha sonra arkadaşlarıyla yaptığı değerlendirmede, "Zinayı bir başka isim altında dayatıyorlar. Önerge verilirse uzlaşmanın bozulduğunu ilan eder Meclis'i terk ederiz. Bu yasa AKP'nin yasası olur, hesabını da AB'ye, kamuoyuna verirler" dedi. Bu açıklamalardan sonra CHP beklemeye çekildi. Ancak tartışmalı maddeler ortak önergelerle değiştirilmeye devam etti. Gözler Genel Kurul'a ve aile hukukunu düzenleyen 233. maddeye çevrildi. Ancak AKP bu maddeye söz konusu önergesini vermedi. Kulise çıkan AKP milletvekilleri şaşkınlıklarını dile getirirken, AKP Grup Başkanvekilleri ZİNA İNADI TCK'YI DOĞMADAN BİTİRDİ : TCK ZİNA DUVARINA ÇARPTI 17/09/2004 Radikal Manşet Eyüp Fatsa ile Sadullah Ergin gazetecilerin sorularıyla bunaldı. Ergin, yeni bir madde olarak ya da tekriri müzekkere yoluyla gelip gelmeyeceğine ilişkin sorulara "Bilemem, kara tren gecikir belki hiç gelmez" yanıtını vermekle yetindi. Bu sırada Adalet Bakanı Cemil Çiçek, TBMM'den ayrıldı. CHP ile uzlaşmanın sürmesinden yana olduğu belirtilen Çiçek'in, 233. madde görüşülürken önerge verilirse CHP'lilerden gelecek eleştirileri dikkate alarak Meclis'ten ayrıldığı yorumu yapıldı. Çiçek'in daha sonra Erdoğan ile ikinci bir görüşme yaptığı bildirildi. Görüşmelerde sona yaklaşılırken, CHP, AKP'yi yeni bir denemede bulunmaması konusunda uyardı. AKP'nin tekriri müzekkere ya da ek madde yolunu seçmesi olasılığını değerlendiren Baykal, arkadaşlarına "Bunun siyasi cinayet, siyasi ahlaksızlık olacağını AKP'ye iletin" talimatı verdi. AKP'lilerle görüşmeleri sürdüren Anadol da, "Tekriri müzekkere olacağına inanmıyorum. Çünkü bu siyasi zina olur" dedi. Uzlaşmayı bozmayan ve önerge vermeyen AKP, tasarının yürütme ve yürürlük dışındaki maddelerinin geçmesini sağladı. Sona gelindiğinde ise, tekriri müzekkere ya da ek madde yollarını kullanmaya cesaret edemeyen AKP çözümü, tasarının son iki maddesini komisyona çekmekte buldu. Böylece TCK tasarısı yasalaşamadı. Adalet Komisyonu Başkanı AKP'li Köksal Toptan, TCK'nın, Ceza Muhakemeleri Usulü, Ceza İnfaz ve Bölge Mahkemeleri yasa tasarılarıyla bir bütün olduğunu, eşzamanda yürürlüğe girmemesi halinde uygulamada sorun olacağını söyledi. Toptan, tasarıyı bu nedenle komisyona çektiklerini öne sürdü. CHP'liler AKP'nin kararına tepki gösterdi. Genel Kurul'da Mustafa Özyürek, Algan Hacaloğlu ve Canan Arıtman'ın da bulunduğu çok sayıda milletvekili AKP'lilere, 'Bu yaptığınız ayıp. O zaman olağanüstü toplantıya ne gerek vardı. Yakışmıyor' diye tepki gösterdi. AKP'liler ise suskun kaldı. Çözüm Çiçek'ten geldi CHP Grup Başkanvekilleri Ali Topuz, Kemal Anadol ve Haluk Koç ortak basın toplantısında, AKP'yi tutarsızlık ve samimiyetsizlikle suçladı, "13 maddeyi uzlaşmayla değiştirdik. Bu yasa zaten bir yıl sonra yürürlüğe girecekti. Gerekçeleri inandırıcı değil. Zina TCK'ya girecekse, AB yine aynı tepkiyi verecek. Bu işte cemaatleri ayağa kaldıran, bu baskıyı yaratan, bu baskıyı CHP'ye yönlendiren Başbakan Erdoğan'dır. Zinada bize Çin işkencesi yaptılar, her an nereden bir şey gelecek diye bekledik. AKP'nin AB treninin lokomotifi olmayacağı görülmüştür" dediler. Tüm gün uzlaşma görüşmelerini yürüten Adalet Bakanı Çiçek ile parti yönetimi, son anda geliştirdikleri geri çekme formülünü Erdoğan'a akşam saatlerinde yaptıkları görüşmede kabul ettirdi. Çiçek'in, "Aksi takdirde CMUK ve İnfaz Yasası gibi kapsamlı tasarıları CHP ile uzlaşarak çıkarmamız zorlaşır" dediği öğrenildi. Erdoğan'ın onay vermesiyle formül hayata geçirildi. *********************************************************************** AKP'DEN ZİNA TAKTİĞİ : YENİDEN 'ZİNA' KRİZİ 17/09/2004 Cumhuriyet Manşet ALİ TOPUZ HALUK KOÇ AKP'DEN ZİNA TAKTİĞİ : YENİDEN 'ZİNA' KRİZİ 17/09/2004 Cumhuriyet Manşet CHP'nin muhalefetini aşamayan hükümet, 343 maddesi kabul edilen TCY Tasarısı'nı komisyona geri çekti İLERLEME RAPORU BEKLENİYOR Başbakan'ın "zinayı suç sayma" ısrarı TCY görüşmelerini tıkadı. AKP'nin ''cinsel sadakatsizlik'' başlığıyla zina suçunun yasaya eklenmesi istemine CHP rest çekince tasarının yürürlük ve yürütme maddeleri Adalet Komisyonu'na geri çekildi. AKP'li Toptan'ın, buna gerekçe olarak "bekleyen diğer ceza tasarılarını" göstermesine karşın, asıl amacın AB'nin ilerleme raporundan sonra "zina suçuna formül bulmak" olduğu belirtiliyor. AKP'li Fırat, gelinen aşamanın AB açısından yeterli olduğunu söyledi. CHP: HALK VE AB ALDATILDI CHP'liler, Meclis'i olağanüstü toplantıya çağırıp tasarıyı yapay gerekçeyle donduran AKP'nin halkı aldattığını söylediler. CHP'li Kemal Anadol, ''Zina için yeniden görüşme açılırsa bu siyasi zina olur'' dedi. Haluk Koç, ''AKP, AB treninde bu çelişkiyle lokomotif olamaz'' görüşünü dile getirdi. Ali Topuz da iktidarın AB'yi kandıracak formül aradığını söyleyerek ''Sorunun asıl kaynağı, tarikatları harekete geçiren Başbakan'dır'' diye konuştu. Erdoğan ise "her şeyin yolunda" olduğunu savundu. Başbakan Erdoğan'ın zinayı suç saymaktaki ısrarı üzerine tasarı komisyona geri çekildi Yeniden 'zina' krizi Başbakan Tayyip Erdoğan 'ın ''zinayı suç sayma'' ısrarı Türk Ceza Yasası Tasarısı görüşmesini tıkadı. Başbakan'ın ''cinsel sadakatsizlik'' başlığıyla zina suçunun ceza yasasına eklenmesi için ısrarlı olmasına CHP rest çekince tasarının yürürlük ve yürütme maddesi Adalet Komisyonu'na geri çekildi. AKP'li Komisyon Başkanı Köksal Toptan geri çekme gerekçesi olarak, diğer ceza tasarılarıyla ''eşzamanlı olması'' istemlerini gösterdi. AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat , TCY Tasarısı'nın yürütme ve yürürlük maddeleri dışında görüşmelerinin tamamlanmasının AB açısından yeterli olduğunu söyledi. Gün boyunca AKP'nin ''zinayı suç sayma'' ısrarına direnen CHP yöneticileri, 1 yıl sonra yürürlüğe girecek olan tasarıyı dondurma gerekçesini gerçekçi bulmadı. AKP ile CHP arasında salı günü varılan anlaşmanın ardından uzlaşma havasında gerçekleştirilen TBMM'nin olağanüstü toplantısına AKP'nin fiyaskosu damga vurdu. Erdoğan'ın Tacikistan'da bulunduğu salı günü Başbakan Vekili olarak Abdullah Gül 'ün çözdüğü ''zina gerilimi'' dün Başbakan'ın devreye girmesi üzerine yeniden gündeme geldi. Dün saat 11.00'de açılması gereken genel kurulun ilk oturumu kapatılınca AKP içindeki bunalım ortaya çıktı. AKP grup başkanvekillerinin yeni bir zina önergesi için çalışma yapmaları parti içinde de sorun yarattı. Başbakan Erdoğan'ın talimatıyla yapılan girişime Adalet Bakanı Cemil Çiçek , Adalet Komisyonu Başkanı Köksal Toptan ve Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu 'nun itiraz etmesi üzerine gerilim tırmandı. Konuyu değerlendirmek için genel kuruldan ayrılan Çiçek, Toptan ve Kuzu, Adalet Komisyonu'nda AKP grup başkanvekilleri Haluk İpek, Faruk Çelik , AKP Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı ve AKP Genel Sekreteri İdris Naim Şahin ile bir araya geldi. AKP yöneticileri, saatler süren toplantıda bir sonuca varamadı. Grup başkanvekillerinin düzenlemede ısrar etmesi üzerine sinirlenen Burhan Kuzu toplantıyı terk ederken AKP'lilerin değerlendirmesi saat 13.30'a kadar sürdü. AKP'DEN ZİNA TAKTİĞİ : YENİDEN 'ZİNA' KRİZİ 17/09/2004 Cumhuriyet Manşet Erdoğan'la görüşme Komisyondaki toplantıda karar alamayan hükümet ve parti yetkilileri, genel kurulun öğleden sonraki açılış saatinden önce Erdoğan'ın yanına gitti. Görüşmede, Erdoğan'ın ''CHP'lilerle görüşün, ikna etmeye çalışın'' diyerek zina düzenlemesinde ısrarlı olduğu öğrenildi. Yeniden Meclis'e dönen AKP yöneticileri, CHP grup yöneticileriyle görüşerek uzlaşma aradı. Ancak CHP Grup Başkanvekili Ali Topuz başlığı ''cinsel sadakatsizlik'' de olsa hiçbir şekilde zina düzenlemesine onay vermeyeceklerini, her türlü engellemeyi yapacaklarını söyledi. Genel kurula verilen ikinci bir arada Cemil Çiçek yeniden Başbakanlık'a gitti. Başbakan'dan alınan talimat doğrultusunda genel kurul çalışmaları tasarının son iki maddesine kadar sürdürüldü. AKP, son dakikaya kadar CHP ile uzlaşma havasını bozmayarak 13 ayrı değişiklik yaptırdı. AKP'nin sürpriz kararını, Komisyon Başkanı Köksal Toptan yürürlük maddesine gelindiğinde açıkladı. Toptan, bölge adliye mahkemeleri, Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası ve Ceza İnfaz Yasası değişikliklerinin beklenmesi için tasarıyı komisyona geri çektiklerini bildirdi. AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat da, TCY Tasarısı'nın yürütme ve yürürlük maddeleri dışında görüşmelerinin tamamlanmasının AB açısından yeterli olduğunu söyledi. Tasarının ilgili diğer 3 düzenleme ile birlikte ve eşzamanlı olarak yürürlüğe girmesinin planlandığını, bu nedenle komisyona geri çekilmesinin doğal olduğunu söyleyen Fırat, ''Bu geri çekmenin altında başka bir neden aranmamalıdır'' dedi. Tasarının komisyona geri çekileceğine aynı gün karar verildiğini ve bunun CHP'ye de bildirildiğini belirten Fırat, TBMM'nin bugün Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderdiği Bakanlar Kurulu ile yasama organı üyelerinin bu görevlerinde geçen sürelerin akademik kariyer süresinden sayılmasını öngören yasayı görüştükten sonra 1 Ekim'e kadar yeniden tatile gireceğini kaydetti. AKP'nin kararına tepki gösteren CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol, zaten 1 yıl sonra yürürlüğe girecek olan tasarıyı bu gerekçeyle durdurmanın inandırıcı olmadığına dikkat çekti. Toptan'ın söz ettiği tasarıların 5-6 aydan önce tamamlanamayacağına işaret eden Anadol, bu arada Avrupa Birliği'nin ilerleme raporunun çıkacağını, oysa iktidarın tasarıyı bu rapora yetiştirmek için olağanüstü toplantı çağrısında bulunduğunu vurguladı. CHP Grup Başkanvekili Ali Topuz, tasarının görüşmeleri sırasında parlamentoda çok yoğun bir çalışma yapıldığını belirterek ''Bu dönem zarfında bir kısım cemaatlerin, tarikatların temsilcileri TBMM'nin kulislerinde, milletvekillerinin odalarında AKP'lilere baskı yapmıştır. Sayın Başbakan da bu baskıları bizim üzerimize baskı olarak yönlendirmiştir'' dedi. AKP'lilerin sürekli AB'yi kandıracak bir formül aradığını vurgulayan Topuz, ''Hani bu tasarı ilerleme raporuna olumlu etki yapacaktı? Ne oldu, yoksa AB hedefinden mi vazgeçtik? AB bize büyük güvensizlik duymakta haklı hale gelmiştir. Sorunun asıl kaynağı, Başbakan'ın kendisidir. Çünkü tarikatları, cemaatleri harekete geçiren de odur, onları bize karşı bir baskı unsuru olarak kullanan da odur'' diye konuştu. CHP Grup Başkanvekili Haluk Koç da ''TCK serüveni tamamlanmadan sona ermiş görünüyor. AKP, AB treninde bu çelişki, bu hezeyanla lokomotif olamaz. AKP'nin ipiyle kuyuya inilmez. Bu gerçek ortaya çıkmıştır'' görüşünü dile getirdi. AKP hükümetinin istediği değişiklik Başbakan Recep Tayyi Erdoğan'ı n ''cinsel sadakatsizlik'' başlığıyla zina AKP'DEN ZİNA TAKTİĞİ : YENİDEN 'ZİNA' KRİZİ 17/09/2004 Cumhuriyet Manşet suçunun ceza yasasına eklenmesi için ısrarlı olması Türk Ceza Yasa Tasarısı görüşmesini tıkadı. AKP yöneticilerinin hazırladığı önerge, ''cinsel sadakatsizlik durumunda, eşlerden birinin yazılı şikâyeti üzerine 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezası verilmesini, bunun kadın ve erkeğe eşit şekilde uygulanmasını'' içeriyor. ''Cinsel sadakatsizliğin'' ise gerekçede ''cinsel birleşme'' olarak tanımlanması planlanıyor. Bu hükmün eşlerden biri aleyhine istismar edilmesi durumunda da ceza öngörülecek. *********************************************************************** AKP'DE ZİNA DEPREMİ 17/09/2004 Radikal Köşe Yazısı MURAT YETKİN Erdoğan, Baykal ile Gül'ün zina konusunda yaptığı anlaşmadan hoşnut değil Önce neler olduğunu bir sıraya koyalım. 27 Ağustos günü Adalet Bakanı Cemil Çiçek ve TBMM Adalet Komisyonu Başkanı Köksal Toptan, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'dan randevu istiyorlar. Genel Merkez'deki görüşmede, 15 Temmuz'daki Meclis kapanışı öncesi yeni Türk Ceza Kanunu (TCK) üzerine varılan AKP-CHP uzlaşmasında tadilat istiyorlar. Ve AKP'nin zinayı hapislik suç saymak istediğinin anlaşılmasıyla tartışma başlıyor. Bu arada, 6 Eylül'de AB Genişleme Sorumlusu Günther Verheugen, 6 Ekim'de yayımlanacak ve Türkiye'nin son üç yılki çabalarının meyvelerini toplayacağı İlerleme Raporu öncesi son görüşmeler için Ankara'ya geliyor. Olumlu gelişmelerden söz ederken, zina konusunu bir olumsuzluk olarak Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül ile görüşmesinde gündeme getiriyor. Erdoğan'ın "Konu görüşülmedi" diye yalanlamasını da, Verheugen, basın toplantısında "Görüştük" diye yanıtlıyor ve bu anlayışın Türk yönetimine Avrupa'da olan bakışı etkileyeceğini söylüyor. AKP'nin 14 Eylül'deki Meclis açılışında zinanın suç olması yönünde bir talepte bulunup bulunmayacağı gerilim konusu oluyor. Baykal, Grup Başkanvekili Kemal Anadol aracılığıyla Cemil Çiçek'e görüşmek istediği mesajını iletiyor. Çiçek, Erdoğan'ın yurtdışında olması nedeniyle Gül başkanlığında toplanan gruptan ayrılıp Anadol'un odasına gidiyor ve grup toplantısı ardından görüşebileceklerini söylüyor. Buluşuyorlar. Görüşmenin ilk 15 dakikası, Gül'ün bir telefon konuşması nedeniyle sohbetle geçiyor. Sonra Baykal, daha önce üzerinde anlaşma sağlananların dışında bir değişiklik kabul etmeyeceklerini söylüyor. Ve ekliyor: Ama yapmak isterseniz, size engel olmayız. Yalnızca, artık bu anlaşmanın parçası olmadığımızı açıklarız. Bunun devamında pek bir müzakere de olmadan anlaşma sağlanıyor. Baykal böylece, AKP'den 'CHP zinayı savunuyor' türünden bir propaganda ihtimalinin önünü kesiyor. Toplantı uzlaşmayla sonuçlanıyor ve Baykal, Gül ve Çiçek kameralar karşısında, anlaşma dışı bir girişimin olmayacağını ilan ediyorlar. Bunun üzerine TCK maddeleri jet hızıyla Meclis'ten geçmeye başlıyor. Erdoğan döndü, hava döndü Ancak 15 Eylül akşamı, Erdoğan'ın Türkiye'ye dönüşüyle AKP kulisleri karışıyor. Milletvekillerindeki huzursuzluğun TCK'nın çıkmasını ve AB sürecini etkiler hal aldığını fark eden Çiçek'in girişimiyle 22.00'ye dek çalışması planlanan Meclis, 19:45'te tatil ediliyor. Başbakan'ın katılımıyla AKP MKYK toplantısı yapılıyor. Erdoğan'ın bu AKP'DE ZİNA DEPREMİ 17/09/2004 Radikal Köşe Yazısı toplantıda "Halkın isteklerine uygun bir çözüm bulalım" dediği kulise yayılıyor. Dün Çiçek, Toptan ve grup başkanvekilleri, Erdoğan ile bir toplantı daha yapıp Meclis'e geçiyorlar. Başbakan Erdoğan'ın dün Gül ile Baykal arasındaki anlaşmadan memnun olmadığı iyice açığa çıkıyor. Çiçek'in telefonu Çiçek, saat 14.15 gibi Anadol'u arıyor. 'Cinsel sadakatsizlik' suçunun, Medeni Kanun'a atıfta bulunularak yer alıp alamayacağını soruyor. CHP "Biz anlaşmamıza bağlıyız. Gerisi sizin sorununuz" diyor. Anadol'un ret yanıtından tatmin olmayan Çiçek, bir kez de CHP Genel Sekreteri Önder Sav'ı arıyor. Sav da Baykal'a danışarak aynı yanıtı verince, Çiçek, Erdoğan'a giderek "CHP'nin niyeti kötü, Meclis'i terk edebilirler" bilgisini veriyor. Böylelikle maddelerin görüşülmesi sırasında konunun gündeme getirilmesinden vazgeçiliyor. Gerisini biliyorsunuz. CHP lideri Baykal, dünkü konuşmamızda, AKP'nin zina konusunda izlediği çizginin, hem kendi kendilerini yıprattığını, hem de güvenilir bir siyasi muhatap olmaktan çıkardığını söylüyor. Baykal'a göre, AKP 'büyük iddialarla yaptığı çıkışlarda ne kadar hazırlıksız ve omurgasız olduğunu gösteriyor, bocalıyor.' Yeni Şafak yazarı Fehmi Koru, yaşananları 'Muhafazakâr tabanın uyarısı' olarak tanımılıyor, ama bu sarsıntının izlerini yalnız tabanda değil, tavanda da görebiliriz yakında. *********************************************************************** AKP, AB'YE GİRMEK İSTEMİYOR!!! 17/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı ORAL ÇALIŞLAR TV8'de önceki gece zina tartışmasının ardından Fehmi Koru' nun telefonu çaldı. AKP Merkez Yürütme Kurulu'ndan bir milletvekili ''zina'' konusunun yeniden gündeme getirilmek üzere olduğunu söyledi. Şaşırdık. Çünkü bir gün önce AKP ve CHP'nin Türk Ceza Kanunu'nda değişiklik yapılacaksa ancak bunun ortak bir önergeyle gerçekleştirileceğini kamuoyuna açıklamışlardı. ''Zina'' maddesi de taslakta olmadığına göre, bir anlamda bu madde CHP'nin istememesi nedeniyle gündemden kalkmış oluyordu. Kamuoyu böyle yorumlarken ve konu bu şekilde gündemden kalkmış diye düşünülürken şu yazıyı yazdığım sırada gece aldığımız haberin doğru olduğunu anladım. Çünkü AKP sözcüsü, zina konusunu öneri olarak TBMM'ye getireceklerini açıkladı. Bir Avrupa ülkesinin büyükelçisi bana dün, ''Bu zina konusu nereden çıktı, kime sorduysam tam bir cevap alamadım'' diye sordu. Ben de bir gazetecinin bir AKP milletvekiline ''Zinayı tasarıya ekleyecek misiniz'' diye sorduğunu, onun da evet demesi üzerine gazetecilerin Adalet Bakanı Cemil Çiçek' e yöneldiklerini, onun da ''Neden olmasın'' karşılığını verdiğini anlattım. Ardından Dışişleri Bakanı Gül ve Başbakan Erdoğan da devreye girdi ve böylece iş ciddiyet kazandı. AB üyesi ülkeler, bu konunun gündeme gelmesi üzerine yoğun bir eleştiri kampanyası yürüttüler. Böyle bir maddenin ceza kanununa eklenmesinin Türkiye'nin üyelik sorununu ciddi bir şekilde olumsuz yönde etkileyeceğini söylediler. AKP'liler ise son dakikaya kadar ''zina'' ısrarlarını sürdürdüler. Arkalarında İslamcı gazetelerdeki İslamcı yazarların çoğunluğu vardı. AKP, AB'YE GİRMEK İSTEMİYOR!!! 17/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı Büyükelçi, Avrupa'da ''zina'' tartışmalarının yol açtığı tabloyu şöyle özetledi: AB içinde Türkiye'nin girmesini savunanlar olduğu gibi, Türkiye'ye karşı şüpheci bir tutum içinde olanlar da var. ''Şüpheciler'' zina tartışmasını, ''Bakın bu ülke öyle sizin andığınız gibi değişen bir ülke değil. Siz hayal içindesiniz'' diyorlar. Verheugen' in son ziyareti çok önemliydi. Verheugen de süreç içinde Türkiye'nin AB üyeliği için olumlu bir noktaya geldi. Aslında birçok Avrupa ülkesi son iki yıl içinde önemli bir görüş değişikliği içine girdi. Türkiye'de yapılan değişiklikler, demokrasi alanında atılan adımlar heyecanla izlendi. Son ''zina'' girişimi ise Türkiye konusunda şüphesi olanları güçlendirdi. Verheugen gibi olumlu tutum içinde olan kimseleri de zor durumda bıraktı. AKP'lilerin Avrupa'dan gelen olumsuz havayı hissetmemesi mümkün mü? Bizim bildiklerimizin çok daha fazlasını onlar biliyorlar. O zaman buna rağmen neden hâlâ bu konuda ısrarlılar? Herhalde bizim bilmediğimiz başka şeyler biliyorlar. Belki de ortaya çıkan olumlu hava hoşlarına gitmedi ve AB işine taş koymak istiyorlar? Bu durum başka türlü nasıl izah edilebilir? ''Zina'' tartışması gündeme geldiğinden beri Avrupa basını bu konuyu çok önemsedi. AKP'nin ''İslamcı'' arka planı konusunda şüpheler dile getirildi ve ''Acaba gizli bir programları mı var'' soruları sorulmaya başlandı. Türkiye'nin AB'den müzakere takvimi alması, bütün geleceğimizi etkileyecek önemli bir sürecin dönüm noktası. Bu konuda en kritik tarihlerden birisi de 6 Ekim'de açıklanacak komisyon raporu. Önümüzdeki 3 hafta boyunca Brüksel'de bu programa şekil verilecek. Tam bu günlerde, ısrarla, AB'den gelen tepkileri bile bile, bu konuda neden ısrar ediliyor? AKP, muhafazakâr bir parti. Ancak, AB'yi bir çözüm olarak önüne koydu. Başbakan Erdoğan AB üyesi ülkeleri kapı kapı dolaştı. Önümüzdeki günlerde yeniden böyle bir sefere çıkacak. 3 Ekim'de Almanya'nın birleşme gününde bir araya geleceği, dört kez evlenip ayrılmış Alman Başbakanı Schröder' e acaba ne diyecek? Ona ''zina'' cıların hapse atılmasının kerametini mi anlatacak? Aslında ''zina'' yasası Almanya'da geçerli olsaydı, muhtemelen Schröder birkaç kez hapse girmiş olabilirdi... Demek ki AB'yi istemiyorlar. Başka ne denir ki! NOT: Gazete baskıya girerken AKP'nin zina önerisinden yeniden vazgeçtiğini öğrendik. Haydi hayırlısı!.. Sabaha bakarsınız yeniden gündeme getirebilirler. *********************************************************************** YASAYLA GELEN TEHLİKELER 17/09/2004 Radikal Makale AKP'nin yeni TCK'ya zina suçunu koymak istemesi yoğun tartışmalara yol açtı. Zina, Anayasa Mahkemesi'nin kararlarıyla suç olmaktan çıkmıştı. Reşit kişilerin gönüllü olarak kuracağı ilişkiler kamu otoritelerini, temsil ettikleri veya ettiklerini söyledikleri kitleler adına bile olsa ilgilendirmez. Hukuki düzenlemeler ahlaki sorunları çözmez Zinanın Ceza Kanunu'nda zikredilecek bir suç sayılıp sayılmaması ile ilgili tartışmalar bir taraftan ideolojik konumların netleşmesine, bir taraftan da safların iç içe geçmesine yol açıyor. Ayrıca, kimi gazete yazarlarının özgürlük, demokrasi, kamu otoritesi, hak gibi kavramlarla ilgili bilgisinin sığlığının ve olaylara bakışta çifte standartlılığının sergilenmesine de vesile oluyor. Sınırlı kavramla tartışma YASAYLA GELEN TEHLİKELER 17/09/2004 Radikal Makale Öncelikle işaret edilmesi gereken nokta, kimilerinin tekrar tekrar ısıtıp ısıtıp sahneye sürdüğü bazı kavramlarla bu konuda anlamlı bir tartışmanın yapılamayacağıdır. Dünyayı kavraması yirmiyi aşmayan bir kelime hazinesi ile sınırlanmış söz konusu şahısların, aslında bir argüman niteliği taşımayan, slogan olmanın ötesine geçmeyen ve neredeyse tekerlemeye dönüşmüş retoriklerinden bir sonuç çıkmaz. 'Çağdaşlık', 'çağa yakışmama', 'Türkiye'yi temsil etmeme' türünden sözlerin bir anlamı yoktur. Devamlı bu kavramların ardına sığınanların artık biraz zihnî gayret göstermesinin, doğru dürüst tezler geliştirmesinin, kendileri için de, Türkiye için de iyi olacağına inanıyorum. Birey haklarının devletin varlık alanına girmesinden önce var olduğuna, insanların doğuştan gelen vazgeçilmez haklara sahip bulunduğuna, bu hakların toplum tarafından da, devlet tarafından da haklı ve meşru olarak ihlal edilemeyeceğine inanan biri olarak olaya baktığım zaman, benim olmasını istediğim şey, zinanın kadın için de, erkek için de bir suç olarak düzenlenmemesidir. Bunun çeşitli sebepleri var: İlk olarak, evlilik dışı ilişki olarak tanımlanan zina, esas itibarıyla, iki yetişkin birey arasındaki bir olaydır. Reşit kişilerin gönüllü olarak nasıl bir ilişki tesis edeceği, kamu otoritelerini, ister otoritelerin kendi hatırları, isterse temsil ettikleri veya ettiklerini söyledikleri kitleler adına olsun, ilgilendirmez. Devletin vatandaşların cinsel hayatını izlemek gibi bir görevi ve yetkisi olamaz. Tarihte böyle devletler görülmüş ve bunlar, şu veya bu derecede baskıcı, insan hakları ihlalcisi devletler olarak tescil edilmiştir. İkinci olarak, zina, özü itibarıyla, dinî kaynaklı veya dine dayalı ahlaktan kaynak alan bir 'uygunsuz' davranış olarak görülmektedir. Bu anlamda, o, bir günahtır. Günah olan şeyin suç olması demek, dinî kodların pozitif hukuk sistemine nüfuz etmeye başlaması demektir. Din ve hukuk Dinî kodların hukuku hiç etkilemeyeceği iddiasında değilim, zira bu, hukuk toplumsal hayatın bir sonucu olduğundan, teorik olarak saçmalık, pratik olarak hayalcilik olur. Ancak, günah olan şeylerin suç olmasının yolunu açmak, toplumları dinî baskıcılığın sistemleşmesine ve abartılırsa dinî totalitarizme sürükleyen bir yolun başlangıcı olabilir. Dinen günah olan başka şeyler de var, içki içmek, namaz kılmamak, oruç tutmamak gibi. Dinen günah olan zina hukuken suç sayılırsa, pekâlâ diğer günahlar da suç olmaya itilebilir. O zaman Suudi Arabistan'da ve İran'da olduğu gibi, din polisleri ve kamu otoritelerinin din adına baskıları ortaya çıkar. Yani, bazı özgürlüklere elveda dememiz gerekir. Günah olan şeyler genelde günah olarak kalmalıdır. Günah olan icraatların, bir insan hakkı ihlâli teşkil etmedikleri sürece, suç olarak düzenlenmeleri için bir sebep göremiyorum. Toplumsal gerekçeler Zinanın yasaklanması dinî değil toplumsal gerekçelerle de istenebilir. İstenmektedir. Buna göre, yasaktan amaç, aileyi ve toplumu korumaktır. Bir liberal olarak bana devlete toplumu ve aileyi korumak adına topluma, bireylerin hayatlarına, cinselliğin tanzimine varan yetkiler vermek anlamsız ve telikeli görünüyor. Hem devlet böyle bir şeyi başaramaz, hem de birey haklarının ve özgürlüğün korunması bu amaçtan önce gelir. Yasakların bu tür olayların vuku bulmasını engellediği veya suç olmamasının teşvik ettiğine dair emprik veriler yok elimizde. Niyetin iyi olması bu niyete dayalı davranışın ne haklı ve meşru olduğunu ne de kolayca gerçekleştirilebileceğini gösterir. Zina, öncelikle iki kişiyi, karı-kocayı ilgilendirir. Ve bu durumda, YASAYLA GELEN TEHLİKELER 17/09/2004 Radikal Makale suçtan çok kabahat kategorisine girer ve bu kabahatin hesabı veya neticesi öncelikle karı-kocanın meselesidir. Şüphesiz, evlilik bir sözleşme ve taraflar için evlilik dışı ilişki kurmamak sözleşmenin şartlarından biriyse, sözleşmenin ihlâli, ihlâlle karşılaşana bir karşı hareket hakkı veya mecburiyeti yaratabilir. Ama, bu hareketin yapılıp yapılmayacağına, yapılacaksa ne olacağına ve nasıl olacağına karar verecek olan tek tek veya birlikte çiftlerin kendileridir. Tarihin gösterdikleri Bu tür olayların vuku bulmaması, aile kurumunun güçlü olması elbette temenni edilebilir. Bu gayet makul bir tavırdır. Ancak, bu tür temenniler kamu otoritesinin bireysel alanı işgal etme yetkileriyle donatılmasını haklı, meşru, gerekli kılmaz. Tarih şahittir ki, aileyi ve toplumsal dokuyu koruma adına devlete aşırı yetki veren bütün toplumlarda, bu kurumlardaki en büyük tahribatı gerçekleştirenler devletler olmuştur. Ahlakı da, aileyi de koruyacak olan, toplumsal yapı, sosyal normlar, sosyal kontrol, vicdanî hissedişler vb. olacaktır. Bunların yerini hukuk alamaz. Alabileceğini zannetmek, legalizm yanılgısına düşmek, yani her türlü insanî problemin hukukî düzenlemeye konu yapılabileceğini sanmaktır. Yaygın bir yanlış Ne yazık ki, bu yanılgı dindar muhafazakâr kesimde hayli yaygın. Hukuk her toplumun ihtiyacıdır ama hayattaki her şey hukukun konusu değildir. Ahlakî problemler hukukî düzenlemelerle çözülemez. Bunun en iyi ispatı, özellikle ABD'yi her seçim döneminde sarsan kürtaj problemiyle ilgili hukukî düzenlemelerin sonuçlarıdır. Özgürlüğümüze gerçekten düşkünsek, devletin-kamu otoritesinin yetkilerinin sosyalist veya Kemalist argümanlarla-amaçlarla genişletilmesine karşı çıkmanın yanında muhafazakâr argümanlarla-amaçlarla genişletilmesine de karşı çıkmamız gerekir. Atilla Yayla: Gazi Üniversitesi öğretim üyesi; Liberal Düsünce Topluluğu'nun internet sitesinden (http://www.liberal- dt.org.tr) alınmıştır. *********************************************************************** ZİNA ŞEHİT ANALARINDAN DAHA MI ÖNEMLİ 17/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı ERTUĞRUL ÖZKÖK SİZE dün gazeteyi hazırlarken aramızda geçen bazı konuşmaları aktarmak istiyorum. Her gün elinize gelen gazeteyi hazırlayan insanların olaya nasıl baktıklarını göstermesi bakımından ilginç olabilir. Birinci sayfayı hazırlamak üzere masaya oturmaya hazırlandığımız dakikalarda AKP kulislerinden haberler düşmeye başladı. AJANSTAKİ İFADE AKP, zina konusunu yeniden gündeme getiriyordu. ‘Zina’ kelimesini kaldırıp yerine ‘cinsel sadakatsizlik’ kavramını koymayı düşünüyorlarmış. Ben ‘Olmaz böyle şey’ diyerek tepkimi gösterdim. Haber Koordinatörümüz Enis Berberoğlu gülerek ‘Ama oluyor’ dedi. O sırada Yazı İşleri Müdürümüz Doğan Satmış, ekranda haber ajanslarının bu haberi verip vermediğine bakıyordu. ZİNA ŞEHİT ANALARINDAN DAHA MI ÖNEMLİ 17/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı ‘Bakın AP bu haberi nasıl vermiş’ dedi. Dünyanın en büyük iki haber ajansından biri olan AP, gelişmeyi şöyle duyuruyordu: ‘Türkiye’de İslami kökenli iktidar partisi, zinayı ceza kanununa sokma konusunda ısrarlı.’ Evet, AKP’nin başına ‘İslami kökenli’ ifadesi yerleşmişti. Tabii hepimiz ‘cinsel sadakatsizlik’ kelimesine takıldık. Çoğumuz şu görüşteydik: ‘Cinsel sadakatsizlik kavramı, zinadan daha kötüydü.’ Neden derseniz, cevabı basitti: Çünkü bu daha muğlak, daha belirsiz bir kavramdı. Ben bir gün önce yazdığım yazıdan dolayı, kendimi müthiş aldatılmış hissediyordum. Çünkü AKP ile CHP’nin uzlaşmasını övmüş ve bunu ‘pozitif işbirliği’ örneği olarak göstermiştim. Herhalde sadece ben değil başkaları da aynı duyguyu yaşıyordu. Mesela Avrupa Birliği’nde, Türkiye’nin önünü açmak için bizden fazla çaba harcayan insanlar... SİYASİ ZİNA Onlar da daha bir gün önce bu uzlaşmayı öven açıklamalar yapmışlardı. Nitekim Brüksel büro temsilcimiz Zeynel Lüle, orada gerçek bir infialin yaşandığını anlatıyordu. Ertesi gün Avrupa’da çıkacak gazetelerdeki başlık ve yorumları tahmin etmeye çalışıyorduk. İşte bu hava içinde manşetimizi oluşturmaya çalışıyorduk. İlk öneriyi ben yaptım: ‘Siyasi zina...’ Bununla AKP’nin, iki gün önce CHP’yle yaptığı anlaşmaya ihanet ettiğini anlatmak istiyorduk. Başyazarımız Oktay Ekşi itiraz etti. ‘Maksadını aşan, ağır bir ifade olur’ dedi. CEMAAT BASKINI Bunun üzerine AKP’nin getirdiği ‘cinsel sadakatsizlik’ kavramından hareketle ‘Siyasi sadakatsizlik’ manşeti üzerinde konuştuk. Bu içimize daha çok yatmıştı. Gerçekten de AKP’nin yapmak istediği şey, CHP ile yaptığı uzlaşmaya sadakatsizlik anlamına geliyordu. AKP’nin bu tavrının neden kaynaklandığını tartıştık. Bir gün önce ‘cemaat’ten bazı kişilerin Meclis’e gelip baskı yaptığı iddiaları vardı. Bir ara ‘Cemaat baskını’ manşetini düşündük. Ancak bu manşeti destekleyecek somut bilgi yoktu. Elimizde sadece Çanakkale’den gelen bazı kişilerin yaptığı görüşmelerle ilgili genel bilgi vardı. Ama ne konuştuklarını öğrenememiştik. Ortada inanılmaz bir siyasi kargaşa vardı. Anlamadığımız nokta şuydu. AKP, cemaatlerin etkisindeki tabanından zina konusunda gelen baskılara direnemiyordu. Ama o zaman AKP’ye şu sorulmaz mıydı: ‘Aylarca gösteri yapan şehit analarının istekleri, zinanın suç olmasını isteyen cemaatlerin talebinden daha mı önemsizdi?’ AKP, şehit analarının bütün baskısına rağmen idam cezasını kaldıran, dolayısıyla Apo’yu ipten kurtaran kanuna destek vermişti. Doğru da yapmıştı. Çünkü bütün bunlar, Türkiye’de iç barışı sağlayacak ve Avrupa Birliği ZİNA ŞEHİT ANALARINDAN DAHA MI ÖNEMLİ 17/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı yolunda yürümemizi hızlandıracak cesur kararlardı. Şehit analarına direnebilen AKP, cemaatlere niye direnemiyordu? İşte birçok Avupalının kafasında soru işaretine yolaçan çelişki buydu. ŞİMDİLİK BUZDOLABINDA Zina konusu şimdilik buzdolabına kondu. Ama AKP’lilerin şunu çok iyi bilmesi gerekiyor. Bu davranışları ile Avrupalıların kafasında da ‘Takiyye’ şüphesini doğurdular. İnşallah bu şüphenin bedelini Avrupa Birliği projesinde ağır bir yara alarak ödemeyiz. *********************************************************************** SAĞDUYU 17/09/2004 Halka ve Olaylara Tercüman Köşe Yazısı SIRRI YÜKSEL CEBECİ AKP'NİN, Türk Ceza Kanunu'nda yapmayı düşündüğü zinayı suç sayan düzenlemeden -çok kararlı olduğu halde- vazgeçmesini Avrupa Birliği'nin mi, Türkiye'deki liberallerin mi, yoksa sağduyunun zaferi olarak mı görmemiz gerekiyor? Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne sokmaya kararlı bir iktidar partisinin, İlerleme Raporu'nun açıklanmasına üç hafta ve müzakere tarihinin verilip verilemeyeceğinin belli olmasına üç ay kala, AB hukukuyla kesinlikle bağdaşmayan böyle bir düzenleme düşüncesini gündeme getirmesinin zaten mantığı yoktu. AKP'nin iki seçeneği vardı. Ya Ceza Kanunu'nda zinayi suç sayan düzenlemeyi yapmakta ısrar ederek, şimdiye kadar yapılan tüm reformlara bir çizgi çekecek, yani bir çuval inciri berbat edecek; ya da geri adım atacaktı. İkinci yolun seçilmesi, sağduyunun sadece Türkiye'de değil, AKP'de de kazandığı anlamına geliyor. Meclis'te şimdi, Türk Ceza Kanunu Tasarısı'nın maddeleri yıldırım hızıyla görüşülerek kabul ediliyor. İktidarla anamuhalefet partisi arasında uzlaşma olmasaydı, tasarı Meclis'ten geçemeyecek miydi? Elbette geçecekti. Ama bu kadar çabuk ve kolay değil. Tasarıdaki maddeler hem CHP'nin engelleme taktiklerine takılacak, hem de kamuoyunda gereksiz tartışmalara yol açılacaktı. Ancak, bir soru kafaları hala kurcalamaya devam ediyor: - AKP, güçlü bir direnişle ve muhalefetle karşılaşmadığı taktirde, Sayın Ecevit'in 1970'li yıllarda söylediği gibi, duvarın ötesine her an atlayabilir mi? Ve duvarın ötesinde ne var? Dengeci liberaller İNGİLİZ Financial Times gazetesinde önceki gün yer alan bir haber, kafaları büsbütün karıştırıcı nitelikteydi. Habere göre, AKP'de aşırı muhafazakarlar ve Milli Görüş'çüler çoğunluktaydı. Bunlar, Meclis'te temsil edilmeyen küçük bir siyasi parti tarafından baskı altında tutuluyorlardı. Gazetenin adını açıkça vermediği Meclis'te temsil edilmeyen küçük siyasi partinin hangisi olduğunu tahmin edebilmek için fazla düşünmeye gerek yok. Bu iddia doğru ise ve biz değiştik söylemiyle yola çıkanlar, sadece SAĞDUYU 17/09/2004 Halka ve Olaylara Tercüman Köşe Yazısı fiziki varlıklarıyla yeni kulvarda ilerlerken; ruhlarını, yüreklerini ve gönüllerini terk ettikleri yuvada bıraktı iseler, millet açıkça aldatılıyor demektir. Ne var ki, AKP'de aşırı muhafazakarlar ve Milli Görüş'çüler çoğunlukta olsalar bile, liberallerin ağırlığını da unutmamak gerekiyor. Vecdi Gönül, Erkan Mumcu, Murat Başesgioğlu ve Köksal Toptan gibi liberaller - ki böylelerinin örgütteki sayıları da hayli çok- bir denge unsuru olarak AKP'de varlıklarını hissettirebiliyorlar. Nitekim Turizm ve Kültür Bakanı Erkan Mumcu, zinanın Türk Ceza Kanunu'nda suç fiili olarak düzenlenmek istenmesine açıkça karşı çıkanlardan biriydi. AKP homojen değil ŞİMDİLİK iktidarda olmanın avantajını kullanan AKP, sanıldığı kadar homojen bir parti değil. Zina konusunda geri adım atılmasının arkasında yatan en önemli neden de bu. İktidara geldiği günden beri tam bir birlik içinde görünen AKP, zinanın suç sayılmasında ısrar etseydi, kendi içinde de muhalefetle karşılaşabilir ve belki de ilk ağır yarayı alabilirdi. AKP'de gerektiğinde iktidar imkanını bile elinin tersiyle itebilecek ilkeli politikacıların bulunduğunu Sayın Recep Tayyip Erdoğan da çok iyi biliyor. Dolayısıyla, zinanın Ceza Kanunu'nda suç olarak düzenlenmesinden vazgeçilmesini Avrupa Birliği'nden, liberallerden veya CHP'den çok, AKP'deki sağduyu sahiplerinin zaferi olarak değerlendirmek daha doğru olur. *********************************************************************** AKLI KARIŞIK PARTİ 17/09/2004 Vatan Köşe Yazısı GÜNGÖR MENGİ Yeni TCK, bireyi temel alan hukuk düzenine Türkiye'nin yükselmesini sağlayacak. Bunun yanında, AKP'nin değişim iddiasına da sınavdan geçmiş bir terfi ve kalite belgesi kazandıracak. Tabii tasarının zina inadına delinmemesi şartı ile.. İktidar partisi milletvekillerinin yarıdan fazlası Milli Görüş kökenlidir. Partiye öbür sağ akımlardan gelenler AB idealine salt Türkiye'nin menfaatlerini gözeterek bağlıdırlar. Milli Görüşçülerin yarısı AB'yi "parti kapatma dönemine son" vereceği için istiyor. Öteki yarısı ise, kendilerine sürekli yeni mevziler kazandıran din sömürüsü imkânlarının AB yüzünden heba edilmesine karşı direniyor. TCK tasarısı mecliste "hızlandırılmış tren" gibi ilerliyordu. İki günde 346 maddelik tasarının 300'den fazla maddesi kabul edildi. Fakat zina suçunu yasaya dahil etme girişiminin iç ve dış tepkilerle püskürtülmesi, üstüne üstlük din görevlilerine siyaset yasağı getiren maddeye sıranın gelmesi, AKP grubundaki itirazları ciddiye alınması gereken bir sorun önemine yükseltti. Mesele Başbakan Erdoğan'a taşınırken mecliste görüşmelere ara verildi. Brüksel'den gelen uyarı kesindi: Zina yasaya girerse AB zirvesine sunulacak Türkiye raporu olumsuz çıkacaktı. Kendilerini cübbesini yitirmiş imam gibi çıplak hissetmenin huzursuzluğunu yaşayan milletvekillerine yönelik bir meşguliyet tedavisi AKLI KARIŞIK PARTİ 17/09/2004 Vatan Köşe Yazısı uygulandı. AKP'nin zina konusunu "cinsel sadakatsizlik" tanımı ile suç kapsamına almaya karar verdiği haberi kulislere yayıldı. Uyuz eşeği boyayıp satma hilesine CHP'nin razı olmayacağını belli etmesi, bu oyunu bozdu. Ve tren yeniden hareket etti. İktidar grubu, zinayı eklemek üzere herhangi bir önerge vermedi ve madde kazaya uğramadan geçti. Peki tehlike tamamen önlendi mi? Hayır.. "Hızlandınlmış Tren Taktiği" şimdilik işe yarıyor ama birinin "imdat kolu"nu çekip treni raydan çıkarma riski devam ediyor. Çünkü İç Tüzük son ana kadar, zinanın yasaya eklenmesini isteyen bir önergenin görüşülmesine imkân tanıyor. Hepimize hayırlı yolculuklar! *********************************************************************** PEKİ BU ÇOCUĞUN BABASI KİM? 17/09/2004 Akşam Köşe Yazısı NURAY BAŞARAN Günlerdir herkes yazdı, herkes konuştu. Bu konuda çok değişik görüşler ve yorumlar var. İşte ilk aklıma gelenlerden bazıları: **Eğer yasallaşırsa... AB hayal. **Türk örf ve adetlerine göre bu yasallaşmalı. Aksi halde değerlerimizi kaybediyoruz. Yasallaşırsa şeriat gelir. Türkiye AB üyesi olmalı ama bazı ahlaki değerlerini de kaybetmemeli. Onun için bu kanun çıkmalı. Ayrıca yasallaşırsa kadını koruyan çok önemli bir zırh da olur... Hem bu düzenleme ile kadın ve erkeği bu konuda eşitliyoruz. Avrupa'ya entegre olmalıyız ama değerlerimizi de unutmamalıyız.. İyi ama bu konuda en çok hükümete yakın çevrelerde sorun var. Mesela kendi içlerindeki imam nikahlılar ne yapacak? Tayyip Bey bu işi biliyor. Yapamaz, geri adım atarsa bile tabanını memnun etmiş olacak. Daha önceki türban ve İmam Hatipliler olayında olduğu gibi. 'Uğraştım ama yapamadım' diyecek. Bu da çok önemli. AK Parti AB'den iyi bir sonuç alamayacağının istihbaratını aldı. Bu nedenle de önlem alıyor. Böyle bir şey olmaz. Devletin yatak odasında ne işi var? Bu görüşleri çoğaltmak mümkün. Bir kadın yazar olarak şaşkınım. Dilber dudağı, kadın budu köfte gibi kadının, yemek adlarına bile bu şekilde konu edildiği bir ülkede, insan şaşkın olmaz da ne yapar? Neyse biz ana konumuza dönelim: Günlerdir izliyorum. Didik didik ettim. Bu kime hizmet ediyor? Nasıl sonuçlanır? Tayyip Bey ne kadar kararlıdır? Dün, bu konuyu ilk kez manşetine taşıyan gazetenin genel yayın yönetmeni de, nasıl haberi gündeme getirdiklerini yazınca mutlu oldum. Resimdeki bir karanlık bölüm daha aydınlandı. Bir bölüm daha diyorum çünkü bana göre bilinmeyen çok önemli bir şey var ve giz orada gizli gibi...Şimdi gelin biraz kafa yoralım: TCK Tasarısı'nın resmi, yani yazılı kısmı 346 madde, 732 sayfadan oluşuyor. Ama oralarda zinaya ilişkin hiçbir şey yok. Bu kanun Bakanlar Kurulu'nda imzaya açıldı. O ana kadar böyle bir şey yok. Bakanlar Kurulu'nun perde arkası bölümlerine bakıyorum oralarda da hiç gündemde PEKİ BU ÇOCUĞUN BABASI KİM? 17/09/2004 Akşam Köşe Yazısı değil... Derken Adalet Komisyonu'nda Konya Milletvekili Harun Tüfekçi tarafından gündeme getirildiğine rastlıyorum. Tam sevinirken, haber merkezinden arkadaşlarım ona ulaşıyor. Ancak olayı sahiplenmiyor. Yani 'bu bebeğin babası ben değilim' diyor. Eee tasarının babası, yani sahibi Adalet Bakanı Cemil Çiçek önce bu konuyu gündeme getirse de daha sonra 'benim hazırladığım kanun ortada. Burada yok' diyor, konuya yeterince o da sahip çıkmıyor... Türkiye ise hala şu ana kadar kimin ortaya attığı belli olmayan bu gayrimeşru bebeği, yani zinayı tartışıyor. Başbakan'ın önceki gün Gürcistan'dan geri adım attığı haberleri geliyor. Fakat dün öğle saatlerinde işler yine karışıyor. Çünkü bu gayrimeşru bebek anne ve babasız sanki bas bas bağırıyor, sahibini arıyor. Yani ortada bir 'veled- i zina' var...Kimse de bunun nüfusuna baba olarak yazılmak istemiyor. Bildiğim, bu bebeğin failini henüz kimsenin bulamadığı... Zaten başbakan da bulursa galiba ilk zina cezasını ona verecek. *********************************************************************** CHP: TÜRKİYE VE DÜNYA ALDATILDI 17/09/2004 Akşam Haber KEMAL ANADOL ALİ TOPUZ TCK tasarısının geri çekilmesine CHP'liler ateş püskürdü. CHP Grup Başkanvekilleri Kemal Anadol, Haluk Koç ve Ali Topuz, Türk Ceza Kanunu Tasarısı'nın yürütme ve yürürlük maddelerinin Adalet Komisyonu'na geri çekilmesinin ardından TBMM'de ortak bir basın toplantısı düzenledi. Kemal Anadol, 'Ülke için çok önemli bir tasarının geri çekilmesini bir iktidar partisine yakıştıramıyoruz, kınıyoruz'' dedi. Anadol, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, tasarının görüşülme sürecinin ''hiçbir karesinde'' yer almamasını da eleştirdi. Bir gazetecinin 'kendinizi aldatılmış hissediyor musunuz?'' sorusuna Kemal Anadol, 'Hayır. Kendi tabanları altadılmış oldu. Kadınlarımız aldatılmış oldu. Siyasette çek yok, senet yok, siyasetçinin sözü vardır. Sözüne güveniliyorsa o siyasetçi güvenilir siyasetçidir. Zina konusunda mutabakatı bozarlarsa, siyasi zina yapmış olurlar' yanıtını verdi. CHP Grup Başkanvekili Ali Topuz da 'Bir kısım cemaatlerin, tarikatların temsilcileri TBMM'nin kulislerinde, milletvekillerinin odalarında, AK Partililer'e baskı yapmıştır. Sayın Başbakan da bu baskıları bizim üzerimize baskı olarak yönlendirmiştir. Bizi dayatma ile karşı karşıya bırakmıştır'' diye konuştu. Ali Topuz, tasarının TBMM'ye sevkine kadar olan aşamada ne Başbakan ne de diğer AK Partili yöneticiler tarafından 'zina konusunun gündeme taşınmadığını'' söyledi. Küçük bir girişimin, Adalet Bakanı tarafından 'onun yeri burası değildir'' denilerek engellendiğini anlatan Topuz, şöyle konuştu: 'Fakat ne hikmet ise Sayın Başbakan bir inisiyatif alarak zinanın TCK içinde suç olarak yer almasını ifade etmiştir. Türkiye'nin demokratikleşmesi ile ilgili çok önemli bir sorun gibi sunmuştur. Ortalığı tahrik etmiştir, daha sonra, (tabanımızdan gelen birtakım olumsuzlukları bastırmak için güçlük çekiyoruz) bahanesine sığınmıştır.' Haluk Koç da, AK Parti'nin, bu çelişkiler ve heyezanları ile 'AB treninde lokomatif olamayacağı'' görüşünü dile getirerek, 'AKP'nin ipiyle kuyuya CHP: TÜRKİYE VE DÜNYA ALDATILDI 17/09/2004 Akşam Haber inilmez'' dedi. *********************************************************************** DEMOKRASİ BU MU?.. 17/09/2004 Vatan Köşe Yazısı OKAY GÖNENSİN Üç gündür Meclis'te Türkiye'nin en önemli yasa reformu yapılıyor. Bu kadar önemli bir reformdan kamuoyuna kalan, bir kısım AKP'linin devam eden çabaları nedeniyle "zina" meselesi... TRT'nin üçüncü kanalı Meclis çalışmalarını sürekli olarak canlı yayınlıyor. Bu yayını izleyen her vatandaşın açıkça görebileceği bir durum TCK görüşmelerinde açıkça ortaya çıkıyor. * Maddeler okunmakta, başkan "kabul edenler etmeyenler" demekte ve madde geçmektedir. Üç günde 300 madde "görüşüldü." Ve tek tük söz alan milletvekilleri de "anlaşmaya uyarak" herhangi bir değişiklik önergesi vermeyeceklerini belirterek, sadece "kayda geçmesi" için konuştular. Örneğin dün kabul edilen bir madde ile hekimler kendi mesleklerini uygularken "muhbirlik" yapmak zorunda bırakılıyor. CHP'li milletvekili bu maddenin tıp biliminin temel yasası olan "Hipokrat yemini"ne aykırı olduğunu belirtti, ama değişiklik önergesi verilmedi ve madde kabul edildi. Bir başka madde "bekâret kontrolü" yapılmasına imkân veren maddeydi. Yine bir CHP'li milletvekili bu maddenin insan haklarına, kadın haklarına ve Türkiye'nin imzaladığı birçok uluslararası anlaşmaya aykırı olduğunu anlattı. Sonra bu madde kolay kolay anlaşılmayacak bir şekilde değiştirildi ve kabul edildi. Vekillerimiz... Bu manzara, Türkiye'de parlamenter demokrasinin durumu hakkında bir fikir vermektedir. Partili milletvekilleri hükümet ve parti yönetimlerinin kararlarına göre el kaldırmakta ve büyük olasılıkla neye evet neye hayır dediklerini de fazla umursamamaktadırlar. Meclis'teki iki parti anlaştı ve Türkiye'nin en önemli yasal reformu yapılıyor. Milletvekilleri divan katibinin okuduğu, oylanacak madde metnini "biraz" dinliyor ve sonra el kaldırıyor. Denebilir ki, "Bırakırsan da gidip zina meselesine takılıyorlar!" * Doğrudur, bu kadar önemli işler sadece milletvekillerine bırakılamayacak kadar önemlidir, onlara bırakıldığı vakit, ülke sık sık saçma gündem maddelerine mahkûm kalabilmektedir. Yapmak zorunda kaldıkları işin asıl önemli noktalarına "takılmak", bunları tartışmak ve temel alanlarda ülkenin biraz daha ilerlemesi, vatandaşların daha ileri haklara sahip olmaları için kafa yormak ve çalışmak yerine zina ile uğraşmaktan kendini alamayanlar görülmektedir. * Doğrudur, ciddi meseleleri, bu meselelere dair zihni bir birikimi veya en azından zihinsel bir ilgisi bulunmayanlara bırakmamak gerekir. * Bu milletvekillerini esasen liderler seçmiş, Meclis'e getirmişlerdir. Liderlerin bu milletvekillerinden istediği zaten ciddi konularla, cidden ilgilenmeleri ve çalışmaları değildir, istendiği zaman istendiği yönde el kaldırmalarıdır. Onlar da zina gibi meseleler bulur, onlarla vakit geçirirler. *********************************************************************** SORULAR VE KAYGILAR 17/09/2004 SORULAR VE KAYGILAR 17/09/2004 Yeni Asya Köşe Yazısı KAZIM GÜLEÇYÜZ TCK maddeleri, CHP’ye “Sizin razı olmadığınız hiçbir önergeyi Meclise getirmem” sözü veren hükümetin öngördüğü şekilde, Genel Kurul salonundaki koltukların çoğunun boş olduğu müzakeresiz oturumlarda, oylamalara katılan vekillerin kabul oylarıyla bir bir geçiyor. Vekiller hazırlanmasında da, bazı maddelerinin değiştirilmesinde de hiçbir katkıda bulunmadıkları bir temel kanuna neden“kabul” oyu veriyorlar; kendileri dahil, hiç kimse bilmiyor. Genel Kurulda peş peşe kabul edilen maddelerin arkasındaki “evet” oylarının sayısını da. Çünkü hükümetin acelesi var. İlerleme raporu öncesinde AB’ye “Bakın, bunu da yaptık” diyebilmek için, reform parsasından pay alma hesabıyla kendisine bu konuda destek veriyor gibi görünen CHP ile birlikte vekilleri sıkıştırıyor. Uzlaşmalar, iki parti yöneticileri arasında kapalı kapılar ardında yapılan pazarlıklarla temin edilirken, süreçte herhangi bir dahli olmayan vekiller, çıkan sonuçlarla yetinmek ve istenen yönde oy kullanmak durumunda bırakılıyorlar. Kendilerine aktif katılım imkânı verilmeyen bu süreçte “birşeyler”i içlerine sindiremeyenler ise, oylamalara katılmayarak tavır koyuyorlar. Ya da partinin ağırlıklı isimlerinden Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş gibi, tepkilerini gazete makalelerinde “Nereye gidiyoruz? CHP’nin yedeğine mi girdik? CHP bizi esir mi aldı? ANAP’laşıyor muyuz, yoksa MHP’leşiyor muyuz? Bu vaziyette seçmenimizin yüzüne nasıl bakacağız?” gibi sarsıcı ve çarpıcı sorularla dile getiriyorlar. Parti grubunda konuşarak “Başörtüsü ve imam-hatiplerde geri adım attık. 3 Kasım’da dualarla gelmiştik. Bu dualar bedduaya dönüşmesin” uyarısında bulunan AKP’liler de var. Parti kulisleri ise sıkıntının had safhaya çıkma yolunda olduğunu ve AKP’de içten içe ciddî bir kaynama yaşandığını gösteren işaretler veriyor. Sebep, kısa süre önce Başbakanın ağzından “Mutabakat deniyorsa, biz mutabakatı milletle yaptık” sözüyle birilerine meydan okuyan ve milletten büyük alkış ve dua alan tavrın, yerini, CHP’ye sormadan en küçük adım dahi atmama gibi aykırı bir bağımlılığa bırakmış olması. Bu durum AKP’yi, tabanından ve toplumdan yükselen infialle, kırmızı çizgilerinden asla taviz vermeyen CHP’nin dayatma ve diretmeleri arasında sıkıştırıp fena halde bunaltmış bulunuyor. Ve yaşananlar, “AKP’nin hiç mi kırmızı çizgisi yok?” sualinin giderek daha da yükselen bir sesle, yaygınlaşarak sorulmasını netice veriyor. Gelinen noktada, 368 milletvekiline sahip bir iktidarca, azınlıktaki muhalefet partisinin onayına endekslenen TCK gibi bir temel kanun TBMM’den “jet hızıyla” geçerken, ister istemez “İyi ki AB süreci var, aksi halde halimiz nice olurdu” diye düşünmek durumunda kalıyoruz. Çünkü 28 Şubat’ta dayatmacı zihniyetin tepe tepe ve fütursuzca kullandığı 312 gibi netameli ve belâlı bir maddenin son değişikliklerle biraz daha “kullanışsız” hale getirilmesini ve daha önceki 312 skandallarına karşı sesini yükselttiğini hiç duymadığımız CHP’nin bu değişikliklere itiraz edememesini, AB sürecine borçluyuz. Ama Meclisin kaldırdığı 163’ün yerini yıllar sonra 312 ile doldurmaya kalkışan zihniyetin, yarın TCK’dan başka maddeler “keşfederek” 312 gibi kullanmayacağının bir garantisi yok. En azından AB üyesi oluncaya kadar... *********************************************************************** ZİNADA SON GECE 17/09/2004 Sabah Köşe Yazısı YAVUZ DONAT Zina tartışması tıpkı "borsa" gibi... Bir gün iniyor, bir gün çıkıyor... Öfke, inat, ideoloji, siyaset, gurur, çıkar, rekabet, iç hesaplaşma birbirine karışıyor. Ve konu "hukuk zemininden" uzaklaştıkça uzaklaşıyor. Ankara "krizi" sever. Siyaset sektörü işini, gücünü bıraktı, şimdi de "zina kriziyle" uğraşıyor. *** Çarşamba gecesinden bir not... Yurda dönen Başbakan Erdoğan "bazı arkadaşlarıyla" birlikte. Abdullah Gül, Cemil Çiçek, Köksal Toptan ve AKP'nin Başkanlık Divanı üyeleriyle. Konuşulan konu "zina." Abdullah Gül ve daha birkaç kişi "Köksal Toptan formülünden" bahsediyor. Formül "Türk Ceza Kanunu'nda zinadan hiç bahsedilmemesi." İşin "Medeni Kanun'da" düzenlenmesi. Konuşanlar "bu formülden yana." Başbakan'a gelince: - İyi de bunu daha önce Genel İdare Kurulu'nda konuşmadık mı?.. Bakanlar Kurulu'nda konuşmadık mı? *** Bu toplantıda Başbakan'ın "iki cümlesi" çok önemli. Birinci cümle: - Kamuoyuna angaje olduk. İkinci cümle: - Bazı bakanların, Bakanlar Kurulu'ndaki görüşmelere ters düşen beyanları oldu. *** Birinci cümle Başbakan'ın "geri adım atmak istemeyişinin" göstergesi. "Sözümün arkasındayım" şeklindeki tavrı. Başbakan bu tavrını "bir başka cümleyle" takviye ediyor: - Zina konusu AB'nin şartı değil. *** İkinci cümle ise "AKP içindeki bazı görev değişikliklerinin" işareti gibi. Kimler "kabine toplantısında farklı, dışarıya çıkınca farklı" konuşuyorlar? Böyle konuşanların içinde "nasıl olsa görevden alınacağım, öyleyse şimdiden farklı telden çalayım" diyenler var mı? Bu konuda "spekülasyon" çok. Ancak Başbakan'ın "bazı bakanların kendisi ile ters düşen beyanlarından ciddi biçimde rahatsızlık duyduğu" son derece açık. *** Çarşamba gecesinin "hızlı gelişmelerini" görünce... Perşembe sabahı "erkenden" Meclis'e gittik. Saat 09.00'dan önce Adalet Komisyonu Başkanı Köksal Toptan Meclis'e geldi. - Köksal bey, durum nedir? - Böylesine önemli bir yasanın zina tartışması ile gölgelenmesinden büyük üzüntü duyuyorum. - Neden böyle oldu? - Sorun çıkmasını sanki isteyenler var... Krizden sanki yarar umanlar var... Sanki işin içinde bilmediğimiz işler var. *** Köksal Toptan'a "oyun mu var... Oyun içinde oyun mu oynanıyor" diye soruyoruz. ZİNADA SON GECE 17/09/2004 Sabah Köşe Yazısı "Konu hukuk zemininden çıkıyor" demekle yetiniyor. *** Adalet Bakanı Cemil Çiçek de dün oldukça erken "işbaşı" yapanlardan. Saat 09.30, Adalet Bakanlığı'ndayız. - Sayın Çiçek neler oluyor? - Neler olmuyor ki? - Oyun mu?.. Oyun içinde oyun mu? - Zina üzerinden siyaset yapanlar var... Bu tartışmadan fayda umanlar var... Her türlü oyunu oynayanlar var. - Ticaret... Çıkar... Borsa... Kriz ticareti... Onlar da var mı? - Her türlü manipülasyon var... Baksanıza tansiyon bir anda düşüyor, bir anda fırlayıveriyor. *** "Gün içindeki gelişmeleri" ayrıntılarıyla anlatmaya yerimiz yetmez. Ama "hukuk zemini dışında hukuk" konuşulmaya devam ediliyor. "Siyaset zemini dışında da siyaset." "Her şey birbirine karışıyor." Ve Meclis kulislerinde "bir soru" kulaktan kulağa fısıldanmaya başlanıyor: - Zina ile borsa arasında bir ilişki var mı?.. Zina krizi, bazı borsa aktörlerini hangi yönde etkiliyor? *********************************************************************** AB'DEN TEPKİ 17/09/2004 Hürriyet Haber TBMM’nin TCK ile ilgili görüşmeleri Adalet Komisyonu’na devretmesi ve zinanın suç kapsamına girmesiyle ilgili önergenin yeniden verilme olasılığı, ‘bu iş biter’ yorumuna yol açtı. AB-Türkiye Karma Komisyonu (KPK) Başkanı Hollandalı Joost Lagendijk, ‘AB Komisyonu’nun raporu ya olumsuz, ya da şartlı olacak’ dedi. AKP milletvekillerinin, TCK ile ilgili görüşmeleri Adalet Komisyonu’na ‘zina’ ya da ‘cinsel sadakatsizlik’ adı altında önerge sunabilmeleri amacıyla gönderilmesi, Brüksel’i son derece rahatsız etti. Konuyla ilgili görüşlerini dile getiren KPK Avrupa kanadı Başkanı Joost Lagendijk, AKP Hükümeti'nin AB içerisinde ‘itibar’ kaybı içinde olduğunu söyleyerek, ‘6 Ekim’de yayınlanacak olan AB Komisyonu’nun raporu, ya olumsuz ya da şartlı olur’ uyarısında bulundu. Komisyon raporunda, Türk Hükümeti'nin, AB liderleri tarafından ‘müzakerelerin başlaması’ ile ilgili alacağı karar tarihi 17 Aralık’a kadar bu sorunun giderilmesi şartının koyulabileceğini ve bunun bir çok AB ülkesi tarafından kabul göreceğini belirten Lagendijk, ya da komisyon raporunun ‘tavsiye’ bölümünde, ‘Bu sorun giderilmedikçe müzakerelere başlanamaz’ görüşüne yer verilebileceğini kaydetti. Lagendijk, Hürriyet’e şöyle konuştu: ‘AP Yeşiller Grubu Başkanı Daniel Cohn-Bendit ve Türk aydını Orhan Pamuk’un bu konuda açık tavrı var. Evlilik dışı ilişkinin hapisle cezalandırılacağı bir Türkiye’nin Avrupa’da yer bulması imkansızdır. Bu konunun ve tartışmaların uzaması, Türkiye’yi Avrupa’dan dışlamak isteyenlerin tezlerini ne yazık ki gün geçtikçe kuvvetlendirmektedir. Aşk ilişkilerinin hapisle cezalandırılması yalnız Avrupa’nın değil, insan olarak bizlerin de asla kabul edemeyeceğimiz bir şeydir. Bu tasarıda ısrar etmek Türkiye’yi Avrupa Birliği'ne almayın demektir.’ *********************************************************************** ZİNA KONUSU KAPANDI MI? 17/09/2004 Türkiye Köşe Yazısı YILMAZ ÖZTUNA Zina konusu inşallah kapandı. Ama bir iktidarın nasıl saplantılara düşebileceğinin misali olarak yakın tarihimizdeki bir çok örneklerinin yanında, hafızalarda kalacaktır. Zararsız kapanmış da değildir. Adalet ve Kalkınma Partisi zarar gördü. Zira pek çok kişiyi, partinin niyetleri hakkında şüpheye düşürdü. Üstelik partide her zaman yararlı fikirler üretilmediğini gösterdi. AK Partililer -bir kısmı diyelim-, vatandaşın, zinanın medenî kanunda ve çok daha ağırlıklı olarak Cenâb-ı Hak nezdinde cezalandırılması ile yetinmeyip hapis müeyyidesi getirilmesi istediği üzerinde yanıldı. Bir ankette, sorduğunuz soruya göre cevap alırsınız. Kimse zina taraftarı bir cevap vermez. Soruyu şu şekilde sormak gerekiyordu: Zinaya, AB kriterlerine aykırı bulunmasına ve AB ile ilişkilerimize halel getireceğini göze alarak, ceza yasasında yer verelim mi? Bu sorunun cevabı, hip şüphe buyurmayınız, yüzde 90 oranında koskocaman hayır!dır. Kimse zinayı savunmaz ve savunamaz. Ama Avrupa Birliği Üyeliğinin en büyük kurtuluş ümidimiz olduğunda artık millî mutabakat vardır. Üyeliğimizi tehlikeye atacak hiç bir teklife milletimiz razı olmayacaktır. Zira 200 senelik gayretlerimiz, bunca inkılâplar, bunca devrimler ve devirimler bizi 3000 doların utandırıcı çemberinden kurtaramamış, dünkü eyaletlerimizin gerisine düşürmüştür. İç dinamiklerle atılımın yetmediği ortadadır. Şimdi, 4000 dolar per capita ve 9000 dolar iştira gücü olarak millî gelire ayak bastığımız, ümitlerimizin yeşerdiği bir süreçte, bu zina meselesini hangi akl-ı evveller iktidara telkin etti. AK Parti’nin daha önceki bazı yasalardaki gibi, çekirdek bir zümreye veya parti örgütüne hitaben bazı şeyler yapmak istedik, ama görüyorusunuz AB (veya asker yahut basın veya ve saire) engelledi politikası yürüttüğü iddiası var. Bu iddiaya katılmıyorum. Zira AK Parti; oylarının büyük kısmını, diğer partilerin, liderlerinin kötü icraatından, vatandaşı yoksullaştırmasından, katil ve hırsızları salıvermesinden dolayı seçmen tarafından -yüzde 10 barajının da büyük yardımı ile- sandığa gömmesi ile kazandığını elbette biliyor. Ama en kötüsü, bu zina konusunun, Avrupa Birliği hâfızasında, Türkiye’nin niyetleri hakkında şüpheler oluşturması ihtimalidir. Böyle bir şüphenin sonuçları bizim için kötü olur. Çıtalar yükseldikçe yükselir, atlamakta zorlanırız. *********************************************************************** SAĞDUYU NEREDE? 17/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı OKTAY EKŞİ AKP iktidarı galiba direkten döndü. Yoksa partinin ‘tarikat’ bağlantılı tabanı tarafından TBMM’de dün yapılan ‘kulis’ faaliyeti, ‘zina eylemi tekrar suç olsun’ diyenleri sevindirecekti. İstenen de, madde içinde ‘zina’ kavramını kullanmadan o eylemi suç haline getirmekti. Ayrıca verilecek hapis cezası para cezasına çevrilebileceği için bir bakıma ceza hafifletilmiş görünecekti. Önerinin amacı fark edilmesin diye ‘zina’ yerine ‘evlilik bağı içindeki cinsel sadakatsizlik’ kavramı kullanılacaktı. SAĞDUYU NEREDE? 17/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı Oysa getirilmek istenen formül ‘zina’ sayılmayabilecek eylemleri de suç haline getirecekti. Örneğin Başkan Bill Clinton ile Monica Lewinsky skandalındaki iddiaları anımsayın. Orada zina yoktu; ama Bill Clinton’un eşine karşı cinsel sadakatsizlik gösterdiğini ortaya koyan her şey vardı. Peki, evli bir kadının lezbiyen ilişkisine ne diyelim? AKP’liler yakın ilişki içinde oldukları tarikat mensuplarının aklına uysalardı ne olurdu? Bir de ona bakalım? İçeride Adalet ve Kalkınma Partisi ‘sözüne güvenilmez parti’ damgasını yerdi. Dışarıda da Avrupa Birliği (AB) konusunda bizi destekleyen tüm çevreler, ‘Lanet olsun! Türkler son dakikada bir çuval inciri berbat ettiler’ diyerek ellerini eteklerini çekerlerdi. Daha da önemlisi, ‘Çağdaş medeniyetle bütünleşmek için çaba gösteren Türkler, aslında buna hazır olmadıklarını kendileri ilan ettiler’ derlerdi. Doğrudur. Aslında ‘medeni’ olmak hiç de kolay değildir. Ama ne var ki bir ülkeyi yönetenlerin yükümlülüğü o ülkenin imajını mahvetmek değil, düzeltmek; geri götürmek değil, en ileri noktaya taşımaktır. AKP’de ‘sağduyu’ galiba egemen oldu. Böylece, Ceza Yasa Tasarısı’nın ‘zina’yı suç haline getirmek için önerge verilmesi söz konusu olan 233’üncü maddesi oylandı ve yasaya öylece girmiş oldu. Ceza Kanunu görüşmeleri sırasında bir de ‘imam, hatip, vaiz, rahip, haham gibi din hizmeti veren kişilerin görevlerini yerine getirirken devlet idaresini ve kanunlarını veya hükümet icraatını alenen kötülemeleri halinde 6 aydan 2 yıla kadar hapsedilmelerini öngören’ maddenin gerginlik yarattığı bildiriliyor. AKP’liler herhalde ‘imam, hatip, vaiz gibi yandaş gördüğümüz seçmenleri darıltmayalım’ diye düşünmüşler. Oysa bu madde yürürlükteki yasada da var. Ancak ‘bu fiil alenen yapıldığı takdirde’ (örneğin vaaz verirken) cezanın artırılmasını emreden ibare maddeden çıkartılmış. Doğrusu biz anlayamadık. Dar bir çerçevede işlenirse suç sayılan eylem daha geniş bir çerçevede işlenirse verilecek ceza neden aynı oluyor? Son bir haber: AKP tasarıyı Komisyon’a geri çekmiş. Bu kabul edilmiş maddeleri değiştirme yolunu açan bir gelişme... Bekleyelim, görelim... *********************************************************************** TCK'DA DEVRİME ZİNA MOLASI 17/09/2004 Hürriyet Manşet DENGİR MİR MEHMET FIRAT Meclis’te dün 12 saat içinde iki sürpriz yaşandı: AKP, zina suçunu ‘cinsel sadakatsizlik’ formülüyle yasaya eklemeyi denedi. Girişim CHP'nin ‘Meclis’i terk ederiz’ restiyle başarısız oldu. 78 yıllık Türk Ceza Yasası'nda devrimin eşiğine gelen Meclis "zina molası" verdi. AKP'nin, zina suçunu 'cinsel sadakatsizlik' formülüyle yasaya ekleme girişimi Baykal'ın tepkisiyle başarısız oldu. Ancak yasanın yürürlük maddelerine gelindiğinde hükümet bu maddeleri Komisyon'a geri çektiğini açıkladı. TÜRK Ceza Yasası'nın Meclis Genel Kurulu'ndaki görüşmelerinde dün 12 saat içinde iki büyük sürpriz yaşandı. TCK'DA DEVRİME ZİNA MOLASI 17/09/2004 Hürriyet Manşet Önce AKP, CHP ile mutabakatı tehlikeye atarak, zina suçunu 'cinsel sadakatsizlik' formülüyle yasaya eklemeyi denedi. Ancak bu girişim CHP lideri Deniz Baykal'ın "Meclis'i terk ederiz" resti nedeniyle başarısız oldu. Gerilim aşılınca tamamı 345 madde olan yasanın 126 maddesi daha hızla genel kuruldan geçti. Ancak yasanın yürürlük maddelerine gelindiğinde hükümet bu maddeleri Komisyon'a geri çektiğini açıkladı. Adalet Komisyonu Başkanı Köksal Toptan, bu sürpriz kararı "TCK ile eşzamanlı çıkartılması gereken 3 yasa daha var. Hepsini eşzamanlı çıkarmak için geri çekiyoruz" gerekçesiyle açıkladı. Böylece TBMM'nin AB İlerleme Raporu'na yetişsin diye olağanüstü toplanarak 3 günlük mesai ile düzenlediği yeni ceza yasası en az ekim ayı ortasına kadar beklemeye alındı. CHP büyük tepki gösterdiği bu kararı savunan AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat, TCK Tasarısı'nın yürütme ve yürürlük maddeleri dışında görüşmelerinin tamamlanmasının AB açısından yeterli olduğunu söyledi. Fırat, tasarının ilgili diğer 3 düzenleme ile birlikte ve eşzamanlı olarak yürürlüğe girmesinin planlandığını belirterek "Tasarının yürütme ve yürürlük maddeleri dışında görüşmeleri tamamlandı. Bu AB açısından yeterli. TCK, İnfaz Yasası ve CMUK'un 1 yıl sonra ve aynı anda yürürlüğe girmesi planlanıyor. Bu paket içinde henüz komisyondan geçmeyen yasalar var. Meclis açılıp, komisyonlar oluştuğunda bunlara öncelik verilecek. Bu nedenle böyle bir yol izlendi’ dedi. Meclis'in bugün 1 Ekim'e kadar tatile girmesi bekleniyor. *********************************************************************** HAYIRDIR DİYECEKTİK AMA.. 16/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı CÜNEYT ARCAYÜREK Madem ki baskıya dayanamayacaklardı; öyleyse on beş gündür ülkeyi, siyaseti cadı kazanına çevirmeye ne gerek vardı? Kimileri diyor ki, zinayı cezalandırmak savından AKP vazgeçti. Kimine göre geri adım attı. Oysa vazgeçmedi, vazgeçirildi. Geri adım atmadı, attırıldı. Zinayı TCY'ye almayı bir kenara itmek zorunda bırakılan hükümet, AB'nin ve iç dinamiklerin ödün vermeden sürdürdükleri baskılara boyun eğmek zorunda kaldı. Önceki gün Avrupa Parlamentosu'ndaki gruplar durumu özetledi: Sosyalistler grubu, tasarı zinayı cezalandıran biçimiyle kabul edilirse üyelik müzakerelerine başlanmasında sorun yaratacağını, Yeşiller grubu müzakerelerin başlamasını geciktireceğini, Hıristiyan Demokratlar grubu tasarının AB ülkelerine aykırı olduğunu öne sürdü. Köktendinci, tarikat baskısı ile iç ve dış muhalefet arasında, iki arada bir derede kaldı bu hükümet. Çaresizlik içinde günlerce bocaladı durdu. Hükümetin kendi kamuoylarını yatıştırmak için tartışmalara, baskılara karşı sığındığı tek gerekçeyi Abdullah Gül 'le Çiçek Cemil seslendirmeye başladı. ''Ortada olmayan bir maddeyle -yüzyılın devrimi diye abarttıkları- ceza yasasının gölgelendiğini'' söylediler. Oysa, TCY'yi AKP ve CHP birlik olmuş, Adalet Komisyonu'nda görüştü, düzenledi, kabul etti; komisyona AKP milletvekillerinden, hükümetten zinayı cezalandırmayı içeren tek bir önerge verilmedi. Meclis tatile HAYIRDIR DİYECEKTİK AMA.. 16/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı girdi. AB, ''Ne oldu ceza yasası, tarih almak istiyorsan?'' deyince bizimkiler harekete geçti. Meclis'i olağanüstü toplantıya çağırdılar. Dışarıya söz verdiği gibi tasarıyı eylül sonuna kadar yasalaştırmayı planladılar. Ya CHP 346 maddelik yasada her adımda direniş gösterir, eylül sonuna kadar yasanın Meclis'ten geçmesini engellerse?.. Kaygıya, kuşkuya kapıldılar. CHP ile birlikte komisyondan geçirdik, Meclis'te de birlik olalım ayağına yatıp ana muhalefeti çabalarına, hatta olası sorumluluklarına ortak etmeyi başardılar... Bu süreç sonunda tasarının yasalaşması beklenirken... Başbakan Beyefendi'den gerekli yerlere pat diye bir telefon: Zinayı cezalandıran bir madde ekleyin yasaya! Haydaa! Ülkeyi böylece tımarhaneye dönüştüren, Avrupa'yı ayağa kaldıran on-on beş gün süren süreç başladı ve şimdi, iktidarın şu perişan haline bakın: Şeriat eğilimli gelişmelerin yaratıcısı, zinayı ortaya atarak makulu rayından çıkaran, sorunu çorbaya çeviren kendileri değilmiş gibi... Sanki sütten çıkmış ak kaşık mübarekler Gül ile Çiçek; AB ile içerideki muhalefeti suçlarcasına, ''ortada olmayan bir maddeyle tasarının gölgelendiğini'' öne sürmezler mi? Bu vurdumduymazlığa pes demek bile hafif kalıyor. **** Ama ne gam! Tasarı Meclis'te görüşülüyor, ilk gün yıldırım hızıyla 75 madde geçiriliyor. Anlı şanlı övgülere mazhar kılınan tasarıdaki pek çok maddenin yürürlükteki yasaya oranla daha da gerilerde olduğunu yansıtan irdelemeler giderek arttıkça; ortak yapımcılar, muhalefet ile iktidar Meclis kürsüsünde ilk gün günah çıkardı; CHP tasarıyı ''her derde deva, hastalıklara şifa değil'' diye eleştirirken AKP , ''iki partinin de tabanlarının içine sinmeyen hükümler olduğunu'' söyledi. **** Dışişleri Bakanı Gül'ümüz Tel Afer'de Türkmenlere karşı bir operasyona dönüşen askeri harekât devam ederse, ''Irak'ta ABD ile işbirliğinin sona ereceğini'' söyledi. Washington Gül'ün ne demek, (daha doğrusu nereye varmayı) istediğini sorup duruyor. Milliyet'teki bir köşe yazarıyla yaptığı görüşmede Bakan Gül, bir adım daha attı. Irak'ta ''ABD'nin tavrı kuşkular yaratıyor. Herkesi karşısına alıyor'' dedi. Üstelik örnekler de verdi. Amerika'nın ikinci sınır kapısını, Musul'da konsolosluk açmamızı engellediğini, kimi grupların izlenmesinden ibaret diye bize bilgi verirken Tel Afer'i bombalayıp insanları öldürdüğünü söyledi ve... ''ABD, Irak'ta çok yanlış şeyler yapıyor, canımızı çok sıkıyor'' dedi. İktidarın zinadan tornistan edişini, Gül'ün Christopher Colomb 'dan sonra Amerika'yı yeniden keşfeden saptamalarını izledikten sonra iktidara ''Sabahı şerifler hayrolsun'' diyecektik, hevesimiz boğazımızda kaldı: ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Boucher, ''Türk hükümetinin Irak'ta ABD ile işbirliğini sürdüreceğini Washington'a bildirdiğini'' açıklayıverdi. *********************************************************************** BİZİM AKP ZİNA OKUR, DÖNER DÖNER YİNE OKUR! 16/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı MUSTAFA BALBAY AKP'nin izlediği siyaset modelinden pervane yapılsın, tüm Türkiye BİZİM AKP ZİNA OKUR, DÖNER DÖNER YİNE OKUR! 16/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı zatürree olur! Bir başka anlatımla AKP gerçeği şu: Ger çek, ger çek, al sana gerçek! Günlerdir Türkiye ve Avrupa gündemini uğraştıran, usul usul dünya gündemine de yerleşmeye başlayan zina tartışmasında karışık sona varıldı: AKP ve CHP Türk Ceza Yasası'nda (TCY) yeni değişiklik önergelerini birlikte verme kararı aldı. İki parti de tek başına değişiklik önergesi vermeyecek. Böylece AKP'nin ısrarla gündemde tuttuğu CHP'nin olsa da olur, olmasa da olur, olmasa daha iyi mi olur diye dalgalanmaya bıraktığı zinaya hapis cezası öngören değişiklik gündeme gelmemiş olacak! Gelinen noktada zina tartışmasının TCY'ye ilişkin bölümü tamamlanmış oldu. Başka bölümü olabilir mi? Olabilir... Nerede? Medeni Yasa'da... Orada tartışma alevlenirse ne olur? TCY'deki durum olur! AKP'nin iktidara geldiği günden bu yana tabanına ve cüzdanına hitap eden temel konulardaki tutumu hep bu oldu. Rekor YÖK Yasası'nda. Tam 4 kez Türkiye gündemine sokup çıkardılar. Sonuncusunu geçen haziran ayında yaşadık. Bütün uyarılara, gerginliklere karşın Meclis'ten geçen YÖK deformu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer 'den dönünce, AKP üstüne yattı. Şimdi uyuyor. Ne zaman uyanır? Önümüzdeki aralık ayından sonra... AKP, aralıktaki AB zirvesi öncesinde YÖK benzeri bir gerginlik istemiyor. Ancak yine de temkinli olmakta yarar var. Bakarsınız Milli Eğitim Bakanı yeni bir fırsat yakaladığını düşünür, hemen gündeme sokar. Zira, YÖK giderek bu tür ataklara yanıt verme yetisini yitiriyor! AKP, 2-B yasasından Diyanet'e ek kadroya, Kuran kurslarının yıl boyu açık kalması girişiminden yoksul öğrencileri devlet olanaklarıyla AKP'nin arka bahçesinde özel eğitime sokma arayışına kadar pek çok konuda gerip çekilme tavrını başarıyla uyguladı. Hâkimiyet iktidarındır Gelinen noktada AKP'nin bütünü açısından şöyle bir değerlendirme yapabiliriz: AKP koalisyonu! Bir kanat, eski Milli Görüş çizgisinden milim sapılmasından yana değil. Bunu her fırsatta dile getiriyor. Bu eğilim iktidarı kaybetme olasılığı gündeme gelince her konudaki ısrarından vazgeçiyor. Bir kanat, AKP'nin ancak ABD'nin her dediğini yaparak iktidarda kalabileceğini düşünüyor. Bir kanat, her iki unsuru da merkez-merkez sağ anlayışı içinde birleştirmenin iyi olacağını düşünüyor. Bir kanat, bu anlayışların dışında bir ton daha ulusalcı hava soluyor. Son dönemdeki duruşları utangaç. Tümünü birleştirince şu çıkıyor: Aman iktidarı koruyalım. Asıl olan budur... Yeniden TCY'ye dönersek... AKP, geçen yasama yılında TCY'nin komisyon görüşmeleri sırasında da araya korsan maddeler koymak istemiş, CHP'nin komisyonları terk etme eylemi sonrasında vazgeçmişti. Bu maddelerin ne olduğunu anımsatmaya gerek yok; tabii ki türbanla ilgiliydi. Yeri gelmişken TCY gibi temel yasaların Meclis'e gelme yöntemini de kısaca anımsatalım: BİZİM AKP ZİNA OKUR, DÖNER DÖNER YİNE OKUR! 16/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı AKP Genel Merkezi böyle bir değişikliğin gerekli olduğu görüşünü benimsiyor. Erdoğan 'ın etrafındaki kadro bunun çerçevesini çiziyor. Başbakanlık'taki AKP kadrosu ile birlikte metin ortaya çıkıyor. Adalet Bakanlığı bu aşamadan sonra devreye giriyor. Bakanlar Kurulu ''İyi olmuş'' diyor. Meclis, onaylıyor. Oldu olacak, Meclis'teki Atatürk 'ün o ünlü sözünü değiştirelim: Hâkimiyet kayıtsız şartsız iktidarındır! *********************************************************************** STRATEJİ BELGESİ 16/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı ORHAN BURSALI ''Zina ila bina artınca kıyamet kopacak'' ... İkisinin de son derece giderek arttığı dünyada, AKP'lilerin zinayı cezalandırarak kıyameti engelleme, en azından ülkemizi kıyametin dışında tutma çabası boşa çıktı! Aslında AKP ve İslamcılar ''zina'' nın kaçınılmazlığını itiraf ediyorlar. ''TCK'nin hiçbir yasasını kendine referans kabul etmediğini'' açıklayan bir İslamcı yazar, erkeğin tek kadınla idare edemeyeceğini belirtiyor ve ''laik zina'' ile ''dini zina'' arasındaki tek farkı, birinin ''akitli'' olması (imam nikâhı!) ile açıklıyor. Haklı! (Erkekler yatıp kalkıp dua etsinler; şu dünyaya bir kadın peygamber gelseydi, halleri nice olurdu acep?) Zinada kopan kıyameti AKP gülerek izledi, isteyerek ve büyük keyifle geri adım attı ve Türkiye kurtuldu! Güngör Uras 'ın ''Yeni Harman'' da bir demeci gözüme takıldı, ''esas zina soygunda'' diyordu! Evet, ülkemizde zinaların en ballısı ve katmerlisi, yıllardır ekonomide sürüp gidiyor. İktidarların ''ekonomik zina'' ları sonucu ülkenin gümbürdediğini unuttuk. AKP bugün bu zinayı özellikle inşaat ihalelerinde acaba hangi boyutta sürdürüyor? Bu konuyu da Hürriyet'te Yalçın Bayer 'den izliyoruz! AKP, ihaleleri, hem de ortalamanın üzerinde pahalı teklifler veren AKP cemaatine yakın şirketlere aktarıyor! Yani ekonomide millet zinalanıp duruyor! **** Zina, az kalsın içinde boğulacağımız hacimde bir köpük yarattı, ama günlerin getirdiği bir başka konunun ise tek bir köpüğü çıkmadı: 2003- 2023 Strateji Belgesi! Bu da nedir, diyeceğinizden eminim. Gazetemizde de bir küçük haberi çıktı! ''Ulusal Bilim ve Teknoloji Politikaları 2003-2023 Strateji Belgesi'' , TÜBİTAK'ın bundan önceki yönetimince başlatılan, Türkiye'nin, ekonomi ve yönetimin bilim ve teknoloji temelinde yeniden nasıl inşa edilmesi gerektiğini tartışan 2.5 yıllık bir çalışmanın ürünü. Şu sırada, ekleriyle 80 sayfa kadar olan belgenin son haline www.tubitak.gov.tr sitesinden ulaşılabilir. Meraklı herkesin, bu belgeyi indirip en azından incelemesi gerekir diye düşünüyorum. Belge, zina gibi çalkalanabilecek popülerliğe sahip olmasa da! Belge, adından da anlaşılabileceği gibi, 2023'ü hedef alıyor. 2023 neyi anımsatıyor bize? Cumhuriyetin kuruluşunun 100. yıldönümünü! Bilim ve düşün dünyasından insanların derdi, 100. yıldönümünde göğüslerimizi kabartacak bir Türkiye görmek! STRATEJİ BELGESİ 16/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı Kalkınmış, demokratik, zengin, insanları mutlu, yaratıcı, girişimci, Avrupa ve dünyada göğsü ve başı açık, Türkiyeli olmaktan onur duyacağı bir ülke! Bütün isteğimiz bu değil mi? Milletin, seçmenin gönlünde yatan? ''Bilim ve teknoloji politikaları'' gibi ''soğuk'' bir isim kimseyi yanıltmasın. Belge, çok özetle, kalkınanların nasıl kalkındığını ve Türkiye'nin nasıl kalkınabileceğini özetlemeye çalışıyor. Tarihsel bir bakışla, yol gösterici bir manifesto! Aslında, bir siyasi partinin bu belgeyi temel alan politikalar üretmesiyle, Türkiye gerçekten 2023'e ''adam gibi'' girebilir! Ama öyle 20 yıl sonrasıyla ilgilendiğini gören politikacı var mı? Stratejik bir hedefi olmayan bir ülkenin, bir devletin, siyasal partilerin bir yere varabilmesi de mümkün değil. Türkiye ne yazık ki tam bu durumda! **** Geçen hafta sonuna doğru Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu , Başbakan'ın başkanlığında toplandı. Toplantı, basına, tek satırla, Erdoğan 'ın ''Bilimi bilim için değil refah için kullanacağız'' sözüyle yansıdı. Bu toplantının en önemli gündem maddesi, hazırlanan bu Strateji Belgesi olmalıydı (öyle idi!). Fakat TÜBİTAK'ın şimdiki yönetiminin belgeye yeterince sahip çıkmadığı görülüyor. Belge gerektiği gibi toplantıda sunulmadı ve bağlayıcı bir karar alınması için çaba sarf edilmedi. Neden? TÜBİTAK yönetiminin tarihi bir sorumluluğu var burada. Evet, temel soru ortada duruyor: 2023'e, Cumhuriyetin 100. yıldönümüne Türkiye nasıl girecek? Bugünkü gibi (biraz ağır bir ifade olsa da!) ''sürünerek'' mi, yoksa dik bir duruş ve yürüyüş ile mi? Merak etmez, tartışmaya değer bulmaz mısınız? *********************************************************************** AKP'NİN GERÇEK YÜZÜ ORTAYA ÇIKTI 16/09/2004 Cumhuriyet Haber Zinanın Türk Ceza Yasası'na girmeyişi dış basında olumlu karşılanırken hükümete yönelik eleştiriler sürdü AKP'nin, hem ülke içinden hem de dışından gelen yoğun tepkiler karşısında zina tasarısından vazgeçmesi Batı basınında büyük yankı bulurken New York Times, zinaya ilişkin tartışmaların, ''AKP yöneticilerinin arka planlarına istenmeyen bir ışık tuttuğunu'' kaydetti. ABD'de yayımlanan New York Times , zinanın suç olmasını isteyen AKP yetkililerinin büyük bir kısmının, ''Militan İslamcı Refah Partisi'' kökenli olduklarını belirtti. Partinin destekçilerinin bile son olaydan sonra bazı şüpheler duymaya başladığı yorumunda bulunan gazete, ''AKP yöneticilerinin arka planlarına istenmeyen bir ışık tuttuğu'' iddiasında bulundu. İngiliz Financial Times gazetesi, zinaya ilişkin düzenlemeden vazgeçilmesinin, ''Türk ve Avrupalı yetkilileri rahatlattığı'' yorumunu yaptı. Siyasi uzmanlara dayanarak zina düzenlemesi için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan' a, ''AKP'deki aşırı muhafazakârlar ve Müslüman görüş içinde etkili ancak Meclis'te temsil edilmeyen küçük bir siyasi parti'' tarafından baskı yapıldığı da kaydedildi. Haberde, yaşanan olayın, AB'nin aday ülkeler üzerindeki etkisini de ortaya koyduğuna dikkat çekildi. The Independent de gelişmeyi bir ''geri adım'' olarak yorumladı. Gazete, ''Bu konuda özellikle 6 Avrupa ülkesinin Türkiye üzerinde belirgin baskı AKP'NİN GERÇEK YÜZÜ ORTAYA ÇIKTI 16/09/2004 Cumhuriyet Haber oluşturduğunu'' öne sürdü. Fransız Le Figaro gazetesi ise AKP'nin geri adım atmasını, ''onur kurtuldu'' ifadesiyle duyurdu. ''Zinanın cezalandırılmasını öngören tasarı gömüldü'' diyen gazete, açıklamanın muhalefet lideri Deniz Baykal tarafından yapılmasına dikkat çekti. Le Monde ise Türkiye'deki liberal çevreler ve Avrupalı yöneticilerin baskısı altındaki Türk hükümetinin geri adım attığını yazdı. İspanyol El Pais , ''Türkiye, AB'ye girmek için ceza yasasında radikal reformlar yapıyor'' başlığı altında verdiği haberde, AB ülkelerinden gelen eleştirilerden dolayı Türk hükümeti ve muhalefetinin ''geri adım attığını'' yazdı. Baskının sonucu Financial Times gazetesinin Almanya baskısı, ''Türkiye sadakatsizliğe cezadan vazgeçti'' başlığını kullandığı haberinde, Alman politikacıların eleştirilerine geniş yer verdi. Die Welt ise AB'nin baskısı ile zinanın cezalandırılmasından vazgeçildiğini vurguladı. ''Erdoğan son anda vazgeçti'' başlığını kullanan gazete, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül' ün ''yüzyılın projesi olan TCK'nin zina tartışmalarıyla gölgelendiği'' sözlerine yer verdi. Frankfurter Allgemeine Zeitung ise haberi, ''Türkiye'de tartışmalı zina tasarısı ertelendi'' başlığı ile duyurdu. *********************************************************************** HATIRLATMA GÖREVİ 16/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı FEHMİ KORU Formül bulundu ve derhal işlemeye başladı: Çok maddeli Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) Meclis'ten bugün değilse yarın bütünüyle çıkması bekleniyor... Üzerinde uzlaşılan formulü CHP lideri Deniz Baykal önermiş: "Eldeki tasarı metni esas olacak ve Ak Parti ile CHP'nin üzerinde anlaşmadıkları hiçbir değişiklik önergesi Meclis'ten geçmeyecek." Medyanın "Zina konusu gündemden kalktı" sevinci, CHP'nin başta sıcak baktığını açıkladığı 'zinaya ceza' konusunda görüşünü 'cezasız bırakma' biçiminde değiştirmesi yüzünden... CHP onaylamayacağına göre, mevcut metinde zaten bulunmayan 'zina' konusuyla ile ilgili önerge işleme konulmayacak demektir... Meclis'teki iki ana siyasî gövdeyi temsil eden Ak Parti ile CHP'nin TCK gibi bir temel kanun üzerinde uzlaşması aslında sevinilecek bir gelişme. Keşke temel yasaların hepsi üzerinde uzlaşılsa. Ülkenin siyasî, hukukî, iktisadî ve sosyal yönlerinin yeniden biçimlendiği günümüzde, ihtilâftan çok sorun çözmeyi ön planda tutan buluşmalara ihtiyaç bulunuyor. TCK uzlaşması bu yönüyle takdire şâyân. Ancak temel kanunlarda uzlaşmak iyi de, uzlaşmanın CHP ekseninde sağlanması biraz tuhaf... CHP'nin itiraz etmesi halinde çok maddeli bir kanunu kısa sürede Meclis'ten çıkarmak zor olurdu, ancak yine de istenen başarılabilirdi; uzlaşma sayesinde yol kısaldı, ama ne pahasına: TCK'nın genel hatlarında son sözü söyleme hakkının CHP'ye bırakılması pahasına... İktidarların kolay kolay razı olmayacakları, hele Ak Parti gibi istediği taktirde anayasayı tek başına değiştirebilecek çoğunluğa sahip bir parti açısından bayağı ciddi bir fedakârlık bu. Konunun 'bu noktaya nasıl gelindiği' gibi üzerinde mutlaka durulmayı gerektiren bir yönü de var; ancak günlerdir burada dikkat çektiğimiz, gazetemizin defalarca manşetinden duyurduğu, son zamanlarda başka HATIRLATMA GÖREVİ 16/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı meslektaşların da katıldığı 'tuzaklar' çok daha âcil ilgi bekliyor. İki partinin uzlaşmasının, hak ve özgürlükleri genişletecek, bireyi devlet karşısında korunmasız olmaktan çıkartacak bir TCK metni üzerinde gerçekleşmesini sağlamanın yolunu bulmak şart. Bir defa, "TCK'nın uygulamasında aksaklıklar olursa Meclis sonradan onları giderir" görüşünü terk etmek gerekiyor. Meclis, tasarıda varolan sakıncalı maddelere asla geçit vermemelidir. Tasarının 219, 223, 263, 302, 310, 312, 319 ve 320. maddeleri, öngörülen halleriyle yasalaşmamalıdır. Daha çok fikir ve inanç özgürlüğünü ilgilendiren maddeler bunlar; bir bölümü yakın tarihte 'AB ile uyum' hassasiyetiyle üzerinde oynanan maddeler tasarıda değişiklik öncesinden daha vahim hale getirilmiş. Daha önce 'tehdit' tek başına fikirleri yasaklamak için yeterli sebep değildi; yeni metinde birini hafif tertip azarlamanız bile 'suç' teşkil edebiliyor. 'Kamusal alan' ekseninde tartıştığımız 'başörtüsü', uyuyan bir suça ceza biçilerek, cezalandırılabilir hale getiriliyor. 1990'lı yılların başında TCK'dan çıkartılmış 141, 142 ve 163. maddelerin işlevini üstlenecek maddeler de tasarıya serpiştirilmiş... Bunun sebebi, tasarının ilk biçimini hazırlayan kadroda yer alan bazılarının özgürlükleri 'lüks' sayan zihniyetleri; bu Meclis'in görevlendirdiği yeni komisyon pek çok maddeyi atıp bazılarını yeniden kaleme alarak metni güncelleştirdi, ancak komisyon üyelerinin bir dizi tuzağı fark etmediği de âşikâr... Aksi halde, 2002 yılı ağustos ayında gerçekleştirilen anayasa değişikliğine uyumlu hale getirilmiş TCK maddeleri yeni metinde daha da esnetilmiş olarak karşımıza çıkar mıydı? Bugünün sorusu şu: İktidar partisinin eline teslim ettiği TCK tasarısında değişiklik yapma yetkisini CHP hangi yönde kullanacak? Sadece kendisini ilgilendiren konularda değişiklik önerilerine geçit verirken, diğerlerine "Bana ne?" deyip ilgisiz kalacak mı? TCK, bu son hamleyle, CHP'nin sınavına dönüşmüş oldu. Meclis o kadar hızlı çalışıyor ki, siz bu satırları okurken, gündeme taşıdığımız kaygılar eskimiş bile olabilir. Biz yine de hatırlatma görevini yapalım da... *********************************************************************** ZİNADA ŞER AB’DE HAYIR 16/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı HADİ ULUENGİN SONSUZ diyalektik bir doğru içeren ‘şerde hayır vardır’ deyişi, ‘zina yasası’na ilişkin olarak TBMM’de şekillenen ‘makûl çözüm’e de harfiyen uyuyor. Böylesine akılcı bir ‘uzlaşma kültürü’nde buluştukları için hem iktidar, hem de muhalefet partilerini kutladıktan sonra, yukarıdaki doğrunun nedenine geleyim. * * * KİMSE kendini aldatmasın, salı günkü gelişmeyi de ‘dış dinamikler’ sağladı. Tümüyle desteklesem dahi, manşetlerden protestolara, tasarıya karşı oluşan ‘dahili tepki’nin AKP’deki tavır değişikliğini etkileme oranı sınırlı ve ikincildir. Modernist devinime rağmen toplumumuzu ‘ataerkil’ ruhiyat belirlediğinden, inkárı yok, çoğunluk kanunu destekliyordu. Veya, karşı çıkmıyordu. ZİNADA ŞER AB’DE HAYIR 16/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı Dolayısıyla, yasallaşmanın önünde ‘hukuken’ ve ‘manen’ engel yoktu. Fakat hükümet ‘inadım inat’ zıtlaşmasına girmemek sağduyusunu gösterdi. Çünkü, aynı ‘dış dinamikler’; yani, TBMM’de ‘pazarlık’ yapıldığı saatlerde konuyu Strasbourg’daki Avrupa Parlamentosu’nda tartışacak; üstelik de, Ankara’ya gönderdiği özel muhabirler aracılığıyla Meclis bahçesinden naklen televizyon yayını yapacak kadar işi ‘ciddiye alan’ AB bütünü, ‘iç dinamikler’e damga vurdu. Tabii buna, İngiltere Dışişleri Bakanı Straw’dan Brüksel Komisyonu Sözcüsü Filori’ye, ‘yetkili ağızların’ dile getirdiği, ‘tam müzakere raporu arifesinde böyle ilkel bir yasa çıkarsa, kararı kötü yönde etkiler’ uyarılarını da eklemek gerekiyor. O halde, ‘hariciye’nin ‘dahiliye’ye yön verdiğini dobra dobra kabullenelim. * * * DENİLEBİLİR ki, ‘iş buraya geleceğine göre, zina tasarının ne alemi vardı? Üstelik, yeni TCK demokratik hamle içerirken, ağaç ormanı saklamış oldu’. Tabii ki doğru ve de ayrıca şunu ekleyeyim: Yasaya mal bulmuş Mağribi gibi atlayan ‘anti Türkiye’ Avrupalıların ‘işte gerçek yüzleri’ diye hücuma geçmesi bir yana, AKP’nin akılsız girişimi, aslında ona karşı ciddi sempati besleyen AB karar odaklarının da ‘kulağına kar suyu kaçırdı’. Kafalarında, bizim ‘laikçiler’in ‘takıyye yapıyorlar’ iddialarını çağrıştıracak biçimde bir ‘acaba mı’ sorusunun doğmasına yol açtı. Ancak, bütün bunlara rağmen ben yine de gelişmeyi olumlu bir çerçeveye oturtuyorum ve ‘şerde hayır vardır’ deyişini onun için kullanıyorum. * * * ÇÜNKÜ en önce, yasa nedeniyle resmi, sivil ve medyatik ‘AB antenleri’nin ülkemiz üzerinde bu denli odaklanması, aslında Türkiye - Avrupa yakınlığını kanıtladı. Reklamda kötü olmaz, ‘sıradan Batılı’ yakınlığı ekranda, radyoda, gazetede hissetti ve de láf aramızda, konuya uzak yorumcuların ‘mutlu son’u kamuoyuna ‘artık Ankara için engel kalmadı’ diye takdim etmesi, ‘şer’den ‘hayır’ doğurdu. Ama en önemlisi, AB eksenli ‘dış dinamikler’in sırf ‘statüko zaptiyeleri’ni değil, ‘sekülarist modernite’ gerisine düşecek girişimleri de frenlediği ispatlandı. Yani, ‘laiklik gidiyor’ diye tatava yapanların gönlünü ferah tutması gerekiyor. Çünkü, henüz müzakere garantisi bile alınmamışken, ‘Şeriatçılık’ falan değil de bir ‘pederşahi ahlakçılık’ içeren ‘zina yasası’ dahi eğer o ‘dış dinamikler’ sayesinde geri dönmüşse; müzakereler sürecinde ve ertesinde AB’yle eklemleşecek bir Türkiye’nin ‘laikliği yitireceğini’ (!) düşünmek için zır deli olmak gerekir. Zaten AB’yi, her türlü ‘şer’e karşı ve hem sivil demokrasi, hem de seküler özgürlükler için böylesine ‘hayırlı’ bir ‘çifte güvence’ oluşturduğu için istiyoruz. *********************************************************************** HER AN KAYABİLİR! 16/09/2004 Halka ve Olaylara Tercüman Köşe Yazısı MİM KEMAL ÖKE HER AN KAYABİLİR! 16/09/2004 Halka ve Olaylara Tercüman Köşe Yazısı BAZI kalem arkadaşlarımız, AKP'nin her şey iyi ve yolunda giderken neden bir anda otistik davranış sergilediğini sorguluyorlar. Hani, güzel güzel gidiyorduk. Ne oldu bunlara? Ve bunu -üstelik- AKP hep yapıyor. İmam Hatip diyor, bir anda türbanı vesile ediyor. En son da şu zina konusu! Tutucu olmayan, ama CHP'den de umduğunu bulamayan bir kesim, AKP'ye rezervli onay veriyordu. AB sürecinde ve rotasında kaldıkları sürece sorun yoktu. Anlayışlı olmak lazımdı. Nice liberal hükümetlerin cesaret edemediğini şu kökü İslamcılıkta olan neobatıcılar yapmıştı. Öte yandan, AB de aynı şekilde düşünüyordu. Ta ki, şu zina ısrarıyla AKP basılıncaya kadar. Şimdi içte de, dışta da veryansınlar çoğaldı. Çoğu, işte takıye diyor. Yakalandılar, gözleminde bulunuyor. Kimi, tabanı gözden ırak tutamaz... 'O kesimlerin talebi' diyorlar. Siyasi manevra ASLINDA bize göre, bu kasıtlı, ince bir siyasi manevra. Gözdağı stratejisi. Nasıl mı? AKP 'değiştiler' diyenleri genel anlamıyla aldatmıyor. Ama, 'tamam canım, onlar da artık bizden' diye taken for granted, yani ödünsüz kabullenilmesine de karşılar. AKP uslu çocuk, rejimin cici evladı olmasının bedelini ödettirmek istiyor. Yani, 'Her an kayabilirim, beni destekleyin.' AB yolunun kılavuzu ya da lokomotifi olmanın da bir ücreti olmalı topluma fatura edilen... İkincisi, AKP bize göre bu zinayı Batı'yı tedirgin etmek için özellikle yaptı. En masum gibi gözüken bir konuda AB'nin Türkiye Cumhuriyeti'ne tarih vermediği takdirde AKP'nin nasıl çark edebileceğini göstermek, korkutmak istedi. 'Bizi desteklemeye devam edin. Aksi takdirde...' siz de AB'deki telaşı gördünüz. AB'nin hukukçuları, Türkiye'nin böyle bir yasa çıkarmasının müktesebata aykırı olmadığını vurguluyorlar. Bu yasa, Avrupa'da Hıristiyan Demokrasi'nin temel hülyası olmalıdır. Ancak, zinanın suç sayılması (hukuki) bir sorun değil, siyasal bir işarettir. Geçenlerde meselenin nasıl dinsel bir mercekten Batı'da irdelendiğini yazmıştım. Bir de konunun seküler boyutu var ve o da insan hakları ile ilgili. AB'ye ters mi? BATI'da Hıristiyan Demokratlar'ın dışında tüm siyasal akımlar, zina suçunu insan haklarına mugayir, kadını rencide edebilecek ve devletin kamusal alana hükmünü artıracak boyutuyla değerlendiriyorlar. Kadının ceza alması bir yana, kamusal alanı genişletmesi ve devleti özel ilişkilere yatak zaptiyesi olarak sokması, AB'nin liberal eğilimine ters geliyor. Bu zina olayı münferit gibi gözükse de tümevarım metoduyla bütüncül yaklaşımın bir tuğlası olarak görüldüğünden tepki çekiyor. AB ile Türkiye Cumhuriyeti ilişkilerini tersyüz edebilir, deniyor. Siyaseti oyun teorisi içinde değerlendirebilirsiniz. Ancak, fazla oyunculuk zarar verir. La Fontaine dağarcığı bunun acı neticeleriyle dolu. TCK, önemli gelişmeleri de içeriyor. Düşünce hürriyetinde mesela... Ama, biz zinaya takıldık kaldık. HER AN KAYABİLİR! 16/09/2004 Halka ve Olaylara Tercüman Köşe Yazısı AKP geri adım attı, deniyor. Geri adım mı, ileriye yönelik stratejik yatırım mı? *********************************************************************** AK PARTİ - CHP İTTİFAKI 16/09/2004 Türkiye Köşe Yazısı RAHİM ER Her şeyin bittiği noktada gücünü toplayıp her şeye sıfırdan başlayacaksın. Yeni Türk Ceza Kanunu ile alakalı olarak iktidar ve muhalefet partisi arasında her şey bitti, hem kanun, hem AB tehlikede derken tamamen aksi oldu, doğrusu yapıldı. İki partinin önde gelen temsilcileri buluşarak ortak önerge şartını getirdiler. Buna göre TCK tasarısı için TBMM’ne verilecek değişiklik teklifleri iki partinin imzasını taşıyacak. Böylece zina meselesi arkaya atılmış oldu. Neden gündeme gelmişti? Acaba, AK Parti, CHP’ye ölümü gösterip sıtmaya mı razı etti? Böyle bir teklifi öne sürmeseydi muhalefet partisiyle bu uzlaşma olmaz mıydı? Bu taktiğe ihtimal vermiyoruz. Zina suçunun TCK’ya yazılması ciddi ciddi düşünülüyordu. Ne var ki YÖK’le İHL değişikliklerini karıştırarak çıkmaza sokmak gibi bu konuda da hata edildi. Hata zamanlamaya dairdir. TCK’nın yeniden yapılma süreci en iyi zamanlama değil midir? Mantıken öyle, fakat zina tartışmalarında dikkatli gözlerden kaçmamış olan keyfiyet şudur. Zinanın ne olduğunda kargaşa var, her kafadan bir ses çıkmakta, suçun tarifinde buluşmak mümkün olmuyor. Cezanın tayininden evvel suçun tarifi gerekir.Toplum, türlü engelleyici sebeplerden dolayı hakkıyla bilgilendirilemiyor. Eski TCK, zani, zina yapan olarak sadece kadını gösteriyordu. Bu uygulama, kadınlar aleyhine büyük haksızlıktı. ‘98’de haksızlık düzeltileceğine zina suçu toptan kaldırıldı. Herkes elini vicdanına koyup konuşsun. Böyle bir suçun yok olması cemiyete zarar vermemekte midir, fuhuş artmamış mıdır? Teklif sahipleri bunu engellemek, toplum sağlığını korumak niyetindeydiler? Boşanmanın temini, tazminat kâfi tedbir değildir. Onlar, mağdur veya mağdure kişinin hakkını korur. Peki, boşanmışlar enkazına dönmek nasıl durdurulacak, millet devamlılığını kim koruyacak? O yüzden bazı parlamenterler evli erkeğin yaptığını da zina saydırmak istediler. Halbuki bu da eksik. Evli olsun olmasın nikâhsız karşı cinslerin işlediği cinsi münasebet fiiline zina denir. Zaman, en iyi ilaçtır. Zamanla eksikler telafi edilebilir. Olması da lazım, değerler kayboluyor. Evveliyetle kaybolan değerlerin kazanılması gerekir. Zaten onlar kazanılmadıktan sonra ceza kanunlarında en muhteşem suç tarifleri en ağır cezalarla yer alsa bile bu suç engellenemez. Şu gün için güzel olan AK Parti ve CHP’nin ortak hareketidir. Ana muhalefet partisinin iktidara pay çıkar gibi bir kaygıya kapılmadan sağduyu ile hareket etmesi takdire şayan bir davranıştır. Muhalefette olmak her atılan adıma çomak sokmak demek değildir. Yapıcı muhalefet, kazandırır. Partiler de görevlerini yapıyorlar... Artık beklenti, doğrudan yeni TCK’dan yana. Şüphesiz ki bir çok ayıplardan kurtuluyoruz. Gerçekten devrim niteliğinde olmasını arzu ederiz. İnşallah dağ fare AK PARTİ - CHP İTTİFAKI 16/09/2004 Türkiye Köşe Yazısı doğurmaz. Onun için acele etmekten ziyade sağlam inşa etmek daha isabetli olur. Ortada 1982 Anayasası örneği durmakta. Yapıldığında bahar rüzgârları esmişti. Şimdi yenilenmeyi bekleyen yamalı bir bohça. Halbuki hukuk mevzuatının yeniden yapılanması gerekiyor. Onun için bu ilk büyük çalışmanın bekleneni vermesi çok önemli. *********************************************************************** TÜRKİYE’NİN EKSİSİ KALKTI 16/09/2004 Hürriyet Haber Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün dün kabul ettiği Bağımsız Türkiye Komisyonu Raportörü Albert Rohen ile Fransa Meclisi AB Delegasyonu Başkanı Pierre Lequiller, zina konusunun gündemden kalkmasıyla AB nezdinde Türkiye hanesine konacak eksinin de ortadan kalktığını söylediler. Rohen, AB Dönem Başkanı Hollanda’nın yanısıra Almanya ve Fransa’daki görüşmeleri hakkında Gül’e bilgi aktardı. Lequiller de, ‘Tartışmalar devam etse ve zina suç sayılsaydı Türkiye için bu son derece olumsuz olacaktı’ dedi. *********************************************************************** TAYYİP BEY DE ZENGİNİ SEVİYOR 16/09/2004 Takvim Köşe Yazısı ŞEMSİ YÜCEL Rahmetli Özal'ın bir sözü hala hafızalarda. Demişti ki Özal: "Ben zengini severim." Bunu söyler söylemez de kıyamet kopmuştu. " Ne yani, sen şimdi fakir vatandaşları sevmediğini mi söylemek istiyorsun!" gibi tepkiler gelmişti. Bu sözleriyle Özal'ın, "işverenlerin adamı olduğunu açıkça ortaya koyduğu" yazılıp, çizilmişti. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ağzından bu ve benzeri bir laflar duymadık. Tam aksine Tayyip bey, halk adamı olmakla övünüyor . Tabandan geldiğini, fakirfukaranın yanında olduğunu her fırsatta vurguluyor. Acaba fiiliyatta öyle mi dersiniz?. Tayyip Bey gerçekten de fakirfukara babası mı? Bırakın babalığı bir yana, onun zamanında acaba fakir kesimin durumu düzeldi mi? Gelirleri arttı mı? Karınları daha iyi doyar oldu mu? Kestirmeden cevap vereyim: Hayır. Bu kadar kesin nasıl mı konuşuyorum? Bizzat Başbakan Tayyip Erdoğan'a bağlı olan Devlet İstatistik Enstitüsü'nün açıkladığı verilerine dayanarak Geçen gün DİE'nin Hane Halkı Tüketim Harcamaları Anketi'nin sonuçları açıklandı. Orada açıkça görüldü ki, ülkemizin en fakir 3 milyon 300 bin ailenin durumu 2003 yılında daha da kötüye gitmiş. Bu kesimin toplam harcamaları içindeki gıdanın payı, yüzde 9.3'ten yüzde 8.8'e düşmüş. Buna karşılık en zengin 3 milyon 400 bin ailenin gıda harcamaları yüzde TAYYİP BEY DE ZENGİNİ SEVİYOR 16/09/2004 Takvim Köşe Yazısı 28.3 oranında artış göstermiş. Bu ne zaman olmuş? 2003 yılında. Yaani büyüme hızının yüzde 5.9 gibi yüksek bir orana çıktığı yılda. Dahası o yıl, kişi başına milli gelir 800 dolara yakın artmış. Bir başka deyişle herkes bu miktarda zenginleşmiş. Çelişkiye bakın ki, işte böyle bir yılda, dar gelirli kesimin durumu daha da kötüye gitmiş. Daha az, et, süt tüketir olmuşlar. Hükümetin ekonomiyi düzeltmekle övündüğü o yılda, et tüketimi yüzde 28 gibi çok yüksek bir oranda gerilemiş. Şimdi bu tabloya bakıp, " Acaba Tayyip Bey de mi zengini seviyor" diye düşünmez misiniz? AB, Türkiye'nin en büyük muhalefet partisi haline geldi Zina konusunda CHP sert muhalefet yaptı. Aydınlar, liberaller veryansın etti. Kadınlar yürüdü. Tüm bunlara rağmen AKP geri adım atmadı. "Zina yapanlara hapis cezası öngören yasayı çıkaracağım. Boşuna kıpraşmayın!" diyerek herkesi tersledi. Hatta biraz da kendine güvenen kabadayı edasıyla davrandı. Ama tam o sırada birileri ortaya çıkıp, "Kandıralı sen dur!" misali, "AKP dur, geriye marş" komutunu verdi. Bu sesi duyar duymaz AKP'nin havası birden sönüverdi. Kafası havada, göğsünü şişire şişire yürüyen adam gitti, yerine önüne bakarak, iki büklüm yürüyen bir adam geldi. AB sesini yükseltince "zina inatlaşması"ndan birden vazgeçildi. AKP, zinaya cezayı öngören teklifini geri çekti. AB daha önce de, insan haklarından özelleştirmeye, rekabet yasalarından, MGK'nın yapısına kadar çok değişik konularda dediğini yaptırmıştı. Bu açıdan bakınca AB, Türkiye'nin en etkin muhalefet partisi gibi gözüküyor. Bu parti çoğu zaman da iyi işler yapıyor. Kandil gecesi içki yasağı Eskiden, kandil geceleri içkili lokantalar "kapalıyız" diye tabelalar asarlardı. Bazıları da normal servislerine devam ederlerdi. AKP iktidarı ile birlikte bu cephede de değişiklikler oldu. " Kandil nedeniyle içki servisimiz yoktur " yazan levhalar koyan lokantaların sayısı arttı. Cumartesi akşamı Kalamış Develi lokantasına gidenler bu uyarı ile karşılaştılar. Müşterilere içki servisi yapılmadı. SSK'nın Kadıköy'deki lokalinde de aynı uygulama vardı . Acaba bu gösteri, müşteriler için mi yoksa AKP iktidarı için mi? Lokantacılar neden aniden hidayete erdiler dersiniz? DİPNOT Türkiye'de 16 milyon 745 bin aile var. *********************************************************************** TARİFİ YAPILMAYAN BİR SUÇUN CEZASI NE? 16/09/2004 Star Köşe Yazısı HALİT KAKINÇ Zina hakkında bir yazı yazdım. Evlilik kurumunun korunabilmesi için bazı TARİFİ YAPILMAYAN BİR SUÇUN CEZASI NE? 16/09/2004 Star Köşe Yazısı yasal düzenlemeler gerektiği yolunda görüş belirttim. Eşten dosttan sataşma aldım: ‘Yahu senin gibi uygar bir adam da mı?..’ Bu ‘uygar’ yakıştırması ile zina fiili arasındaki endekslemeye pek aklım ermiyor. Zaten bir yandan AB söylemleri, diğer yandan AKP imam nikahlı seçmeninin tepkileri derken, konu rafa kalktı. Belki de iyi oldu. Uzmanı değilim ama, izin verin, işin dinsel yanına göz atalım. İmam Şafii’nin bir sözü var: ‘Hanefi mezhebinde zinanın nasıl var olabildiğini kavrayabilmiş değilim.’ Bunu söylerken, Hanefi mezhebini küçüksemek gibi bir gayret içinde değil. Bu sözden yola çıkarak ben de bilenlere sordum, bildiklerini gösteren bir cevap gelmedi. Anladığım, Hanefilik’te nikahın dinen geçerli sayılması için 2 koşul var: İcap ve Kabul. Bu da şu demek: ‘Benimle evlenir misin?’ diye soruyorum. Hatun kişi de, ‘Evlenirim’ diyor. Tamam. Herşey buraya kadar. Şahitmiş, hocaymış, eşlerin samimiyetleri imiş yahut erkek ile kadın o anda kapağı yatağa atabilmek için hile-i şeriye yapıyorlarmış, hepsi hikaye. Çünkü bütün bunlar kalplerde cereyan eden şeyler. Din, zahire göre hükmediyor. Dolayısıyla Hanefilik; aldatma, ihanet, tecacavüz gibi olayların dışında kalıyor. Bu nedenle - bekar kadın-erkek arasında ve bekar kadın ile evli yahut bekar erkek arasında yaşanan ilişkilere zina denmesine uygun değil. Bugün çoğu hocanın zina saydığı ilişkiler, Şafii’likte bile zina sayılmıyor. Şii’lerin bir kısmında geçerli olan ve ‘Muta’ diye adlandırılan geçici nikahtan da söz etmiyorum. Mesele şu ki, cariye edinmenin meşru sayılabildiği bir kültür ortamında, müslümanların zina’nın tarifinde uzlaşamamış olmaları normal. Asıl sorun da burada yatıyor. Tarifi yapılamayan bir suçun dinen cezasının olamayacağı açık. Dört şahit ‘zina’ya nasıl tanık olacak? Gelelim çözümü en zor olan konuya. Dini hükümleri uygulayacak olsak, istenen 4 şahidin bu zina fiiline nasıl tanık olabileceklerinin de içinden çıkmak mümkün değil. Kadın ve erkek, bu ilişkiyi kasede çektirseler bile, bunun kanıt sayılması teorik olarak zor. Neden? Çünkü bu noktada talep edilen şahitlik, acayip bir şey. Hani minderde rakibini köprüye getiren güreşçi için hakem zemin hizasına kadar eğilir ya, işte aynen bunun gibi. Kadın ve erkeğin birleşme anında, 4 yönden 4 tane şahit de çıplak gözle görebilecekleri 1-2 metre mesafeden güreş hakeminin pozisyonunu alarak izleyecekler ki, malum şeyin diğer malum şeye girip girmediğini net olarak görebilsinler. Tanıklık edebilsinler. Ne kaldı geriye? İtiraf... Geçiniz. Böyle bir cezanın dini açıdan uygulanamayacağı ortada. Suudiler’de de recm cezası aileyi korumaya yetmiyor Bu konuyu en ağır şekilde değerlendiren Suudiler’de bile recm cezası, aileyi korumaya yetmiyor. Niye? - Çünkü, Arap erkeği paralıdır ve uçkuruna düşkündür. Dört kadınla evlidir. Birinden çocuk yapsa miras, sahiplenmiş olmak gibi sorunlarla karşılaşmaktadır. Arap erkeği, 4 kadını sürekli değiştirmektedir. Bu arada, cariye hükmünde gördüğü yabancılarla da yatmaktadır. Çocuk olmayınca, aile konusu da ortadan kalkmaktadır. Bu nedenle nüfusu artmamakta, sürekli olarak eksilmektedir. Somali ve Yemen’den göçmen akımı olmazsa, nesli tükenme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Çoğu Arap ülkesinde de durum aynen bu şekildedir. Ben, olaya toplumun harcı ethik değerler yönünden yaklaşmıştım. Yapı harç tutmuyorsa, ya koverin gitsin! TARİFİ YAPILMAYAN BİR SUÇUN CEZASI NE? 16/09/2004 Star Köşe Yazısı *********************************************************************** MUSA, ZİNA’NIN ARKA PLANINA DİKKAT ÇEKİYOR 16/09/2004 Star Köşe Yazısı MUSA AĞACIK ‘Kadınları koruduğunu’ söyleyen Başbakanımız, bugüne kadar ‘namus cinayetlerine karşı olduğunu’ söylemedi! Üstelik TCK tasarısında AKP, töre cinayetlerinde ceza indiriminin kaldırılmasını öngören maddeye ‘namus’ bahanesiyle kadınlara karşı işlenen menfur cinayetlere karşı en küçük bir eleştiri yapmadı ve önlemeye yönelik yasal düzenlemeye girişmedi. Dahası medeni yasa düzenlemeleri sırasında kadınların korunması ve gözetilmesine yönelik ‘pozitif ayrımcılık’ düzenlemesini engelledi. Daha da önemlisi pek çok evde tencere pişemezken, kadınlarının korunmasının zaten mümkün olmadığı açıktır. Zina tartışması, BOP’a kılıf mı? Aslında tüm zina tartışmalarının altında bence gizlenmek istenen başka bir amaç aranmalıdır. Her ne kadar AB’ye girilmek konusunda çok çiddi çabalar sergileniyor görünse de, gerçek amacın BOP içerisinde ABD, İsrail ve işbirlikçi Arap güçleriyle birlikte olmak isteği aranabilir. Zira abuk-subuk bu zina düzenlemesi nedeniyle, AB’nin bizi istemeyen sağcılarına eşi görülmemiş bir bahane yaratıldı. Dolaysıyla olgunlaşmış bir armut gibi tek yanlı olarak, ABD’nin eline mahkum olmak gibi bir durumla karşı karşıyayız. Böylece ‘sen sağ ben selamet’, AB eksenli tiyatro oyunu da sona ermiş ve ABD’nin tek yanlı mahkumu haline gelmiş olacağız. Sonuç olarak AKP zina dayatmasından vaz geçse bile, bundan sonra Türkiye’nin AB’nin nezdindeki durumu çok daha sorunlu olacaktır. Hükümet ve basın sınıfta kaldı Bunlar bir yana demokrasiyi gerçekten isteyen bir hükümetin (ve tabii basının) söz konusu bu ceza yasası düzenlemesinde, başta 159. madde olmak üzere bir dizi antidemokratik ve baskıcı yasaya karşı muhalefet etmesi beklenirdi. Bu açıdan baktığımızda ceza yasası düzenlemesinde sınıfta kalan sadece hükümet değil, aynı zamanda basınımızdır. Bu toz dumanı içerisinde TRT’nin Yeni Yayın Dönemi Tanıtım Gecesi’ne katılan konuklara ‘zina’yı sordum, ülkemizin Ortadoğu cehennemine sürüklenmesinden kaygı duyan bir kısım sevgili okurlar: Nevzat Şenol, bana zina tartışmalarıyla perdelenen gerçekleri söyleyebilir mi? 80-100 yıl önce de bu zina tartışmaları yapılmış ve şair Eşref de bir hiciv yazmış... Netekim ne demiş? ‘Ey kirim, kalkma sakın, sonra seni sustururum/Mürtecidir diye jandarmalara tuttururum/Takarım bir polisin arkasına /Sonra senin yediğin herzelerin cümlesini kustururum...’ AB konusunda, hükümet sizce samimi mi? Bana biraz takke düşecek, kel görünecek gibi geliyor. Bunlar samimi değil. Engel nedir? Amerika’yla çok içiçeler. Şimdi Amerika Ortadoğu’da ılımlı İslam faşizmiyle yönetilen bir Türkiye’nin Ortadoğu liderliğini istiyor. Onun için Türk aydını ve sanatçısı, AB’de sivil toplum örgütleri ve parlamenterlerle lobiler oluşturmalı. Ve AB’yi zorlamalı. Türk aydını ve MUSA, ZİNA’NIN ARKA PLANINA DİKKAT ÇEKİYOR 16/09/2004 Star Köşe Yazısı Türk solcularına düşen görev bu bence... Perihan Savaş Perihan Savaş’ın, zina tartışmalarına yorumu nedir? Amaç ‘aile birliğini korumak’sa, ailenin içinde şiddet gören çocuklar, kadınlar ve imam nikahlı kadınlar var. Öncelikle bunların haklarını korumak lazım. Ayrıca artık kaçıncı yüzyılda yaşıyoruz, ne zinası yani? Selim İleri Toplumun olup-biteni sorgulamaması sizi etkiliyor mu? Biz de daima dilsiz sorgulamalar vardır. Hiç bir zaman noktalanmaz diye düşünüyorum. Zina tartışmalarına yorumunuz? Bence bu kişilerin kendi aralarında çözecekleri bir meseledir. Erkan Yolaç Erkan Yolaç’ın zina tartışmalarına yorumu? Zina artık medeni ülkelerde ve çağdaş yaşamda sadece eşlerin boşanmasına zemin hazırlar. Yoksa herhangi bir cezai müeide uygulamamak lazım benim kanatime göre... *********************************************************************** "ÇARK ETMEK" 16/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı CENGİZ ÇANDAR AKP hükümetinin "zinanın hapislik suç sayılması"na ilişkin Türk Ceza Kanunu taslağına konulmasına niyet ettiği hükümden vazgeçmesi, alkışlanması gereken bir davranıştır. Bu konudaki her yazımızda, başta Başbakan Tayyip Erdoğan ve bakanlar ile AKP'lilere, "daha vakit varken, gereken sağduyuyu gösterip, bundan vazgeçmeleri" çağrısında bulunmuştuk. Mesele, "üzüm yemek" idi, "bağcı dövmek" değil. Maksat, "AB üzümü"nü yemek idi. AKP hükümeti, CHP ile TCK taslağı konusunda parlamento tarihimizde kayda değer sayılması gereken bir "uzlaşma"ya vararak, "yanlışta ısrar etmeme" basiretini gösterdi ve böyle yaparak, Türkiye'nin "AB üzümü"ne yaklaşmasını sağladı. Bu basiret, takdirle kaydedilmelidir. Kimi basın organlarında, AKP hükümetinin "ABD, AB ve kamuoyu baskısı" karşısında "çark ettiği", "geri adım attığı" gibi haber başlıkları ve yorum satırları yer aldı. Bu, bir "okuma" durumu. Bu konuyla ilgili tartışmaları, Türkiye'nin "AB perspektifleri" boyutları içinde değerlendirmez ve daha geniş uluslararası stratejik dengeler çerçevesinde mütalaa etmez ve işi, bir "iç politika güreş müsabakası" gibi görürseniz, bu tür hükümlere de varabilirsiniz. Ancak, bu dahi, AKP'nin bu konuda "basiretli davrandığı" gerçeğini ortadan kaldırmaz. Neyi tercih ederdiniz? AKP hükümetinin "yanlışta ısrar"dan "çark etmeyerek", "geri adım atmayarak" Türkiye'nin dışarıda "gol yemesi"ni ve bu yolla Türkiye'de "devlet müdahaleci zihniyeti"nin kendisine "alan genişletmesi"ni mi? Yoksa, AKP hükümetinin son dakikada da olsa, basiretli davranıp, böyle bir olumsuzluğa meydan vermemesini mi? Biz, ikinciden yanaydık. Öyle de oldu. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın yokluğunda, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün yanına Adalet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek'i alarak, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'la sağladığı "uzlaşma", ne yazık ki, dış politikada giderek dikkati çeken "savrukluğun" üzerini örtmüyor. Örnek, Tel Afer çatışmaları zemininde Türkiye ile ABD arasında, "ÇARK ETMEK" 16/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı Abdullah Gül'ün çıkışıyla ortaya çıkan yeni manzara. Bu konuda dünkü yazımızda uzun uzun durmuştuk. Onu tekrarlamayacağız. Ancak, Gül marifetiyle sergilenen "dış politika savrukluğu"nu kayıtla yetineceğiz. Yasemin Çongar, dünkü Milliyet'te şunları yazıyordu: "Ö Abdullah Gül'ün ABD'nin Tel Afer'deki operasyonuna gösterdiği tepki Washington'u rahatsız etti. Gül'ün ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell'la telefon görüşmesinde ilettiği kaygıları not ettiklerini ve Türkiye'nin hassasiyetini anladıklarını belirten kaynaklar, açıklamaları 'iki başkent arasındaki yakın diyalogun tonuna aykırı' diye nitelendirdi. ABD'li bir yetkili, 'Sivillerin can kaybından biz de üzüntü duyuyoruz. Powell, operasyonun hedefinin sivil halk olmadığını Gül'e aktardı. Ancak iki bakanın konuşmasının ardından, Türkiye'den bu diyalogun yapıcı tonuna aykırı açıklamalar gelmesine şaşırdık' dedi. Aynı yetkili, Gül'ün sözlerinin 'iç tüketime yönelik olabileceğini de belirterek, bu sözlerin daha ziyade iç siyaset üslubu taşıdığını ima etti." Yasemin Çongar'ın atıf yaptığı "yetkili"nin kim olduğunu tahmin edebiliyoruz. Bir hayli "yetkili"dir. Buradan anlaşıldığına göre, Washington, Gül'ün açıklamasından hem rahatsız olmuş, hem de "iç tüketime yönelik" olarak değerlendirerek "ciddiye almamış." Bir Dışişleri Bakanı ve temsil ettiği ülkenin dış politikası açısından en olmayacak imaj. ABD'nin Ankara Büyükelçisi Eric Edelman'ın, Gül'ün açıklaması üzerine "bilgi" istemesi üzerine, kendisine verilen "resmi cevap" ise şu: "Bakanımız ciddi kaygılarımız olduğunu ifade etmek istedi. İşbirliğini bitirecek somut adım düşünmüyoruz." "Çark etmek" işte bu. Ayrıca, öğrendiğimiz kadarıyla, Gül'ün "Irak konusunda ABD ile işbirliğini sona erdirebiliriz" sözü, üzerinde oturulup tartışılmış ve tasarlanmış bir "dış politika adımı" değil; Bakan'ın ayaküstü bir demecinin sonucu. "Hafiflik" kaldırmayacak tek bir politika alanı varsa, o da "dış politika"dır. Orada "çark etmek" iyi bir şey değildir. Tüm ülkeye zaaf getirir *********************************************************************** AK PARTİ'DE CAN SIKINTISI!.. 16/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı SERDAR ARSEVEN TCK tasarısı vesile oldu... Kuliste, AK Parti içindeki farklı eğilimleri temsil eden gruplarla bir araya geldik. Bir vekil... Ülkenin gündemine zina meselesinin "yerleştirilmesinden" dolayı tepkili. Şunu soruyor: -Öküze şahadet getirtmeye çalışmanın mânâsı var mı?.. -Ne demek bu?.. -Zinayla yoğrulmuş bir zemine, eskimez nizamın bir kuralını monte etmeye çalışmanın âlemi var mı?.. Tepki... Diğer vekillerin katılımıyla devam ediyor... Biri... -Her durumda geri adım. Beş on adım sonrasını görmemiz gerekiyor ama burnumuzun dibini göremiyoruz. "Burun üstü çakılıp duruyoruz." Ne oldu şimdi, zinadan geri adım atınca, aileyi korumaktan vazgeçmiş mi olduk!.. AK PARTİ'DE CAN SIKINTISI!.. 16/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı Asabi grubun diğer üyesi... -Ekonomi, mecburen IMF'ye teslim. Bizden beklenen, hak ve özgürlük alanındaki ihlallere son vermemiz. İki yıldır iktidardayız. Vallahi, vatandaş bu konularla ilgili soru yönelttiğinde verecek cevap bulamıyoruz. *** Sohbete dinleyici olarak katılmakla yetinen grup yöneticisi kolumuza giriyor, "Gel, bir kahvemi iç" diyerek o ortamdan uzaklaşmamızı sağlıyor. "Gördün durumu, hepsinin kendince derdi var" dedikten sonra... Devam ediyor: "Partide, MHP'li MHP'liliğini, ANAP'lı ANAP'lılığını, DYP'li DYP'liliğini sürdürüyor. AK Partiye sahip çıkanlar, sadece Faziletli arkadaşlar. Bu durum, partinin, adeta "kumdan kale" gibi hassas dengeler üzerinde durduğunu gösteriyor. Sağlam kaynaklardan bilgi geldi: 'Durum müsait olduğunda, AK Parti içinden, bir MHP ve bir DYP grubu çıkartılacak.' Bakın, eski DEP'li milletvekillerinin serbest bırakılmasından sonra bildiri yayınlayanlar öyle, 10, 11 kişiden ibaret değil. Çok daha fazla ve organize!.." Araya giriyoruz... -Bunlar biraz zorlama yorumlar... -Hayır değil, umarım plânlarında neticeye ulaşamazlar. -Zor... -Yanlış adımlar atılırsa, kolay olur. -Ne gibi yanlış adımlar?.. -Bakın, iki hafta sonra, Meclis Başkanlık Divanı ve Parti Yönetimi yeniden şekillenecek. Ben, Sayın Başbakan'ın 'cezalandırma' yöntemini izlemesinden endişe ediyorum. Böyle yaparsa, 2005, partimiz için çok zor bir yıl olur. Bütün yönetimin Sayın Başbakan tarafından belirlenmesi de sıkıntıya yol açar. Parti yönetiminin hiç olmazsa bir bölümü, grubun özgür iradesiyle seçilmelidir." *** Akşam saatlerinde bir başka grupla sohbet halindeyiz... Biri, "zina"dan söz açarak, soruyor: "Zina meselesini, Sayın Başbakan'ın gündemine taşıyan kimse, ona dikkat etmek lâzım... Çok fena oyuna getirildik de... Getiren kim?!.." *** Kulisten uzaklaşırken şunu düşünüyorduk: Kulisteki, "gelip geçici bir sıkıntı hali" miydi acaba. Yoksa daha büyük sıkıntıların habercisi mi... RTÜK'TEN AÇIKLAMA Önceki gün "Türkiyem Türkiyem" başlığı altında Cumhurbaşkanlığı- Devlet Denetleme Kurulu raporundan bazı bölümlere yer vermiştik... O yazı ile ilgili olarak RTÜK'ten açıklama: "Kamu İhale Kurumu'nun bir sayın üyesinin eşi RTÜK'te benim eşim de anılan Kurul'da çalışmakla birlikte olaylar (raporda) iddia edildiği gibi gerçekleşmemiştir. Bu 'iftira', DDK raporuna girmiş ama DDK tarafından kayda değer görülmemiştir. Sayın Arseven, eşimle Başbakanlıkta memur olarak çalıştığı dönemde evlendim. Dolayısıyla eşim benim tavassutumla kamuda görev alıp, terfi etmiş, bir kurumdan diğerine geçmiş değildir. Ayrıca eşim hiçbir şekilde benim tavassutuma ihtiyaç duymayacak ölçüde birikimli, donanımlı, ehliyet ve liyakat sahibi bir kamu görevlisidir... Saygı ve selamlarımla..." *** Saygı, selam bizden... Bir RTÜK'e bir de Devlet Denetleme'ye!.. AK PARTİ'DE CAN SIKINTISI!.. 16/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı *********************************************************************** KİME NİYET KİME KISMET 16/09/2004 Radikal Köşe Yazısı GÜNDÜZ AKTAN Zina konusu açıldığı gibi kapanıyor. Yasalaşsaydı bile ya Anayasa Mahkemesi ya da AİHM tarafından bir şekilde iptal edilecekti. Ama zina çok daha önemli bir toplumsal yara olan çokeşliliği ön plana getirdi. Bu terimi poligami yerine kullanıyoruz. Yoksa kadınların çok erkekle evlenmesi yani poliandri tarihte poligamiden daha uzun süre görülen bir olgu. Çatalhöyük bunun Anadolu'daki örneklerinden biri. Zina tartışması çok başarılı olmadı. Bir kısmımız zinanın ahlaksızlık olduğunu dahi söylemeden, yeni TCK'ya suç olarak girmesine karşı çıktık. Diğerleri çokeşliliğin zina sayılmasına itiraz etti. Her ikisinin ortak noktasıysa, sanki evlilik dışı ilişkilere şu veya bu şekilde imkân tanımaktı. Önemli toplumsal konuların yasa maddeleri vesilesiyle tartışılması çok yararlı bir yaklaşım değil. Doğru yol, sorunun önce tanımlanarak ortaya konması, sonra tartışılması, sonra da gerekiyorsa yasal düzenleme yapılması. Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi bizde de aile kurumu zayıflıyor. Bu, alabildiğine karmaşık bir konu. Sürekli kamuoyunun gündeminde bulunması lazım. Kolay çözümler yok. Kaba bir genellemeyle, ülkenin batısında ve özellikle büyük kentlerde çekirdek aile dağılırken, doğu ve güneydoğuda çokeşlilik temelinde geniş aile belki de yayılarak devam ediyor. Çokeşlilik gibi önemli bir sorunda ciddi bir sosyolojik çalışma yapılmış mı, bilmiyorum. Bu tür ailenin aşiret yapısı, töre cinayetleri, hatta terörizmle ilişkili olması mümkün. Başta Usame bin Ladin olmak üzere, İslam adına teröre başvuranların çoğu, çokeşli ailelerdeki anonimada, babasının bile tanımadığı çok sayıda çocuklar arasından çıkıyor. Muhtemelen PKK teröristlerini de aynı yapı üretiyor. Kuran'da çokeşliliğe izin verilmiş olması çokeşli evliliği gerçek anlamda bir aile kurumu haline getirmiyor. Çokeşli erkek, bunu kabul eden kadın ve 'nikâhı' kılan imam için eski TCK'da cezai hükümler var. Ayrıca bu, cinsler arasında eşitlik ilkesini içeren Anayasa ve AİHS'ye de aykırı. Bugüne kadar hiçbir cumhuriyet savcısının dava açmamış olmasına insan şaşıyor. Ama haklarında dava açılmadığı için çokevliler arasındaki ilişkiler hukuken meşru sayılamaz. Öte yandan çokeşliliğe ilişkin Kuran ayeti hiçbir erkeğin yerine getirmesine imkân olmayan bir şart içermesine rağmen, erkeklerin çokevlilik vasıtasıyla daha genç kadınları sadece cinsi amaçlarla kuma getirdiğini gösteriyor. Nitekim Tunus bu ayete dayanarak çokeşliliği yasaklayan bir yasayı uyguluyor. Böylesine aşağılık bir günah durumunu başta Diyanet, din adamlarımızın sürekli eleştirmemesini de anlamak mümkün değil. Aynı çevrelerin şimdi zinaya karşı çıkışlarının ardında ciddi bir moral otoritenin bulunmaması da, bu tutumlarından kaynaklanıyor. Basına yansıdığına göre bazı milletvekilleri bile çokeşli. Bu kişiler nasıl milletvekili yemini ettiler acaba? 'Çokeşlilik Türkiye'de bir toplumsal vakıadır' deyip geçmekle iş bitmiyor. Bu ceza yasasına da çokeşliliği yasaklayan cezai hükümler konmalı ve bunlar artık uygulanmalı. Ayrıca böyle kişiler seçme ve seçilme haklarından da mahrum KİME NİYET KİME KISMET 16/09/2004 Radikal Köşe Yazısı edilmeli. Kötü niyetli bir kaygıdan hareket edersek(?), AB'nin çokeşliliğe bigâne kalmasını Güneydoğu'daki yüksek Kürt nüfus artış hızını muhafaza etmek çabasına bağlayabiliriz. Buna rağmen çokeşlilik konusu AB üyelik sürecinde er geç ortaya çıkacak. Kopenhag Siyasi Kıstasları hemen tümüyle özgürlüklerle ilgili. Yani amaç farklılıkları da tanıyarak devletin kişiye müdahalesini asgariye indirmek. Hıristiyan değerler içinde kadın- erkek eşitliği zaten bulunduğundan, bu konunun kıstaslar içine sokulmasına gerek duyulmadığı anlaşılıyor. Ama Türkiye gibi Müslüman bir toplumu içine alırken, kadının statüsündeki aksaklıklara da sıranın geleceği, türban konusundaki AİHM kararından belli. Türkiye'de her türlü farklılığı savunan liberaller, çağdışılıklardan rahatsızlıklarını ifade etmeye başladılar. Ama bazıları hâlâ zihni 'değişim'in çağdaşlaşma ve kalkınma olmadan kendiliğinden geleceğini ummaya devam ediyor. Onlar da öğrenecekler. *********************************************************************** AB 'ZİNA'DAN MEMNUN OLDU 16/09/2004 Radikal Haber JEAN CRISTOPHE FILORI Son günlerde Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkileri gündeminin ilk sırasına oturan zina tartışmalarının son bulması, Brüksel'de de memnuniyetle karşılandı. AB Komisyonu sözcülerinden Jean Christophe Filori, zina konusunun 'masadan kalkmasının' olumlu olduğunu ifade ederken "Zina yasaya girseydi bu, İlerleme Raporu açısından olumsuz bir etki yaratacaktı. Artık bu tartışma bittiğine göre dikkatlerimizi TCK üzerine yoğunlaştırabiliriz. Yeni TCK birçok olumlu açılım içeriyor" diye konuştu. Batı basınından sıkı takip Batı basını, TCK tasarısında zinanın suç sayılması düzenlemesinden vazgeçilmesine geniş yer verdi. Britanya: Financial Times, Türk hükümetinin 'geri adım attığını', bunda kamuoyu ve muhalefetin tepkilerinın etkili olduğunu yazdı. Haberde, gelişmelerin, AB'nin, üye olmak isteyen ülkeler üzerindeki etkisini de ortaya koyduğu yorumunu yaptı. The Independent, geri adımın 'AB ile müzakereler için tehdit oluşturacağı' uyarısının ardından atıldığını belirtirken İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw'un en büyük Türkiye destekçileri arasında yer aldığı için, uyarısının özellikle önem taşıdığını savundu. 'Zina', The Guardian ve The Times gazetelerinde de haber oldu. Fransa: Fransız Le Figaro gazetesi, 'Onur kurtuldu' ifadesini kullandı. Le Monde ise, Türkiye'deki liberal çevreler ve Avrupalı yöneticilerin baskısı altındaki Türk hükümetinin geri adım attığını öne sürdü. ABD: The New York Times, zinaya ilişkin tartışmaların, büyük kısmı 'militan İslamcı Refah Partisi kökenli' AKP liderlerinin arka planlarına istenmeyen bir ışık tuttuğu' iddiasında bulundu. (Radikal, aa, anka) *********************************************************************** ZİNA VE DEMİRYOLLARI HAKKINDA 16/09/2004 Radikal Köşe Yazısı TÜRKER ALKAN Şu zina tartışmasının bitmesi üzücü oldu. Bu konuda herkesin bir diyeceği vardı ve her söylenen ilgiyle dinleniyordu. Büyük bir boşluk doğdu. Şimdi aynı tutkuyla tartışacağımız bir konu kalmadı artık. Yeni eğitim yılını, Ceza Yasası'ndaki düşüce özgürlüğüne ilişkin maddeleri, dış ticaret açığını, asık suratlı AB yetkililerini ve Bush'un maceralarını tartışmakla gün mü geçer? Zinanın, Ceza Yasası'nın gündemden düşmesi, borsayı ayağa kaldırmış. Cinsellikle ekonomi arasında nasıl şaşılası bir ilişki olduğunu böylece görmüş olduk. Zina konusundaki düzenlemeden son anda vazgeçen AKP liderliğinin bazı özellikleri bir kez daha ortaya çıktı: Birincisi, zamanlamayı bilmiyorlar, beceremiyorlar. Tam AB'de önemli kararlar alınacakken bu zina fantezisi de nereden çıktı, diye soranlar elbette haklıdır. İkincisi, muhteşem bir manevra kabiliyetleri var. En kararlı ve ısrarlı gibi gözüktükleri konularda bile köşeye sıkışmıyorlar, hemen tavır değiştirerek uzlaşıveriyorlar. Böylece zamanlamada sergiledikleri zaafı telafi ediyorlar. Ama bu manevralar gittikçe AKP liderliğinin inanılırlığını zedelemez mi, tabanında soru işaretlerinin oluşmasına neden olmaz mı sorusu ayrıca sorulmalıdır sanıyorum. AKP liderlerinin bir diğer ilginç özelliği şaşaalı düğünlere pek meraklı oluşlarıdır. ANAP'la başlayan ilginç bir gelenek AKP ile sürüp gidiyor. ANAP döneminde Semra Özal'ın 'Papatya' denen partili kadınlarla birlikte yaptığı 'hasbahçe' âlemleri dillere destandı. Paradan kaçınılmaz, binbirgece masallarını andıran abartılı dekorlar içinde Lale Devri ihtişamını çağrıştıran eğlenceler düzenlenirdi. AKP önderleri de düzenledikleri düğünlerle dikkati çekiyor. Gerçi geçenlerde oğlunu evlendiren Brunai Kralı kadar abartmıyorlar. Henüz altından taht, Rols Royce'dan tahtırevan yaptırmadılar, ama bir ihtişam merakı ve arayışı içinde oldukları açıkça gözüküyor. Erdoğan'ın çocukları için yaptığı iki düğünde bunları gördük. Devlet Bakanı Ali Babacan'ın oğlunun sünnet düğünü de fena değildi hani. Düğünde gazeteciler Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ı biraz yıldırmaya çalışmış: 'İstifa etmeyi düşünüyor musunuz?' Cevap çok net: "Ben çok rahatım. O direksiyonu ben kullanmıyordum ki kardeşim!" Yani, treni ben sürmüyordum ki, deyip kendisini temize çıkarıyor. Olabilir. Ama gazeteciler devam ediyor: 'Soruşturma izni verdikten sonra bürokratınızın (TCDD Genel Müdürü) istifa etmesi gerektiğini düşünür müsünüz?' Bakanın yanıtı: "Ben onu bilmem arkadaş. Ne bileyim yani..." Burada bir ikili standart yok mudur: Kendisi söz konusu olduğunda bakan, "Treni ben mi sürüyordum," deyip kurtuluyor. Genel müdür söz konusu olunca, istifa etmesine bir itirazı yok. O zaman bakana sormak gerekmez mi, 'Treni genel müdür mü sürüyordu?' Bu mantığa göre, treni süren makinistlerden başka kimsenin günahı ve sorumluluğu yok! Konunun ehli olmayan bir kişiyi sırf yakını ve partidaşı olduğu için genel müdür atayan bakan suçsuz, demiryolları altyapısının hazır olmadığı bir 'hızlı tren' projesini ortaya atan ve destekleyenler suçsuz, göreve geldiklerinden beri bir hayli zaman geçtiği halde demiryollarının bakımlarını gereği gibi yapmayanlar suçsuz... ZİNA VE DEMİRYOLLARI HAKKINDA 16/09/2004 Radikal Köşe Yazısı Sadece makinistler suçlu! Olur mu? *********************************************************************** ‘TÜRKÜN AKLI SONRADAN GELİR’ 16/09/2004 Türkiye Köşe Yazısı İSMAİL KAPAN Yukarıdaki halk deyişinin; sosyolojik, antropolojik, genetik vs. açıdan bilimsel doğruluğu araştırılıp irdelenmemiş de olsa, pek çoğumuzun nazarında gerçekmiş gibi bir anlamı vardır! Yani Necip Türk milletinin; her şey olup bittikten sonra aklının başına gelmesi ve hakikatte ne gibi yanlışlıkları yaptığının farkına varması. Ama iş işten geçmiş olduğu için de, ahu vahların artık bir işe yaramaması... Hayatın her safhasında bunun yansımalarını görmek mümkün; kural tanımazlık sebebiyle meydana gelen katliam gibi trafik kazalarından sonra, yahut çürük binaların depremlerde yerle bir olmasının ardından yakılan ağıtlar, feryatlar; hep iş işten geçtikten sonra ve hiçbir şeyin eskisi gibi olmasının imkansız hale gelmiş olduğu noktada çaresizce ve umutsuzca başvurulan şeyler. Her defasında tekrarlanır; keşke iş bu raddeye gelmeden, gerekli şuura sahip olunabilse. Ama nafile! Hani meşhur fıkra var ya; Temel’i idama mahkum etmişler; infaz sırasında son sözünü ya da arzusunu sormuşlar, o da: “Ha bu baa bi ders olsun!..” demiş. Şimdi Türkiye aynı pişmanlığı bir kere daha yaşıyor... Tam bir aydır ülkeyi zina çıkmazına kilitleyenler, Telafer hadisesinden sonra suratlarına şamar yemiş gibi ayıkmış görünüyorlar. Öyle ki, malum mevzuda en ipe sapa gelmez görüşleri savunanlar bile artık diyorlar ki; Türkiye zina tartışmalarıyla oyalanırken Telafer’de olanlar oldu. Belki de zina tartışmaları bütün bu olayları örtmek için kullanıldı... Bu şekilde geç uyananlara, amiyane üslupta şöyle seslenirler: Uyan da balığa gidelim! Siz bütün karşı görüş ve ikazlara rağmen, 348 maddelik TCK tasarısını, tartışmak yerine henüz tasarıda bile olmayan, hatta teklifi dahi yapılmamış olan muhayyel bir maddeyi, meselenin temeli ve tamamıymış gibi kamuoyuna dayatacaksınız, ondan sonra da zeytinyağı gibi su yüzüne çıkıp; “Günlük işlerle uğraşanlar siyasetçidir, ben devlet adamı ararım...” şeklinde ahkam keseceksiniz. Bilmiyorum buna kanacak saflar hâlâ var mı? Türk hukuk sisteminin en önemli metinlerinden biri olan Ceza Kanununun tamamının bir kenara bırakılıp, tartışmaların seviyeden yoksun bir şekilde zina konusuna getirilmesi kimlerin eseri? Herhalde Türk halkı bunun değerlendirmesini yapacaktır. O ceza kanunu tasarısı ki, içinde fikir ve düşünceyi yayma hürriyetini tahdit eden, din adamlarının görevini ifa ederken ağır cezalara çarptırılması tehlikesini taşıyan ve insanların kılık kıyafetleri yüzünden mahkum olma garabetini getiren maddeler ihtiva ediyordu. Yıllarca 159. madde ve 312. madde gibi, zaman zaman maksadının dışında, aşırı ve tehlikeli bir biçimde yorumla uygulanan hükümlerin aynen devam ettirilmek istenmesine ses çıkarmayanlar, yahut görmezden gelenler; niçin Avrupa Birliği nezdinde bunca spekülasyon ve mugalata eylemine girdiler? Soruyoruz; AB’ye atfedilen kaç tane manşet ve haber sonradan bizzat AB yetkililerince tekzip edildi? Yalanlamalara rağmen asılsız iddiaları sürdürenler kim ve maksatları neydi? Buna sebep olanlar, bu haberleri uyduranlara kaynaklık ve yataklık edenler utanacak mı acaba? Yoksa geçmişte olduğu gibi; iktidar partisine geri adım attırmış olmanın, ya da ‘TÜRKÜN AKLI SONRADAN GELİR’ 16/09/2004 Türkiye Köşe Yazısı kendilerince AB vasıtasıyla hükümeti belli istikamete zorlamanın sevinci içinde, küstah ve küçümseyici tavırlarla yeniden akıl vermeye mi kalkışacak? Belki hâlâ daha ikiyüzlü davranışlarını gizlemeyi beceren vardır ama, eminiz ki, halkımız bunların ekserisini gayet doğru bir şekilde teşhis edip tanımış durumdadır. Dolayısıyla böyleleri, belki biraz da mecburiyetten siyaset ve hükümet çevrelerinde itibar görüyor olabilirler ama; halk indinde kıymeti harbiyeleri hiç mesabesindedir. *********************************************************************** HALKI KELEPÇELEMEYİN! 16/09/2004 Anadoluda Vakit Köşe Yazısı YAVUZ BAHADIROĞLU AKP iktidarı bir kez daha “pardon” dedi ve “zina”ya ilişkin tasarıyı geri çekti. Gazetem de bu yaklaşımı sürmanşetten “geri adım” olarak değerlendirdi. Ben radikal yaklaşımları seven biri değilim, ama “Bu kaçıncı geri adım?” sorusunu artık sorma gereği duyuyorum. Dikkat!.. Bir adım, bir adım daha, derken adım atacak alan kalmayabilir. Ya da son geri adımı uçuruma atabilirsiniz. Ayrıca bilinmelidir ki; her “geri adım” siyasi iktidarları kemirir, yıpratır, tüketir. Çünkü, defalarca söylediğim gibi, “İktidar, tehdidini ikaya muktedir olma sanatıdır.” Sözünden dönen iktidarlar millet nezdindeki inandırıcılıklarını yitirirler. Arkası sıra da güvenilirliği yitirirler. Sonuçta milletle aralarındaki “duygusal iletişim” kopuverir. Artık iktidar serap olur! AKP yöneticilerinin “devrim” olarak niteledikleri Ceza Yasası Tasarısı’nın bazı maddeleri, özgürlüğe susamış halkımızın yüreğine kelepçe olup, badehu AKP ile arasındaki sevgi bağını koparacak cinstendir. Hiç kimse “Uygulamaya baktıktan sonra düzeltiriz” demesin; zira deneyimlerim siyasette “sonra”nın olmayabildiğini gösteriyor. ¥ Vaktiyle, masum ve mazlum dindarlara demirparmaklık ve paslı kelepçe olan meşhur 163. maddeye bazı maddeler eklenirken, TBMM’de çıkan itirazları, devrin Başbakanı Şemsettin Günaltay (Başbakanlığı: 16 Ocak 1949-22 Mayıs 1950) “Gerekirse sonra düzeltiriz” diyerek yatıştırmıştı: “Ben ki, üniversitede Dinler Tarihi dersi veriyorum, bu madde yüzünden dindarlara zulmedilmesine seyirci kalır mıyım sanıyorsunuz! Tatbikatı görelim, aksayan yanları olursa daha sonra birlikte düzeltiriz.” “Sonra”nın gelmesini Türkiye, aşağı-yukarı kırk sene bekledi. Halbuki CHP çoktan iktidardan düşmüş, yerine Demokrat Parti gelmişti. Celal Bayar Cumhurbaşkanı, Adnan Menderes ise Başbakan’dı. Özellikle Adnan Menderes, seleflerine kıyasla daha “dindar” sayılabilirdi. Hatta CHP’nin müfritleri sık sık onu “mürteci” diye suçluyor, ezanı aslına döndürmesini “irticaa taviz” şeklinde yorumluyorlardı. (Menderes’in idam gerekçeleri arasında “irticaa taviz” suçlaması önemli yer tutar) Menderes’in “dindar”, en azından “dindarlığa özgürlük” veren kimliğine rağmen dindarlar süründürüldü. Türkiye bir açık cezaevine dönüştü. Gün geldi, yakın komşularımızı dahi evimizde ağırlayamaz duruma geldik. Birileri “Filancanın evinde âyin yapılıyor” diye ihbarlıyor, hiçbir şeyden habersiz hatim indiren köylüler, kasabalılar, şehirliler kelepçelenip götürülüyordu. HALKI KELEPÇELEMEYİN! 16/09/2004 Anadoluda Vakit Köşe Yazısı Düşünün ki, 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra gelişen “kıyım dönemi”nde köy evimiz basılıyor. O tarihte yaşı altmışı geçkin olan büyük halamla birlikte, “Devletin temel nizamlarını dini esas ve akidelere uydurmak maksadıyla propaganda yapmak”tan, hatta “gizli cemiyet kurmak”tan ve “şeriat devleti oluşturmaya çalışmak”tan sorgulanıyorduk... Siz kimin evini soruyorsunuz?.. Rize’nin Pazar’ında biz bunları yaşarken, rahmetli Başbakan Adnan Menderes TBMM üyelerine “Siz isterseniz, hattâ hilâfeti bile getirebilirsiniz” diye nutuk atıyordu. ¥ İktidarın niyeti halis olabilir, eminim halistir de; fakat bu tasarı halis niyetleriyle örtüşmüyor. Kaldı ki, devlet niyete bağlı olarak değil yasalarla yönetilir; bu iktidar döneminde uygulanmayabilecek herhangi olumsuz bir madde, farklı iktidarlar döneminde en acımasız biçimde uygulanabilir ve mazlum halk mağdur edilebilir... Feryadım bu yüzdendir... Yoksa ne AKP’ye bir garezim sözkonusudur, ne de AKP yöneticilerine küskünüm. Beklentisiz biri olduğumu da en iyi onlar bilir. O kadar beklentisizim ki, sırf onlar rahatsız olmasınlar diye vaktiyle oluşmuş “dostluk” ve “arkadaşlık”tan kaynaklanan hukuku bile kullanmıyorum. Bu durumda bendenizi, “farklı hesaplar peşinde koşmak”la (fikir etkisizleştirilmek istendiğinde bu itham hep yapılır) kimse suçlayamaz... Ben yalnızca inandığımı söylüyorum. ¥ Yanlış hatırlamıyorsam 27 Mayıs 1960 darbesi sürecinde, neredeyse “cebren iktidar” yapılan CHP döneminde “Anayasa Nizamını Koruma Kanunu” başlıklı bir tasarı komisyondan geçirilmişti. Başbakan İsmet İnönü’nün (Son başbakanlığı: 20 Kasım 1961-20 Şubat 1965) beyanına göre, bu tasarı “devleti Nurculardan koruyacak”tı. Fakat kanunlaştıramadan iktidardan düşürüldüler. Yerine Süleyman Demirel Başbakan oldu. Garipliğe bakınız ki, tasarı yine gündeme geldi. Fakat Avukat Bekir Berk ile zamanın duyarlı aydınları Başbakan Süleyman Demirel başta olmak üzere konuya duyarlı milletvekilleriyle görüşüp ikna ettiler. Tasarı tekrar komisyona döndürüldü ve uyudu gitti. ybahadiroglu@vakit.com.tr *********************************************************************** BÜTÜN BU GÜRÜLTÜYE NE GEREK VARDI? 16/09/2004 Posta Köşe Yazısı MEHMET ALİ BİRAND Bu soruyu hemen herkesler sordu ve işin ilginç yanı, hala da soruyorlar: Bunca zina gürültüsüne ne gerek vardı ? Başta başbakan olmak üzere, bütün hükümet üyeleri basına kızıyorlar. Neden koskoca TCK'yı tartışmamışız da, sadece zina konusuna takılmışız. Üstelik ortada fol yok, yumurta yokken gürültü çıkartmışız. Aman yapmayın. Zina konusunu ortaya atan kim ? Bazı AKP' liler değil mi ? Başbakan defalarca bu konuda görüş açıklamadı mı? Görüş açıklamakla kalmayıp, ileri sürülen istekleri haklı karşıladığını basına anlatmadı mı ? TV yayınları ortada...Yani, bu tutumuyla konuyu ciddiye aldığını ve BÜTÜN BU GÜRÜLTÜYE NE GEREK VARDI? 16/09/2004 Posta Köşe Yazısı zina maddesini değiştirmekten yana olduğu sinyalini vermedi mi? Bütün bunlardan sonra, insanların "Durun bakalım, henüz değişiklik önergesi verilmedi. Eleştirmeden önce önergeyi görelim " demeleri mi gerekiyordu ? Zina sorununu ortaya da atan, tartışmasını körükleyen ve tutum açıklayan AKP'dir. Sonradan bizlere dönüp "Koskoca reform paketinde neden sadece tek konuya bağlandınız? Neden diğer maddeleri konuşmadınız ?" demeye hakları yok. Hiç yoktan bir sorun yarattılar ve yarattıkları sorununda altında kaldılar. DIŞARDAKİ PRESTİJLERİNİ DE ZEDELEDİLER... AKP, zina tartışmalarını körükleyerek, sadece Türkiye'nin değil, dışardaki kendi prestijini de zedeledi. Şu son bir hafta içinde AB ülkeleri yetkililerinden -hem de Türkiyeyi destekleyenler dahil- çıkan eleştirilere bir bakın. Uluslararası basında çıkan yazılara bir göz atın. Hemen hepsi şaşkınlık içinde ve AKP'nin din dürtüleriyle bu şekilde hareket ettiğini ileri sürüyorlar. AKP' liler ise tam aksini iddia ediyorlar. O zaman neden yaptınız ? Aslında AKP kendini ayağından vurdu. Bu arada da Türkiye'ye yara verdirdi. Nedeni de hala tam olarak anlaşılamadı. KARAR ALMA MEKANİZMALARI YA YOK VEYA İŞLETİLEMİYOR TÜSİAD'ın Brüksel temsilcisi Bahadır Kaleağası, CNN TÜRK'te Salı günkü Manşet programında ilginç bir noktaya parmak bastı. AKP'nin politika oluşturma mekanizmalarının hala tam anlamıyla oluşturulamadığını, konuların belirli komite veya komisyonların süzgeçlerinden geçirilerek getirilmediğine dikkat çekti. Çok doğru bir saptama. Birinin aklına birşey geliyor. Aklına geldiği gibi açıklıyor. Hele bir de parti içinde destek buldu mu, liderliği de beraberinde sürükleyerek, bir çığ gibi büyüyor. Kimseler oturup, bunun zamanını veya olumlu olumsuz yanlarını incelemiyor. Belki de inceleyecek zaman bulamıyorlar. Bir de bakıyorsunuz, ham bir fikir gündeme düşüyor. Sonra, ayıkla pirincin taşını. Kuyuya atılan taşı çıkartmak için günlerce, bazen haftalarca uğraşılıyor. Sonunda, gerçekleşmesinin imkansızlığı veya güçlüğü anlaşılıyor ve vazgeçiliyor. Dış görüntüsü "AKP geri adım attı " oluyor. Tabii bu defa da, parti sinirleniyor. Şimdiye kadar bunun sayısız örneklerini gördük. Korkarım bundan sonra da, AKP liderleri teşkilatından veya milletvekillerinden gelen fikirleri elekten geçirecek bir sistem oluşturana kadar da görmeye devam edeceğiz. *********************************************************************** YÜZME BİLMEDEN SÖĞÜT AĞACINA ÇIKILIR MI? 16/09/2004 Sabah Köşe Yazısı MEHMET BARLAS Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, önceki gün AK Parti Grubu'nda Türk Ceza Yasası'nın halkın ihtiyaçları doğrultusunda hazırlandığını söylerken, "Her maddesi ayrı bir önem arz eden tasarının, ortada olmayan bir maddeyle ilgili tartışmalara odaklanması bizi YÜZME BİLMEDEN SÖĞÜT AĞACINA ÇIKILIR MI? 16/09/2004 Sabah Köşe Yazısı üzmüştür" diye söz etti "Zina"dan. Açıkçası ortada olmayan bir maddeyle bunca zamandır uğraşmak, bizi de üzdü. Herhalde Avrupa Birliği'ne Türkiye'nin üye olması için siyasi kariyerlerini ortaya atarak çalışan İngiltere'nin, Almanya'nın, İspanya'nın, Yunanistan'ın ve diğer ülkelerin başbakanları da, ortada olmayan bir maddeye takıldıkları için üzülmüşlerdir. Dün BBC'nin "Hard Talk" programında Finlandiya'nın eski Cumhurbaşkanı ve AB'nin "Bağımsız Türkiye Komisyonu" Başkanı Marti Atisaari, "Türkiye AB ile müzakerelere hazırdır" dediği için kendisini sıkıştıran İngiliz sunucu karşısında terlerken, onun önüne de ortada olmayan madde getirilmesin mi? Ortada olmayan bir madde üzerinde iç kamuoyunu da, dış dünyanın Türkiye ile ilgili düşünce ve siyaset odaklarını da uğraştıranlar, ortada duruyor. İçimde bir şüphe var. Esnaf ziyaretleri sırasında, "Halkın çoğunluğu zinanın cezalandırılmasını istiyor" veya "Biz zinayı Ceza Yasası içine alarak kadınları ve aileyi koruyoruz" benzeri sözleri, acaba ben mi söyledim? AK Parti iktidarının artık, böyle ortada olmayan ve olmaması gereken gündem maddelerini kamuoyuna sunup, sonra da "Bunlar zaten ortada yoktu ki" diye çark etmesinden bıkmaya başladığımızı söylemeliyiz. Gerçek gündemin ortada olan öncelikli maddeleri belli. Irak'taki kaotik durum ve bunun hem Türkiye'ye, hem de Türk vatandaşlarına yansımaları başlı başına çok önemli bir gündem maddesi. Bu arada devam eden yargılamadaki ifadelerden de anlaşılıyor ki, uluslararası terörist örgütlenmenin, yani El Kaide'nin eylem alanı içinde Türkiye de var. ABD ile Rusya'nın bu konjonktürde yakınlaştığı izlenirken, Türkiye'nin Washington'la ilişkilerini gerginleştirmesi, herhalde "Zina" konusundan daha fazla tartışılmalıdır. AB ile ilişkilerdeki dönüm noktaları olan 6 Ekim ve 17 Aralık tarihleri de hızla yaklaşıyor. Ve mesela hala, Heybeliada Ruhban Okulu konusunda bir karar alınamadı. AK Parti rakiplerini silip süpürüp tek başına iktidar olduğunda gündeme getirilen bazı konuları anlayışla değerlendirip, "Bunlar yeni, hata yapabilirler" diye anlayışla karşılıyorduk. Ama artık, böyle düşünmek için vakit geç. "YÖK Reformu" ile "İmam Hatipler" harmanlandığı zaman "Bile bile neden böyle yapıyorlar" diye düşünmüştük. "Hızlı Tren Faciası"nın sorumluları aranmak yerine "Siyaset rantı heveslileri" aranırken şaşırmıştık hepimiz. "Zina" tartışmalarında, şaşırmaktan öteye bunaldık. İktidar olmanın ciddiyet ve tutarlılık gerektirdiğini, iktidarda yıllanmaya başlayanlar artık öğrenmek zorundadır. "Garip Şiirler"den biri de, "Madem yüzme bilmiyordun/ Neden çıktın söğüt ağacına" şeklinde değil midir? *********************************************************************** ARABADA DEĞİŞEN MANŞET 16/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı ERTUĞRUL ÖZKÖK ARABADA DEĞİŞEN MANŞET 16/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı   DOĞRU, zina olayı ilk olarak ‘Hürriyet’in manşetiyle kamuoyuna mal oldu. Onun da hikáyesi şöyle. Gazetenin taşra baskısında başka bir haber vardı. Bu haber pek içime sinmemişti. Habersizlikten oraya konmuş gibi duruyordu. Öğleden sonraki toplantıya sunulan gündemde zina olayıyla ilgili bir madde yoktu. Başka bir toplantım olduğu için iç sayfalara da bakamamıştım. İÇ SAYFALAR Akşam gazeteden biraz geç çıktım. O sırada taşra baskısı gelmişti. Yolda gazetenin iç sayfalarına bakarken, Ankara büromuzdan Şaban Sevinç’in haberini gördüm. AKP ile CHP arasında Türk Ceza Kanunu’nun zina maddesi üzerinde anlaşmazlık çıkmıştı. ‘Zina’, dünyanın neresinde olursa olsun, anında insanın dikkatini ve ilgisini çeken bir kelimedir. Arabadan gece sorumlusu arkadaşımız Necdet Tatlıcan’la konuştum ve manşete ‘Zina savaşı’ haberini koyduk. Ertesi gün Türk basınında başka bir gazetede bununla ilgili bir haber yoktu. Biz ertesi gün de bu haberi devam ettirdik. Nitekim üçüncü günden sonra öteki gazeteler de konuya girdi. Girmeleri de normaldi. Nitekim aradan bir hafta geçmeden, yabancı basın projektörlerini bu olay üzerine çevirdi. Konuştuğum bazı AKP’lilerin hálá şaşkınlık içinde olduğunu görüyorum. Bir kısmı ‘zina’ olayını hangi AKP’linin gündeme getirdiğini hálá bulamamış. Bir kısmı ise, ‘zina’ gibi ‘ahlak dışı’ bir ilişkiye ceza verilmesine neden karşı çıkıldığını anlayamıyor. Zaten mesele de burada yatıyor. Şurası kesin. KİŞİSEL ALAN Bugün Avrupalıların büyük çoğunluğu için ‘zina’ hálá ahlak dışı bir ilişkidir. Ama o Avrupalı için ‘zina’ aynı zamanda ‘kişisel alana’ giren bir ilişkidir. Yani devleti ilgilendiren bir tarafı yoktur. Bu yanıyla da bir ‘özgürlük’ meselesidir ve ne kanunla önlenmeli, ne de devletçe teşvik edilmelidir. Birtakım demagoglar hemen harekete geçip, ‘Yani sen zina özgürlüğünden mi söz ediyorsun’ diyecekler. Hayır, ben şunu söylüyorum. Siz toplum olarak zinayı bir ‘ayıp’ olarak görebilirsiniz; ama devlet olarak ‘cezalandıramazsınız’ diyorum. Bunların ikisi arasında çok; ama çok büyük fark var. İLERİ ADIM AKP, Avrupa’yı niye ‘iyi okuyamıyor?’ Çünkü ‘özgürlük’ konusuna hálá 20’nci yüzyılın gözlüğüyle bakıyor. 19 ve 20’nci yüzyılda özgürlük ve insan hakları denince akla, siyasi düşünce, inanç ve ifade özgürlüğü geliyordu. Avrupa toplumları bu meselelerini çoktan çözdüler. Şimdi onlar için insan hakkı kavramı, toplumsal alandan, kişisel alana kaydı. ARABADA DEĞİŞEN MANŞET 16/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı Artık insan hakkı denince, akla gelen en önemli şey, ‘farklı olabilme’ hakkıdır. ‘Ayıpları’ devlet değil, toplumun ve kişilerin belirlemesi doğrudur. ‘Zina’ işte bunlardan biridir. Dün bazı köşelerde ve gazete başlıklarında, zina konusundaki uzlaşmanın ‘AKP’nin geri adımı’ olarak yorumlandığını gördüm. Bu fevkalade yanlış bir tanımlamadır. AKP’nin yaptığı, geri adım değil, tam aksine 21’inci yüzyıl kültürüne uygun bir ‘ileri adımdır’. AKP içinde bazı insanların ‘zinayı’ Türk Ceza Kanunu kapsamına sokmak istemesi de ayıplanacak bir şey değildi. Demokrasilerde bu da istenebilir. Önemli olan demokrasinin ‘uzlaşma kültürünün’ hákim olmasıdır. Önemli olan Anayasa’yı değiştirecek çoğunluğa sahip bir partinin, uzlaşma uğruna, bu teorik hakkını kullanmaktan feragat edebilecek bir kültüre sahip olmasıdır. Bütün bunlardan öte, unutmamamız gereken bir gerçek var. Biz artık Avrupa Birliği’ne aday bir ülkeyiz. O siyasi ve kültürel coğrafyanın belirlediği kriterlere uyacağımızı bütün dünyaya ilan ettik. POZİTİF İŞBİRLİĞİ Yani artık kendi kanunlarımızı yaparken bu yeni coğrafyanın gerçeklerini de dikkate almamız gerekiyor. O nedenle hem AKP’yi, hem de CHP’yi bu ‘pozitif işbirliği’ için kutluyorum. *********************************************************************** BAZEN HÜKÜMETİ ANLAMIYORUM 16/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı CÜNEYT ÜLSEVER BENİM hükümetin emelleri konusunda hiçbir sıkıntım yok. Hele hele hükümetin gizli bir ajandası olduğu konusundaki iddialar bana komik geliyor. Ancak, hükümetin icraatındaki ikilemler beni zaman zaman şaşırtıyor, kafamı karıştırıyor. Hükümet bazı alanlarda bugüne kadar çok az hükümete nasip olacak kadar radikal ve istikrarlı. Bazı alanlarda ise devamlı yalpalıyor, bir dediği bir dediğini tutmuyor, istikrarı bir türlü yakalayamıyor. * * * Hükümet AB sürecinde elindeki şablonu doğru uyguluyor, gereğinde şablon lehine cesur çıkışlar yapıyor. Ayrıca, IMF’nin önüne koyduğu ekonomi alanındaki şablonu da aslına uygun ve tutarlı uyguluyor. Ancak aynı hükümet; önceden bir başkası tarafından hazırlanmış bir şablona dayanmayan, kendiliğinden geliştirdiği atılımlarında oldukça tutarsız. * * * Her şeyden önce, hükümetin Cumhurbaşkanı’na gönderdiği kanunlara Köşk genellikle siyasi tavır koysa da, yeni kanunlar da teknik hatalar ile dolu. YÖK konusunda, zina konusunda yaptığı gibi, Başbakan önce kendi grubunda BAZEN HÜKÜMETİ ANLAMIYORUM 16/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı esti gürledi, sonra da aniden tasarıyı çekiverdi. Kamu Reformu Tasarısı da büyük iddialarla hazırlandı; ama karşılaştığı vetoları henüz halletmiş değil. Başbakanlık Müsteşarı eski şevkini çoktan yitirmiş bir görüntü veriyor. Hükümet türban konusunda, hele hele AİHM kararından sonra nerede duruyor, bir bilen yok. Meslek okullu ve bu arada imam hatipli gençlere verilen ‘üniversiteye giriş sınavında katsayının kaldırılması’ sözü doğru olmasına rağmen, hükümet bu konuda da son anda yan çizdi. Hukuken bir garabet olan YAŞ kararlarıyla ilgili olarak muhalefet imzaları dışında hiçbir girişim yok. * * * Van rezaleti ile ilgili olarak eski milletvekilinin önce yakalanıp sonra salıverilmesi, daha sonra da oğluyla yeniden aranmaya başlanması; yetmezmiş gibi haddini bilmez bir ağanın Baykal’a saldırısı karşısında sessiz kalınması, hükümetin devlet otoritesini kullanma konusunda da aciz kaldığını gösteriyor. Hele hele göz göre göre işlenen hızlandırılmış tren cinayeti konusunda ‘bilirkişi raporunu bekleyeceğini’ söyleyen Ulaştırma Bakanı’nın şerefli bir eylem olan istifa yerine her geçen gün ortaya saçma sapan görüşler atmasının, TCDD Genel Müdürü’nün çapsızlık kadar vurdumduymazlığı da şiar edinmesinin hükümeti her kesim önünde küçük düşürdüğünü görmemek için hayata çok küçük bir açıdan bakıyor olmak lazım. * * * Kimse bana, hükümetin ‘tavşana kaç, tazıya tut’ oyunu oynayarak çıkışları ile tabanını; geri çekilmeleri ile de AB’yi, statükoyu, TSK’yı, liberalleri, muhalefeti vb. oyaladığını söylemesin. Zina tartışmasıyla hükümet, kendi elleriyle hazırladığı TCK tasarısına bizzat tecavüz etmiştir. TCK tasarısı artık hükümetin denetimi dışındadır. Tutarsızlık politika olamaz, sadece çapsızlık olur! *********************************************************************** BAKANLAR KURULU’NDA ZİNA TARTIŞMASI 16/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı ŞÜKRÜ KÜÇÜKŞAHİN ZİNAYI suç sayarak Türk Ceza Kanunu’na koyma girişiminin, geçen çarşamba günkü Bakanlar Kurulu’nda da gündeme geldiği biliniyor. Toplantının içine bakıldığında çok sayıda bakanın kafasını, ‘Bu iş nereden çıktı?’ sorusunun işgal ettiği görülüyor. Zinayı suç sayma girişimini yanlış bulduğunu Hürriyet’e açıklayan liberal kökenden gelen Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu ile düzenlemeye soğuk bakan muhafazakár eğilimli Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın katılmadığı toplantıda görüş açıklayan bazı bakanların ilginç tespitleri oluyor. Toplantıda zinanın suç sayılmasını en ısrarcı savunan isim Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olunca, aynı görüşteki diğer bakanlar pek söz almıyor; ancak Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Güldal Akşit de bir kadın olarak Başbakan’a destek veriyor. ‘BU BİR TUZAK BAŞBAKANIM’ Erdoğan’ın ısrarının altında, yaptırdığı anketler yatıyor. AKP teşkilatı ile kamuoyu anketlerinden zinanın suç sayılmasına yüzde 70- BAKANLAR KURULU’NDA ZİNA TARTIŞMASI 16/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı 80 destek geldiğinin altını çizen Erdoğan, Türkiye’de aile kurumunun ciddi bir tehdit altında olduğunu, gücünü yitirdiğini; örf, ádet ve geleneklerin yok olma tehdidiyle karşı karşıya kaldığını anlatıyor. Ekonomik zorluklarla bir araya gelen bu tablonun suçla kötü alışkanlıkları özendirdiği düşüncesindeki Başbakan, bunun önüne geçmenin görevleri olduğunu belirtiyor, yasanın çıkmasını istiyor. Başbakan’ın güçlü vurgularına rağmen kendisine en yakın isimlerden olan Devlet Bakanı Beşir Atalay bile, ‘Üzerinde dikkatli düşünmek gerek’ diyor. Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen ise keskin ifadeler kullanmayı yeğliyor. Başbakan’ın sözlerine atıfla, Türk örf, ádet ve geleneklerinin bir maddelik düzenlemeyle kurtarılamayacağını belirterek devam ediyor: ‘Sayın Başbakanım, ben bu işin altında tuzak buluyorum. Enerjimizi, çabamızı bu işle harcamayalım. Zamanı da zemini de yanlış diye düşünüyorum.’ Konuya Ceza Kanunu değil, Medeni Kanun çerçevesinde bakılmasını öneren Tüzmen, ısrarın sürmesi halinde öngörülerini de sıralıyor. Karşı çıkışların güçlü olacağını, geri adım atılması halinde de zorluklar yaşanacağını ifade ediyor. ‘GÜNDEMİ Mİ DEĞİŞTİRİYORUZ?’ Tüzmen’i destekleyen bir çıkış da, çıplak reklam panolarına bile savaş açan Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun’dan geliyor. Coşkun da girişimi zaman ve zemin açısından yanlış bulurken, Başbakan’a oldukça ilginç bir soru da yöneltiyor: ‘Yoksa biz gündemi değiştirmek mi istiyoruz?’ Başbakan Erdoğan, Bakanlar Kurulu’ndan sonra katıldığı AKP Merkez Yürütme Kurulu toplantısında da neredeyse üyelerin yarısının olumsuz bakışıyla karşılaşıyor; buna rağmen ısrarından vazgeçmiyor. Gelinen noktada bazı geri adım işaretleri görünse de Başbakan’ın ısrarı nedeniyle AKP’nin ne yapacağı hálá netlik kazanmış değil; ancak konu Avrupa basınında ve siyaset dünyasında da geniş tepki ve ilgi çekmeye devam ediyor. Buna rağmen, ‘Başbakan her seferinde olmazı gördükten sonra ısrarından vazgeçiyor’ diyenler bile, ‘Ama anketlere bakarak çok güçlü bir yeni oy potansiyeli kazanacağına da ilk kez bu kadar inanıyor. O nedenle bu kez ne olacağını görmek için son ana kadar beklemek gerekecek’ uyarısını yapıyor. *********************************************************************** DARWİN RAFTA 16/09/2004 Birgün Köşe Yazısı ERBİL TUŞALP Çok şükür yine çok önemli bir konuda, çok önemli bir geri adım daha attık. Bize ne mutlu ki, borsayı tepetaklak ters çevirecek çok önemli bir hatadan tam zamanında döndük. Kim ne derse desin zamanlama müthişti. "Bundan böyle bizim ülkemizde de sizin ülkelerinizde olduğu gibi herkes zina yapabilecek. Yaşlı genç; kadın erkek herkes çayırda çimende gece gündüz sevişebilecek. Çarşaflısı türbanlısı; eteklisi pantolonlusu; dinlisi dinsizi; sağcısı solcusu eline beline diline sahip olma baskısından kurtulup birer özgür insan olacak. Yatağa yorgana sarılıp gönüllerince gece gündüz aşk yapacak. Türkiye Avrupa Birliği'ne girme yolunda böylece önemli bir engeli aşmış olacak." DARWİN RAFTA 16/09/2004 Birgün Köşe Yazısı Dışişleri Bakanlığı'ndan bir Avrupa Birliği heyeti bunları söylemek için olsa gerek dün Brüksel'e gitti. Arkalarından su döktüm. Hayır duaları okudum. Yolları açık olsun. Sonra oturdum zavallı diplomatların düştükleri içler acısı durumu düşündüm. Şimdi onlara bu kaçıncı geri adım, kaçıncı hatadan dönme diye sormayacaklar mı? Normal insanlara önüne bak derler, siz neden hep geriye bakmak zorundasınız? Gerici misiniz nesiniz, demeyecekler mi? Türbanda, ormanda, imam hatipte, vergide, YÖK'te, dokunulmazlıkta geri adımları saklayacak dondurucunun nasıl bir şey olduğunu merak etmeyecekler mi? Rafa kaldırdığınız bunca işin, günü zamanı geldiğinde raftan indirileceğinden kuşku duymayacaklar mı? Meraklanmayın, onlar merak etmezler,sormazlar, kuşku da duymazlar. Bizim gibi müstemlekelerin ulusal onuruna hiç mi hiç aldırmazlar. Aslında biz de pek aldırmayız. Hukuk devletini guguk devletine çevirenleri avuçlarımız patlayıncaya kadar alkışlarız. Büyük millet meclisini küçük millet meclisi yapacak girişimlere gözlerimizi bir güzel kaparız. Gelene ağam giden paşam diyerek görmeden / duymadan / konuşmadan vergimizi öder / askere gider / oy verir vazifemizi yaparız. Sahte geri adımların, yapay hatadan dönmelerin, kurnaz rafa kaldırmaların arkasına takılır, dünü ve yarını unutur, gündelik küçük çıkarlarımızın peşine takılıp gideriz. Örnek mi istiyorsunuz? Toprak münbit, iklim müsait. Öylesine çok ki. Örneğin AKP iktidarınca Yetiş ailesine teslim edilen Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu'nu (TUBİTAK) anımsayan kaç kişi var çevrenizde? Çevrenizi bırakın, bir yurttaş olarak siz, siyasal iktidar tarafından ele geçirilmesi büyük tartışmalara neden olan TUBİTAK'ta yaşananları merak ediyor musunuz? Prof. Nükhet Yetiş ve eşi Önder Yetiş yönetimine hayır diyerek görevlerinden istifa eden onurlu bilim adamlarını, Prof. Dr. Tuğrul Tankut'u, Prof. Dr. Türker Gürkan'ı, Prof. Dr. Turgut Tümer'i, Prof. Dr. Cemal Saydam'ı ve Naci Görür'ü anımsayan var mı içinizde? Ankara 1. İdare Mahkemesi'nin, TÜBİTAK Bilim Kurulu'nun Namık Kemal Pak'ın yeniden kurum başkanlığına seçilmesine ilişkin kararını Cumhurbaşkanı'na göndermeyerek yerine Nüket Yetiş'i öneren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın işlemlerini hukuka aykırı bularak yürütmesini durdurduğunu anımsayan var mı? Elbette yok. Meraklanmayın kurumun başında hukuk dışı atamayla gelen biri var ama TUBİTAK'ta işler tıkırında. Prof. Nükhet Hanım var gücüyle çalışıyor. Önce yemekhaneyi kapattı. Yemekhaneyi kapatıp işçileri sokağa atmadan önce devlet kesesinden milyarlar harcayarak yeni işleticisine pırıl pırıl bir yemekhane teslim etti. Yemekhaneyi kapatmak kesmedi. Kamu kurumları arasında yayınları en fazla olan kurumun matbaasını da zarar ediyor gerekçesiyle kapattı. Çıkarılan işçiler aç, ama kurum şükürler olsun zarardan kurtulmuş durumda. Uluslararası Bilim Olimpiyatları seçme sınavının sorularını kim mi basacak? Kim olacak sınavı ÖSYM yapsa , soruları METEKSAN bassa kim / neyi / nasıl soracak? Fethullah Hoca'nın öğrencileri ilk sıraları alsa, Doğramacı Hoca'nın şirketleri para kazansa fena mı olacak? Türkiye'nin önünü açacak bilimsel ve teknik araştırmalar mı dediniz? Elbette onlar devam ediyor. Öyle sanıyorum ki,ülkenin seçkin bilim adamları, din adamları, hocaları imamları Darwin teorisini tersine çevirmek için var güçleriyle çalışıyor. Sözün kısası, gönlünüz rahat olsun. Benim karamsarlığıma takılmayın. Böyle şeyleri dert etmeyin. Dışişleri Bakanlığı'ndan Avrupa Birliği heyeti yolda; türban da, orman da, imam hatip de, vergi de, YÖK de, DARWİN RAFTA 16/09/2004 Birgün Köşe Yazısı dokunulmazlık da ,zina da ve hatta Nükhet hanım da, Darwin bey de rafta, buzlukta... *********************************************************************** AKP, CHP’Yİ DİNLİYOR 16/09/2004 Yeni Asya Köşe Yazısı ASIM ASYALI Meclis’te yeni Türk Ceza Kanunu müzâkereleri başlamadan AKP’nin CHP ile anlaştığı haberi geldi. Başbakan Yardımcısı Gül ve Adalet Bakanı Çiçek, CHP Genel Başkanı Baykal’la 10 dakika görüştüler ve anlaştılar... AKP hükûmeti bir defa daha CHP’nin isteklerine uymuş; öncelikle CHP’nin talebi üzerine “zina cezası”nı rafa kaldırarak haftalardır hararetle tartışılan konuyu gündemden kaldırmıştı. Tıpkı Başbakan Erdoğan’ın seçim meydanlarında verdiği onca söze rağmen meslek okullarının üniversite giriş sınavlarındaki katsayı meselesine ve YÖK yasa tasarısına nokta koyup geri adım gibi... Ya da AKP’li üyelerin yine CHP’nin itirazı ve Adalet Bakanı’nın “uyarısı” üzerine Meclis komisyonunda “eğitim hakkını engelleyenlerin cezâlandırılması” önergelerine red oyu vermeleri gibi. Cumhurbaşkanı’nın “ricâsı” üzerine Kur’ân kursları yönetmeliğinin geri çekilmesi gibi... Oysa başta Başbakan Erdoğan olmak üzere hükûmet ve iktidar partisi sözcüleri kamuoyunun da tasvibini almak için şikâyete bağlı olarak zinanın suç sayılmasını tasarıya koyacaklarını ve bunu kadınların haklarını korumak için yapacaklarını açıkça deklâre etmişlerdi. Keza Meclis’in toplanmasından bir gün önce Adalet Bakanı ve AKP Grup Başkanvekilleri, zinaya verilecek hapis cezasının süresi hakkında demeçler vermişler, konuyu önergelerle Meclis’e taşıyacaklarını ifâde etmişlerdi. Ne zaman ki CHP ısrarını sürdürdü, sanki bunca tartışma yapılmamış ve millete bu söz verilmemiş gibi derhal vazgeçildi… * * * Doğrusu Baykal’la görüşen Gül’ün partisinin grubunda zina konusunda, “Biz böyle bir düzenlemeyi yapmadık, kim getirdi?” diye konuşması, medyadaki sun’î tartışmaları ve gündemi saptırmak oyununu açığa çıkardı. AKP - CHP görüşmesi sonrasında, “iki partinin ortak imzalarını taşımayan önergelerin maddelerin gündeme getirilmemesi”nde mutâbakata varılması bunun açık ifâdesi. Çiçek’in, AKP’nin CHP ile “mutâbakat”ını kastederek, “Bu tablo Türkiye’nin özlediği tablodur” sözü bunun göstergesi... Yine Adalet Komisyonu Başkanı Toptan’ın “ihtilâf olmasın ve tasarı âcilen çıksın” diye CHP’nin onaylamadığı kırmızı çizgileri geri bıraktıklarını söylemesi bunun ikrarı… Belli ki AKP sâdece CHP’yi ve her türlü ahlâk ve mâneviyata dair değerleri serrişte eden mâlum medyayı “memnun etme” peşinde. Anlaşılan, ilk günde 77 maddesi kabul edilen yeni TCK tasarısı, iktidar partisinin CHP ile uzlaşma ve rızâsını alma uğruna yine güdük çıkacak. AB’nin “özürlü” bulduğu haliyle kabul edilip sıkıntıları daha da arttıracak. Temel hak ve hürriyetleri daha da engellemede istimal edilecek... Meclis’te tasarı üzerinde konuşan iktidar partisi milletvekilleri de ne yazık ki bunun itîrafında bulunmaktalar. Tasarının özgürlükleri sınırladığını ve eksik bir tasarı olduğunu, “Türkiye’nin etrafında demokrasi ile yönetilmeyen komşuların varlığı” türü garabetlerle izâh AKP, CHP’Yİ DİNLİYOR 16/09/2004 Yeni Asya Köşe Yazısı etmekteler... * * * Oysa diğer uyum yasalarında olduğu gibi yeni TCK da AB’nin şart koştuğu Kopenhag siyasî kriterlerinin başında kısa vâdede şart koşulmuş. Kısacası Meclis AB için olağanüstü toplandı. Ne var ki uzun zamandır zina meselesinde kilitlenen yeni ceza yasası özellikle ifâde özgürlüğü, temel hak ve hürriyetler ve devlete karşı suçlarda cezaları daha da ağırlaştırmakta. Başta 312. ve 159. maddeler olmak üzere yasa metinleri daha da muğlak duruma getirilmiş bulunmakta. Tasarıdaki tuzak maddeler belirsizliğini korumakta. Hukukçular, yargıçların yorumlarına bırakılan düşünce ve ifâde özgürlüğüne dair maddelerin yasakçı uygulamalara kapı açacağı, toplantı hakkı çerçevesinde yapılan faaliyetlerin ve demokratik eleştiri hakkının bile suç kapsamına alınabileceği endişesini belirtmekteler. Tasarının bu vaziyetiyle savcı ve hâkimleri de zor durumda bırakarak kargaşaya yol açacağını bildirmekteler. Bir suçun oluşabilmesi için “silâhlı eylem”, “cebir” veya “şiddet” unsurunu aramaksızın “kamu güvenliği için tehlikeli tarzda” türü her tarafa çekilebilen lastikli ifâdelerle yazılmış yasa metinleri olağanüstü dönemlerde yine farklı yorumlanabilecek. Yine mahkemeler değişik kararlar verecek. Bu açıdan eski bir hukukçu olan Hüsamettin Cindoruk’un, Türkiye’de “düşünce suçu” kavramının yargının kendi kendine ürettiğine dikkat çekmesi kayda değer. Cindoruk, siyasetçilerin kavramları net ve dar tutarak önce özgürlüklerin târif edilmesi gerektiğini, yargının yeniden târif ve yorumuna mahal bırakmayacak hale getirilmesini ve ceza yasasının kavram kargaşasından kurtarılmasını teklif ediyor. Ancak “Bir ülkenin demokratik olup olmadığını ceza yasası gösterir” diyen Adalet Bakanı, hükûmet ve AKP grubu, göz göre göre eksik, özürlü ve özgürlükleri daha da kısıtlayıcı yasayı CHP ile bir olup oldu biteye getiriyor. AKP milletvekillerine tek tek sorulduğunda memnuniyetsizliklerini izhâr ediyorlar. Gazetelerde, “AK Parti iktidarında böyle bir şey olabilir mi?” diye soruyorlar. Son dönemdeki haliyle ‘ANAP’laşıyor’ veya ‘MHP’leşiyor’ muyuz? Bizlere inanmış seçmenimizin yüzüne nasıl bakacağız?” diye hayıflanıyorlar… Lâkin sıra Meclis’teki görüşmelere geldiğinde zina hakkındaki önergede olduğu gibi milletin önünde deklâre ettikleri vaadlerinden cayıyorlar. İncelemeden hükûmetin ve parti yönetiminin telkin ve tâlimatına göre alelâcele ellerini kaldırıyorlar. Peki neden? Millet, AKP’ye yüde 34 oyla 368 milletvekilini CHP’nin rızâsını alsın diye mi verdi? CHP ile “uzlaşma”ya bu denli önem veren AKP neden milletle uzlaşmaya yanaşmaz? Anlaşılır iş değil. *********************************************************************** KEŞKELİ YAZI 16/09/2004 Akşam Köşe Yazısı AHMET TAN Keşke, AB 'zinacılara' gösterdiği haklı ilgiyi 'kumacılarımıza' da gösterebilse... Keşke, AKP ve CHP, zina konusundaki o alkışlanası işbirliğini kadınlığın KEŞKELİ YAZI 16/09/2004 Akşam Köşe Yazısı en ilkel sömürüsü olan 'çok eşlilik' için de sergileyebilse... Keşke, CHP Yönetimi Disiplin Kurulları ceza verme cevvaliyetini, o çok eşli CHP'li milletvekili için de işletebilse... Keşke, TBMM'de Anayasa'ya, laik cumhuriyet ilkelerine bağlılık yemini eden 'çok eşli milletvekilleri'nin bu yeminleri yok sayılsa ve milletvekillikleri düşürülse... Keşke, 'çok eşli' olarak Meclis'e girmek de, tıpkı 'başörtülü' girmek gibi milletvekilliği ile bağdaşmaz fiil sayılsa... Keşke, 'AB projesi bir uygarlık projesidir ' diyenler, biraz da Laik Türkiye Cumhuriyeti değerlerine sahip çıksa ve TC'nin de AB kadar önemli bir uygarlık projesi olduğunu görebilse... Keşke, AKP Hükümeti Türkiye'nin bazı ulusal duyarlılıklarının altını çizmek için bıçağın kemiğe dayanmasını daha fazla beklemese... Keşke iktidar yetkilileri, dış politikadaki duyarlı konularda ödün verilemeyecek noktalara sürüklenmeden kararlılıklarını dosta düşmana ta işin başında ilan edebilse... Keşke, TBMM, tıpkı Irak'a asker göndermede olduğu gibi, hükümetin dış politikada yaptığı sakarlıklara 'dur' diyebilse ... Keşke, Kuzey Irak'ta Türk şoförü öldürmenin bu kadar rahat ve kolay olmadığını gösterebilen bir hükümet başımızda bulunsa... Keşke Avrupa Birliği yetkilileri, azınlık dillerine gösterdikleri, zinaya gösterdikleri haklı duyarlılığı ve tepkiyi Telafer'de sivillerin başına yağdırılan bir tonluk bombalar için ortaya koyabilse... Keşke, 'Geçinemiyorum. Bu yüzden şirket kuruyorum. Bu yüzden çocuklarımı elbiseci arkadaşımın bursu ile okutuyorum' diyen Başbakanımız, kurduğu o şirketlere geçinemeyen ve elbiseci arkadaşı olmayan üç beş memuru ve emekliyi de şirketlerine ortak kaydedebilse.... Keşke daha az 'keşkeli bir Türkiye'de yaşayabileceğimiz günler daha yakın olsa... *********************************************************************** ZİNAYI ÖNLEMEK ADINA DEVLETİ BÜYÜTMEYELİM 16/09/2004 Zaman Makale ATİLLA YAYLA Zinanın Ceza Kanunu'nda zikredilecek bir suç sayılıp sayılmaması ile ilgili tartışmalar bir taraftan ideolojik konumların netleşmesine, bir taraftan da safların iç içe geçmesine yol açıyor. Ayrıca, kimi gazete yazarlarının özgürlük, demokrasi, kamu otoritesi, hak gibi kavramlarla ilgili bilgisinin sığlığının ve olaylara bakışta çifte standartlılığının sergilenmesine de vesile oluyor. Öncelikle işaret edilmesi gereken nokta, kimilerinin tekrar tekrar ısıtıp ısıtıp sahneye sürdüğü bazı kavramlarla bu konuda anlamlı bir tartışmanın yapılamayacağıdır. Dünyayı kavraması yirmiyi aşmayan bir kelime hazinesi ile sınırlanmış söz konusu şahısların, aslında bir argüman niteliği taşımayan, slogan olmanın ötesine geçmeyen ve neredeyse tekerlemeye dönüşmüş retoriklerinden bir sonuç çıkmaz. "Çağdaşlık", "çağa yakışmama" "Türkiye'yi temsil etmeme" türünden sözlerin bir anlamı yoktur. Devamlı bu kavramların ardına sığınanların artık biraz zihnî gayret göstermesinin, doğru dürüst tezler geliştirmesinin, kendileri için de, Türkiye için de iyi olacağına inanıyorum. Birey haklarının devletin varlık alanına girmesinden önce var olduğuna, insanların doğuştan gelen vazgeçilmez haklara sahip bulunduğuna, bu ZİNAYI ÖNLEMEK ADINA DEVLETİ BÜYÜTMEYELİM 16/09/2004 Zaman Makale hakların toplum tarafından da devlet tarafından da haklı ve meşru olarak ihlâl edilemeyeceğine inanan biri olarak olaya baktığım zaman, benim olmasını istediğim şey, zinanın kadın için de, erkek için de bir suç olarak düzenlenmemesidir. Bunun çeşitli sebepleri var: İlk olarak, evlilik dışı ilişki olarak tanımlanan zina, esas itibarıyla, iki yetişkin birey arasındaki bir olaydır. Reşit kişilerin gönüllü olarak nasıl bir ilişki tesis edeceği, kamu otoritelerini, ister otoritelerin kendi hatırları isterse temsil ettikleri veya ettiklerini söyledikleri kitleler adına olsun, ilgilendirmez. Devletin vatandaşların cinsel hayatını izlemek gibi bir görevi ve yetkisi olamaz. Tarihte böyle devletler görülmüş ve bunlar, şu veya bu derecede baskıcı, insan hakları ihlâlcisi devletler olarak tescil edilmiştir. İkinci olarak, zina, özü itibarıyla, dinî kaynaklı veya dine dayalı ahlâktan kaynak alan bir "uygunsuz" davranış olarak görülmektedir. Bu anlamda, o, bir günahtır. Günah olan şeyin suç olması demek, dinî kodların pozitif hukuk sistemine nüfuz etmeye başlaması demektir. Dinî kodların hukuku hiç etkilemeyeceği iddiasında değilim, zira bu, hukuk toplumsal hayatın bir sonucu olduğundan, teorik olarak saçmalık, pratik olarak hayalcilik olur. Ancak, günah olan şeylerin suç olmasının yolunu açmak, toplumları dinî baskıcılığın sistemleşmesine ve abartılırsa dinî totaliterizme sürükleyen bir yolun başlangıcı olabilir. Dinen günah olan başka şeyler de vardır; içki içmek, namaz kılmamak, oruç tutmamak vs. gibi. Dinen günah olan zina hukuken de suç sayılırsa, pekâla diğer günahlar da suç olmaya itilebilir. O zaman Suudi Arabistan'da ve İran'da olduğu gibi, din polisleri ve kamu otoritelerinin din adına baskıları ortaya çıkar. Yani, bazı özgürlüklere elveda dememiz gerekir. Günah olan şeyler genelde günah olarak kalmalıdır. Günah olan icraatların, bir insan hakkı ihlâli teşkil etmedikleri sürece, suç olarak düzenlenmeleri için bir sebep göremiyorum. Bireysel alan sınırlandırılmamalı Zinanın yasaklanması dinî değil toplumsal gerekçelerle de istenebilir. İstenmektedir. Buna göre, yasaktan amaç, aileyi ve toplumu korumaktır. Bir liberal olarak bana devlete toplumu ve aileyi korumak adına topluma, bireylerin hayatlarına, cinselliğin tanzimine varan yetkiler vermek hem anlamsız görünüyor hem de tehlikeli. Hem devlet böyle bir şeyi başaramaz hem de birey haklarının ve özgürlüğün korunması bu amaçtan önce gelir. Yasakların bu tür olayların vuku bulmasını engellediği veya suç olmamasının teşvik ettiğine dair emprik veriler de yok elimizde. Niyetin iyi olması bu niyete dayalı davranışın ne haklı ve meşru olduğunu ne de kolayca gerçekleştirilebileceğini gösterir. Zina, öncelikle iki kişiyi, karı-kocayı ilgilendirir. Ve bu durum da, suçtan çok kabahat kategorisine girer ve bu kabahatin hesabı veya neticesi öncelikle karı-kocanın meselesidir. Şüphesiz, evlilik bir sözleşme ve taraflar için evlilik dışı ilişki kurmamak sözleşmenin şartlarından biriyse, sözleşmenin ihlâli, ihlâlle karşılaşana bir karşı hareket hakkı veya mecburiyeti yaratabilir. Ama, bu hareketin yapılıp yapılmayacağına, yapılacaksa ne olacağına ve nasıl olacağına karar verecek olan tek tek veya birlikte çiftlerin kendileridir. Bu tür olayların vuku bulmaması ve aile kurumunun güçlü olması elbette temenni edilebilir. Bu gayet makul bir tavırdır. Ancak, bu tür temenniler kamu otoritesinin bireysel alanı işgal etme yetkileriyle donatılmasını haklı, meşru, gerekli kılmaz. Tarih şahittir ki, aileyi ve toplumsal dokuyu koruma adına devlete aşırı yetki veren bütün toplumlarda, bu kurumlardaki en büyük tahribatı gerçekleştirenler devletler olmuştur. Ahlâkı da, aileyi de koruyacak olan, toplumsal yapı, sosyal normlar, sosyal kontrol, vicdanî hissedişler vb. olacaktır. Bunların yerini hukuk alamaz. ZİNAYI ÖNLEMEK ADINA DEVLETİ BÜYÜTMEYELİM 16/09/2004 Zaman Makale Alabileceğini zannetmek, legalizm yanılgısına düşmek, yani her türlü insanî problemin hukukî düzenlemeye konu yapılabileceğini sanmaktır. Ne yazık ki, bu yanılgı dindar muhafazakâr kesimde de hayli yaygındır. Hukuk her toplumun ihtiyacıdır; ama hayattaki her şey hukukun konusu değildir. Ahlâkî problemler hukukî düzenlemelerle çözülemez. Bunun en iyi ispatı özellikle ABD'yi her seçim döneminde sarsan kürtaj problemiyle ilgili hukukî düzenlemelerin sonuçlarıdır. Özgürlüğümüze gerçekten düşkünsek, devletin-kamu otoritesinin yetkilerinin sosyalist veya Kemalist argümanlarla -amaçlarla- genişletilmesine karşı çıkmanın yanında muhafazakâr argümanlarla - amaçlarla- genişletilmesine de karşı çıkmamız. gerekir. GAZİ ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ *********************************************************************** AB ZORUYLA GERİ ADIM : AKP ZİNADA GERİ ADIM ATTI 15/09/2004 Cumhuriyet Manşet KEMAL ANADOL DENİZ BAYKAL KÖKSAL TOPTAN CEMİL ÇİÇEK BURHAN KUZU Baykal, Gül ve Çiçek'le görüştü. Zina için 'uzlaşma önergeleri'nde anlaşıldı AKP'nin 'zinaya hapis' girişimi, AB'den yükselen tepki üzerine fiyaskoya dönüştü. "Başbakan Vekili" olarak CHP lideri Baykal'la görüşen Gül, yalnız muhalefetle uzlaşılan konularda önerge verileceğini açıkladı. Gül "ortada olmayan bir maddeyle tasarının gölgelendiğini" savunurken daha önce zinayı suç saymakta ısrarlı olan Çiçek, AKP'lileri "Sorum- lu siyaset yapmalıyız" sözleriyle uyardı. İktidarın yeni hedefi, Medeni Yasa'ya "Zina yapan eşin mal paylaşımından yararlanamayacağı" hükmünü eklemek. AKP grubunda konuşan Adalet Komisyonu Başkanı Toptan "zina"nın ceza yasasına eklenmesine karşı çıkarak bunun yerine ''boşanma halinde tazminat ve mal paylaşımının aldatılan lehine uygulanması'' için Medeni Yasa'da düzenleme yapılabileceğini vurguladı. AB'nin tepkisi üzerine hükümet, tasarıda 'CHP ile uzlaşılan konularda önerge verilmesi' kararına vardı AKP zinada geri adım attı Türk Ceza Yasa Tasarısı'ndaki ''zina düğümü'', TBMM'nin tasarıyı görüşmek üzere olağanüstü toplandığı gün çözüldü. İktidarın yeni hedefi, Medeni Yasa'ya 'Zina yapan eşin mal paylaşımından yararlanamayacağı' hükmünü eklemek. AKP iktidarı, bir aydan beri ülke gündemini işgal eden ''zinaya hapis cezası'' girişiminden vazgeçti. Kamuoyu baskısının yanı sıra Avrupa Birliği'nden yükselen tepkiler üzerine sıkışan hükümet, tasarı üzerinde yalnız ''CHP ile uzlaşılan konularda önerge verilmesi'' kararına vardı. Türk Ceza Yasa Tasarısı'ndaki ''zina düğümü'' , TBMM'nin tasarıyı görüşmek üzere olağanüstü toplandığı gün çözüldü. AB'den gelen tepkiler karşısında nasıl geri adım atacağını düşünen AKP iktidarı, konuyu öncelikle Merkez Yürütme Kurulu'nda ele aldı. MYK'de hükümetin girişimine bazı parti yöneticilerinin de karşı çıktığı öğrenildi. Daha sonra toplanan AKP grubunda başbakan vekili olarak kürsüye çıkan Abdullah Gül , ''Henüz ortada olmayan bir maddenin reformları gölgeleyecek şekilde ele AB ZORUYLA GERİ ADIM : AKP ZİNADA GERİ ADIM ATTI 15/09/2004 Cumhuriyet Manşet alındığını'' söyledi. Gül, ''Herkes fikrini söyleyecektir, herkes neye inanıyorsa onu açıkça söyleyecektir, bundan hiç gocunmuyoruz. Ama koskoca bir ceza yasasını gölgeliyor duruma düşmek, hatta ortada bile olmayan, yazılı bile olmayan maddeyle ilgili Türkiye'ye hak etmediği bir imaj çıkarılıyor. Milletvekillerimiz neyi doğru görüyorlarsa o şekilde hareket edeceklerdir'' dedi. CHP'den AKP'ye mesaj AKP'nin grup toplantısı sürerken CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol , Adalet Bakanı Cemil Çiçek 'e bir mesaj göndererek görüşme isteğini aktardı. Grup toplantısında mesajı alan Çiçek, salondan ayrılarak Anadol'la bir araya geldi. Daha sonra CHP Genel Başkanı Deniz Baykal , parti yöneticileriyle birlikte Başbakan Vekili Abdullah Gül'ü TBMM'deki makamında ziyaret etti. Görüşmeye Çiçek de katıldı. Baykal görüşmeden sonra yaptığı açıklamada, ''Tasarıyla ilgili yeni düzenleme ihtiyaçları ortaya çıkıyor. Bunları birlikte değerlendireceğiz. Önergelerin iki partinin ortak önergesi olarak verilmesi ayrı ayrı önergelerle değişiklik arayışına girilmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Aynı anlayışı ifade ettiler'' dedi. Gül de tasarının muhalefetle işbirliğiyle iyileştirilmesinin süreceğini söyledi. Gazetecilerin ''Zinadan vazgeçildi mi'' sorusuna Gül, ''Koskoca bir yasa bu konuya indirgendi'' diye tepki gösterdi. Çiçek de müşterek önergelerle değişiklik istemlerinin gündeme getirilebileceğini söyledi. Çiçek, AKP grubunun basına kapalı bölümünde de milletvekillerine, ''Ceza sistemimizi tamamen değiştiren, modernleştiren koskoca bir tasarı, mevcut olmayan bir zina maddesinin gölgesinde bırakıldı'' diye seslendi. CHP ile uzlaşmayı bozmayacaklarını vurgulayan Çiçek, yasanın bir yıl sonra yürürlüğe gireceğine dikkat çekerek ''Bazı yanlışları, eksikleri varsa tasarı çıktıktan sonra yolda da düzeltilebilir'' görüşünü bildirdi. Çiçek, zinanın suç sayılmasının hukuka aykırı olmadığını, Anayasa Mahkemesi kararlarına da aykırı düşmeyeceğini belirterek ''Bu sonuçta siyasi bir tasarruftur'' görüşünü dile getirdi. Toplantıda konuşan Adalet Komisyonu Başkanı Köksal Toptan , düzenlemenin ceza yasasına eklenmesine karşı çıkarak bunun yerine, ''boşanma halinde tazminat ve mal paylaşımının aldatılan lehine uygulanması'' için Medeni Yasa'da düzenleme yapılabileceğini vurguladı. Hükümetin yaklaşımının bu yönde olduğu öğrenildi. Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu 'nun da zinaya ceza öngörülmesine karşı çıktığı öğrenildi. Burhan Kuzu'nun, ''Hâkimlerin bile uygulamak istemediği bir düzenlemeyi tasarıya eklemeye çalışmak gereksiz'' dediği belirtildi. *********************************************************************** TAZMİNAT CEZASI : AKP'Lİ VEKİLE 'ZİNA' MAHKÛMİYETİ 15/09/2004 Cumhuriyet Haber Hükümet, zinanın suç olması yönünde girişimde bulunurken AKP kurucularından Trabzon Milletvekili Ali Aydın Dumanoğlu , evli olduğu halde başka kadınla yaşadığı için eşine 4 milyar lira tazminat ödemeye mahkûm oldu. AKP'nin zina konusundaki girişimi sonuç verseydi Sevil Dumanoğlu, eşi hakkında ''zina'' suçlamasıyla suç duyurusunda bulunabilecekti. AKP tarafından gündeme getirilen ve ''Zina suç olsun mu, olmasın mı?'' tartışmalarının sürdüğü sırada, Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi ilginç bir karar verdi. AKP'li Dumanoğlu'nun eşi Sevil TAZMİNAT CEZASI : AKP'Lİ VEKİLE 'ZİNA' MAHKÛMİYETİ 15/09/2004 Cumhuriyet Haber Dumanoğlu, evli olmalarına karşın kocasının bir başka kadınla yaşaması nedeniyle kendisine tazminat ödenmesini istedi. Davanın dünkü karar oturumunda, Sevil Dumanoğlu'nun avukatı Tahsin Türkçapar , müvekkilinin Aydın Dumanoğlu'ndan ayda 1 milyar lira nafaka aldığını ve başka geliri olmadığını, Aydın Dumanoğlu'nun ise aylık 10 milyar lira maaş aldığını ve gayrimenkul gelirleri olduğunu söyledi. Aydın Dumanoğlu'nun avukatı Mustafa Kale ise Sevil Dumanoğlu'nun yılın 10 ayını İngiltere'de geçirdiğini ve davanın kötü niyetle açıldığını savundu. Yargıç Beyhan Azman , Aydın Dumanoğlu'nun 4 milyar lira manevi tazminatı davanın açıldığı tarihten işleyecek yasal faizi de eklenmek suretiyle ödemesine karar vererek davayı kabul etti. *********************************************************************** KADINLAR MECLİS'E YÜRÜDÜ 15/09/2004 Cumhuriyet Haber TCY'deki kadına yönelik şiddeti ve ayrımcılığı protesto ettiler Ka-Der Ankara Şube Başkanı İlknur Üstün, Başbakan'ın AKP'nin hükümet programını açıklarken kadın-erkek eşitliğine öncelik verileceğini söylediğini, ancak TCY'de kadına yönelik şiddet ve ayrımcılık yapıldığını kaydetti. Türkiye'nin çeşitli illerinden gelen kadın dernekleri üyeleri, Türk Ceza Yasası'nın bazı maddelerine ve AKP'nin zinayı suç kapsamına almak istemesine TBMM'ye yürüyerek tepki gösterdi. Yüksel Caddesi İnsan Hakları Anıtı önünde toplanan kadın platformu ve kadın örgütü üyeleri, buradan sloganlarla TBMM'ye yürüdüler. TBMM Dikmen Kapısı önünde kadınlar adına açıklama yapan Kadın Adayları Destekleme ve Eğitim Derneği (Ka-Der) Ankara Şube Başkanı İlknur Üstün , TCY'deki kadına yönelik şiddeti ve ayrımcılığı protesto ettiklerini söyledi. Hükümetin, eşitlik ve demokrasi yolunda göstermelik değişiklikler yaparak kamuoyunun gözünü boyamaya çalıştığını belirten Üstün, TCY Tasarısı'nın bir uzlaşma metni olması gerektiğini vurguladı. Tasarıda namus cinayetlerine indirimin sürdüğünü, bekâret kontrollerinin yasaklanmadığını ve cinsel yönelime dayalı ayrımcılığın meşru kılındığını vurgulayan Üstün, ''Ne olduğu belirsiz bir müstehcenlik maddesi ile ifade hürriyeti kısıtlanmaktadır. Ve zinanın TCY'de tekrar suç sayılması önerilmiştir'' dedi. Başbakan Recep Tayip Erdoğan 'ın AKP'nin hükümet programını açıklamak için 18 Mart 2003 tarihinde yaptığı konuşmada kadın-erkek eşitliğine öncelik verileceğini söylediğini anımsatan Üstün, ''Devlet cinselliğimizi baskı altına almak yerine haklarımızı korumak zorundadır'' dedi. Açıklamanın ardından grubun yanına gelen bazı CHP'li milletvekilleri, kadın örgütü üyelerinin TBMM'ye alınması için girişimlerde bulundu. CHP Grup Başkanvekili Haluk Koç, kadın örgütleri üyelerinin bir kısmının TBMM'ye alınmaması üzerine Meclis İdare Amiri'ne tepki gösterdi. Koç, ''Buraya şalvarlısı da çarşaflısı da girebiliyorsa aydınlık Türk kadını da girecektir'' diye konuştu. Özgür Üniversite Vakfı, DİSK, Çağdaş Hukukçular Derneği, Çağdaş Gazeteciler Derneği üyeleri TCY tasarısındaki bazı maddelerin çıkarılması istemiyle TBMM Başkanı Bülent Arınç 'a telgraf gönderdi. *********************************************************************** CHP GRUP TOPANTISI : BAYKAL: İKTİDAR İKİYÜZLÜ DAVRANDI 15/09/2004 Cumhuriyet CHP GRUP TOPANTISI : BAYKAL: İKTİDAR İKİYÜZLÜ DAVRANDI 15/09/2004 Cumhuriyet Haber DENİZ BAYKAL CHP lideri Deniz Baykal , zina konusunda AKP'yi ''ikiyüzlülük'' yapmakla suçladı. Çift eşliliğin Türkiye'nin ve Meclis'in bir gerçeği olduğunu belirten Baykal, ''Resmi eş, bunu şikâyet konusu yapmıyor diye aile kurumunun saygınlığı güvenceye mi alınacak? Bu baştan aşağı aldatmaca, ikiyüzlülüktür'' diye konuştu. Baykal, dün partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, kendisiyle görüşen Adalet Bakanı Cemil Çiçek 'in TCY Tasarısı konusunda önce 10 maddelik bir değişiklik sunduğunu ancak bunun 4 maddeye indirildiğini kaydetti. Baykal, ''Taraflara karşılıklı ceza şantajı yapma fırsatı vererek aile kurumunu saygınlığa kavuşturmak mümkün değildir'' diye konuştu. Baykal, aldatmanın boşanma için gerekçe yapılabileceğine dikkat çekti. Çift eşliliğin Türkiye'nin, Meclis'in bir gerçeği olduğunu anlatan Baykal, isim vermeden kabine üyelerini ima ederek ''Hatta daha ileriye gitmeyeyim'' dedi. *********************************************************************** HATADAN DÖNÜLDÜ: TCK'DA 'ZİNA' YOK:'ZİNA' BÖYLE DURDURULDU 15/09/2004 Radikal Manşet KEMAL ANADOL DENİZ BAYKAL KÖKSAL TOPTAN ABDULLAH GÜL CEMİL ÇİÇEK Dışişleri Bakanı Gül, Adalet Bakanı Çiçek ve CHP lideri Baykal uzlaşma kararını birlikte açıkladı. TCK tasarısının pazar gününe kadar yasalaşması hedefleniyor. Hükümet, zinayı suç sayma girişiminden vazgeçti. TCK'da sadece CHP ve AKP'nin ortaklaşa verdiği önergelerle değişiklik yapılacak AKP, dün sabaha kadar ısrarcı olduğu zinanın yeniden suç kapsamına alınması girişiminden vazgeçti. AKP'nin kararında, CHP'nin 'TCK tasarısını engelleriz' resti ile 'Zinadan vazgeçip, ailenin korunması için daha sonra yeni düzenleme üzerinde çalışma' önerisi etkili oldu. İki parti, tasarıdaki değişikliklerin 'ortak önerge' ile yapılmasında uzlaştı. Buna göre CHP zina önergesine imza vermeyeceğinden, AKP düzenlemeyi öneremeyecek. AKP'de 'kafa karışıklığı' AKP ile CHP arasındaki zina tartışması, TCK tasarısının TBMM Genel Kurulu'ndaki görüşmeleri öncesinde sertleşti, zaman zaman restleşmeye de vardı. AKP, Avrupa Birliği'nden gelen son olumsuz değerlendirmeler ve kamuoyunun sert tepkisi karşısında zinayı suç sayacak önergeyi vermekten vazgeçmenin yollarını aradı. Başbakan Tayyip Erdoğan, bir günlük bir ziyaret için Tacikistan'ın başkenti Duşambe'de bulunduğundan AKP Merkez Yürütme Kurulu, önceki akşam başbakansız toplandı. Toplantıda 'zina' konusu ele alınırken bazı MYK üyeleri 'Müzakere tarihi almaya bu kadar yakınlaşmışken zina tartışmasının gündeme getirilmesini' yanlış bulduğunu; milletvekillerinin de 'kafalarının karışık' olduğunu ve konu Genel Kurul'a getirilirse partinin dağınık görüntü verebileceğini ifade etti. CHP'nin resti Meclis'in dün olağanüstü toplanması ile birlikte zina tartışmaları HATADAN DÖNÜLDÜ: TCK'DA 'ZİNA' YOK:'ZİNA' BÖYLE DURDURULDU 15/09/2004 Radikal Manşet gündemin ilk sırasına oturdu. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile Adalet Bakanı Cemil Çiçek, toplantı öncesi MYK üyeleri, grup başkanvekilleriyle TCK tasarısı ve 'zina'yı değerlendirdi. Toplantı sürerken CHP'liler de zina önergesinin verilmesini engelleme kararı aldı. CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol, grup toplantısındaki Adalet Bakanı Çiçek'e bir not göndererek görüşme talebinde bulundu. Çiçek de grup toplantısından çıkarak Anadol ile buluştu. Anadol, Çiçek'e "Önergeler birlikte verilmezse, tasarının yasalaşmasını engelleyeceğiz. Bunu TCK'ya koymayın. Ailenin korunması için düzenleme yapalım. Önerilerinizi orada dikkate alalım" dedi. 'Tazminat'a alkış Bu gelişmeler yaşanırken, Adalet Komisyonu Başkanı Köksal Toptan ile Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, AKP Grubu'nun basına kapalı bölümünde söz alarak zina düzenlemesiyle ilgili yeni öneri getirdi. Kuzu, zina konusunun Medeni Kanun içinde, 'hapis' yerine 'tazminat' cezası olarak düzenlenebileceğini kaydetti. Zina suçundan dolayı ceza almış kimse olmadığını vurgulayan Kuzu, "Hâkim, 'zina' suçu olsa bile tarafları anlaştırarak şiddetli geçimsizlikten boşuyor. Durup dururken bu nereden çıktı. Kopenhag Kriterleri'ne aykırılık yok, ancak siyaseten yanlış. Bu konu kapatılmalı. Ne karşı çıkanlar için, ne de konulsun diyenler için tartışmaya değecek bir madde. Çünkü çalışmıyor. Aileyi korumak için başka tedbirler almalıyız" dedi. Toptan, Medeni Kanun'a zina yapan eşin aldatılan eşe tazminat ödenmesi ve malların büyük bölümünü vermesi yönünde hüküm konulmasını istedi. Kuzu ve Toptan'ın sözlerine, bütün milletvekilleri alkışlarla destek verdi. 'Siyasi tasarruf' Adalet Bakanı Cemil Çiçek ise TCK tasarısı ile ilgili özgürlükler açısından önemli adımlar atıldığını, ancak zina tartışmalarının yapılan güzel şeyleri gölgelediğini söyledi. Zina konusunda Anayasa Mahkemesi'nin gerekçeli kararı doğrultusunda yapılacak bir düzenlemenin hukuka aykırı olmayacağını belirten Adalet Bakanı Çiçek, "Zina konusunda alınacak karar ise siyasi bir tasarruf olacaktır" dedi. Çiçek'in, zinanın suç sayılmasına ilişkin olumlu-olumsuz herhangi bir görüş belirtmemesi ve CHP ile sağlanan uzlaşmanın devamından yana olduklarını vurgulaması dikkat çekti. Ve uzlaşma... Grup toplantısı ardından CHP'den Anadol aracılığıyla gelen rest, AKP'de Gül başkanlığında yapılan toplantıda değerlendirildi. Bunun ardından AKP'ye, CHP lideri Deniz Baykal'ın görüşme talebi iletildi. Başbakanvekili sıfatıyla Gül, Adalet Bakanı Çiçek, Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat, grup başkanvekilleri Haluk İpek, Eyüp Fatsa, CHP lideri Baykal, Genel Sekreter Önder Sav, Grup Başkanvekili Anadol'u TBMM'deki Başbakan'ın makamında ağırladı. Baykal, görüşmeden sonra AKP'ye TCK tasarısındaki değişikliklerin iki partinin ortak önergesiyle yapılmasını ve ayrı önerge verilmemesini önerdiklerini söyledi. "AKP de aynı anlayışı ifade etti. Memnuniyet verici bir mutabakat oluştu" diyen Baykal, bu amaçla başlayan çalışmaların da süreceğini kaydetti. Memnuniyet tablosu Başbakanvekili Gül ise tasarının iktidar muhalefet uzlaşmasıyla çıkarılmasını arzuladıklarını ve mutabakata vardıklarını belirterek, "İşbirliğimiz halkımızca mutlulukla karşılanacaktır" dedi. Adalet Bakanı Çiçek de önemli bir yasa çıkarıldığına dikkat çekerek, "Gözden kaçan konular müşterek önergeyle düzeltilecek. Şu tablo Türkiye'nin arzu ettiği tablodur" dedi. Baykal, Gül ve Çiçek mutabakatın HATADAN DÖNÜLDÜ: TCK'DA 'ZİNA' YOK:'ZİNA' BÖYLE DURDURULDU 15/09/2004 Radikal Manşet zina önergesinin verilmeyeceği anlamına gelip gelmediğini soran gazetecilere, "Bu mutabakat tablosunu ortadan kaldırmayın" yanıtını verdi. İlk sinyal Gül'den AKP ve CHP arasında dün başlayan görüşmelerde ilk 'uzlaşma' sinyali Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Gül'den geldi. Başbakan Erdoğan'ın yurtdışında bulunması nedeniyle AKP Grubu'nda milletvekillerine hitap eden Gül, zinanın yeniden suç kapsamına alınmasına ilişkin kamuoyunda yapılan tartışmalara değinirken, "Her maddesi birbirinden önemli ve toplumu ilgilendiren böyle bir ceza yasasında, hâlâ ortada bile olmayan bir madde ile ilgili Türkiye'ye yanlış imajlar ortaya çıkarmaya kimsenin hakkı yoktur" diye konuştu. AB için kritik eşiğin aşıldığını belirten Dışişleri Bakanı, atılan adımların AB'ye taviz gibi yorumlanmasının kendilerini üzdüğünü söyledi. Dışişleri Bakanı, "Ümit ediyorum, bu yılın sonunda AB de üzerine düşeni yapacaktır. Çünkü Türkiye konuya çok samimi, açık ve dürüst olarak yaklaştı. Aynı dürüstlüğü ve önyargısız tutumu AB'den de beklemektedir" dedi. 'Recm, hapis, mantık aynı' CHP, dün zina konusunda AKP'ye rest çekerken CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da parti grubunda yaptığı konuşmada TCK'da yapılmak istenen değişikliği 'recm'e benzetti. Baykal, "Aldatanın hapse gönderilmesi sonucunda aile zaten bitecek. Bunun ailenin saygınlığına ne katkısı var? Kimse kendisini aldatmasın. Bazı ülkelerde recm uygulaması var. İster recm ile cezalandır, ister hapisle... Mantık aynı" dedi. "Çift eşlilik, bırakın Türkiye'nin gerçeği olmasını, Meclis'in gerçeği" diyen Baykal, zinayla ilgili getirilmek istenen düzenlemeyi 'ikiyüzlü' olarak nitelendirdi. Baykal, AKP'ye seslenerek "Getirsinler önerilerini konuşalım. Daha demokratik ve eşitlikçi olmasını sağlayalım. Anlaştıklarımızı ortak önergeyle sunalım. Ama bunun dışında yeni bir şey getirmeyeceklerini de taahhüt etsinler. Görüşmeleri Meclis'i tıkayacak bir noktaya getirmemeye çalışıyoruz. Ama inat içinde olurlarsa, takdir kendilerinin. Biz de görevimizi yaparız" dedi. *********************************************************************** TCK'DA SIKINTI YOK 15/09/2004 Radikal Haber CEMİL ÇİÇEK HAKKI KÖYLÜ ÜMMET KANDOĞAN Genel Kurul'da TCK'ya yönelik eleştirileri Adalet Bakanı Cemil Çiçek yanıtladı. Çiçek, tasarının aceleye getirildiği iddialarına katılmadığını söyledi. AKP ile CHP'nin uzlaştığı 346 maddelik TCK tasarısının hızla yasalaşması bekleniyor. Tasarının 74 maddesi, dün TBMM Genel Kurulu'ndan geçti Avrupa Birliği'ne uyum sürecinde Kopenhag Kriterleri'nin son yasal düzenlemesi olarak nitelenen Türk Ceza Kanunu (TCK) tasarısının Meclis'teki görüşme maratonu dün başladı. İlk günkü oturumda kanunun genel hükümler bölümü ile 74 maddesi kabul edildi. Ceza sisteminde köklü değişiklikler içeren tasarı, AKP ile CHP'nin uzlaşması sayesinde büyük hızla yasalaştırılacak. Meclis Genel Kurulu, 346 maddelik TCK tasarısı ile Cumhurbaşkanı Ahmet TCK'DA SIKINTI YOK 15/09/2004 Radikal Haber Necdet Sezer'in tek maddesini veto ettiği milletvekilleri ve bakanlara akademik ayrıcalık sağlayan yasayı görüşmek üzere olağanüstü toplandı. Kadınlardan baskın Görüşmelere, zinanın suç olmasına karşı çıkan kadınlar büyük bir kalabalıkla katıldı. Bu düzenlemeye destek veren başörtülü bir grup kadın ile kendileriyle ilgili bazı düzenlemelere karşı çıkan eşcinseller de Meclis'teydi. Tasarının bütünü üzerindeki konuşmaların ardından maddelerin görüşmelerine geçildi. Oturumda söz alan CHP'li Orhan Eraslan tasarının aceleye getirildiği eleştirisini yöneltti. Yürürlükteki 765 sayılı TCK'da bugüne kadar 50'nin üzerinde değişiklik yapıldığını; köklü bir değişiklik zorunluluğu üzerine konunun 1985'te tartışmaya açıldığını vurgulayan Eraslan, ortaya çıkan tasarının, 1985'ten beri yürütülen çalışmaların devamı olmadığını söyledi. Eraslan, her şeye karşın ortaya çıkan tasarının, mevcut TCK'dan ve hükümetin sunduğu tasarıdan bir adım daha ileri olduğunu belirtti. 'Önemli yenilikler var' AKP Grubu adına konuşan Hakkı Köylü ise, tasarı hazırlanırken üniversiteler, barolar ve adli kuruluşlarla sürekli irtibatta olduklarını belirtti. Köylü, tasarıda çocuk hakları, çevrenin korunması, gecekondulaşmayı önleme gibi konularda önemli düzenlemelere yer verildiğini dile getirdi. DYP Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan ise tasarıyı eleştirirken, zina tartışmalarına değindi. Kandoğan, tasarı Başbakan ve bakanların imzasıyla TBMM'ye gönderilirken zina konusunda hüküm eklenmemesine karşın, gündemi saptırmak amacıyla zina tartışmasının ortaya atıldığını savundu. Kandoğan, tasarıda hükümeti eleştiren imamlara hapis öngörülmesine de karşı çıktı. Adalet Komisyonu Başkanı AKP'li Köksal Toptan ise, TCK tasarısının, Cumhuriyet tarihinin en önemli parlamento faaliyetlerinden biri olduğunu söyledi. Çiçek: Öneri gelmedi Daha sonra eleştirileri yanıtlayan Adalet Bakanı Cemil Çiçek, tasarının aceleye getirildiği iddialarına katılmadığını söyledi. Çiçek, "Bahse girerim, bu tasarıyı geri çekip bir yıl sonra gündeme getirsek gene aynı kişilerden aynı mazeretleri dinleyeceğiz" dedi. Tasarıyla ilgili önerilerini bildirmeleri için bine yakın kişi ve kuruma yazı gönderildiğini anlatan Çiçek, sadece 50 tanesinin öneri gönderdiğini, bu önerilerin de kendilerini ilgilendiren 15 maddeyi geçmediğini belirtti. İlk günde rekor Konuşmaların ardından tasarının görüşmelerine geçildi. Meclis'teki ilk günde TCK tasarısının genel hükümler bölümü bitirilirken, 74 madde kabul edildi. Yeni düzenlemelerden bazıları şöyle: İdarelerin yönetmelik ve tüzük gibi düzenleyici işlemlerine suç ve ceza konulamayacak. Ceza kanunları kesinlikle kıyasa yol açacak şekilde yorumlanamayacak. Kadınların karşı çıktığı 'Kadın: Bu deyim kızları da kapsar' şeklindeki tanım TCK'dan çıktı. Ceza sistemine yeni giren 'olası kast' kavramı ile, kırmızı ışıkta geçen sürücüler ile havaya ateş ederek ölüm-yaralamaya yol açanlara daha fazla hapis cezası verilmesinin yolu açıldı. Töre ve namus cinayetlerinde ceza indirimi son bulacak, azmettirmenin cezası da artacak. Birden fazla kişinin işlediği, işyeri kazaları ve yanlış hekim tedavileri TCK'DA SIKINTI YOK 15/09/2004 Radikal Haber gibi suçlarda herkes kusuru oranında sorumlu tutulacak. Bir günlük hapis cezasının karşılığı en az 20, en fazla 100 yeni TL olacak. Para cezası, kişinin 'ekonomik ve diğer şahsi halleri' dikkate alınarak takdir edilecek. Bir yıldan az cezaya mahkûm edilenler 'kamuya yararlı bir işte çalışmak' gibi yaptırımlara tabi tutulabilecek. *********************************************************************** CÜRMÜMEŞHUT 15/09/2004 Radikal Köşe Yazısı MİNE G. KIRIKKANAT AKP hükümeti 'zina zaptiyeliği'ne soyununca, ben de çocukluğumda duyup unuttuğum bir sözcüğü hatırladım: Cürmümeşhut. Büyükler aralarında fısıltıyla konuşurlardı, filanca karısına ya da fişkeman kocasına, 'Cürmümeşhut yaptırmış!' olurdu. Önceleri ne anlama geldiğini bilmez, ama sözcüğün garipliği ve söylenişindeki gizem çekerdi ilgimi. Sonraları, 'suçüstü' demek olduğunu anladım, ama bu kez büyüklerin niçin hep YATAKTA 'cürmümeşhut' yaptırdıklarını, niçin asla bir hırsıza, bir katile 'cürmümeşhut' reva görmediklerini kavrayamadım. Suçüstünün Arapçası, böylece cinsel tınılı bir sözcük olarak yerleşti belleğime ve uygulama alanı genişlemedi hiç... Bugün düşünüyorum da, çocuk aklımla yapıştırdığım etiket doğruymuş meğer! Cinselliğe Arapça ve zina ve cürmümeşhut yakışır; soygunculuk ve cinayet gibi BASİT kötülüklere de Türkçe 'suçüstü' yapılırmış gerçekten. Zina eyleminin, ne Türkçe, ne de Batı dillerinde tıpatıp karşılığı olmadığını düşünürseniz, Arapçanın cinsellik konusunda ne kadar zengin bir dil, Arap aklının da nereye kaçık olduğunu hemen anlarsınız zaten! Eh bizimkilerin de Arap özentisi malum, kafayı uzaydaki karadeliklere ve gezegenlerarası gidip gelen mekiklere takacak değiller ya, el atımı, uçkur mesafesi, etek altı boşluklarına gidiş gelişle uğraşıyorlar, yasal yasal. Oysa Türkiye'nin seyir defterinde belden aşağı 'seyrüsefer' çetelesi tutulurken, Irak'ta KAÇINCI Türk kamyon sürücüsünün kellesi kesiliyor. Kaçıncı diye vurgulamak zorundayım, çünkü gündem öylesine 'zina' ki, dünkü basından Irak'ta öldürülen, daha doğrusu kurban edilen kesin Türk sayısını öğrenmek mümkün olmadı. Oysa Fransız televizyonu, vahşeti: 'Türkiye terörizme ağır bir bedel ödüyor, 20. Türk şoförü katledildi,' diye duyurdu. Acaba doğru mu, yoksa abarttılar mı, tereddütteyim. Irak'ta aynı biçimde kafası kesilerek öldürülen, hatta henüz fidye olarak muhafaza edilen BİR yurttaşları için diğer ülkelerin kopardığı kıyamete bakılırsa, HENÜZ 20 kişi öldürülmemiş olmalı ki, bizim hükümet 'zina' suçuyla uğraşıyor. Ama belki de hükümet, tam da Irak'ta Türklerin KAFASI kesildiği için, APIŞA bakıyor. Hatta kafası kesilmeden, Telafer'de Amerikan bombaları altında usturuplu ölen Türkmenlerin sayısı artarsa, var gücüyle yeniden TCK'ya yoğunlaşıp, 'cürmümeşhut' alanını genital yataylıktan, genital dikeyliğe yayabilir. Böylece 'zina'dan sonra, 'idrar' ve 'kazure' suçlarıyla uğraşırız, milletçe. Aynı uzuv değil mi 'cürmümeşhut' yapılacak olan? Niye aynı organların, 'mahremiyet' gerektiren iki işlevinden biri 'yasal', öteki 'yasadışı' olsun ki? Irak'ta İslamcı teröristler Türk şoförleri kurbanlık koyun gibi boğazlıyor. Acılı ailelerin ilk tepkisi, kasapları kastederek, 'Bunlar Müslüman olamaz!' biçiminde. Oysa kasaplar asıl, hakiki ve özbeöz CÜRMÜMEŞHUT 15/09/2004 Radikal Köşe Yazısı Müslüman oldukları için Türkleri kestiklerini söylüyorlar. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün tepkisi, biliniyor: "Maalesef Irak'a giden vatandaşlarımız tavsiye ve telkinlerimize yeteri dikkati göstermiyorlar..." Kuşkusuz haklıdır. Ama bu bir tepki midir bir, yeterli midir, iki? Buna karşılık Telafer'de öldürülen Türkmenler için ABD'ye sert (?) çıkan Gül, "Bu iş böyle devam ederse kendileriyle işbirliğinin çok zor olacağını,' belirttikten sonra, "Irak'ta binlerce firma var, bunların hepsinin Irak'ı terk etmesi herhalde hiç kimse tarafından istenmez," diyerek, galiba sözü Irak'ta (kafası kesilerek) öldürülen Türklere de getirmiş. Anlaşılan Türkiye'nin Müslüman olmayan ABD'ye gösterdiği tepki de, Müslüman olan terörist kasaplara yönelttiğinden ne daha mülayim, ne daha sert. Üstelik, bence iki tepki çelişiyor: Bir yandan şoförlere 'Oralardan geçmeyin' deniyor ve kıtır kıtır kesilmelerinin sorumluluğu kendilerine yükleniyor, öte yandan ABD'ye 'Böyle devam ederseniz, ticareti keseriz ha!' deniyor, ticareti de şoförler gerçekleştirdiğine göre, 'Şoförleri göndermeyiz,' anlamına geliyor. Hükümetteki kafa karışıklığı, bir başka anlama daha geliyor aslında: Kuşkusuz 'zina'yı TCK kapsamına sokmak, Irak'taki Türkleri korumaktan daha kolay. *********************************************************************** 'BİR HÜKÜMET VAR HÜKÜMETTEN İÇERÜ' HALİ OLMASIN? 15/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı KÜRŞAT BUMİN Yunus'un o güzel dizesini dünya işlerine alet ettiğimden dolayı üzgünüm ama hükümetin TBMM'de dün görüşülmeye başlanan TCK tasarısı ile ne yapmak istediği sorgulandığında ortada sanki seküler bir "içerü" varmış gibi görünüyor... Sadece "zina" meselesinden söz etmiyorum tabii ki... Bakın gazetemiz dünkü baş sayfasına haklı olarak hangi manşeti uygun bulmuş: "TCK'da onbir saatli bomba". İsterseniz çeşit olsun diye Tercüman'ın (Ilıcaklar) şu benzer manşetini de aktaralım: "Mayınlı maddeler". İsterseniz konuyu biraz daha açayım. "'Bir hükümet var hükümetten içerü' hali olmasın?" derken söylemek istediğim şu: Nasıl oluyor da, AKP'nin bulduğu formülle söyleyecek olursak tam da "Finish'e 5 Kala" ortaya hak ve özgürlükler alanında önceden yapılan bir takım yasal değişiklikleri bile aratan bir TCK tasarısı getirilebiliyor? Bazı yazar ve kuruluşun söylediği gibi gerçekten anlaşılır gibi değil... Sakın "hükümetten içerü bir hükümet hali" olmasın?! Üstelik gazetemizin Ankara Temsilcisi Mustafa Karaalioğlu'nun "nereden çıktı bu zina meselesi?" sorusuna cevap aradığı dünkü yazısında ısrarla belirttiği gibi, bu saatten sonra "Ak Parti'nin, zinanın eşlerin şikayetine bağlı olarak hapisle cezalandırılması görüşünden geri adım atması hem gündemde değil, hem de mümkün değildir." Karaalioğlu'nun şu tesbiti de önemli: "Bir başka merak konusu da 'nasıl oldu da zina konusu hükümete karşı böylesine diri bir muhalefet enstrümanına dönüştü?' sorusunun cevabıyla giderilmeye çalışılıyor. Sorulan soruları cevaplamak da kolay görünmüyor. Türk Ceza Kanunu tasarısının patronu konumunda bulunan Cemil Çiçek'in bile sorulara verilecek net cevapları bulunmuyor." Görüyorsunuz, soruların altından "patron" bile kalkamıyor ise, olup biteni biz nasıl kavrayalım? 'BİR HÜKÜMET VAR HÜKÜMETTEN İÇERÜ' HALİ OLMASIN? 15/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı Radikal'in Ankara temsilcisi Murat Yetkin'in konuya ilişkin analizi de dikkat çekici: "Çünkü, serinkanlı bakıldığında AKP tabanının hükümeti bu yönde bir zorlama içinde olmadığı da görülüyor. Örneğin, türban meselesinin çözümü türünden bir talep değil. O zaman ne? Bir AB büyükelçisi, 'Hükümet kendisini 6 Ekim'de İlerleme Raporu açıklanması öncesi nasıl zor bir duruma düşüreceğini araştırsa, herhalde ancak böyle bir konuyu bulurdu' dedi. Ankara'da böyle düşünenler sadece yabancı gözlemciler değil." Büyükelçi haklı değil mi? Yoksa Başbakan, yine Yetkin'in işaret ettiği gibi, "YÖK tartışmasında -doğru bir değerlendirme ile toplumun çoğunluğunun bunu kabul etmeyeceğini görerek attı adımı, zina konusunda da tekrarlarsa, hiçbir dediğini yaptıramamış olacağı gibi bir düşünceye" mi kapıldı? Yani bir bakıma, "Meslek okulları meselesinde olmadı, bari 'zina' tartışmasından elimiz boş çıkmayalım!" gibi bir düşünce mi? İsterseniz soruyu bir daha soralım: AKP hükümetin aklına TCK tasarıyla ilgi bu "zamanlama" ne münasebetle geldi? Eğer hükümetin aklına gelmediyse, bunu kim akıl etti? "Eğer hükümetin aklına gelmediyse" diyorum, çünkü bazı gazetecilerin bu "zamanlama"nın "günahı"nı hükümetin omuzlarından çekip alma gayretlerine de şahit oluyoruz. Mesela Tercüman'dan (Ilıcaklar) Nuh Gönültaş'ın dünkü yazısının başlığı: "Ya Ak Parti'yi aldatıyorlar, ya da AK Parti milleti..." İlginç bir başlık değil mi? Gönültaş, TCK tasarısına ilişkin tartışmaların "zina"ya kilitlenip ifade özgürlüğünü kısıtlacak (yeni) maddelerin göz ardı edilmesini "ironik bir durum" olarak nitelerek şöyle devam ediyor: "Ak Parti zina (aldatma) ile aldatılmaya çalışılıyor. Çünkü TCK'da yapılacak değişiklikler ile hem Türkiye'nin AB'den takvim alması önlenmeye, hem de Türkiye'deki zinde kuvvetler harekete geçirilmeye çalışılıyor. Bir taşla iki kuş vurmak üzereler. Hem Ak parti, hem de Türkiye zina ile aldatılıyor." Tercüman yazarının (devamla) "Ak Parti'nin milleti aldatması" ihtimalini "hem aklen, hem siyaseten" dışarıda bırakarak, "O halde birileri AK Parti'yi zina ile fena halde aldatıyor, tuzağa düşürüyor" sonucuna vardığını da hatırlatalım. Tamam iyi de, kim bu "birileri"? (Türkiye'nin insanı nasıl "çileden çıkaran" bir ülke olduğunu görüyorsunuz!) TCK tasarısını hazırlayıp Bakanlar Kurulu'ndan geçiren Hükümet; tasarıya tartışılan değişiklikleri getiren TBMM komisyonlarının çoğunluğu Hükümet eden partinin milletvekillerinden oluşuyor; başta Başbakan ve tasarının mimarı olan Adalet Bakanı (herhalde yani!) Hükümet'in başkanı ve üyesi; ama nasıl oluyorsa oluyor ve "birileri" AKP'yi "zina ile fena halde aldatıyor"! Bu çerçevede bir başka Tercüman (Ilıcaklar) yazarının, Nevzat Yalçıntaş'ın yazısına da (14 Eylül) hızla göz atalım: Biliyorsunuz, Prof. Yalçıntaş aynı zamanda AKP milletvekili. Fakat siz şu işe bakın ki, aynı zamanda bir köşe yazarı da olan AKP milletvekili Yalçıntaş, TCK tasarısının özgürlüklere ilişkin getirdiği yeni sınırlamalardan ancak "kısa bir süre önce" İstanbul'da katıldığı bir toplantıda dile getirilen bir şikayet yoluyla haberdar oluyor. Toplantıda 222. maddeye yönelik eleştirileri dinleyen Yalçıntaş, sonrasını şöyle anlatıyor: "Bu kısa konuşma beni uyardı. Doğrusu o vakte kadar sadece bugün mevcut demokrat ve muhafazakar hükümetin değil fakat hiçbir sağ iktidarın yapmayacağına inandığım 'hürriyetleri kısıtlama' fiilinin şimdi TCK'da getirileceğine inanamadığımdan pek fazla titizlik göstermemiş olduğum tasarının üzerine eğildim. (...) TBMM'ne sevkedilen yeni tasarıyı inceleyen bilgili ve objektif düşünen herkes şunu söylüyor ve yazıyor: Bu kanun tasarısı 'BİR HÜKÜMET VAR HÜKÜMETTEN İÇERÜ' HALİ OLMASIN? 15/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı mevcut durumu 'hürriyetler' bakımından geri götürüyor. Ak Parti iktidarından böyle bir şey olabilir mi? Son dönemki haliyle 'Anap'laşıyor' veya 'MHP'lileşiyor muyuz?' Bizlere inanmış seçmenimizin yüzüne nasıl bakacağız?" Yalçıntaş'ın sorusu (bence de) çok yerinde bir soru doğrusu... Neyse, (başta Yalçıntaş için söylüyorum) geç kalınmış sayılmaz, tasarı henüz Genel Kurul'dan çıkmadı! Ne dersiniz, yoksa "Bir hükümet var hükümetten içerü" haliyle mi karşı karşıyayız?! *********************************************************************** DÜNKÜ MECLİS 15/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı RAUF TAMER Oturumdan evvel kuliste kucaklaşıp öpüştüler. Kulis'i kaçıranlar ise bu işi genel kurul salonunda yaptılar. Onlar da elektronik yoklama sırasında kucaklaşıp öpüştüler. Tamam da... Bu kadar çok erkeğin bu kadar çok öpüşmesi, hiç hoş bir manzara değil. Üstelik AB Kriterleri'ne de aykırı. Her neyse. İktidar ve muhalefet milletvekillerinin bu hali, tıpkı -maçtan önce- sahada sahtece öpüşen rakip futbolcuları hatırlattı bize... Zannettik ki dostane bir oturum izleyeceğiz. Ne gezer birader... Hiç dostane maç oluyor mu ki? * Yine de yazıyı yazdığımız şu saatlere kadar ciddi bir çatışma görmedik. Şimdilik iyi gidiyor.l Bizdeki iktidarlar kolay kolay eleştiri kabul etmezler. "Şurası yanlış olmuş; düzelteyim" demezler. Bizdeki muhalefetler ise hiçbir şeyi beğenmezler. "İyi bir tasarı olmuş, elinize sağlık" demezler. Galiba ilk def'a bir fair-play izleyeceğiz. Çünkü Adalet Bakanı Çiçek "bir hata varsa Meclis'te düzeltilir" diyerek çıktı yola... CHP'li Erarslan da -bazı maddeler hariç- tasarıya destek vereceklerini söyledi. Evet. Şimdilik fena gitmiyor. * Cumhuriyet Tarihi'nin en önemli işlerinden biri yapılıyor. Özü Türk, ruhu Türk bir kanun taslağı hazırlanmıştır. Aslında bu çalışmalar, ta 1985'ten beri sürüyor. Geniş bir katılım sağlanması lâzımdı, değil mi? Eh, son 4-5 aydır da hararetli tartışmalar görüyoruz. Ama insaf. Zina gibi içi boş bir maddeye saplanıp kalmasaydık, 346 maddelik tasarının en can alıcı taraflarını da tartışabilirdik. Medya'nın hafifliği buna izin vermedi. Birkaç yazar dışında kimse bu tasarının ciddiyetini kavrayamadı. "Vahamet arzeden" bazı maddelere de dikkatini veremedi. DÜNKÜ MECLİS 15/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı -Zina zina, hep zina. Meclis oraya saplanmayacağa benziyor. Nitekim CHP'li üyelerin katkısıyla bazı mühim maddeler -mümkün mertebe- "sakıncasız" hale gelmiştir. Daha da gelebilir. * Ne var ki, kürsüde 20 dakikalık konuşmalarla bu tasarı ne doğru dürüst eleştirilebilir, ne de tümüyle benimsenebilir. Ama eteğinde taşı olanlar için, 20 dakika yeter de artar bile. Yeter ki beğenmediğiniz maddelere alternatif maddeler getirin. Somut cümleler söyleyin. İktidar kanatını bir inat içerisinde görmediğimiz için memnunuz. Bu avantajı CHP çok iyi kullanmalı ve -eğer getirecekse- makul öneriler getirmeli. Adalet Bakanı Çiçek'in olgun ve bilge kişiliği, bu tasarının kanunlaşma aşamasındaki en büyük güvencesidir. Bir muhalefet, daha başka ne isteyebilir ki? Öyleyse "klasik muhalefet üslûbu"ndan farklı bir üslûp benimsemek lâzım. Bir kerecik denesek ne olur? *********************************************************************** ZİNAYA KARŞILIK ÖZGÜRLÜKLER 15/09/2004 Zaman Köşe Yazısı MUSTAFA ÜNAL Maraton başladı, Meclis dün olağanüstü toplandı, gündeminde tek konu var; 346 maddeden oluşan Türk Ceza Kanunu. AK Parti ile CHP'nin uzlaşması sonuna kadar devam ederse görüşmelerin 10 günde tamamlanması bekleniyor, aksi halde milletvekillerinin TCK mesaisi haftalarca sürer. Paketin serencamı ilginç; TCK aylar önce Meclis'e sevk edildi, ardından komisyonda günlerce müzakere edildi. Ancak itirazlar ve paket üzerine hararetli tartışmalar son dakikada yoğunlaştı. Türkiye bir aydır zinaya yasak öngören maddeyi, bir hafta-on gündür de düşünce ve fikir özgürlüğüne getirilen kısıtlamaları konuşuyor. Aslında şu an zinaya hapis, ne Meclis'e sevk edilen metinde ne de komisyondan çıkan tasarıda var. AK Parti yönetimi tabandan ve kamuoyundan gelen istekleri dikkate alarak Genel Kurul'da bu yönde değişikliğe gideceğini duyurdu. Bizzat Başbakan Erdoğan, ‘kadının onuru ve aile kurumunun' selameti açısından zina yapanın cezalandırılmasından yana olduğunu açıkladı. Bazı kesimler, AK Parti'nin bu yaklaşımına olağanüstü tepki gösterdi. Konu uluslararası arenaya taşındı, bir anda Avrupa Birliği boyutu kazandı. Neredeyse zina düzenlemesi AB yolunda bir son engel diye değerlendirilmeye başlandı. Avrupa'dan açıklamalar geldi. Halbuki TCK'da ıslah yoluna gidilmesinin en önemli sebebi ceza mevzuatını Avrupa standartlarına çıkarmaktı. Hükümet AB zirvesi öncesi TCK jesti yapmak istedi. Takvimin bu kadar sıkıştırılmasının, Meclis'in olağanüstü toplanarak tasarıyı kritik süreç öncesi yasalaştırma çabasının nedeni bu. Gelin görün ki başlangıçtaki tablo tam tersine döndü. Avrupa yolunu kolaylaştırması umulan TCK zorlaştırıcı hüviyete büründü. Koskoca TCK paketi bir tek zina maddesine indirgendi. Son tartışmalardan hoşnut olmayan Adalet Bakanı Cemil Çiçek'le konuşurken, ‘Zina konusu olmasa TCK'dan kimsenin haberi olmayacaktı.' dedi. Bakan haksız değil. Paket aylardır gündemde, ne zaman ki zina maddesi büyük gürültüyle tartışmaya açıldı, olan bitenden herkesin haberi oldu. CHP lideri Deniz ZİNAYA KARŞILIK ÖZGÜRLÜKLER 15/09/2004 Zaman Köşe Yazısı Baykal'la TCK'yı uzun uzun konuşma imkanı buldum. Zina maddesinin bu denli yoğun konuşulmasından duyduğu sıkıntıyı gizlemedi. ‘Keşke bunun yerine diğer sorunlu maddeler tartışılsa…' dedi. Elbette sorunlu maddeler bununla sınırlı değil. Sağ kulvarda yer alan gazeteler, haber ve yorumlarında birkaç gündür düşünce ve fikir özgürlüğüne, demokratikleşme çabalarına gölge düşürecek maddeleri konu ediniyor. Dün, yani görüşmelerin başladığı gün Tercüman manşetten ‘Mayınlı maddeler' başlığını atarken, Yeni Şafak ‘Düşünceye on bir tuzak' manşetiyle çıktı. Zaman'ın son günlerdeki yorumları malum… Kulisleri dolaşınca görüyoruz ki benzer düşünceleri bakanlar ve AK Partili çoğu milletvekili de paylaşıyor. Kabinenin güçlü bakanlarından biriyle karşılaştım, ‘Haklısınız, pakette bazı sakatlıklar var, düşünce ve fikir özgürlüğüyle ilgili itirazlar doğru. Bunları dikkate almak zorundayız.' dedi. Tabandan gelen tepkiler özellikle milletvekillerini bunaltmış durumda. Milletvekilleri de bu rahatsızlığı parti yönetimine yansıtıyor. AK Parti, CHP ile uzlaşma bozmadan toplumdan yükselen endişeleri gidermenin arayışı içinde. CHP ise yeni değişikliklere kapı açmama eğiliminde. Dün Meclis çalışmalarına başlamadan önce AK Parti ile CHP yönetimi bir araya geldi. Toplantıya CHP lideri Deniz Baykal, Dışişleri Bakanı Gül, Adalet Bakanı Çiçek de katıldı. Burada içerikten çok usul ve yöntem üzerinde konuşuldu. İki parti değişiklik önergesinin uzlaşmayla verilmesi konusunda anlaşmaya vardı gibi. Mutabakat sağlanamayan sorunlu maddeler yeniden ele alınacak. Bilindiği üzere iki partinin farklı kırmızı çizgileri var. Zina CHP'nin olmazsa olmazıydı. Dünkü açıklamalar AK Parti'nin zinaya hapis öngören önerge vermekten vazgeçtiği anlamına geliyor. Bunun karşılığında AK Parti'nin de olmazsa olmazları var. Bunlar daha çok düşünce ve fikir özgürlüğüne bakan maddeler. CHP'nin demokratikleşmeye katkı yapacak açılımlara karşı çıkmayacağını sanıyorum. Baykal'la yaptığım görüşmede CHP'nin yapıcı rol oynayacağı izlenimi edindim. Meclis'teki TCK maratonu boyunca uzlaşma arayışı eksik olmayacak. *********************************************************************** AKP’Lİ VEKİLDEN 4 MİLYAR LİRA ZİNA TAZMİNATI 15/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı AKP Trabzon Milletvekili Ali Aydın Dumanoğlu, başka bir kadınla yaşayarak kişisel haklarını ihlal ettiği gerekçesiyle eşinin açtığı davada, 4 milyar lira manevi tazminat ödemeye mahkûm oldu. Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen davada mahkeme başkanı, Dumanoğlu’nun birlikte yaşadığı ileri sürülen Arzu Bektaş aleyhine açılan davanın ise takip edilmediğinden açılmamış sayılmasına karar verdi. Sevil Dumanoğlu, dava dilekçesinde, eşinin uzlaşmaz tutumundan dolayı 1997 yılından beri ayrı yaşadıklarını ifade ediyordu. Eşinin çok eşli olduğuna dair gazete haberlerini de dilekçesinin ekinde mahkemeye sunan Dumanoğlu, kişisel haklarının ihlal edildiğini öne sürüyordu. Sevil Dumanoğlu, eşinin ve Arzu Bektaş’ın malvarlığı yönünden güçlü olduğunu savunarak, her iki davalıdan 50’şer milyar lira olmak üzere toplam 100 milyar lira manevi tazminat istiyordu. *********************************************************************** ZİNA SUÇ, İMAM NİKÁHI SERBEST! 15/09/2004 Hürriyet ZİNA SUÇ, İMAM NİKÁHI SERBEST! 15/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı CÜNEYT ÜLSEVER ÖNCE birkaç gözlem: 1) TCK’da yapılan düzenlemeler bütünü ile ele alındığında hazırlanan metin özgürlükçü bir atılımdır. 2) ‘İnsanın kendine ettiğini başkası edemez’ sözünü AKP bir kez daha doğrulamıştır. Böyle bir kazığı muhalefet kırk yıl düşünse, AKP’ye atamazdı. 3) Avrupa ülkelerinin tepkileri doğaldır ama AB’nin sadece olası zinaya suç maddesi nedeni ile Türkiye’ye sırt çevirmesini mantık kabul etmez. Kimse AKP’nin AB konusundaki samimiyetinden şüphe etmemelidir. Bir de tahmin: Tıpkı YÖK, meslek okulları (imam hatipler), türban, YAŞ vb. konularında olduğu gibi bu konuda da hükümet son anda orta yolu bulacaktır. * * * Ben hukukçu değilim ama bence hükümet, kucağında bulduğu bu tartışma çerçevesinde hukuk devleti adına vahim hatalar yapmak üzeredir: 1) Allah’ın müeyyidesi (günah), hatta toplumsal müeyyideler (ahlak) ile suç (hukuk) müeyyidesi iç içe girerse laik tek hukukluluk prensibi derin yara alır. Örn: Dine inanmayan bir ateiste, genel kabul gören ahlak anlayışı dışında yaşamak isteyen bir marjinale zinayı suç olarak nasıl uygulayacaksınız? Bu bir dayatma olmaz mı? * * * 2) Deniyor ki; zinaya ceza sadece mağdur(e) 2 ay içinde şikayet ederse uygulansın. Ancak: Suç kavramı kamu düzeninin korunması için hukukta yer alır. Kamu düzeni adına hareket eden hukuk tüm vatandaşlara eşit uzaklıkta ve objektif olmak zorundadır. Evinize giren hırsızı siz affetseniz dahi, kamu yargılar ve cezalandırır. Zira, hırsız sadece size zarar vermemiş, aynı zamanda kamu düzenini ihlal etmiştir. Hırsızlık sadece bir kişinin evi soyulmuş olsa bile, kamusal düzeni bozan bir eylemdir. Düşünün; ikisi de evli çift zina yapıyorlar, erkeğin eşi şikayet etmiyor, hanımın eşi ediyor. Bu durumda ortak suç işleyen iki kişiden birisinin hapis yatması, diğerinin ise elini kolunu sallayarak gezmesi gerekiyor! Suç subjektif olamaz, subjektif olursa suç olamaz! * * * 3) İki ay içinde şikayet şartı; Medeni Kanun’a göre zina sayılan; salt imam nikáhı ile kurulan evlilikleri ise hukuki hale getirecektir. İmam nikáhını kabul eden zavallı kadınların sonradan şikáyet edebileceklerini kimse hayal dahi etmesin. İmam nikáhsız zina suç, imam nikáhlı zina serbest! O zaman; imam nikáhsız zinaya da, iyice zırvalayarak, tıpkı İran’ın yaptığı gibi; muta nikáhını hak saymak gerekir! * * * 4) Özgürlük, ruhu itibari ile, kamunun bireye mümkün olduğunca az müdahale etmesidir. Yeni ceza kanununu da kamusal alanı küçültmesi, bireysel hakları artırması nedeni ile alkışlıyoruz. Zinaya suç, özgürlük kavramına indirilen bir darbedir! * * * 5) Yapılması gereken; zinayı sadece boşanma gerekçesi olarak kabul ettikten sonra mağdur(e)nin istemeden sona erdirdiği evlilik akti nedeni ile karşılaşacağı ‘maddi kayıpları’ ayıplı taraftan tazmin etme hakkını tanımaktır. ZİNA SUÇ, İMAM NİKÁHI SERBEST! 15/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı *********************************************************************** NE OLDU ŞİMDİ? 15/09/2004 Vatan Köşe Yazısı OKAY GÖNENSİN Zina meselesi, gündeme düştüğü hızla gündemden çıkıverdi. En azından dün Meclis'te AKP ve CHP yöneticileri arasında yapılan görüşmelerden böyle bir sonuç çıkıyor. Tartışma oldu bitti, ardında ne kaldı? * AKP açısından yeni kuşku bulutları kaldı. Bu parti erkânının, fırsat bulduğu anda zina meselesine benzer meseleleri gündeme getirebileceği ve popülist "kaşımalar" yapabileceği kuşkusu kaldı. Geçen ay konu zina idi. önümüzdeki ay buna benzer herhangi bir başka konu gündemin ortasına aynı şiddetle düşebilir. Bu ne olabilir sorusunun cevabını vermek kolay değil. Çünkü bir ay önce hiç kimse zina meselesi etrafında böyle bir yangın çıkacağını tahmin edemezdi. * Bir başka sonuç Avrupa'nın AKP ile ilgili bakışındaki değişikliktir. Avrupa bugüne kadar AKP'yi "ılımlı ve demokrat muhafazakâr" bir parti olarak görmüş, bu iktidarın gerek Avrupa Birliği gerekse demokratikleşme yolunda attığı adımların samimiyetine inanmış durumdaydı. AKP'liler zina meselesiyle bu bakışı zayıflattılar. İleri bir demokrasiye gerçekten bağlı bir partinin böyle anlamsız bir konuya takılmasının ve partinin bakanlarıyla, milletvekilleriyle zina diye tutturan bir havaya girmesinin kaçınılmaz sonucu budur. Daha dün "kadın ve aileden sorumlu" kadın bakan, zinanın bir kamu suçu olmasına taraftar olduğunu söylüyordu. Yine AKP'li bir kadın milletvekili aynı görüşte olduğunu ekranda tekrarlıyordu. Kaybettiren oyunlar... Eğer dün Meclis'te yapılan görüşmelerin ardından zina meselesinin gündemden çıkarıldığı doğruysa bile bu konu birçok AKP'linin kalbinde türban ve imam hatip konularının yanına, yani "dondurulmuş" sorunların yanına gitmiştir. * "Dondurulmuş" sorun, her an tekrar ısıtılabilecek sorundur. Meclis'te Türk Ceza Kanunu değişiklikleri dün görüşülmeye başlandı. Bu görüşmeler süresince bazı milletvekilleri "kendi kafalarına göre" önergeler verebilir ve "tribüne oynamaya" devam edebilir. AKP ya da AKP içinde kimileri "çekirdek tabanın" en geri duygu ve düşünceleriyle oynamaya devam ettikçe kayıp hanesi de kabaracaktır *********************************************************************** LİBERALLER DE ARTIK MUHAFAZAKÂR! 15/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı ECE TEMELKURAN Sabah gazetesinin dünkü manşeti şöyleydi: "Özgürlükte buluştular!" Konu, Türk Ceza Kanunu'nda yapılan değişikliklerdi. CHP ve AKP, beş maddede yapılacak değişiklikler üzerinde uzlaşmıştı. Gazetenin "muştuladığı" ve "özgürlükte buluşma" olarak adlandırıp şahsi kanaatime göre kastını aştığı konu ise düşünce özgürlüğüyle ilgili maddelerdi. Bu coşkulu uzlaşma uyarınca, TCK'nın düşüncenin ifadesini düzenleyen 312. LİBERALLER DE ARTIK MUHAFAZAKÂR! 15/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı maddesine "açık ve yakın tehlike" ölçütü getirilecekti. Yani düşüncenizi açıklayarak "açık ve yakın bir tehlikeye" sebep olursanız bu suç teşkil edecek yeni yasaya göre. Diğer bir sevinçli uzlaşma ise, habere göre, "Türk milletini, Cumhuriyet'i, TBMM'yi aşağılama" suçuyla ilgili olarak yaşandı. Bu suça verilen hapis cezasının alt sınırı 1 yıldan 6 aya düşürülecek. Dev adım! Maddeye yeni bir hüküm eklenecekmiş, ki o da şöyle: "Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç teşkil etmez". Doğru dürüst bir numara yok velhasıl. Ufak tefek iyileştirme yanılsamaları sadece. Zina tantanası arasına sıkışan, en az devletin yatak odasına girmesi kadar önemli olan devletin insanın kafasının içine girmesi hali hala geçerli. "Vatandaşına Girişken Devlet" hala iş başında! Fakat bahsedeceğim konu bu değil. Bana enteresan gelen şu iki sözcük: Özgürlük ve uzlaşma. Böyle bir manşetin, çıkışından bu yana liberal elitin temsilcisi olan Sabah gazetesinde yayımlanması son derece anlamlı ve ironik. Bu denli düşük standartlı bir değişimin böyle muştulanması en azından liberal elitin yirmi yıl öncesine göre bile beklentilerini ne kadar düşürdüğünü, sağa kaydığını gösteriyor. Düşünce özgürlüğünü engelleyen bir yasa maddesinin peşine sıkıştırılıverilen bir cümleden böyle sevinçle ve "özgürlük" gibi kocaman bir kavramla bahsedilmesi başka nasıl mümkün olabilir? Diğer yandan, Türkiye yakın siyasi tarihinin - bana sorarsanız - "büyülü" anahtar sözcüğünün böyle bir manşette tercih edilmesi de son derece anlamlı: Uzlaşma! Uzlaşmaya, yalandan da olsa "barışmaya" bu kadar meraklı bir Türkiye herhalde 1980'den sonra kuruldu. İslami kesim ile sol entelektüel kesimin, Kemalist sol ile ırkçı sağcıların uzlaşmaları her zaman "tatlı bir şaşkınlık"la karşılandı ve alkışlandı. Nihayetinde "Türkiye'yi kurtaran parti" her zaman "dört eğilimi birleştiren" 1980 sonrası icadı ANAP değil miydi? Hala kimilerinin bir önceki kuşaktaki sağcıların Demokrat Parti dönemini "efsane" olarak anlatmalarına benzeyen bir tatta sözünü ettikleri... Bütün küskünlüklere son veren parti! Rıfat Bali'nin yazısı Seçim öncesinde çıkılan Anadolu yollarında "Türkiye muhafazakarlaşıyor" tespitini yaptığımdan bu yana epey zaman geçti. Bu tespit, daha ziyade Anadolu'daki hayatın nasıl din haleli bir sağcı tutuculukla bastırıldığına dairdi. Fakat öyle görünüyor ki bu muhafazakarlaşma artık sadece taşrayla ilgili değil. Muhafazakarlaşma ve sağa kayışla birlikte "özgürlük" beklentilerindeki bu dramatik düşüş İstanbul'daki liberal eliti de ele geçirdi. Herkesin hep birlikte sağa kayarak "uzlaşması" başka nasıl sevindirebilir manşetleri? Bu acıklı noktaya nasıl gelindi? CHP'lilerin "Aile korunuyorsa zina konusunda AKP'ye destek olabiliriz" diyecek kadar yerlere düştüğü bir siyasi kompozisyona nasıl varıldı? Birikim dergisinde bu ay Rıfat N. Bali'nin "90'lı yıllar - medya temelli bir bilanço denemesi" başlıklı bir yazısı var. Enteresan bir "siyasi envanter". Tavsiye ediyoruz. *********************************************************************** KILIÇ VE KIN MESELESİ 15/09/2004 Vatan Köşe Yazısı ZÜLFÜ LİVANELİ KILIÇ VE KIN MESELESİ 15/09/2004 Vatan Köşe Yazısı Yine havanda su dövüldü, yine Türkiye gereksiz bir tartışmanın peşinde soluk tüketti. Zinayla ilgili yazılan toplasanız kocaman bir cilt eder ama bu arada Türk Ceza Kanunu gibi hepimizi ilgilendiren, gelecek kuşaklan bile etkileyecek olan hayati bir yasa konusunda pek kalem oynatılmadı. Konuyla ilgili kuruluşlar bile tartışmaya çok geç katıldılar. İstanbul Barosu'nun Türk Ceza Kanunu tasansıyla ilgili çalışması ancak bu hafta elimize geçti. Dolayısıyla da konu iyice tartışılmadan, irdelenmeden, incelenmeden meclis gündemine geldi. *** AKP ile CHP arasında bir dayanışma kurulmuş. Ancak iki partinin mutabakata vardığı değişiklik önergeleri verilebilecekmiş. CHP'nin iktidarla bu kadar iyi geçinmesine başından beri itirazım olduğunu biliyorsunuz ama ne yazık ki sözümüzü geçiremiyoruz. CHP'ye umut bağlamış kitleler partinin iktidarla "al gülüm-ver gülüm" oyununu hüzün içinde seyrediyor. Ama elden bir şey gelmiyor. *** Gelelim ortalığı karıştırdıktan sonra gündemden çekilen zina meselesine. Bunun böyle olacağı belliydi. Çünkü Avrupa Birliği'nin karşı çıkacağı ve Türkiye'de bir kesimi zıp zıp zıplatacak bir cezayı kimse kolay kolay kanuna koyamazdı. Ama AKP hem kendi tabanına mesaj vermiş oldu, hem de bir ay zina tartıştırarak Türkiye'de yapay bir gündem oluşturdu. İnsanlar ne cari açık meselesini tartıştılar ne tarımın perişan halini. Hükümet de ekimde açıklanacak komisyon raporuna kadar rahat bir nefes almış oldu. *** Zinaya ceza verme tasarı sının geri çekilmiş olmasının sayılamayacak kadar faydaları var: Eğer tasarı yasa haline gelseydi, bu sefer de zinanın tespiti konusunu tartışmaya başlayacaktık. Biliyorsunuz Osmanlı'da zinanın tespit edilebilmesi için dört erkek şahit gere kirdi. Hem de o zamanın tabiriyle "kılıcı kında" gören dört erkek şahit. Hadi buyurun bakalım! Sapıklar partisi yapılsa bile bulamazsınız bu şahitleri. Kim kılıç kalkan oyununu dört erkek şahit önünde oynar ki! Neyse, aziz vatanımız bu tasarının geri çekilmiş olmasıyla büyük bir badireden daha kurtulmuş oldu. Geriye ciltler dolusu yazı kaldı. *********************************************************************** BAŞKA PARTİ VAR MI Kİ?.. 15/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı SERDAR ARSEVEN bir grup okuyucumuzun gönderdiği yazı: "AB ile ABD arasında sıkışmış, bu iki adres dışında çözüm tanımayan ve bilmeyen, bunu 'misyon' bellemiş bir hükümetimiz var. Milyonlarca işsiz, açlık diz boyu. Esnaf, işadamı vergilerin altında inim inim inlerken, ülke, 'en hayati meselelerde' hiç bu kadar kan kaybetmemişken, nasıl oluyor da medya, hükümete toz kondurmama yarışına BAŞKA PARTİ VAR MI Kİ?.. 15/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı giriyor. İşte medyanın hali... Hükümete pervane olmuş bir yazılı basın... Bir zamanlar birbirlerini, 'bir kısım medya' diye nitelendirenler şimdi, 'tespih taneleri' gibi, hükümetin imamesinde, sıra sıra dizilmiş durumdalar. Bu nasıl bir şeydir acaba?.. Sağından soluna, liberalinden İslamcı geçinenine kadar... Tekmili birden bir hükümete nasıl bu kadar destek verebiliyor. Maalesef siz de diğerleri gibi hükümeti destekleyip duruyorsunuz." *** Özetle, bunları yazmışlar...Benzer nitelikteki sayısız mesajdan bir örnek. Evet; biz de suçlanıyoruz. Yukarıdaki eleştirilerin çok daha fazlası, bu sütunda yer aldıysa da... Eleştirilerden payınızı alıyorsunuz... "Şunu niye yazamıyorsunuz", "Neden çekiniyorsunuz?" vesaire... *** Madem ki suçlama var, savunuruz kendimizi... Bakın, daha geçen Perşembe, "Milli Eğitim'den yansıyan Türkiye gerçeği" başlığı altında, Bakanlık'taki sıkıntıları gündeme getirdik... Hüseyin Çelik, AK Parti döneminden önce de çok yakından görüştüğümüz, çoğu zaman takdir ettiğimiz bir bakan... Ailesinin bazı fertleri de arkadaşımız... Buna rağmen... "Doğruya doğru." Geriye dönüp, bakın... Kabine üyelerinin her biriyle ilgili yazılarımız var... İşimiz bu; "Eğriye eğri!.." *** Güç odaklarına yaslanma çabası içine girmeksizin iyi kötü yazıyoruz, işte... Hesabımız ortada... Hükümete daha da fazla yüklenmemizi telkin eden dostlarımıza daha verimli adresler gösterelim... Biraz da onlara yüklensinler... Akıllarına gelmiyor mu acaba, şu muhalefet nerede?.. İşte, TCK tasarısı... Medya, iyi kötü tartışıyor... Ya muhalefet... hangi partinin, ne gibi bir hazırlığı var?.. Anamuhalefet partisi ne diyor?.. "Zina serbest olsun, yatak odamıza kimse el uzatmasın" vesaire... Derler ya... "Benim oğlum zina (pardon) bina okur, döner döner yine okur." *** Diğerlerine gelince... DYP'den Nevzat Ercan'a, MHP'den Mehmet Şandır'a, Saadet'ten Yasin Hatipoğlu, Lütfü Esengün'e soruyoruz... Ne gibi çalışmaları var, neler yapmışlar?.. Sözgelimi...Güncel ya, "TCK tasarısına alternatif bir çalışmanız var mı?.." diye sorduk... Öyle, gazetelere yansıyanların derlenmesinden ibaret bir şeyler var... Aşağı yukarı hepsi o kadar... İktidarı yakından takip ediyorlarmış... Raporlar hazırlayıp, kamuoyuna sunuyorlarmış... BAŞKA PARTİ VAR MI Kİ?.. 15/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı Hangi raporlar?.. Bugüne kadar, hangi problem için hangi "çözümü" sundular... Biz buradayız, görmüyoruz... Olsaydı görürdük, yazmak zorunda bırakılırdık... Bakın, ATO Başkanı Sinan Aygün, raporlarıyla gündem belirliyor... Adamı, yazmaya çizmeye mecbur ediyor. *** Kim ne derse desin gerçek ortada: Muhalefet yok... Koca partilerin muhalefet yapmadığı bir ortamda, bizim muhalefetimize yüklenenler... Biraz da muhalefetle uğraşsınlar... Bulabilirlerse eğer!.. NEDENSE Dün Meclis'te TCK tasarısıyla ilgili görüşmeler vardı. Koca paketin, hak ve özgürlükler alanını tuzaklarla dolduran maddeleri değil de, "zinası" önemseniyor ya... Bu yazıyı kaleme aldığımız dakikalarda, AK Parti'nin genel eğilimi, "zinada da geri adım"dı... Bu eğilimin belirmesi, malûm çevrelerde sevinçle karşılandı... Merak ediyoruz haliyle: "Bu sevincin sebebi ne, acaba?.." RTÜK'TEN Dün, RTÜK hakkındaki Devlet Denetleme Kurulu raporundan bazı bölümlere yer vermiştik. Konuyla ilgili olarak, bazı DDK görevlilerinin niyetlerine ilişkin soru işaretleri oluşturabilecek bir açıklama geldi. Kısmet olursa, bu meseleyi yarınki yazımızda ele alırız. *********************************************************************** DÜŞÜNCE ZİNASI YERİNE HELAL FİKİRLER ZAMANI 15/09/2004 Radikal Köşe Yazısı PERİHAN MAĞDEN 'A! nur topu gibi bir Türk Ceza Kanunu hazırlamıştık, taktınız zinaya,' yapıverdi hükümet. Oysa 'Takın zinaya! Bakın zinaya!' yapan bizzat kendileriydi. Tabanlarına şirincik gözükebilmek için pişirdikleri bu Kurtboğan Pasta, boğazlarından geçmedi sonra. Kendin pişir/Kendin yeme. Töre cinayetleri işlenen topraklar burası. Namusumdu, oynadıydı, yaptıydı diye kadınların telef edildikleri bu coğrafyada, sen kalkıp da 'Anadolu Kadını böyle istiyor' balonunun ipine asılarak bir parmak şeriatbalı çalmaya kalkarsan oy depolarının açık farz ettiğin ağızlarına- Sonra çabucak geri vitese takabilme yetenekleri de var işte: Şaşırtıcı! Ama bunca Kötü Zamanlama özelliklerine karşılık, en olmayacak bir zamanda bu 'Zina Suç Sayılsın' geri(ci)liğini çıkarmış olmalarına karşılık ve böyle kötü zamanlamalarla ilgili (YÖK'te ve imam-hatiplerde olduğu üzre) giderek kabaran bir kekleri, pardon sicilleri olmasına karşılık, kısmetli adamlar vesselam. İşleri, Türkiye Cumhuriyeti'nde epey zamandır gözlemediğimiz şekilde rast gidiyor. Nazar değmesin. Zira onlara nazar değmesi demek, bizim cümleten çarpılmamız demek. Ve bu 'kader birliği' esasında pek de ortak noktamız olmayan adamlarla, tuhaf DÜŞÜNCE ZİNASI YERİNE HELAL FİKİRLER ZAMANI 15/09/2004 Radikal Köşe Yazısı tabii. Var da tabii bir ortak nokta, payda: Sivilleşme Arzusu. Ve diyelim: düşüncelerimize hak ettiğimiz özgürlüğü, vaat ettikleri üzre, getirebilecekler mi? En sonunda? İsteriz ve de minnettar kalırız, pek tabii ki. Biz ne badireler atlatmış Türkiye Cumhuriyeti mudileriyiz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne yapılan şikâyetler sonucu, Wernicke- Korsakoff teşhisi konmuş (yani zihni geri dönüşsüz biçimde hasar almış) mahkûmların yeniden hapishanelere, yani 5 yaldızlı F tiplerine filan da konulmuş olması hallerini incelemek üzre gelen heyet Türkiye Cumhuriyeti'ni suçüstü yakaladı! Zira artık aklı üç yaşında bir çocuk seviyesine gerilemiş ve sonsuza dek oralarda kalacak insanları, kalkıp da hapishanelere tıkmanın, hiçbir insani, hukuki, vicdani dayanağı yok ki. O adam/kadın artık sakat. Sakatlanmış. Dünya Ayıplar Tarihi'ndeki haklı yerini almış operasyonlarından sonra, onu tıktığın insanlık dışı hücre sistemini protesto edebilmek için, elindeki TEK alanı, KENDİ BEDENİNİ kullanmış. Sakatlamış işte kendini. O, artık O değil. Düşüncelerinden dolayı, dergi okudu diye, afiş astı diye, o ve bu örgüte üye diye cezalandırmak üzre içeri tıktığın adam/kadın; uçmuş, gitmiş. Geride mahvolmuş bir beden ve hiç büyümeyecek, gelişmeyecek, düzelmeyecek zavallı bir çocuğun zihni. Geride kalan, zalim ellerine kalan, bu. Vazgeçtim sorumluluğunu yüklenmenden; bu kadar cana, acıya, kayba neden olan bir hapishanecilik sistemini sorgulamandan- Vazgeçmedim de ben şahsen, böyle dedik, diyelim. Şimdi sen sakatlanmış bu adamı, bitmiş tükenmiş bu adamı, kadını hâlâ ve ısrarla 'içerde' tutamazsın. Kaçtı, gitti o elinden. Geriye bu çocuklaştırılmış yığın kaldı. Kör olasın demiyorum, kör olma da, gör bunu. Yani bizlere, düşünceye özgürlük ve daha pek çok çeşit düşüncelilik halleri lazım. 'Zina suç sayılmalı' deyip de, zamanında ite kaka güç paçayı kurtardığımız faşist ve özünde yalnızca kadın düşmanı bir maddeyi diriltmeye çabalamak filan yerine- İnsanı insan yapan düşünme hallerini, cezalandırmaktan toptan vazgeçmek lazım. *********************************************************************** UÇKUR KRİTERİ 15/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı EMİN PAZARCI İşi gücü bıraktık, zinaya takıldık. Haftalardır zina ile yatıyor, zina ile kalkıyoruz. Bütün önemli meseleleri unuttuk. Milletin uçkur meselesini büyütüp, Türkiye gündeminin birinci maddesi yaptık. Televizyonu açıyoruz, "zinadan" bahsediliyor... Otobüse biniyoruz, "zina" tartışılıyor... Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne gidiyoruz, "zina" konuşuluyor... Zina meselesi, artık iliklerimize kadar işledi! UÇKUR KRİTERİ 15/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı Kim ne derse desin, biz bu "zina" konusuna iyi kaptırdık. Zina, yaşantımızın her aşamasında karşımıza çıkıyor. Zina tartışmalarına girmeden, hayatımızı bir türlü devam ettiremiyoruz... Baksanıza, halterde kiloları kaldırdık. Madalyaları toplayıp, Olimpiyat şampiyonlukları aldık. Ardından da zina meselesine takılıp kaldık. Taciz iddiaları büyüdü ve "zina" tartışmasına dönüştü. Sonunda iş öyle bir noktaya vardı ki... Bayanlar Halter Şubesi'nin kapatılması için başvuru bile yapıldı. Zina, Olimpiyatta kaldırılan kilolardan daha ağır bastı! Hatırlarsınız... Atletizmde de tartışmalar "zina iddiaları" ile başlamıştı! * * * Biz, koca 28 Şubat sürecini de "zina tartışmaları" içinde geçirmedik mi?.. Millet olarak televizyonların karşısına geçtik, "Fadime Şahin" dizileri izledik. Aczimendi Lideri Müslüm Şahin ile Ali Kalkancı'nın uçkurları ile uğraştık. O zaman da zina ile yattık, zina ile kalktık. Ailelere örnek olsun diye TV dizileri yaptık... "Çocuklar Duymasın" dizisi, reyting rekorları kırdı. Diziyi yayınlamak için özel televizyon kanallarımız birbirine girdi. Büyük savaşlar yaşandı. Sonunda ne oldu? Bu dizi de "zina" konusuna takılıp kaldı! Bütün diziyi unuttuk... "Çocuklar duymasın" bir otel odasında çekilen kasetle anılır oldu! * * * Zina, mafya liderlerini takip eden polisin de imdadına yetişti. Toplumu titreten, iş adamlarının vücut kimyasını bozan mafya liderleri, uçkur derdine düştükleri için yakalandı. Türkiye'de, yolsuzluklar bile, zina sayesinde ortaya çıktı... Zina işin içine girmeseydi, İSKİ Skandalı çözülebilir miydi? Çözülemezdi elbette! bizde, "zina" konusu, her dönemde zaten gündemin baş sırasındaydı. Sadece farklı şekillerde karşımıza çıkıyordu. Yeni Türk Ceza Kanunu ile birlikte, "zina" gerçek kimliği ile boy göstermeye başladı! * * * Şu, "zina" konusu, bize neleri unutturmadı ki!.. Osetya'daki katliam, gündemin arka sıralarına kaydı. Talafer'deki "Türkmen kıyımı"nın üzeri örtü ile kapandı. AB hayalleri, uçkura yenik düştü. Zina tartışması çıktı çıkalı, geçim sıkıntısından bile söz edilmez oldu. Baksanıza, turizmciler de sonunda ayağa kalktılar: - Nereden çıktı bu zina tartışması? Biz, bunu turistlere nasıl anlatacağız? Allah'tan burada frene bastılar. Hızlarını alamasalardı, belki de "Türkiye'ye zina için gelen turistler, artık başka ülkelere kaçacaklar" diyeceklerdi! * * * Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, Baltık ülkelerine yaptığı gezinin ardından gazetecilere sordu: - Neden geziyi takip etmediniz? Niye gelmediniz? Koskoca uçak, boş gidip, boş döndü. Herkes bir mazeret uydurdu. Kimse, cesaret edip de gerçeği söyleyemedi: - Biz, daha büyük meselelerle ilgileniyoruz! Gündemde zina tartışması UÇKUR KRİTERİ 15/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı varken, kim gider Baltık ülkelerine! Başbakan, "Haydi kızlar okula" kampanyası için Şanlıurfa'ya gitti. Bizim medya, orada da zinayı kafaya taktı. Bir bayan milletvekili yakalayan, hemen mikrofonu uzattı: - Efendim, zina konusunda ne düşünüyorsunuz? * * * Nihayet, bütün işi gücü "zina" olan bir toplum haline geldik. Uçkur konusu, ülkenin bütün meselelerini geride bıraktı. Tartışma, çoluk çocuk dahil, bütün toplumu sardı. Yetmedi, Avrupa'ya sıçradı. Onlar da bize, uydular. Bu zina tartışması, Türkiye'ye bakışlarını bile değiştirdi. Kopenhag Kriterleri'ni unutup bir köşeye koydular. AB'ye girişimizi "uçkur kriterine" bağladılar! *********************************************************************** AKP MEYDAN OKUYOR 15/09/2004 Gözcü Köşe Yazısı KURTUL ALTUĞ Devlet yayaşamında dış politika, ticaret ,yapmaya hiç benzemiyor. Çoğu tarihe geçmiş devlet ve siyaset adamları "Halva demesini de bilmelidirler.2 Özellikle dış politikada karşın dakine meydan okumanın değil ama, kendi düşüncelerini kabul ettirmenin de yolu yardımı vardır. Rahmetli ismet Paşa 22 Şubat gecesi Harpokulu komutanını köse sıkıştırmak, devlete baş kaldırmanın hesabını sormak için, emrindeki güçler seferber edeceğine, Talat Aydemir'in akrabası Ekrem Alican'ı göndererek, Albay Aydemir'i Teslim olmasını sağlamıştı. Bu bir üslup meselesidir. Demirel Cumhurbaşkanı olarak gittiği Washington'da o ünlü Oval Ofiste kendisinden "İran'ı terörist ülke ilan etmesini isteyen Başkan Clinton'a öyle bir yanıt vermişti ki; o süper Başkan, Demirel'in söylediklerine hem diyecek söz bulamamıştı, hem de övgüler yağdırmıştı." Dış politikada ağzına geleni söyler, sokağın ağzını kullanırsan alacağın yanıt da öyle olur. ABD Irak'ta kabulü mümkün olmayan işler yapıyor. Bir işgal kuvveti olarak Türkmenlerin yoğun bulunduğu bölgede ayırt etmeden insanları telef ediyor. Türk Devleti buna elbette karşı çıkmalıdır. Ama nasıl? Zaten kıymet-i harbiyesi kalmamış "o kırmızı çizgilerden söz ederek, ya da aklını başına topla, sonra Iraktaki desteğimi çekerim" diye Amerika'ya meydan okumakla değil elbette. O zaman o işgal gücünün sıkıntılarını üstlenen devlet, sana "Ne dedin, açıkla da öyle tavır alayım" diyebilir. ABD'ye "İşbirliğimiz sona erer" demek ne demektir? İncirliği kullanamaz hale gelirsin mi, yoksa hava sahamı kullanamazsın demek mi? Türkiye hiç yoktan bir "Zina davasını" bir aydır tartışıp duruyor. Ateş olmayan yerden duman çıkar mı? Medya yazıyor, anlatıyor, muhalefet eleştiriyor ve Hükümet sözcüsü Bakan "AB'de zina suç değilse,biz de ona uymak zorunda mıyız, her ülkenin kendisine göre şartlan var" diyor. AB hemen harekete geçiyor: "Bu Türkiye'nin İslami hukuka dönme hareketi saydır. O halde Aralıkta tarih almanız tehlikeye girer" benzeri açıklamalar art arda geliyor. AKP hem ABD'ye, hem de AB'ye meydan okuyor ve bunun getireceği sakıncaları hiç, ama hiç aklına getirmiyor. HEM İÇERİDE, HEM DIŞARIDA Aslında AKP öylesine kafasını karıştırmıştır ki; "Başbakana vekaleten AKP MEYDAN OKUYOR 15/09/2004 Gözcü Köşe Yazısı grupta konuşan Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı; hem böyle bir madde 348 madde içinde yok diyor, hem de grubundaki milletvekillerine; inançlarınız doğrultusunda hareket edin(!) demeyi de ihmal etmiyor." AKP'yi yönetenler partiyi oluşturan oy tabanından gelen olmayacak istekler ve gerçekler arasına sıkışmış olduğundan doğru dürüst politika üretemiyor, iç politika malzemeleriyle, dış politika sorunları karşısında sıkışıyor ve haklı olarak karşısındakiler! hayal kırıklığına ve güven bunalımına itiyor. Bu durum ister istemez insana bir "ikilem" arasına sıkışmış, devlet deneyimsizliğini kanıtlamakla kalmıyor, bir de "Çoğunluğun diktası" ile "Gerçek demokrasi' arasındaki nazik sının düşündürüyor. AKP iktidarı durmadan kendisini "gelmiş geçmiş iktidarlar içinde en devrimci iktidar olarak" tanıtır durur. Devrimci iktidarlar olarak " tanıtır durur. Devrimci İktidarlar eğer Demokrasiyi seçmişlerse, mutlaka Anayasaya içten bağlılık içgüdüsüyle üzerinde düşünülmesi bile kabul edilemeyecek gerçekler arasında seçim yapmak zorundadırlar. Örneğin: "Anayasa'nın değiştirilmesi bile teklif edilemeyecek 1-2-3 maddelerine dokunmamalıdırlar. Örneğin, "Anayasa'nın 174. maddesindeki hususların Anayasaya aykırı olduğu iddia edilemeyecek yasaları değiştiremeyince, arkadan dolanarak o maddeleri kadük etmemelidirler." Hele bu tür iktidarlar, bir "Ne yapalım millet böyle istiyor" kalkanı arkasından iş çevirmeye başlarlarsa, sadece içeriden değil, ayni zamanda da dışarıdan da uyarılabilirler. O zaman yapılacak olan nedir? Kabadayı, delikanlı iktidar olarak gereğini yapmak... AKP bunu yapmıyor; "zora karşı mehter yürüyüşüne başlıyor" yani geri çekiliyor. AB, "Zina suç olmayacak" diyor, zina rafa kalkıyor. ABD ise, marifetlerini üslubunca karşılaman yerine, meydan okuyandan "açıklama" istiyor. SEÇİM KAZANMAKLA İŞ BİTMİYOR Keşke her seçim kazanan iktidarın "her istediğini yapabilme şansı olsaydı." Tarih nice iktidarları yazar ki; "onlar seçim kazanmalarına karşın, her istediklerini yapabilmiş değillerdir." Hele Türkiye gibi genel oyun işleyişi, toplumsal yapının kendisine özgü özelliğinden dolayı beklenen sonucu vermekten çok uzak ülkelerde. Böyle ülkelerde tutucu güçler Koalisyonu kütleler üzerinde öyle bir baskı yapıyorlar ki; "halk yararına olan devrimci güçlerin iktidarı" mümkün olmuyor. Bu güçler sayesinde basın ve medya işlevini doğru yapamıyor, ekonomik güçler harekete geçiyor ve "iktidarın yaptığı hatalar, kamuoyundan gizleniyor." İşte AKP iktidarı bu nedenle hem "iktidardır" hem de "Muktedir" olamadığı için, karanlıktan korkan çocuklar örneği, kolayı oraya buraya kafa tutmakta, meydan okumakta buluyor. Bari gereğini yapsa? AKP'nin asıl oy depolan sayılan dinsel ağırlıklı kesim istiyor ki: "Zina suç sayılsın, gerekirse işin sonu tesettüre bile dayansın!)" AB diyor ki: "Öyle şeyi yapamazsın." AKP'nin ayni tabanı istiyor, bazı yazarları dile getiriyorlar ki; "AKP iktidarı hemen Irak'a asker göndersin, İslam'ı kurtarsın" Süper ve Irak'ta işi başından aşkın ABD diyor ki: "Ne dedin açıkla da öyle yanıtlayalım." Mecliste "Kahir ekseriyete sahip AKP" hem kafa tutuyor, hem geri çekilmeyi içine sindiriyor. Canım bu ne biçim demokrasi, nasıl iktidar AKP MEYDAN OKUYOR 15/09/2004 Gözcü Köşe Yazısı diyenlere de kızıyor. Kıssadan hisse: Devrimciler, Mustafa Kemal'in şu sözlerini hatırlamalıdır: "Herkesi memnun edelim, herkes memnun olsun dersek biz maksadı temin etmiş olmayız. İdare-i maslahatçılar asla devrim yapamazlar." *********************************************************************** AKP BİNDİĞİ DALI KESİYOR... 15/09/2004 Posta Köşe Yazısı MEHMET ALİ BİRAND AKP'yi yönetenlerin garip bir hali var. Bakıyorsunuz, son derece mantıklı ve doğruyu gören, aldıkları kararları sonuna kadar götüren insanlarla karşı karşıyasınız. Stratejik hedeflerini, orta ve uzun vadeli çıkarlarını çok iyi biliyorlar. İyi hesap ediyorlar. Türkiye'nin genel yönünü, atılması gereken adımları iyi değerlendiriyorlar. Kişisel isteklerini, hatta partideki eğilimleri, ülke çıkarlarına karıştırmıyorlar. Sonra bir gün bakıyorsunuz, bir de ne görüyorsunuz? O bildiğinizi sandığınız yöneticiler gitmiş ve yerine bambaşka insanlar gelmiş. Neresinden bakarsanız bakın, hiçbir aciliyeti olmayan, sadece kulaklara hoş gelen bir konu ortaya atıyorlar ve gündemi birbirine katıyorlar. Zina tartışmalarının hiçbir tutarlı yanı yok. Yıllardır suç olmaktan çıkarılmış bir konu yeniden ortaya konuyor. Buram buram dini muhafazakarlık kokan, partinin kafasını gösteren bir tutum takınılıyor. Sen parti olarak, AB için en zor reformları gerçekleştir. Siyasi riskler al. İçerde gerginlik yaratacak adımlar at ve sonra ayrıntının ayrıntısı sayılabilecek bir konuda fırtına koparılmasına neden ol. AKP bu yaklaşımını Türban ve İmam Hatipler konusunda da göstermiş, ardından geri adım atmıştı. Ne gerek var. Beklenemez mi? Kamuoyu hazırlanamaz mı? Kafa tutarak, kavga çıkararak bu parti ne kazanıyor anlayamıyorum. Ya AKP yöneticilerinin, ülkeyi ve partiyi yönetme şekilleri çok farklı veya ülkenin ve Avrupa Birliğinin geri kalanları bir şeyden anlamıyoruz. *********************************************************************** İNSAN GERÇEĞİNDE BİRLEŞMEK 15/09/2004 Star Köşe Yazısı YAŞAR NURİ ÖZTÜRK İnsan merkezli bir fikir ve siyaset iklimine hava ve su kadar muhtacız. İnsan merkezli olmak nedir? Deniyor ki, ‘Ne demek insan merkezli olmak? Tüm siyasetler insan merkezlidir. Aksini söyleyerek siyaset yapan mı var?’ Aksini söyleyen yok, ama aksini yapanlar var. Söylerken doğru söylediler ama eyleme geçince aksini yaptılar. Eğer öyle yapmasalardı bu ülke bu halde olur muydu? İnsanların otele kapatılıp diri diri yakıldığı, gelirin %80’ini nüfusun % 5’inin paylaştığı bir coğrafyada insan merkezli siyaset yapıldığını İNSAN GERÇEĞİNDE BİRLEŞMEK 15/09/2004 Star Köşe Yazısı söylemek insana ve akla hakaret değil de nedir? Zinayı suç sayarak ‘kadınların korunması’ nutukları atılmıyor mu? Atılıyor, hem de tüm şiddetiyle. Şimdi,’istatistik’ denen şu garabet ve saptırma belgesine bakın: Türkiye’de geçen bir yılda sonuçlanan boşanma davasının sayısı 30 bin. Bunların ‘zina’ gerekçeli olanları 69. Önemli olan bundan sonrası: Zina gerekçeli boşanma kararlarının 64 tanesi ‘kadının zinası’ gerekçesine dayalı. Bu doğru ise Türkiye’de ‘zina’ eden kadınların sayısı ‘zina’ eden erkeklerin sayısından 16 kat fazla. Siz buna inanıyor musunuz? Ertuğrul Özkök taşı gediğine koymuş: ‘Bu istatistiğe bakarsanız, bu ülkenin kadınları ‘zinacı’ ama erkekleri birer namus timsali. Siz hayatınızda böyle ikiyüzlü bir istatistik gördünüz mü?’ (Hürriyet, 8 Eylül 2004) İşte, tüm siyasetlerin ve siyasetçilerin ‘insancı ve insan merkezli’ olduğu iddia edilen Türkiye bu... Nerede o insan merkezli siyasetler? Onlar nerede ki, altı-üstü nimetlerle dolu bu ülkede 45 milyon insan açlıkla yoksulluk sınırı arasında gidip geliyor? Biz; söylenenleri değil, yapılanları siyaset sayıyoruz. Yapılanlar işte bunlar. ‘İnsan merkezli’ olmanın ilk anlamı, insanı sadece insan olduğu için sevip saymaktır. İnsan merkezli siyaset, şu insan, şucu insan, falan renkten, filan ırktan, dinden veya mezhepten insan yerine sadece ‘insan’ diyen bir siyasettir. İnsan merkezli olmanın Türkiye özeli açısından anlamı, Türkiye haritası içinde yaşayan herkesin aynı haklara ve değere sahip olması ve bunun gereklerinin hayata yansımasıdır. Türkiye çok çeşitli medeniyetlerin, ırkların, dillerin, dinlerin, renklerin ve desenlerin kaynaştığı bir ebru gibidir. Bu muhteşem ebrudaki değişik renkler, gelecek zamanlara uzanan kader birliklerini en son Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı’nda bir kez daha tarihin önüne koyarak sonsuza doğru bu birliktelikle yürüyeceklerini dünyaya göstermişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu kader beraberliğinin elle tutulur en güçlü ifadesidir. Ebrudaki renk ve desenleri, ebrunun korunması ve güçlenmesi yerine ebrunun dağılması için bahane yapan, istismar edenler ise aldanmakta, oyuna gelmekteler. Onlar insana da, insan merkezli anlayışa da kötülük etmektedirler. Böyleleri, ülkenin nimet ve imkânlarını dışarıdan birilerinin yararlanmasına açmanın bilinçsiz araçlarıdır. İnsan merkezli olmanın bir anlamı da klasik kalkınma anlayışından, insan odaklı gelişme anlayışına dönmektir. İnsan merkezli olmayan kalkınma anlayışları, sadece insanı tahriple kalmamış, doğayı, doğal kaynakları ve doğal hayatın kazandıracağı mutluluğu da tahrip etmiştir. Bendeniz, bu topraklarda ‘insan merkezlilik’ derken şunu da kast ederim: Türk halkı veya Türk insanı, Malazgirt’ten Çanakkale’ye, Kurtuluş Savaşı’na kadar iman, hayat, paylaşım ve kader birliği yapmış her renk ve meşrepten insanın vücut verdiği bir ‘yurttaşlar topluluğu’dur. Ve insan merkezli dünya derken de şunu özlerim: Bir dünya kuralım ki, orainsan kutsal, tüm topraklar mábet, tüm meşru fiiller ibadet olsun! *********************************************************************** CEZA YASASI AB’YE ENGEL 15/09/2004 Yeni Asya Köşe Yazısı ASIM ASYALI TBMM dün yeni Türk Ceza Kanunu için toplandı. AKP’nin başından beri siyasî geçmişinden gelen handikaplar ne yazık ki AB’nin Kopenhag kriterlerinin başında saydığı bu uyum yasasına da takoz oluyor... Tıpkı diğer uyum yasaları gibi yeni TCK’nin AB’nin şart koştuğu düşünce ve ifâde özgürlüğünü engelleyici, temel hak ve hürriyetleri daha da kısıtlayan perişan hali, bu handikaptan ileri geliyor. Zira siyasî iktidar, halkın Meclis’te anayasayı dahi değiştirme gücü vermesine rağmen hâlâ “CHP’nin rızâsı”nı alma peşinde. Kendince “meşrulaşma” hesabına AB’nin sivil siyasî irâdenin emrinde olmasını esas aldığı kimi demokrasi ve siyaset dışı otoritelerin “oluru”unu aramakta. Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in, “Tasarıda CHP ile uzlaşmaya çalışırız, uzlaşamazsak maddeler mevcut haliyle kalır” diyerek Türkiye’nin AB yolunda demokratikleşmesi için önemli bir adım olan bu temel yasayı ifâdeyi ve özgürlükleri yargılayıcı halde bırakmasının sebebi bu. Keza milletin inanç değerlerinden kopuk mâlum medyanın kasten tasarıyı “zina konusu”na endeksleyerek maksadından saptırmasının nedeni de bu... * * * Herkes biliyor ki diğer uyum yasaları gibi bu tasarı da Türkiye’nin demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğünün temini için şart koşulmuş. Ankara da, temel hak ve hürriyetleri sağlamak, düşünceyi açıklama ve yayma, bilim, sanat ve basın özgürlüklerinin sağlanması adına Ulusal Program’ın başındaki “siyasî kriterler” bölümünün en başında bunun sözünü vermiş. Türkiye’nin AB projesi çerçevesinde yapacağı diğer bütün siyasî, idarî ve yargı reformları, yapısal değişikliklerin temelini teşkil eden Kopenhag kriterlerini kısa vadede uyum ve uygulamada yerine getirme vaadinde bulunmuş. Bu yönüyle tasarı AB yolunda aşılması gereken fevkalâde önemli bir eşik. Ancak gelinen noktada uzun zamandır Meclis Adalet Komisyonunda ve alt komisyonda tartışılan tasarı, Türkiye’yi özgürlükler alanında daha da geri götürüyor. Mesela yazar ve düşünürleri sırf düşüncelerinden dolayı cezâlandıran ve özellikle 28 Şubat “postmodern darbe” sürecinden bu yana ifâdeyi “suç” saymada istimal edilen TCK’nin 312. maddesi hâlâ muğlak. “Kamu düzeni için tehlikeli olabilecek şekilde” cümlesi yerine “tehlikeli tarzda” ibâresinin konulduğu madde yine istismara açık. Öylesine ki hukukçular bu haliyle ceza yasasının çıkmamasının daha iyi olacağını belirtiyorlar. Oysa ceza yasalarının net, suçları tek tek sayan ve târif eden bir biçimde olacağı, takdire bırakılmayacağı bir hukuk müteârifesi olarak bilinmekte... Hükûmet ve parti grubunun, AB’den tam üyelik müzâkere tarihi alınması için değiştirilen yasanın AB müktesebatı ile AB üyesi ülkelerin uygulamaları ışığında geliştirmek ve düzeltmek yerine, CHP ile uzlaşma peşinde koşması dikkat çekici. Görünen o ki AKP hükûmeti, Türkiye’nin resmen vaadettiği nicelik ve nitelik bakımından AB standartlara ulaştırılmasının yolunu açacağına, “yasa bu haliyle çıksa da olur” havasında. Bundandır ki Adalet Bakanı, “Yazarlar ve düşünürler şâyet bu yasadan ceza alırsa, Yargıtay var, AİHM var” diye konuşuyor. Hükûmetin “iyi niyeti”ni nazara veriyor. Sanki hep bu hükûmet başta kalacakmış ve yargıçlar hükûmetin bu “iyi niyeti”ni gözetecekmiş gibi yasayı sakıncalı mahzurlardan ayıklamak CEZA YASASI AB’YE ENGEL 15/09/2004 Yeni Asya Köşe Yazısı yerine, savcıların, hâkimlerin takdirine bıkarıyor. Bir hukukçu olarak ceza yasalarının takdire bırakılmadığını bile bile... * * * Ve ne yazık ki öteden beri AKP hükûmetini destekleyen ve yüzlerce trilyonluk borçları ötelenen medya, 284 maddelik yeni TCK’da bu benzerî temel hak ve hürriyetleri kısıtlayıcı hususları değil, sâdece şikâyete bağlı “zina cezâsı”nı serrişte ederek AB’nin önünde engel gibi gösteriyor. Gerçek şu ki tasarıda özellikle temel hak ve hürriyetler ve “devlete karşı işlenen suçlar”a dair maddelerde hiçbir netlik ve objektiflik yok. Peki mücerred ithamlarla suçlama cihetine gidilebilen, mevhum ve muhtemeller üzerine bina edilen sübjektif ceza yasalarını AB kabul edecek mi? İktidar partisinin milletvekillerinin önergelerine rağmen sırf kanunsuz başörtüsü yasağını dayatanlara uygulanabilir diye “eğitim hiçbir şeklide engellenmeyeceği ve engelleyenlerin cezâlandırılması”nı esas alan madde komisyonda yine “CHP’nin isteği”yle AKP’lilerin oylarıyla reddedildi. Mevcut yasadaki şapka cezası ve Türk harflerine muhalefet cezâsı bir misli arttırılarak bir yıla çıkarıldı. Üstelik buna “Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine” dair devrim kanunu ilâve edilerek, hak kazandıkları okullarından atılan başörtülülere ceza verilmesi yolu açıldı. Hatırlanacağı üzere kamuoyu daha önce Medenî Kanun’da da “kadın – erkek eşitliği ve mal paylaşımı”na odaklanmıştı. Şimdi de “zina tartışması”na odaklanmak isteniyor. Hükûmet, milletin verdiği gücü boşa harcamamalı, AB’nin istediği yasaları çıkarmada kullanmalı. Mâlum medyanın ve CHP’nin “tasvibi”ni almak yerine AB hedefine, milletin taleplerine bakmalı. Çünkü 6 Ekimde yayınlanacak AB’nin Türkiye İlerleme Raporu’na çok az kaldı... *********************************************************************** NE İLGİSİ VAR? 15/09/2004 Yeni Asya Köşe Yazısı KAZIM GÜLEÇYÜZ Döndük, dolaştık, yeni TCK tasarısı gündemini yine önümüzde bulduk. Milletvekilleri, tatilleri daha bitmeden tasarıyı görüşüp bir an önce sonuçlandırmak üzere çağrıldı. Sırf bu iş için dün toplanan Meclisin, gece gündüz çalışarak tasarıyı kanunlaştırması öngörülüyor. Hükümetin ve AKP’nin bu aceleye gösterdiği gerekçe AB. “Ekim’e kadar bunu da çıkaralım ki, ay içinde açıklanacak ilerleme raporuna yetişsin ve Aralık’ta beklenen müzakere tarihini savsaklamak için bahane kalmasın” deniliyor. Ama bir anda alevlendirilen zina tartışması, bu maksadın tam tersi bir tabloya yol açıyor. Ve bu tartışmayla, hiç ilgisi olmadığı halde İslâm hukuku işin içine sokularak, bir taşla birden fazla kuş vuruluyor: Bir taraftan “irtica” korkusu tekrar uyandırılıp şeriat bir kez daha karalanırken, diğer taraftan tasarının çok daha büyük önem taşıyan hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı tuzak maddeleri gizlenip gözardı ettirilmeye çalışılıyor. Konunun İslâm hukukuyla hiçbir ilgisi yok; çünkü öngörülen düzenleme vaktiyle İtalya’dan aparılan ceza kanununun laik Türk sistemine uyarlanan mantığı içinde oluşturulmuş. NE İLGİSİ VAR? 15/09/2004 Yeni Asya Köşe Yazısı Dinle ilgisi “örf ve gelenek” çerçevesinde dolaylı bir irtibattan öteye gitmeyen böyle bir düzenlemeyi bahane ederek İslâm hukukunu kötülemenin ve üstelik bunu AB’ye yaptırıp Müslüman kitleleri AB’den soğutmak için kullanmaya çalışmanın iyiniyetle izahı mümkün mü? Oysa bu tartışmaya İslâm hukukunu karıştırmanın hiçbir haklı sebebi yok. Çünkü İslâm hukukunda öngörülen suç tarifleri ile cezaî müeyyidelerin, tümüyle kendi sistem bütünlüğü, mentalitesi ve şartları içinde yorumlanması gerekir. Ve bu konularda ciddî çalışma ve içtihadlara duyulan şiddetli ihtiyaç devam ediyor. Bunun yapılmadığı bir ortamda, sırf şeriatı kötülemek amacıyla gündeme getirilen iddia ve suçlamaların ciddîye alınacak bir tarafı yok. Türkiye AB sürecinde yasalarındaki idam cezasını da kaldırdı, ama zinada olduğu gibi bir tartışma o konuda hiç yaşanmadı. Oysa şeriatta idam cezası da var. Neden hiçbir “köktendinci” kalkıp da “Şeriatın öngördüğü bir cezayı nasıl olur da kaldırırsınız?” diye itiraz etmedi? Demek ki, Türkiye’de insanlar meseleleri birbirinden ayırd edebilecek ferasete sahip. Halkımız, asırlarca bağlı kaldığı ve bugün de özel hayatını onun kuralları içinde tanzim ettiği şeriatın, kamu alanında aslı bozmadan yapılacak yeni içtihadlarla günümüz şartlarına uyarlanamadığı bir ortamda abes, dengesiz ve de tahrikkâr “şeriatçılık” söylemlerine prim vermiyor. Yürürlükteki pozitif hukuk kuralları çerçevesinde yapılan düzenlemelerde ise, evrensel hukuk ilkeleriyle temel hak ve özgürlükler ve sosyal gerçeklere uygunluk dışında şart aramıyor. İnanıyoruz ki, şeriatın köke bağlı kalarak ve dinin temel hükümleri çerçevesinde yapılacak modern yorumları, bugün onunla birçok noktada kesişen, ama bazı noktalarda çatışan pozitif hukuku da vahiy çizgisine teslim olmak zorunda bırakacak, ama bugün için görünen, böyle birşeyin vaktinin henüz gelmemiş olduğu. Ama o gün de gelecek. Zina tartışmasına özel yığınak yaparak aileyi, kadını ve nesilleri tahrip hedefi istikametinde yeni mesafeler almaya çalışan mihraklar bu neticenin tahakkukunu önlemek için tüm güçleriyle çalışsalar da. *********************************************************************** GÜL: SÖYLENECEK HER ŞEY SÖYLENDİ 15/09/2004 Sabah Köşe Yazısı MUHARREM SARIKAYA Devlet Bakanı Ali Babacan'ın oğlunun önceki gün yapılan sünnet düğününde iki konu konuşuluyor. Birincisi, Türk Ceza Kanunu değişikliği ile zinanın suç kapsamı içine alınması... İkincisi ise Irak'ın Telafer kentinde yaşananlar ve ABD güçlerinin bölgedeki çatışmalara hakim olamamaları. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, ikinci konuya odaklanıyor. Irak'ta Türkmenlerin yaşadığı bölgede sivil halka dönük saldırıları ABD'nin bir an önce durdurmasını istediklerini vurguluyor. ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell'a, "Saldırılar durmazsa işbirliğimiz sona erer" yönünde bir cümle söylediğine yönelik haberleri anımsattığımızda şunları söylüyor: "Ne gerekiyorsa her şeyi söyledik..." Gül, "akrabalık bağı bulunan Türkmenlere yönelik saldırıların Türkiye'de GÜL: SÖYLENECEK HER ŞEY SÖYLENDİ 15/09/2004 Sabah Köşe Yazısı yaratabileceği sıkıntıya" dikkat çekiyor. TBMM'nin Türk Ceza Kanunu değişikliği için dünkü olağanüstü açılışı öncesi siyasi parti gruplarında da aynı konular ele alınıyor. Gül, Irak'taki Türk vatandaşlarına yönelik katliamın bir an önce durdurulması çağrısını yineliyor. Ardından şöyle devam ediyor: "Türkiye, uluslararası anlaşmaları, BM kararlarını uygulayan ve Irak ile ilgili hiçbir gizli gündemi olmayan, en önemlisi de fırsatçılık yapmayan önemli bir komşudur..." Gül grup toplantısında konuştuğu dakikalarda, ABD Büyükelçiliği, "işbirliğini sona erdiririz" yönündeki sözleri ile neyi kastettiğinin yanıtını arıyor. TBMM'de Irak İslami Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Muhsin Abdülhamid ve CHP lideri Deniz Baykal ile yaptığı görüşme sonrasında asansörde Gül'le karşılaşıyoruz. İlk sorumuz, "İşbirliğini sona erdiririz" yönündeki sözleri ile neyi kastettiğine yönelik oluyor. Dışişleri Bakanı, Irak'taki gelişmelerin iyiye gitmediğinin altını çiziyor. Partisinin Grup toplantısındaki, "Geçmişte Kürtler zor durumda kaldığında Türkiye nasıl el uzattıysa aynı durumun bugün Türkmenler için de akrabalık bağı çerçevesinde geçerli olacağına" dönük sözünü anımsatıyor. "Grup toplantısında ne söylenmesi gerekiyorsa her şeyi söyledim" diyor, bunun ötesinde bir şey söylemek istemiyor. Sınırların durumu Daha sonra Dışişleri Bakanlığı üst düzey yetkilileri ile konuşuyoruz. Bakan Gül'ün, Irak İslami Partisi lideri Prof. Dr. Muhsin Abdülhamid ile yaptığı görüşmede de kaygılarını dile getirdiğini belirtiyorlar. Sorunun temelinde, ABD güçlerinin geçmişte Saddam Hüseyin'in yaptığı gibi baskı ve silahla Irak'ta istikrarı sağlayacağını zannetmesi yatıyor. Sivil halkı silahla susturmanın bir aşamaya kadar olabileceğini görmüyor. Daha da ilerisi kuzey ve güneyinde 10 yıl süreyle bulunmalarına rağmen, psikolojik ve sosyolojik olarak Irak halkı ile bütünleşmeyi sağlayamadıkları ortaya çıkıyor. Sınırlar delik deşik bir halde Irak içine terör ihraç edilirken, bunun önüne nasıl geçebileceğinin yöntemini bulamıyor. Ankara'nın korkusu Telafer'deki gelişmeler sonrasında Ankara'nın kaygısı daha da artıyor. Irak'ta yıl sonunda gerçekleşecek nüfus sayımı ve ardından yapılacak seçimler öncesinde olayların daha da büyüyebileceğini görüyor. Sıkıntı da bu noktada ortaya çıkıyor. Avrupa Birliği'nden müzakere tarihi alacağı 17 Aralık öncesi, Türkiye'yi de önlenemeyen bir şekilde içine çekebilecek gelişmelerin yaşanmasından çekiniyor. PKK/Kongra-Gel konusunda ABD'den beklentiler gerçekleşmezken, şimdi başka sorunlar da baş gösteriyor. Bundan ötesi, son günlerde doğudan gelen şehit tabutlarının sayısı artarken, aşırı milliyetçilerin cenazelerdeki boy gösterisi tekrar öne çıkıyor. Ankara ise 17 Aralık'a kadar geçecek üç aylık süreci bir yol kazasına uğramadan aşmanın formülü ile uğraşıyor. *********************************************************************** HAYDİ KIZLAR! 15/09/2004 Zaman Köşe Yazısı HAYDİ KIZLAR! 15/09/2004 Zaman Köşe Yazısı M. NEDİM HAZAR Şunu vurgulamak isterim ki; yazı dağınık, fikirler ayrı tepelere öbeklenmiş olabilir, kimse kusura bakmasın, tek yazı hacminde toparlamak zor. Öncelikle bu biline. Ne zaman inançsızlık, kadın ve devlet kelimelerinin geçtiği bir tartışmaya şahit olsam aklıma Carl Sagan'ın yazdığı meşhur Contact isimli roman gelir. Hani şu Zemeckis'in filme aldığı ve ülkemizde ‘Mesaj' ismiyle gösterilen meşhur film. Filmi uzun uzadıya anlatacak değilim, sadece bir bölümüne vurgu yapmak istiyorum. Dr. Ellie (Ki Jodie Foster oynamıştı bu rolü) inançsız bir gökbilimcidir. Uzaylılar yolladıkları mesajlarla, insanlığın çok uzağında bir medeniyetleri olduğunu insanlığa iletirler. Ve bir temsilci seçilecektir dünya adına uzaylıları ziyaret için. Birçok aday vardır, Dr. Ellie de bunlardan biridir. Dünyayı yöneten insanlar toplanır ve bayan Ellie'ye dünyayı temsilen gidemeyeceğini söylerler. İki neden vardır. Birincisi bayan bilim adamı inançsızdır. İkincisi de kadındır. Uzay denilen o akıl almaz boşlukta neyle karşılaşacağı bilinmediği için inançlı bir erkeği tercih ederler; ama işler -her zaman olduğu gibi- yöneticilerin dediği gibi gitmez. Hâsılı Dr. Ellie uzay aracına biner ve başka medeniyetlere doğru yola çıkar. O inançsız insan semavatın kat kat fevkindeki görsel senfoniyi görünce dili tutulur, dimağı açılır. Kayıt yapan videoya şunları söyler: ‘Gördüğüm manzara muhteşem. Nasıl ifade edebilirim bilemiyorum. Beni değil, bir şairi yollamalıydınız!' Filmi sinemada izlerken aklıma Necip Fazıl'ın dizeleri gelmişti: "Atomlarda cümbüş, donanma şenlik; Ve çevre çevre nur, çevre çevre nur... İç içe mimari, iç içe benlik; Bildim seni ey Râb, bilinmez meşhur!" Dünyaya tekrar döndüğünde artık inanmış biridir. Gördüklerini anlatır ama yöneticiler yine inanmazlar. Ateistken de inanmazlar, inanmışken de. Dünya tarihinin en başından beri yönetici takımı tebaanın inancı -ya da inançsızlığı- üzerinde baskı kurmaya, onu değiştirmeye çalışmıştır. En komünistinden en faşistine, en totaliterine kadar bunu denemiştir. Ancak muvaffak olamamıştır elbette. Sadece semavi inançlardan bahsetmiyorum. Öyle olmasa bugün bile en marjinal, en akıl almaz inançlara sahip topluluklar olmazdı, diye düşünüyorum. Yine dünya tarihinin en başından beri bir şey daha değişmez ve değişmeyecektir. Yönetenlerin düşünceleri ve inançları... Ne yaparsanız yapın onları değiştirmek mümkün değildir. Kendileri değişecek yere, sizi değiştirmeyi denerler. Tıpkı Dr. Ellie'yi önce inançsız, sonra inançlı olduğu için dışlayan Contact yöneticileri gibi. Zina, haydi kızlar okula, bilmem ne tartışmaları günlerdir yapılıyor. Önce de demiştim, kız çocuğunun başına da el atıyorlar, hayâlarına da. Ve tabii medya kendine göre yontuyor bu tartışmaları. Siz bakmayın özgürlükçü göründüklerine, bizim medyamız kadar tutucu ve en az tarihteki tüm totaliter yönetimler kadar değişmez, katı zihniyete sahip başka ülke medyası bilmiyorum. Bir sefer akılları başka yerde. TCK'nın tartışmasını yapmak yerine apış arasına takılıp kalmalarından belli. Geçtiğimiz günlerde halterde taciz tartışmaları yapılırken, koskoca bir anchorman karşısına aldı bu kızları. Sorduğu soruları izlerken insanın midesi kalkıyor: 'Erkek arkadaşın var mı? Kimseyle flört ediyor musun?' Olimpiyat şampiyonu sporcuya bunlar mı sorulmalıydı yani? Ha derseniz ki, HAYDİ KIZLAR! 15/09/2004 Zaman Köşe Yazısı ‘Putin'e bile Baltacı ile Katerina'yı soran zihniyetten ne bekliyorsun ki?' Verecek cevabım yok tabii. Bakın bugünlerde bir şey daha popüler. Savaş Ay'ın Pazar sohbetleri. Ünlü kızlarımız ile röportajlar yapmıyor Ay, adeta karpuzu yere çarpıp okuyucuya çekirdek saydırıyor. Ve biz okumamanın acı sonucunu görüyoruz. O, tüm kızların hayran olup, peşlerinden koştuğu kızların ne kadar ‘zır cahil' olduğunu görmek güldürmüyor beni, acı veriyor acı! Aydın Menderes'in Adnan Menderes'in kardeşi olduğunu zannetmek, Özal'ı benzinliklerde şampanya satılmasına izin verdi diye ‘özgürlükçü' bulmak bu kızlara has bir durum. Nedeni bir gün sonraki bir başka haberde ortaya çıktı. Bu kızların çoğu ilkokul mezunu bile değil! Sakın ola ki bu kızcağızları suçlamayın. Okul yolunu medyatik hayallerle kapatıp, zina yolunu sonuna kadar açanların da suçu var. Dr. Ellie'yi hatırlayın. Onu da inançsızlığa bir din adamı itmiş ve medya-iktidar işbirliği dışlamıştı. Kız dediğiniz gazla çalışan bir alet değil ki ‘haydi kızlar' diyerek onları cehaletten kurtarasınız. Önce bu çakıl taşlarını ayıklamak gerekiyor. *********************************************************************** CİNSEL ALDATMA, EVLİLİK VE TCK 15/09/2004 Radikal Makale NEVZAT TARHAN Cinsel aldatmaların evliliklere zarar verdiği bir gerçek. Ancak AKP hükümetinin yaptığı gibi buna ceza vermeyi düşünmek Avrupa yolunda en son atılacak adım. Cinsel mutluluğu hayatın merkezine oturtmak yanlış bir tavır 50 yaşlarında çok çapkın bir erkekten dinlemiştim. Hastalığı nedeniyle zor günler yaşamış karmaşık operasyonlar geçirmişti. Cinsel yaşamının bittiğini öğrendiğinde bu durumu eşine şöyle aktarmış: "Benim cinselliğim bitti. Bu durumda eğer boşanmaya karar verirsen seni anlarım." Burada eşinin vereceği cevabı çok önemsiyordu. Hanımefendi eşinin cinselliğe ne kadar önem verdiğini biliyordu ama bununla beraber kadın-erkek ilişkisinde erotik duygulardan daha önemli olanın romantik duygular olduğunu biliyordu. Sevgiyle eşine yönelip şu şekilde cevaplamış: "Hayatım herhangi biriyle yaşamaktansa senin yarımınla yaşamayı tercih ederim." İçtenlik ve sevgi kadına bu sözü söyletmişti. Kadın erkek ilişkilerinin büyülü bir doğası vardır. Eşler arası sadakati korumak evlilikte gerekli mi değil mi? Batı kültürü 1960'lı yıllarda başlayan cinsel özgürlük akımlarından sonra bu konuyu çok tartıştı, hâlâ tartışıyor. Betty Friedman 1963'te kadınlara silahlanma çağrısı yapan bir feministti. Şu anda bayan Friedman feminist hareketin yeni bir evreye girdiğini söylüyor. Evlilik annelik, çocuk besleyip büyütme, cinsel sadakat konusunda farklı görüşleri var. Manhattan'da tek başına yaşayan Friedman şunu söylüyor "Bir adamla güzel ve sadakate dayalı bir ilişki sahibi olmak beni çok mutlu ederdi." Cinselliği kadın-erkek ilişkilerinin merkezine koyan yaşantı hayatta insanın alabileceği tadın yarısını bir yana itmiş olur mu? Bütün dünyada yükselen bir sıklıkla yeni eşlere yönelme var. Birkaç bin adama sorduğunuzda yarıdan fazlası evlilik dışı ilişkilerinin olduğunu söyler. Zina açıkça kadınlar arasında da yükseliyor. Bugün ABD'de eşini paylaşan CİNSEL ALDATMA, EVLİLİK VE TCK 15/09/2004 Radikal Makale çiftlerin kulüpleri var. Bazı evlilik danışmanları zinanın faydalı olabileceğini de söylerlerdi. Ünitarien kilisesi 'Açık evlilik alternatif yaşam tarzı' isimli konuşmasında papaz Ronald Mazw tekeşliliğin doğru olmadığını savundu. Buna karşı görüşten olanlar ise insanın seksten fazlası için yaratıldığını savunurlar. Depresyon had safhada Peki sonuç ne oldu? Şu anda ABD de boşanmalar arttı, depresyon, aile bağlarının zayıflaması, insanların yalnız kalmasıyla salgın haline geldi. Çocuklar ve gençlerde de uyuşturucu kullanımı hızla yayılıyor. Bu durumu göz önünde bulunduran Birleşmiş Milletler çözüm olarak 1994 yılını 'Dünya Aile Yılı' ilan etmişti. Bu konuda aile terapistleri ve sosyopsikolojik araştırma yapanlar şu kanaate vardılar: "Evliliğe zarar vermeden orta karar seks ilişkisi güncel bir uydurmadır." İnsan nasıl midesi aç kalır, hava oksijensiz kalır, beden elbisesiz kalır ve sorunlar olursa aşağıdaki ihtiyaçlarında zarar görmesi insanın mutlu ve başarılı olmasını engeller. 1- Sevmek, sevilmek ihtiyacı, 2- Güvenmek, güvenilmek ihtiyacı, 3- İlgi ve destek görme ve istendiğini hissetme ihtiyacı, 4- Terk edilmeyeceğine inanma ihtiyacı, 5- Önem ve değer verilme ihtiyacı, 6- Korunma ve güvenlik ihtiyacı, 7- Açık iletişim ihtiyacı, 8- Cinsel mutluluk ihtiyacı, 9- Kişisel özgürlük ihtiyacı, 10- Ana-baba olma ihtiyacı, 11- Eğlenme ve finansal eşitlik ihtiyacı, 12- Kendini geliştirme ve manevi değerler ihtiyacı. Kadın erkek ilişkilerinde cinsel mutluluk ve kişisel özgürlük ihtiyacını abartan bireylerin diğer ihtiyaçlarına zarar verebileceklerini bilmeleri aile terapisinde hep vurguladığımız konulardır. Özgürlük için evliliği kurban etmemek doğru ve akla yakın bir yaklaşımdır. Türkiye'de durum TCK (Türk Ceza Kanunu) ile ilgili tartışmalar sosyopsikolojik zeminde değil siyasi bir zeminde yapılıyor. Bu tartışmaların bu şekilde devam etmesi halinde bundan aileler, dolayısıyla çocuklar zarar görecektir. AKP, YÖK gibi reforma çok ihtiyacı olan bir konuda yanlış çarşılarda dolaştığı için fiyasko yaşadı. AB'ye girmek gibi özgürlüklerin önemli olduğu bir ortamda zinaya hapis cezası gibi bir iddia ile ortaya çıktı. Tayyip beyin danışmanlarının herhalde danışmana ihtiyaçları var. Her şeyi lojistik ve stratejik düşünen danışmanlarla hareket edilirse hayal kırıklıkları bundan sonrada yaşanır. Gerçek lider sadece lojistik ve stratejik düşünmez, aynı zamanda sosyolojik ve psikolojik de düşünür. Çözüm önerileri 1- Toplumda ahlaki erdemler süratle zayıflıyor, manevi değişime ihtiyaç var. Buna yönelik çalışmalar artırılmalıdır. 2- Vicdanlarda yasak olmadıkça iki kişi arasındaki özeli yasalarla önlemek mümkün değil. Vicdanlardaki uyarı sistemine hitap edecek sosyopsikolojik çalışmalar yapılmalıdır. 3- Aileyi korumak için ve cinsel aldatma (zina) eyleminin onaylanmadığı vurgulayıcı müeyyide olarak para cezası ve mağdura yüksek tazminat alabilmesinin yolu açılmalıdır. 4- Zina kelimesi yerine cinsel aldatma kelimelerinin kullanılması laik hukuka daha uygundur. Kanun koyucuları da 'dinin bir önerisine rağmen farklı davranıyorum' vicdani rahatsızlığından kurtarıcı etki yapar. Prof. Dr. Nevzat Tarhan: İDER (İnsani Değerler ve Ruh Sağlığı Vakfı) Başkanı, Psikiyatrist *********************************************************************** STAJYER BAŞBAKAN'LA... 15/09/2004 Cumhuriyet Haber ORHAN BİRGİT Türk cumhuriyetlerinin Tacikistan'daki Devlet ve Hükümet Başkanları toplantısında bulunması için Cumhurbaşkanı'nca görevlendirilmiş olmasaydı zina konusunda tükürdüğünü yalamak görevini AKP adına bizzat Tayyip Erdoğan yerine getirmek zorunda kalacaktı. Oysa dün Türk Ceza Kanunu tasarısının tümü üzerindeki görüşmelerin başlamak üzere olduğu saatlerde, CHP Genel Başkanı Baykal ile bir araya gelerek zaten tasarıya eklenmemiş olan ünlü zina maddesini bir önerge halinde genel kurula getirmek yerine sorunu Medeni Kanun'un içerisinde almak vazifesi, Başbakan Vekili olarak Abdullah Gül 'e havale edilmiş oldu. İçerde gerginlik, dışardan fırça! Ve böylece bir yasama yılı içinde arka arkaya iki kez AKP iktidarı, özellikle kendi yandaşları karşısında büyük lokma ye ama büyük söz söyleme sözüne ihanet etti. Aslında toplumda gerilim yaratmanın hiç kimseye yarar sağlamadığını düşünen herkes için, dün son dakikada varılan anlaşmanın olumlu bir hareket olduğu söylenilebilir. Ancak bir yandan kendi kamuoyumuzun önemli bir bölümünde doğan ve giderek artması da beklenebilecek olan bir gerinlik, öte yandan AB çevreleri ile dış basından yenilen fırçanın Başbakan'a da hükümetine de bir şey kazandırmaktan çok, sayısal çoğunluğa sahip olmanın AKP'ye her zaman yarar sağlamayacağını ortaya koymuştur. Zinayı suç sayarak Türk Ceza Kanunu'nun içinde o suçu işleyenlere önce hapishane yolunu gösteren, daha sonra da paran varsa zina yapabilirsin demeye hazırlanan AKP iktidarının bu adımları atarken dayanağı neydi? Onu Başbakan söyledi. Kendilerinin muhafazakâr bir parti olarak zina yapanları caydırmak, öylelikle aile birliğini korumayı amaçladıklarını bildirdi. Belki bu açıklamanın ışığında, belki de radikal dinci medyanın yayınlarına bakarak öyle bir yargıyı ünlü Financial Times gazetesi de önceki günkü sayısında paylaşıyor, Başbakan'ın dini muhafazakârların etkisinde kaldığını yazıyordu. Yılmaz Karakoyunlu 'nun Yorgun Mayıs Kısrakları adını taşıyan son romanı, sanki zamanlama yapılarak bu tartışmanın alevlendiği bir sırada yayımlanmış. Romanı henüz okumadım. Ama dün Ertuğrul Özkök , kendi köşesinde Yorgun Mayıs Kısrakları 'nın üç önemli kahramanından birisi olan merhum Adnan Menderes 'in evlilik dışı ilişkilerini anlatan bölümünden özetler almıştı. Ben o dönemin yaşayan canlı tanıklarındanım. Sadece Adnan Bey değil, Fatin Rüştü Zorlu da, Emin Kalafat da bu tür ilişkileri olan ve hovardalıkları ile tanınan politikacılardı. CHP'nin Demokrat Parti'ye karşı izlediği sert muhalefet, bugünkü Baykal liderliğindeki görüntülerle kıyaslanamayacak kadar acımasızdı. Ama o acımasız argümanların içine, ne dönemin başbakanının ne de öteki bakanların bu eylemleri girmedi. Muhafazakâr DP'li seçmen de liderlerinin bu geceyarısı ziyaretlerini aleyhte bir puan olarak değerlendirmedi. Sorun Berin Menderes ile eşi arasında bırakıldı. Hemen her İzmir hemşehrisi, Adnan Bey'in Çeşme'deki evinin birkaç metre ötesinde Ayhan Aydan 'a da bir villa armağan ettiğini biliyordu. Ve Berin Hanım'ın bu nedenle Çeşme'ye ayak basmadığını da. Yabancıların unutmadığı geri adımlar Tüm bu geçmişin anılarını, atmak istediği adımın gerekçesini muhazakârlık ile açıklamaya çalışan 59. Hükümet'in Başbakanı da okuyup öğrensin isteği ile yineliyorum. Financal Times, yukarıda sözünü ettiğim yazıda Erdoğan'ın o dini muhafazakârlara hoş görünmek amacı ile üniversitelerde türbanı serbest bırakmak için yaptığı girişimden de yine aynı gerekçeyle, yani toplumu germemek amacıyla yüzgeri ettiğini yazıyor. AB STAJYER BAŞBAKAN'LA... 15/09/2004 Cumhuriyet Haber Parlamentosu'ndaki Sosyalist Grup Başkanı Martin Schiltz , zina için AKP'nin hazırladığı önergenin sorun yaratıcı ve kabul edilemez olduğunu söylüyor. Hırıstiyan Demokratlar Grubu'nun Başkanı Hans Gert Poetleung da olayı AB ilkelerine aykırı olarak görüyor. Hani Adalet Bakanımıza göre AB'nin bir tek anayasası; ama üye ülkelerin her birisinin ayrı ayrı ceza kanunları vardı. Ve o kanunlar her toplumun kendi koşullarına göre hazırlanmalıydı? Cemil Çiçek hukuk adamı olarak yasaların anayasaya aykırı olamayacağını elbette bilir. Ama neylersiniz ki Başbakan'a şirin görünmek, öncelikle ihmale gelmez diye düşünmüş olmalıdır. Bakılıyor ki içeride ve dışarıda papuç pahalı. Sorunu Medeni Kanun'un içine taşıyalım. O yasa zinayı zaten boşanma nedeni sayıyor. Bu nedenle boşanmış eşin karşı taraftan tazminat talebi isteme hakkı da olsun deniliyor. Öylece yorganın gidip kavganın biteceği gibi bir yargıya hemen varılmasın. İki yıldır stajyer politikacılık ve hele stajyer hükümetçilik oynayan AKP'nin bu ikinci pişmanlık olayından yeterli dersi tam olarak alıp almadığını beklemekte yarar var. *********************************************************************** MUHAFAZAKÁR ZİNA 15/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı HADİ ULUENGİN MALÛM, AKP ‘İslami’ referansa atıfta bulunmadan kendisini ‘muhafazakár demokrat’ olarak tanımlamayı tercih ediyor. Ben de, samimiyetine inanmamak için bir neden göremediğim iktidar partisinin bu sıfatını kabulleniyorum ve ‘zina meselesi’nde ‘belden aşağı’ vurmuyorum. Velev ki, ortada fol yok, yumurta yokken yasa tasarısını gökten zembille indiren hükümet ‘ultra laikçi’ kesime ‘yumuşak karın’ gösterip, o zevatın ‘işte maskeleri düştü, aslında Şeriat getirmek istiyorlar’ diye yaygara kopartmasına altın tepsi içinde fırsat sunmuş olsun? * * * ÖTE yandan, gerek geleneksel İslami hukuka bir nebzecik vakıf olan; gerekse Enis Berberoğlu’nun pazar günü vurguladığı gibi, ‘zina’nın Batı Avrupa ülkelerinde de ancak otuz - kırk yıldan beri ‘suç’ (!) addedilmekten çıkartıldığını bilen herkes, yukarıdaki cins bir ‘Şeriatçılık’ şamatasına ancak gülüp geçer. Zaten, ‘adım ‘namussuza’ (!) çıkmasın’ ödlekliğinden midir nedir, insan o pek ‘laik’ (!) geçinen CHP’nin de derhal paşa paşa hizaya girdiği görünce, ‘böyle laikliğe kitakse! Aman kusur kalıversin’ demekten kendini alamıyor. Diğer taraftan, AKP simalarının bol keseden harcadığı ‘Anadolu kadını’ veya ‘çoğunluk iradesi’ türü lafazanlıklar beni dehşet ifrit etse dahi, yine de bunu kendi ‘müşteri’sine yönelik bir ‘ucuz popülizm’ olarak yorumlayıp, görmezden geleyim. Üstelik, öyle anlaşılıyor ki ‘tabandan’ bir oldu bittiyle karşı karşıya kalan Erdoğan hükümeti yasa tasarısının bu derece bir tepki yaratacağını beklemiyordu. Durum biraz aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık manzarası arzediyor. * * * İŞTE gördünüz, ‘zina meselesi’nde AKP’nin tutumunu nispeten MUHAFAZAKÁR ZİNA 15/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı ‘hafifletebilecek’ hemen her şeyi altalta sıraladım ki, bundan iyisi can sağlığı! Fakat, şimdi üzerine basa basa şunu vurguluyorum: Kendisini ‘muhafazakár demokrat’ addeden bir parti 2004 yılı Türkiye’sinde ‘zina’yı ‘suç’ sayan bir yasa çıkartırsa, bizzat o tanıma karşı ‘suç’ işlemiş olur. Ve tabii, başta AB kararını tehlikeye atmak, bunun dış dinamiklere; etkileşimle de içeriye indireceği darbenin başka bir suç olup olmayacağı rizikosunu üstlenir. * * * DOĞRU, kanuni ‘suç’un kökeni dini ‘günah’a uzanır ve dünyadaki hemen tüm ‘muhafazakár dürtü’’ler de her ikisini mümkün mertebe yakınlaştırmak ister. Ancak, bu ‘mümkün mertebe’de bir sınır vardır. Zaten, ona riayet ölçüsü modern siyasetbilimin ‘muhafazakár demokrat’ tanımını büyük ölçüde belirler. Sonsuz izafi ‘ahlák’ en başta, bir, toplumsal dönüşüm; iki, o dönüşümü daha geriden izleyen laik ve pozitif hukuk; ve üç, çoğulcu kurumsallık o ölçüyü oluştururlar. Eski değerleri bir çırpıda çöpe atmadığı için ‘muhafazakár’; ama yukarıdaki evrime ve üst yapıyı oluşturacak yeni yasallığa çelme atmadığı için de ‘demokrat’ olan partiler ise iki kavramın bileşkesiyle ‘muhazakár demokrat’ kimliğini edinirler. Oysa, sınır yukarıya doğru zorladığı takdirde artık ‘muhafazakárlık’tan değil, ‘gericilik’ten veya ‘arkaiklik’ten söz etmek gerekir. Ve, 2004 yılının devinim Türkiye’sinde; üstelik de en kritik AB virajının Türkiye’sinde, doğası gereği zaten arkadan gelmiş bir yasayı dahi ‘çoğunluk sille’siyle geri geri itekleyip ‘zina’yı tekrar ‘suç’ saymaya çalışmak, işte bunun daniskasıdır! Umalım ki AKP ‘muhafazakár demokrat’ tanımını hakkıyla sahiplenir ve ‘çoğunluk gericisi’ bir ‘suç’a öncülük yapmayı kimliğine yediremez? *********************************************************************** AYIKLA PİRİNCİN TAŞINI!.. 15/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı YALÇIN DOĞAN   AKP’nin önde gelenleri: ‘Başımıza büyük dert aldık!..’ Bu sözler, TCK tasarısında zinanın suç sayılmasıyla birlikte, gelinen noktanın özeti. Dert üç türlü. Biri, çağdaş insanların tepkisi. AKP bununla pek ilgili değil!.. Ama, ikinci dertle çok yakından ilgili. AKP içinde zina suç olsun diyen de var, olmasın diyen de!.. Bu ikilik, AKP’de şaşkınlık yaratıyor. Üçüncü dertle de, yine çok yakından ilgili. AB’den gelen zina tepkisine, şimdi bir yenisi ekleniyor: Bu tasarı temel hak ve özgürlükleri kısıtlıyor!.. Ayıkla pirincin taşını!.. BAKAN AKŞİT VE AB Geçenlerde, zina ile bağlantılı olarak, Kadından Sorumlu Devlet Bakanı Güldal Akşit’le konuşuyorum. AYIKLA PİRİNCİN TAŞINI!.. 15/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı Akşit, zinaya dönük soruma, ‘Ben Bakanlar Kurulu’nda, zinanın suç sayılmasını savundum, çünkü cezalandırmak, caydırıcı olur, diye düşünüyorum’ diyor. Kadından sorumlu bakan, çağdaş kadınların tepkisine soğuk bakıyor!.. Olabilir!.. Öyle düşünüyor!.. Ekliyor: ‘Şikayete bağlı olması doğrudur.’ Konunun AB bağlantısına ve oradan gelen tepkilere dikkat çektiğimde, Bakan Akşit: ‘Her konuya AB penceresinden bakmak yanlış. Toplumun değer yargılarına bakmak gerek.’ Yanlış!.. Çünkü, Türkiye şu anda AB penceresine yaklaşıyor. Ve bu bakış, toplumun değer yargılarını değiştirmeye yönelik!.. AB’nin değer yargıları ayrı, bizimkiler ayrı, AB şemsiyesi altında, böyle bir şey yok!.. AB’ye girmek, Batı değer yargılarını bütünüyle kabul etmek, demek. Serbest dolaşım hakkına kavuşmak, yabancı sermaye girişini rahatlatmak, enflasyonda tek haneli rakamlara inmek, olayın ekonomik boyutu. AB, bunun çok ötesinde. Kopenhag kriterleri, özünde yaşam biçimini, insana ve hayata bakışı değiştiren kriterler bütünü. Bu bütün içinde, işkence de yok, kişi hak ve özgürlüklerini kısıtlayan maddeler de yok, devletin bireyin haklarına saldırısı da, yok!.. AB zaten, bu nedenle, zinanın suç sayılmasına karşı. Şimdi de, özgürlükleri kısıtlayan diğer maddelere... TÜRBANDA FARKLI YORUM Geçtiğimiz cumartesi, ceza hukuku hocaları ve bu alanda uzmanlaşmış hukukçular, yeni tasarıyı ince eleyip sık dokuyor. Onlar, tasarının 112. maddesiyle, türban yasağı getirenlere ceza yolunun açıldığı düşüncesinde. Yani, türbanlı bir öğrenciyi okula almayan rektöre ceza gelebiliyor!.. Dün bu yorumu, TBMM Adalet Komisyonu üyesi CHP milletvekili Orhan Eraslan’a soruyorum. Eraslan: ‘AKP, türbanı yasaklayanlara ceza yolunu açan, türbanı kamuya açık alanlarda legal hale getiren çeşitli maddeler getirmeye çalıştı. Ancak, biz bunları ayıkladık. Yargıtay’ın da görüşünü aldık. 112. madde, eski haliyle öyleydi. Ama, şimdi artık değil.’ Buna karşılık, ceza hukukçuları, bazı hocalar, bu maddenin, bu haliyle, hálá türbanı yasaklayanlara ceza getirdiğini savunuyor. Onların yorumu bu yönde. AKP ve AB!.. Temel çelişki burada!.. AB’ye en uzak parti, AB’yi en çok isteyen parti olursa, bu çelişkiler kaçınılmaz!.. Bugün AB’ye yolculuk DIŞİŞLERİ Bakanlığı’ndan bir AB Heyeti bugün Brüksel’e gidiyor. Aslında, her İlerleme Raporu öncesinde, rutin bir gezi. Her rapor öncesinde, AB her aday ülkeyi ve bu arada bizimkileri son bir kez daha çağırıyor. Rapor hakkında karşı tarafı bilgilendiriyor. Aynı zamanda, karşı tarafa, kendi kafasındaki soruları da, son bir kez daha soruyor. Bugünkü heyet, bu kez ceza yasa tasarısı hakkında hazırlıklı gidiyor. Zina ile temel hak ve özgürlükler konusunda, Brüksel’de gelebilecek sorulara hazırlıklı gidiyor. Çünkü, bu tasarıyla, AB’nin kafası fena halde karışmış durumda. AKP geri adım atmazsa, AB hiç atmaz!.. *********************************************************************** ZORLAMAKLA OLMUYOR... 15/09/2004 Hürriyet ZORLAMAKLA OLMUYOR... 15/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı OKTAY EKŞİ   YAPTIKLARININ akıllılık olduğunu dikkate alıp tebrik etmek mi lazım, yoksa ‘Siyasette bu kadar da şaşkınlık olur mu?’ türü bir eleştiriyle karşılarına çıkmak mı lazım, doğrusu kestiremiyoruz. Ama Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarının ‘yönetim’ anlayışının hayli ilginç olduğunu söyleyebiliriz. Önce son haberden söz edelim: Ankara’daki arkadaşlarımızın bildirdiğine göre dün AKP ileri gelenleriyle CHP Genel Başkanı TBMM’de bir araya gelmişler. TBMM Genel Kurulu’nda dün görüşülmeye başlanan yeni Türk Ceza Yasa Tasarısı ile ilgili bazı kararlar almışlar. Buna göre Genel Kurul’da ‘ancak iki parti Meclis Grubu’nun birlikte imzaladıkları önergeleri kabul edecekler, bunun dışındakilere ret oyu kullanacaklar’mış. Bunun açık anlamını da arkadaşlarımız haberde bildirmişler: AKP Grubu veya AKP milletvekilleri CHP’nin onayını almadıkça, zina eylemini suç haline getirecek bir hüküm yasaya girmeyecek. CHP’nin görüşü belli. ‘Zina, suç değil sadece boşanma sebebi sayılmalı’ diyorlar. Demek ki yaklaşık son bir ayımızı alan o boş ve gereksiz tartışmalar geride kalacak. ‘Türkler tam da Avrupa Birliği’nden üyelik için görüşmelerin başlamasını öngören tarih almak üzereyken AB’de tepki yaratan böylesine aptalca bir öneriyi nasıl getirirler?’ diyen dostlarımız rahat bir nefes alacak. Ve hem Türkiye’nin nerede durduğunu bilmeyen, hem de demokrasiyi sadece muhalefetin de temsil edildiği bir ortamda istediği yasayı yapma hakkı gibi algılayan birtakım AKP’lilerin artık ayılmalarına -umarız- yarayacak. Umarız dememiz boşa değil: Biliyorsunuz AKP’nin 2001 yılında kurulması üzerine bu partinin kurucularının belirgin özelliği, ‘Türkiye’de demokratik laik rejimle kavga ederek veya onu kıyısından kenarından yıpratıp çürüterek amaca ulaşmak’ gibi bir niyetlerinin olmadığı izlenimini vermeleriydi. Daha açıkçası, Milli Nizam Partisi, Milli Selamet Partisi, Refah Partisi ve Fazilet Partisi denemelerinden ders çıkarmış gibiydiler. O yüzden artık ne demokrasiye, ne laik cumhuriyete, ne de Avrupa Birliği üyesi olmak dahil temel dış politikamıza aykırı bir tutumları olacaktı. Velakin partinin tabanı belli ki hálá bir fırsat yakalasak da eski huylarımızı, özlemlerimizi ortaya döksek diye bakınıyor. Aynı kafadaki bazı üst düzey AKP’liler de zaman zaman bu özlemlere çanak tutuyor. Velakin işte görüyorsunuz... Olmuyor. Nasıl imam hatipler için YÖK yasasını zorlamak sonuç vermediyse, nasıl üniversiteleri iktidarın hegemonyası altına alma teşebbüsü geri döndüyse, nasıl türban zorlamasından sonuç alınamadıysa bu defaki de dönüyor. Üstelik bakın ortada eskisi gibi Genelkurmay Bildirisi filan da yok. Çünkü artık sadece kendi sınırlarınız içinde değil, tüm dünyada yaşıyorsunuz. *********************************************************************** ZİNAYA FORMÜL BULUNDU 15/09/2004 Hürriyet Manşet DENİZ BAYKAL ABDULLAH GÜL ZİNAYA FORMÜL BULUNDU 15/09/2004 Hürriyet Manşet İç ve dış kamuoyundan yükselen tepkilere CHP'nin muhalefeti de eklenince AKP zinayı suç haline getirme girişimden vazgeçti. AKP ve CHP’nin dün Meclis’te gerçekleştirdiği sürpriz buluşma sonrasında ‘ortak imza taşımayan’ değişikliklerin gündeme gelmeyeceği konusunda anlaşıldı. Böylece yurtta ve tüm Avrupa’da büyük tepki gören zinanın suç sayılması girişiminden vazgeçildi. KAMUOYUNUN yanısıra Avrupa Birliği'nden yükselen tepkilere CHP'nin muhalefeti de eklenince AKP, zina konusundaki ısrarından vazgeçti. AKP ve CHP liderleri, "TCK'daki özgürlüklerle ilgili maddelerin iyileştirilmesi" konusunda mutabakata vardılar. TBMM'de dün günboyu süren uzlaşma arayışında Başbakan Tayyip Erdoğan'ın önceki gece Tacikistan'a gitmeden önce parti kurmaylarına verdiği ve "Önemli olan özgürlükçü ve çağdaş bir yasa yapmak" mesajı etkili oldu. Erdoğan'ın ılımlı mesajı ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın inisiyatif almasıyla "zina krizi" atlatıldı. AKP ve CHP'nin dün TBMM'deki sürpriz buluşmasında "iki partinin ortak imzasını taşımayan hiçbir değişikliğin gündeme gelmemesi" konusunda anlaşmaya varıldı. Bu anlaşmaya göre, CHP istemediği sürece AKP'nin zinayı suç sayan bir düzenlemeyi TCK tasarısına eklemesinin yolu kapanmış oldu. CHP kurmayları, "AKP bu düşünceden vazgeçmeyi istiyordu biz sadece işlerini kolaylaştırdık" dedi. İLK MESAJ GÜL'DEN Zina konusunda geri adım atılabileceğinin ilk işareti, dün AKP Meclis Grubu'nda konuşan Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'den geldi. Gül, "Zina ile ilgili olarak henüz ortada olmayan bir madde yüzünden Türkiye'nin imajı karalanıyor" diyerek bu girişimin ülkeye zarar verdiğini kabul etti. ÇİÇEK-ANADOL BULUŞMASI Gül'ün konuşması sürerken, AKP ile CHP arasında mesaj trafiği başladı. Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Meclis'te buluştuğu CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol'dan, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın, "Siz zinada ısrarcı olmayın, düşünce özgürlüğünün önündeki engelleri birlikte kaldıralım" önerisini aldı. CHP'den gelen görüşme talebi üzerine, zina tartışmasına noktayı koyan sürpriz buluşma gerçekleşti. ÜÇLÜ GÖRÜŞME TBMM'deki Erdoğan'ın makam odasındaki görüşmeye, Baykal, Gül ve Çiçek ile AKP ve CHP'nin kurmayları katıldı. Yarım saat süren görüşmeden sonra anlaşmaya ilişkin ilk açıklama Baykal'dan geldi: "Toplumun ilgiyle izlediği TCK tasarısını, uzlaşmayla, AB'nin gündemini de dikkate alarak yasalaştırmayı hedefliyoruz. Tasarının bazı maddeleriyle ilgili yeni düzenlemeye ihtiyaç var. Her iki parti, birlikte değerlendirerek, ortak bir anlayışla sonuçlandıracağız. TCK'da yapılacak değişiklikle ilgili önergeler her iki partinin temsilcileri tarafından ele alınarak, ortak imzayla gündeme getirilecek." ÇİÇEK: BUNU ÖNEMSEYİN Gül de reform niteliğinde çağdaş ve özgürlükçü bir TCK çıkarmaya çalıştıklarını belirterek, "İktidar ve muhalefet arasında istişare sağlanarak uzlaşmayla bu yasanın çıkarılması önceliğimizdir. Kısmi iyileştirme konusundaki çabalarımız sürecektir" dedi. Çiçek ise "Bu tablo Türkiye'nin özlediği bir tablodur, bunu önemseyin" diye konuştu. Siyasiler, soruları yanıtlamaktan kaçınırken, Gül, "Koskoca bir yasayı zinaya indirgemeyin" dedi. TOPTAN'DAN YUMUŞATMA AKP’nin dünkü grup toplantısında Adalet Komisyonu Başkanı Köksal Toptan, zinanın TCK yerine Medeni Kanun'da düzenlenmesini isterken, hapis yerine tazminat cezası önerisinde bulundu. Bu öneriyi öğrenen CHP'liler ise ZİNAYA FORMÜL BULUNDU 15/09/2004 Hürriyet Manşet Medeni Kanun'da zaten boşanma ve hakim takdirine bağlı olarak tazminat konusunun yer aldığını söylediler. DAHA DA ÖZGÜR TCK Önceki gün iki partinin ifade özgürlüğünü daha da genişleten anlaşmasının ardından, şu maddelerde ortak mutabakat ile düzenleme yapılması bekleniyor: Anayasayı ihlal suçunun düzenlendiği 310. madde başta olmak üzere özgürlükleri düzenleyen bazı maddelerle ilgili "ortak önergeler" verilecek. Bu suçun oluşabilmesi için "cebir ve tehdit" unsurunun daha iyi tarif edilmesi sağlanacak. Suç sayılması için "şiddet" unsurunun eklenmesi istenecek. Temel milli yararlara aykırı hareket edenlere yönelik cezaları düzenleyen 306. maddenin değiştirilmesi de gündemde bulunuyor. Bu maddede, "milli yarar" tanımı yapılarak, suçun kapsamının daraltılması isteniyor. Böylece, bilim ve ifade özgürlüğü güvence altına alınacak. Tasarının, 130, 133, 134, 218 ve 300. maddelerinde bazı suçların "basın yoluyla" işlenmesi halinde daha ağır cezalandırılmalarını öngörüyor. Değişiklikle bu düzenlemeden vazgeçilerek, basın özgürlüğünün genişletilmesi sağlanacak. Yarım saat baş başa TBMM’de, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ile bir araya geldi. Üçlü, TCK tasarısı üzerinde yaklaşık yarım saat görüştü. Baykal ve Gül görüşmenin ardından ortak açıklama yaparak, Meclis’te TCK tasarısı görüşmeleri süresince iki partinin ortak mutabakatının aranacağı belirttiler. Baykal: Zina da dahil TCK’da tam mutabakat olsun CHP Lideri Baykal’ın talebiyle yapılan görüşme öncesinde, Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in yurtdışında bulunan Başbakan Tayyip Erdoğan’la telefonla görüşerek, ‘CHP’nin tüm değişiklikler ortak önergeyle yapılsın, oturup tekrar konuşalım’ önerisini iletip zinayı gündemden çıkarmak da dahil tam yetki aldığı belirtiliyor. 14.45’de başlayan görüşmede Baykal, ‘Bu işin tadı kaçmaya başladı. Gelin TCK’da bugüne kadar sürdürdüğümüz işbirliğini sonuna kadar götürelim. Yasa iki partinin tam mutabakatıyla çıksın’ diyerek, AKP’nin tek başına zina önergesi vermemesini ima etti. Bu öneri karşısında Çiçek’in keyfi kaçarken, AKP Grup Başkanvekili Faruk Çelik, ‘Tabii çok iyi olur’ diyerek öneriye sıcak baktıklarını hissettirdi. Bunun üzerine önerisini daha da açan Baykal, ‘Zina konusu da dahil olsun. CHP ve AKP’nin birlikte imzalamadığı hiçbir önerge verilmesin. Özgürlükleri daha ileri götürmek konusunda yapmak istediğiniz başka değişiklikler de varsa getirin görüşelim’ dedi. Öneri üzerine AKP Grup başkanvekilleri hep birlikte ‘Tamam, böyle yapalım, biz AKP olarak tek başımıza bir önerge vermeyelim’ diye karşılık verdiler. Bakan Çiçek de olur deyince anlaşmaya varıldı ve zina gündemden düştü. *********************************************************************** ŞERİATIN AYAK SESLERİ... 15/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı HİKMET ÇETİNKAYA Belçika Dışişleri Bakanı ''zina'' için ne diyor: ''Düzenleme AB ile bağdaşmaz, şeriata gidiş sembolü...'' AKP iktidarı tarikatların şemsiyesi altında yoluna devam ederken Türk El Kaidesi'nin iki numaralı tetikçisi Adnan Ersöz , ilginç bir açıklama ŞERİATIN AYAK SESLERİ... 15/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı yaptı: ''CIA saldırıdan önce Şeyh Halid 'i yakalamıştı. Şeyh Halid her şeyi biliyordu...'' İstanbul'daki iki kanlı eylemi gerçekten CIA biliyor muydu? Türkiye sarsıntılı bir dönemden geçiyor, köktendinci örgütlenmenin merkezi durumunu oluşturuyor... Gazete sayfalarına yansıyan kimi haberlere dikkat ediyor musunuz? Bir ay önce Konya'da bir izcilik kampı kuruldu. Kampa yaşları 11-18 arasında olan yaklaşık 500 kişi katıldı... 18-25 Ağustos tarihleri arasında Konya'da yapılan izcilik kampına hangi ülke parasal katkı sağladı? Suudi Arabistan!.. Öğrendiğim kadarıyla kamuoyuna ''Uluslararası Barış İzcilik Kampı'' olarak yansıyan Konya'daki buluşma Müslüman İzciler Birliği'nin internet sitesinde şöyle adlandırıldı: ''Dördüncü Uluslararası Müslüman İzciler Kampı...'' *** Suudi Arabistan Türkiye'de kurulan bir kampı neden destekler? Olayı biraz kurcalayınca bir gerçekle karşılaştım... Rabıtat-ül Âlem-ül İslam , bir süredir çalışmalarını Türkiye'ye kaydırmış... Bu örgütün parası bol!.. ''Rabıta'' adlı örgütün Cumhuriyetin temel ilkelerini yıkmayı amaçladığını sağır sultan bile yıllar önce duymadı mı? Ayrıca ''Rabıta'' bir dini kuruluş filan da değil... Teokratik devlet ilkelerini yaymayı amaçlayan basit bir siyasi kurum... Ağustos ayında yapılan kampın izcilikle uzaktan yakından hiçbir ilgisinin olmadığı biliniyordu... Tekbir sesleriyle yeri göğü inleten çocuklar ve gençler vardı kampta... Bir çadır mescide dönüştürülmüştü... Bazı Türk izciler kampı terk ettiler... Bazılarıyla konuştum... Anlattıklarından sadece bir bölüm aktaracağım: ''Bir şeriat kampındaydık sanki. Sabah akşam tekbir getiriliyor, ilahiler söyleniyordu. Fazla kalamadık, ayrıldık.'' CHP Konya Milletvekili Atilla Kart , Meram (Konya) Belediye Başkanlığı'nın ağırladığı ''Müslüman İzciler Kampı'' yla ilgili olarak İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu 'ya bir soru önergesi verdi... Yanıtını alabildi mi, bilmiyorum... On dört ülkeye çağrı mektubu gönderilmiş. On iki ülkenin Ortadoğu coğrafyasında bulunması bir hayli düşündürücü. On iki ülkenin tümü Müslüman... İsveç ve Fransa 'dan beş izci katılmış gözlemci olarak... Kampa katılma koşulu şöyle: ''İzcilik kampına Müslüman ülkeler katılabilir, gayrimüslimler gözlemci olabilirler...'' Türkiye'de şeriatın ayak sesleri duyuluyor!.. AKP iktidarının AB'ye girme senaryoları bir kandırmaca!.. Kültür Bakanlığı'nın izniyle dağıtılan bir çocuk dergisinde ''şehitlerin nasıl cennete gidecekleri'' anlatılıyor Türkiye'de... Eline silah alan bir çocuk görülüyor derginin dağıttığı CD'de... *** İslamiyet din için ele silah alınmasını söylüyor mu? Hayır!.. Şehit Mutahhari , Şehit Himmet , Şehit Cemran 'ın yaşamları anlatılıyor ŞERİATIN AYAK SESLERİ... 15/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı CD'de... Bunların her biri Habib Akdaş , Hüseyin Velioğlu 'nun düşüncelerini, kanlı eylemlerini anlatmıyor mu? Şehit Himmet anlatılıyor uzun uzun, Habib Akdaş'ın anlatıldığı gibi... ''O, çok büyük bir insandı. Din için gerektiğinde bir eline silah, diğer eline kitap aldı...'' Türkiye fotoğrafları içimi acıtıyor benim!.. Yaşamın bulanık gölgelerinde umutsuzluk kol geziyor... O minik haberlerden Türkiye 'nin nereye gittiği anlaşılıyor... Bayan boks ulusal kampında film izlenirken öpüşme sahneleri kapanıyor, bir bayan eskrim hakemi kısa kollu tişörtle maç yönettiği için azarlanıyor... Biliyorum, mavilere bürünmüş ılık bir eylül sabahında canınızı sıktım yine... Ama gerçek bu, görmezden gelemem!.. *********************************************************************** ZİNA VE KUTSAL İTTİFAKTAKİ BÜYÜK ÇATLAK 14/09/2004 Akşam Köşe Yazısı ZEYNEP ATİKKAN AKP Hükümeti'nin zinayı Türk Ceza Kanunu'nda yeniden suç olarak tanımlamaya kalkışması beklenmedik gelişmelere neden oluyor. Bunlardan en çarpıcısı zinanın 'kara kedi' leşip AKP ile en yakın müttefikleri arasına girmesi! Zina, Hükümet'in müttefikleriyle arasını iyice bozuyor. Sanki bu kutsal ittifak çatlıyor. İktidar olduğu günden bu yana Hükümet'e destek veren ve gazeteciliği Hükümet sözcülüğüne dönüştürmüş olan bir zevat var. Hatırlanacağı gibi bu kesim Irak Savaşı sırasında söz birliği, ses birliği, gündem birliği etmişçesine 'tezkere' savunucuydu. İş savunuculuktan da ileri gitti, tezkere çığırtkanlığına dönüştü. Sonra ortaya Kıbrıs meselesi çıktı. Bu sefer Kıbrıs'ta alelacele bir çözümün Türkiye ve dünya çapında halkla ilişkiler görevini üstlendiler. Bu arada ortak bir kuramsal mantık ve söylemle türban'ı sahiplendiler. Hükümet'in 'IMF yolunu' gül suyu dökerek kutsadılar. Ve AKP iktidarının, bundan önceki Hükümet'in başlattığı AB'ye yönelik reformlarına destek verdiler. Buraya kadar büyük ittifaktan ne çatlak ses çıktı ne de sızıntı oldu. Bugün ilginç bir gelişme yaşanıyor. AKP'nin 'muhafazakar demokratlığını' bir tür 'Müslüman demokrat'lık olarak yerli ve yabancı çevrelere sunan bu kesim 'zina' konusunda AKP'nin 'muhafazakarlık' dozundan tedirgin ve rahatsız. Dünkü tezkereciler bugün 'anti-zina'cı bir cemaat halindeler artık. Onlar 'zina'yı AKP'nin topluma dayatmak istediği bir 'hayat tarzının' ayak sesleri olarak değerlendiriyorlar. Doğrusu bu noktada uğradıkları büyük hayal kırıklığını da gizleyemiyorlar. 'AKP'ye yakışmayan yasakçı kafaların hortladığı' için üzgünler mesela. 'Erdoğan ve kurmayları Türkiye'yi ve dünyayı okuyamadığı' için hayıflanıyorlar. Kısaca mesele 'hayat tarzına' odaklanınca 'AKP'nin liberalliği' de sorgulanmaya başlıyor! *** Zina tartışması kimsenin beklemediği bir eksene oturdu. Anlaşılan ne Başbakan ne de kurmayları meselenin 'AB mi yoksa zina mı' noktasına ZİNA VE KUTSAL İTTİFAKTAKİ BÜYÜK ÇATLAK 14/09/2004 Akşam Köşe Yazısı geleceğini hesaplamıştı. Bu da Avrupa'yı 'Amerika' sanmaktan kaynaklanıyor. Bush'un Erdoğan'la buluşmasında 'siz de inançlısınız ben de demek ki biz çok iyi anlaşacağız' demesinin yarattığı şeker ilişkiler gibi. AB'yle entegrasyon bir yaşam projesi, bir familya ortaklığı demek. Bugünkü tartışmaların en önemli mesajı şu: AB'yi daha yeni öğrenmeye başlayan AKP kadrolarının, Avrupa'yla entegrasyon sürecine girildiği andan itibaren çok zorlanacakları anlaşılıyor. 'Zina' bunun ilk işareti oldu. İslamcı basında 'zina ve Avrupa' başlığı altında ilginç yorumlar yapılıyor. Zinanın Avrupa'da nüfus artışını durdurduğu öne sürülüyor. Dünkü Radikal'de Neşe Düzel'in sorularını yanıtlayan Yeni Şafak Gazetesi'nin başyazarı Ahmet Taşgetiren şöyle diyor: 'Avrupa'da cinsel savrulma var. Aile konusunda ciddi sorunlar yaşanıyor. Almanya'da ve Fransa'da evlilik dışı ilişkiler yaygınlaşmış. Evlilik kalmamış hatta. Nüfus azalıyor. Neden olarak evlilik dışı ilişkiler üzerinde duruluyor. Kadın-erkek özgürlüğünü ilke olarak benimsememek mümkün değil. Fakat cinsel savrulma, serbest cinsel ilişki Türk toplumunun kabul edemeyeceği bir çerçeve arz ediyor'! 'Durup dururken 'zina' da nereden çıktı' diye şaşırıyorduk! İşte zina tartışması bu zihniyetin ürünü. Bu zihniyetin 'müttefikleri' daha yeni uyandılar! *********************************************************************** FİKİR, ZİKİR, BİKİR... 14/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı İLHAN SELÇUK Tatilden dönüşte ilk yazı zor olur, konular birikmiştir, hangisini seçeceksin?.. Ancak bu kez ağır basan konu belli: Zina!.. İrtica kafayı bu yolda apış arasına takmış, huuu çekiyor; takıyyecinin takkesi düştü, keli göründü; medya alı al, moru mor, çırpınıyor; acıklı güldürü tam gaz sürüyor... Bizde zina nedir?.. ''Erkeğin elinin kınası.. Kadının yüzünün karası!..'' Ancak Nasrettin Hoca ve Bektaşi Babası gibi halkın sağduyusunu yobazın şamatasından uzakta dile getiren mizah ustaları güldürü açısından bakarak olayı azımsarlar: Hoca'yı uyarmışlar: - Senin hanım çok geziyor!.. Bizimki umursamamış: - Yok canım, demiş, çok gezseydi bu arada bize de uğrardı... Kadın yüzünden işlenen cinayetlerin bini bir para etmezken bu güzelim fıkra uygar düşüncenin çakaralmazıdır. ** Herifi zina yaparken yakalamışlar: - Bu ne hal?.. Zâni özür dilemiş: - Şeytana uydum!.. Oradan geçen Bektaşi lafı duyunca: FİKİR, ZİKİR, BİKİR... 14/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı - Ulan atma!.. demiş, Allah'a kafa tutan şeytan senin gibi birine pezevenklik mi yapar?.. ** İktidar partisinin zinayı gündeme getirmesi, 'fikir - zikir - bikir' üçlemesinde kafayı yiyenlerin siyaseti şeriata şartlamak yolundaki güdülenmesinden doğuyor.. Takıyye nedir?.. Fikrinde irticayı güdenin zikrinde frene basmasıdır; ama, işin içine bikir girdiği için oyun ortaya çıktı.. Kadın - erkek eşitliği şeriatın kabul edebileceği bir fikir değildir. ** Şeriat hukukunda erkek dörde kadar ''karı'' alabilir... Helâl!.. Ancak Hazreti Muhammet 'in durumu ayrı!.. Kuran-ı Kerim, Peygamber'in evlilik durumunu özel olarak ayrıca ele alıyor; ''- Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah'ın sana ganimet olarak verdiği cariyeleri, seninle beraber hicret eden amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını, teyzelerinin kızlarını ve Peygamber nikâhlanmayı dilediği takdirde -müminlerden ayrı, sırf sana mahsus olmak üzere- kendisinin mehrini Peygamber'e hibe eden mümin kadını almanı helâl kılmışızdır.'' ** İslamda evlilik, boşanma, zina, zani, zaniye başka.. Laik hukukta başka... *********************************************************************** HALKOYU ZİNA SUÇUNU MEŞRU KILAR MI? 14/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı ALİ SİRMEN Erkan Mumcu AKP'nin liberal kanadına mensup, hukuk okumuş, görünüşü uygar olan politikacılarından biri. Erkan Bey, şimdiye dek artık kendi sınırlarını aşmış ve bambaşka boyutlara ulaşmış olan zina tartışmasına girmekten bugüne dek özenle kaçındı. Belki biraz da ''aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık'' durumlarından dolayı. Son günlerde cihat kasetine bakanlığının verdiği bandrol yüzünden bir kez daha gündeme gelmiş olan Kültür Bakanı'nın, Hürriyet'ten Yener Süsoy ile yaptığı söyleşiden, zinanın suç olarak kabul edilmesine karşı olduğunu öğreniyoruz. Burada bir noktayı vurgulamak gerekiyor. Zinanın TCK kapsamına alınıp, kamu düzenini bozan bir fiil olarak nitelendirilip, suç listesine alınmasına karşı çıkmak, zina fiilini onaylamak anlamını taşımıyor. Yine belirtelim ki, Türkiye gibi hukuk özürlü ülkeler dışında hiçbir yerde de böyle bir açıklamaya gerek bile görülmez. Röportajı okurken, Sayın Erkan Mumcu'yu sağ cenah politikacılarda görülmeyen çağdaşlığından dolayı kendi kendime kutlamaya hazırlanıyordum ki, kendisinin bir hukukçuya hiç yakışmayan önerisini okudum. **** Evet, Erkan Mumcu zina fiilinin suç olarak kabul edilip edilmemesi konusunda referanduma başvurulması gerektiğini söylüyor. HALKOYU ZİNA SUÇUNU MEŞRU KILAR MI? 14/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı Sağ cenah politikacılarında sıkça görülen bir demokrasi sapkınlığından başka bir şey değil bu öneri. Hep söyledik, yine söylüyoruz, çağdaş demokrasilerde milli irade her şeye kaadir değildir. Kişinin özüne dokunulamayacak temel hak ve özgürlüklerini, halkın çoğunluğu bunu istemiyor diye çiğneyemezsiniz demokrasilerde. Çiğnemeye kalkarsanız, alacağınız karar milli iradeye uygun olsa bile, demokratik meşruiyete sahip olamaz. Namus cinayetlerinin özellikle ülkemizin kimi yörelerinde, halk tarafından mubah görüldüğünü biliyoruz. Ama buna dayanarak namus cinayetini yasal olarak meşrulaştırmak imkânı var mıdır? Ne yazık ki Türkiye'de sağ politikacılar, hukuk tahsil etmiş olsalar dahi, demokrasinin bu temel kuralını bir türlü öğrenemiyor ya da kendilerine öğretilmeye çalışılsa bile içlerine sindiremiyorlar. Bu kafa demokrasi zanisi bir kafa oluyor. **** Yalnız Gollerin Değil İnsanın da Kralı Metin Oktay Metin Oktay 'ı, 14 Eylül 2001'de yitirdik. Galatasaraylılar, O'nu, pazar günü Ali Sami Yen tribünlerinde açtıkları pankartlarla bir kez daha hatırladılar. Spor yazarı olarak çalıştığı gazetesi Milliyet de dün mezarı başında andı Kral'ı. Metin Oktay, yalnızca sahaların taçsız hükümdarı, yılların gol kralı değil, aynı zamanda insanlık vasıflarının da kralıydı. Haldun Taner ''Devekuşuna Mektuplar'' sütununda yıllar önce, o Palermo takımına transfer olduğunda, unutulmaz bir yazı yazmıştı. Haldun Hoca sahada sıkı marke edilen, durmadan tekme yiyen Metin Oktay'ın, hiç yakınmadan görevini yapan, golünü atan tavrını vurguluyor ve yakınmadan görevini yapan insanın bu yönü eksik topluma örnek oluşturmasını temenni ediyordu. Metin Oktay kırk yıl kadar önce yapılan bir röportajda, en beğendiği yazarlar arasında Çetin Altan 'ın adını veriyordu. Gerekçesi Çetin Altan'ın toplumda fırsat eşitliğini savunmasıydı. Kral, çok politize bir insan değildi, tercihi politik tavrından çok, insancıl bilincinden kaynaklanıyordu. Metin Oktay insana değer veren, saygı gösteren ve bu ilkelerinden hiç şaşmayan bir adamdı; ömrü boyunca da öyle kaldı. Onu yıllarca futbolcu olarak izlemiş olmaktan da, insan olarak tanımaktan da onur duyuyor, anısının önünde saygıyla, sevgiyle eğiliyorum. *********************************************************************** 312. MADDEYE YENİ DÜZEN 14/09/2004 Cumhuriyet Haber TCY Tasarısı'nda son düzenlemeler yapılırken bazı maddelerin değiştirilmesi konusunda uzlaşıldı Mevcut yasanın 312. maddesine karşılık gelen tasarının 216. maddesindeki 'halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama'' suçuyla ilgili ''tehlikeli tarzda'' ibaresi, ''açık ve yakın tehlike'' olarak düzenlendi. Yargıç kararı olmadan bekaret kontrolü yapan doktora da ceza verilmesi benimsendi. AKP ve CHP'liler dün bir araya gelerek Türk Ceza Yasası (TCY) Tasarısı üzerinde son rötuşları yaptılar. TBMM Adalet Komisyonu'nun CHP'li üyesi Orhan Eraslan ve AKP'li üyesi Hakkı Köylü ile komisyonda görev alan 312. MADDEYE YENİ DÜZEN 14/09/2004 Cumhuriyet Haber akademisyenlerin katıldığı toplantıda yeniden görüşülmesi kararlaştırılan 13 maddeden bazılarının değiştirilmesi, bazılarının da aynen korunması konusunda görüş birliğine varıldı. Zina ile ilgili düzenlemenin gündeme gelmediği toplantıda, mevcut yasanın 312. maddesindeki ''halkı kin ve düşmanlığa tahrik'' suçu ''açık ve yakın tehlike'' koşuluna bağlandı. Değişiklik paketinde yapılan düzenlemeler şöyle: ''Reşit olmayanla cinsel ilişki'' başlıklı maddesinde değişiklik yapılarak 15 yaşını bitirmiş olan çocuğu, cinsel ilişkide bulunmaya ikna eden kişiye 2 yıla kadar hapis cezası verilmesini öngören 104. maddesinin aynen kalması benimsendi. Tasarının 125. maddesindeki hakaret suçunda 6 ay olan hapis cezasının alt sınırının 3 aya çekilmesi benimsendi. Mevcut yasanın 312. maddesine karşılık gelen tasarının 216. maddesindeki ''halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama'' suçuyla ilgili ''tehlikeli tarzda'' ibaresi, ''açık ve yakın tehlike'' olarak düzenlendi. Buna göre; halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesmini diğer bir kesimi aleyhine alenen tahrik eden kimse, kamunun güvenliği için açık veya yakın tehlikeli bir durumun ortaya çıkması halinde 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasına çarptırılacak. Kişileri genital muayeneye göndermede mağdurun rızasının alınması benimsenmezken, hâkim kararı olmadan genital muayene yapanların hapisle cezalandırılmasında uzlaşıldı. ''Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti'ni, devletin kurum ve organlarını aşağılama'' başlıklı maddedeki cezanın alt sınırının 1 yıldan 6 aya çekilmesi benimsendi. Maddeye konulan ek fıkrayla ''eleştiri amaçlı yapılan düşünce açıklamalarının suç oluşturmayacağı'' hükmü konuldu. Tasarının ''Anayasayı ihlal'' başlıklı maddesindeki ''cebir veya tehdit kullanarak'' ibaresinin ''cebir ve şiddet'' olarak değiştirilmesi benimsenmedi. Halkı askerlikten soğutma suçunu düzenleyen maddenin metinden çıkarılması istemi kabul görmedi. ''Temel milli yararlara hakaret'' başlığıyla düzenlenen maddede, ''temel milli yararlar'' tanımında yer alan ''Cumhuriyetin anayasada belirtilen temel nitelikleri'' ifadesinin çıkarılması benimsenmedi. Basın yayın yoluyla işlenen suçların hafifletilmesi yönündeki öneri de kabul görmedi. *********************************************************************** ZİNA TARTIŞMASI : HÜKÜMET AB İLE ÇATIŞIYOR 14/09/2004 Cumhuriyet Haber CEMİL ÇİÇEK HALUK İPEK Türk Ceza Yasa Tasarısı'na zina suçunu eklemekte ısrarlı olan hükümet, iç kamuoyundaki tartışmanın ardından AB kurumları ile çatışma noktasına geldi. Adalet Bakanı Cemil Çiçek , " Avrupa'nın şunu bunu önümüze koymasına hiç gerek yoktur. Bize tarih vermeye mecburdurlar" dedi. TBMM'de bugün saat 15.00'te başlayacak olağanüstü toplantıyla Türk Ceza Yasa Tasarısı'nın görüşülmesine başlanıyor. AKP Grup Başkanvekili Haluk İpek zina için öngördükleri hapis cezasının 6 ayla 2 yıl arasında olacağını belirtti. İpek, ''Uygulamada kötüye kullanılmaması için şikâyetin yazılı olmasını düşünüyoruz'' dedi. ''Maalesef TCK eşittir zina ZİNA TARTIŞMASI : HÜKÜMET AB İLE ÇATIŞIYOR 14/09/2004 Cumhuriyet Haber haline getirildi'' diyen Devlet Bakanı Güldal Akşit ise ''Bu kasıtlı olarak da getirilmiş olabilir. AB kapısında bize engel oluşturulmak isteniyorsa, bunu yapmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürüyor'' görüşünü aktardı. Tepki gösteren AB kurumlarına yanıt veren Çiçek ise '' Avrupa'nın şunu bunu önümüze koymasına hiç gerek yoktur. Bize tarih vermeye mecburdurlar. Çünkü siyasi kriterlerin tamamı yerine getirilmiştir. Şunun bunun yer alması, almaması TCK'de bir eksiklik olarak görülebilir. Çağdaş dünyanın değerleri ile uyuşmuyor denebilir ama bir şey daha çağdaş dünyanın değerleri ile uyuşmuyor; bu da verdiği sözde durmamak'' dedi. Zina düzenlemesinde ısrarlı olan Çiçek ''İçinde yer almaya çalıştığımız bu dünyanın bazı öncelikleri, uygulamaları var. Bunu ister istemez vaktinden önce iç hukukumuza uyarlamaya mecburuz'' sözleriyle çelişkiye düştü. *********************************************************************** 'ZİNAYI CEMAATLER İSTEDİ' 14/09/2004 Cumhuriyet Haber ALİ TOPUZ CHP Grup Başkanvekili Topuz, Başbakan Erdoğan'ı 'baskılara karşı koymamakla' suçladı AKP'nin çok önemli destekçileri arasında yer alan bazı cemaatlerin Başbakan'ı baskı altına alarak zinanın suç sayılmasını istediklerini söyleyen CHP Grup Başkanvekili Ali Topuz, ''Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AB ile cemaatler arasında ortada kaldı. Cemaatler ağır bastığı için şimdi bu hükmü tasarıya eklemeye çalışıyorlar'' diye konuştu. CHP Grup Başkanvekili Ali Topuz , Türk Ceza Yasa Tasarısı'nın (TCY) bir yılı bulan komisyon sürecinde zina konusunun hiç gündeme gelmediğine dikkat çekerken ''Cemaatler sonradan ayıldılar, Başbakan'ı baskı altına aldılar. Başbakan, AB ile cemaatler arasında kaldı'' dedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 'ın ''cemaatlere hayır demeye yüreğinin yetmediğini'' vurgulayan Topuz, ''Biz, hayır diyeceğiz. Sonuna kadar mücadele edeceğiz'' açıklamasını yaptı. Topuz, dün düzenlediği basın toplantısında AKP'nin zinanın yeniden suç olması girişimini değerlendirdi. İktidarın ''zinaya taraftar olanlar varmış gibi bir saflaşma'' yaratmaya çalıştığını kaydeden Topuz, bunun ''ayıp ve yanlış olduğunu'' söyledi. 'Hiç gündeme gelmedi' Topuz, tasarının bir yılı bulan komisyon görüşmeleri sırasında bu konunun hiç gündeme gelmediğine dikkat çekerek şunları söyledi: ''AKP'nin çok önemli destekçileri arasında yer alan bazı cemaatler sonradan ayıldı, ayağa kalktılar. Başbakan'ı baskı altına aldılar. Başbakan Erdoğan, AB ile cemaatler arasında ortada kaldı. Cemaatler ağır bastığı için şimdi bu hükmü tasarıya eklemeye çalışıyorlar. Vatandaşlardan mektup geldi, gibi gerçek dışı iddiaları bırakıp, gerçeği söylesinler. Cemaat liderleri de elbette bir şeyler isteyebilirler. İmam nikâhının yasal olmasını da isteyebilirler. Ama laik cumhuriyetin Başbakanı, bunları anayasa, hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde değerlendirir ve 'hayır' der. Ama, bizim, hayır dememizi sağlamaya çalışıyor. Başbakan'ın yüreği yetmiyor, biz 'hayır' diyoruz. Sonuna kadar mücadele edeceğiz.'' Topuz, Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu 'nun zinanın suç sayılması konusunda referandum yapılması önerisine de sıcak bakmadı. 'Yeniden değerlendiririz' 'ZİNAYI CEMAATLER İSTEDİ' 14/09/2004 Cumhuriyet Haber Topuz, bu konudaki sorulara ''Referandum, üzerinde iyi düşünülmesi gereken bir demokratik mekanizmadır. Zina konusunun referandum meselesi olup olmayacağı tartışılmalıdır'' yanıtını verdi. Zinanın cezasız olmadığına dikkat çeken Topuz, ''Medeni Kanun'a göre zina boşanma nedenidir. Ayrıca, bu sebepten boşanma durumunda zina yapan taraf ortak malları kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bundan daha büyük ceza olur mu? Evlilik ortak bir karardır. Birini hapse koyarak bu kararı devam ettiremezsiniz. Aile bütünlüğü böyle mi korunacak? Böyle ilkel bir düşünce olur mu? Bizi dinlemiyorlar ama belki AB'den korkarlar'' dedi. Topuz, uzlaşmaya uyulduğu sürece tasarının ivedilikle yasalaşmasına katkıda bulunacaklarını, ''ancak saman altından su yürütmeye kalkışılırsa durumu yeniden değerlendireceklerini'' sözlerine ekledi. *********************************************************************** İSLAMCI KESİMİN KAFASI KARIŞIK 14/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı ORAL ÇALIŞLAR Türk Ceza Yasası'nın, yalnızca zina ile ilgili değil, tartışılması gereken çok maddesi olduğu bir gerçek. Bu köşede de bu tartışmalı maddelerin bir kısmını ifade ettik. Fakat AKP'nin zina konusundaki ısrarı nedeniyle zina her türlü tartışmanın önüne geçti. Önceki gece AKP İstanbul İl Başkanlığı'nın düzenlediği, ''AB'ye 5 Kala'' , ''Finişe 5 Kala'' yemeğinde yanımda oturan bir AKP ilçe yöneticisi, ''Oral Bey, bu zina tartışmasına ne diyorsunuz? Bizimkiler bunu nereden çıkardılar? Anlamakta güçlük çekiyorum'' dedi. AKP'li ilk konuşmaya başladığında, zina hükmünü savunduğunu sandım. Yanılmışım, bu maddenin TCK'ye eklenmesine karşıydı ve yok yerde anlamsız bir tartışma çıkmasından rahatsız olmuştu. Bu kişisel bir görüş müydü? AKP'li ''Hayır, teşkilatların çoğunluğu bu maddenin konmasından hoşlanmadı. Tam AB işi yolunda giderken böyle bir konunun anlamsız bir gerilime neden olmasını istemiyoruz. Hükümet böyle bir ısrarı neden sürdürüyor onu da anlamakta zorluk çekiyoruz.'' Hükümet yetkilileri zina konusunda birbiri ardına demeç verince, toplumun ve AKP teşkilatının da bu konuda çok istekli olduğunu düşünmüştüm. Dinlediklerim doğruysa en azından AKP İstanbul İl Örgütü içinde bu konu pek de öyle fazla taraftar bulmuş gibi görünmüyor. Duyduklarım ilginç geldi. **** Acaba İslamcı kesimde başka nasıl düşünceler vardı bu konuda?.. Bu merakla İslamcı yazarların makalelerini karıştırdım. Yeni Şafak gazetesinde Resul Tosun 'un yazdıkları ilginç geldi. Resul Tosun, soruna çok daha geniş(!) bir bakış açısıyla yaklaşıyordu. O, zinanın yalnızca evli kadın ve evli erkeğin bir başka kişiyle cinsel ilişki kurmasıyla sınırlı görmüyordu. Onun perspektifi daha genişti. ''Evlininki zina da bekârınki ne?'' başlıklı yazısında şunları söylüyor: ''Bir defa nikâhsız cinsel ilişki diye özetleyeceğimiz fiili kim işlerse işlesin, zina olduğunu kabul etmemiz gerekir. Toplumumuzda zina, evli ya da bekâr olsun, her kadının ve her erkeğin nikâhsız ilişkisidir. Yani toplumumuz nikâhsız ilişkiye giren evli çiftin fiilini zina görüp bekâr ya da dul olanların nikâhsız ilişkisini meşru olarak görmez. İster bekâr olsun ister evli olsun, nikahsız cinsel ilişki zinadır.'' (Resul Tosun burada hangi nikâhı kastettiğini belirtmemiş. Örneğin imam nikâhıyla dört İSLAMCI KESİMİN KAFASI KARIŞIK 14/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı kadınla evlenebilen erkek zina yapmış sayılıyor mu, sayılmıyor mu.. bunu anlamak mümkün değil.) Resul Tosun yorumunu sürdürüyor: ''Ama yapılan tanımlamalardan ve tartışmalardan anlıyoruz ki sadece evli çiftler nikâhsız ilişkiye girerse zina olur, bekâr ya da dullar girerse zina olmaz. Bu anlayış, bu kavrayış ve tanım eksiktir, yanlıştır, adaletsizdir, haksızlıktır ve nikâhsız ilişkiyi teşviktir... Evli erkek ve kadınların nikâhsız ilişkileri ne kadar zina ise bekâr ve dulların nikâhsız cinsel ilişkisi de o kadar zinadır... Eğer zina suç sayılacaksa, toplumun kabullerinden yola çıkarak evli-bekâr ayrımı yapmadan zina eden herkesi kapsamalıdır.'' Yeni Şafak yazarı Resul Tosun, zinanın suç olup olmaması konusunda net bir şey söylememiş. Ancak yazdıklarını yorumlayarak, suç olmasını istediği sonucunu çıkarabiliriz. Kanun, Tosun'un istediği biçimde çıkarsa, o zaman ciddi bir hafiye faaliyetine de ihtiyaç doğacaktır. Örneğin mahallede bir genç erkek ya da kız varsa, o gencin geceleri bazı arkadaşları gelip yanında kalıyorsa, mahalleli yasalara saygı gereği onları hemen karakola ihbar edebilir. Artık bu baskından sonra fuhuş olup olmadığının nasıl çözüleceğine sıra gelecektir. Kanuna bundan sonra da sperm kontrolü yapmak üzere kadın ve erkeğin muayeneye gönderilmesinin eklenmesi gerekecektir. Resul Tosun mutlaka bunları da düşünmüştür inancındayım. Bu arada, komşunun kızının davranışlarını beğenmeyen mahallenin genç erkekleri de ''mahallenin namusu'' nu kurtarmak amacıyla yasal yollara başvurabilirler. Bu konuda mutlaka İslamcı kesimlerde başka düşünceler de vardır. Son günlerin gazetelerinden bir tarama yapılsa daha ilginç ve renkli tablolar ortaya çıkabilir. Her konuda olduğu gibi zina konusunda da İslamcı kesimin kafasının karışık olduğu kesin... NOT: Teknik bir yanlışlık sonucu evvelki gün (Cumartesi günü) yayımlanan ''Zina'da Yahudi Parmağı Aramak'' başlıklı yazım dün tekrar yayımlanmıştır. Özür dileriz. *********************************************************************** BAROLAR BİRLİĞİ, TCY TASARISI'NIN YANINDA OLMADIKLARINI BİLDİRDİ : 'İÇİMİZE SİNMEYEN YÖNLERİ VAR' 14/09/2004 Cumhuriyet Haber Zina tartışmalarını suni gündem olarak değerlendiren Prof. Dr. Timur Demirtaş, ''Zina suç olmaktan çıktı diye zinalar artmadı'' dedi. Prof. Dr. Timur Demirtaş , zina tartışmalarını suni gündem olarak nitelendirirken, ''Zina suç olmaktan çıktı diye zinalar artmadı'' dedi. Doç. Dr. Fatih Selam Mahmutoğlu da, Avrupa'da ceza hukukunda zina suçunun geride kaldığını vurgulayarak ''Devletin bireysel alana müdahalesi doğru değildir'' dedi. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok , TCY Tasarısı'nın çok da yanında olmadıklarını belirterek ''İçimize sindiremediğimiz yönleri var" dedi. TBB Başkanı Özok, Prof. Dr. Demirtaş ve Doç. Dr. Mahmutoğlu ile birlikte TCK Tasarısı'yla ilgili basın toplantısı düzenledi. TBB Başkanı Özok, mevcut tasarının beklentilere yanıt verecek nitelikte olmadığını vurgulayarak ''AB'nin dayatması sonucu, TBMM gündemine alınan ve Meclis'in olağanüstü toplantısında görüşülerek büyük olasılıkla bundan önceki çok önemli yasalarda olduğu gibi, iktidar çoğunluğunun kendi sosyal, siyasal ve toplumsal görüş ve beklentileri doğrultusunda BAROLAR BİRLİĞİ, TCY TASARISI'NIN YANINDA OLMADIKLARINI BİLDİRDİ : 'İÇİMİZE SİNMEYEN YÖNLERİ VAR' 14/09/2004 Cumhuriyet Haber yasalaşacaktır'' dedi. 'Yaklaşım doğru değil' Özok, TCY Tasarısı'nın çok da yanında olmadıklarını vurgulayarak ''İçimize sindiremediğimiz yönleri var. Konu tartışılmalı. 'Biz yaptık, oldu' yaklaşımı doğru değil'' dedi. Toplantıya katılan Prof. Dr. Demirtaş, tasarının yasalaşması durumunda, lehe hükümlerin yeniden değerlendirilmesi gerekeceğini belirterek ''Cezaevlerinde binlerce insan var, bunların hepsi lehe hükümlerin yeniden değerlendirilmesini isterse, mahkemeler bu yükün altından nasıl kalkacak?'' diye konuştu. Zinaya ilişkin hükümleri Anayasa Mahkemesi'nin iptal ettiğini ve suç olmaktan çıkardığını anımsatan Prof. Dr. Demirtaş, ''Zina suç olmaktan çıktı diye, zinalar artmadı. Yeni düzenleme gerekli değil. Suni bir gündem'' diye konuştu. *********************************************************************** 'KİMSENİN NAMUSU OLMAYIZ' 14/09/2004 Cumhuriyet Haber AKP'nin 'kadın kimliğini baskı ve sömürü mekanizmalarıyla hiçleştirdiğini' belirten kadın örgütleri TCY tasarısını protesto etti Kadın örgütlerinin, kadının sömürülmesine yeni kılıflar hazırlayan Türk Ceza Yasa (TCY) Tasarısı'na yönelik protestoları sürüyor. Taksim Meydanı'nda bir araya gelen ve ellerinde ''Kimsenin namusu olmayacağız'' yazılı dövizler bulunan kadınlar, devletin erkek egemen anlaşıyı ile kadınları katletmeye devam ettiğini belirtti. Öğrenci Kadınlar Derneği ve Emekçi Kadınlar Birliği üyeleri, Taksim Meydanı'nda bir araya gelerek, ''Devlet elini bedenimizden çek'' dedi. Grup adına bir açıklama yapan Tuna Altan , AKP Hükümeti'nin, kadın kimliğinin sömürü ve baskı mekanizmalarıyla hiçleştirildiği bir sistem istediğini söyleyerek, ''Onlar, kadın olmanın bir erkeğin, bir ailenin, bir devletin namusu olmak, dayak yemek, tecavüze uğramak, töre ve namus adına katledilmek anlamına geldiği bir düzen istiyorlar'' diye konuştu. Hükümetin namus kavramının, kadının bedeninin kendinden başka herkese ait olması anlamına geldiğini söyleyen Altan, ''Zinanın suç sayılması istemi, devletin, kadınların katledilmesindeki sorumluluğunu tüm açıklığı ile bize bir kez daha gösteriyor. TCY'deki erkek egemen anlayışa karşı bugün 10.30'da TBMM önünde olacağız'' dedi. *********************************************************************** MECLİS AÇILIRKEN "ZİNA" SORUNU 14/09/2004 Vatan Köşe Yazısı ZÜLFÜ LİVANELİ Yazının başlığında "zina" yerine 'Türk Ceza Kanunu" demeliydim ama ne yapalım ki Türkiye gereksiz yere "zina" tartışmasına kilitlendi. Dolayısıyla bu çok önemli kanun tasarısı kamuoyunda yeterince tartışılamadı. Oysa uyum paketleriyle verilen demokratik hakların önemli bir bölümü, Türk Ceza Kanunu tasansıyla geri alınıyor. Asıl tartışılması gereken nokta bu. Ama bütün düşünceler ve kalemler "zina"ya kilitlendi: Yani bir deli MECLİS AÇILIRKEN "ZİNA" SORUNU 14/09/2004 Vatan Köşe Yazısı kuyuya bir taş attı, günlerdir kırk akıllı çıkarmaya uğraşıyor. Sonunda Avrupa Birliği'nden de uyan geldi. Düşünüyorum taşınıyorum; AKP'nin neden zinayı bu dönemde gündeme getirdiğini anlayamıyorum. Türkiye'yi kendi düşünceleri doğrultusunda yeniden kurmak niyetinde olduklarından ve bu yüzden yaşam biçimini değiştirmeye çalıştıklarından hiç bir kuşkum yok. Hayatın her alanına el atmak niyetindeler. Kadın konusu ise her zaman gizli ya da açık gündemlerindeki birinci madde. Bunları anlayabiliyorum. Ama "zina" konusunu bu dönemde gündeme getirmelerini anlamak mümkün değil. Çünkü hükümet siyasi geleceğini Avrupa Birliği'nden tarih almaya bağlamış. Şu sırada yurt dışında Türkiye'ye ilişkin en hararetli tartışmalar yürütülüyor. Türkiye'nin üyeliğine karşı olanlar eteklerindeki son taşları dökmek üzere harekete geçmişler. Öte yandan AB yöneticileri "Bu iş oldu, oluyor" havasındalar. Tam bu sırada ortaya zina gibi bir konu atarak Türkiye içindeki ve dışındaki yandaşlarını karşıya almak pek akıllıca bir davranış gibi görünmüyor. AB'den bu kadar "ihtar" almak da hoş olmadı doğrusu. Neyse; sebep ne olursa olsun, "zina" meselesi gündemde. Başlangıçta CHP de bu konuda yalpalar görünümü verdi. Dört karı meselesini koz olarak kullanarak AKP'lileri sıkıştırmaya çalıştı ama bir yandan da zinaya taviz verir konuma düşme tehlikesi belirdiği için bundan çabuk vazgeçti. Bence bu konu siyasi taktik meselesi yapılmamalı. Doğrudan, açık ve çok net bir tavır alınmalı. "Zinanın tarif edildiği ve müeyyidelerinin gösterildiği yer Medeni Kanun dur. Türk Ceza Kanunu'nda böyle bir suç ve ceza olamaz!" Bunun ötesindeki herhangi bir taktik, uzlaşma ve sıkıştırma çabası kamuoyuna kolay kolay izah edilemez! *********************************************************************** BUGÜN MECLİS'TE DOĞRU ÇÖZÜMÜ BULUN! 14/09/2004 Vatan Köşe Yazısı RUHAT MENGİ Milletvekillerine çağrı yapmaktan başka çare kalmadı, bugün TBMM'de TCK toplantısı başlıyor ve partilerin 'particilik' yaparak seçmenlerine mesaj vermeye çalışmak yerine doğrudan Türkiye'nin geleceğini düşünerek hareket etmeleri gerekiyor. Bu, AKP'nin de en önemli sınavlarından biri olacak. Ortada durup dururken gündemin zirvesine oturtulan çağdışı bir 'Zina Yasası' ve onunla birebir bağlantılı bir "namus cinayetlerine 'ağır tahrik' indirimi" maddesi var. Meclis'te yapılacak tartışmayı, iktidar ve muhalefet partilerinin doğru zemine oturtabilmesi için ise sadece gazete haberlerine (gündeme) bakmaları yeterli. - "Vatandaşın cinsel yaşamı," gerek görüldüğünde devlet tarafından fişlenebilecek. -15-18 yaş arası gençler kendi rızalarıyla kurdukları ilişkilerden dolayı hapse girecek. - Zina Yasası çıktığı takdirde devlet yetişkinlerin de cinsel suç BUGÜN MECLİS'TE DOĞRU ÇÖZÜMÜ BULUN! 14/09/2004 Vatan Köşe Yazısı takibine başlayacak. - İmam Hatip Liseleri, MEB yeni başlattığı projede diğer meslek liselerinden ayrı tutularak Anadolu Liseleri Fen Liseleri müfredatını görecek (Mustafa Mutlu'nun yazısı - VATAN) Kontrolden çıkmış, siyasi çıkar uğruna her şeyi göze almış ve hiçbir itiraza da kulak asmayan yönetim görüntüsü var ortada. AKP'nin hukukçu üyelerinin Türk Ceza Kanunu gibi, toplumun, her vatandaşın yaşamına yön veren hayati bir konuda toplum değerlerini çağın gerisine taşıma çabasının büyük bir yanlış olacağını diğer milletvekillerine anlatması gerekiyor. Avrupa Birliği Tasarı'da yapılmak istenen "zina" ve benzeri yasa değişikliklerine, kadına karşı ayırımcılık, haksızlık, şiddet yaratacak maddelere karşı çıktı. Verheugen "Bunun insan hak ve özgürlüklerine aykırı olduğunu ve ciddi bir engel yaratacağını" açıkça Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül'e anlattı. Oysa AKP "AB'ye girmeyi çok istiyoruz" söylemi içinde olmasına rağmen onun uyarısını (ve daha önce Komisyon tarafından yapılanları) ciddiye almadı. O zaman sormak lâzım "Zina Yasası"nı ve "Namus cinayetlerine vize" yi mi daha çok istiyorsunuz, AB'yi mi? Aynı soruyu Amerika'nın en önemli gazetelerinden biri, New York Times 'Türk Usulü Kadın Hakları" başlıklı haberinde sormuş: "AKP yetkilileri tasarıdaki zina ile ilgili maddeyi çıkarmadıkça ve kadınlar için net ve koruyucu maddeler koymadıkça Başbakan Erdoğan Tasarı'yı Meclis'e gönderme işini ertelemelidir. Aksi takdirde Avrupalılar'ın eline Aralık'ta 'Hayır' demek için büyük bir neden sunacaktır." Eğer bu, aniden ortaya atılan 'zina' konusu o "Hayır" için gönüllü bir eylem değilse düşünmeleri lâzım. Yok eğer gerçekten istedikleri, zina nedeniyle mağdur olan Anadolu kadınlarına yardım ise, o zaman çok daha kolay ve makul çözümler var. Yarına! *********************************************************************** "TÜRKİYE KARŞITLARI" İLE "ULUSALCILAR" EL ELE; AKP NEREDE? 14/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı CENGİZ ÇANDAR Biz, uzunca bir süredir Türkiye'de kendilerine "ulusalcı" adını takan "statükocular" ve "askeri darbe" yoluyla demokrasiyi boğarak otoriter bir rejim kurmak isteyenlerin Türkiye'nin AB hedefine karşı durmasına alışmıştık. Bu yüzden, AB'nin içinde Türkiye'ye karşı koyan hatırı sayılır ölçüde güçlü ve etkili bir kesime fazla dikkat etmedik. Oysa, Türkiye'de ne güçte bir "AB karşıtlığı" varsa, AB'de de hiç azımsanmayacak güçte bir "Türkiye karşıtlığı" söz konusu. Bunların önde gelenlerinden biri, "AB Anayasası"nı kabul eden Avrupa Konvansiyonu'nun Başkanı ve eski Fransa Cumhurbaşkanı Valery Giscard d'Estaing. Giscard, International Herald Tribune Gazetesi'ne verdiği son demeçte, "AB Anayasası"nın kabulü halinde Türkiye'nin AB üyeliğinin "imkânsız" olacağını belirtiyor ve "Anayasa"daki "çifte çoğunluk" oy uygulamasını buna gerekçe gösteriyor. Malum, AB'de kararlar oybirliği ile alınıyor. Ancak, AB genişlemesinden sonra bunun anlamsızlığı üzerine "Anayasa"ya "çifte çoğunluk" hükmü "TÜRKİYE KARŞITLARI" İLE "ULUSALCILAR" EL ELE; AKP NEREDE? 14/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı kondu. Bu şu demek: Özellikle dış politika ve vergilendirme gibi oybirliği gerektirmeyen birçok karar AB nüfusunun en az yüzde 65'i ve üye ülkelerin en az yüzde 55'inin desteğini alırsa, "AB kararı" haline gelebilecek. Yani, AB nüfusunun yüzde 35'i ve AB üye ülkelerinin yüzde 45'ini temsil eden bir oran, kararları "bloke" edebilecek. Giscard, buradan hareketle, Türkiye'nin toplam AB nüfusunun yüzde 16- 17'sini oluşturacağını ve 2020'de AB organlarında en kalabalık temsile kavuşacak, en büyük üye ülke olacağını, bunun da "AB'nin sonu" demek olacağı için, Türkiye'nin "AB üyeliğinin imkansızlığı"nı vurguluyor. Giscard'a göre, Türkiye ile "stratejik ortaklık"tan, NAFTA türü bir "ekonomik ortaklığa" uzanan yelpazede "AB tam üyeliği dışında" alternatif ilişkiler mümkün olabilir. Bu arada, Avrupa Komisyonu üyesi, eski İspanya Dışişleri Bakanı Ana Palacio da, "AB Anayasası"na bu "çifte çoğunluk" hükmünün Türkiye'nin üyeliğini engellemek amaçlı olarak "bilinçli" biçimde ve "iyi niyetten yoksun" bir amaçla yerleştirildiğini söyledi. dahası, Avrupa Komisyon üyelerinden "İç Pazar Komiseri" Hollandalı Frits Bolkenstein ile "Tarım Komiseri" Avusturyalı Franz Fischler, son günlerde açıkça "Türkiye karşıtı" sayılabilecek demeçler verdiler. AB'de birdenbire Türkiye konusunda "alarm zilleri" çalmaya başladı. 6 Ekim'e yani "Türkiye İlerleme Raporu" tarihine yaklaştıkça, bu ziller, belli ki daha da gürültülü şekilde çalacak. Avrupa'da "dar görüşlülük", "stratejik ufuksuzluk" Türkiye'dekini aratmayacak şekilde yaygın. Eski ve köhne kıt'a, "küreselleşme"de bu kafayla yaya kalmaya, "Amerika-Çin parantezi içinde" çırpınmaya ve bocalamaya mahkum hale gelebilir. Öyleyse, bizler, niçin "AB" diyoruz? Türkiye için diyoruz. Zaten, "AB"den ziyade "AB dinamiği" diyoruz. Zira, bu "dinamik", Türkiye'yi "değiştiriyor", "dönüştürüyor", "ilerletiyor"; Türkiye'ye iyi geliyor. Türkiye'nin AB mücadelesi, aslında, Türkiye ile Avrupa arasında yüzyıllar gerisine giden "ezeli mücadele"nin "format değiştirmiş" bir devamından ibaret. Sözüm ona "ulusalcı"ların anlamadıkları bu. Avrupa'daki "Türkiye karşıtları"nın ise gayet iyi anladığı da bu. Türkiye'li bir AB, Avrupa'yı da "eski Avrupa" olmaktan çıkaracak, "radikal" hatta Avrupa açısından "devrimcileşmiş" bir adım. İşte, AKP'nin "formasyon"unun anlamaya yetmediği nokta da tam burada. Bugün, içinde "zinayı suç sayan" hükümün bulunduğu Türk Ceza Kanunu taslağı TBMM'nin olağanüstü toplantısında görüşülmeye başlanacak. AKP, kendisi için "sonun başlangıcı" sürecini başlatacak, "kendi ayağına kurşun sıkacak" adımda ısrar edecek mi, göreceğiz. İngiltere'nin önemli ve nüfuzlu Financial Times gazetesi, Brüksel ve Ankara ortak mahreciyle yayımladığı haberde, AB'nin bu sürenin sonunda istediği hedefe ulaşamaması halinde, Türkiye'nin AB'ye katılmak için yıllardır harcadığı çabaların zora gireceği iddiasında da bulunuldu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yasanın kadınları korumayı hedeflediğine dair sözlerine de yer veren gazete, ''Ancak Avrupa Komisyonu, Türkiye'ye bu yasa tasarısının Ankara'nın planlarına zarar verebileceği uyarısında bulundu'' diye yazdı. Financial Times, Komisyon'un 6 Ekim'de açıklanacak ilerleme raporunda yer alacak hususların daha çok Türkiye'nin insan hakları ve demokratik reformları temel alacağını kaydetti. AB bürokratlarının zinayı suç sayan yasa tasarısından rahatsızlık duyduklarını savunan gazete, ''Tasarıda yer alan hususların her ne kadar kadın ve erkeğe eşit yaklaştığı belirtilse de, bunun daha ziyade kadınlara karşı kullanılacağına dair kaygılar var. Eğer hükümet geri adım "TÜRKİYE KARŞITLARI" İLE "ULUSALCILAR" EL ELE; AKP NEREDE? 14/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı atmazsa, 6 Ekim'de yayımlanacak ilerleme raporunda Ankara'nın aradığı kendisine yeşil ışık yakan açık ifadeler yer almayabilecek'' şeklinde ifadelere yer verdi. Bunun da müzakerelerin gecikmesine, hatta AB liderlerinin müzakereler konusundaki kararlarını ertelemesine yol açabileceğini savunan gazete, bir AB yetkilisinin durumu, ''Türkler zinayla ilgili tasarıda açıkça taktik hatası yaptı. Avruya Komisyonu'nun tavsiye niteliğindeki raporundan birkaç hafta önce böyle bir karar alınırsa, bu işleri daha da karmaşık hale getirebilir'' diye yorumladığını vurguladı. financial Times, Türkiye'yi destekleyen bazı çevrelerin zina yasası tartışmalarının sürmesi halinde AB'ye üye ülkelerin Aralık ayında kesin bir karar almaktan kaçınmalarından ve bunu yerine yeni bazı şartlar ileri sürmelerinden endişe ettiklerini kaydetti. Tayyip Erdoğan'ın bugüne dek çeşitli vesilelerle sergilediği "vizyon"u ortaya koyabilmesi ve Türkiye ile AB'nin "statükocuları"na ellerini oğuşturarak bekledikleri "kozları" vermemesi için hala zamanı var... *********************************************************************** YA AK PARTİ'Yİ ALDATIYORLAR, YA DA AK PARTİ MİLLETİ... 14/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı NUH GÖNÜLTAŞ Türk Ceza Kanunu'nda yapılacak değişiklikler hakkındaki tartışmalar "zina" konusunda yoğunlaştırılıp ifade özgürlüğünü kısıtlayacak maddelerin göz ardı edilmesi ile ortaya ironik bir durum çıktı. AK Parti zina (aldatma) ile aldatılmaya çalışılıyor. Çünkü TCK'da yapılacak değişiklikler ile hem Türkiye'nin AB'den bir takvim alması önlenmeye, hem de Türkiye'deki zinde kuvvetler harekete geçirilmeye çalışılıyor. Bir taşla iki kuş vurmak üzereler. Hem AK Parti, hem de Türkiye zina ile aldatılıyor! Bunu kim yapıyor? Elbette Türk Ceza Yasası'nı hazırlayanlar. Yani AK Partililer mi! Bu konuda şüphelerim var. Onun için şimdilik söylenecek söz içinde şüphe taşımaya mahkum: Ya AK Parti'yi aldatıyorlar, ya da AK Parti milleti aldatıyor! İkinci ihtimal, hem aklen, hem siyaseten uzak görünüyor. O halde birileri AK Parti'yi zina ila fena halde aldatıyor, tuzağa düşürüyor. Bugün milletvekillerinin huzuruna geliyor tasarı. Bugüne kadar tasarının geçtiği aşamalar dikkate alındığında birileri gerçekten "aldatmanın tadına varıyor" olmalı. Önce taslak hazırlandı, Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in onayına sunuldu. Taslak Bakanlar Kurulu'ndan geçti, tasarı haline geldi. TBMM'in başta Adalet olmak üzere ilgili komisyonlarından geçti. Bütün bu süre zarfında kamuoyu "zina" konusunu öne çıkaran ve "Zina suç olursa şeriat gelir, şeriat gelirse zina yapan recm edilir" yaygarası koparan "bir kısım basın"ın oyununa geldi. Zina konusuna yoğunlaşıp tasarıdaki yeni yepyeni, eskisinden daha ağır anti demokratik bölümleri göremedi. CEMİL ÇİÇEK KİLİT BAKAN! Bu noktada Adalet Bakanı Cemil Çiçek kilit bakan. "Tasarıda yanlışlık varsa Genel Kurul'da düzeltilir" diyor. İyi de sayın bakan Genel Kurul'a gelene kadar geçen aşamalarda bu yanlışları siz görmediyseniz Genel Kurul'da milletvekilleri nasıl görecek? Son aşamaya kadar hatayla gelip son dakikada yapılabilecek düzeltmelerin ne kadarı millet menfaatine olur? YA AK PARTİ'Yİ ALDATIYORLAR, YA DA AK PARTİ MİLLETİ... 14/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı Bütün akil adamlar yeni TCK tasarısının insan hak ve hürriyetlerine önem vermediği, bunu esas almadığını söylüyor. Çünkü bu tasarıda 19 ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası getiriliyor ve bunlardan 14 tanesi devlet aleyhine işlenen suçların cezası olarak getiriliyor. Milletin devlete karşı korunması yerine devletin millete karşı korunması gibi ilkel ve "iç düşman esasına dayalı" bir anlayışla hazırlanmış. Bu tasarı ile niyetler cezalandırılıyor. Yeni suç tipleri getiriliyor. Millet aleyhine olan eski bir kısım yasalar yeniden canlandırılıyor. En önemlisi sivil itaatsizlik suç haline getiriliyor. Ve daha bir sürü şey... Başbakan'ın eski avukatı Necmettin Aydın yeni TCK tasarısının handikaplarını belki de en iyi ifade eden kişilerden biri oldu. Diyor ki, "Bu tasarı Tayyip Erdoğan'ın şiir okuduğu için yargılandığı dönemde çıkmış olsaydı Tayyip Bey ömür boyu hapis cezası alırdı!" Buyurun Sayın Başbakan, sayın bakanlar ve değerli milletvekilleriÖ Bizim sözümüzü dinlemek size ağır geliyorsa başbakanın avukatının sözünü dinleyin. Yaptığınız düzenlemenin ne anlama geldiğini, nelere mal olacağını, kimlerin başını ağrıtıp kimleri rahatlatacağını hesaplamadan, yasayı inceleyip sık dokumadan, en önemlisi Adalet Bakanı Cemil Çiçek'e "Bu bu nadir bu" diye sormadan elinizi kaldırmayın. Farkında değil misiniz yoksa size zinadan beter bir suç işletmek üzereler. Şimdi... AK Parti o kadar oy aldığı milletini kandırmayacağına göre birileri AK Parti ile fena halde "zina" yapıyor! Çünkü bu tasarı fena halde Adalete uzak, aldatmaya yakın! *********************************************************************** CAMBAZA BAK: ZİNA 14/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı NAZLI ILICAK Muhafazakâr tabanı zora sokacak bazı düzenlemeler, Türk Ceza Kanunu tasarısında yer alıyor. Buna mukabil, düşünce ve inanç hürriyetini zedeleyecek hükümleri değil de, biz zinayı tartışıyoruz. Galiba bu konuda bir andıç var. Nasıl Susurluk Refahyol Hükûmeti'ne karşı protestolara dönüşmüştü... Tayyip Erdoğan'a geri adım attırarak, siyasî zafer peşinde koşanlar da, zinayı parmaklarına doladılar. Gazetelerin zina manşetlerini gördükçe, bu konuda da bir andıç olduğunu düşünmeye başladım. Türkiye, Ceza Kanunu gibi, temel bir yasanın Meclis'te müzakere edilmesinin arefesinde. Ama maalesef anlı şanlı yazarlarımız sadece zinayı dillerine dolamışlar. Susurluk gibi Susurluk kazasından sonra, "derin devleti" protesto edenlerin eylemleri, nasıl bir anda Refahyol iktidarına karşı dönüvermişti. Refah Partisi'nin "derin devlette" hiçbir parmak izinin bulunmamasına rağmen, protestolar, başarılı bir operasyonla iktidara tepkiye dönüşmüş, ışıklar hükûmetin gitmesi için yanıp sönmeye başlamıştı. Şimdi bizim kimi köşe yazarları, "Bunun üzerinde sadece biz değil yabancı basın da duruyor" demekte. Halbuki yabancı basını besleyen, bizim gazetelerimizin manşetleri. İşi inada bindirip, müzakere takvimi alınmasına sekte vurulursa, bindiğimiz dalı kesmiş, kendi kuyumuzu kendimiz kazmış olmayacak mıyız? "Türkiye, Avrupa Birliği'nden dışlansın" diyen kızıl elma koalisyonunun, Kuva-yı Milliye takımının ekmeğine yağ sürülüyor. Bunu, Türkiye'nin AB üyesi olmasını hedef alan Hürriyet gibi bir gazete niçin yapar? İktidara CAMBAZA BAK: ZİNA 14/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı karşı böyle bir irade savaşına niçin girer? Ertuğrul Özkök, bu tartışmanın böylesine alevlenmesinin temelinde, gayritabiî bir şeyler olduğunu sezinlemiyor mu? Cambaza bak Koskoca bir temel yasa görüşülüyor. İki gündür Tercüman gazetesinde verildiği gibi, aksayan ve hürriyeti tehdit eden düzenlemeler mevcut. Bu yüzden de, basının canı yanacak. Meselâ, 159'uncu madde veya 312'nci maddedeki konular, özgürlükleri çok daha kapsamlı biçimde teminat altına alabilecek şekilde tasarıda yer bulabilirdi. Ama biz bunları hiç tartışmıyoruz; "Cambaza bak" diyerek, sadece zina ile meşgulüz. Herhalde, bazı meslektaşlarımız, tutuklandığı zaman, kafamıza dank edecek. Tasarı, halkı askerlikten soğutma veya askerleri kanunlara karşı itaatsizliğe tahrik edenler konusunda da bir düzeltme getirmiyor. Bunun yanı sıra, 146'ncı maddeye tekabül eden 310 ve 312'nci maddelerde, anayasayı ihlâl veya Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin görevini yapmasını engelleme, cebir unsuru olmasa dahi, suç sayılabilecek. Uzlaşma adına... Türk Ceza Kanunu'nda muhafazakâr kesimi de yakından ilgilendiren bazı hükümler mevcut. Teferruatını Tercüman'ın haberinde göreceğiniz gibi, tasarının 223'üncü maddesine dayanarak, pekâla başörtülü kadınlara yeni bir engel çıkarabilirler. Tasarının 219'uncu maddesi ise, sadece görev sırasında değil, din hizmeti veren kimselerin, vazifeleri dışında da, kanunları ve hükûmet icraatlarını kötülemesini suç sayıyor. Ayrıca verilen cezaları da yukarı doğru çekiyor. Hükûmet, CHP ile uzlaşma adına, bu konuları düzeltmeye çalışmadı. Belki önergelerle Meclis'te bir şekil verilecek. Gene uzlaşma adına, tasarının 112'nci maddesine, "eğitim hiçbir şekilde engellenemez" ibaresi eklenmedi. "Cebir veya tehdit kullanarak, bir kimseyi dinî, siyasî, sosyal, felsefî, inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya veya değiştirmeye zorlayan ya da bunu açıklamaktan onları men eden kişileri cezalandıran" 115'inci maddeye, "dinin emirlerine uymaktan men etmenin" suç sayılması hükmü eklenemedi. Zina ve din Zina konusuna gelince... Henüz tasarıda böyle bir hüküm yok. Bir önergeyle, müzakereler sırasında eklenecek. Hükûmet, siyasî bir yıpranmayı göze alarak, bu konuda geri atamayacak gibi görünüyor. Basın, İmam Hatiplerin düz liselerle eşit biçimde yarışmasını, eğitimin dinî ağırlık kazanması olarak takdim etmeyi başarmıştı. Yabancı gazeteler, bu yalanı dış kamuoyuna yansıtınca, İslâmiyet'e karşı zaten tedirginlik taşıyan Batı âlemi, hükûmet üzerinde baskı kurdu ve atılan adımdan vazgeçildi. Çünkü Tayyip Erdoğan, tartışma yaratmadan, kazasız belâsız, müzakere takviminin alınacağı tarihe kadar gelmek istiyor. Zinanın suç sayılması ise, İslâmî muhtevası olmayan, tamamen muhafazakâr bir öneri. Buna rağmen, Türk basının bazı kalemleri, konuyu din temeline oturtmayı başardılar. Verheugen, Tayyip Erdoğan'a, "Zinanın yasaklanması AB kriterlerine uymuyor" demedi. Sadece, "Böyle bir yasak, din ile ilişkilendirilerek, dış kamuoyunu etkiler ve güçlük yaratır" şeklinde konuştu. Bu uyarısında da haklıydı. Zinanın tesbiti Getirilmek istenen değişiklikte, zinadan dolayı verilecek 1 aylık hapis cezası zaten erteleniyor. Ayrıca, eşlerden birinin şikâyetine bağlı. Böyle bir şikâyet nadiren karşı karşıya kalınan bir olay. Zinanın Türk Ceza Kanunu'nda yer alması, şikâyetçi eşin zinanın tesbiti açısından işini kolaylaştıracak. Deniliyor ki, mesele, Medeni Kanun'da halledilsin, zina boşanma sebebi sayılsın veyahut nafaka ve tazminat miktarı zinaya CAMBAZA BAK: ZİNA 14/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı bağlı olarak artsın. Eğer, şikâyet eden eş, "kolluk kuvvetlerinden yararlanarak baskın düzenleyemezse", zinayı nasıl tesbit edeceksiniz? Bu yüzden, artık boşanmalarda "şiddetli geçimsizlik" gerekçe olarak gösteriliyor. Zinanın ispatı mümkün değil. Çünkü evli erkeğin veya kadının bir başkasıyla beraber farklı yerlerde görülmesi ve bunların fotoğraflanması zina değil, sadakatsizlik kapsamına giriyor. Zinanın ispatı için, cürmü meşut ve bunu takip eden adlî muayene gerekli. Bunu da kişinin, devletten yardım almadan yapması mümkün değil. Geri adım Konu hiç de önemli olmamakla birlikte, tıpkı Susurluk davasındaki gibi, yön değiştirerek farklı bir mahiyete büründü ve bir inatlaşmanın kaynağı haline geldi. Hukukî değil, tamamen siyasî zeminde tartışma yürütülüyor. Amaç, hükûmete geri adım attırmak ve Tayyip Erdoğan'ı mağlup etmek! *********************************************************************** ZİNA RAFA KALKIYOR: HÜKÜMET "ZİNA"YI BUZDOLABINA ALIYOR 14/09/2004 Vatan Manşet CEMİL ÇİÇEK AB'nin uyarıları ve kamuoyundan gelen tepkiler etkili oldu; AKP zinanın yeniden suç sayılması ısrarından vazgeçiyor AB çevreleri ve Türk kamuoyundaki yoğun tepki, AKP'yi zinanın yeniden suç olması konusundaki talebinde geri adım atma noktasına getirdi. Adalet Bakanı Cemil Çiçek, "TCK'da CHP'ye rağmen bir değişiklik düşüncesi içinde değiliz" dedi. Çiçek'in açıklaması, CHP'nin itirazını sürdürmesi halinde, AKP'nin zinanın suç haline getirilmesi konusunda ısrarcı olmayacağı, en azından bu düzenlemeyi hükümet olarak sahiplenmeyeceği yorumlarına yol açtı. AKP ile CHP arasında zina konusu dışında tasarının devrim kanunlarına muhalefet, görev sırasında din hizmetlerini kötüye kullanma, eğitim ve öğretim faaliyetlerinin engellenmesini düzenleyen maddelerine ilişkin uzlaşma görüşmeleri dün de sürdü. AKP ve CHP temsilcilerinin katıldığı toplantıda zina önergesi gündeme gelmedi. Adalet Bakanlığı Kanunlar ve Kararlar Müdürlüğü bünyesinde de bu konuda önerge metninin kaleme alınmadığı öğrenildi. Yeni yasama yılında 8 tasarıdan oluşan yargı reformunu Meclis'ten CHP ile uzlaşarak geçirmek isteyen AKP'nin zina konusunda şu taktiği izlemesi bekleniyor: TCK tasarısı bugünden itibaren Genel Kurul'da görüşülmeye başlanacak. Aile bütünlüğünün korunmasına ilişkin bölüme monte edilmesi düşünülen zinayı suç haline getirecek düzenleme konusunda AKP, CHP ile uzlaşma arayışlarını sürdürecek. İlgili bölüme gelindiğinde hükümet adına önerge verilmeyecek, ancak bir grup milletvekilinin imzasıyla zinanın şikayete bağlı suç sayılması önerilecek. AKP böylece son kez CHP'nin nabzını yoklayacak. CHP tavrını değiştirmezse, AKP zinanın suç olarak TCK tasarısına eklenmesinde ısrarcı olmayacak. Tepkiler etkili oldu AKP'nin geri adım atma eğilimine girmesinde, AB, başta TÜSİAD olmak üzere sivil toplum örgütleri ve kamuoyundan gelen eleştirilerin yanı sıra, 8 maddelik yargı reformu paketini riske atmama düşüncesi de etkili oldu. Yargı reformu kapsamında yeni yasama yılında TCK'nın yanı sıra Borçlar, İdari Yargılama, CMUK, Hukuk Muhakemeleri, Medeni Hukuk, Obdusmanlık ve Türk Ticaret Kanunu'nu Meclis'ten geçirmeyi planlayan AKP, reform paketini CHP ile uzlaşarak hayata geçirmek istiyor. Adalet Bakanı Çiçek, TCK tasarısının yargı reformunun omurgası olduğunu ZİNA RAFA KALKIYOR: HÜKÜMET "ZİNA"YI BUZDOLABINA ALIYOR 14/09/2004 Vatan Manşet belirterek, "Bu reformu gerçekleştirmek için CHP ile uzlaşmak zorundayız" dedi. TCK tasarısı için "Bu konunu CHP ile mutabakat halinde çıkarma niyetindeyiz" vurgulamasını yapan Çiçek, uzlaşma formülünü de şöyle açıkladı: "Üzerinde mutabakat sağlanan maddeler aynen Meclis'ten geçecek. Tartışmaları maddelerde biz de CHP de önerilerini söyleyecek, uzlaşma aranacak. Uzlaşma sağlanamazsa o madde tasandan çıkaralacak ve yerine yürürlükteki TCK'da aynı konuyu düzenleyen madde tasarıya eklenecek. CHP'ye rağmen bir değişiklik düşüncesi içinde değiliz." Kriz maddelerinin yürürlükteki TCK maddelerinin benimsenmesi yoluyla aşılması formülü, zina konusunda mümkün değil. Çünkü Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı nedeniyle mecvut TCK'da zinaya ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmuyor. Çiçek'in mutabakat formülünün işlemesi durumunda, zina yeni TCK'da suç olmayacak. Görüşülmeyecek İsminin açıklanmasını istemeyen üst düzey bir bürokrat VATAN'a yaptığı açıklamada, AKP'nin zina konusunda geri adım eğiliminde olduğunu doğruladı. "TCK tasarısıyla ilgili değişiklik önergelerinin şu an redaksiyonu yapılıyor. Zina, henüz gündeme gelmedi. Yarın da Meclis'in gündemine gelmeyecek" diyen bürokat, VATAN'ın 'AKP bu konudaki ısrarından vazgeçti denebilir mi?" sorusuna şu karşılığı verdi: "Evet. Şu anda görünen o. Yarın Meclis'in gündeminde zina yok diyebiliriz". *********************************************************************** ÖZGÜRLÜKÇÜLER, TCK İÇİN SAHAYA! 14/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı BEDRİ BAYKAM TCK zina tasarısı bugün parlamentoda görüşülecek. Bu utanç verici tasarıyı 21. yüzyılda bize dayatmak isteyen ve İran'ı kendilerine ütopik örnek olarak kabul etmiş bir hükümetin bu traji-komik çabasına karşı çıkılacak gün, bugün! 10 Eylül'de Tercüman'da Gülay Göktürk 'ü okurken üzüldüm! Kadıncağız yıllardır kendini Türkiye'deki İslami hareketin esasında çok ''demokrat ve liberal'' (!) olduğuna inandırmış; şimdi, yarattığı hayal dünyasının iskambil şatosu gibi çökmekte olduğunu görüyor: ''Bu muhafazakâr kesim, söz konusu eğitim olunca çocuğun aileye ait olduğunu, onun nasıl bir dini eğitim alıp almaması gibi konularda ailenin karar verme hakkına sahip olduğunu savunuyor ve devlet müdahalesine karşı çıkıyor. Ama konu cinsel ahlak olunca, çocukları zapt-ü rapta almak için derhal devleti ve yasaları yardıma çağırıyor... Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu.'' Aşk olsun, bu da bir şey mi Gülay Hanım? Pek ''Jakoben'' bulduğunuz yazarlardan Emin Çölaşan 'ın 21 Kasım 2002 tarihinde Hürriyet'te ''Daha Neler Olcek, Neler!'' başlıklı yazısı yayımlanmıştı. Önyargılarınızdan çıkıp, onun veya bizlerin yazılarını ''ya doğruysa'' diye şüpheciliğe prim vererek okusaydınız, bugün bu dizeleri yazmak durumunda kalmazdınız. Keza Akşam gazetesinde Ayşe Önal da ''Siyaset, yatak odasında en fazla üç kişiyi ilgilendiren zinayı kendisine dert edinmiş. Onurlarımızı dalgaya alıyor'' diyor. Kendisi de yıllardır ''demokrasi'' lafını her ağzına aldığında Kemalistleri dışlayıp siyasi-İslamı savunanlardan. Acaba siz ve diğer ''İslami Kesim'' avukatı medya dostlarınız, bugünlerde ''Bu ne iş'' diye kara kara düşünüyor musunuz? Kadınları işten çıkardılar uyanmadınız, laik- demokrat eğitimcileri görevden aldılar uyanmadınız, devlet ÖZGÜRLÜKÇÜLER, TCK İÇİN SAHAYA! 14/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı imkânlarını İslamcı sermayeye peşkeş çektiler uyanmadınız, daha bin bir şeriat çentiği attılar uyanmadınız ve de tüm enerjinizle ''bizlerle'' uğraştınız. Şimdi ise şaşkınsınız. Bari hatanızdan dönmeyi tam bilip, günah çıkaracak mısınız? Pek sanmıyorum. Dün Neşe Düzel Radikal'de hâlâ Ahmet Taşgetiren 'le konuşup, güya sıkıştırarak onların fikirlerini yaymaya devam ediyordu. 11 Eylül günü Vakit'te Ali Karahasanoğlu , demagojide nerelere kadar inilebileceğini şu sözlerle dile getirmiş: ''İki kişinin yatak odasında yaptıklarına devlet karışmamalıymış! Bu kafa ile giderseniz, 15 yaşından küçük birinin rızası ile ırzına geçilmesine de 'Devlet bu işe karışamaz' demeniz gerekir.'' Şu cümlenin uzaktan yakından tartışılan konu ile herhangi bir ilgisi var mı?! Başbakan, kafasına göre bulunduğu birkaç tutucu ortamda, referandumunu yapıvermiş, ''İşte bakın burada soruyorum, herkes zinaya karşı, bu suçtur'' diyerek, halka dayanıp bu ortaçağ tasarısını savunmaya kalkıyor. Peki o zaman şehit aileleri derneğinin önüne gidin: ''Yakaladığımız teröristleri besleyelim mi, asalım mı?'' deyin, ardından da, yanıtların yüzde 90'ı istediğiniz gibi gelince ''Gördünüz mü, işte bu yüzden idam cezası kalmalı'' diye görüş belirtin! Evet, ''Onlara'' dert. Tek referans noktaları şeriat düzeni olduğu için, artık bu ülkede insanların yaşam tarzlarına direkt müdahale etme yolunu seçecekler. İki sebepten: Birincisi, kendi tercihleri bu olduğu için, ikincisi tabanlarının tepkisi; ''Kardeşim, bu ne biçim hükümet? Biz iktidar olduk sandık ama.. bu ülkede herkes hâlâ 'keyifle' yaşamaya devam ediyor. Bu ne iş?'' şeklinde olduğundan... Onlar da ''gereğini yapmak için'' şimdi kolları sıvıyor. Yobaz tasarıyı yaşama geçirmek için sürülen sulandırıcı kremler arasında şu sözler var: ''Efendim, yalnız bir eşin şikâyetine dayalı olacak.'' Öyle mi? Öyleyse neden şimdiden genelevlerde kimlik kontrolü yapmaktan söz ediyorsunuz? Öyleyse neden otellerde kimlik kontrolü gündeme geliyor? Bunlar ''kimin'' şikâyeti üzerine yapılmış oluyor? Evli insanın ''eşi'' devlet mi? Gençler aralarında sevişirken şikâyet eden ''eş'' kim? Size ne? Bu arada AB'den de ihtarlar geliyor ''Bu kafa ile Sofya'ya dahi varamazsınız'' diye, hükümetin umurunda değil. Çünkü bana sorarsanız, zaten AB'ye girmek gibi bir arzuları da yok. Peki CHP ne yapıyor? Ne yazık ki, basına yansıyan haberler kötü. Önce tasarıya girecek eklere sözlü bir onay, hem de Genel Başkan'ın ağzından, ardından da kamuoyundan yükselen tepkiler karşısında ''Destek vermeyiz ama engel olmayız'' gibi akıl almaz pasif bir tavır. Kardeşim, buna engel olmazsan, neye engel olacaksın? Görüşmeleri tıka, kürsüye yürü, ama gericiliğe izin verme! Tüm CHP'li vekillerden sorumluluklarını hatırlamalarını ve kapıda bekleyen töre cinayetlerini, yaşam tarzı kâbuslarını görmelerini bekliyoruz. *********************************************************************** FRANSIZ LIBERATION GAZETESİ: YIKICI BİR ETKİ YARATIR 14/09/2004 Cumhuriyet Haber Fransa'da yayımlanan Liberation gazetesi, AKP hükümetince Türk Ceza Kanunu'nda (TCK) zinanın yeniden suç olarak değerlendirilmesine yönelik ilgili haberde, ''bu değişikliğin yıkıcı bir etkiye neden olma riski taşıdığı'' yorumunu yaptı. ''Türkiye aldatanları cezalandırmak istiyor'' başlığıyla çıkan haberde, Türkiye'de zinanın yeniden suç sayılmasına ilişkin farklı görüşlere geniş yer verildi. Brüksel'deki AB kaynaklarına FRANSIZ LIBERATION GAZETESİ: YIKICI BİR ETKİ YARATIR 14/09/2004 Cumhuriyet Haber dayanarak Türkiye ile tam üyelik müzakerelerinin 2005 sonundan veya 2006'dan önce başlamayacağı öne sürülen haberde, 'Bu riskin farkında olan iktidardaki AKP'nin, başarısızlığının nedenini önceden haklı çıkarmak istediği'' görüşüne yer verildi. Liberation gazetesinde yine Türkiye ile ilgili çıkan Brüksel kaynaklı ikinci bir haberde ise AB Komisyonu'nun Türkiye konusunda ikiye bölündüğü ifade edildi. AB Komisyonu'nun bir üyesinin görüşlerine atıfta bulunan Liberation, komisyon içinde 30 üyeden sadece 7'sinin Türkiye ile müzakerelere başlanmasına karşı çıktığını, bunun da Türkiye hakkında çıkacak olumlu bir raporun engellenmesine yeterli olmayacağını belirtti. *********************************************************************** GAZETENİN HABERİ ORTALIĞI KARIŞTIRDI 14/09/2004 Cumhuriyet Haber Financial Times 'AB zinayı çöpe atması için bir ay süre tanıdı' diye yazdı. AB yalanladı AB Komisyonu genişleme komiseri sözcüsü Filori, zinayı suç sayan yasa tasarısının kabul edilmesi durumunda AB'nin konuyu Kopenhag kriterlerine uygunluk bakımından inceleyeceğini ifade etti. İngiltere'de yayımlanan Financial Times gazetesi, Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye, ''zinayı suç sayan yasa tasarısını çöpe atmak için'' bir ay süre tanıdığını yazdı. AB Komisyonu genişleme komiseri sözcüsü Jean- Christophe Filori , haberi yalanladı. Gazetenin Brüksel ve Ankara ortak mahreciyle yayımladığı haberde, AB'nin bu sürenin sonunda istediği hedefe ulaşamaması halinde, Türkiye'nin AB'ye katılmak için yıllardır harcadığı çabaların zora gireceği bilgisine yer verdi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 'ın yasanın kadınları korumayı hedeflediğine dair sözlerine de yer veren gazete, ''Ancak Avrupa Komisyonu, Türkiye'ye bu yasa tasarısının Ankara'nın planlarına zarar verebileceği uyarısında bulundu'' diye yazdı. AB bürokratlarının zinayı suç sayan yasa tasarısından rahatsızlık duyduklarını vurgulayan gazete, ''Eğer hükümet geri adım atmazsa, ilerleme raporunda Ankara'nın aradığı kendisine yeşil ışık yakan açık ifadeler yer almayabilecek'' şeklinde ifadelere yer verdi. Görüşmeleri zorlaştıracak Elçin Poyrazlar 'ın haberine göre, Jean-Christophe Filori, Financial Times gazetesinin haberini yalanladı. Brüksel'de dün basına açıklama yapan Filori, böyle bir açıklamanın nereden geldiğini bilmediğini söyleyerek bu tür bir bilgiyi Genişleme Komiseri Günter Verheugen ve ekibinin vermediğini öne sürdü. Filori, bunun yanı sıra AB'nin Ankara'ya zina yasa tasarısının yok edilmesine ilişkin bir ay süre verdiği bilgisini ''garip'' bulduğunu da ifade etti. AB haber sitesi de Filori'nin zina konusuna ilişkin açıklamalara yer verdi. Zinayla ilgili düzenlemenin, Türkiye'nin reformlarla yarattığı olumlu imajı tersine çevireceğini belirten Filori, ''Müzakerelerin başlayıp başlayamayacağını zinaya bağlamaya gerek yoktur. Zina konusu, AB-Türkiye görüşmelerini daha da zorlaştıracaktır. Bu bir gerçek'' diye konuştu. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Namık Tan da AB Komisyonu'ndan zina konusunda Türkiye'ye herhangi bir mektup gelmediğini bildirdi. *********************************************************************** O ANIT ORADA DURDUĞU SÜRECE 14/09/2004 Hürriyet O ANIT ORADA DURDUĞU SÜRECE 14/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı ERTUĞRUL ÖZKÖK   HENÜZ güneş batmamıştı. Ankara serin bir akşama hazırlanıyordu. Briyantinli saçları özenle arkaya taranmış koyu lacivert takım elbiseli adam, binanın önünde resmi arabasından indi. Bir süre kapının önünde futbol oynayan gençlerle şakalaştı. Sonra binadan içeri girip kapıyı vurdu. İçeride güzel bir kadın onu bekliyordu. Kadın opera sanatçısıydı. Sevgilisi, operaya gitmesinden hemen önce gelmişti. Sanki onu işine uğurlamak istiyordu. Gerisini, romandan aynen aktarıyorum: ‘Adnan Bey yukarı çıktı. Kapı açıldığında elinde anahtarı sallandırıyordu. Ayhan Hanım’a vereceği sırada sert ve hızlı bir hareketle geri çekti. ‘Asla araba sürmeyeceksin. Seni yasaklıyorum. Şoförün adı Saim Efendi Cesur, sadık ve hürmetkárdır.’ Tanışmalarından hemen birkaç gün sonrasında kapıda son model gri renkli, bir Oldsmobile otomobil bekliyordu...’ * * * Lacivert elbiseli adam, sabaha karşı evden ayrılırken içindeki tek duygu derin bir aşktı. Gerisini yine romandan aktarıyorum: ‘Adnan Bey, Ayhan Hanım’ın penceredeki halini bir daha seyretmek istedi. Bir küçük rüzgár esti. Saçlarına, omuzlarına birkaç yaprak düştü. Belli ki, geçmişin yadı, hicranlı bir hasret gibi sert ve uhreviydi. Büyükhanım pencereye yanaştı. Perdelerin aralığından Adnan Bey’i seyretti. Saygılı ve uysal bir dokunuşla perdeleri kapattı. Dudaklarında sakin bir tebessüm ve gün görmüş bir tecrübe hükmü vardı: Cumhuriyet haremi hiç bu kadar güzel bir haseki görmedi...’ * * * Onu izleyen günlerde bu aşkın üzerine küçük bir bulut çöker. Adnan Bey, birkaç gün boyunca Ayhan Hanım’ı aramaz. Ayhan Hanım, bir akşam geç saatte operadan çıkar. Adnan Bey’in hediye ettiği Oldsmobile’in şoförüne, ‘Başbakanlığın önünden geç’ der. Başbakanlığın ışıkları hálá yanmaktadır. Ayhan Hanım öfkeyle arabadan iner ve kapıyı vurur. Şoförü arkasından fırlar. Trafik polisleri sert bir sesle şoförden arabayı kenara çekmesini isterken, Saim Efendi çareyi, güçlü bir ismin gölgesine sığınmakta bulur: ‘Hanımefendi, başvekilimizin yakınıdırlar...’ Aynı saniyelerde Ayhan Hanım ise yüzü Başbakanlığa dönmüş öfkeyle haykırmaktadır: ‘Ben Çakırbeyli’nin yorgun kısrağı değilim... Yüreği olanlar peşimden gelir.’ İsterseniz romandan yaptığım alıntıyı burada keseyim. Bazılarınız kimden söz ettiğimi anlamış olabilirsiniz. Ama genç okurlarım bilmeyebilir. Yukarda anlatılan kişi, Demokrat Parti döneminin Başbakanı Adnan Menderes’tir. Başbakanlığa doğru öfkeyle konuşan kadın ise opera sanatçısı Ayhan Aydan. * * * Pazar gününden beri Yılmaz Karakoyunlu’nun ‘Yorgun Mayıs Kısrakları’ romanını okuyorum. O ANIT ORADA DURDUĞU SÜRECE 14/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı Büyük bir keyifle; ama aynı ölçüde büyük bir hüzünle. Rahmetli Adnan Menderes’in hayatında 7 kadın tespit edilmiş. Bunların biri romanda ‘Ábide kadın’ olarak niteleniyor. Eşi Berin Hanım. Öteki altı kadının hepsi de evli. Bunlardan biri, yukarıda anlatılan Ayhan Aydan. Öteki, dönemin İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı’nın eşi Suzan Sözen. Yine Nişantaşı’nda oturan Senera diye bir başka evli kadın var. Adnan Menderes’in yaşadığı bu ilişkilerin hepsi, bugün tartıştığımız ‘zina’ kapsamı içine giriyor. Bu ilişkiler Yassıada duruşmalarında bile konu edildi. * * * Şimdi, ‘halk böyle istiyor’ diye bu ilişkiyi Ceza Kanunu’na sokmaya çalışanlara sesleniyorum. Türkiye’de bütün muhafazakár merkez partilerin hepsi ‘1950 misyonunun devamı olduklarını’ iddia ederler. Adnan Menderes; Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’la birlikte İstanbul’da aynı anıtmezarda yatıyor. Mezarlar bugün Türkiye’de birer özgürlük ve demokrasi anıtı olarak kabul ediliyor. Bu üç insan, katil veya hırsız olsalardı üzerlerine böyle bir anıt dikilebilir miydi? Ama bakın şimdi o insanların hayatlarındaki mahrem ve çok özel ilişkileri de hırsızların ve canilerin yargılandığı kanunun içine sokuyorsunuz. Bunu nasıl açıklayacaksınız? ‘Zamanaşımına uğramıştır’ gerekçesine mi sığınacaksınız? Yoksa demokrasi kahramanlarına özel bir muafiyet mi sağlayacaksınız? Nereden bakarsanız bakın zina kanunu, ikiyüzlü, çifte standartlı bir kanun olacaktır. ‘AB böyle istiyor’, ‘Bunu istemek şeriatı getirmektir’ gibi laflar bence hiç önemli değil. Önemli olan, kendi kendimize karşı samimiyetimiz... *********************************************************************** ZİNA MEKTUBU 14/09/2004 Hürriyet Haber Türk Hükümeti’ne resmi bir yazı gönderen Avrupa Birliği Komisyonu, zina konusunda açıklama istedi ve ‘Hükümetiniz bu konuda ne düşünüyor’ diye sordu. Ankara geçen hafta gönderilen mektuba henüz yanıt vermedi. AVRUPA Birliği Komisyonu, Türk Hükümeti’ne ‘resmi bir yazı’ göndererek, ‘Zina konusunda’ açıklama istedi. Bu konudaki tartışmalara ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kamuoyuna yaptığı açıklamalara değinilen mektupta, ‘Hükümetiniz bu konuda ne düşünüyor?’ sorusu soruldu. Bu resmi yazıyla birlikte AB Komisyonu, 6 Ekim’de yayınlanacak olan İlerleme Raporu’nda zina konusuna geniş şekilde yer vereceğini de Ankara’ya resmen duyurmuş oldu. AB Komisyonu yetkililerinden edinilen bilgilere göre, geçen hafta gönderilen ‘resmi mektuba’, Ankara’dan henüz yanıt gelmedi. Bir AB Komisyonu yetkilisi, Türkiye’de zina konusundaki tartışmalar ve hükümetin bu konudaki tutumunun, Türkiye dosyasına zarar verdiğini ‘itiraf etmek zorunda’ olduğunu belirterek, ‘Komisyondan gönderilen resmi yazıya gelen cevap, 6 Ekim raporunu olumlu ya da olumsuz etkileyecek’ dedi. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ise AB’nin zina konusunda Türkiye’yi uyaran bir mektup gönderdiği haberini yalanladı. İnceleme yaparız ZİNA MEKTUBU 14/09/2004 Hürriyet Haber AVRUPA Birliği Komisyonu Sözcüsü Jean-Christophe Filori, Türkiye’nin AB üyeliğine hazırlanmak için reformlarda belirgin bir ilerleme sağladığını, ancak birliğin istediği kriterlerin uygulanması için daha fazlasını yapması gerektiğini söyledi. Filori, bir gazetecinin, ‘Zina suç olursa bu Kopenhag kriterlerine uyar mı’ sorusunu ise ‘O zaman bu konuda bir inceleme yapmamız gerekir’ diye yanıtladı. Türkiye’nin işi zorlaşır BRÜKSEL’de AB Dışişleri Bakanları toplantısına katılan İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw ve Fransa Dışişleri Bakanı Michel Barnier, zina tartışmalarının Türkiye’ye zarar verdiğini söylediler. Dışişleri Bakanı Straw, zina tasarısının henüz meclisten geçmediğini belirterek, ‘Bu tasarının Türk meclisinden geçip geçmeyeceğini bilmiyoruz, ancak biz aralıkta Türkiye’nin AB’den tarih almasını destekliyoruz’ dedi. Zina tasarısının kabul edilmesi durumunda Türkiye’nin AB yolunda zorluklar ile karşılacağına işaret eden Straw, ‘Eğer zina konusundaki bu öneri, öneri olduğunu tekrarlıyorum, yasa haline gelirse o zaman Türkiye için zorluklar yaratacaktır. Bekleyip, görelim’ diye konuştu. Fransa Dışişleri Bakanı Michel Barnier de, Türkiye’nin reformlar konusunda çok yol kat ettiğini ve daha kat edilecek yol olduğunu söyledi ve şöyle devam etti: ‘Zina konusunun ceza gerektiren bir suç olarak kabul edilmesi, Türkiye’nin geri adımı olur.’ FINANCIAL TIMES'IN HABERİ     Bu arada Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, Financial Times gazetesinde yayınlanan, AB'nin, zinayı suç haline getirmekten vazgeçmesi için Türkiye'ye 1 ay süre verdiği yönündeki habere ilişkin bir soru üzerine, “söylendiği gibi AB'den bu şekilde Türkiye'ye yazılmış bir yazının bulunmadığını, bunların doğru olmadığını” söyledi. *********************************************************************** AB, TARİHE MECBUR, ZİNA BAHANE OLMAZ 14/09/2004 Hürriyet Haber CEMİL ÇİÇEK Hükümet Sözcüsü ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek, zina suçuna ceza öngören yeni Türk Ceza Kanunu (TCK) görüşmeleri öncesinde AB’nin kaldırılmasını istediği zina maddesini kastederek, AB’yi sözünde durmaya çağırdı. Çiçek, ‘Avrupa’nın şunu bunu önümüze koymasına hiç gerek yoktur. Bize tarih vermeye mecburlar’ dedi. Çiçek, Türkiye’nin siyasi kriterleri tam olarak yerine getirdiğini ve bahane aranmadan tarih verilmesi ve müzakerelere başlanması gerektiğini savundu. Türkiye Adalet Akademisi’nin yeni dönem eğitim faaliyetine başlaması nedeniyle dün Ankara Adliye Sarayı’ndaki törende konuşan Çiçek, özetle şöyle dedi: HEDEF MEDENİ DÜNYA TBMM gündemindeki TCK Tasarısı yepyeni, özgün bir tasarı, bu ay içinde yasalaşması noktasında gerekli kabulü bulacak. Durup dururken bu değişiklikler yapılmıyor. Bir medeni dünya içinde yer almaya çalışıyoruz. TARİH VERMEYE MECBUR 17 Aralık, bunun için önemli bir tarihtir. Avrupa’nın şunu bunu önümüze koymasına hiç gerek yoktur. Bize tarih vermeye mecburdurlar. Bunu da bu şekilde ifade etmek istiyorum. Çünkü siyasi kriterlerin tamamı yerine getirilmiştir. Eksiklikler varsa, müzakere sürecinde düzeltilir. AB, TARİHE MECBUR, ZİNA BAHANE OLMAZ 14/09/2004 Hürriyet Haber SÖZÜNDE DURMAMIŞ OLUR Şunun bunun yer alması almaması TCK’da bir eksiklik olarak görülebilir. Çağdaş dünyanın değerleri ile uyuşmuyor denebilir. Ama bir şey daha çağdaş dünyanın değerleri ile uyuşmuyor. Bu da verdiği sözde durmamak. Avrupa, 17 Aralık’ta tarih vermediği, müzakereye başlamadığı takdirde verdiği sözde durmamış olur. Bu da çağdaş dünyanın değerleri ile uyuşmayan bir husustur. İçinde yer almaya çalıştığımız bu dünyanın bazı öncelikleri, uygulamaları var. Bunu ister istemez vaktinden önce iç hukukumuza uyarlamaya mecburuz. Beyaz güvercin uçurdu YENİKENT Belediyesi’nce önceki gün düzenlenen Kavun Festivali’ne katılan Adalet Bakanı Cemil Çiçek, beyaz güvercin uçurdu. Eskiden il ve ilçelerde kurulan panayırlarda, hem üretim bayramı yaşandığını hem de gelenek ve kültürün yaşatıldığını, zamanla panayırların yerini festivallerin aldığını ifade eden Çiçek, Yenikent’in, Ankara’nın parlayan yıldızları arasında yerini alacağını anlattı. *********************************************************************** ZİNA NİYE SUÇ OLMAMALI? 14/09/2004 Radikal Makale Erdoğan, zinanın kadınların onurunu kurtarmak için suç olması gerektiğini savunuyor. Halbuki bu tür bir müdahale insanların onurlarını daha çok örseler. Tarihte daha ağır cezalar verilmesine rağmen zina önlenemedi. Zinanın suç sayılması çocukları da çok kötü etkiler. Ayrıca evliliği sarsan zinadan başka olaylar var. Onlara da mı ceza verilecek? Evlilik kurumu ve ona bağlı olarak ortaya çıkan zina kavramı babalığın bilinmediği ve babalığa önem yüklenmediği dönemlerde (anaerkil dönem) söz konusu değildi. Tarımda sabanın devreye girmesi sonucu değişen ekonominin erkeğin durumunu güçlendirerek mülkiyet ve miras kavramlarını ortaya çıkarmasıyla birlikte erkeğin çocuğun kendi tohumu olduğunu kavraması İKTİDAR TUTKUSU ve DÖLÜN DEVAMI düşüncesine egemenlik kazandırmıştır (ataerkil dönem). Erkek, döllerinin yaşamını ve başarısını kendi başarısı ve yaşamı olarak görmeye başlamıştır. Tutku artık kuşaktan kuşağa geçmektedir. Soyun bozulması korkusu erkek egemen dönemde rekabeti, hırsı ve savaşları artırmıştır. Yasal çocuklar erkeğin egosunun bir devamıdır. Bu nedenlerle erkek egemen toplumun kadın bedeni üzerinde denetimi başlamıştır. Çocuklarının babası olmak isteyen erkekler babalığın bilinmediği dönemlerde daha özgür olan kadınların özgürlüklerine kısıtlamalar getirmişlerdir. Bu dönemde cinsel ahlak kuralları sadece kadınlara yönelikti. Tektanrılı dinlerle birlikte günah kavramı ortaya çıkınca kadın bedeni denetlenmesi gereken bir günah nesnesi gibi algılanmaya başlanmıştır. Ancak bu dönemde cinsel ahlak kuralları kuramsal olarak erkekleri de kapsamı içine alır gözüktüyse de bu sınırlamaları erkeklere uygulamanın zorluğu erkeklerin bu kuralları çiğnemelerine hoşgörü ile bakılmasına neden olmuştur. Böylece ana tanrıça kültünün bastırılıp kadının özgür cinselliğinin günaha dönüştürüldüğü süreç başlamıştır. Zina genel tanımı ile evli bir kişinin eşinden başka bir kişi ile cinsel ilişkiye girmesidir. Zina ile ilgili yasaklar her toplumun evliliği düzenleyen yasalarının bir bölümünü oluşturmuştur. Zina da evlilik kurumu gibi evrensel ve evlilik kadar yaygın olmuştur. Asur'da kocasını aldatan kadının burnu kesilir, onunla cinsel ilişkiye giren erkek de hadım ZİNA NİYE SUÇ OLMAMALI? 14/09/2004 Radikal Makale edilirdi. Babil'de Hammurabi Yasaları ise eşini aldatan kadının sevgilisi ile birlikte bağlanarak suya atılıp boğulmalarını öngörüyordu. Roma İmparatorluğu'nda zina ev reisine karşı işlenmiş bir suç olarak kabul ediliyordu. Zina eden kadın koca tarafından öldürülürdü. Kocanın zinası ise suç değildi. Yahudilik ve Hıristiyanlık'ta zinanın suç olduğu açıkça belirtilir. Evlilik mukaddes bir kurum olarak kabul edilince kocanın zinası da suç olarak kabul edildi. İslam'daki ceza: Taşlamak İslam hukukunda ise evli erkek veya kadının taşlanarak öldürülmesi öngörülmüştür. Suçu işleyen bekâr ise değnek vurma cezası uygulanırdı. Doğal hukuk anlayışı ile birlikte zina sözleşmeye uymama olarak kabul edildi (Ayhan Önder-Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler). Bu anlayışın sonucu cezalar hafifletildi. Daha sonra ise zina eşler arasında bulunması gereken sadakat görevinin ihlali olarak nitelendirildi Bunun sonucu Avrupa'da önce şikâyete bağlı bir suç haline geldi, sonra suç olmaktan çıktı. Tarihsel gelişim gösteriyor ki zinanın suç sayılmasının ne toplumsal ne bireysel yararı bulunmaktadır. İngiltere, Fransa, Almanya, Hollanda, İsveç, Norveç, Bulgaristan başta, Avrupa ülkelerinde zina suç sayılmamaktadır. Zinanın suç sayılmamasını destekleyen ve doktrinde de kabul gören gerekçeler şunlardır. 1) Zinanın suç sayılmasını gerektiren neden evlilik kurumunu sarstığı görüşü ise evlilik kurumunu başka nedenler daha çok sarsmaktadır. Eşlerden birinin evi terk etmesi, ailenin geçimi ile ilgilenmemesi, eşlerden birinin ahlaksız ve kötü bir yaşam sürmesi, alkol bağımlısı olması gibi nedenler evlilik kurumunu zinaya göre daha etkili bir şekilde sarsmaktadır. Devletin bu eylemleri cezalandırmayıp, bunlar arasından zinayı seçip suç olarak saptaması ilginçtir. (Ayhan Önder a.g.y.) 2) Devlet evlilik içinde yaşayan eşler arasında duygusal ilişkiyi, yaşamı paylaşmayı ve uzlaşmayı hiçbir zaman ceza yaptırımı ile kuramaz. Devletin bu karışması ile düzelebilecek bir ilişkinin daha da olumsuz bir noktaya gelmesi sonucu doğmaktadır. Zinanın şikâyete bağlı bir suç olduğu dönemde uygulamada eşler arasında çirkin pazarlıklar yapılmasına, kişisel öç alma duyguları tatmin edilerek özel yaşam ve ilişkinin düzeysiz bir şekilde kamuya mal olmasına neden olunmuştur. Yasalar kişisel öç alma duygularına alet olmamalıdır. 3) Devletler zina suçuna ağır yaptırımlar uygulamalarına rağmen bu eylemin yapılmasını engelleyememişlerdir. Tarihsel gelişim bu eylemin suç olarak düzenlenmesinin teorik olarak açıklanamadığını, pratik yönden de bir yararı bulunmadığını göstermektedir. 4) Aşk, ahlak kurallarından güçlüdür. Ceza tehdidi bunu önleyemez. Bu eylem çok yapılmasına rağmen zinanın suç olduğu dönemde dava sayısının az olması anlamlıdır. Bu eylem eşin dışında sosyal tepki doğurmamaktadır. 5) Zinanın suç sayılmasının asıl önemli sonucu çocuklar üzerindeki olumsuz etkisidir. Çocukların anne ve babaları ile ilgili tüm değerleri ve duyguları yerle bir edilmekte, cinselliği bireysel bir alan olarak değil, resmi denetime tabi bir alan olarak algılamalarına neden olunmaktadır. Anne veya babanın başka bir insanla polis tarafından yakalanıp tutuklanması tablosunun çocuklarda ruhsal çöküntülere yol açması kaçınılmazdır. Evliliği koruyacağım diye çocukları yaralamanın, onları yitirmenin bir anlamı var mıdır? Duygular yasa ile korunamaz 6) Zinanın suç sayıldığı dönemde yargıya intikal eden her zina olayı bir sosyal rezalet olarak yaşanmıştır. Aşk, sevgi, saygı ve güven duygusu yasa ile korunamaz. Eşinin sadakatini korumak için ihtiyatlı bir eş, ceza yasası maddelerinden daha başka şeylere güvenmelidir. (Garraud, aktaran ZİNA NİYE SUÇ OLMAMALI? 14/09/2004 Radikal Makale Faruk Erem-'Türk Ceza Kanunu Şerhi Özel Hükümler') 7) Çağdaş bir topluluk olarak yaşamak için kesin olarak cezalandırılması zorunlu olan eylemlerden başkalarının cezalandırılmaması önemli ve evrensel bir ceza hukuku ilkesidir. (Manzini, aktaran Erem-a.g.y) Tarihsel gelişim ve yukarıda belirtilen gerekçeler göstermektedir ki çağdaş bir toplumda zinanın suç sayılmasının hiçbir gerekçesi olamaz. Demokratik bir toplumda devletin onurlarını koruyorum gerekçesiyle bireylerin özel yaşamlarına sırf bir tarafın isteğiyle müdahale etmesi düşünülemez. Aksine böyle bir müdahale insanların duygularını ve onurlarını örseler. Medeni Kanun zinayı boşanma nedeni olarak kabul etmiştir. Zinanın asıl boşanma nedeni olarak değil, tali bir neden olarak gösterilmesi daha uygun olacaktır. Sevgi, saygı ve güven duygusunun yitirilmesi asıl nedendir. Kuşkusuz kusursuz eşin, kusurlu eşten tazminat isteme hakkı her zaman bulunmaktadır. Dr. Ümit Kardaş: Avukat *********************************************************************** ZİNA GÜNAHTIR AMA DÜZENLEME SİYASETİN İŞİDİR 14/09/2004 Hürriyet Haber ALİ BARDAKOĞLU Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, zinanın bütün dinlerde haram ve günah olduğunu, ancak bu konudaki düzenleme yapmanın siyasetin alanına girdiğini bildirdi. Bardakoğlu dün yaptığı yazılı açıklamada, zinanın bütün dinlerde haram ve günah olduğunu vurgularken, ‘Ancak zinanın hukuk düzeninde yasalarla cezai müeyyideye bağlanıp bağlanmayacağı veya nasıl cezalandırılacağı ise bundan ayrı bir konudur. Bu alanda hukukun ve siyasetin neyi nasıl yapacağı elbette ayrı bir süreçte ve zeminde olacaktır’ dedi. Zinanın ceza kanununda suç olarak yer alması konusundaki tartışmaların yasamayı ve siyaseti ilgilendirdiğini belirten Bardakoğlu, bu konuda Diyanet’in yorum yapmasının doğru olmadığını savundu. *********************************************************************** DİNİ NİKÁH DA ZİNA 14/09/2004 Hürriyet Haber GÜLDAL AKŞİT Muhafazakar kesimde ‘dini nikáh’ dışında ‘birlikte yaşamak’ var. Bunların yasalar önünde birbirinden farkı yok. Eğer şikayet olursa dini nikahın da zina olarak nitelendirilmesi ve cezalandırılması son derece doğal. KA-DER’in (Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği) Eczacıbaşı Topluluğu’nun sponsorluğunda düzenlediği ’Türkiye ve AB’de Kadınlar: Ortak Bir Arayışa Doğru’ konulu uluslar arası sempozyum, Türkiye’deki zina tartışmalarının gölgesinde dün, Boğaziçi Üniversitesi’nde başladı. KA-DER Başkanı Ayşe Bilge Dicleli ve Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı sempozyumun açış konuşmasını yaptı. Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Güldal Akşit, konuşmasından sonra gazetecilerin sorularını yanıtlarken, zina tartışmalarıyla 300’ün üzerinde önemli maddeyi içeren TCK’nın reform niteliğindeki içeriğine DİNİ NİKÁH DA ZİNA 14/09/2004 Hürriyet Haber gölge düşürüldüğünü söyledi. Akşit şöyle dedi: ‘Bugün toplumun taleplerine baktığımızda, zina halen bir Türkiye’de ve dünyanın pek çok ülkesinde bir boşanma nedenidir. Yani zina, affedilebilir anlamda bir fiil değildir. Zinanın suç sayılması dünyanın sonu olarak algılanmamalıdır. Eğer bu fiil TCK’ya alınacaksa, kadın erkek arasında eşit uygulanmak ve şikayete bağlı olmak üzere yer almalıdır. Bu sadece Anayasal bir hak olarak görülmelidir. Ben bunun başka bir izahını göremiyorum. Neden bu kadar çok gürültü koparıldığını da açıkçası anlayamıyorum. Muhafazakar kesime gittiğiniz zaman bir ‘dini nikah’ var, muhafazakar kesimin dışına çıktığınızda da bir ‘birlikte yaşamak’ var. Bunların birbirinden hiçbir farkı da yok. Neden yok. Resmi anlamda, yasalar önünde yok. Öyle baktığınız zaman da, dini nikahlı kişinin de eğer resmi bir evliliği var da bir veya birden fazla eş almışsa, eğer şikayet olursa, bunun da zina olarak nitelendirilmesi ve cezalandırılması son derece doğal.’ *********************************************************************** KADINLAR ZİNA YASASINA KARŞI ANKARA’YA YÜRÜYOR 14/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı GILA BENMAYOR ZİNA meselesi günlerden beri hem bizim, hem yabancı basının gündeminde. Zinaya ceza getirmeyi öngören Türk Ceza Kanunu (TCK) görüşmeleri ise bugün başlıyor. Müthiş bir zamanlamayla, Meclis’teki kritik görüşmelerden tam bir gün önce İstanbul’da ‘Türkiye ve AB’de Kadınlar’ sempozyumu yapılıyor. Eczacıbaşı’nın desteklediği sempozyuma Türkiye’de kadın hakları için mücadele etmiş önemli isimler katılıyor. Görebildiklerimin arasında, siyaset bilimci Şirin Tekeli, BM Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi Komitesi Başkanı Profesör Feride Acar, BM İnsan Hakları Komisyonu, Kadına Yönelik Şiddet Özel Raportörü Profesör Yakın Ertürk, KA-DER Dış İlişkiler Sorumlusu Dr. Selma Acuner var. Açılış konuşmasını yapan KA-DER Genel Başkanı işi özetliyor: ‘TCK’dan kadın düşmanı maddelerin kaldırılmasını istiyoruz...’ Bekaret testleri, namus cinayetleri ve nihayet zinanın suç sayılması. Kadın-erkek eşitliğine gölge düşüren her şey. Sempozyumun açılış konuşmalarından biri de Kadından Sorumlu Devlet Bakanı Güldal Akşit’ten. TCK’daki yeniliklerin yeterince tartışılmadığı ve projektörlerin zina meselesine çevrildiği görüşünde. Akşit de, AKP’nin arkasına sığındığı ‘toplumdan gelen talep’ gerekçesinden söz ediyor. Cumartesi günü, AKP’nin ‘Finişe Beş Kala’ toplantısında aynı masayı paylaştığım AKP’li iki milletvekiline göre de, toplumdan gelen talep ‘aile birliğini korumak’ için zinanın suç kapsamına alınması. Hatta milletvekillerinden biri İngiltere örneğini veriyor. 1980’li yıllarda İngiltere’de bebeklerin yüzde 30’u gayri resmi ilişkiden doğarken, bu rakam şimdi yüzde 50’lilere varmış. Milletvekili ‘bu çocukların durumunu düşünün’ diyor. ‘Peki, bir resmi eşli, iki kumalı evde yaşayan çocuklar daha mı sağlıklı yetişecek’ soruma ise direkt bir cevap yok. Bu arada, Verheugen’in zinayla ilgili sözleri de AKP camiasında pek hoş karşılanmamış. KADINLAR ZİNA YASASINA KARŞI ANKARA’YA YÜRÜYOR 14/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı İstanbul’daki Türkiye ve AB’de Kadınlar Sempozyumuna dönersek, Ayşe Bilge Dicleli’den, başta KA-DER çeşitli kadın kuruluşlarının bugün TCK görüşmeleri sırasında Meclis’e yürüyeceklerini öğreniyoruz. İşin güzel yanı, KAGİDER’in geçtiğimiz aylarda oluşturduğu ‘Kadın Fonu’nun ilk maddi desteğini bu yürüyüşe katılacak kadınlara ayırmış olması. *********************************************************************** EKONOMİ ‘ZİNA’YA ENDEKSLENİYOR 14/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı ERDAL SAĞLAM DÜN sabah saatlerinden itibaren, bankacılarla yaptığımız telefon sohbetlerinin konusu birdenbire değişti. Bankacılar, artık ‘zina maddesi ne olacak, Hükümet ne yapacak?’ diye sormaya başladılar. Çünkü 10 gündür devam etmesine karşılık, AB’den gelen tepkiler artıp, Hükümetten gelen mesajlar karmaşıklaştıkça, zina tartışması piyasaları etkilemeye başladı. Yani zina maddesinin Türk Ceza Kanunu’na girip girmeyeceği, piyasaların baktığı en önemli gelişme haline geldi. İç piyasada zina konusunun bu kadar büyük tepki çekmesinde, New York Times, Financial Times gibi saygın gazeteler de konuyla ilgili çıkan yazılar etkili oldu. Bunun da dışında piyasalar, geçen hafta zina konusunda ‘Nasıl olsa Hükümet çark eder’ diye bakıyorlardı ama gelen ısrarlı demeçler piyasaları, ‘Acaba geri dönmeyecekler mi, neden böyle yapıyorlar’ diye endişelere sevk etti. New York Times, ardından da Financial Times Gazetelerinde Türkiye haberleri bu kez, ‘zina’ odaklı yer aldı. New York Times’da yer alan yorum çok sert. Şöyle: ‘Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine kuşkuyla bakanlara, aralıkta hayır demeleri için önemli bir sebep verilmiş olacak. Böyle talihsiz bir sonuç çıkarsa, Erdoğan kendisi dışında suçlayacak birini aramasın.’ AB bürokratlarının zinayı suç sayan tasarıdan duydukları rahatsızlığı dile getiren Financial Times ise ‘Eğer Hükümet geri adım atmazsa 6 Ekim’de yayımlanacak olan ilerleme raporunda, Ankara’nın aradığı kendisine yeşil ışık yakan açık ifadeler yer almayabilecek’ diyor. Bunun müzakerelerin gecikmesine, hatta AB liderlerinin müzakereler konusundaki kararlarını ertelemesine yol açabileceğini savunan gazete, bir AB yetkilisine dayandırarak, ‘Türkler zinayla ilgili tasarıda açıkca taktik hatası yaptı. Avrupa Komisyonu’nun tavsiye niteliğindeki raporundan birkaç hafta önce böyle bir karar alınırsa, bu işleri daha karmaşık hale getirebilir’ yorumunu yazdı. Financial Times, Türkiye’yi destekleyen bazı çevrelerin zina yasası tartışmalarının sürmesi halinde AB ye üye ülkelerin aralık ayında kesin bir karar almaktan kaçınmalarından ve bunu yerine yeni bazı şartlar ileri sürmelerinden endişe ettiklerini kaydetti. NEDEN ANİDEN ORTAYA ÇIKTI Piyasaların kafasını karıştıran, bu işin altında ‘başka bir şey aramaları’na sevkeden gelişme ise ‘ne olup da zina meselesinin birdenbire ortaya çıktığı’ konusu. Piyasa yetkilileri, işin altında ‘Hükümetin bilerek çıkardığı bir sorun olup olmadığını’ araştırıyor. Bazı bankacılar, ‘Acaba 6 Ekim’deki raporun kötü çıkacağı sinyali alındı da, zina meselesi ortaya atılıp bir pazarlık mı yapılıyor’ sorunun yanıtını arıyorlar. EKONOMİ ‘ZİNA’YA ENDEKSLENİYOR 14/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı Ankara’da bu senaryoyu daha da geliştirip, ‘AB’den gelecek kötü karar karşılığında AKP’nin tabanını tatmin çabası’ diye görenler var. Bunun dışında, AKP’nin yine tabanını tatmin için bu konuyu ortaya attığı ve yine ‘Getirdik ama yapamadık’ diyerek, tabanının hassasiyetleri ile oynamaya devam ettiğini söyleyenler var. Şahsen, bunun bu kadar karmaşık bir komplo teorisiyle açıklanabileceğini sanmıyoruz. Ne kadar aniden ortaya çıkmasında şüphe duyulacak bir yön olsa da, zina konusunun AKP’nin YÖK, 2-B ve imam-hatip gibi tabana dayalı siyasi argümanlardan geri duramadığını gösterdiğini sanıyoruz. Yani başına gelecekleri göremediler gibi geliyor, bize... Peki şimdi ne olacak? Bizce de geri adım atılacak ama bu geri adım daha öncekilerle birleşip daha fazla birikim yaratacak. Yani AKP içinde işler artık eskisi kadar kolay olmayacak. Siyasi liberalizm ile ekonomik liberalizmin birbirinden ayrılmaz bir bütün olduğunu, AKP henüz kabul etmiş değil. Ettiğinde ise kendisi ve ülke için çok mu geç olacak, bilmiyoruz. Bildiğimiz bir şey var ki; öyle ya da böyle, siyasi açıdan gergin günlere girdiğimiz... IMF’yle anlaşma ve AB’den müzakere süreci kararı çıkması halinde bile, işler zorlaşıyor. *********************************************************************** TOPUZ: ÇİÇEK 'ZİNA'YA KARŞIYDI 14/09/2004 Radikal Haber ALİ TOPUZ CHP Grup Başkanvekili Ali Topuz, TBMM'de dün dün gazetecilerle yaptığı sohbette, TCK tasarısına zina suçunun neden konulmaya çalışıldığı konusunda bir 'komplho teorisi' ortaya attı. TBMM Adalet Komisyonu ve alt komisyonda bir sene tartışıldığını, ancak bu sürede ne komisyonda ne alt komisyonda AKP'nin zina konusunda öneri getirmediğini hatırlattı. Topuz, sadece çalışmaların sonuna doğru AKP'li bir milletvekilinin konuyu gündeme getirmek istediğini, ona da başta Adalet Bakanı Cemil Çiçek olmak üzere diğer AKP'lilerin karşı çıktığını anlattı ve "Ne oldu da sonradan bu konu gündeme getirildi" diye sordu. Topuz, kendi sorusunu da şöyle yanıtladı: "Bu son konuşmadan sonra, AKP'nin destekçisi çeşitli cemaatler ayağa kalktı ve ayıldılar. Başbakan'ı baskı altına aldılar. Sayın Erdoğan da AB ile cemaatler arasında, ortada kaldı. Tabii, cemaatler ağır bastı." *********************************************************************** BİR BİLDİKLERİ OLMALI 14/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı FEHMİ KORU Meclis yarın olağanüstü toplanacak, gündeminde Türk Ceza Kanunu (TCK) tasarısı bulunuyor... Tasarı henüz Meclis'te görüşülmeden başlayan tartışma sürecinde tonlarca mürekkep sarf edildi; herkes aklına geleni söyledi. Ancak, bütün tartışma, henüz tasarıya girmemiş 'zina' ile ilgili muhtemel düzenleme üzerinde yoğunlaşmış görünüyor. Konuya değgin görüş BİR BİLDİKLERİ OLMALI 14/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı açıklamayan yerli-yabancı kimse kalmadı. Şimdi cevabı merak edilen soru şu: AB başkentlerinden de tepki çeken 'zina' ile ilgili düzenlemede Başbakan Tayyip Erdoğan ısrarcı olacak mı, yoksa bu konuda geri adım mı atılacak? Başbakana yakın kaynaklar, 'zina'yı şikâyete bağlı bir suç sayıp cezalandırma konusundaki tavrından kolay kolay dönmeyeceği kanaatindeler. Tartışmaları yakından izliyor ve kullanılan argümanları değerlendiriyor Başbakan Erdoğan; ancak, anlaşıldığı kadarıyla, itirazları tavır değiştirmeyi gerektirecek güçte bulmuyor. 'Aile birliğinin korunması' ve 'kadının onuru' gibi sebeplerle zinanın şikâyete bağlı bir suç olmasında ısrar edeceğe benziyor. Konu bu kadar basit değil; özellikle AB çevrelerinin de devreye girmesiyle uluslararası bir yön de kazandı ülkemizdeki zina tartışmaları. Brüksel'in önümüzdeki ay başında son biçimini vereceği Türkiye'nin üyeliğe giden yolunu açması beklenen 'ilerleme raporu' da bu tartışmalardan etkilenebilir. Böyle bir ortamda, tavırda ısrarın bir siyasî mâliyeti de olacaktır. Türkiye için şu anda en önemli konu AB ile müzakere sürecini en kısa sürede başlatmak... Hükümet işbaşına geldiğinden buyana neredeyse bütün ağırlığını yıl sonunda yapılacak AB Zirvesi'nde Türkiye'ye yeşil ışık yakılmasına verdi. Türkiye'nin AB üyeliğine hiç bu kadar yakın durmadığını düşünürseniz, hafif bir istikamet şaşmasının ülkenin (tabii hükümetin de) dengelerini bozacağını kolayca anlarsınız. Ak Parti çevreleri 'zina' konusunun bu noktaya varmasından rahatsız elbette; ancak, yine de gönülleri 'geri adım atmak' olarak yorumlanabilecek bir siyasî manevra konusunda hiç rahat değil. Aslında sorun 'geri adım atmak' noktasında düğümleniyor, sorunu büyüten de daha önceki manevralar... Ak Parti hükümeti, işbaşına geldikten sonra, uzun yılların birikimi özgürlük kısıtlayıcı politikalardan vazgeçilmesini sağlamak yönünde bazı girişimlerde bulundu. Üniversitelerde uygulanan başörtüsü yasağına son verecek, meslek lisesi mezunlarının ÖSS sınavında uğradığı haksızlığı bitirecek adımlar atmaya çabaladı da... Medyadan ve etkili çevrelerden gelen eleştiriler üzerine o girişimler sonuca varamadı. Medya, her iyi niyetli vazgeçmeyi 'geri adım atmak' olarak yansıtmakta gecikmedi. Şimdi, 'zina' konulu tartışmalardan sonra yeni bir vazgeçişin yine 'geri adım atmak' biçiminde değerlendirilebileceği endişesi Ak Parti ve hükümet çevreleri üzerinde bayağı etkili oluyor. Sırf medyaya yeniden "Geri adım attılar" dedirtmemek için cezalandırmada ısrar bile düşünülüyor. Ülkede siyaseti yakından izleyen ve hükümetin tasarruflarından doğrudan etkilenen kamuoyu bakımından, hak ve özgürlükleri genişletme yönünde yapılmak istenenler ile 'zina' konusunun şimdi ele alınış biçimi arasında hiçbir benzeşme bulunmuyor. Hükümet, sözgelimi meslek liseleriyle ilgili düzenlemede 'haklı' idi, ama kamuoyunu sertleştirmemek için geri adım attığında da 'doğru' bir iş yapmış oldu. Şimdi 'haklı' olsa bile bunu kendi çevresine bile doğru-dürüst anlatamadığı bir konuda sırf geri adım atmış olmamak için direnmesi ne denli 'doğru' sayılır? Dahası da var. Önceki geri adım atışları doğruydu, ama mağduriyetlerin devamına yol açtığı için sakıncalıydı; siyasî faturasını ödemeyi göze alarak ısrarcı olsaydı hükümet, kendisine yakın bir kesimi sevindirirdi. Şimdi 'zina' konusunda, sırf geri adım atmamak için, AB şansını zora sokma pahasına, ısrar ettiğinde, başörtüsü yasağı ve meslek liselerine uygulanan adaletsizlik yüzünden mağdur olanlara, "Bizim haklı konularımız için neden böyle ısrarcı davranılmadı" deme hakkı doğmaz mı? Hükümet, bugüne kadar, kızılsa ve öfkelenilse bile sebebi anlaşılabilir BİR BİLDİKLERİ OLMALI 14/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı geri çekilişler yaşadı; eğer bu son konuda tavır değiştirmezse, ilk kez sebebi anlaşılmayan bir ısrarcılık sergilemiş olacak... Hem de AB ile irtibatlı bedeli ağır bir tavır olacak bu... Herhalde bir bildikleri vardır... *********************************************************************** AK PARTİ, "ZİNAYA CEZA"DAN DÖNER Mİ? 14/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı MUSTAFA KARAALİOĞLU Konu bu kadar alevlendikten sonra Ankara'da herkes, "nereden çıktı bu zina meselesi?" sorusunun cevabını aramaya başladı. Bir başka merak konusu da "nasıl oldu da zina konusu hükümete karşı böylesine diri bir muhalefet enstrümanına dönüştürüldü?" sorusunun cevabıyla giderilmeye çalışılıyor. Soruları cevaplamak da kolay görünmüyor. Türk Ceza Kanunu tasarısının patronu konumunda bulunan Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in bile bu sorulara verilecek net cevapları bulunmuyor. Tasarıda bulunmayan, alt komisyonlarda, komisyonda bahsi geçmeyen zinaya ceza maddesinin birkaç günda tasarının tamamından daha önemli hale gelmesinin sırrını kimse çözemiyor. Kesin olan bir şey var, o da; hükümet kanadının zinanın cezalandırılmasına taraf olurken konunun böylesine derin endikasyonlar yaratacağını tahmin etmemiş olduğudur. Aynı şekilde, Avrupa Birliği'nin söz konusu girişime böylesine yakından ilgisi de beklenmiyordu. Beklentilerin aksine zina konusu, hükümet için YÖK tasarısını andıran ciddiyette bir politik problem potansiyeli haline gelmiştir. Bugün Meclis'te ilk oturumu yapılacak TCK tasarısının da zina gölgesinde geçeceğini tahmin etmek güç değildir. Gölgenin kararması ise hükümet için, bir siyasal problem anlamı taşıyacaktır. Dolayısıyla AK Parti için hedef, sorunu mümkün olan en az hasar ve halkla ilişkiler problemiyle aşabilmektir. Ancak, bunun için de en kestirme yol zinaya hapis cezasını öngören değişiklikten geri adım atmak yani; tasarıyı olduğu gibi kabul edip böyle bir ekleme fikrinden vazgeçilmesi gerekmektedir! Dün akşam saatleri itibariyle böyle bir niyet sözkonusu değildi. Açıkçası, Başbakan Erdoğan konuya böylesine angaje olduktan sonra Ak Parti'nin geri adım algılaması yapacak bir davranışa yönelebilme ihtimali bulunmamaktadır. Zaten, Başbakan'ın da değil geri dönmek, kararsızlık gösterme eğilimi içinde dahi bulunmadığı anlaşılmaktadır. Çünkü Erdoğan, bakanları henüz zina konusunda bir fikir belirlememişken kanaatini açıkça ortaya koymuştu. Bakanlar Kurulu toplantısında da zinanın neden cezalandırılması gerektiğini anlattıktan sonra bir de kamuoyunun önünde fikrine sahip çıkarak, tavrını kesinleştirmişti. Bu tabloda Ak Parti'nin, zinanın eşlerin şikayetine bağlı olarak hapisle cezalandırılması görüşünden geri adım atması hem gündemde değil, hem de mümkün değildir. Öte yandan, hükümet adına düşünenlerin, yani hükümeti bu sıkıntıdan kurtarmak isteyenlerin formül arayışında oldukları da biliniyor. Belki bu önerilerin şekil yönünden etkisi olabilir. Yani, tasarı metninin farklı ifadelerle kaleme alınması veya benzeri girişimler son ana kadar önerilebilir veya tartışılabilir. Ancak, formül ya da şekil ne olursa olsun sonuçta ortaya zinanın cezalandırılması dışında bir kanun maddesinin çıkması beklenmemelidir. Zaten, zinanın kamuoyuna mal ediliş biçimi de Ak Parti'nin bazı gerekçelerle bu niyetten geri adım atmasını imkansız kılmaktadır. Bu AK PARTİ, "ZİNAYA CEZA"DAN DÖNER Mİ? 14/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı muhtemel gerekçelerin başında Avrupa Birliği'nden yükselen itiraz sesleri gelmektedir. Aslında başlangıçta, Ak Parti'de AB merkezinden ve çevrelerinden gelecek tepkilerin sınırlı olacağını ve sonuca etki yapmayacağı kanaati hakimdi. Hatta, AB Komiseri Günter Verheugen'e de Ankara ziyaretinde zina konusundaki gerekçeler anlatılmış ve toleranslı olması istenmişti. Bu konuşmanın etkisiyle Verheugen son güne kadar zina konusunda demeç de vermemişti. Ancak, o günden itibaren neredeyse her birkaç saatte bir çeşitli AB organlarından reaksiyon haberi gelmeye başladı. Hatta, bu haberler hükümete çeşitli yollarla, "geri adım atın" anlamına gelecek cümlelerle de iletilmektedir. Ancak, hükümetin bu konudaki yaklaşımı daha serinkanlı bir tavırda odaklanmaktadır. AB'nin zina konusunu bahane göstererek müzakerelere engel çıkarmasının sözkosunu olamayacağı; böyle bir yola gidilirse bunun, ikiyüzlülük anlamına geleceği kanati paylaşılmaktadır. Adalet Bakanı Çiçek'in dünkü açıklaması da bu anlayışı yansıtmaktadır. Çiçek açıkça, AB'nin Türkiye ile müzakerele başlamak zorunda olduğunu söylemektedir. Ak Parti'nin olağünüstü toplantıya çağırdığı Meclis'te, olaganüstüleşen TCK görüşmeleri öncesindeki tavrının özeti budur. Sonuç ne olursa olsun, yaz molasının ardından ve AB trafiğinin hemen öncesinde, siyasetin zina üzerinden heyecanlı bir gösteriye sahne olacağı kesindir. *********************************************************************** SUÇ VE CEZA... 14/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı ALİ BAYRAMOĞLU Günlerdir tartışılan Türk Ceza Kanunu tasarısı yarından itibaren TBMM'de ele alınacak. Zina etrafındaki tartışmaların çığrından çıktığı, zina yandaşı-zina karşıtı ve dindar - din dışı itişmesine dönüştürüldüğü, kanunun sadece bu konuyu düzenliyormuş gibi bir görünüm aldığı ortada. Oysa sorun, zinanın tartışılması değil, zina eylemine yönelik yaptırımın ne olacağının ve ne olması gerektiğinin tartışılmasıydı. Aile kurumun korunmasında uygulanacak yaptırımların çağdaşlığı, etkinliği meselesiydi. Dahası, yasa metninde birey ve bedenin yaptırım üzerinden tanımlanması, bu tanımların gönderme yaptığı semboller, zihniyet sorunuydu. Bu tartışmalar pek yapılabileceğe benzemiyor. Ne var ki, önümüzdeki dönemde benzer tartışmalar Türkiye gündemini işgal edecek, siyasi hayatın ana eksenleri üzerinde önemli rol oynayacaktır. Siyaset sadece devlet yapısından, siyasi eylem alanın genişlemesinden, toplumsal hareketlerin meşruiyet çerçevesinden oluşmuyor. Siyasi ve toplumsal olanın arkasındaki insan ve insan ilişkilerini kuşatan değer, değer sistemleri de siyasetin, demokrasi tartışmalarının, değişim meselesinin parçasıdır; belki de ana parçasıdır... Ancak bu konuda alınacak yol uzun... Zina, namus cinayeti, bekaret kontrolü durumlar, düzenlemeler ve hükümler üzerinden "kadın ve beden tanımı bir özgürlük sorunudur" dendiği zaman, bundan "zina bir özgürlüktür sonucunu çıkarmamayı" öğrenmemiz gerekiyor. Gelenek ile birey ilişkilerinin genel ahlak kurallarını zedelemeden ancak özgürlük alanını tanım itibariyle daraltmadan nasıl düzenlenebileceğini düşünmemiz gerekiyor. Unutmamak gerekir ki, bütün özgürlük alanları birbirine sıkıca bağlıdır. Türk Ceza Kanunu tasarısı hakkında zina tartışmasından aylar önce kalem SUÇ VE CEZA... 14/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı oynatmaya başladık. Bu tasarının birçok maddesiyle düşünce ve ifade özgürlüğünü sınırlayan, mevcut durumu bile ileri götüren hükümler ve anlayışla donatıldığını vurguladık. Devletin siyasi ve bilimsel sahadan çektiği, milli mesele ilan ederek değişmezler haline getirdiği, örneğin Kıbrıs, tarih yazımı kimi temaları, siyaset-devlet ayrımını üzerinden "milli yarar" kavramıyla koruma altına aldığını bilmem kaç kez yazdık. Eski ceza kanunundaki 159. Madde Türk Silahlı Kuvvetleri'nin siyasi tavrı ve eylemlerini eleştirmeyi men etme çerçevesinde kullanılan, üstelik kurumsal şikayetler ve adalet bakanlarının otomatik izinleriyle devreye giren bir yasa maddesiydi. Aynen duruyor... 312. madde (yeni tasarıda 218) ise halkın bir bölümünü diğer bölümüne karşı kışkırtmak mantığı üzerine kurulu olduğu halde, devletin kendisini halkın bir bölümü olarak telakki etmesi, yargının bu yorumu benimsemesiyle, devlet politikalarına yönelik eleştirilerin yargılandığı, düşünce özgürlüğünü kısıtlayan bir araç haline gelmişti. Ana hatları, muğlak yönleriyle aynen duruyor... Yeni tasarının birçok maddesinde "şiddet ve cebir" kavramının yanına "tehdit" kavramı ekleniyor, hatta bazen tehdit şiddetin yerini alıyor. Örneğin yeni tasarının 312. Maddesiyle somut tehlike oluşturmayan, anayasayı eleştiren sözlü ve yazılı eylemlere müebbet hapis yolu açılıyor. Şapka, Türk harfleri ve bazı kisvelerin giyilemeyeceğine dair kanunlara aykırı hareket edenlere hapis yolu açılıyor, bu yolla tüm ülke, her mekan, sokaklar bile "kamusal alan" haline çevriliyor. Örnekleri çoğaltmak mümkün, bunlardan kimileri hakkında fikir edinebilmek için Yeni Şafak Gazetesi'nin bugünkü manşetine göz atmak yeterli... Denebilir ki, nitekim yasayı hazırlayan, gözden geçirenler diyorlar ki, bunlar sizin söylediğiniz gibi uygulanamaz; gerçekten tehdit, hakaret, somut tehlike olması gerekir... Ama uygulama öyle olmuyor... Yasamanın bu açıdan iki görevi var: Muğlak her kavramı, hükmü elden geçirmek... Suç ve ceza tanımı yaparken özgürlüklerin kötüye kullanılmasını değil, bizzat özgürlüğü esas almak... Ne var ki, bu noktadan bunlar pek mümkün görünmüyor... Sorun yaklaşımda... Beden ve insan konusunda ahlakı, toplumsal-kültürel yaptırım alanından alıp kamusal ceza alanına sokan bakış açısının hukuk felsefesiyle kurduğu faydacı ilişkide... *********************************************************************** 'CEMAATLER BASKI YAPTI' 14/09/2004 Akşam Haber ALİ TOPUZ CHP Grup Başkanvekili Ali Topuz, hükümetin zinayı yeniden suç kapsamına alma girişiminin, cemaatlerin Başbakan'a yaptığı baskıdan kaynaklandığını öne sürdü. Meclis'te basın toplantısı düzenleyen Topuz, yeni TCK'nın bir yıldır alt komisyon ve Adalet Komisyonu'nda tartışıldığını ancak zinanın gündeme gelmediğini hatırlattı. Topuz, 'Türkiye'de AKP'nin çok önemli destekçileri arasında bulunan çeşitli cemaatler ayağa kalktılar ve 'CEMAATLER BASKI YAPTI' 14/09/2004 Akşam Haber Başbakan'ı baskı altına aldılar. Erdoğan da AB ile cemaatler arasında ortada kalmıştır. Tabi cemaatler ağır bastığı için zina ile ilgili hükmü TCK'ya sokmaya çalışıyor' dedi. Para veya hapis cezasıyla aile bütünlüğünün korunmaya çalışılmasının çağdışı olduğunu savunan Topuz, bu uygulamanın TCK'ya sokulmaması konusunda sürekli AKP'yi uyardıklarını belirtti. Ali Topuz, 'Bizi dinlemezler ama AB'den korkarlar. Bu konuyu getirmemelerini dilerim' diye konuştu. *********************************************************************** MECLİS'İN İŞİ ÇOK ZOR 14/09/2004 Sabah Köşe Yazısı ERDAL ŞAFAK Tatilini yarıda kesen Meclis Genel Kurulu'nda bugünden itibaren görüşülmeye başlanacak yeni Türk Ceza Kanunu tasarısının, hukukçuların ifadesiyle "Belden aşağı" konuların gölgesinde kalması ne kadar hüzün verici. Çünkü tasarıda özgürlükleri geri götüren, devlet çıkarları için bireyi ve toplumu susturmayı hak gören, kadınların haklı taleplerini göz ardı eden o kadar çok hüküm var ki... Alın bir örnek: Yürürlükteki yasada 146'ncı maddedeki "Anayasal düzeni cebir kullanarak değiştirmeye teşebbüs" suçu, tasarıda 309'uncu maddede düzenleniyor. Ancak "cebir"e bir de "tehdit" eklenerek uygulama alanı alabildiğine genişletiliyor. Adalet eski Bakanı Hikmet Sami Türk bu ifadeyle, "Anayasa'yı demokratik yollardan değiştirme taleplerinin bile suç sayılması tehlikesi doğacağı" uyarısında bulunuyor. STÖ'lere kıskaç Bir başka örnek, tasarının 306'ncı maddesindeki "Temel milli yararlara karşı hareket" suçu. Bunun tanımı iyi yapılmazsa, herkes bir yerlere çekebilir, örneğin biri kalkıp İsrail'e su satışının "Temel milli yararlar"a karşı suç olduğunu iddia edebilir. Türk daha da ileri gidiyor: "Bu maddeye göre, AB'nin finanse ettiği projeler bile suç sayılabilir. Hatta Türk Demokrasi Vakfı, Konrad Adenauer Vakfı gibi sivil toplum örgütlerinin faaliyetleri de suç kapsamına girebilir." Gelelim özel yaşamla ilgili çelişkili maddelere. Tasarı 15-18 yaş arası gençlerin rızaya dayalı bile olsa cinsel ilişkiye girmelerini suç sayıyor. Oysa Medeni Kanun, erkek ve kadının 17 yaşında evlenebilmesini öngörüyor. Hatta "zorunlu" durumlarda bunu 16 yaşa kadar indiriyor. Ayrıca Anayasa'ya göre seçme yaşı 18. Yani Anayasa, 18 yaşındaki genci rüştünü kanıtlamış sayıyor. Ama oyuyla ülkenin yönetimini etkileyebilen o genç, cinsel hayatını düzenlemek için bir yıl daha beklemek zorunda bırakılıyor. Komisyon'da dehşet Tasarıdaki otoriter anlayışı sergilemek için iki alıntı daha yapalım. İlki, Hukukçular Derneği'nden: "Tasarıda insan hak ve hürriyetlerinin esas alındığı iddiaları, içerikle bağdaşmıyor. Örneğin 19 ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasından 14'ü devlet, 5'i toplum ve kişi aleyhine işlenen suçlarla ilgili. 14 müebbet hapiste de aynı durum; 4'ü kişilere, 10'u devlete karşı işlenen suçların müeyyidesi. Bu rakamlar bile tasarının nasıl bir anlayışın ürünü olduğunu göstermeye yeterli." İkinci alıntımız, Alt Komisyon'un CHP'li üyesi Orhan Eraslan'ın MECLİS'İN İŞİ ÇOK ZOR 14/09/2004 Sabah Köşe Yazısı "şerh"inden. "Hükümet tasarısının otoriter ve düzeltilemeyecek bir metin olduğunu, o nedenle yeniden yazmak yoluna gittiklerini" anlatan Eraslan şöyle diyor: "Elden geldiğince özgürlükçü ve hümanist olmasına çaba sarf edilen tasarı önemli ölçüde anti-demokratik ve sınırlayıcı öğeler içeriyor. Örneğin çalışmayı bitirdikten sonra tasarıda basının durumunu incelemek aklımıza geldi ve dehşet verici bir manzarayla karşılaştık: Ne yürürlükteki Türk Ceza Kanunu'nda, ne de otoriter olduğu savıyla beğenmediğimiz hükümet tasarısında olmayan şekilde basının sınırlandırıldığını tespit ettik!" Bizce Meclis zinayı -çok isteniyorsa- daha sonra ayrı bir yasa konusu yapma yönünde karar alıp, tüm mesaisini bu çelişkili ve otoriter tasarıyı düzeltmeye harcamalı... *********************************************************************** TARTIŞILAN KADINDIR, ZİNA BAHANEDİR.. 14/09/2004 Star Köşe Yazısı ULUÇ GÜRKAN Zina tartışmaları ve halterci kızlarımızın feryatları.. Günlerdir Türkiye’nin gündemi bu iki konuya kilitlendi. AB süreci dahi, bir anlamda zina tartışmalarına endekslendi. Bugün olağanüstü toplanacak olan TBMM’nin zina konusunda benimseyeceği yasal düzenleme, AB müzakerelerinin takvimini de, seyrini de etkileyebilecek. Zinanın cezalandırılması halinde, AB’deki Türkiye karşıtlığının epey güç kazanacağı anlaşılıyor. Bu arada, Irak’ın kuzeyinde Türkmenlerin çoğunlukta olduğu Telafer bölgesinin, ABD tarafından acımasızca bombalanıyor olması da, ne iktidarın, ne de muhalefetin, ne basının, ne de kamuoyunun gündeminde zina tartışmaları ölçeğinde yer bulmuyor. Oysa, Türkiye ile Irak arasında, Kürt grupların kontrolu dışında kalan tek bölge olan Telafar’da, nüfus yapısının değiştirilerek kontrolun Kürt gruplara verilmek istendiği açık. Bombalama gerekçesi olarak sözü edilen çeşitli terör gruplarının varlığı ise Irak’ın işgali öncesinde ortaya atılan kimyasal silahlarla ilgili iddialardan daha gerçekçi değil.. *** Zina tartışmalarının Irak politikasının önüne geçmesi ve AB süreci için neredeyse belirleyici bir özellik kazanması, sadece işin magazin boyutundan kaynaklanmıyor. Olayın özü de bunu zorluyor. Aslında zina bahane. Olayın özünde biz, kadını tartışıyoruz. Kadının erkeğin eşiti özgür bir birey olup olmadığını sorguluyoruz. Halterci kızlarımızın feryadı da, kadının bir cinsel obje olarak nasıl istismar edilebileceğini ortaya koyuyor. Gelinen noktada, zina konusunda Türk Ceza Yasası’nda bir cezaya hükmedilip hükmedilmeyeceği, hükmedilecekse bunun Cumhurbaşkanı tarafından veto edilip edilmeyeceği, ya da Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilip edilmeyeceği, hiç kuşkusuz önemlidir. Ancak, çok daha önemli olan biz erkeklerin kafalarımızda, annelerimiz ile babalarımızı, eşlerimiz ile kendimizi, kız ve erkek çocuklarımızı eşit olarak görebilmemizdir. Açık anlatımıyla, bu sorunu kendi iç dünyamızda çözebilmemizdir. Bunu gerçekleştirebilir, kadın-erkek eşitliğini böylece sağlayabilirsek, sadece bugünün kilitlenen gündemini çözmüş olmayacağız. Aynı zamanda, Türkiye’nin çağdaş uygarlık hedefine ulaşması için önündeki engellerin de büyük bölümünü kaldırmış olacağız. TARTIŞILAN KADINDIR, ZİNA BAHANEDİR.. 14/09/2004 Star Köşe Yazısı *** Kadın-erkek eşitliğinin sağlanması Türkiye koşullarında sanıldığı kadar zor bir olay değildir. Türk kültürünün temelinde bu eşitlik vardır. Türkçe, kadın ve erkeğin ‘o’ ve ‘onlar’ olarak aynı sözcükle anıldığı dünyadaki bir-iki dilden tekidir. Buna karşın, İngilizce, Fransızca, Almanca ve batı kökenli dünya dillerinin hemen hepsinde kadın ve erkek önce erkeğin anıldığı farklı sözcüklerle tanımlanmaktadır. Ünlü halk ozanı Şeyh Bedrettin’in dizelerinde, ‘yarin yanağından gayri her şey ortak’ sözleriyle tanımlanan kadın-erkek eşitliği, Osmanlı döneminde, hilafetin baskınlaştırdığı Arap kültürünün etkisiyle kadın aleyhine gelişmiştir. Ancak, Cumhuriyet Türkiye’si, Atatürk ve arkadaşlarının öncülüğünde kadın hakları ve kadın-erkek eşitliği bakımından yeniden dünyanın önde gelen ülkeleri arasında ilk sıralarda yer almıştır. Seçme ve seçilme hakkı dahil, o dönemin koşulları düşünüldüğünde Türkiye Cumhuriyeti, kısa zamanda kadın hakları konusunda çok sayıda Batı ülkelerinden daha ileri konuma geçmiştir. Cumhuriyet ile birlikte eşit yurttaş statüsü kazanan kadının, ‘nüfus’ olarak sayılması, tanıklığının geçerlilik kazanması yanında mirastan pay alması sağlanmış ve evlilik içindeki konumu düzeltilmiştir. Ötesinde, Türk kadını seçme ve seçilme hakkını ise dünyada 11inci sırada kazanmıştır. Böylece gerçekleşen olay, Türk kadını için tarihin yeniden yazılışıdır. Bu bağlamda, Atatürk’ten ve kurduğu Cumhuriyetten, bizi içine almamak için her fırsatı istismar eden Avrupa mantalitesinin öğrenecekleri vardır. Ancak, şimdi biz bu durumu tersine çeviriyoruz. Kadın-erkek eşitliği konusunda uygulamada yaşanan sorunları aşmamız gerekirken zina ve benzeri bahanelerle kadını ikinci sınıf yurttaş konumuna itmeye çalışıyoruz. O zaman da, ders almak durumunda kalıyoruz. *********************************************************************** MECLİS TOPLANIRKEN 14/09/2004 Sabah Köşe Yazısı YAVUZ DONAT On gün önce Çin'e gittiğimiz sırada Türkiye "zinayı" tartışıyordu... Döndük "aynı tartışma" sürüyor... Ve zinanın yanına "bir konu daha" eklenmiş: Halterci kızların "eşcinselliği." Sahi biz "bu kafayla" mı AB'ye gireceğiz? Dünya "değişimi" konuşuyor. "Verimliliği" konuşuyor. "Eğitimi" konuşuyor. Biz ise insanların "yatak odasıyla, apış arasıyla" uğraşıyoruz. *** Almanya'da iki eyalet başbakanı (Berlin ile Hamburg) eşcinsel. Bir parti genel başkanı (FDP) yine eşcinsel. Bunlar "bilinenler." Bilinmeyen "kim bilir daha kimler var." Ama Almanya'da kimse "işin bu yönüyle" ilgili değil. Yine Almanya'da nüfusun yüzde 20'si "biseksüel." Hollanda'da "bu oran" daha da yüksek. Yani "üye olmak istediğimiz kulüp" böyle bir kulüp. O kulübün "kültürel değerlerini" kabul etmek zorunda değiliz. Ama o kulübün bir "prensibi" var: Kimse, kimsenin yaşamına karışmayacak. MECLİS TOPLANIRKEN 14/09/2004 Sabah Köşe Yazısı Ve devlet yatak odasıyla uğraşmayacak. *** Aslında hükümet "çok iyi bir şey" yapıyor. Türk Ceza Kanunu'nu "bütünüyle" değiştirmek istiyor. Böyle bir girişimi "zina konusuyla" gölgelemek neden? Hükümet, durduk yere kendi kalesine ne diye gol atıyor? *** 2002'de AKP'nin sandıktan tek başına çıkması kesinleşince, Tayyip bey ilk söyleminde "AB" demişti. Sonra AB için "diyar diyar" dolaştı. Ardından Başbakan oldu, "hedefini" açıkladı: - Avrupa Birliği. Bu hedefe doğru yol alınırken "anlamsız bir zina tartışmasıyla" Avrupa'daki ve Türkiye'deki "AB karşıtlarının eline koz vermenin" alemi var mıydı? *** Die Welt "Alman sağının saygın gazetesi." Türkiye'ye de "yakın duruş" sergiler. İşte bu fikir gazetesinde "zina tartışmaları nedeniyle" Türkiye ile ilgili bir yazı çıktı. Baştan sona "bizimle alay eden" bir yazı. Hiç yoktan kendimizi "gülünç duruma düşürdüğümüzün" farkında mıyız acaba? *** Dün Adalet Komisyonu Başkanı Köksal Toptan'la birkaç kez konuştuk. Meclisin bugün yapacağı toplantının öncesinde "uzlaşı" arayışındaydı. AKP'liler ve CHP'lileri bir araya getirmekle meşguldü. Bizce "uzlaşının yolu" belli: AKP'nin "frene basması ve vitesi geriye takması... İşi inatlaşmaya dökmemesi." *** Aslında Türkiye bugün "zinayı... Lezbiyenliği" değil, "eğitimi konuşuyor olmalıydı." Avrupa-Türkiye Araştırmaları Enstitüsü Direktörü Dr. Harun Gümrükçü bir süredir "Avrupa yüksek öğretim alanı ve Türk üniversitelerinin entegrasyonu" üzerinde araştırma yapıyor. Enstitünün üyesi olduğumuz için dün sorduk. - Araştırma ne safhada? Harun hoca "üzüleceğiniz bir şey söyleyeceğim" dedi: - Araştırma sırasında gördüm ki dünyanın başarılı ilk 500 üniversitesi arasında Türkiye'den tek üniversite yok. "İlk 500" içinde ABD'den 200 üniversite var. Almanya'dan 30. Yunanistan'dan 2. Türkiye'den ise "sıfır." Ve bu konuları hiç konuşmuyoruz. Zira "aklımız fikrimiz zinada." *********************************************************************** TCK, ZİNA, 159/1 14/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı DERYA SAZAK TBMM, yeni TCK tasarısını görüşmek üzere bugün toplanıyor. Ekim ayındaki AB İlerleme Raporu'nu 'olumlu' etkilemesi düşüncesiyle tatil sonrasına bırakılan ceza yasasındaki değişiklikler, AKP'nin 'zina'ya 6 ay ile 2 yıl TCK, ZİNA, 159/1 14/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı arasında hapis cezası getirmek istemesi üzerine tam tersi bir etki uyandırdı. AB kulislerinde şimdi tasarının görüşülmesinin bir ay süreyle 'askıya alınması' dahil pek çok öneri dile getiriliyor. Zina tartışması, TBMM'nin bugünkü 'olağanüstü' toplantısı henüz başlamadan, 'reform paketi' üzerindeki çalışmalara gölge düşürdü. AKP'nin niyeti konusundaki kuşkular, dış basında ilk kez Başbakan Erdoğan'ı da hedef alacak şekilde sorgulanıyor. The New York Times'ın başyazısı hayli sert ve uyarıcıydı: 'Türkiye'deki iktidar partisi, AB üyeliğini sağlama almak için girişilen reform hareketinin bir parçası mahiyetinde, ülkenin ceza yasasında geniş çaplı değişiklikler önerdi. Kadın hakları gruplarının da katkısıyla yapılan değişiklikler, tecavüz, cinsel saldırı ve tacize karşı caydırıcı hükümler getiriyor. Ne yazık ki kadınlarla ilgili başka bazı düzenlemeler tehlikeli bir gericilik içeriyor. AB'nin modern insan hakları vizyonundan ziyade, iktidar partisinin muhafazakar İslami köklerini yansıtan inanışları ve pratikleri yasal zemine taşıma çabası sergileniyor. Başbakan Erdoğan, yeni ceza yasasının Meclis'te görüşülmesini ertelemeli, gönüllü cinselliğe karşı hükümler ayıklanmalı ve kadınları koruyan somut düzenlemeler yapılmalıdır. Aksi takdirde Erdoğan, AB ile üyelik müzakerelerine başlanıp başlanmayacağına karar verilecek olan aralıkta Türkiye'nin üyelik girişimini engellemeye çalışan çevrelerin eline büyük bir koz vermiş olacaktır. Böyle talihsiz bir sonucun tek sorumlusu da bizzat Erdoğan'dan başkası olmayacaktır.' AKP'nin 'zina'da ısrarı akla başka bir soruyu da getiriyor: Acaba, aralıktaki AB zirvesinden müzakerelere başlanması konusunda kesin bir karar çıkmayacağı, 'takvim'in 2005 yılından itibaren AB ülkelerinde referanduma sunulacak 'Avrupa Anayasası' nedeniyle zamana yayılmasına ilişkin bazı duyumlar alındığı için AKP 'zina'yı getirerek hem kendi tabanına hem de AB'ye mesaj vermek ihtiyacı mı duydu? Gerekçesi ne olursa olsun, 'zina'yı yeniden suç haline getirmek Türkiye ile AB arasındaki mesafeyi açacaktır. Aydınların ve hukukçuların uyarılarına karşın TCK'da 'düşünce suçu' açısından hala korunan 159/1 gibi hükümleri özü itibariyle değiştirilmeden yeni tasarıya 'monte' edilmektedir. Bu yönüyle kadın hakları açısından 'geriye gidiş', ifade özgürlüğüne yaklaşımda da kendini göstermektedir. AKP ve CHP gruplarına büyük görev düşüyor. Meclis, TCK'yı çağdaş bir yorumla yasalaştırmalıdır. *********************************************************************** BU DA AŞILIR 14/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı GÜNERİ CIVAOĞLU Atlar, arabanın hem önüne hem arkasına koşulursa, biri öne çeker, diğeri arkaya... Yanlışlıkta ısrar edilmemeli, atlar arabanın önüne - olması gereken yere - koşulmalıdır. Sanıyorum olacağı da budur. Ortamı germeyelim. Anlatayım... 1 Ekim, TBMM'nin normal toplantı tarihidir. Neden 16 gün daha beklenmedi ve 14 Eylül'de (bugün) yeni TCK yasa tasarısını görüşmek için olağanüstü toplantıya çağırıldı? BU DA AŞILIR 14/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı Çünkü... Ekim başında açıklanacak olan AB Komisyon raporu son halini alırken, bazı ceza hükümleri de yeni yasada yer almayacakları için yürürlükten kalkmış olacak. Yani bu acelenin nedeni, AB komisyon raporu öncesi sicil temizlemek... Aralıkta görüşmelerin başlama tarihini alabilmek. Yeni TCK için TBMM'yi olağanüstü toplantıya çağırmak, atı arabanın önüne koşmaktır. Ana muhalefet partisi CHP'den, medyadan, sivil toplum örgütlerinden, AB eksenli çevrelerden olumlu bakılmıştır. Peki... Aynı yasanın içine sokuşturulmak istenen "zinaya hapis" hükmüyle AB'de ters rüzgarlar estirmenin - varsa - mantığı nedir? AB Genişlemeden Sorumlu üyesi Verheugen, bunu "kötü bir şaka" gördüğünü, "tepkilerin ciddiyetini Erdoğan ve Gül'e anlatamamış olmaktan üzüntü duyduğunu, bu hüküm yasalaşırsa, AB hedefinden uzaklaşılacağı kaygılarını" açıkça dile getirmedi mi? İşte bütün bu nedenlerle, "zinaya hapis cezası" arabanın arkasına da at koşmaktır. Böylece öndeki ve arkadaki atlar, arabayı zıt yönlere çekerse ne olur? Türkiye, bir süredir "garabeti" sergiliyor. Muhafazakârlığı hatırlamak Zinaya hapis cezası, hükümet tasarısında yoktu. Alt Komisyon'un görüştüğü metinde de yoktu. Öneri verilmiş değildi. Komisyon'a gelen metnin son halinde yoktu. Görüşmelerde sadece bir milletvekili, böyle bir öneriyi dile getirince, bizzat Adalet Bakanı Cemil Çiçek tarafından "Nereden çıktı şimdi bu?" gibilerinden terslenmişti... Sonra... Birden - ne oldu bilinmez, hikmetlerinden sual olunmaz - Alt Komisyon Başkanı Hakkı Köylü'den Genel Kurul'da yasaya sokuşturulmak üzere bir madde ısmarlandı. "Muhafazakarlık, toplum ahlakı, kadının onuru, ailenin bütünlüğü" jetonu bir yıl sonra düşmüştü anlaşılan! Tabii... Bedevi kafaların dışında, kimseden destek görmedi. Zaten onların kılavuzluğu da, desteği de siyasette tekin değildir. Hafiyesi Mahmut Bir de mizah kahramanı "Hafiyesi Mahmut" kafaları var. Şöyle teoriler kuruyorlar: "Tayyip Erdoğan, AB'den tarih alınır alınmaz gelecek sonbahar için erken seçim kararı aldıracak. Araştırmalar 400 milletvekili çıkaracağını gösteriyor. 2007'de o yeni Meclis'e kendini Cumhurbaşkanı seçtirecek. Anayasa'yı değiştirecek çoğunlukla başkanlık sistemine geçecek." İyi hoş da... Bu senaryonun ilk sayfası, AB'den tarih alınması... "Zinaya hapis cezası" yasalaşırsa, Komisyon Başkanı da söylüyor ki, "tarih değil, hava alınır." O durumda Erdoğan, erken seçimi nasıl düşünebilir? Bu senaryo, siyaset gerçekleriyle örtüşmüyor. ........... Bir diğer senaryo da şu: "Yeni TCK yasa tasarısına serpiştirilmiş birçok sakıncalı hüküm var, Onları perdelemek için, durup dururken zinaya hapis cezası tartışması açıldı." Yanlış... Atılan taş, ürkütülen kurbağaya değmiyor. Bir tek bu tartışma BU DA AŞILIR 14/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı bile AB medyasında ve kamuoyunda öyle ters rüzgarlar oluşturdu ki, o iddia ettikleri "perde" paramparça... Bu senaryo da zorlama. Aklın yolu Zina'ya hapis ne sebeple gündeme getirildi?.. Anlaşılır gibi değil... Nedeni olmadığı için, siyasi gerekçesi yok... Siyasi gerekçesi ve zorunluğu olmayınca, dayanaksız kalıyor. Geri çekilmesi daha kolay... Birkaç Bedevi kafalı dışında, herkes bu konuda ısrarlı olmamayı "olumlu" bulacaktır. Hadise zaten "AKP hükümetiyle bilek güreşi" değildir. Tersine... "AB'den tarih almak için hepimiz tek bilek, tek yürek olmalıyız." Ben, bu konuda da sağduyunun çözüm üreteceğine inanmak istiyorum. *********************************************************************** MUMCU: ZİNADAN VAZGEÇİLEBİLİR 14/09/2004 Milliyet Haber ERKAN MUMCU Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu, zina ile ilgili yasal düzenlemeyi TCK yerine Medeni Kanun'da yapmayı daha doğru bulduğunu ifade etti. AB'nin de tepkisini çeken TCK tasarısındaki zina düzenlemesiyle ilgili görüşlerini CNBC-E'nin canlı yayınında açıklayan Mumcu, bu konuda orta yolun bulunabileceğini kaydetti. Türk toplumunca yanlış bir hareket olarak kabul edildiğini savunduğu zina ile ilgili TCK içinde yaptırım konulmaması gerektiğini belirten Mumcu, "TCK'da zinaya yer verilirse kamusal alan, özel alan aleyhine genişleyecektir. Kamusal alanı, insanların yatak odalarına kadar sokarsanız başka alanları da içine alırsınız" dedi. Mumcu, zina tartışması için referandum önermediğini ve referanduma gidilmesi halinde durumun içinden çıkılmaz bir hal alacağını vurguladı. AKP'nin "kesinlikle geri adım atılmayacağı" yönünde görüşü olmadığını vurgulayan Mumcu, şimdiye kadar Meclis çoğunluğunu dayatmalarda kullanmamak konusunda çok hassas davrandıklarını savundu. Mumcu, "Ancak ceza kanunu içine alınmasından vazgeçileceğine inanıyorum. Gelişme tahmin ediyorum ki böyle olur" diye konuştu. *********************************************************************** HUKUK VE CEZA SİYASETİ 14/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı TAHA AKYOL CEZA kanunu tartışmaları gösteriyor ki, bazı değer yargılarında toplumsal mutabakatımız yok. "Değişim halindeki toplumlar"da böyle olur. Zina tartışması gibi... Bir de hukuk zihniyetimizle ilgili tartışmalar var; ifade hürriyetiyle ilgili 312. madde (tasarıda 216. madde) gibi... "Halkı sınıf, ırk, din, mezhep, bölge farkları" sebebiyle "tehlikeli tarzda" düşmanlığa sevk etmeyi cezalandıran bu madde komisyonda görüşülürken bir Yargıtay üyesi diyor ki: "Tehlikenin takdiri yüzde 90 hakimin elindedir, yüzde 10'u ise kanunun HUKUK VE CEZA SİYASETİ 14/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı metnine bağlıdır." Bu görüş yanlıştır. Ama bizde yargı 312. maddeyi 28 Şubat'tan önce başka, sonra başka yorumlamıştır! Halbuki ceza hukukunda hakim yorum yoluyla "kendisi kanun koyucu imiş gibi" hüküm veremez. * * * 312. madde yasama organı tarafından değiştirilmiş, liberalleştirilmişti. Yargı ise madde hiç değişmemiş gibi mahkumiyetler vermeye devam etti! Bunun tipik örneği, Tayyip Erdoğan'ın başına gelen 'yargı macerası'dır. Bu konuda Yargıtay eski Başkanı Sami Selçuk, "Yargıtay hukuku çiğnemiştir" diye kitap yazmış, Adalet eski Bakanı DSP'li Prof. Hikmet Sami Türk yargının kanunu zorladığını defalarca söylemiştir. Ceza hukukçusu Doç. Dr. Ahmet Gökçen'in 312. madde konusundaki akademik eseri de gösteriyor ki, yargı "yorum" yoluyla, mesela orduya yönelik ifadeleri bile bu maddeye sokarak cezalandırmıştır! Yeni tasarıda "halkın bir kesimi" ifadesi netleştiriliyor, artık orduyla ilgili ifadeleri bu madde içinde cezalandırmak mümkün olmayacak... İkincisi, söylenen, yazılan sözlerin suç olması "kamu güvenliği için tehlikeli bir durumun ortaya çıktığına dair somut olguların varlığı" şartına bağlı olacak, yargı "tehlike var" diye soyut yorumla ceza veremeyecek. Bu vesileyle belirteyim ki, bizde adli, idari ve anayasal yargıda "kanun koyucunun yerine geçme" eğilimi kuvvetlidir. Bu da yasama organını böyle detaylı kanunlar çıkarmaya yöneltiyor. * * * ZİNA meselesi hükümetin de hayretle karşıladığı bir mecraya döküldü. Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in "flört fahişeliktir" dediğini uyduran tahrikçi kafa, şimdi de "şeriata özgü yasa" yaygarası kopardı. Bundan ayrı olarak, birçok kimse, zinayı şikayete bağlı da olsa suç sayıp cezalandırmanın Avrupa hukukuna uymadığını anlattı. Belli ki, zina ceza kanununda suç sayılsa bile, AKP'nin çıkardığı yasalara göre, AİHM'ye gidecek, "yargılanma yenilenecek" ve zina cezası bu yolla ortadan kalkacak! O halde... Kanun koyucu, elbette ahlaken kötü bir hareket olan "zina"nın yaptırımını ceza kanununda değil, medeni kanunda düşünmelidir. Zinanın yaptırımı hapis değil, medeni kanuna göre özel tazminat, mal rejiminde mağdur eş lehine otomatik iyileştirme gibi kurumlarda aranmalıdır. Bir husus daha: 15 - 18 yaş arasındaki gençlerle cinsel ilişkiye girilmesi suç sayılırsa, o yaşta çocukları mahkemeye çıkarıp teşhir etmenin sakıncalı olacağını yanılmıyorsam basında ilk defa ben yazdım. Şimdi AKP ve CHP elbirliğiyle bunu düzeltecek. Böyle bir ilişkiye giren çocuk değil, "ikna eden" suçlu sayılacak, doğrusu budur. *********************************************************************** NEREDEN ÇIKTI BU 'ZİNA' KONUSU? 14/09/2004 Radikal Köşe Yazısı MURAT YETKİN Erdoğan belki de sınırları ne kadar zorlayabile- ceğini sınamak istiyor Meclis bugün Türkiye'deki demokratik reformlar zincirinde yeni bir halka olması beklenen yeni Türk Ceza Kanunu'nu görüşmek için toplanıyor. Ancak TCK tartışmaları, yasanın ne getirip ne götüreceğinden çok, zinanın suç sayılması gerektiği yolundaki AKP teklifinin gölgesinde başlayacak. Ankara'daki Batılı büyükelçilikler önce zinanın suç sayılması NEREDEN ÇIKTI BU 'ZİNA' KONUSU? 14/09/2004 Radikal Köşe Yazısı tartışmasına, yaz aylarının boşluğundan kendisine yapacak iş arayan siyasetçi ve gazetecilerin sabun köpüğü gibi şişip sönecek gündem arayışlarından biri olarak baktılar. Tartışmaların başlamasından bir hafta kadar sonra, önce tesadüfen karşılaşılan davetlerde ayaküstü sohbetlerde, sonra özel olarak bu konuyu anlamak için açılan telefonlarda, nihayet bu konunun arka planını tartışmak amacıyla alınan yemek randevularında konuşulmaya başlandı. Avrupa Birliği Genişleme Sorumlusu Günter Verheugen Ankara'ya geldiğinde ve ilk temas olarak AB büyükelçileriyle çalışma kahvaltısına oturduğunda, hükümetin kucağında yeni bir çocuk olduğunu fark etti ama, büyükelçiler zaten günlerdir başkentlerine bu konuyla ilgili rapor veriyorlardı. Aynı gün Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile düzenlediği ortak basın toplantısında zinanın suç sayılması kavramına tepki gösterince de iş Başbakan Tayyip Erdoğan'ın belki de başta hiç planlamadığı bir mecrada akmaya başladı. Sonunda Amerikan basınının da işe müdahil olmasıyla eksik kalmadı. Dün hem yabancı diplomatlardan, hem de yabancı meslektaşlarımızdan gelen sorular iki başlıkta toplanıyordu. Birincisi, Erdoğan'ın son anda durumu yeniden değerlendirip zinanın suç sayılması önerisini geri çekmeyi, ya da yumuşatmayı düşünüp düşünmeyeceği idi. Buna ihtimal verenler, bir hafta önceye göre çok daha az. Çünkü, özellikle de Verheugen'in çıkışından bu yana, önerisini "İnsan onurunu kurtarmaya yönelik bir adım" olarak gören Başbakan Erdoğan, bunu gücünün sınandığı bir meydan okuma olarak alma eğilimine girdi. Belki de, YÖK tartışmasında -doğru bir değerlendirme ile toplumun çoğunluğunun bunu kabul etmeyeceğini görerek attığı adımı, zina konusunda da tekrarlarsa, hiçbir dediğini yaptıramamış olacağı gibi bir düşünceye kapıldı. Oysa AKP hükümeti, anayasal değişikliklerde CHP'nin de desteğiyle, Türkiye'de şimdiye dek en çok reform yasasına imza atan hükümet oldu. Bu durum, Erdoğan'ın 2002 seçimlerinin hemen ertesinde en büyük hedefi olarak açıkladığı 'AB üyeliğinden' daha çok kendi gündemi gördüğü konuların bulunduğu anlamına gelebilir. Belki de AB hükümetlerini ve hatta bazı AKP'lilerin büyük bir yanılsama ile Türkiye'deki laikliği tartıştırabileceklerini düşündükleri ABD yönetimini bile, AKP hükümetinin açıkladığından başka bir gündemi olup olmadığını düşünmeye sevk etti. İkinci soru ise şuydu: Nereden çıktı şimdi bu zina sorunu? Neden şimdi? Soruların bir mantığı var. Örneğin, 15 Temmuz'da Meclis kapanırken ve yeni TCK görüşmeleri yürürlülük maddeleri dışında tamamlanmışken bu konu gündemde değildi. O zaman TCK üzerine birkaç kere görüşme imkânı bulduğumuz Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in gündeminde de bu konu yoktu. Başbakan Erdoğan da bundan söz etmiyordu. Sonra, ağustos ortalarında, Meclis kapalıyken ve Türkiye Yargıtay-MİT-Çakıcı skandalını tartışmaya başlamışken bu konu çıkıverdi. Fehmi Koru'nun, bundan on gün kadar önce (4 Eylül 2004, yani Verheugen gelmeden iki gün önce) Yeni Şafak'taki köşesinde, hükümeti uyarması fayda vermedi. Koru, Yargıtay olayına hükümetin çekilmek istenmesini 'tuzak' olarak niteleyen Adalet Bakanı'na, asıl tuzağın zina meselesinde olduğunu söylüyordu. Çünkü, serinkanlı bakıldığında AKP tabanının hükümeti bu yönde bir zorlama içinde olmadığı da görülüyor. Örneğin, türban meselesinin çözümü türünden bir talep değil. O zaman ne? Bir AB büyükelçisi, "Hükümet kendisini 6 Ekim'de İlerleme Raporu açıklanması öncesi nasıl zor duruma düşüreceğini araştırsa, herhalde ancak böyle bir konuyu bulurdu" dedi. Ankara'da böyle düşünenler yalnızca yabancı gözlemciler de değil. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok, dün acaba hükümetin zina meselesini öne çıkararak başka konuları gözden mi kaçırmaya çalıştığı NEREDEN ÇIKTI BU 'ZİNA' KONUSU? 14/09/2004 Radikal Köşe Yazısı sorusunu ortaya attı. Oysa baro hukuk uzmanlarının örgütü. Böyle bir şey varsa ortaya çıkarmak onların işi sayılmalı. Erdoğan bir şeyi, belki de sınırları ne kadar zorlayabileceğini sınamak istiyor ama, sonunda kalan kendisi ile birlikte Türkiye olmasa. *********************************************************************** ZİNA VAZİYETİ 14/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı EMİN ÇÖLAŞAN   Biz şimdi zina ile uğraşıyoruz. Zina Kuran’da günah, AB’de helal! Bizim İslamcı-şeriatçı kesim ve onları yönlendiren İslamcı medya şimdi iki cami arasında namazsız kaldı. Aşağı tükürseler sakal, yukarı tükürseler bıyık. Bunlar AB’ye girmek için binbir takla atarken yeni TCK’ya ‘zina suçtur’ hükmünü koyuyorlar. AB bastırıyor ‘zina suç değildir, bu hükmü derhal çıkar’ diye! Bu durumda ne yapacaklar? Komedi sürüyor. İslamcı-şeriatçı medyanın sesi soluğu çıkmıyor. Kolay değil, bir yanda övgü düzdükleri AKP iktidarı ve peşinden koştukları AB! Öbür yanda ise Kuran hükümleri ile Hıristiyan Avrupalının ‘zinaya devam’ çağrıları! AB rest çekiyor, AKP bütün umudunu bağladığı AB’yi yumuşatmaya çalışıyor. Medyamız yüzlerce maddeden oluşan yeni TCK tasarısında kafayı bir tek zinaya takmış, onun üzerine gidiyor. Varsa zina, yoksa zina. Meclis bugün olağanüstü toplanıp birkaç gün boyunca tasarıyı ve zinayı görüşecek. Yine beş dakkada Beşiktaş yöntemiyle. Karambolde önergeler verilecek, maddeler değişecek, dostlar alışverişte görsün anlayışıyla iş aceleye getirilecek. Eksikleri ve yanlışlarıyla ortaya yeni bir hilkat garibesi TCK çıkarılacak. Ne diyor Adalet Bakanı: ‘Yasanın eksiklerini Yargıtay içtihatları doldurur...’ Sen böylesine önemli bir konuyu yangından mal kaçırır gibi, sırf AB’ye hoş görünmek için bütün eksikleri ve yanlışlarıyla gündeme getir, sonra da ‘eksikleri Yargıtay doldurur’ de! Ohhh, ne güzel adalet anlayışı! *** Kafamda hep bir soru: İmam nikáhıyla ikinci bir kadın alan, yani resmi nikáhlı eşinin üzerine kuma getiren biri zinacı mıdır, değil midir? Eğer zina suçsa, AKP böyle değerlendirip TCK’ya böyle bir madde ekliyorsa, bunlarla ilgili ne yapacak? Avrupa’yı, AB’yi falan bırakalım bir yana, biz kendimize bakalım. AKP’nin imam nikáhlı, birden fazla kadınla evli milletvekilleri, genel müdürleri vesairesi var. Onlar zinacı mı? AKP bu konuda acaba ne düşünüyor? Bu sorunu nasıl çözecek? Zina Kuran’a ve AKP’ye göre suç, Hıristiyan AB’ye göre değil. Tayyip Bey’le birlikte İslamcı-şeriatçı kesim şimdi zorda. Bir yanda Kuran hükümleri, öbür yanda kapısında yalvardığımız Hıristiyan Avrupa’nın baskısı. Zinaya özgürlük mü, AB mi? Kırk katır mı, kırk satır mı? Gel de çık işin içinden. Tarzan zor durumda! *********************************************************************** ATALARIMIZ HİÇ ZİNA YAPAR MIYDI? 14/09/2004 Radikal Köşe Yazısı TÜRKER ALKAN Nereden patlak verdi şu zina tartışması bilmiyorum, ama konu ilgi çekici olduğu için uzayıp gidiyor. Bu arada saflar da belirmeye başladı. Bir taraf 'Devlet yatak odamıza girmesin, özel yaşamın gizliliği korunsun,' derdinde; diğer taraf da, 'Sizi gidi zina düşkünleri, serbest bıraksak hemen zinaya yapaya başlayacaksınız, yağma yok, zina dinen günahtır, o halde suç sayılmalıdır,' görüşünde. Devlet Bahçeli bile bunu savunmadı mı? Dinen günah olan her şeyi suç sayarsak bunun sonu nice olur, sormaya gerek var mı? Efendim, zinaya karşı çıkanların eski bir geleneği sürdürdüğü belli oluyor. Eskiden sıkı sıkıya korunması gereken bir 'mahallenin namusu' vardı. Bizim mahalledeki kızların başka mahallenin erkekleriyle kırıştırması zinhar uygun görülmezdi. Kaytan bıyıklı, yumurta topuklu mahalle delikanlıları köşe başlarında nöbet tutatark mahallenin kızlarını denetlerdi. Şimdi zinayı suç sayan yasayı çıkarırsak bir adım daha ileri gidip 'memleketin namusunu' koruyup kollama aşamasına ulaşmış bulunacağız. Sıra, Suudi Arabistan'da olduğu gibi bir 'ahlak polisi'nin kurulmasına gelecek. 'Zina suç olsun,' diyen fahri ahlak poliserinin dedikleri doğruysa, Avrupalıların işi gücü zina yapmakmış. Bizde de ahlak düşkünü zinacılar varmış ve bu iş ulusal değerlerimize ve ahlakımıza tersmiş. Batılılaşma çabalarımız sırasında zina mikrobunu kapmışız. Şimdi titreyip kendimize dönmenin zamanı gelmiş. Gerçekten öyle midir acaba? Atalarmız hep bakir ve bakire miydi? Bizim atalarımızın bu işlere pek de yabancı olduklarını sanmıyorum doğrusu. Ünlü 'bahnameleri' bir yana bırakalım, "İzn alıp cum'a namazına deyu maderden, dolanalım nihan yollardan," diyen Nedim'i, erkek sevgililere yanıp tutuşan divan şairlerini de görmezden gelelim, bakalım benim hemşerim olan Karacaoğlan ne demiş bu konularda: "Karac'oğlan der ki gönül uğrusu // Yerde melek, gökte hüma yavrusu // Ben sana söylerim sözün doğrusu // Soyunup koynuna girmeye geldim." "Bahçende gülün güllenmiş // Şeyda bülbülün dillenmiş // Koynunda memeler kirlenmiş // Emilmeyi emilmeyi... // Seğirdim ardından yettim // Eğildim yüzünden öptüm // Adın bilirdim unuttum // Çağırmayı çağırmayı." "Erisin de dağlardaki karımız // Kudretten de kınanmış eliniz // Eğer tenhada bulsam yalınız // Tanrı celâliyle sarmak muradım." "Karac'oğlan der ki okur yazarım // Tomurcuk memede kaldı nazarım // Hırka giyer derviş gibi gezerim // Yar için abdala uyarım kalan." "Şu gönlüm eğlenmez oldu varayım // Yollar beni sevdiğime ulaştır // Merhaba deyip tavaf ettiğim // Erler beni sevdiğime ulaştır." "Güzel sevmek günah değil // Dört kitapta yerin gördüm." "Der Karac'oğlan da bu size arzdır // Güzeli medhetmek boynuma farzdır // Kara kaş altında sürmeli gözdür // Âşığın bahşişin vermeli gelin." "Sana derim allı gelin has gelin // Suya gider sağ elinde tas gelin // Yedi yıldır ben sevdana düşeli // Kerem eyle şu sevdayı kes gelin." "Tomurcuk memesin verdi ağzıma // Yorgunsun sevdiğim em dedi bana." "Bir gecelik misafirim koynuna // Ne olursun sermayenden nen gider." "Hani görünmez elleri // Çok şirin söyler dilleri // Baktım koynunda gülleri // Açılmamış taze gelin." "Kömür gözlüm ben bunu bilmedim // Yıkılıp bahçene gülün dermedim // Bir gece koynunda mihman olmadım // Şimdi el değmedik yerin kalmamış." "On beşinde bir kız sevmeyen // Bu dünyaya hayvan gelir bön gider." "Karac'oğlan der öldüğüm bilsinler //Toplansınlar namazımı kılsınlar // Mezarımı yol üstüne koysunlar // Geçerken uğrasın yolu kızların." "Ben ATALARIMIZ HİÇ ZİNA YAPAR MIYDI? 14/09/2004 Radikal Köşe Yazısı ölürsem cenazeme imam ol // Kıl kara zülfüne kurban olduğum." Bu işi de Amerikalılardan, Avrupalılardan öğrenecek değiliz ya! *********************************************************************** PROF. BARDAKOĞLU: ZİNA İLE İLGİLİ DÜZENLENME SİYASETİN ALANI 14/09/2004 Vatan Haber ALİ BARDAKOĞLU Diyanet İşleri Başkanı Prof. Ali Bardakoğlu, zinanın bütün dinlerde haram olduğunu, ancak düzenleme yapmanın siyasetin alanına girdiğini bildirdi. Bardakoğlu, bazı haber ve yorumlar karşısında Diyanet İşleri Başkanlığı'nın "TCK'daki zina düzenlemesi" konusunda bir yorum yapma gereksinimi duymadığını belirtti ve şöyle dedi: "Çünkü Cumhuriyetimizin temel ilkelerinden biri olan laiklik, dini konularda Diyanet İşleri Başkanlığı'nın açıklama yapmakla yetkili olduğunu, doğrudan yasama ve siyasetin alanına giren konularda ise dini kurumların ve din bilginlerinin açıklama yapmasının doğru olmadığını ifade etmektedir. Başkanlığımız yasalarla belirlenmiş hizmet alanı İslam dininin inanç, ibadet ve ahlak esaslarıdır. Bunun için de hizmetlerde ve kamuoyundaki bütün açıklamalarında laiklik ilkesine ve yasal çerçeveye uymaya özen göstermektetir." *********************************************************************** CHP'Lİ TOPUZ'DAN İLGİNÇ İDDİA: BAŞBAKAN CEMAATLE AB ARASINDA SIKIŞTI 14/09/2004 Vatan Haber ALİ TOPUZ CHP Grup Başkanvekili Ali Topuz, Başbakan Erdoğan'ın cemaatlerin isteği üzerine 'zinaya ceza'yı gündeme getirdiğini öne sürdü. Meclis'te basın toplantısı düzenleyen Topuz, "Başbakan, cemaatlerin baskısı ve tesiri altında zinayla ilgili hükmü, TCK'ya koydurmaya çalışıyor. Sayın Başbakan, cemaatlerle AB arasında kaldı. Olayın iç yüzü budur" dedi. Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun bir gazetede yer alan, "Zina'ya ceza konusu referandum konusu olabilir" değerlendirmesiyle ilgili bir soruyu Topuz şöyle yanıtladı: "Üzerinde düşünülmesi gereken bir öneri. Referandum bir demokratik mekanizma olarak elbette kullanılabilir, ancak zina meselesinin bir referandum konusu olup olmayacağı tartışılmalıdır. *********************************************************************** ZİNANIN TCK'YA GİRMESİNİ İLK GÜNDEME GETİREN AKP KONYA MİLLETVEKİLİ HARUN TÜFEKÇİ: AB'YE ZARAR VERECEK BİR ŞEY YAPMAYIZ 14/09/2004 Vatan Haber HARUN TÜFEKÇİ Günlerdir kamuoyunu meşgul eden "zinanın TCK'ya suç unsuru olarak girmesini öneren Meclis Adalet Komisyonu'nun AKP'li üyesi Konya Milletvekili Harun Tüfekçi, bu konuda geri adım atacaklarının sinyalini verdi. Tüfekçi, "AKP, Avrupa Birliği'ne zarar verecek bir adım atmaz" dedi. ZİNANIN TCK'YA GİRMESİNİ İLK GÜNDEME GETİREN AKP KONYA MİLLETVEKİLİ HARUN TÜFEKÇİ: AB'YE ZARAR VERECEK BİR ŞEY YAPMAYIZ 14/09/2004 Vatan Haber "Anadolu'dan ve özellikle kadınlardan mektup alıyorum. Zinanın cezalandırılmasını istiyorlar" diyerek tartışmaları başlatan Tüfekçi, dün VATAN'a şöyle konuştu: "Zina suç olarak Meclis'ten geçer mi geçmez mi, bunu henüz bilmiyorum. Bu grup toplantısından sonra belli olur. Başbakan eğer yarma (bugün) kadar yurtdışından dönmezse, toplantıya Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül başkanlık eder. Zina suçu konusu AB işimize neden zarar versin ki. Ama tabii yine de AKP, AB sürecine zarar verecek bir iş yapmaz." *********************************************************************** AB BOŞUNA BAHANE ARAMASIN 14/09/2004 Türkiye Manşet CEMİL ÇİÇEK GÜLDAL AKŞİT Adalet Bakanı Cemil Çiçek, son günlerde kamuoyunda başlayan ve AB yetkililerinin açıklamalarıyla uluslararası platforma da taşınan zina kanunu ile ilgili Avrupa’ya sert mesajlar gönderdi. Türkiye Adalet Akademisi’nin yeni dönem eğitim faaliyetine başlaması sebebiyle Ankara Adliye Sarayı’nda düzenlenen törende konuşan Çiçek, başta AB’nin Genişlemeden Sorumlu üyesi Gunter Verheugen olmak üzeren AB’li yetkililerin “Zina kanunu çıkarsa Türkiye’nin üyeliği zorlaşır” açıklamalarına cevap verdi. Türk Ceza Kanunu’ndaki (TCK) bazı düzenlemelerin bir eksiklik olarak görülebileceğini, çağdaş dünyanın değerleri ile uyuşmadığının söylenebileceğini ifade eden Çiçek. “Ama bir şey daha çağdaş dünyanın değerleri ile uyuşmuyor. Bu da verdiği sözde durmamak. Avrupa, 17 Aralık’ta tarih vermediği, müzakereye başlamadığı takdirde verdiği sözde durmamış olur” dedi. Türkiye’de her meselede kanun değişikliği yoluna gidildiğini, bunun doğru bir yaklaşım olmadığını belirten Çiçek, çok iyi yasaların iyi yetişmemiş uygulayıcıların elinde çok kötü bir hale gelebileceğini ya da çok kötü yasaların da iyi yetişmiş uygulayıcıların elinde farklı değerlendirilebileceğini bildirdi. Avrupa mecbur Çiçek, TBMM gündemindeki TCK Tasarısı’nın “yepyeni, özgün” bir tasarı olduğunu, bu ay içinde yasalaşması noktasında gerekli kabulü bulacağını kaydetti. Gündemlerdeki diğer yasa tasarıları hakkında da bilgi veren Çiçek, şöyle konuştu: “Durup dururken bu değişiklikler yapılmıyor. Bir medeni dünya içinde yer almaya çalışıyoruz. 17 Aralık’ta bunun için önemli bir tarihtir. Avrupa’nın şunu bunu önümüze koymasına hiç gerek yoktur. Bize tarih vermeye mecburdurlar. Bunu da bu şekilde ifade etmek istiyorum. Çünkü siyasi kriterlerin tamamı yerine getirilmiştir. Eksiklikler varsa, müzakere sürecinde düzeltilir. Şunun bunun yer alması almaması TCK’da bir eksiklik olarak görülebilir. Çağdaş dünyanın değerleri ile uyuşmuyor denebilir. Ama bir şey daha çağdaş dünyanın değerleri ile uyuşmuyor. Bu da verdiği sözde durmamak. Avrupa, 17 Aralık’ta tarih vermediği, müzakereye başlamadığı takdirde verdiği sözde durmamış olur. Bu da çağdaş dünyanın değerleri ile uyuşmayan bir husustur. İçinde yer almaya çalıştığımız bu dünyanın bazı öncelikleri, uygulamaları var. Bunu ister istemez vaktinden önce iç hukukumuza uyarlamaya mecburuz.” Kasıtlı yapıyorlar Bu arada Devlet Bakanı Güldal Akşit de, TCK Tasarısı’nda zinayla ilgili AB BOŞUNA BAHANE ARAMASIN 14/09/2004 Türkiye Manşet hükmün amacının, kişileri cezalandırmak değil, bir ceza uygulamasıyla suçu caydırıcı hale getirmek olduğunu söyledi. “Türkiye ve AB’de kadınlar: Ortak bir anlayışa doğru” konulu sempozyumda konuşan Akşit, TCK Tasarısı’nın sadece zina maddesiyle anılıyor olmasının üzücü olduğunu belirterek, konunun ‘’gündeme kasıtlı olarak getirildiğini” ve bunun “AB kapısında engel oluşturmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürdüğünü” vurguladı. Akşit, “AB, toplumların kendi hassasiyetleri konusunda son derece toleranslı. Burada bizim toplumumuzun bir hassasiyeti var. İran, Afganistan gibi ülkelerde zina fiili dini anlamda suç olarak kabul ediliyor. Cezası çok ağır.” diye konuştu. Tüm bunların şahsi görüşü olduğunu da belirten Akşit, bu konunun AB’ye giriş konusunda engel olarak görülmemesi gerektiğini belirterek, “AB üyesi ülkeler, ‘Bunu bir engel görüyoruz’ derlerse, tamamen bahanedir. Çünkü Türkiye bugüne kadar üzerine düşen bütün mükellefiyetleri yerine getirmiş durumdadır” dedi. *********************************************************************** YOLUMUZU BİLELİM 14/09/2004 Vatan Köşe Yazısı OKAY GÖNENSİN Zinayı kamu suçu sayarak hapis cezası verilmesine ilişkin tartışma bugün Meclis'te başlayacak. Türk Ceza Kanunu'nda hukukçulara göre "devrim" niteliği taşıyan en kapsamlı "çağdaşlaşma" şu anda zina ve benzeri maddelerle gölgelenmek isteniyor. Değişiklik paketi Meclis komisyonuna geldiği andan itibaren yapılan bazı değişiklikler yine "geri" bir toplum hevesinin ürünü olarak kayıtlara geçti. * Töre cinayeti tartışılırken, maddeye "töre cinayetinin indirim nedeni olmayacağı" konuldu, ama "namus cinayeti" ne böylece ceza indirimi yolu açıldı. * Cinsel ayırımcılığı yasaklayan maddeden "cinsel yönelim" ifadesi çıkartılınca, eşcinsellere bu durumlarından dolayı kötü muamele yapmak suç olmaktan çıkarılmış oldu. * Müstehcenlikle ilgili madde biraz karıştırıldı ve neredeyse mini eteğe bile müstehcenlik damgası vurabilmenin yolu açıldı. Kürtaj süresi ilk tasarıda, bütün dünyada olduğu gibi 12 haftaydı. Bu süre 10 haftaya indirildi. Kafaların içindeki... Bunlar, Meclis komisyonunda kotarılan "bozma"lar. Tümüne bakıp, bir de zinanın kamu suçu olması isteği eklendiğinde tabii ki insanların aklına "ne oluyoruz" sorusu gelecektir. Olup bitenlere Batı'dan bakıldığında, hepsinin bir arada bir tür şeriat özlemini yansıttığını görmek kaçınılmazdır. * Doğu'dan, yani İran'dan, Afganistan'dan bakıldığı zaman da -eğer yetersiz bulunmayacaksa- son derece doğal karşılanması kaçınılmazdır. * Bunlarla yerinilmiyor, bir de "hafifletme" gündeme getiriliyor: Hukukun temel ilkelerinden biri olan "kanunu bilmemek mazeret sayılmaz" ilkesi yumuşatılıyor. Yani bazı suçlardan yargılanan insanlar mahkemeye çıkacak ve "efendim, bunun suç olduğunu bilmiyordum" diyerek daha az ceza alacak... Hepsini bir arada düşündüğünüzde bir kısım AKP'li zevatın kendi toplumuna, kendi vatandaşlarına ve kendi ülkesinin geleceğine nasıl baktığı ortaya çıkıyor. YOLUMUZU BİLELİM 14/09/2004 Vatan Köşe Yazısı Bu, çok kötü bir bakıştır. Ve bu bakış, sahiplerinin kafalarının içini yansıtmaktadır. * AKP erkânı hâlâ nasıl bir dünya istediğine, nasıl bir Türkiye hedeflediğine, nasıl bir toplum özlediğine karar verebilmiş değildir. * Bu kararı bir an önce versinler ki Türk halkı da kendi yolunu çizme iradesini kullanabilsin. *********************************************************************** TELAFER, AKP VE ZİNA 14/09/2004 Ortadoğu Köşe Yazısı ORHAN KARATAŞ TELAFER'de yaşanan olaylar AKP hükümeti üzerinden Türkiye'nin nasıl hiçe sayıldığının, nasıl ciddiye alınmadığının, nasıl boş verildiğinin belgesidir. Yanlış politikaların, tutarsız ve çapsız yönetimin, teslimiyetçi anlayışın Türkiye ve Türkiye'ye güvenenleri getirdiği nokta, tepemizden aşağı bomba yağması olmuştur. Bu durum, çapulcu peşmergeler, ABD ve İsrail şeytan üçgeninde kıvranmak ve Türken varlığının yok olmasına seyirci kalmaktan dolayı bağıra bağıra gelen bir akıbettir. Bu hazin akıbet karşısında utanması, sıkılması ve hiç olmazsa artık silkinmesi gerekenler, şakşakçıları ile birlikte hala boş, anlamsız ve sonuçsuz tartışmalarla Türk milletini oyalamaya devam ediyorlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi bugün olağanüstü toplanıyor. Beklenirdi ki, bu toplantı Türken varlığının yok edilmesi karşında yapılacakları görüşmek ve bir an önce harekete geçmek için yapılsın. Ne gezer? Türkiye, yine içi boş bir zina tartışması ile oyalanıyor. Niye iktidar olduğunu, hangi beklentilerle tek başına iktidara getirildiğini unutan AKP, insanların cinsel tercihleriyle uğraşarak varlığını hissettirmeye çalışıyor. Samimi olsalar, sözlerinin arkasında dursalar, bunu da bir icraat sayacağız. Ama göreceksiniz, daha öncekiler gibi bununda sonu gelmeyecek. Çünkü, maksat üzüm yemek değildir. Zina tartışmaları ile millet oyalanıyor. Alavere, dalavereden sonra bir bakıyoruz nöbete gidenler hep aynı olmuş, yine kaldırılmışız. Meclis gündemine bugün gelecek olan ve zina perdesinin arkasına saklanan Türk Ceza Kanunun neler öngördüğü yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Bölücübaşını da içine alan bir genel aftan tutun da, türbanlıların durumunu daha da zorlaştıran ve daha bir çok akla hayale gelmeyecek düzenleme bu tasarı ile kanunlaştmlıp Meclis'ten geçirilecek. Daha önce de aynı şeyleri yapmadılar mı? İkiz yasalar, ihanet kanunları böyle geçmedi mi? Türk basınından böyle bir ortamda, böyle vahim gelişmelerin yaşandığı bir dönemde uyarma, yol gösterme ve gerekirse karşı durma görevini yapması beklenir. Ama ne gezer? Yem borularının kesilmesi korkusunda, yıkmak ve bölmek konusunda yolların çakışmasında, iki yüzlülüğün, ihanetin hortlamasında aynı paralele düştükleri için AKP ile aynı sazı çalıyor, aynı şarkıyı söylüyorlar. Daha da ileri giderek, AKP'nin yapamadığını da yapıp, söylenen doğru sözleri çarpıtmak ve kafa bulandırmak gibi ikinci bir görev de üstleniyorlar. Oysa hiç olmazsa, bütün dünyaya ilan ettiğimiz şu kırmızı çizgileri bir hatırlatmak ve Türkmen varlığının korunmasının da bu çizgilere dahil olduğunun altını çizmek gerekmez miydi? Hayır, onların görevi, bu teslimiyet karşısında isyan eden, ses veren ve milleti bigilendiren MHP ve Ülkü Ocaklarına saldırmak. Hem de yalan ve TELAFER, AKP VE ZİNA 14/09/2004 Ortadoğu Köşe Yazısı iftiralarla. Bunun en son ve en çarpıcı örneklerinden birini de dünkü Hürriyet Gazetesinde yaşadık. Küfür ve iftiralarıyla ünlü fedai, daha önce AKP için ne yazdığını, Tayyip Erdoğan'a hangi sıfatları yakıştırdığını unutmuş, şimdi iktidarın borazanını çalıyor. Erdoğan'ı gizleyebilmek için hiçbir makama uymasa da her türlü sesi çıkarmakta sakınca görmüyor. Son iftirası da MHP Genel Başkana Devlet Bahçeli'ye olmuş. Bahçeli'nin Cumartesi günü yaptığı ve AKP'nin yanlışlarını ortaya koyup, alternatif öneriler getirdiği uzun basın toplantısından, önü arkası belli olmayan bir cümlecik bulmuş. Bahçeli; "Türk milletinin zinaya bakışı bellidir. Zina haramdır, müeyyidesi olmalı" demişmiş. Beyefendi bundan alınmış. Kendisini ayrı bir sınıfa koyuyor olmalı ki, önce Türk milletini aşağılıyor. Sonra da Bahçeli'nin sözlerini saptırıp ahkam kesiyor. AKP fedaisini çok rahatsız eden Bahçeli'nin tokat gibi sözlerini tekrar hatırlatmak da bize düşüyor. Zina ile ilgili kısmı basın toplantısı metninden aynen aktarıyorum. Varsa itirazı olan beri gelsin. 'Türk Ceza Kanunu tasarısı uzunca bir süredir Meclisin önündedir. Komisyon müzakereleri tamamlanmış ve tasarı Genel kurula gelmiştir. Ancak, bu ileri aşamada AKPli komisyon başkanı ve Bakanlar, bazı önemli hususların atlandığını söyleyerek ortaya çıkmışlardır. 367 kişilik AKP grubunun unuttuğu ve atladığı hususların, başörtüsüne hapis cezası getiren düzenleme ile zina konusu olduğunu Türk milleti AKP sözcülerinin ağzından hayretle öğrenmiştir. Son günlerde bu konuda yaşanan tartışmalarda zina karşıtı ve zina yanlısı gibi bir kamplaşma yaratılmış ve bu konu etrafında kıyasıya bir çekişmeye girilmiştir. AKP iktidarı Türk toplumunu ahlak temelinde kamplara bölmek başarısını göstermiştir. AKP'nin Türkiye'nin gündemine bu şekilde soktuğu zina tartışmalarına AB de katılmıştır. AB yetkilisi Verheugen, bunun Avrupa normlarına aykırı düşeceğini ve olsa olsa bir şaka olabileceğini söylemiştir. Verheugen'in şaka anlayışının ne olduğunu biz bilemeyiz. Ancak bildiğimiz bir şey varsa, o da AKP iktidarının kendisinin Türkiye için hazin bir şaka olduğudur. AKP iktidarı bu konuda kendi içinde bile tutarlı olmayan bir bocalama içine girmiştir. Her konuda olduğu gibi bu konuda da samimi ve dürüst olmadığını göstermiştir. Bugüne kadar ne yapalım AB için gerekli şart diyerek Türkiye'de bölücülüğü ve ihaneti bile serbest bırakan kanunlar çıkaran AKP, şimdi bu konuda AB'ne karşı göstermelik bir cesaret nümayişi yapmaktadır. Ancak bunu yaparken bir manevra alanı, bir ricat imkanını da elde bulundurmak kurnazlığını göstermektedir. Bu trajedinin son perdesinin nasıl kapanacağı, başbakan Erdoğan'ın seçim meydanlarında namusumuzdur dediği başörtüsü ile koruyuculuğuna talip olduğu insan onurunun akıbetinin ne olacağı Meclis açılınca görülecektir. AKP, bizzat Başbakanın açıkladığı tavrından dönerse, buna aslında kimse şaşırmamalıdır. Çünkü samimiyetsizlik AKP'nin şiarıdır." TELAFER'de yaşanan olaylar AKP hükümeti üzerinden Türkiye'nin nasıl hiçe sayıldığının, nasıl ciddiye alınmadığının, nasıl boş verildiğinin belgesidir. Yanlış politikaların, tutarsız ve çapsız yönetimin, teslimiyetçi anlayışın Türkiye ve Türkiye'ye güvenenleri getirdiği nokta, tepemizden aşağı bomba yağması olmuştur. Bu durum, çapulcu peşmergeler, ABD ve İsrail şeytan üçgeninde kıvranmak ve Türken varlığının yok olmasına seyirci kalmaktan dolayı bağıra bağıra gelen bir akıbettir. Bu hazin akıbet karşısında utanması, sıkılması ve hiç olmazsa artık TELAFER, AKP VE ZİNA 14/09/2004 Ortadoğu Köşe Yazısı silkinmesi gerekenler, şakşakçıları ile birlikte hala boş, anlamsız ve sonuçsuz tartışmalarla Türk milletini oyalamaya devam ediyorlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi bugün olağanüstü toplanıyor. Beklenirdi ki, bu toplantı Türken varlığının yok edilmesi karşında yapılacakları görüşmek ve bir an önce harekete geçmek için yapılsın. Ne gezer? Türkiye, yine içi boş bir zina tartışması ile oyalanıyor. Niye iktidar olduğunu, hangi beklentilerle tek başına iktidara getirildiğini unutan AKP, insanların cinsel tercihleriyle uğraşarak varlığını hissettirmeye çalışıyor. Samimi olsalar, sözlerinin arkasında dursalar, bunu da bir icraat sayacağız. Ama göreceksiniz, daha öncekiler gibi bununda sonu gelmeyecek. Çünkü, maksat üzüm yemek değildir. Zina tartışmaları ile millet oyalanıyor. Alavere, dalavereden sonra bir bakıyoruz nöbete gidenler hep aynı olmuş, yine kaldırılmışız. Meclis gündemine bugün gelecek olan ve zina perdesinin arkasına saklanan Türk Ceza Kanunun neler öngördüğü yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Bölücübaşını da içine alan bir genel aftan tutun da, türbanlıların durumunu daha da zorlaştıran ve daha bir çok akla hayale gelmeyecek düzenleme bu tasarı ile kanunlaştmlıp Meclis'ten geçirilecek. Daha önce de aynı şeyleri yapmadılar mı? İkiz yasalar, ihanet kanunları böyle geçmedi mi? Türk basınından böyle bir ortamda, böyle vahim gelişmelerin yaşandığı bir dönemde uyarma, yol gösterme ve gerekirse karşı durma görevini yapması beklenir. Ama ne gezer? Yem borularının kesilmesi korkusunda, yıkmak ve bölmek konusunda yolların çakışmasında, iki yüzlülüğün, ihanetin hortlamasında aynı paralele düştükleri için AKP ile aynı sazı çalıyor, aynı şarkıyı söylüyorlar. Daha da ileri giderek, AKP'nin yapamadığını da yapıp, söylenen doğru sözleri çarpıtmak ve kafa bulandırmak gibi ikinci bir görev de üstleniyorlar. Oysa hiç olmazsa, bütün dünyaya ilan ettiğimiz şu kırmızı çizgileri bir hatırlatmak ve Türkmen varlığının korunmasının da bu çizgilere dahil olduğunun altını çizmek gerekmez miydi? Hayır, onların görevi, bu teslimiyet karşısında isyan eden, ses veren ve milleti bigilendiren MHP ve Ülkü Ocaklarına saldırmak. Hem de yalan ve iftiralarla. Bunun en son ve en çarpıcı örneklerinden birini de dünkü Hürriyet Gazetesinde yaşadık. Küfür ve iftiralarıyla ünlü fedai, daha önce AKP için ne yazdığını, Tayyip Erdoğan'a hangi sıfatları yakıştırdığını unutmuş, şimdi iktidarın borazanını çalıyor. Erdoğan'ı gizleyebilmek için hiçbir makama uymasa da her türlü sesi çıkarmakta sakınca görmüyor. Son iftirası da MHP Genel Başkana Devlet Bahçeli'ye olmuş. Bahçeli'nin Cumartesi günü yaptığı ve AKP'nin yanlışlarını ortaya koyup, alternatif öneriler getirdiği uzun basın toplantısından, önü arkası belli olmayan bir cümlecik bulmuş. Bahçeli; "Türk milletinin zinaya bakışı bellidir. Zina haramdır, müeyyidesi olmalı" demişmiş. Beyefendi bundan alınmış. Kendisini ayrı bir sınıfa koyuyor olmalı ki, önce Türk milletini aşağılıyor. Sonra da Bahçeli'nin sözlerini saptırıp ahkam kesiyor. AKP fedaisini çok rahatsız eden Bahçeli'nin tokat gibi sözlerini tekrar hatırlatmak da bize düşüyor. Zina ile ilgili kısmı basın toplantısı metninden aynen aktarıyorum. Varsa itirazı olan beri gelsin. 'Türk Ceza Kanunu tasarısı uzunca bir süredir Meclisin önündedir. Komisyon müzakereleri tamamlanmış ve tasarı Genel kurula gelmiştir. Ancak, bu ileri aşamada AKPli komisyon başkanı ve Bakanlar, bazı önemli hususların atlandığını söyleyerek ortaya çıkmışlardır. 367 kişilik AKP grubunun unuttuğu ve atladığı hususların, başörtüsüne hapis cezası TELAFER, AKP VE ZİNA 14/09/2004 Ortadoğu Köşe Yazısı getiren düzenleme ile zina konusu olduğunu Türk milleti AKP sözcülerinin ağzından hayretle öğrenmiştir. Son günlerde bu konuda yaşanan tartışmalarda zina karşıtı ve zina yanlısı gibi bir kamplaşma yaratılmış ve bu konu etrafında kıyasıya bir çekişmeye girilmiştir. AKP iktidarı Türk toplumunu ahlak temelinde kamplara bölmek başarısını göstermiştir. AKP'nin Türkiye'nin gündemine bu şekilde soktuğu zina tartışmalarına AB de katılmıştır. AB yetkilisi Verheugen, bunun Avrupa normlarına aykırı düşeceğini ve olsa olsa bir şaka olabileceğini söylemiştir. Verheugen'in şaka anlayışının ne olduğunu biz bilemeyiz. Ancak bildiğimiz bir şey varsa, o da AKP iktidarının kendisinin Türkiye için hazin bir şaka olduğudur. AKP iktidarı bu konuda kendi içinde bile tutarlı olmayan bir bocalama içine girmiştir. Her konuda olduğu gibi bu konuda da samimi ve dürüst olmadığını göstermiştir. Bugüne kadar ne yapalım AB için gerekli şart diyerek Türkiye'de bölücülüğü ve ihaneti bile serbest bırakan kanunlar çıkaran AKP, şimdi bu konuda AB'ne karşı göstermelik bir cesaret nümayişi yapmaktadır. Ancak bunu yaparken bir manevra alanı, bir ricat imkanını da elde bulundurmak kurnazlığını göstermektedir. Bu trajedinin son perdesinin nasıl kapanacağı, başbakan Erdoğan'ın seçim meydanlarında namusumuzdur dediği başörtüsü ile koruyuculuğuna talip olduğu insan onurunun akıbetinin ne olacağı Meclis açılınca görülecektir. AKP, bizzat Başbakanın açıkladığı tavrından dönerse, buna aslında kimse şaşırmamalıdır. Çünkü samimiyetsizlik AKP'nin şiarıdır." *********************************************************************** TÜRKİYE'NİN ŞANSI AZALIYOR 14/09/2004 Cumhuriyet Haber VALERY GISCARD D'ESTAING JACK STRAW Giscard d'Estaing: 'Çifte çoğunluk' düzenlemesi AB çabalarını olumsuz etkileyebilir Avrupa Anayasası'nı hazırlayan konvansiyonun başkanı, eski Fransız cumhurbaşkanlarından Valery Giscard d'Estaing , taslak anayasadaki bazı düzenlemelerin, 40 yıldır AB'ye girmek için çabalayan Türkiye'nin şansını azaltacağını savundu. International Herald Tribune gazetesinde kendisiyle yapılan bir söyleşide,Giscard d'Estaing, yeni anayasada ''çifte çoğunluk'' olarak bilinen kritik düzenlemenin Türkiye'nin çabalarını olumsuz etkileyeceğini söyledi. Nüfusu büyük Türkiye'nin üyeliğinin, ''oybirliği istenmeyen konularda çifte çoğunluk gerekir'' maddesi nedeniyle ''daha önemli'' sonuçları olacağını söyleyen Giscard d'Estaing, bunun üye ülkelerin Türkiye'ye yönelik yaklaşımını olumsuz etkileyebileceğini belirtti. Mevcut yapıda, nüfus yoğunluğunun daha az belirleyici olduğunu kaydeden eski cumhurbaşkanı, üyelik görüşmelerinin tamamlanma tarihi olarak öngörülen 10-15 yıllık sürenin sonunda, Türkiye nüfusunun diğer üye devletlerin hepsini aşacağının tahmin edildiğine dikkat çekti. Giscard d'Estaing, yeni anayasayla birlikte Türkiye'nin karar mekanizmalarında nüfusu oranında en güçlü oya sahip ülke olacağını vurguladı. Giscard d'Estaing, ''Bu, değiştiremeyeceğimiz bir kural'' diye konuştu. Gazete, Giscard d'Estaing'in Avrupa Anayasası'ndaki bu düzenlemenin, TÜRKİYE'NİN ŞANSI AZALIYOR 14/09/2004 Cumhuriyet Haber Türkiye'nin üyeliğini güçleştirmek amacıyla yapıldığını söylemediğini vurguladı. Ancak, taslak komitesinin bir üyesi olan İspanya'nın eski dışişleri bakanı Ana Palacio , nisan ayında kendisiyle yapılan bir röportajda ''Anayasadaki bu düzenlemenin masum duygularla yapıldığını söyleyemem. Konvansiyonun bir üyesiydim, dolayısıyla ne dediğimi gayet iyi biliyorum. Türkiye'nin üyeliği AB'nin çıkarınadır, buna kuvvetle inanıyorum. Ama çifte çoğunluk düzenlemesi Türkiye'nin üyelik şansını ortadan kaldırmıştır'' demişti. Anayasanın kaderinin bugünden belli olmadığına dikkat çeken International Herald Tribune, çok sayıda Avrupa ülkesinde referandum yapılmasının gündemde olduğunu ve sorunun şimdilik ''teorik bir sorun'' olarak kaldığını hatırlattı. Gazete 6 Ekim'de yayımlanacak ilerleme raporu öncesinde d'Estaing'in sözlerinin tartışma yaratacağına işaret etti. Birleşmiş Milletler'in hazırladığı verilere göre, Türkiye'nin nüfusunun 2020 yılına kadar 85 milyona yükseleceğinin tahmin edildiğini vurgulayan International Herald Tribune, Türkiye'nin bu nüfusla, Avrupa nüfusunun yüzde 16, hatta 17'sini oluşturacağını kaydediyor. STRA W: ZORLUKLAR ORTAYA ÇIKAR İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw , zinanın kabul edilmesi halinde Türkiye'nin AB yolunda zorluklarla karşılaşacağını söyledi. Buna karşın Straw, ''Türkiye'nin AB ile müzakerelere başlamasını istiyoruz'' dedi. Brüksel'de AB Dışişleri Bakanları toplantısına katılan İngiltere Dışişleri Bakanı Straw, ''Zina kabul edilirse Türkiye AB yolunda zorluklar ile karşılaşır'' uyarısını yaptı. Abhaber.com sitesine göre, zina tasarısının şu aşamada TBMM'den geçmediğinin altını çizen Straw, ''Bu tasarının Türk Meclisi'nden geçip geçmeyeceğini bilmiyoruz, ancak biz aralıkta Türkiye'nin AB'den tarih almasını destekliyoruz'' şeklinde konuştu. Jack Straw, zina tasarısı konusunda ''Bekleyip görmek gerekir'' ifadesini kullandı. *********************************************************************** BİR ZİYARETİN ARDINDAN... 13/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı MUSTAFA BALBAY Avrupa Birliği'nin genişlemeden sorumlu üyesi Günter Verheugen 'in Türkiye ziyaretinde gün gün yapılan açıklamalar parçalı bulmacanın dağınık bölümleri gibiydi. Ziyareti öncesi ve sonrasıyla bir bütün olarak sütuna yatıralım, dur-um neymiş bakalım... 3 Eylül'de, ziyaretten 3 gün önce Verheugen'in sözcüsü Jean Christophe Filori Türkiye'deki zina tartışmalarına ilişkin bir soruyu yanıtlarken şöyle dedi: ''Özel hayatla ilgili böyle bir düzenleme Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı. Sözü edilen girişim Türkiye'nin AB içindeki imajını zedeler. Bu anlayış başka bir çağdan kalma olsa gerek.'' Verheugen, 6 Eylül'deki ziyareti öncesi zina tartışmasına nasıl baktığını AKP hükümetine iletmiş olduğunu düşündü! 4 Eylül'de ziyaret son şeklini aldı. Programda Ankara'nın yanı sıra Diyarbakır, İzmir ve İstanbul da vardı. Gül , Verheugen'in Diyarbakır'da köylere inceleme yapmasından gocunmadıklarını söyledi. 6 Eylül'de Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül'le görüşen Verheugen, AKP'yi rahatlatan temel değerlendirmesini yaptı: ''Müzakerelere başlanması için ek koşul yok.'' BİR ZİYARETİN ARDINDAN... 13/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı Gül, görüşme sonrasındaki ortak basın toplantısında, ''müzakerelerden sonra da reformlar devam edecek'' dedi. Bunun Türkçesi şuydu: Müzakerelerin başlangıcının koşullu olmasına gerek yok. Yolda yeni koşullar koyarsanız, onları da yerine getiririz! Görüşme sırasında zina tartışmasının da gündeme geldiği haberleri yayıldı. Haber ertesi gün gazetelere yansıyınca, Erdoğan mikrofonların önünde şunu söyledi: ''Hayır, görüşmede zina konusunun gündeme geldiğine ilişkin haberlerin hiçbirinin hakikatle ilgisi yok.'' Erdoğan'ın sözlerini 8 Eylül sabahı Diyarbakır'da kahvaltı sırasında öğrenen Verheugen şaşırdı. Görüşmede zina da gündeme gelmişti. Daha önceki uygulamaların tersine, açık mikrofonlar önünde Türkiye-AB ilişkilerini zedeleyecek bir şey söylenmiyordu ama, kapalı kapılar ardında her şey açık konuşuluyordu. Müzakere süreci 8 Eylül'de İzmir'e geçen Verheugen, insan hakları kuruluşlarının temsilcileriyle burada da görüştü. İletilen durum şuydu: ''Türkiye'de sistematik işkence var.'' Verheugen'in dışa dönük yorumu şuydu: ''Türkiye'de sistematik işkence yok!'' Önceki yıllarda her insan hakkı ihlaline ilişkin yakınmada sistem, atik biçimde işliyor ve olumsuzluk sistematiktir deniyordu. Ancak AB artık durumu böyle görmek istemiyordu! Verheugen ertesi gün İstanbul'a geçti. İşçi-işveren sendikalarının temsilcileriyle görüştü. Burada da kurumlar Verheugen'in karşısında birbirleriyle tartıştılar. Zira bir tarafta Türkiye'de her şeyin iyi gittiğini söylemek isteyenler, bir tarafta olumsuzlukların da bilinmesini isteyenler vardı. İki görüş kendi önünde çatışınca Verheugen ne düşündü bilemiyoruz! Erdoğan'dan sonra Gül'ün de görüşmelerde zina tartışmasının gündeme gelmediğini açıklaması üzerinde Verheugen İzmir'in ardından 9 Eylül'de de İstanbul'da altını çize çize şöyle dedi: ''Zina tartışmaları ancak şaka olabilir. Türkiye'nin AB'deki durumunu zora sokar. Ben bunu Ankara'daki görüşmelerimde dile getirdim.'' Taraflardan biri doğru söylemiyordu! Verheugen ziyaret sonrası The New York Times'a verdiği demeçte aynen şunu söyledi: ''Uygulamada resim çok karışık!'' Verheugen'in dönüşte verdiği demeç de şu oldu: ''Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğinin 2015'ten önce olması mümkün değil.'' Bunu gazetelerimiz şöyle duyurdu: ''Tam üyelik 2015'te!'' Bütün bu çelişkili parçalar birleşince ortaya şöyle bir tablo çıkıyor: Yıl sonunda, şu andaki durumu hiç değiştirmeyecek içerikte bir müzakere tarihi çıkacak. Ucu belirsiz müzakere süreci, AB'nin Türkiye'den istemlerini sürdürme süreci olarak devam edecek. AKP de buna dünden razı... AB ile AKP Türkiye'ye karşı anlaştı! *********************************************************************** 'TEHLİKELİ BİÇİMDE GERİCİ' 13/09/2004 Cumhuriyet Haber New York Times, AB zina nedeniyle tarih vermezse Erdoğan'ın sadece 'TEHLİKELİ BİÇİMDE GERİCİ' 13/09/2004 Cumhuriyet Haber kendisini suçlayabileceğini yazdı 'Türk Stili Kadın Hakları' başlıklı başyazısında TCY'de kadınları etkileyen bazı maddelerin "tehlikeli bir biçimde gerici" olduğunu belirten New York Times, "AB'nin insan haklarına ilişkin modern vizyonundan çok partinin muhafazakâr İslami köklerini yansıtan inançlar ve uygulamaların yasalaştırılması amaçlanıyor'' yorumunu yaptı. AKP hükümetinin zinanın suç sayılmasını öngören yasa tasarısı konusundaki ısrarı Batı basınında yankı bulmaya devam ediyor. Amerikan New York Times gazetesi, TCY Tasarısı'nda kadınlara ilişkin bazı maddelerin ''tehlikeli bir biçimde gerici'' olduğunu savunarak ''Zina tasarısı nedeniyle Avrupa Birliği (AB) görüşme tarihi vermezse Başbakan Recep Tayyip Erdoğan kendisinden başkasını suçlayamaz'' diye yazdı. İngiliz The Observer da zinanın cezalandırılmasının namus cinayetlerini meşrulaştıracağına inanıldığını belirtti. New York Times, ''Türk Stili Kadın Hakları'' başlıklı başyazısında AKP'nin reform sürecinin bir parçası olarak TCY'de büyük bir değişiklik önerdiğini, bu çabanın birçok olumlu yönleri olduğunu kaydetti. Buna karşın gazete, ''Ne yazık ki, kadınları etkileyen bazı maddeler tehlikeli bir biçimde gericidir ve AB'nin insan haklarına ilişkin modern vizyonundan çok partinin muhafazakâr İslami köklerini yansıtan inançlar ve uygulamaları yasallaştırmayı amaçlıyor'' yorumunu yaptı. Tasarının en çok itiraz edilen unsurunun zinanın cezalandırılması olduğuna, erkeklerin ''namus'' cinayetlerinden dolayı indirilmiş ceza almaya devam edeceklerine ve 15-18 yaşlarındaki gençler arasındaki cinsel ilişkilerin cezalandırılacağına dikkat çeken gazete, zinaya ilişkin maddenin geriye gitme anlamına geldiğini vurguladı. Af Örgütü'nün yeni raporunun Türk kadınlarının en az üçte birinin ev içi şiddetin kurbanı olduğunu gösterdiğini belirten gazete, ''Türkiye, bu kötü muameleleri sona erdirmek konusunda siyasi iradesini kanıtlamalı'' diye yazdı. Gazete, tasarının gözden geçirilmemesi durumunda Türkiye'nin AB üyeliğine karşı çıkan Avrupalılara aralık ayında ''hayır'' oyu kullanmaları için büyük bir gerekçe verileceğini savunarak ''Böyle bir durumda Sayın Erdoğan, kendisinden başkasını suçlayamayacak'' uyarısını yaptı. The Observer: İroni The Observer gazetesi ise namus cinayetine kurban giden Güldünya Töre 'nin katillerinin yargılandığı davaya dikkat çekerek genç bir annenin namus cinayetine kurban gitmesi nedeniyle ''şoke'' olan Türkiye'yi İslami geleneklerin altüst ettiğini öne sürdü. Gazete, Güldünya'nın öldürülmesini protesto edenler için bu cinayetle önerilen zina tasarısı arasında ''korkutucu'' bir bağ bulunduğunu vurgulayarak ''Zinanın cezalandırılmasının namus cinayetlerini meşrulaştıracağına inanıyorlar. Hükümet, önerilen yasanın yarattığı büyük tepkiye şaşırdığı izlenimini veriyor. Ancak bu hafta bu konudaki haberler uluslararası medyaya sızmaya başlayınca bakanlar etkisini hissetmeye başladı'' yorumunu yaptı. Gazete, Türkiye'yi AB üyeliğine yaklaştırmak için şimdiye kadar en çok çaba gösteren Türk hükümeti olan AKP hükümetinin AB'nin tepki gösterdiği zina tasarısını gündeme getirmesini ironi olarak değerlendirdi. Belçika Dışişleri Bakanı Karel De Gucht da TCY'de zina konusunda yapılması planlanan değişikliğin Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılma arzusuyla bağdaşmadığını öne sürdü. Gucht, değişikliğin Avrupa değerleriyle uyuşmadığını savundu. *********************************************************************** 'YASAYI ZİNANIN ARDINA SAKLADILAR' 13/09/2004 Cumhuriyet 'YASAYI ZİNANIN ARDINA SAKLADILAR' 13/09/2004 Cumhuriyet Haber ORHAN ERASLAN CHP'li Eraslan, AKP'yi TCY Tasarısı'nın tartışılmaması için suni gündem yaratmakla suçladı AB'nin Genişlemeden Sorumlu Üyesi Günter Verheugen'in açıklamalarından sonra köşeye sıkışan AKP'nin ''zina'' konusundaki önerisinden geri adım atabileceği belirtiliyor. TBMM'nin yarın başlayacak olan olağanüstü toplantısında Türk Ceza Yasa Tasarısı (TCY) maratonu başlayacak. Tartışmalara ''zina'' , ''imam nikâhını teşvik'' ve ''18 yaşından küçüklere cinsel ilişkiye ceza'' gibi konular damgasını vurdu. TBMM Adalet Komisyonu'nun CHP'li üyelerinden Orhan Eraslan , ''Zinadan dönecekler, yol arıyorlar'' dedi. TBMM Başkanı Bülent Arınç , AKP'li 120 milletvekilinin başvurusu üzerine TBMM Genel Kurulu'nu yarın olağanüstü toplantıya çağırdı. Olağanüstü toplantıda TCY'nin yanı sıra Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer 'in iade ettiği milletvekillerine akademik unvan ayrıcalığı getiren yasa da ele alınacak. Genel kurulun 11.00-22.00 saatleri arasında çalıştırılması planlanıyor. AKP ve CHP grup yöneticilerinin bugün bir araya gelerek TCY konusunda bir değerlendirme yapması bekleniyor. TCY görüşmeleri başlamadan önce ''zina'' , ''imam nikâhının özendirilmesi'' ve ''gençlere sevişme cezası'' gibi düzenlemeler tartışma yarattı. AKP'nin Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararına karşın zinanın yeniden ''şikâyete bağlı'' suç olarak tasarıya girmesi için bir ek madde getirilmesi istemine CHP karşı çıkıyor. Genel kurulda bu konuda bir ek madde önerisi getirilmesi durumunda Adalet Komisyonu üyelerinin çoğunluğunun genel kurulda bulundurulması gerekiyor. Komisyonun CHP'li üyeleri çoğunluğun sağlanmasına destek vermeyecekler. Çoğunluğun bulundurulması ve önerinin görüşülmesi durumunda da CHP muhalefet edecek. Kulislerde, AB'nin Genişlemeden Sorumlu Üyesi Günter Verheugen 'in açıklamalarından sonra köşeye sıkışan AKP'nin ''zina'' konusundaki önerisinden geri adım atabileceği değerlendirmeleri yaygınlaştı. Bu konuda da 2 formül öne çıktı. Bunlardan birine göre Adalet Komisyonu'nun çoğunluğu sağlanmayarak önerinin gündemden düşmesi sağlanacak. İkinci formüle göre ise öneri oylanırken AKP milletvekillerinin büyük bölümü salonda bulunmayacak ve öneri CHP oylarıyla reddedilecek. Ancak AKP'nin zina konusundaki görüşünden geri adım atmak istemesi durumunda risk alamayacağı, bu nedenle birinci formülün öne çıkabileceği belirtiliyor. Adalet Komisyonu'nun CHP'li üyelerinden Orhan Eraslan, ''Bir dolu antidemokratik maddeleri gözden kaçırmak için dinin siyasete müdahalesini sağlamak, devrim kanunlarına yönelik değiştirme isteklerini gizlemek için zina maddesini ortaya attılar. AKP bu konuda samimi değildir. Hem muhafazakâr kamuoyunu sözüm ona tatmin eder gibi davranıp hem de tasarının tartışılmasını önlemişlerdir'' dedi. *********************************************************************** AB'YLE SORUN CİNSELLİKTE ÇIKACAK 13/09/2004 Radikal Söyleşi NEŞE DÜZEL AHMET TAŞGETİREN Avrupa'da cinsel savrulma var. Serbest cinsel ilişki kabul edilemez çerçevede. Almanya, Fransa'da evlilik dışı ilişki yayılmış. Evlilik kalmamış Diyelim ki, Kuran 'çokeşlilik' gibi bir kapıyı açmadı. Siz, AB'YLE SORUN CİNSELLİKTE ÇIKACAK 13/09/2004 Radikal Söyleşi dünyada bütün erkeklerin tek eşle yetineceğini mi düşünüyorsunuz? Hiçbir imam nikâhlı zina yaptığını kabul etmez Türkiye'de. Doğru olan budur. İmam nikâhı akdiyle evlilik zina değildir. Akitsiz ilişkiler zinadır NEDEN? Ahmet Taşgetiren AKP, pek de anlaşılamayan bir nedenden dolayı Türk Ceza Kanunu'na zina maddesini eklemeye karar verince, konuşulmayan birçok soru ve sorun günyüzüne çıktı. Modern hukukla şeriatın zina tarifi arasındaki fark, imam nikâhlıların durumu, Avrupa Birliği'nin zinayı suç saymayan ve kadın-erkek eşitliğini ön planda tutan anlayışıyla İslam'ın zinayı yorumlayış biçimi ve kadın-erkek eşitliğini erkeğin çokeşliliğiyle bozan yaklaşımı, AB'nin bireyin özgürlüğünü mümkün olduğunca genişletmeyi amaçlayan görüşüyle, Türk hükümetinin, bireyi, toplumun ve devletin denetiminde tutmayı hedefleyen yaklaşımı arasındaki çelişki... Bütün bu çelişkiler, asıl sorunun sadece yeni TCK'ya eklenmek istenen zina maddesi olmadığını, insanların yaşam biçimini Avrupa'dan çok farklı yorumlayan bir başka anlayışın Türkiye'de kuvvetli bir biçimde var olduğunu gösteriyor. Birey özgürlüğüne farklı bakan bu iki anlayışın nasıl bir araya getirilebileceği, dindarların gerçekten Avrupa'yı isteyip istemediği soruları da böylece gündeme geliyor. Dindar kesimin en saygıdeğer kalemlerinden biri olan Yeni Şafak gazetesi başyazarı Ahmet Taşgetiren'le AB ile aramızdaki bu çelişkileri ve sorunları konuştuk. AKP iktidarı Avrupa Birliği'ne üye olmamız için büyük çaba gösterdi. Siz de bildiğim kadarıyla AB üyeliğini destekliyorsunuz. AB üyeliğinin Türkiye için iyi olduğuna inanıyor musunuz? Bu kaçınılmaz bir şey. Küresel dünyada bloklaşmalar kaçınılmaz hale geliyor. Türkiye için en verimli bloklaşma AB içinde olmak gibi gözüküyor. Avrupa Birliği'ni oluşturan ülkelerin neredeyse ortak bir yaşamı algılayış ve yaşama biçimi var. Avrupalıların yaşama biçimini onaylıyor musunuz? AB ülkelerinin ortak bir yaşam biçimi olduğu iddiası tartışılabilir. Avrupa, Hıristiyanlık'tan ateizme, cinsel anlamda muhafazarkârlıktan en serbest ilişkilere kadar uzanan ve kendi içinde de tartışmalar yaşayan bir kültür yapısına sahip. Avrupa, zina konusunda bir bütün olarak aynı çizgiyi mi paylaşıyor? Zina, hiçbir AB ülkesinin ceza yasasında suç olmadığına göre, AB ülkeleri bu konuda ortak bir anlayışı paylaşıyor. AB'nin temel değerlerini kabul etmeden de AB'ye girmek mümkün değil. Verheugen, 'Zinayı suç sayarsanız müzakere tarihi almanız zorlaşır' diye açıkça söyledi. Sekiz yıl önce çözdüğümüz bir konuyu, hiç gündemde yokken bir sorun haline getirip, Türkiye'nin AB üyeliğini tehlikeye atmakla, AKP ne yapmaya çalışıyor? Önce şunu söyleyeyim. AB ülkelerinde hukukta farklılık olmayabilir ama, bütün Batı toplumları cinsel serbestliği onaylamıyor. İnsanların yaşam tarzları farklılık gösteriyor. AK Parti'ye gelince... Olayın, 'Ya Avrupa, ya zina yasası' noktasına gideceğini sanmıyorum. Ak Parti hükümetinin böyle bir düzenlemeyi neden gündeme getirdiğini bilmiyorum, anlamış da değilim. Sürpriz oldu. Yazın milletvekilleri Anadolu'ya çıkıyor, farklı toplum kesimleriyle temasta bulunuyor. Sanırım şikâyetlerle karşılaştılar. Onun yansıması oldu bu. AKP'li politikacılar Anadolu'ya gidip geldiler, Türkiye'nin temel sorununun işsizlik değil de zina olduğunu mu gördüler? Dikkatlerini sadece zina mı çekti? Hangi süreçte bu noktaya geldiler doğrusu bilemiyorum. Peki. Avrupalıların yaşam biçiminde hoşunuza gitmeyen neler var? Avrupa'yı gezdim. Cinsel savrulma var. Aile konusunda çok ciddi sorunlar AB'YLE SORUN CİNSELLİKTE ÇIKACAK 13/09/2004 Radikal Söyleşi yaşanıyor. Almanya'da, Fransa'da evlilik dışı ilişki yaygınlaşmış. Evlilik kalmamış hatta. Önemli ölçüde evliliğin bittiği bir toplum söz konusu orada. Nüfusu da azalıyor. Neden olarak da evlilik dışı ilişkiler üzerinde duruluyor. Kadın-erkek özgürlüğünü ilke olarak benimsememek mümkün değil, fakat cinsel savrulma, serbest cinsel ilişki Türk toplumunun kabul etmeyeceği bir çerçeve arz ediyor Avrupa'da. Avrupa'nın yaşama biçimiyle ilgili en belirgin itirazınız bu mu? En çok bu alanda problem çıkacak. Niye dindarlarımızın ilgisini, işkenceler, cinayetler, yolsuzluklar, Susurluk çeteleri, cinsellik ya da kadın konuları kadar çekmiyor? İsterseniz bunu soru olarak bırakalım. Kendimi bu eleştirinin içinde mütalaa etmiyorum. Kadınlarla erkeklerin eşit olduğuna inanıyor musunuz yoksa bizim daha doğuştan biraz eksik yaratıldığımızı mı düşünüyorsunuz? Hayır, eksik yaratıldığınızı düşünmüyorum. İnsan olarak hepimiz eşitiz ve eşit yaratılmışız. Kadın ve erkek farklı cinslerdir ama bu farklılıklar bir üstünlük gerekçesi değildir. Dinimiz bir erkeğin dört kadınla evlenmesine cevaz veriyor. Din açısından bunun hâlâ geçerli olduğunu düşünüyor musunuz? Kuran'da böyle bir izin var. Ayet bulunduğu sürece izin geçerli olacak. Kuran'a bir şey söyleme imkânım yok. Altıncı yüzyıldaki kadın-erkek ayrımı, 21'inci yüzyılda da aynen devam ettirilebilir mi? Nasıl kadın-erkek ayrımı? Nasıl ayrıldığını düşünüyorsunuz? Kadın-erkek ayrımı derken... Kadınlar ve erkekler için ayrı ayrı mı ahlak istiyorsunuz? Yoksa, 'Kadın da birden fazla erkekle olamaz, erkek de birden fazla kadınla olamaz' mı diyorsunuz? İslam belli şartlarda erkeğin birden fazla kadınla evlenebileceğine izin veriyor. Kadının birden fazla evlenme izni yok. Çocuğun nesebi konusu kadına bağlı olduğundan, tarih boyunca kadının çok erkekle evlenmesi gibi bir durum söz konusu değil zaten. Diyelim ki, Kuran böyle bir kapıyı açmadı. Siz dünyada bütün erkeklerin tek eşle yetineceğini mi düşünüyorsunuz? AKP zinayı suç haline getirerek, erkeklerin tek eşle yetineceğini mi düşünüyor peki? AKP'nin hesabını benden sorarsanız, bu soruları getirirsiniz. Siz zinanın suç olmasını onaylayan yazılar yazdınız, değil mi? Ben onaylıyorum tabii. AK Parti diyelim ki, zinayı suç haline getirdi. Ama devlet, geneleve izin vermiş, bundan vergi alıyor. Evli erkek geneleve gidip kendi arzularını yerine getirirse zina olmuyor. Peki ne zaman zina oluyor? Hadi, erkekleri birden fazla kadınla evli olduğu için suçlayalım ama, ikinci, üçüncü, dördüncü eş olarak bir ailenin içine girmiş bu kadar da kadın var. Türkiye'nin sosyal vakıası bu. AKP bu sosyal yarayı niye çözmüyor da, zinayla uğraşıyor sizce? Doğru haklısınız. Bunun çözülmesi lazım. Ciddi sosyal projelere ihtiyaç var. Anadolu'da imam nikâhı olmasa ve kadın erkeğin tek eşi olsa da, kadının hayatı matah değil. Ayrıca Kuran genelde tekeşliliği özendiriyor. Çokeşliliği çok istisnai hallere münhasır kılıyor. Sadece izin olarak Kuran'da yer alıyor çokeşlilik. Emredici bir hükum değil. İslam'ın getirdiği çokeşlilik kurallarının da kolay hayata geçebileceğini düşünmüyorum. Nitekim genelde çokeşliliklerde bana göre İslam'ın onaylamadığı davranış tarzları ortaya çıkıyor. Mesela İslam çokevliliklerde eşler arasında adaleti öngörüyor. Ve genelde bu gerçekleşmiyor. Çoğunlukla eşlerden biri ciddi anlamda hem psikolojik hem ekonomik mağduriyet yaşıyor. Çocuklar da travma yaşıyor. Bu çokeşli AB'YLE SORUN CİNSELLİKTE ÇIKACAK 13/09/2004 Radikal Söyleşi evlilikler genelde İslam'dan izin alarak yapılıyor gözükse de... Hukukumuza göre, bir erkeğin resmi nikâhlı eşinden başkasıyla ilişkide bulunması 'zina'. Bu zina tanımına katılıyor musunuz? Yasal yapı o. Zina, dini bir tanımdır. Bir akde bağlı olmadan kurulan bütün cinsel ilişkilere 'zina' denir. Bütün dinlerin yaklaşımı budur. Türkiye'de imam nikâhlı evlilikler var mı? Var. Atatürk'ten beri bu böyle değil mi? Peki bu kadar süre içinde zina mı yaptı bunlar? Türk toplumunun değerleri bunu böyle kabul etmiyor. 'İmam nikâhlı olunca zina değil' diyor. Zina değil, diyor. Peki hukukumuza göre zinanın suç olmasını desteklerken, aynı hukuka göre imam nikâhlı eşlerin de zina yaptığını ve suç işlediğini kabul edecek misiniz? Bugünkü hukuk açısından sorun var tabii. AK Parti böyle bir çelişki içinde doğrusu. Bunun içinden çıkabilmek için belki zinaya, ' isteğe ve şikâyete bağlı suç' niteliğini vermeye çalışıyor. Ama imam nikâhlı hiçbir erkek ve kadın zina yaptığını kabul etmez Türkiye'de. Doğru olan da budur. İmam olsun, resmi olsun, nikâh akdi içindeki hiçbir evlilik zina değildir bana göre. Herhangi bir akit olmaksızın yapılan ilişkiler zinadır. Benim değer ölçülerim öyle. Ama ben, Türkiye Cumhuriyeti böyle bir düzenleme yapsın demiyorum. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti'nin hiçbir yasasının referansı benim değer ölçülerim değil. Peki sizce bir erkeğin dört kadınla evlenmesi fikrini, kadının onuruna aykırı bulan kadınlar dinden çıkmış mı olur? Tabii ki böyle bir şey dinden çıkarmaz insanı. Bireysel olarak bunu kabul etmeyebilirsiniz. Zaten bu konuda kadını zorlayan bir şey yok. İkinci, üçüncü evlilikleri kabul eden kadınları rencide etmek istemiyorum ama, bu onların da arzularıyla olan bir şey. Belki bir kısmı başlık parası gibi nedeniyle ailelerinin zorlamasıyla olmuştur ama, büyük şehirlerde de var bu çok evlilik. İlginç olan, ikinci kadın birinci kadını sollayıp ailenin içine giriyor. Kadın niye bunu kabul ediyor? İyi bir Müslüman kadın olmak için erkeğin üstünlüğünü tartışmasız kabul mü etmek gerekir? İslam'da öyle bir şey yok. Belki feodal ilişkilerde bu zorlama var. İslam'da hiçbir kadını, ailesi, şuna ikinci kadın olacaksın diye zorlayamaz. Bir başka konuya geçersek... Son tren kazasından sonra dindar kesimden Ulaştırma Bakanı'nın istifasıyla ilgili büyük bir tepki yükselmedi. Aynı hatayı Kemalist bir politikacı yapmış olsaydı aynı tepkiyi mi gösterirdiniz? Yoksa tepkileriniz insanların inançlarına göre değişiyor mu? Haklısınız, zaman zaman ıskaladığmız durumlar olmuyor değil. Ama İslami kesimin yazarları AK Parti'ye sonuna kadar açık çek verdiler ve onun hiçbir hatasını görmüyorlar kanati doğru değil. En azından kendi gazetemin köşe yazarları açısından bunun böyle olmadığı inancındayım. Benim de AK Parti yönetimine karşı çok net eleştirilerim oluyor. Mesela Van olayında Mustafa Bayram'ların Emniyet'te yakalanması, sonra kaçırılması ve hükümetin buna bir süre sessiz kalmasını onaylamadım. Hâlâ bir şey çıkmış değil o olaydan. Yeni Ceza Kanunu'yla eskiyi aratacak hükümler geldiğini de yazdım. Cezaevlerinde ölüm orucuyla korsakof hastalığına yakalanmış insanların yeniden cezaevine alınmasına karşı da tavır koydum. İslami terörle ilgili yazılarınızda Müslümanların mazlum olduğunu vurguluyorsunuz. Bu mazlumiyetin sebebi kim? Mazlumiyetle terörü birlikte ele almak lazım. Sırf teröre karşı AB'YLE SORUN CİNSELLİKTE ÇIKACAK 13/09/2004 Radikal Söyleşi çıktığınızda, mazlumiyeti ıskalıyorsunuz. Mazlumlar teröre başvurabilirler mi yani? Hayır. Teröre hiçbir şekilde başvurulmamalı. Bütün sivil alanlar kesinlikle savaş dışı tutulmalı ama, İslam ülkelerinin mazlumiyeti de ortadan kaldırılmalı. Mesela Çeçenistan, Filistin, Keşmir, Doğu Türkistan mazlum İslam yurtlarıdır. Mazlumiyetin sebebi de sömürgecilik. Filistin İsrail'in, Çeçenistan Rusya'nın, Doğu Türkistan Çin'in, Kerşmir Hindistan'ın sömürgesi halinde. Irak'ı da Amerika işgal etti. Saddam da kendi ülkesine sömürgeci gibi yaklaşıyordu. Kendi vatandaşı olan Arapları ve Kürtleri katlediyordu. Iraklılar kendi yöneticileri döneminde mazlum değil miydi? İslam ülkelerinin yönetimleri konusu ayrıca ele alınması gereken bir konu. Irak'ta Saddam, Türkiye'de de diyelim ki 12 Eylül yönetimi. Irak o zaman da mazlumdu. Mazlumiyetin nedeni mutlaka sömürgecilik, yabancı işgali değil ama yabancı işgali bir zulüm. Zinayı, 'hayvanlık' olarak tarif eden çok yazı okudum dindar yazarlarımızın sütunlarında. Çeçenlerin Osetya'da çocukları öldürmesi konusunda kelimeleri bu kadar rahat kullanmıyorlarmış gibi geldi bana. Zinayı hayvanca bulan insanlar, çocukların öldürülmesini nasıl değerlendiriyor? Zinayı hayvanca bulma yorumları, Güneri Civaoğlu'nun yazısından yola çıkılarak yapıldı. Çocukların öldürülmesi büyük vahşet. Çocukları öldürmenin hiçbir nedeni yok bana göre. Çocukları öldürmeyi, hangi nedenle olursa olsun ve kim yaparsa yapsın hayvanca bir vahşet olarak görüyor musunuz? Kesinlikle. Çocukların öldürülmesi hiçbir değer adına onaylanamaz. Arap Müslümanlar İslami terörü çok sert bir biçimde kınadı. Türk Müslümanlar aynı tepkiyi göstermedi. Neden Araplar kadar kararlı biçimde teröre karşı çıkamıyor bizim dindarlarımız? Tespitiniz çok doğru değil. Osetya'daki vahşete çok net tavır konuldu. Ama şunu kaçırmamak gerek. ABD gibi Rusya da, Osetya'daki katliamdan sonra yeni bir terörle mücadele konsepti geliştirdi. Bir ülkeyi işgalin gerekçesi olarak kullanılıyor bu. Mesela İsrail Filistin'de niye bu kadar vahşileşiyor? Terör var diyor. Terör nereden doğdu? İsrail'in zulmünden doğdu. Bu tür bir akıl yürütme, terörü mazur göstermenin yolunu açmıyor mu? Yolunu açıyor. Ben bunu anlıyorum ama, bu ikisinin dengesini iyi kurmak lazım. Bütün kararlığınızla ve netliğinizle teröre karşı çıkmak lazım. Ama... Aması olabilir mi bu konunun? Çeçenistan'da katliam var. Grozni yerle bir edildi. Bunu Rus ordusu yaptı. Bunlar maalesef birbirini meşrulaştırıyor. Terörist dediğiniz insanların da kafasındaki meşruiyet dengesi böyle işliyor. Türkiye'de Osetya'daki teröre net olarak karşı çıkılıyor da, 'Çeçenistan'daki mazlumiyet de arada kaybolmasın, Rusya'nın işgali meşrulaşmasın' isteniyor. Rusya Çeçenistan'da 42 bin çocuğu katletmiş. 42 bin çocuğu kim konuşuyor bugün? Amerika Felluce'yi bombalıyor, bebekler ölüyor. Amerika, İsrail ve şimdi de Rusya antiterör kampanyasının baş aktörü konumunda. Ben nasıl inanayım böyle bir antiterör kampanyasına? Peki onların terörüne karşı çıktığınız kadar niye İslam adına terör yapanlara sesinizi çıkarmıyorsunuz? Hayır, ikisine birden karşı çıkmak gerekiyor. Buna karşı çıkılıyor ama bu oradaki mazlumiyeti pekiştirmesin. *********************************************************************** EVET! BU KONU REFORMLARI GÖLGELEMELİ 13/09/2004 Akşam Köşe Yazısı SEMİH İDİZ Dışişleri Bakanı Gül'ün AKP içindeki ılımlıları temsil ettiğine dair çok sayıda işaret var. Kozmopolit dünya görüşü itibarıyla inançlarını başkalarına zorla kabul ettirme yanlısı olmadığı da ortada. Bize öğretildiği kadarıyla bu İslamiyet açısından zaten 'caiz' değil. Kendisinin daha çok bir 'yaşa ve yaşat' felsefesinden hareket ettiği anlaşılıyor. Kısacası, İslamiyet'in 'insansever' yüzünü temsil etmeye çalışıyor. 'Ceza' anlayışı ise 'intikamcı' değil, 'ıslah edici' bir temele dayanıyor. Bu yüzden de zina tartışmasında geçerli argüman üretmekte zorlanıyor. Çünkü, zinanın suç sayılması, yani kişilerin yatak odasına ceza yasasının ve kolluk güçlerinin sokulması, bu felsefi yaklaşımıyla kökünden çelişiyor. Kaldı ki, bu tasarının 'ıslah edici' bir yanı da yok. Çünkü temeli tümüyle kişilerin 'intikam' duygularına dayanıyor. Tasarıyı sözde yumuşatan, 'yasanın taraflardan birinin şikayeti üzerine devreye girmesi' argümanı bile bunu doğruluyor. Bu haliyle yasanın, kin ve intikam duygularıyla yanıp tutuşanların silahı olacağı kesin. Yoksa, kadının nafakası ve benzeri maddi ve sosyal hakları için medeni hukuk fazlasıyla yeter. Ama bazıları illa da 'recm' diyor. Bunun artık 'taşlama' şeklinde gerçekleşemiyeceği elbette ki biliniyor. Ama, sembolik bir şekilde olsa bile mutlaka isteniyor. Öte yandan, bu yasanın 'caydırıcı' olacağı da son derece kuşkulu. Artık geride bıraktığımız idam cezası cinayetleri önlemekte ne kadar caydırıcı olduysa, işte bu da o kadar caydırıcı olacaktır. Ancak, Sayın Gül bir konuda haklı. Bu tartışmalar AKP hükümetince gerçekleştirilen reformlara gölge düşürüyor. Düşürmeli de. Çünkü sözü edilen herhangi bir yasal düzenleme değil. Dine dayanan bir dünya görüşünü temsil eden bir düzenleme. Hem de iç karartıcı bir dünya görüşünü. Geçenlerde kanallardan birinde izledim. Sakallı bir Antalyalı zina yasasının bir an evvel çıkmasını istiyormuş. Nedenine gelince, Konyaaltı Plajı'na ailesiyle gidemiyormuş. Çünkü her taraf zinayla çevriliymiş. Bu zata göre, mayolu kız ve erkeklerin yan yana durmaları zinanın ilk adımıymış. Arkası da zaten çorap söküğü gibi geliyormuş. Bu yaklaşım karşısında, Gül'ün, bu konunun 'AB'den çok Türkiye'de bu kadar mesele edildiğine' dair sözlerinin garipliği daha da netleşiyor. Çünkü bu konu, Antalyalı yobazımızın bu tür fikirleri beyan ettiği sözde çağdaşlık arayışında olan bir ülkede mesele edilmeyecek de nerede edilecek? Başbakan Erdoğan'ın 'bu yasayla kadının hakkını koruyoruz' sözü ise gerçekten komik. Çünkü, dinsel olduğu kadar, sosyo-kültürel nedenlerle kadını ikincil bir konuma itmiş olan 'pederşahi' bir toplumda, aynı kadını erkeklerin çıkaracağı ceza yasalarıyla korumanın çelişkisini anlayamıyor veya anlamak istemiyor. AKP, insan ve sosyal hakları o kadar yenmiş olan Türk kadınını şimdi mi hatırlıyor? 'Namus' ve 'töre' adına kardeşlerini ve ablalarını hayvanmışçasına öldüren insanaltı yaratıklar için 'ceza indirimi' öneren, veya ırzına geçilen kızın tecavüzcüsüyle evlenmesini salık veren bir parti mi kadının hakkını koruyacak? *********************************************************************** AB, ABD VE ZİNA 13/09/2004 Türkiye Köşe Yazısı AB, ABD VE ZİNA 13/09/2004 Türkiye Köşe Yazısı YILMAZ ÖZTUNA Türkiye Büyük Millet Meclisi yarın toplanıyor. Büyük bir reform olan Türk Ceza Kanunu’nu ele alacak. Değişikliklere son şeklini verecek. Zina için münakaşa konusu değişikliğin hükümet tarafından Yüce Meclis’e sunulmayacağını ümit ve temenni ediyoruz. Yazımın başlığını görenlerin biraz yadırgamaları, zina ile AB ve ABD’nin ilgisini görmemeleri mümkündür. Ama madde değişikliği öylesine bir zamanlamaya girdi ki, bizi Avrupa Birliği’nin karar organları ile kesinlikle karşı karşıya getirecektir. Elbette değişiklikten vaz geçilecek. Türk devletinin geleceği böylesine bir tehlikeye maruz bırakılmıyacaktır. Hatırlamak gerekir ki, AB ile aramızı bozmak için başka teşebbüsler de yapılmıştır ve Aralık ayına kadar bakalım daha nelere şahit olacağız. Bu kritik haftalarda, PKK-KONGRA/GEL Türkiye’nin terörle iç içe bulunduğunu gösterecek eylemler yaptı. Gene Türkiye’nin harb ve darbdan uzaklaşamıyacağını Avrupa’ya göstermek için Irak’ta hareketlenme başladı. Türkmen şehri Telafer, sınırımızın kuş uçuşu 75 km güneyindedir. Suriye sınırına daha yakındır (50 km). Türkiye, adı geçen şehrin tam tepesinde Irak’a ikinci bir kapı açarak Habur kapısının yoğunluğundan kurtulmak istiyordu. Telafer’i ele geçiren Barzani, bu kapıya da egemen hâle gelecektir. Vergi bile almaya kalkışacaktır. Kamyonlarımızı elden geçirecek, şoförlerimizi dövecektir. Suriye’nin kuzey-doğu ucundaki Kürt aşiretleri ile ulaşım sağlayacaktır. Kerkük için Türkiye’yi tehdide kalkıştığı gibi, haydi haydi Suriye topraklarını da münakaşaya açacaktır. Kaldı kı Birleşik Amerika, Suriye ile İran’ı yola getirmeye kararlıdır. Bu ülkelere mutlaka demokrasi getirecektir! Bu ülkeleri muhakkak terör belasından arındıracaktır! Bu ülkeleri Amerika düşmanlığı hastalığından kurtaracaktır! Bu ülkelerdeki petrol dağıtımını daha hakçasına düzenliyecektir! Stratejik müttefiki Türkiye’yi karşısına almamak için, Orta Doğu’da değil, Avrasya’da cazip tekliflerde bulunacaktır. Böylesine bir ortamda, Yüce Meclis’i lütfen bir yasa maddesini değiştirmek uğruna dünyayı ayağa kaldırarak yönlendirmeye kalkışmayalım. İktidarı yıkmak için Türkiye’yi darda bırakmak niyetindeki iç ve dış mihrakları sevindirmeyelim. *********************************************************************** BASKININ TEK NEDENİ KORKU 13/09/2004 Radikal Makale Erkekler, kadın bedeninden ve cinselliğinden korktuğu için onu kontrol altına almaya çalışıyor. Zinayı suç sayma girişimi de, koca dayağı veya bekâret kontrolü gibi bu korkunun bir tezahürü 'Devletin, yatak odasında ne işi var?' Radikal bu soruyu günlerdir baş sayfada kırmızılı harflerle sorup duruyor. Zina ile ilgili tartışmalar da doludizgin devam ediyor. AB uyum süreci içerisinde müzakere tarihi verilmesini beklediğimiz şu günlerde ise tartışma Türkiye'nin sınırlarını aşıp Avrupalıların da gündemine oturmuş vaziyette. Gerçekten devletin, yatak odasında ne işi var? Bütün bu ilginç ve heyecanlı tartışmalara rağmen şu ana kadar bu sorunun köküne inmeyi pek başaramadık. Soruya cevap vermeye en fazla yaklaşan ise Selma Acuner oldu. Yine Radikal gazetesinden, Neşe Düzel'e verdiği röportajda erkeklerin kadın bedeninden korktuğuna dair kısa bir açıklama getirdi. Albert Camus'nün dediği gibi, "İlk önce korkuyu anlamak gerekir." Korkuyu BASKININ TEK NEDENİ KORKU 13/09/2004 Radikal Makale anlayabilmek Radikal gazetesinin bize sorduğu sorunun cevabını bulmamıza yardım eder. Devletin, yatak odasındaki işi korkuyla ilgilidir. Kadın bedeninden ve kadın cinselliğinin gücünden kaynaklanan korkuyla. Erkekler neden korkuyor? Korku, en ilkel tepkilerden biri olan kontrolü beraberinde getirir. Kadın bedenini ve kadın cinselliğini kontrol etme yöntemleri çeşitlidir. Latin Amerika'da namus cinayetleri, Çin'de ayak bağlama, Hindistan'da sati, ve Danimarka'da koca dayağı olarak karşımıza çıkar. Bu şiddet türleri coğrafyalara göre değişiklik gösterse bile özdeki neden korkudur. İyi de erkekler, kadınlardan ve kadın bedeninden neden bu kadar korkuyor? Yapılan araştırmaların sonucu iki noktaya işaret etmektedir: Çocuğun babasının kim olduğu konusunda hiçbir şüpheye yer bırakmamak ve kadın cinselliğinin gücü. ABD'li yazar David Deida, 'Cinsel Özün Uyanması' adlı kitabında kadın cinselliğinin erkek cinselliğinden nasıl daha üstün ve güçlü olduğundan söz eder. Deida'nın bahsettiği tüm tıp uzmanlarınca da bilinen daha duyarlı ve güçlü cinsel bir yapıya sahip olmak yönünde yapılan saptamadır. Türkiye'nin, Avrupa'nın ve Verheugen'in gündeminin baş konusu olan zinayı suç yapma girişimi de böyle bir korkunun eseridir. Zinanın hem kadın hem erkek eş bakımından aynı koşullara bağlı eşit olarak düzenleme ve uygulama getirileceği iddiası ise Türkiye'deki şartlar göz önüne alındığında trajikomiktir. Bu ülkede zina yapan kadınlar eğer namus cinayetlerinden paçayı sıyırıp hayatta kalmayı başarabilirlerse, hapishanelerde tecrit edilirler. Öte yandan, namus cinayeti işleyip kız kardeşini öldürerek hapse giren 15 yaşındaki erkek çocuğunun ise koğuş arkadaşları 'Artık sen erkek oldun' diyerek ayaklarını yıkarlar. Geçen haftalarda Turgut Tarhanlı'nın bu sayfalarda yazdığı gibi, uygulamada toplumsal ilişkilerde büyük bir eşitsizliğin söz konusu olduğu ülkemizde güç faktörüne bakmak gereklidir. Kısacası, hükümetin, aldatmaları önlemek ve insanlık onurunu korumak için zinayı suç kapsamına alma girişimi ne yazık ki sadece 'erkeklerin namuslarına ve onurlarına' yönelik sonuçlar doğuracaktır. Türk Ceza Kanunu (TCK) tasarısının evlilik içi tecavüze, işyerinde cinsel tacize ve ensest ilişkilere yer verirken namus cinayetleri konusunda gerekeni yapmaması ve zinayı bir suç konusu yapmaya çalışması arasındaki çelişki de bu görüşü destekler. Okuma yazması olmayan, nüfus kâğıdı bile bulunmayan, hayatında tek başına sokağa çıkmamış bir kadının adli makamlara gidip kocasının kendisine evlilik içi tecavüz uyguladığını veya aldattığını iddia etmesini beklemek, ama namus cinayetlerine TCK taslağında gereken özeni göstermemek Türkiye'nin şartları açısından cidden çok gülünçtür. Zina da nereden çıktı? Öte yandan, feminist çevrede bile pek sık tartışılmayan bir nokta ise kanımca en ilginç olanıdır. Türkiye, AKP hükümetinin başa gelmesiyle büyük bir atağa kalkarak bir dizi reformdan ve 'iyileştirme' uygulamalarından geçmektedir. Kopenhag Kriterleri'ne ve AB uyum sürecine bu kadar yoğunlaştığımız şu günlerde neden zina konusu ortaya çıkmıştır? Ortalıkta, "Kentli kadınlar, televolelik halleriyle kendi bildiklerini okusalar da Anadolulu kadınlar milli ve dini değerlere sadıktır" söylemi dolaşmaktadır. Bu hemen hemen her modernleşme sürecinde yaygın eril düzenin kadınları kontrol altında tutmak için izlediği bir yöntemdir. Türk milliyetçi muhafazakâr söyleminde kadınları incelediği makalesinde Nükhet Kardam, milliyetçi ideolojilerin modernleşme davasıyla iç içe geçtiği vakalarda kadına güçlü bir sembolik işlev yüklediğinden bahseder. Modernleşme telaşı içerisinde kadınların hayatlarının daha fazla kontrole BASKININ TEK NEDENİ KORKU 13/09/2004 Radikal Makale alındığı tek ülke kuşkusuz Türkiye de değildir. Modernleşme sürecinde Hindistanlı kadınların yaşadıklarını inceleyen Partha Chatterjee ve geniş bir coğrafyaya değinen Nira Yuval-Davis çalışmalarında her reform ve modernleşme girişiminin kadınlar için erkekler ile aynı eşdeğerde olmadığını saptamışlardır. Bütün söylenenlerin ve yazılanların ardından kendimize şunu sormamız lazım. Kopenhag Kriterleri Türkiye nüfusunun yarısını oluşturan 35 milyon kadın için de geçerli mi? Yoksa, hükümetin niyeti sadece bu ülkenin erkeklerini mi AB'ye üye yapmak? Leyla Pervizat: Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bölümü'nde doktora öğrencisi *********************************************************************** ZANA VE ZİNA 13/09/2004 Ortadoğu Köşe Yazısı ORHAN TAHSİN BUGÜN yazımıza "kılçık" atarak başlayacağım. Başkomiserimiz Verheugen var ya. Giderayak bir bahane daha bulmuş: "Şu zina konusu Avrupa Birliği'ne girişinizi zora'sokacak" demiş. Bugüne dek "veled- i zinalar" yüzünden AB'ye girişimiz engelleniyordu, şimdi de zina engeli çıktı. Verheugen zina konusunda bir vecize yumurtlamış: "Bu bir şaka olmalı. Ancak şaka olabilir." Verheugen maddeleri Verheugen, ciddi ciddi 4 madde sıralamış: Birincisi TCK Türk Ceza Kanunu yani zina. İkincisi sistematik işkence konusu. Bunu Verheugen'in kulağına fısıldayan da, Leyla Za-na. Üçüncüsü Güneydoğu'da gelişmeler beklenilen düzeyde değilmiş. Bunu ileten de ya Leyla Zana olmalı ya da Osman Baydemir. Dördüncüsü de Kıbrıs. Hani Kıbrıs'ın AB ile ilişkisi yoktu. AB'ye girme koşulu değildi. Beni asıl şaşırtan üçüncü madde oldu. "Verheugen şaka yapmış olmalı" diye düşündüm. Başkomisere Diyarbakır'da sanat merkezinde bir "dinleti" sunulmuştu ya.Almanca, Kürtçe, Ermenice ve Süryanice şarkılardan oluşan bir dinleti. Yani konser. Türkiye'nin resmi dili Türkçe'ydi. Buna rağmen Diyarbakır'daki çocuklara Türkçe şarkı okutulmam ıstı. Verheugen, daha ne bekliyordu? Şehitlere gelince.. : .aşkomiserimiz, Diyarbakır'da şehit edilen iki güvenlik görevlisi ile iligili olarak önce, "Ayrıntıları bilmiyorum,yoru yapamam" demişti. Sonra ayrıntıları öğrenince "Bu olay Türkiye'nin iç meselesi. İç işlerine karışmamam. PKK'nın polisi, bekçiyi öldürmesi, sorumluluk alanıma girmez" deyivermişti. PKK militanlarının bir polis ile bir bekçiyi şehit etmeleri Türkiye'nin iç meselesi oluyordu o PKK militanlarına destek çıkan, yataklık yapan Leyla Zana ve arkadaşlarına ceza verilmesi Türkiye'nin iç meselesi değil de, AB'nin en önemli meselesi oluyordu. Kafa bulmak Bu başkomiser var ya şaka yapıyor galiba. Bir başka deyimle "Bizimle kafa buluyor." Alman vatandaşı ve Diyarbakır yurttaşı Verheugen'in anladığı dilden söyleyelim. Almanca'da bir deyim vardır: "Einen Baaren aufbinden" diye. Türkçesi "Birini işletmek"tir. Başkomiserin bir derdi de "kiliseler ve azınlıklar." Bu da beşinci madde! Avrupa Birliği Komisyonu'nun ilerleme raporu 6 Ekim'de açıklanacak. AB'a ZANA VE ZİNA 13/09/2004 Ortadoğu Köşe Yazısı altından "sopa" gösterecek bir rapor olacak. "Şu iyi de, bu olmamış." "Bunu yapmazsan, AB'yi rüyanda göremezsin." Açıkla Verheugen! Merak ediyorum o raporda eğitim, sağlık maddeleri olacak mı? Avrupa'nın gelişmiş ülkelerin sağlığına, çocukların- gençlerin eğitimine önem verir de! Sağlık bir insan hakkı değil mi? Eğitim de öyle. AB ülkelerinde kişi başına 10 bin dolar ile 5 bin dolar arasında sağlık harcaması düşüyor. Türkiye'de ise bu sayı 100 dolar. Evet yalnızca 100 dolar. O 100 doların 50 doları da eski cumhurbaşkanlarının, eski ve yeni başbakanların, bakanların, milletvekillerinin ve onların yedi sülalelerinin, üst düzey bürokratların ve ailelerinin yurtdışındaki sağlık harcamalar için kesiliyor. Türkiye'de bir avuç azınlık, sağlık hizmetlerin AB ölçütlerinin çok üstünde alırken, çok büyük bir çoğunluk, hastane kapısından giremiyor. Başkomiser Verheugen, "çoğunluk hakları" için ne diyecek acaba? Azınlıklar 2 milyonu geçmiyor. Çoğunluk ise, 68 milyon. Eğitimde de aynı çarpıklık sürüyor. Türkiye'yi yöne tenler çocuklarını şöyle veya böyle yurtdışında okuturken, 18 milyon çocuğumuz ve gencimiz en ilkel koşullarda eğitim görüyor. Onlar ve biz AB'de "70- 80 sınıflı" okul var mı? AB'de "çifte öğretim" var mı? AB'de "birleştirilmiş sınıf var mı AB'de "taşımalı eğitim var mı? AB'de "öğretmensiz okul" var mı? AB'de "bilgisayarsız okul" var mı? "Var mı"larla sayfaları doldurabiliriz. Verheugen'in ülkesinde eğitim nasıl? Okul öncesi eğitim nasıl? Anaokuluna yani kindergartene gitmeyen çocuk var mı? Ya ayrıcalıklar? AB'de eski ve yeni başbakan, bakan, milletvekili çocukları "VİP salonları" n ı "yolgeçen hanı" veya "Dingo'nun ahırı" gibi kullanırları mı? Ya dokunulmazlık lar? Trafik kazası yapmış bir politikacı elini-kolunu sallaya sallaya dolaşır mı? Sağlık insanın en önemli hakkı değil mi Eğitim de öyle. Ruhban okulu AB kriterlerine giriyor da, 18 milyon Türk çocuğunun okudı ğu okullarda AB kriterleri aranmıyor. Ya veled-i zinalar? Yazımızın ortasında Verheugen'in bir sözüne mim koymuştuk. Gazeteciler Verheugen'e Diyarbakır'daki PKK cinayetini sormuşlardı. Başkomiser önce "Ayrıntıları bilmiyorum" demişti. Daha sonra gazeteciler üsteleyince "Bu Türkiye'nin iç işi, benin sorumluluk alanıma girmez" demişti. Anlaşılan Verheugen'in sorumluluk alanına yalnızca "Zan ile zina" giriyordu. Zana'yı zinayı destekliyordu AB için Zana bir "sembol isim"di. Zina da AB'nin "sı bol eylemi" idi. Verheugen yalnız ZANA'y ve ZİNA'ya değil, VELED- ZİNALAR'a da destek veriyor Türkiye'de onlarla iç içe bugün geçirmişti. Veled-i zinanın anlamını bilmeyenlere açıklayayım, zina eylemi sırasında olan çocuk demek. Daha da Türkçesi var ama dilim de, kalemim de varmıyor. 'P' li bir sözcük. Üç harfli.. Kurusu da makbul. *********************************************************************** YİNE CEZA YASASI 13/09/2004 Sabah Köşe Yazısı ERGUN BABAHAN İslami kökenli siyasetçilere 2000'ler öncesi en sık sorulan soru, "Dört karıya izin verecek misiniz, genelevleri kapatacak mısınız, içkiyi yasaklayacak mısınız" idi. AKP ve kimi Refah Partili belediyelerin YİNE CEZA YASASI 13/09/2004 Sabah Köşe Yazısı performansı bu soruları günümüzde anlamsız hale getirdi. Şimdi moda Ceza Yasası'na konulması gündemde olan zina hükmü. İktidar, aileyi koruma iddiasıyla zina eylemini şikayete bağlı bir suç haline getirmeyi amaçlıyor. Bu da basınımızın önemli bir bölümünün ciddi bir gündem maddesini oluşturuyor. Genelde kimse Ceza Yasası'nı incelemediği için tasarının diğer maddeleri pek gündeme gelmiyor. Çünkü tasarının tamamını incelemek bayağı emek gerektiriyor. Zina yasası üzerine yazmanın ise yazara fazla yük getirmediği açıkça görülüyor. Tüm ülkelerde hukuk siyasidir. Devletin resmi ideolojisine göre belirlenir. Onun için komünizm tehdit olarak algılandığında Amerika da dahil pek çok ülke ceza yasalarına komünizmle ilgili madde koyar. Ülkenin demokratikleşme ve gelişmişlik düzeyine göre, bu yasalar kadının, çocuğun, çevrenin korunması gibi hükümleri de içermeye başlar. Türkiye'nin ceza yasası faşizm döneminin İtalyası'ndan alınmıştı. Aşırı devletçiydi. Bireyi yok sayıyordu. Bu nedenle değişme zamanı gelmiş de geçmişti bile. Ancak geçmiş hükümetler tarihi bir yanılgıya düşerek bu konuyu Türkiye'nin en tutucu, en gerici ve en fazla iktidar hayranı ceza hukukçularından biri olan Sulhi Dönmezer'e verdiler. Dönmezer'in tasarısı, şu anda Meclis gündeminde olan tasarının kat ve kat gerisindeydi. Özünde yine devletçi idi ve bireyi ve haklarını yok sayıyordu. Meclis Adalet Alt Komisyonu, bu tasarıya elden geldiğince müdahale etti ve bireyi daha fazla öne çıkaran bir metin hazırlamaya çalıştı. Ama Dönmezer'in izlerini tamamen silmek mümkün olmadı. Düşünce ve ifade özgürlüğünü içeren 159 ve 302'nci maddeler bunun açık örneği. Avrupa Konseyi TCK Türkiye Raportörü Silvia Tellenbach da Hukuki Persfektifler dergisinin düzenlediği sempozyumda bu kaygısını dile getirdi. Ana muhalefet ve iktidar partisi üyelerinin dikkatlerini bu maddelerden kaçırmamalarında yarar var. Sonuçta devlet büyüklerine hakaretten, düşünce ve ifade özgürlüğünün cezasına kadar birçok madde bizzat onların meslek alanlarını ilgilendiriyor. Zina ile çok tartışılan hükmü Cumhurbaşkanı'nın veto etmesi, Anayasa Mahkemesi'nin bozması veya bu hükmün Avrupa anlayışına ters olduğu için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden geri gelmesi büyük bir olasılıktır. Oysa düşünce ve ifadeyi cezalandıran ve bir süre orada sessiz kalması muhtemel olan bu maddeler en küçük gerilim ortamında iktidarın en büyük silahı olacaktır. Bu maddeler, bugün onlara "evet" demek için ellerini kaldıranların en büyük kabusu haline gelebilir. O nedenle, yasanın sadece belden aşağı bölümüne takılıp beyinle ilgili bölümleri göz önünde bulundurmamak ileride düşünce ve ruh sağlığına ağır darbe indirebilir. Bizden uyarması. *********************************************************************** 'ZİNANIN İSPATI İÇİN 4 ERKEK ŞAHİT GEREKLİ' 13/09/2004 Milliyet Haber ALİ BARDAKOĞLU Diyanet İşleri Başkanı'na göre, bilinir bir hal aldığında zina cezalandırılmalı. Bunun için 4 şahidin olması gerektiğini belirten Bardakoğlu, "Şahitler erkek olmalı" diyor 'ZİNANIN İSPATI İÇİN 4 ERKEK ŞAHİT GEREKLİ' 13/09/2004 Milliyet Haber Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, 2 yıl önce basılan 2 ciltlik "ilmihal" adlı kitapta zina suçunun kanıtlanması için 4 erkek şahit bulunmasının şart olduğunu yazdı. Kitabın "haram ve helaller" başlıklı bölümünde, İslam'da zinanın "net" şekilde yasaklandığını anımsatan Bardakoğlu, İslamda cezaları uygulamanın amaç olmadığını belirterek, "Kişileri zinayı işlemeye sevk eden duygu, ortam ve araçların ıslah edilmesi ilkedir. İslamın temel gayesi, suçluların cezalandırılması değil, toplumda suç ortamının oluşmaması, insanların huzur içinde yaşamasıdır" dedi. Zinanın aleniyet kazanıp toplumda bilinir bir hal aldığında cezalandırılması gerekliliğine atıfta bulunan Bardakoğlu, "zinanın ispatında, 4 erkek şahit veya suçlunun 4 defa ikrarda bulunması şartı" olduğunu kaydetti. Bardakoğlu, özetle şu ifadeleri kullandı: "Kuran'da zinanın bir sapma olduğu belirtilmiştir. Böylesi zararlı davranışın sadece ahlaki ve dini müeyyidelerle yasaklanması yeterli olmayacağından Kuran'da zina edenlere bedeni ceza uygulanması da emredilmiştir. Peygamber'in tatbikatında bu konuda bir ayırıma gidilerek, Kuran'da zikredilen bedeni ceza evli olmayan kimselerin zinasına uygulanmış ve ayrıca bu kimseler bulundukları bölge dışına bir yıllığına sürgün edilmiş, zina eden evli erkek ve kadının ise taşlanarak öldürülmesi (recm) yönünde uygulamalar yapılmıştır. İslam ceza hukukunda da zina suçunun oluşumu, cezanın mahiyeti, şekli, sanık ve suçluların hak ve yükümlülükleri gibi konularda ayrıntılı bir hukuk doktrini meydana gelmiştir. Bu ayrıntıların temel amacı, suçlunun ve toplumun haklarının korunmasında dengenin kurulması, toplumun genel ahlak esaslarının ve kamu düzeninin ihlalinin önlenmesidir." Resmi nikâh daha iyi Kitapta, Prof. Dr. M. Akif Aydın'ın kaleme aldığı ve Bardakoğlu'nun da onay verdiği "aile hayatı" bölümünde de nikâhın camide yapılmasının şart olmadığı belirtilerek, şunlar kaydedildi: "Nikâhın mutlaka bir din adamı tarafından kıyılması da gerekmez. Tarafların karşılıklı iradeleri bulunduğu her evlilik, kim tarafından kıyılırsa kıyılsın geçerlidir. Netice olarak, devletin evlenecek kimseleri evlenme ehliyeti ve engelleri bakımından kontrol altında tutması, geçerli bir evliliği sağlayacak aleniyeti temin edip dini - hukuki geçerlilik şartlarını bilen bir görevliye nikâhları kıydırması, İslamın ruhuna daha uygun." *********************************************************************** KARADEMİR'İN 'ZİNA' HAKKINDAKİ SORULARI 13/09/2004 Yeni Asır Köşe Yazısı AYŞEM YEĞİNBOY İzmir CHP milletvekili Erdal Karademir, TBMM'ye verdiği ve Başbakan sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından yanıtlanmasını isteği soruları, konu hakkındaki hassasiyetimi bildiğinden, bana da göndermiş. İşte size Sayın Karademir'in 'Zina' konusundaki görüş ve soruları, cevapları bulabiliyorsanız siz de yanıtlayın; Anayasa Mahkemesi 1996 ve 1998'de verdiği iki iptal kararıyla, 'Zina'yı Türk Ceza Kanunu'nun 440 ve 441'inci maddelerini iptal ederek suç olmaktan çıkarmıştır. Anayasa Mahkemesi "Devlet zoruyla, ceza korkusuyla sadakat olmayacağına" karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi'nin bu kararı ile TCY'nin ilgili hükmü Avrupa Birliği normlarına uygun hale KARADEMİR'İN 'ZİNA' HAKKINDAKİ SORULARI 13/09/2004 Yeni Asır Köşe Yazısı getirilmişti. AB NORMLARINA AYKIRI Bilindiği gibi, AKP'nin TCY'ye sokmaya çalıştığı 'Zina' Avrupa ülkelerinde sadece boşanma sebebi sayılırken, şeriat hükümleri ile yönetilen İran, Afganistan, Suudi Arabistan ve Pakistan gibi ülkelerde ise suç sayılmakta kırbaç ve taşlamayla cezalandırılmaktadır. AB'nin Türkiye'ye müzakerelere başlaması için tarih verilmesinin görüşüldüğü bir zamanda AKP iktidarının AB normlarına uymayan bir yasal düzenleme ile gündemi değiştirdiği görülmektedir. Kaldı ki, Avrupa'nın çağ dışı gördüğü ve konuşulmasına bile gerek duymadığı namus cinayeti, gençlerin flörtü, müstehcenlik kavramı, bekaret kontrolü ve cinsel ayrımcılık gibi konuların Ülkemizde artık çözülmüş olması gerektiği halde AKP iktidarının İslami hukukun bir parçası olan konuları gündeme taşıması düşündürücüdür. Bu bağlamda; 1- Hükümetinizce, Türk Ceza Yasası'nda yapılması istenilen değişikliğin Kopenhag Kriterleri'ne uyumlu hale getirmek için yapıldığı söylenebilir mi? 2-için müzakere tarihi alacağımız bir zamanda, zinanın suç kapsamına alınması isteğiniz, muhafazakar olarak tanımladığınız AKP'nin kendi aslına dönme girişimi olarak görülebilir mi? 3-yapmayı düşündüğünüz zinaya ilişkin düzenleme AB normlarına uygun mudur ? 4-Komisyonu'nun TCY'de zinayı suç saymayı hedefleyen yasa değişikliğini "Başka bir çağdan kalma uygulama" olarak değerlendirmesine katılıyor musunuz? 5-yandan AB'ye girebilmek için reformlar yapan AKP iktidarının diğer yandan zina yasasıyla uğraşması bir çelişki değil midir ? 6-zinayı ortaya atarak, TCY tasarısında yer alan bir çok anti-demokratik maddenin dikkatlerden kaçması mı amaçlanmaktadır? 7-ile müzakere süreci arifesinde İslam hukukun bir parçası olan zina konusunun gündeme taşınması ile AKP iktidarının gerçekten AB'ye girmeyi istemediğini söyleyebilir miyiz? *********************************************************************** ‘FLÖRT FAHİŞELİKTİR’ VE GERÇEĞİN İTİRAFI 13/09/2004 Hürriyet Haber Sürüp giden zina tartışmasının en çok yorduğu isimlerin başında Adalet Bakanı Cemil Çiçek geliyor. Tabii konu zina olunca, yıllar önce Cemil Çiçek’e atfedilen ‘Flört fahişeliktir’ sözü de yeniden ısıtılıp gündeme sokuluyor. Cumhuriyet Gazetesi’nin 1990’da kendisine atfen yayımladığı bu demeç, 14 yıl içinde Çiçek’in üzerine yapışıp kalmıştı. Çiçek bu sözü söylediğini her seferinde inkar etse de inandırıcı olamamıştı. Cumhuriyet, geçen salı günü birinci sayfasından zina tartışmasını işlerken ‘Bakan Çiçek Hiç Değişmedi’ başlığıyla demeci yeniden hatırlattı. Bunu, iki gün sonra da Çiçek’in bu sözün kendisine ait olmadığı açıklaması izledi. Çiçek’in bu kez önemli kanıtı vardı. Kanıtı, o dönemde bu haberin Cumhuriyet Ankara Bürosu’ndaki mimarı olan gazeteci Hakan Aygün’ün 6 Haziran 2003 tarihinde Haber Türk’ün Basın Kulübü programında yaptığı tarihi itiraftı. Bu programda konuk Çiçek’ti ve yayında Hakan Aygün, ‘Ben bir itirafta bulunmak istiyorum’ diyerek, şunları söyledi: ‘Sayın Bakan’ın üzerinden gölgesi hiç eksilmeyen bir sözü var ‘Flört ‘FLÖRT FAHİŞELİKTİR’ VE GERÇEĞİN İTİRAFI 13/09/2004 Hürriyet Haber fahişeliktir’ diye. Bu, yılda en az bir kere kendisine soruluyor. 1990 yılında kendisi ANAP döneminde devlet bakanıydı. Kadın ve aileden sorumluydu ve ANAP’ın meşhur muhafazakar grubu içindeydi. Ve biz de ANAP’ın o mukaddesatçı kanadına medya olarak alışamamıştık, toplum da alışamamıştı, bunları sorguluyordu. Şimdi Sayın Çiçek tekrar bakan olunca, tekrar röportajlarda ‘Flört fahişeliktir’ meselesi sorulmaya başlandı.’ ARKA SAYFADAN MANŞETE Ve ardından gerçeğin itirafı geldi: ‘O günlerde Cumhuriyet gazetesindeyiz. Genç bir muhabir arkadaşım var. Ben yönlendirdim, Çiçek’le bir röportaj yapın, bak bunlar mukaddesatçı falan. İşte flörtü sorun, iyi mal çıkar, tabiri caizse. Ve o zaman SayınBakan da ‘Evet’ dedi, ‘Ben flörtü tasvip etmiyorum. Evlilik öncesi insanların flört etmesi, gezmesi, şu bu. Bunlar evlendikten sonra olmalı’ dedi. Ancak röportajın içinde ‘Flört fahişeliktir’ sözü yoktu. Bunun en iyi şahidi benim. O röportaj bir iki gün bekledikten sonra Cumhuriyet’in arka sayfasında yayınlandı, ‘Flört fahişeliktir’ denildi. Diğer gazeteler de birinci sayfalarına taşıdı. Cumhuriyet de birinci sayfasından işi yürüttü.’ Hakan Aygün, bu etik ihlali tam 13 yıl bir sır olarak tutmuş ve sonunda canlı yayında Çiçek’i karşısında görünce vicdan azabı duyarak gerçeği açıklamıştı. Olan, 13 yıl boyunca vermediği bir demecin bedelini hálá ödeyen Cemil Çiçek’e olmuştu. *********************************************************************** HARAM, MÜEYYİDE VE BAHÇELİ’NİN ŞAŞKINLIĞI 13/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı FATİH ALTAYLI   OLAYLAR, korkutucu bir mecraya doğru akmaya başladı. ‘Popülist’ ve ‘basit’ politika anlayışının geleceği istasyon belliydi. AKP, zina ile ilgili yasal düzenlemeyi ‘paketlediğinde’, bundan sonraki adımın ne olacağı konusunda ciddi bir korku duymaya başlamıştım. Çünkü yanlış bir yola girip, bunu doğru yol diye ‘yutturmaya’ kalkıştığınız zaman, o yolda sizden daha hızlı gitmeye çalışacakların ortaya çıkması kaçınılmazdı. Kaçınılmaz gerçekleşti. Dün Hürriyet’in 22. sayfasının alt köşesine küçük bir haber sıkıştırılmıştı. Bence o haber Hürriyet’in manşeti olacak kadar tehlikeli bir gelişmeyi haber veriyordu. Haberi görmeyen veya hatırlamayanlar için hatırlatayım. ‘Zina haram müeyyidesi olmalı.’ Sözlerin sahibi MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli. Ve şöyle buyuruyor: ‘Zina haramdır. Müeyyidesi olmalı.’ Benim cumhuriyet tarihinde duyduğum en tehlikeli mütalaalardan biri bu. Haram ve müeyyide. Bunu söyleyen Saadet Partili veya AKP’li biri olsa ne derdik? Oysa söyleyenin önemi yok. Önemli olan içerik ve son derece tehlikeli bir içerik. Haram olan bir şeye, laik cumhuriyetin ceza yasalarında bir müeyyide getireceksek, yasalara ne gerek var. Bu mantıkla yola çıkacaksak haramın müeyyidesi zaten belli. HARAM, MÜEYYİDE VE BAHÇELİ’NİN ŞAŞKINLIĞI 13/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı MHP’li Devlet Bahçeli’ye sormak isterim. İçki içmek de haram. Ona da bir müeyyide planlamak gerekir mi? Müslümanlara göre örtünmemek de günah, ya ona ne yapacağız. Bahçeli, son günlerin tartışmalı konusunu, son derece tehlikeli bir mecraya doğru akıtmayı başardı. Kendisini kutluyorum. Ama önceki günkü açıklamasına giriş cümlesi bence müthiş. ‘Müslüman Türk milletinin zinaya bakışı bellidir’ diyor Bahçeli. Evet bellidir. O yüzden memlekette erkeklerimiz kasıla kasıla ‘zamparalık hikáyelerini’ anlatırlar. O yüzden ülkemizin dört bir yanı yabancı ülkelerden gelmiş fahişelerle kaynıyor. O yüzden magazin programlarında ‘Kim kimi’ bölümleri her şeyden çok reyting alıyor. Bu ülke yine kötüye gidiyor. Benden söylemesi. *********************************************************************** AB’DE KADIN TEPKİSİ 13/09/2004 Hürriyet Haber Türkiye’deki zina tartışmaları, AB Komisyonu’nun kadın üyelerini ‘olumsuz’ etkiledi. AB Komisyonu üyesi İspanyol Loyola de Palacio, Lüksemburg’lu Viviane Reding ve Alman Michaele Schreyer’in, raporu hazırlayanlar nezdinde girişim yaparak, ‘zina konusuna raporda yer verilmesi’ beklentilerini dile getirdikleri öğrenildi. AB Komisyonu’ndan bir yetkili, ‘Bu tartışmalarla, Türkiye kadın haklarına kısıtlama olduğu inancı hakim. Maalesef bu tartışmalar, işimizi zorlaştırdı’ dedi. *********************************************************************** ZİNA TARTIŞMASI 13/09/2004 Hürriyet Haber AKP hükümetinin zinayı Türk Ceza Kanunu’nda yeniden suç olarak tanımlama girişimi Türk basınında en çok tartışılan konu oldu. Bu tartışmanın en ilginç noktası, kurulduğu günden bu yana AKP hükümetine destek veren çok sayıda liberal köşe yazarının da bu olayda AKP’ye karşı açıkça eleştirel bir çizgiye kaymalarıydı. Bu haliyle zina tartışması bu kesimde bir ‘kırılma’ yarattı. Öte yandan, AKP hükümetinin zina girişimi İslamcı basından kuvvetli bir destek aldı. Bu kesimde AKP’ye tek eleştiri Necmettin Erbakan’ın çizgisindeki Milli Gazete’den geldi. Milli Gazete, hükümetin girişiminin imam nikáhlı çiftleri hedef haline getireceğini öne sürerek, bu durumda AKP içindeki ‘bir hayli’ insanın da uygulamadan olumsuz yönde etkileneceğini yazdı. İşte Hürriyet dışındaki gazetelerin yazarlarının zina yorumları. Hükümeti destekleyen liberal yazarlardaki kırılma noktası Mehmet Y. Yılmaz MİLLİYET Türkiye’yi Uganda’ya benzetme çabası Üyesi olmaya çalıştığımız AB ülkelerinin hiçbirinde ‘zina’, ceza kovuşturmasını gerektirecek bir suç sayılmıyor. Zina, bu ülkelerin tümünde bir ‘boşanma’ nedeni ve bir cezai yaptırımla ilişkilendirilmiyor. Zinanın suç kabul edildiği, ceza kanunlarındaki hükümlerle cezanlandırıldığı ülkelere bir bakalım: Afganistan, Pakistan, Suudi ZİNA TARTIŞMASI 13/09/2004 Hürriyet Haber Arabistan, İran, Irak, Suriye, Malezya, Bangladeş, Yemen, Lübnan, Cezayir, Birleşik Arap Emirlikleri, Sudan, Nijerya, Çad, Kamerun, Mali, Uganda ve Nijer... Hangisinde Avrupai bir demokrasi anlayışının olduğunu söyleyebiliriz? Hasan Cemal MİLLİYET Erdoğan, Türkiye ve dünyayı okuyamıyor AKP hükümetinin zinayı yeniden hapislik suç yapmak istemesi, Avrupa’da Türkiye’nin imajını olumsuz yönde etkiliyor, Türkiye’yi Avrupa’da görmek istemeyen çevrelerin değirmenine su taşıyor. AKP’nin İslamcılığı, gizli gündemi gibi güncel olmayan konular zina dolayısıyla yeniden orasından burasından tırtıklanmaya başladı. Hem konunun özü, hem de zamanlaması olacak şey değil. Erdoğan ve kurmayları acaba Türkiye ve dünyayı ne kadar okuyabiliyorlar, ne kadar yerli yerine oturtabiliyorlar? Zinayı suç haline getirme çabaları bu bakımdan hakli kuşkulara yol açmış durumda. Soli Özel SABAH AKP’nin ahlak anlayışı cinsellik ile sınırlı Siyasi geleceğini ve kalıcılığını AB sürecini başarıyla tamamlamak üzre kurmuş, AB sürecinde cesur adımlar atmış AKP, AB’ye karşı şer cephesine katılmış gözüküyor. Nedeni, dünya görüşündeki arkaiklik ve çapsızlığı olmalı. Çapsızlığın kökeninde de AKP kurmaylarının ve Türkiye’deki İslamcı düşünürlerin modern dünya tasavvurunun olmazsa olmaz koşulu olan kadın-erkek eşitliğini içlerine sindirememeleri yatıyor. Bireyin hak ve özgürlükleri üzerine kurulu toplumsal yapılanmayı akılları almıyor. Ahlak ya da namus denince cinsellikle ilgili boyutu düşünebiliyorlar. Orada takılmışlar. Murat Belge RADİKAL Yasayla ahlak düzeltme tavrının bir ürünü Bu olay, kısmen, bazılarımızın ‘ahlak bekçiliği’ dediği son derece yaygın alışkanlığın ürünü; kısmen, bireysel vicdana bağlı bir davranışı ‘kanunla terbiye etme’ gibi çok eski ve köklü bir ideolojik koşullanmanın ürünü. Gelenekçi ve son derece görenekçi, cemaatten topluma geçişini tamamlayamamış bir topluluğun değer ve davranışlarına bağlı bunlar. Burada toplumun hatırı sayılır niceliklerini kapsayan bir ‘derin birlik’ var. ‘Ahlakı yasayla düzeltmek’ tavrı yeterince derin. Devrimcilerinin ‘bacı’ ideolojisini icat ettiği bir toplumda ‘muhafazakar demokrat’lar da böyle yasalar çıkarır. Oral Çalışlar CUMHURİYET Sorumluluk devlete değil, eşe karşıdır İki insan arasındaki cinsel ilişki, tamamen insani bir ilişkidir. Bu ilişkinin bir veya iki tarafının evli olması, bu ilişkinin insani olması gerçeğini ortadan kaldırmaz. Böyle bir ilişkide evli olan taraf ya da tarafların devlete karşı değil, eşlerine karşı bir sorumlulukları söz konusudur. Ne olacağına iki taraf olarak eşler karar verirler. Tamer Karadağlı ya da Kaya Çilingiroğlu olayında ne oldu? Kadınlar ne yapacaklarına karar verdiler. Eğer, AKP’lilerindüşündükleri madde yürürlükte olsaydı, Çilingiroğlu veya Karadağlı hapiste olabilirlerdi. Bu durumda bu erkeklerin eşleri korunmuş mu olurdu? M. Ali Birand POSTA AKP’ye yakışmayan yasakçı kafa hortladı AKP’nin zina yasası konusundaki ısrarını bir türlü anlayamıyorum. Benim bildiğim Başbakan Erdoğan pragmatik insandır. Gerektiğinde geri adım atmasını da bilir, uzlaşıya varmasını da... Kimin aklına gelmişse, ortaya bir zina sorunudur çıkarıldı. AKP’ye hiç yakışmayan yasakçı kafa hortladı. Oysa tam aksine, bizler bu eski hastalıklardan kurtulmaya çalışıyorduk. Yanılmışız. AKP, sırf muhafazakar seçmenlerine göz ZİNA TARTIŞMASI 13/09/2004 Hürriyet Haber kırpabilmek amacıyla, canım bir reform çalışmasını zinaya bağladı ve bir çuval inciri berbat etti. Coşkun Kırca AKŞAM AB artık kimi ve neyi desteklediğini anlamalı Özel hayatın gizliliğini kabul eden hiçbir ülkede zina kamu hayatını ilgilendiren bir fiil değildir. Eşin zina yapması durumunda bu fiilin nasıl değerlendirileceği eşin takdirine kalmış özel bir konudur. Devlet, özel hayat ile kamu hayatı arasındaki sınırı çizerken bu ilkeye saygı göstermek zorundadır. Nitekim, AB de pek sevdiği AKP’ye bu uyarıyı yapmak zorunda kalmıştır. AKP iktidarı, bu ilkeleri kafasına dank ettirmeli ve dolambaçlı yollardan laik düzeni yok edemeyeceğini, AB ise kimi ve neyi desteklediğini artık anlamalıdır. Mehmet Barlas SABAH Gerçekleri algılama yeteneksizliği Başbakan Erdoğan’a da, onun liderliğindeki başarılı icraata da destek verilmesini, AK Parti’nin beyin takımı yanlış yorumlayıp, ‘Biz ne yaparsak yapalım, bunlar bize mecbur’ veya ‘Bizim alternatifimiz yok ki’ biçiminde değerlendirmek hatasına düşmemeliler. Özellikle de AK Parti’nin sağ kanadı bu kamuoyu desteğini istismar edip, partilerini ‘zina’ konusunda görüldüğü gibi, ‘Milli Görüş’çülerle mukaddesatçılık yarışına sokmaya asla kalkmamalı. Eğer siyasal vizyon eksikliğinizi ve dünya gerçeklerini algılamadaki yeteneksizliğinizi, kendinize taban olarak gördüğünüz bazı kesimlerin duygusal söylemleri ile kapatmaya kalkarsanız, sonunda açmazdan açmaza sürüklenmek durumunda kalırsınız. Cengiz Çandar TERCÜMAN Büyük birader beni gözetliyor Niye, bunca zamandır, Türkiye’nin ‘hukuk reformu lokomotifi’ görüntüsü verdikten sonra, ‘1996 öncesine dönüşün bayraktarlığı’ size düşsün? Mesele, ‘suç olsun’ diyenler ile ‘suç olmasın’ diyenler arasında bir ‘orta yol’ bulmak, bir ‘uzlaşma zemini’ yaratmak değil. Mesele, AB normlarına uygun bir ‘liberal devlet’ anlayışı ile ‘Büyük Birader Beni Gözetliyor’ duygusunu her daim geçerli kılacak ‘Orwellian devlet’ anlayışı arasında tercih yapmak. Bu iki, birbirleriyle telif edilemez. Durduk yere ‘hukuk zinası’ yapmanın gereği yok. Gülay Göktürk TERCÜMAN AKP, boşanmayı da yasaklayacak mı Cemil Çiçek, ‘Anadolu kadını böyle istiyor’ diyor. O zaman da insanın sorası geliyor: Anadolu kadını boşanmanın yasaklanmasını istese ne yapacaksınız? Buna da mı olur diyeceksiniz? Ya da Anadolu erkeği kadının çalışmasının yeniden kocanın iznine bağlı hale getirilmesini istese, ‘Emriniz olur!’ deyip Medeni Kanunu da sil baştan mı edeceksiniz? Milletvekillerinin seçim bölgelerinden gelen isteklere göre hukuk yapılacak olsaydı, Ceza Kanunu’muz da, Medeni Kanun’umuz da çoktan ucubeye dönmüş olurdu. Mehmet Altan SABAH AKP’nin liberalliği insan odaklı değil Türkiye’de hayata ‘insan odaklı’ bakmanın ne kadar zor olduğunu ‘zina’ tartışmaları nedeniyle bir kez daha görüyoruz. Türkiye’yi AB standartlarına taşıma gayreti içinde olan AK Parti hükümeti, Türk hukuk sisteminin de bireyler arası ilişki kapsamında değerlendirdiği bir konuya şimdi devlet eliyle nizam vermeye çalışıyor. AKP, AB için terliyor ama AB’nin ‘insan odaklı’ bakış açısının özünü henüz algılamış ve içine sindirmiş gözükmüyor. H. Celal Güzel TERCÜMAN Adaletin terazisi yatak odasına giremez ZİNA TARTIŞMASI 13/09/2004 Hürriyet Haber ‘Başörtüsü’ konusunda elleri kolları bağlanarak ‘öcü’ ile korkutulan iktidar, zinayı -eskiden olduğu gibi- suç sayarak halk indinde başörtüsü sebebiyle kaybettiği puanları toplamaya çalışmaktadır. Zinayı suç sayanlar camiasında Türkiye müstehak değildir. Girmeye uğraştığımız AB toplumu, bu gibi ucuz politikayla yaptığımız hatalara aldırmayabilir. Lakin bu iptidailiğe bizi düçar etmeyiniz. İki kişinin arasındaki mahrem münasebet, devleti ve toplumu değil, ancak bu kişileri ve eşlerini ilgilendirir. Zinayı suç halinde düzenlemek, aileyi korumaz; bilakis aile birliğine zarar verir. İnanınız ki, muhafazakar halk kitleleri bunu anlayacak ve ‘adalet terazisi’nin yatak odasına girmesini istemeyecektir. Ve İslamcı basın Ahmet Taşgetiren YENİ ŞAFAK Değerler anaforu erkek evlililiğine gider Karşı cinslerin birlikteliği, yaratıcı tarafından, özde, neslin devamı gibi bir temel insani kanuniyetin gereği olarak insanoğluna sunulmuştur. Yaratıcı’dan kopup, herkesin kendine göre değer oluşturduğu modern- postmodern bir dünya kurduğunuzda herkes kendine göre bir değer üretir ve sonunda değerler anaforundan değer bunalımına uzanan dediğimiz hadise ortaya çıkar. Batı, aynı cinsin evlenmesinin yasallaştığı bir noktaya geldi. Batı aynı cinsin evlenmesinin yasallaştığı bir noktaya geldi. Batı ülkelerinde o kadar yaygınlaştı ki, ‘erkek’ arkadaşı ile nikahı kıyılan ‘erkek’ belediye başkanları var. Çoğaltın bakalım bu görüntüsü dünya çapında. Nasıl bir insani sonuç bekleniyor bundan? Bundan çıkış var mı? Bunu bilmiyor insanoğlu. Ama yaşanan cinselliğin felsefesi oraya götürüyor insanoğlunu...Ne denir, bir sınavdan geçiyoruz. Bir ‘Fiten- fitneler’ cangılından. Müslümanlar böyle zamanlarda ‘Allah encamımızı hayreylesin’ derler. Ali Bulaç ZAMAN Zinadan Avrupa’da nüfus artışı durdu Zinanın felsefesi ve insanın varlık yapısı açısından ne kadar tahripkar bir fiil olduğu önemli bir konudur. Toplumsal için ‘sivil fuhşa’ zemin hazırlayan temel faktördür; resmi genelevler veya ‘randevu evleri’nden taşar sivilleşip toplumsallaşır. Zina, ister maddi zorunluluklar, ister salt şehvet içinh olsun, aile ve toplumsal birliği derin bir sarsıntıya uğratır. Nüfus dengesinin bozulması, sosyal güvenlik sisteminin aksaması ve giderek bir ülke veya halkın bekasının tehdit altına girmesi zinadan ayrı düşünülemez. Avrupa’nın belli başlı ülkelerinde toplumların kendilerini yeniden üretmede gösterdiği isteksizlik, önümüzdeki 50 yıl için öngörülen nüfus hareketleri ve belki de bu ülkelerin başka etnik ve dini grupların kontrolüne geçeceği yolundaki tehlike sinyalleri doğrudan bu ülkelerde zina ile fuhşun sivilleşip toplumsallaşma eğilimine girmesiyle ilgilidir. Fehmi Koru YENİ ŞAFAK Kabul edilebilir ilişki yasada tanımlanmalı Modern bir toplumun etkin birer bireyi olmak istesek de belli konularda geleneksel yaklaşımlara sırtımızı dönemiyoruz. ‘Zina’ dini açıdan en büyük günahlardan biri; buna karşılık modern toplum ilişkileri farklı bir zeminde değerlendirmeyi gerektiriyor. Bu yönüyle zina ile faiz arasında bir yakınlık var, acaba işe zina kavramının dini ağırlığını zedelemeden kabul edilebilir ilişki biçimini yasada tanımlamakla başlayamaz mıyız? Evlilik dışı ilişkiyi ihbar ve takibe yol açmayacak bir kusur kabul edip, eşler için boşanma sebebi saymak kolay bir çözüm getirebilir. Söz gelimi... Zeki Ceyhan MİLLİ GAZETE Sonunda olan imam nikáhlılara olacak ZİNA TARTIŞMASI 13/09/2004 Hürriyet Haber AKP’nin zina tanımında ise sadece evliler hedef alınmıştır. Bekarların nikahsız beraberliklerine AKP’nin bir şey dediği yok. Beş yıldızlı otellerde yenilen herzelere de AKP’nin bir şey dediği yok, sadece evli olanlar, evli iken bir başkası ile nikahsız beraberlik yaşarsa cezalandırılacak. Aslında AKP’liler kendi bindikleri dalı kesiyorlar. Zira, böyle bir düzenlemenin temel hedefi imam nikahıyla birlikte yaşayanlar olacak ve AKP’liler arasında bir hayli böyle kişi var. Hal böyle olunca eğer TCK’ya bu zina maddesi konulursa kapsama alanına hep imam nikahlılar girecek. Gerçekten zina yapanlar ellerini kollarını sallaya sallaya gezerken imam nikahıyla hayatını birleştirenler mahkeme mahkeme sürünecek. Durduk yerde başlarına iş açma konusunda pek mahirdirler. İyi bir şey yapıyoruz diye gelip, halının ortasına pisliyorlar. A. Karakoç VAKİT Dedeleri maymunlar da nikáh yapıyor muydu? Her şeyin aslına rücu edceğine dair kanaatimiz tamdır. Evrim teorisine yürekten inanmış devrimci bilimselciler bence çok haklıdırlar. Maymundan türediğine inancaksın, bir de zinayı suç sayacaksın. Saygın dedeleri olan maymunlar nikah mı yaptırıyorlardı. Herkes istediğiyle yatıp-kalkacak ki özgürlüklerin tadı çıkmalı. *********************************************************************** YENER SÜSOY RÖPORTAJI-1: ZİNA REFERANDUMA GİTMELİ 13/09/2004 Hürriyet Söyleşi AHMET MUMCU YENER SÜSOY Kültür ve Turizm Bakanı Ahmet Erkan Mumcu’yla sohbete başladıysanız, bilin ki, konuşmanızın son saniyesine kadar aç ve susuzsunuz. Diyelim ki, Lütfi Kırdar’daki ünlü Borsa Boğaziçi’nin yeniden dekore edilen kışlık bölümünde Hürriyet için özel masa hazırlanıyor. Diyelim ki, Borsa’ların patronu Rasim Özkanca, büyük oval masayı sakız gibi bembeyaz örtülerle kaplatıp çiçeklerle süslüyor. Ardından masayı kendi spesiyaliteleriyle donatıyor, imambayıldıdan yaprak sarmaya, keşkekten su böreğine, fındık lahmacundan içliköfteye kadar. İçecekler, tatlılar, çaylar, kahveler cabası... Ve diyelim ki, Işıl-Erkan Mumcu çifti tam randevu saatinde teşrif edip masadaki yerlerini alıyorlar. Gözlüklü, tonton, Alp adlı bir torunu olan gazeteci de yanlarına oturup emektar mini teybini açıyor. Ondan sonra kim tutabilir Kara Hafız Bekir Efendi’nin torununu? Kim sözünü kesebilir Yalvaçlı Türkmen Süleyman Efendi’nin oğlunun?.. Var mı Mollabekirler’den Erkan Mumcu’yu ve sevgili eşi Işıl’ı dinlememek?.. Varsın birkaç saat aç, susuz kalalım, yeter ki siz bir konuşun, pir konuşun. Hoş geldiniz sevgili Mumcu çifti, buyrun söz sizin. Erkan Mumcu ve günümüzün dillere destan zina tartışmaları... - Yener Bey, bu konuda bugüne kadar hiç konuşmadım ama, anlıyorum ki sizden kaçış yok. Bence zinanın TCK kapsamına alınması doğru bir girişim değildir. Bu tartışmada 2 çelişki var, birincisi sosyolojisi olmayan hukuk yoktur. Bu anlamda toplumun zinayı bir suç olarak algılayıp algılamadığını bilimsel verilerle ölçmemiz lazım. Bunun en doğrusu referandumdur, soruyu somutlaştırıp doğrudan doğruya halka soracaksınız. Ama toplumun bu konudaki yargısının tam bir ara evrede olduğunu düşünüyorum. Gelenekten aldığı değerlerle modern hukuk arasındaki YENER SÜSOY RÖPORTAJI-1: ZİNA REFERANDUMA GİTMELİ 13/09/2004 Hürriyet Söyleşi ilişkiyi henüz sağlıklı bir biçimde kuramıyor. Siz aynı zamanda bir hukukçusunuz beyefendi. - Hukukçu kimliğimle ben bu konuda geleneğin doğru algılanmadığı kanısındayım. Zinanın TCK kapsamında soruşturulan bir suç olmasını geleneklerimiz ve modern hukuk anlamında doğru bulmuyorum. Mecelle’nin tabiriyle ‘Şüyuu vukuundan beter’ olan fiillerin kovuşturulmasında toplum adına bir yarar yoktur. Ayrıca zina fiilinin mağduru olan kimseler bakımından da yarar yoktur, hatta dillenmesi dolayısıyla öncelikle çocukların, sonra eşlerin uğrayacağı zarar, ceza soruşturmasından elde edilecek yarardan daha fazladır. İslam hukuku ne der bu işe? - İslam hukukunda da zina, kovuşturulması talep edilen bir suç türü olmamıştır. Suç olarak tanımlanmış olmakla beraber, bu suça dair tanıklık adeta imkansızlaştırılmıştır. Dolayısıyla gelenek de, zinanın kovuşturulmasından yana bir tavır koymamıştır. Bugün zinayı suç olarak düşünenlerin tutumunu ben gelenekle ilişkilendirmiyorum, iyi düşünülmemiş bir girişim olarak geliyor bana. Yener Bey, evlilik bir akittir, akde aykırılığı da Medeni Kanun içinde cezalandırmanın araçları vardır. Bunlar; mal rejiminden çıkarma, mirastan mahrumiyet, hatta maddi tazminatlar ödeme olabilir. Bence zina, ceza kanununda değil, medeni kanun bağlamında tartışılan, kovuşturulan, soruşturulan ve muhakeme edilen bir konu olmalı. Erkan Mumcu’nun biraz aykırı, biraz asi, biraz sivri dilli olduğunu söylemek yanlış olmaz. Sanki nerde isyan, itiraz, orada Erkan Mumcu. - Ben asla asi değilim Yener Bey, ben yeni kuşak ve kendine özgü siyasetçilerin temsilcisiyim. Ben bir şeyi aykırılık olsun diye yapmıyorum, size aykırı geldiği için öyle görüyorsunuz. Sizin aykırı dediğiniz benim için işin doğru ve düz olanı. Adam İngiltere’de sol şeritte arabasını sürerken radyodan bir anons duymuş; ‘Çılgının biri ters şeritten yola girdi, sürücüler dikkat’ diye. Adam ‘Ne biri kardeşim, bunların hepsi çılgın’ demiş... İşte benim halim de biraz bu hesap. Henüz siyasette ne yaptığım, siyaseti nasıl yaptığım gerçekten anlaşılabilmiş değil. Ben siyasette yeni bir yaklaşımın, yeni bir siyaset filozofisinin öncülerinden biriyim. Kuzudan siyasetçi olmaz - Açık iletişime hazır olmadığımız için, eleştirinin açık bir yürek ve açık bir dille ifade edilmesi, bir tür başkaldırı olarak algılanabiliyor. Kuzudan siyasetçi olmaz, kuzu olmak için siyasete girilmez. Siyasetçi olmanız için bir şeylere itiraz ediyor olmanız lazım. İtirazınızı demokrasinin size sunduğu araçlar içinde hayata geçiriyor olmanız lazım. Bir şeyleri değiştirmek iddiasında oluyor olmanız lazım. Yarınlarda siyaseti benim gibi algılayan insanların sayısı artacak, doğal ve olağan olan bunlar olacak. Bugüne kadar hep siyaseti imaj üstünden yapanlar olageldi: İşte Karaoğlan, işte Baba. Kusura bakmayın ama, bunlar bir tür şark kurnazlığı. Size örnek siyasetçi olarak işaretleyebileceğim en yakın profil Turgut Özal, hala da bir başkası yok. Gençlikten anladığımız; düşüncede dinamizm, siyasette vizyon yaratabilmek, siyasete filozofi kazandırmak ise, Özal öldüğü gün bile çok gençti. Bugün hala öyle siyasetçiler görüyorum ki, daha ilk günlerinde fosilleşmiş bir siyasetin temsilcisi gibi duruyorlar karşınızda. 12 Eylülcüleri değil yasalarını kaldıralım - 12 Eylül’ün girişimcilerini yargılayalım mı, yargılamayalım mı tartışması bence anlamlı değil. Ben bu tür bir yargılamanın herhangi bir kurumsal yapının işi olduğuna kani değilim. Aradan 25 sene geçmiş, çok büyük ölçekte sosyolojik, tarihsel bir olgunun yargılanmasından söz YENER SÜSOY RÖPORTAJI-1: ZİNA REFERANDUMA GİTMELİ 13/09/2004 Hürriyet Söyleşi ediyoruz. Kenan Evren ve MGK’daki 4 orgeneralin yargılanmasını yapamayız. Diyelim ki, darbe bildirisindeki çözüm önerilerinin hepsi yanlıştı. Peki, tespitlerin de mi hepsi yanlıştı, kendimize karşı dürüst olalım. 12 Eylül bağlamında asıl tartışılması gereken, sağlıklı demokratik düzene geçmiş bir toplumun, o dönemin mirası anayasa ve yasalarla yönetilip yönetilmeyeceği. Yönetilmeyecekse hemen hepsini kaldıralım. Süleyman Nazif hayatımı değiştirdi - Orhan Elmas, Natık Baytan ve İsmail Güneş’e reji asistanlığı yaptım. Hep kameranın arkasındaydım, küçük bir rol olsa bile filmde oynamayı düşünmedim. Rahmetli Natık Ağabey’le 4 uzun film yaptık yanılmıyorsam. Çalıştığım filmler içinde TRT için yaptığımız ‘Süleyman Nazif’ drama- belgeselinin benim için çok özel bir yeri vardır. O sayede Işıl’la tanışıp evlendim, bugünkü mutluluğumu biraz da Süleyman Nazif’e borçluyum. YARIN: Arkamda tarikat ve aşiret yok *********************************************************************** KADINDAN 'BÜYÜK BİRADER'E MEKTUP 13/09/2004 Radikal Haber Sen bana uygun bir kadın olabilmem için her şeyi öğrettin. Sana bir şey soracağım: Bizleri senin gözünde bu kadar 'aptal' gösteren nedir ki, sen günlerdir bizlerin yardımına koştuğunu anlatma cüretinde bulunuyorsun. Hoş geldin büyük birader! Buyur gir içeri. Burası benim cinselliğim. Seninle nerdeyse doğduğum günden beri tanışıyoruz. Sen bana her zaman sana uygun bir kadın olabilmem için her şeyi öğrettin. Ne kadar iyisin. Cinselliğimi, hep küçüklüğümden beri anlattığın o büyük sözleşme vasıtasıyla kocama devretmeden önce, bütün iyi niyetinle muhafaza etmeye çalıştın. Seninle bir sürü 'koruyucu kontrolden' geçtik. Bazı arkadaşlarımı bu kontroller çok mutsuz etti. Hatta yaşamlarına son verenler bile oldu. Bazen senin 'kontrolün' dışında bazı amcalar ve ağabeyler cinselliğimi benim isteğim dışı ele geçirdiler. Seni çok bekledim, ama sen o aralar hiç uğramadın. Herhalde çok meşguldün. Maalesef! Çünkü benim için çok yıkıcı oldu. Yine bazı arkadaşlarımın aileleri o ağabeylerin arkadaşlarıma ziyaretini öğrenince, arkadaşlarıma çok ama çok kızdılar, hatta sonra onları bir daha hiç göremedim. Gerçekten bazen her şey çok karmaşık oluyor, ama sen iyi ki varsın. Sonuçta ben her şeyin benim iyiliğim için olduğunun bilincindeydim. Sen olmasaydın ben ne yapardım? Sonra sayende sağ salim o büyük sözleşmeyi imzalama günü geldi. Cinselliğimi senin de rızan ile kocama devrettik. Bu sözleşme çerçevesinde ben ona, sen öyle istediğin için, benim istihdam haklarımı, ikametgâh belirleme haklarımı, soyadımı taşıma haklarımı, aile içinde karar verme yetkilerimi de devretmiştim zaten. Aynen imzaladığım gibi. Tam anlayamadım ama senin bana hep o anlattığın kadar mutlu olamadım. Kocam, sen ona o hakkı tanıdığın için çalışmama izin vermedi ve biraz da sinirliydi biliyor musun? Bazen ben o kadar söz dinlemez oluyormuşum ki, beni cezalandırmak zorunda kalıyormuş. Sonra bir gün yürüyemez hale geldim ve yardım istemek zorunda kaldım. Senin arkadaşın olduğunu söyleyen insanlar bana yardım edemeyeceklerini söylediler ve beni kocama geri yolladılar. Seni o aralar yine çok aradım ama yine yoktun ortalarda. Tabii sen koskoca büyük birader, o kadar işin var ki. Ben çalışmamaktan dolayı mutluyum zaten. Baksana çalışan arkadaşlarımı işyerlerinde garip şekillerde rahatsız eden adamlar oluyormuş. Nedense KADINDAN 'BÜYÜK BİRADER'E MEKTUP 13/09/2004 Radikal Haber kızlar utanıyorlar ve üzülüyorlar. Ben hep senin onlara yardımcı olabileceğini anlatmaya çalışıyorum, ama onlar senin başka kızlara işyerlerinde 'usulsüz' ve o ne demek anlamadım ama 'davetkâr' giyindikleri için çok kızdığını duymuşlar ve seni üzmek istemiyorlar. Sonra sen bana birtakım uyum yasaları çerçevesinde bazı haklarımı geri verdin ve o sözleşmeyi değiştirdin. Pek bir direndin ama, 'reis' kavramını kocama çok yakıştırıyordun. Eh doğaldır. Daha önce cinselliğimi bir tek kocama devretmiştik ya ve sen bana cinselliğimi başkalarınla paylaşırsam beni cezalandıracağını söylemiştin. Sonra o cezayı da kaldırdın ve uzaklara gittin. Herhalde artık cinselliğimi başkalarınla paylaşmamda bir sakınca yoktu. Pek bir kafam karıştı. Ama ben paylaşmadım. Çok alıştım kocama. Kızmazsın değil mi bana? Şimdi geri gelmeyi düşünüyormuşsun, öyle diyorlar. Büyük biraderim benim. Gel, gel gir içeri. Burası benim cinselliğim. Biraz utanıp sıkılırsam, kusuruma bakma. Ne de olsa unutmuştum senin varlığını. Ama biliyorum canım, senden hiç utanılır mı? Hem biliyorum, her zamanki gibi benim iyiliğim için yapıyorsun bütün bunları. Kocam beni bundan sonra aldatmasın diye yine sözleşmeyi değiştiriyorsun. Onu hapse atacakmışsın eğer öyle yaparsa, doğru mu? Yazıktır ona. Erkektir, yapar diye öğrettin ya bana hep. Bir şey daha sorabilirim değil mi sana? Şimdi bizim buralarda böyle birden fazla kadınla bir evde yaşayan adamlar var, hani bilirsin ya. Onların hepsini sen şimdi tutuklarsan, o kadıncıklar ne yaparlar, ne yerler, ne içerler sonra? Gözünü seveyim yapma. Senden son olarak bir şey rica etsem. Şimdi cinselliğimin hangi öğelerini kiminle paylaşmam gerekiyor, bana bu konuda yol gösterebilir misin? Kocamla mı, o bir ara sözleşmede düzeltme yapıp kocam dışında izin verdiğin adamlarla mı, eskiden odama uğrayan o ağabeylerle mi, yoksa o işyerlerindeki utandıran adamlarla mı? Yoksa hepsiyle mi? Neticede seni üzecek bir şey yapmak istemem. Artık 'iyi niyet' istemiyoruz Bilgisayar başına oturduğumda son günlerdeki zina tartışması hakkında akademik bir üslupla düşüncelerimi aktarmak niyetindeydim. Konu hakkındaki 'yoğun' hissiyatım nedeniyle, adeta kendiliğinden ve büyük bir 'içtenlikle' oluşan bu samimi mektup, her şeyden daha net bir biçimde son günlerdeki tartışmayı 'kadın bakış açısından' özetliyor. Biz artık daha fazla 'iyi niyet' istemiyoruz. Bugüne kadar hep kendi başımızın çaresine baktık, , kocalarımızın uçkurunun yaratacağı problemlerle baş edemeyeceğimizi düşünmen bizi gerçekten çok üzdü. Biz tecavüzlerle, düzenli dayaklarla, cinsel istismarlarla, işkencelerle, dışlamalarla ve ayrımcılıklarla her gün baş edenleriz. Hiç seni yardıma çağırdık mı? Hiç yardım etmeye teşebbüs ettin mi ki bugüne kadar, şimdi kocalarımızın 'iktidarını' bize bağışlamak için can atıyorsun? Sen gözünü üstümüzden, vücudumuzdan ve cinselliğimizden çek yeter. Bir de özellikle bir şeyi sormak istiyoruz sana. Bizleri senin gözünde bu kadar 'aptal' gösteren nedir ki, sen günlerdir bizlerin yardımına koştuğunu ve mağduriyetimizi gidereceğini bizlere anlatma cüretinde bulunuyorsun? Manşetlerde sürdürülen ve artık herkesi gülünç duruma düşüren zina polemiklerinin bir son bulmasını içtenlikle umuyorum. Avrupa Birliği'ne eklenme çabalarını yine son süratle sürdüren hükümetimizin bu öneri ile kendini ve bizleri düşürdüğü, artık 'içleri acıtan' durumun tespiti, özel bir analitik yetenek gerektirmiyor. Bu önerinin iptali için her türden yoğun protesto eylemlerini de yürütmek ve yaymak ve baskı mekanizmalarını oluşturmak da, bu tespitin kaçınılmaz sonuçları olmalıdır. KADINDAN 'BÜYÜK BİRADER'E MEKTUP 13/09/2004 Radikal Haber Bihter Somersan Gemalmazoğlu: Yeditepe Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim görevlisi *********************************************************************** YENİ YASA : TÜRK USULÜ KADIN HAKLARI! 13/09/2004 Radikal Makale Yeni ceza yasasındaki gönüllü cinselliğe karşı hükümler ayıklanmalı. Aksi takdirde Erdoğan, Türkiye'nin üyeliğine karşı çıkan çevrelerin eline büyük koz verir Türkiye'deki iktidar partisi, AB üyeliğini sağlama almak için girişilen reform harekâtının bir parçası mahiyetinde, ülkenin ceza yasasında da geniş çaplı değişikler önerdi. Oldukça önemli bir çaba bu. Kadın hakları gruplarının da katkısıyla yapılan değişiklikler, tecavüz, cinsel saldırı ve tacize karşı daha caydırıcı hükümler getiriyor. Ne yazık ki kadınlarla ilgili başka bazı düzenlemeler tehlikeli bir gericilik içeriyor, zira AB'nin modern insan hakları vizyonundan ziyade, iktidar partisinin muhafazakâr İslami köklerini yansıtan inanışları ve pratikleri yasal zemine taşıma çabası sergileniyor. En fazla itiraz edilen yasa hükümleri, zinayı suç haline getiren, erkeklerin kadın akrabalarına yönelik 'namus cinayetlerinden' dolayı ceza indirimi almaya devam edebilmesine kapı açan, 15 ile 18 yaş arası gençlerin arasındaki gönüllü cinsel ilişkileri cezalandıran ve bekâret kontrolünü kesin şekilde yasaklayıp ceza konusu saymaktan kaçınan hükümler. Zina meselesi bilhassa gerici bir nitelik taşıyor; halbuki Türkiye zinayı, kadın aleyhine ayrımcılık içerdiği gerekçesiyle, 1996'da erkekler, 1998'de de kadınlar için suç olmaktan çıkarmıştı. Namus cinayetleri konusunda yeni yasa 'gelenek kuralları adına öldürmelere' daha hafif cezalar verilmesini görünüşte yasaklıyor, fakat Türk insan hakları savunucuları yasadaki ifadenin büyük ihtimalle bir aile içinde intikam kararı alındığı kan davalarına uygulanacağını ve namusunun lekelendiğini düşünerek karısını öldüren bir kocaya karşı yaptırım taşımayabileceğini belirtiyor. Önerilen yasaların tümü göz önüne alındığında, zararlı sonuçlar ortaya çıkabilir. Eğer zina veya gençlerin cinselliği suçsa, bunlar hâkim tarafından kışkırtma olarak da yorumlanabilirler. Eğer kurban suçu kışkırtmışsa, suçlu genellikle ceza indirimi alma şansına sahip oluyor. Uluslararası Af Örgütü'nün geçenlerde yayımladığı bir rapora göre, Türk kadınlarının en az üçte biri ev içi şiddetin kurbanı durumunda; 'dayak yiyorlar, tecavüze uğruyorlar, bazı durumlarda cinayete kurban gidiyorlar veya intihara zorlanıyorlar.' Türkiye bu tür ihlallere son vermek yönünde siyasi kararlılık göstermelidir. Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, gelecek hafta içinde görüşülmesi planlanan yeni ceza yasasını meclise göndermeyi, parti yetkilileri yasayı tekrar elden geçirene dek ertelemelidir; yasa tekrar gözden geçirilirken gönüllü cinselliğe karşı hükümler ayıklanmalı ve kadınları koruyan somut düzenlemeler yapılmalıdır. Aksi takdirde Erdoğan, AB ile üyelik müzakerelerine başlanıp başlanmayacağına karar verilecek olan aralıkta Türkiye'nin üyelik girişimini engellemeye çalışan çevrelerin eline büyük bir koz vermiş olacaktır. Böyle talihsiz bir sonucun tek sorumlusu da bizzat Erdoğan'dan başkası olmayacaktır. (Başyazı, 12 Eylül 2004 *********************************************************************** ZİNA CEZASI (2) 12/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı HAYRETTİN KARAMAN Önceki yazılarımda şunları söylemeye çalıştım: 1. Çağdaşlığın ve uygarlığın ölçütü Batı olamaz. Birden fazla uygarlık vardır, İslam Medeniyeti de bunların özgün olanlarından biridir ve bütün insanlık için bir şanstır. Çağdaşlıktan maksat Batı uygarlığı ise ona evrensel bir değer yüklemek, "şeyhin kerameti kendinden menkul" kabilinden olur. 2. Bireyin ve azınlığın hak ve özgürlüklerini koruyalım derken, onların da muhtaç olduğu toplumu ve devleti, işlevini yerine getirtemez hale getirmek kabul edilemez. 3. Hem zina mağdurunu hem de vazgeçilemez bir kurum olan aileyi korumak için tedbir almak gerekir. Zinayı engellemek de bu tedbirler arasındadır. Şimdi zinaya ceza (veya hapis cezası) verilmesin diyenlerin öne sürdükleri delillere bakalım: "Evlilik rızaya bağlı bir kurumdur. Rıza sona ermişse, evlilik bağı kopmuşsa, iki insan bir arada olamaz hale gelmişse, bunu bir eşi hapse atmak yoluyla tamir etmek nasıl mümkün olabilir?" Zinayı engellemek, zina mağduru olan eşin aile bağını korumayabilir, artık kopan ip bir daha birleşmeyebilir, ama ceza, yeni zina mağdurlarının oluşması karşısında bir engel teşkil eder. "Bir eşin diğerini aldatmasını engellemek, aldatmayı caydırmak için hapis cezası öngörmek, bu yolla ahlakı korumak, insana, insanın aklına, duygusuna, evlilik kurumuna yapılacak bir saygısızlık değil midir?" Kamil insan (insan gibi insan) aynı zamanda ahlaklıdır, onun ahlakını korumak için ceza yaptırımından söz etmek de ona hakaret teşkil eder, ancak yine de ceza kanunu vardır, insanlar (kamil olmayanlar) suç, ayıp ve günah işlemektedirler, onlara toplum, din ve hukuk yaptırımlar uygular, bütün bunlar normaldir, insana hakaret sayılamaz. "Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi diye Türkiye'de aile bütünlüğü mü elden gitmiş? Zina suç olmaktan çıkarıldı diye, evli çiftler sekiz yıldır sürekli zina mı yapmış? İnsanlar ahlak değerlerini mi yitirmiş? Böyle bir şey yok." Böyle bir şey var; Türkiye'de aile bütünlüğü erozyona uğruyor, hem evlenmeye karşı bir isteksizlik hem de evliliği sürdürmede problemler var. Evli çiftlerin bir kısmı sekiz yıldır değil, asırlar boyu zina yapıyorlar, bu yüzden cinayetler işleniyor, aileler yıkılıyor, insanlar perişan oluyorlar. Türkiye'de ahlak dinden bağımsız değildir, hem dine hem de ahlak değerlerine karşı bir tavır, bir yıpratma mücadelesi mevcuttur. "Bir ülkede kanunlar yapılırken, 'rıza' kavramı vardır. Namus cinayetleri, bekâret kontrolü, gençlerin flörtünü engelleyen maddeler, müstehcenlik kavramı, cinsel ayırımcılık gibi konularda kadınlar olarak bizim yeni TCK'ya rızamız yok. Zina hiç gündemde yokken ve yıllar önce çözülmüşken, toplumun önüne birden suni olarak getirildi." Bir ülkede yalnız kendilerinin yaşadığını zannedenler razı olmadıkları bir kanun çıkarsa "ülkenin, toplumun, insanımızın rızası yok" diye yaygarayı basıyorlar. Buyurun zinanın "ayıp, günah ve suç olması" konusunu, toptan veya teker teker halkımıza soralım, bakalım onlar ne diyor, ne düşünüyorlar! Namus cinayeti de cinayettir, asırlarca önce Hz. Peygambere "karımı birisiyle zina ederken yakalarsam öldürebilir miyim" diye sorana "Öldürürsen sen de idam edilirsin" cevabı verilmiştir. Flört din, ahlak ve geleneğimizdeki zina boyutuna vardığında, flört adına nikahsız cinsel beraberlikler yaşandığında bunun adını koymak gerekir; ya flört zinadır denecek veya masum flört ondan isim ve yaptırım olarak ZİNA CEZASI (2) 12/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı ayrılacaktır. Müstehcenlik tanımlanırken toplum değerlerimiz ihmal edilmemelidir. Cinsel ayrımcılık problemli bir konudur. Bir kere üçüncü cins adı altında cinsiyet değiştiren veya karşı cinsi oynayan kimseleri bizim ahlak ve kültürümüzde meşru hale kimse getiremez. Çoğunluk onlara kötü gözle bakmaya devam edecektir. Kadın erkek ayrımcılığı ise zaten söz konusu olmamalıdır. Zina gündemde yok değildi, başka konularda olduğu gibi bir avuç azınlığın arzusu yönünde bir karar alınmıştı, problem olduğu gibi duruyor ve çözüm bekliyordu. (Tartışma devam edecek). *********************************************************************** BONİNO: KÖTÜ TESADÜF 12/09/2004 Radikal Haber MARTTI AHTISAARI EMMA BONINO Avrupa Komisyonu üyesi Bonino: Biz her gün Türkiye için çalışırken, bir anda zina tartışması patlıyor. Bu bir felaket değil ama kötü bir tesadüf Avrupa Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu üyesi Emma Bonino, Türkiye'deki zina tartışmalarının zamansız olduğunu belirterek, "Bu kötü bir zamanlama" dedi. Özel yasalara örnek Dün Londra'da düzenlenen 'Avrupa'da Türkiye: Bir Sözden Fazlası mı?' başlıklı konferansa katılan Bonino, birçok AB ülkesinde özel yasaların bulunduğuna dikkat çekti. Portekiz'de kürtaj yasasının, İtalya'da boşanma kanununun varlığının altını çizen Bonino, Türkiye'deki zina tartışmalarının zamansız olduğunu ifade etti. Bonino, şunları söyledi: Din etkili mi? "Sadece iyi bir zamanlama değil. Biz, her gün Türkiye için kampanya yürütüyoruz ve bir anda zina tartışmaları patlak veriyor. Bu bir felaket değil ama kötü bir tesadüf. Ama Türkiye'de halkın bunu tartışması ve düşüncelerini dile getirmesi çok güzel. Türkiye'nin büyük, yoksul ve Müslüman bir ülke olması AB üyeliği önündeki en etkin faktörler. Türkiye büyük, yoksul ve Müslüman bir ülke. Polonya ise büyük, yoksul ancak Hıristiyan. AB içinde 'Müslüman bir ülke mi geliyor' diye düşünüp endişelenenler var. AB, demokrasinin, hukukun, laikliğin ve kişisel hakların var olduğu bir ortamdır. AB bir din projesi değildir." Kapının anahtarı Komisyon Başkanı eski Finlandiya Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari de, komisyon olarak Türkiye'ye ziyaretler düzenlediklerini ve bunun sonucunda olumlu gelişmeleri yakından takip etme fırsatı bulduklarını söyledi. Ahtisaari, "Türkiye, tam üyelik kriterlerini yerine getirdiğinde AB'nin kapısı açılacak. Türkiye'nin üyelik talebinin reddedilmesi Avrupa için dezavantaj. Türkiye'nin üyeliği AB için hayat sigortası. Kanımca, müzakerelerin başlaması, İslam dünyasına da yeşil ışık yakması bakımından son derece önemlidir" dedi. Göç endişesi Avrupa Komisyonu Dışişleri Genel Sekreteri ve raportör Albert Rohan ise, Avrupa'nın Türkiye'nin nüfusu ve üyeliğinin kabul görmesi halinde Türkiye' den Avrupa'ya yönelecek göç dalgasından endişe ettiğini, ancak bu göçlerin Avrupa'daki işgücünü artırması açısından olumlu bir gelişme BONİNO: KÖTÜ TESADÜF 12/09/2004 Radikal Haber olacağını söyledi. Rohan, zina tartışmalarının bu aşamada çıkmasının üzüntü verdiğini ve pek yerinde olmadığını kaydetti. *********************************************************************** AVRUPALI TÜRKİYE’DE ZİNA SUÇ OLAMAZ 12/09/2004 Hürriyet Haber Fenerbahçe’nin eski kalecisi Tony Schumacher, Türkiye’nin çoktan Avrupalı olduğunu ancak kendisini iyi anlatamadığını söyledi. AB toplantısına katılmak üzere İstanbul’a gelen Schumacher, ‘Zina tartışması bu Türkiye’ye yakışmıyor. Zinayı suç haline getirirseniz ülkenize turist bile gelmez’ dedi. AKP İstanbul İl Başkanlığı’nın düzenlediği ‘Finişe 5 Kala Avrupalı Türkiye’ toplantısına onur konuğu olarak katılan Fenerbahçe ve Alman Milli Takımı’nın eski kalecisi Tony Schumacher, ‘Avrupalı’ dediği Türkiye’de halen zina tartışmasının yapılmasını anlayamadığını söyledi. Schumacher ile Avrupa Birliği’ni ve Türkiye’yi konuştuk. TÜRKLERİN YARISI ZATEN AVRUPA’DA Türkiye, AB’ye girmeli mi? Ben şu anda yetkili olsaydım, Türkiye’yi çoktan AB’ye almıştım. Bunu bir siyasetçi olarak değil, kalben söylüyorum. Siyasiler belki de ekonomik koşulları dikkate alıyorlar ama ben insani koşulları değerlendiriyorum. Türkiye, Avrupalı bir ülke. Zaten Türklerin yarısı Avrupa, şimdi diğer yarısına geldi sıra. 1989’da gelmiştiniz. O günden bu yana neler değişti Türkiye’de? Yapısal olarak çok büyük değişiklikler var. 15 sene önce böyle büyük yapılar yoktu. Şimdi ise Amerikanvari yapılarınız var. Eskiden, büyük bir kaos vardı. Hoş o kaos hoşuma bile gidiyordu. Ama şimdi görüyorum ki, mükemmel organizasyonlar yapıyorsunuz. Türkler artık organize olmayı da başarmış. ZİNA KANUNA GİRERSE TURİST GELMEZ AB için Türkiye adına çalışmak ister misiniz? Zaten benim bir yanım Türk. Bundan büyük memnunluk duyarım. Ama öncelikle bu tür bir organizasyon benim ilgi alanımla bağlantılı olmalı. Ayrıca iyi bir ekiple çalışmalıyım. Türkiye’nin son günlerdeki en önemli gündem maddesi zina. Zina ceza kanunumuza giriyor. Bu konuda ne diyeceksiniz? Böyle bir şey gerçekleşirse Türkiye’ye turist gelmez. Avrupa Birliği’ne girecek bir ülkede böyle bir şey olacağını sanmıyorum. DÜNYA DEVİ ABD’YE KARŞI TÜRKİYE ŞART Türkiye AB’ye girerse, AB’nin kazancı ne olur? Amerika büyük bir güç. Siyasi, askeri ve ekonomik alanda bir dev. Böyle bir deve karşı eğer Avrupa bir güç olarak var olmak istiyorsa bunun Türkiye’siz olamayacağını herkes bilmeli. Dünya devi ABD’ye karşı tek başına hiçbir ülkenin şansı yok. Zaten futbol olarak Avrupa’nın tam üyesisiniz. Örnek mi istiyorsunuz işte Galatasaray, işte Milli Takım. Türk halkının, ‘Avrupalı bize samimi değil’ diye bir duygusu var? Siyasetçiler farklı düşünüyor ama Alman halkının büyük bir çoğunluğu Türkiye’yi AB’de görmek istiyor. Yapılan kamuoyu araştırmaları da bunu ortaya koyuyor. Avrupalı’nın en büyük eksiği Türk halkını tanımaması. KENDİNİZİ İYİ TANITMANIZ LAZIM Bunun için bir önerin var mı? Her yıl milyonlarca turist geliyor Türkiye’ye. Plajda yatıp gidiyorlar. AVRUPALI TÜRKİYE’DE ZİNA SUÇ OLAMAZ 12/09/2004 Hürriyet Haber Neden onlara sizin kültürünüzü tanıtan organizasyonlar düzenlemiyorsunuz. Niye onların ön yargılarını kırmıyorsunuz. Türkiye’yi tanımayan her yabancı sizi farklı yorumluyor. Bir örnek vereyim. 3 hafta önce Çin’e gittim. Çinlileri kocaman şapkalarıyla tarlada çalışan insanlar diye düşünürdüm. Ama oraya ayak basar basmaz kendimi sanki Amerika’da hissettim. İşte Avrupalı da sizi böyle tanıyor. Peki Schumacher, Türkiye’yi nasıl tanıtıyor Almanya’da? Sadece yaşadıklarımı anlatıyorum. O kadar büyük bir misafirperverlik gördüm ki. Üstelik bunların tümü içten ve samimiydi. Almanya’da da alkışlanırdım. İnanın, oradaki alkışlarla buradaki alkışlar çok farklıydı. Bir gün bir balıkçı lokantasına gittim. İçeri girdiğimde herkes ayağa kalktı. Beni alkışlıyorlardı. Ben oturana kadar kimse oturmadı. KADINLAR HER YERDE SON SÖZÜ SÖYLER Türkiye’deki kadın erkek ilişkileri 15 yıla oranla nasıl değişti? Size bir espriyle yanıt vereyim. 15 sene önce de kadınlar söz haklarının olmadığını iddia ediyorlardı. Ama herşeyi onlar belirliyorlardı. Şu anda kadın erkek ilişkilerinizin Avrupa’dan hiçbir farkı yok. Almanya’da kadınlar hep son sözü söyler. Sizde de öyle. Almanya’da bile hayal edemezsiniz HÜRRİYET Yazı işleri toplantısına katılan Schumacher, Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’e, ‘Ben de size soruyorum, Türkiye, AB’ye ne zaman girer?’ dedi. Özkök’ten, ‘Türkiye pek çok atılımı gerçekleştirdi. Turist sayısı 12 milyonu geçti. Son çeyrekteki ekonomik büyüme yüzde 14.5 olarak gerçekleşti. Bu hızla devam edersek 2012’den bile önce tam üye oluruz’ yanıtını alınca, ‘Bu gelişmeyi Almanya’da hayal bile edemezsiniz’ dedi. Ünlü kaleci veda ederken, ‘En büyük Türkiye’ demeyi de ihmal etmedi. *********************************************************************** TÜRKİYE KENDİ KALESİNE GOL ATTI 12/09/2004 Hürriyet Haber ALMAN Der Spiegel dergisi, zina tartışmalarını, ‘Avrupa Birliği yolunda ilerleyen Türkiye, yeni ceza yasasına zina maddesini koyma niyetiyle kendi kalesine gol attı’ sözleriyle özetledi. Dergi, Başbakan Erdoğan’ın son 2 yıldır tüm politikasını AB hedefine göre belirlediğini, bu sebepten ötürü kimsenin Erdoğan’ın tarihi bir adım atmak üzereyken, sadece tutucu seçmenlerine yaranarak kısıtlı bir kazanç sağlamayı tercih edeceğine inanmadığını belirtti. *********************************************************************** DİNDE GÜNAH AMA HUKUKEN SUÇ ZOR 12/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı ENİS BERBEROĞLU PEŞİNEN söyleyelim, AKP’nin zinayı suç sayma girişimine itirazımız siyasi değil teknik sakıncaları yüzünden. Neden bu konuda siyasi zıtlaşmayı beyhude görüyoruz, izninizle izaha çalışalım. AB REFERANSLI ELEŞTİRİ HAKLI AMA ABARTILMAMALI Çünkü unutulmamalı ki, AKP iktidarında vites büyüten reform çalışmaları sayesinde yakınlaştığımız AB’de zinanın suç olmaktan çıkartılması DİNDE GÜNAH AMA HUKUKEN SUÇ ZOR 12/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı yüzlerce yıllık maziye dayanmıyor. Almanya 1969, Fransa 1975 yılında zinayı suç saymaktan vazgeçti. Buna karşılık ABD’de eyaletlerin neredeyse yarısında zina hálá suç ve örneğin Colorado’da hapis cezası var. Dolayısıyla zinayı suç saymanın sadece İslam hukukuna özgü olduğu iddiası gerçeği pek yansıtmıyor. AKP MUHAFAZAKÁR TABANA UYGUN SİYASET YAPIYOR AKP’nin muhafazakár siyasi anlayışının neticesi/eseri görülmesi gereken zinayı suç sayma niyetini ‘şeriat hevesiyle’ izaha gayret, en hafif deyimiyle insaf dışıdır. (Şeriata göre zinanın cezası kadınları taşlayarak öldürmek, erkeklere 100 değnek vurup sürgüne yollamaktır.) Zina tartışması dini/ahlaki değerlere bağlı çoğunluk dışlanarak/incitilerek yürütülemez. Aksi halde tıpkı manken-entel barlardaki laiklik kampanyası kadar etkili olur, marjinal kalmaya mahkûmdur! GÜNAHI SUÇ SAYMANIN HUKUKİ ZORLUĞU VAR Ne var ki AKP’nin dinen günah sayılan bir eylemi hukuken suç formatına sokma çabası da -en azından teknik açıdan- sakıncalıdır. AKP’nin sadece evli çiftlerde şikáyet şartıyla gündeme gelecek zina suçu formülü, Yeni Şafak yazarı ve AKP milletvekili Resul Tosun’un da işaret ettiği gibi çifte standart taşıyor. Çünkü öyle bir eylem düşünün ki; Bekárlara serbest ama evlilere suç sayılacak. Üstelik sadece şikáyet halinde ceza görecek. Böyle suç ve ceza olur mu? Adam öldürene evlilik cüzdanı soruluyor mu? Trafik suçunda bekára indirim var mı? Özetle, AKP’nin zina suçunu bekárlar ve her yıl bu ülkeyi ziyaret eden 10 milyon turist için uygulama niyeti olmadığına göre... Yol yakınken bu sevdadan vazgeçmesi, zina düzenlemesinden vazgeçmesi hukuken hayırlıdır. MEDENİ KANUN’UN MAL PAYLAŞIM MADDESİ AKP’nin zinayı suç sayma girişimini ‘aile birliğini sağlama ve kadını koruma’ amacına dayandırması inandırıcı değil. Eğer aile ve kadın yasayla korunacaksa, ilgili madde zaten Medeni Kanun’da mevcut. Bu yasanın 252’nci maddesine göre, zina yüzünden boşanmalarda yargıç mal paylaşımında kusurlu (zina yapan) eşe daha az pay verebiliyor veya hiç pay ayırmıyor. TÖRE CİNAYETİNE YENİ GEREKÇE YARATILMAMALI Hazır söz aile düzeninden açılmışken... Dileriz zina tartışması, töre cinayeti heveslilerini daha da yüreklendirmez. Aksi halde AKP’ye çıkacak siyasi ve vicdani faturası ağır olur! *********************************************************************** ZİNA HARAMDIR, BİR MÜEYYİDESİ OLMALI 12/09/2004 Vatan Haber DEVLET BAHÇELİ MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, MYK toplantısından önce yaptığı konuşmada, hükümeti eleştirdi. Zina tartışmalarına değinen Bahçeli, toplumda, "zina yanlısı" ve "zina karşıtı" kamplaşma yaratıldığını, iktidarın, Türk toplumunu ahlak temelinde kamplara bölme başarısını da gösterdiğini savundu. Zina konusunda MHP'nin tavrının sorulması üzerine Bahçeli, müslüman Türk milletinin zinaya bakışının belli olduğunu belirterek, "Zina haramdır, bir müeyyidesinin olması gerekir" dedi. *********************************************************************** MUHAFAZAKÂRLIK DEĞİLMİŞ 12/09/2004 Vatan Köşe Yazısı GÜNGÖR MENGİ Bakalım bunca uyarı, devlete zina bekçiliği görevi yükleme inadından AKP iktidarını caydıracak mı? Başbakan taviz verecek görünmüyordu. Çünkü muhafazakârlığı böyle anlıyor. Fakat Avrupalı muhafazakârlardan dün bir eleştiri geldi: "Zina tartışmaları Türkiye'nin AB'ye üye olacak kadar olgunlaşmadığına kanıttır!" Aynı saatlerde zinanın konuşulduğu bir toplantıda Adalet Bakanı Çiçek'in "Fikri inatlaşma içinde değiliz" demesi, bu mesajın alındığına işaret sayılabilir mi? Acele etmemek lâzım.. Bir iki gün bekleyelim, Başbakan onların da hadlerini bildirmezse ümitlenebiliriz! *********************************************************************** ‘ZİNA’ AB İÇİN ENGEL 12/09/2004 Star Haber GUNTER VERHEUGEN VERHEUGEN’İN HALEFİ KOMİSER REHN’DEN MESAJ VAR: 1 Kasım’dan itibaren AB’nin genişlemeden sorumlu komiseri görevine getirilecek olan Olli Rehn, AK Parti’nin girişiminin, Türkiye’nin birliğe katılmasına engel teşkil edebileceğini söyledi... ZİNANIN suç sayılmasını öngören maddenin ceza yasasına konması girişimine AB’den tepki gelmeye devam ediyor. Gündeme geldiğinden beri manşetlerden köşelerden inmeyen zina tartışması Avrupa’da da aynı hararetle tartışılıyor. Avrupa basınında her gün zina’nın suç sayılarak cezalandırılmasıyla ilgili haberler yer alırken Türkiye-AB ilişkilerinin kilit noktalarındaki isimler ardı ardına açıklamalar yapıyor. AVRUPA HUKUKUNA AYKIRI 1 KASIM’DA Verheugen’den görevi devralacak olan AB’nin genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn, ‘Bu düzenlemenin, genel olarak, Avrupa’nın hukuki uygulamalarına aykırı olduğu düşünülüyor. Eğer Türkiye zinayı suç olarak kabul ederse, bu kesinlikle bir engel haline gelecektir’ diye konuştu. Bununla Birlikte, Rehn, konunun tekrar ele alınabileceğini, sürecin son aşamaya gelmediğini söyledi. Avrupa Birliği Komisyonu’nun şu andaki genişlemeden sorumlu komiseri Günter Verheugen de, hafta içinde Türkiye’yi ziyareti sırasında, zina konusundaki eleştirilerini net bir şekilde hükümete iletmiş, bu yasayı tarihi bir şaka olarak nitelemişti. 2015’TEN ÖNCE ÜYELİK YOK AB’NİN genişlemeden sorumlu komisyonu üyesi Günter Verheugen, Türkiye ile AB’ye üyelik müzakerelerine başlanmasına kesin olarak ‘’hayır’’ denilemeyeceğini söyledi. Günter Verheugen, Alman Süddeutsche Zeitung Gazetesi’ne yaptığı açıklamada, ‘’Türkiye’nin 2015 yılından önce tam üye olamayacağına inandığını’’ belirterek, ‘Ancak Türkiye ile AB üyelik müzakerelerine başlanmasına kesin olarak ‘hayır’ denilmesi, hiçbir şeyle haklı gösterilemez’’ dedi. Üyelik için olgun değil Gazetenin haberinde, ‘AB Komisyonu üyeleri arasında Türkiye’nin AB’ye üyelik müzakerelerine başlanması konusunda açık bir tartışma bulunduğu’’ belirtilerek, komisyonun tarımdan sorumlu üyesi Franz Fischler’in, ‘ZİNA’ AB İÇİN ENGEL 12/09/2004 Star Haber endişeleri hatırlatıldı.Birlik partili milletvekillerinin de TCK’da zina konusunda yapılması planlanan değişikliği eleştirerek ‘Türkiye’nin AB üyeliği için henüz yeteri kadar olgun olmadığını’’ öne sürdükleri kaydedildi. ZİNA İLE İSLAM HUKUKU İLGİLENMİYOR ZİNANIN yeniden suç sayılması tartışmasına, Avrupa Konseyi Türkiye raportörü Silvia Tellenbach da katıldı. Zinanın cezalandırılmasıyla İslam hukukunun da ilgilenmediğini söyleyen Tellenbach, bu konunun Kuran’ı Kerim’de de eşlerin merhametine bırakıldığını anlattı. Türk Ceza Kanunu (TCK) tasarısının tartışıldığı toplantıda konuşan raportör Silvia Tellenbach’ın gündeminde zina tartışması vardı. Tellenbach, Avrupa’da bu konunun artık tartışılmadığını söyledi. Raportör Tellenbach, Türkiye’nin son dönemde olumlu adımlar attığını ancak genelde olumlu buldukları yeni tasarıda katılmadıkları maddeler olduğunu söyledi. TCK’nın 302’nci maddesi konusundaki endişelerini dile getiren Tellenbach, yeni yasada 159’uncu maddeye eklenen fıkraya göre ‘Tahkir, tezyif ve sövme kastı bulunmaksızın sadece eleştirmek maksadıyla yapılan düşünce açıklamaları cezayı gerektirmez’ cümlesine da dikkat çekti. ÖNCE MÜSLÜMANLARIN SORUNLARI ÇÖZÜLMELİ Antakya Rum Ortodoks Kilisesi Vakfı Başkanı Josefp Naseh, Türkiye’de ilk olarak müslümanların sorunlarının çözülmesi gerektiğini söyledi. Naseh ‘Bizim en önemli sorunumuz eğitim ve mülkiyet hakkı. Ruhban okulunun açılmasını tabi ki istiyoruz fakat bunu yaparken demokratik hukuk kurallarının da uygulanması gerek. Yoksa Türkiye’de bir çok cemaat var ve hepsi de eğitim hakkı ister ‘ dedi. Naseh Verheugen ile görüşmesini ise söyle değerlendirdi. ‘Verheugen’e Türkiye’de ilk olarak müslümanların sorunları çözülmeli dedim. Türkiye’de azınlıklar yüzde 1’lik bir kısmı oluşturuyor. Biz hiçbir zaman AB’ye girişte engel değiliz. AB önce bize tarih versin, bizim sorunlarımız çözülür. Avrupa demokratik olarak bu topraklarda kurulacak 4. imparatorluktur ve mutlaka Türkiye’yi içine almalıdır. Biz AB’ye girdiğimiz takdirde Ortadoğu daha çabuk demokratikleşir.’ *********************************************************************** LİBİDO VE ZİNA 12/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı GÜNERİ CIVAOĞLU Zina neden olur? Taraflardan birinin başkasını taşkın enerjiyle arzulaması sonucu... Bu cinsel enerjinin tıp dilindeki adı nedir? Freud'dan bu yana "libido"... Peki, "libido" nedir? Libido, Latince bir kavramdır. Ölçülemeyen ama varlığı bilinen bir cinsel enerjidir. Freud, hoş bir dipnot koyar: "Libido, insan duygularının tekin olmayan bölgesine girer..." (1) Tekin olmayan bölgedeki "Libido", aç kalmış / aç bırakılmış ya da bastırılmış cinselliktir de. Bazı insanlar için, başarılı bir cinsel hayata yetecek düzeyde libido, ancak tek kişiyle sürekli ilişki yaşamaktan geçebilir. Bazı insanlar ise sürekli ilişki yaşamakta zorlanırlar. Libidoları, kısa süreli ilişkilerde artabilir. LİBİDO VE ZİNA 12/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı İşte - gene - "tekin olmayan bölge(!)" İster aşktan, ister fiziki özelliklerden, ister dürtülerin şiddetinden ya da bazı zaman veya koşullarda kişisel direnişin düşmesinden kaynaklanarak libido, "iradenin sınırları dışına çıkmış denetimsiz güç" haline gelebiliyor. Libido, böyle durumlarda kabaran nehir gibi, ya yatağından sapıyor ya da yatağından taşıyor. Uygun bir yabancı cinsel coğrafya bulduğunda doğa yasaları gereğince ilerliyor. Suya demir parmaklık Bu bağlamda, zinaya hapis, nehri ve seli, demir parmaklıklar arkasına sokmaya kalkışmak gibi anlamsız. Zina nedir? Kaba bir tanımla "Evlilikte, eşlerden birinin karşı cinsten biriyle cinsel ilişkiye girmesidir." Peki... Eşlerden birinin "eşcinsel olması" halinde, kurduğu ilişki de, "zina" mı? Ahlakı ve aile bütünlüğünü korumak iddiasıyla yeni TCK'ya sokuşturulmak istenen maddede bu tür cinsel ilişki, "hapis cezası gerektiren suç" sayılmıyor. Dahası... Aynı yatağa girip de "adli tıp tanımına göre "temas var, duhul yok" denen bilumum tensel yakınlaşmalar ve de kalplerde, beyinlerde yaşanan yakınlaşmalar ne olacak? Maddede onlara da hapis cezası öngörülmemiş. Bu durumları yaşayan / yaşatan eşler, "zina" yapmamış ve dolayısıyla birbirlerini "aldatmamış" oluyorlar! Bu madde ne muhafazakar ne liberal... Sadece rüküş... Perde sorunu Bir öykü yansıtayım... Adamın biri, karısının kendisini aldattığından kuşkulanırmış. Kadının peşine dedektif takmış. Birkaç gün sonra dedektif gelmiş, gözlemlerini anlatmaya koyulmuş: "Hanımefendi, her gün falanca kafede, bir erkekle buluşuyor... İşte fotoğrafları... Adamın otomobiline biniyorlar ve birlikte gidiyorlar... İşte fotoğrafları. Bir eve giriyorlar... İşte fotoğrafları. Salonu gözlüyorum. Sarılıyorlar... İşte fotoğrafları." Dedektif anlattıklarının burasında iç geçirir ve yakınır: "Ama... Tam bu aşamada perdeleri çekiyorlar. İçeride ne yaptıklarını göremiyorum. O nedenle daha sonrası için bir şey söyleyemeyeceğim. İşte perdeleri çekilmiş pencerelerin fotoğrafları..." Koca, bütün bu dinlediklerinden sonra "Sorma birader, ben de kaç kez karımı takip ettim. Her defasında böyle oldu. Perdeler kapandıktan sonra ne yaptıklarını göremedim. Günahlarına girmek istemiyorum" der. Bizim TCK tasarısına bir önergeyle sokuşturulmak istenen "zinaya ceza" hükmü de, öyküdeki kara mizah gibi... Zinayı, çöl hukukunun, bedevi çadırlarında kalmış, ilkel tanımıyla günümüze taşımaya kalkışıyor. Olacak şey değil. Yatak odaları ve özel hayat "kamusal alan" değildir. Devlet, yatak odalarına ve özel hayata, insanların kalp ve beyin tercihlerine burnunu uzatamaz. Evlilik iki kişi arasında bir anlaşmadır. İster duhullü ister duhulsüz, ister aynı cinsten ister farklı cinsten ilişkiler ya da yakınlaşmalarla evlilik, ciddi hasara uğrarsa, noktalama kararı, taraflara aittir. LİBİDO VE ZİNA 12/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı Diğer tüm birbirinden kopma nedenleri gibi, bu da kutsal insanlık özgürlükleri alanındadır. İşte... AB uyumunun da ötesinde, küresel uyumlu bir zina söyleşisi... İyi pazarlar. ..... LİBİDO - Roger Kennedy - Epsilon Yayıncılık / Mart 2004 *********************************************************************** ZİNAYA İTİRAZ MAGAZİNSEL 12/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Haber NİMET ÇUBUKÇU AK Parti Beyoğlu İlçe Teşkilatı'nın "Türkiye'de Kadın ve Siyaset" seminerine katılan 14 Alman konuğa ülkemizde kadın hakları ve kadın-erkek eşitliği hakkında bilgi verildi. AK Parti İstanbul Milletvekilileri Prof. Burhan Kuzu ve Nimet Çubukcu ile MKYK Üyesi Ayşe Böhürler'in konuşmacı olarak katıldığı toplantıda kadının siyasetteki yeri de tartışıldı. İstanbul Milletvekili Nimet Çubukcu, son günlerin tartışma konusu zina, töre cinayetleri ve bekaret kontrolü ile ilgili sorulara cevap verirken şunları söyledi: ZİNA Her iki cins arasında eşit şekilde, takibi şikâyete bağlı olarak bir düzenleme düşünülüyor. Ayrıca cezası çok düşük olacak ve hapis cezası para cezasına çevrilebilecek. Eğer aldatma olayı aileyi oluşturan bireyleri rahatsız etmiyorsa, devlet müdahale etmeyecek. Mağdur eş şikâyet etmek isterse, edebilecek. Toplumun yüzde 80'i bunu talep ediyor. Ayrıca itirazların çoğu magazinsel. Biz aile içi tecavüzü de suç olarak kabul ettik. BEKARET KONTROLÜ Getirilen düzenleme, herhangi bir şekilde tecavüze uğrayan küçük çocuklar içindir. Ve savcı kararı olmaksızın kontrol yapılamaz. Kontrol şeklini de yargıç kararına bağladık. Bu, çocukları korumaya yöneliktir. Bekaret muayenesi söz konusu değil. TÖRE CİNAYETLERİ 6'ıncı AB uyum paketiyle töre cinayetlerine indirim getiren 462'inci maddeyi kaldırdık. TCK'da töre cinayeti 'nitelikli adam öldürme' olarak kabul edilmiş ve müebbet hapis cezası ile cezalandırılmıştır. *********************************************************************** 'PAKETTE YER ALIYORDU, MECLİS'E SEVK ETTİK' : BAKAN ÇİÇEK: TCY'Yİ BİZ DE BENİMSEMEDİK 12/09/2004 Cumhuriyet Haber CEMİL ÇİÇEK Adalet Bakanı Cemil Çiçek , TCY Tasarısı'nın AKP Hükümeti'nce tamamen benimsenmemesine karşın, 15 gün içinde tartışılarak yasalaştırılacağını söyledi. Hukuki Perspektifler dergisinin düzenlediği ''Uluslarası Karşılaştırmalı Ceza Hukuku Paneli'' ne katılan Çiçek, 57. hükümet döneminde hazırlanan tasarıyı geri çekmeleri durumunda bir daha gündeme gelmeyeceğini belirterek, ''Bu tasarı hükümetimiz tarafından benimsenen bir tasarı değildir. Ancak bu tasarı demokratikleşme paketi içinde yer alıyordu, biz de Meclis'e sevk ettik'' dedi. Çiçek, ''Bilinen tartışmalar olmasa bu 'PAKETTE YER ALIYORDU, MECLİS'E SEVK ETTİK' : BAKAN ÇİÇEK: TCY'Yİ BİZ DE BENİMSEMEDİK 12/09/2004 Cumhuriyet Haber tasarı bu kadar ilgi çekmeyecekti. Şimdi tasarıyı inceleyelim, bize bir yıl zaman tanıyın diyorlar. Bu tembellerin özrüdür'' diye konuştu. Avrupa Konseyi Türkiye TCY Raportörü Dr. Silvia Tellenbach ise "İşkence, gözaltı süresi ve ifade özgürlüğü alanında bazı hatalar var. Bu hataların düzeltilmesi gerekir'' dedi. Zina tartışmasına da değinen Tellenbach, ''Zina pek çok ülkede tartışılmıştır. İslam İspat Hukuku'nda, zina sembolik oarak eşler arasında eşitsizliği, merhamete gönderme yaparak düzenliyor'' dedi. *********************************************************************** İMAM NİKÂHINA AF 12/09/2004 Cumhuriyet Haber AKP hükümeti, TCY Tasarısı'na eklediği bir cümleyle Medeni Yasa'yı deliyor Türk Medeni Yasası, imam nikâhının yapılabilmesi için resmi nikâh koşulu getiriyor. Ancak AKP hükümeti, TCY tasarısına eklediği bir cümleyle imam nikâhına kolaylık sağladı. Tasarıya göre imam nikâhıyla evlenenlere uygulanan yaptırımların resmi nikâh yapılması durumunda tüm sonuçlarıyla ortadan kalkması öngörüldü. Zinayı yeniden suç kapsamına almak isteyen AKP hükümeti, evli erkeğin imam nikâhıyla başka bir kadınla evlenmesine verilen cezayı kaldırırken Türk Ceza Yasa (TCY) Tasarısı'na eklediği bir cümleyle imam nikâhına af getiriyor. Söz konusu düzenlemeye göre, imam nikâhıyla evlenenler hakkında açılacak dava ve hükmedilecek ceza, medeni nikâh yapılması durumunda ortadan kalkacak. TBMM'nin açılmasına kısa bir süre kala TCY Tasarısı üzerindeki tartışmalar alevleniyor. Zinayı yeniden suç kapsamına almak isteyen AKP hükümetinin, tasarının ''birden çok evlilik, hileli evlenme, dinsel tören'' başlıklı maddesinde imam nikâhını kolaylaştıran ve özendiren bazı düzenlemeler getirdiği ortaya çıktı. Söz konusu maddeyle evli erkeğin imam nikâhıyla bir başka kadınla evlenmesi durumunda 3 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin hüküm kaldırılırken eklenen bir cümleyle imam nikâhına af getirildiği belirtildi. Aynı maddeyle, imam nikâhıyla evlenenleri ilgili yerlere bildirmeyen muhtarlara uygulanan cezayı da kaldırıyor. AKP hükümetinin, özellikle TBMM Adalet Alt Komisyonu'nda ısrarcı olduğu ve üst komisyonda da kabul edilen düzenleme şöyle: ''Aralarında evlenme olmaksızın, evlenmenin dinsel törenini yaptıranlar hakkında iki aydan 6 aya kadar hapis cezası verilir. Ancak, medeni nikâh yapıldığında kamu davası ve hükmedilen ceza bütün sonuçlarıyla ortadan kalkar.'' Maddenin gerekçesinde medeni nikâhın teşvik edildiği ileri sürülerek şöyle denildi: ''Medeni nikâhın yapılması durumunda kamu davası ve hükmedilen cezanın bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılacağı hükme bağlanarak resmi nikâhın yapılmasını teşvik edici bir hüküm getirilmiştir. Halen insanların fiilen ve uzun süreler, nikâhsız olarak yaşadıkları ve bunun suç oluşturmadığı düşünülecek olursa, böyle bir hükmün yerinde olduğu kabul edilmelidir.'' Eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk , bu düzenlemenin Türk Medeni Yasası ve anayasaya aykırı olduğunu belirterek ''Türk Medeni Yasası'na göre esas olan resmi nikâhın önce, istenirse dini nikâhın sonra yapılmasıdır. Ancak tasarıyla bu sıralama değiştiriliyor. Dini nikâhın da önce yapılabilmesine olanak tanınıyor'' dedi. İMAM NİKÂHINA AF 12/09/2004 Cumhuriyet Haber İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu ise maddenin ilk bakışta ''medeni nikâhı teşvik ediyor'' gibi gözüktüğünü, ancak durumun öyle olmadığını söyledi. Yüzbaşıoğlu, ''Eğer bir başka yönüyle bakılırsa bu düzenleme toplumda 'İmam nikâhıyla evlenelim, eğer çok zorda kalırsak resmi nikâh yaparız' anlayışını yaygınlaştırır. Bu da insanları resmi nikâhtan vazgeçirme anlamına gelir, resmi nikâh ın önceliğini bertaraf eder'' diye konuştu. *********************************************************************** “TCK TÜRKİYE’Yİ GERİ GÖTÜRÜR” 12/09/2004 Yeni Asya Haber MEHMET AĞAR DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, hükümete sert eleştiriler yöneltirken, Türk Ceza Kanunu tasarısının mevcut haliyle geçtiği taktirde Türkiye’yi geriye götüreceğini söyleyerek, kanun hakkındaki tartışmaların zina konusunda yoğunlaşmasının da yanlışlığına dikkat çekti. Ağar, partisinin İstanbul İl Başkanlığı’nda düzenlediği basın toplantısında, Miraç Kandili’ni kutlayarak konuşmasına başladı. Ülke tarımının hükümet eliyle ortadan kaldırılmak istendiğini ifade eden Ağar, çiftçinin ürettiğini satamadığını, tarım kesiminin büyük bir çöküntü içinde olduğunu, buna bağlı olarak Anadolu esnafının da siftah yapamaz duruma geldiğini anlattı. Hükümetin dış politikasını da eleştiren Ağar, ‘’Hükümet, dış politikada iradesini dış karar mercilerine teslim etmiştir’’ dedi. Irak’ta yaşanan olaylarda da hükümetin inisiyatif kullanamadığını ifade eden Ağar, Türkiye’nin bulunduğu coğrafyada itibarı olan bir ülke olduğunu belirtti. Ağar, AB üyeliği sürecinde müzakere tarihi verilmesiyle Türkiye’ye sihirli bir el değmeyeceğini de kaydederek, ülkenin kendi meselelerini kendinin çözeceğini ifade etti. İktidarın işsizlik sorununa ilişkin çözümünün bulunmadığını, ‘’Her iş yeri sahibi bir kişiyi işe alırsa işsizliği çözeceğiz’’ dendiğini ve işadamlarının bu öneriye gülerek baktıklarını savunan Ağar, ‘’Yeni iş icat edeceğinize yatırımcının önünü açın. Ekonomi düzgün, bilinen, karşılığı olan tedbirlerle düze çıkar. Zorlamayla, lafla yatırım olmaz’’ dedi. Ağar, hükümetin 370 milletvekilinin bulunduğunu belirterek, ‘’370 milletvekiliniz var. Bir takım kanunlar Çankaya’dan dönünce sümen altı edemezsiniz. Bunları yeniden getirmeye muktedir değilseniz, bunu halka söyleyin’’ diye konuştu. Hükümetin, bürokraside, sendikalarda ‘’Bizden olan, olmayan ayrımı yaptığını’’ da savunan Ağar, ‘’Bağırarak, çağırarak kimseyi sindiremezsiniz. Herkesi sindirebilirsiniz. Beni sindiremezsiniz. Demokrasiyi herkes hazmedecektir’’ dedi. Ağar, eleştiriyi hazmedemeyenlerin ‘’Türkiye’de demokrasiyi en üst seviyeye çıkaracağız’’ lafının havada kalacağını da dile getirerek, ülkede demokrasinin evrensel standartlarının uygulanması gerektiğini söyledi. TBMM’nin yeni yasama döneminde milletvekili dokunulmazlıklarını kaldırması gerektiğini de ifade eden Ağar, geçen dönem bunu gerçekleştirmeyen partilerin sandık yoluyla tasfiye olduğunu kaydetti. Hükümetin hortumculardan hesap sorup, paraları tahsil etmesi gerektiğini “TCK TÜRKİYE’Yİ GERİ GÖTÜRÜR” 12/09/2004 Yeni Asya Haber de dile getiren Ağar, ‘’Vurgunların arkasında hangi siyasi, işadamı, bürokrat varsa hesap sorun’’ dedi. YENİ TCK Son dönemde gündemde olan zina tartışmalarına ilişkin bir soru üzerine de Ağar, TCK Tasarısı’nda ifade ve eleştiri özgürlüğünü kısıtlayıcı maddelerin yer aldığını dile getirerek, ‘’Hükümet, meseleyi zina tartışmalarına kilitleyerek gündemi suni gündem haline getirdi’’ diye konuştu. Hükümete sert eleştiriler yöneltirken, Türk Ceza Kanunu tasarısının mevcut haliyle geçtiği taktirde Türkiye’yi geriye götüreceğini söyleyen Ağar, kanun hakkındaki tartışmaların zina konusunda yoğunlaşmasının da yanlışlığına dikkat çekti. Ağar şöyle devam etti: “Biz Ceza kanununda başka önemli konulara dikkat çektik. İfade özgürlüğü, eleştiri özgürlüğü anlamında, hükümet icraatlarını tenkit anlamında, burada gizli maddeler gelmekte ve bütün bu özgürlükler kısıtlanmakta dedik. Türkiye’nin işsizlik, yoksulluk gibi temel problemleri varken hükümet meseleyi sadece zina tartışmalarına kilitleyerek gündemi adeta suni gündem haline getirmiştir. Burada yapılacak iş, bu kanunun temelinde, özellikle ileride sıkıntı doğuracak maddelerin kamuoyunun gündemine taşınmasıdır. Bu hükümet tarafından yapılmamıştır ve şimdi kendi açtıkları yolda kendileri sıkıntıdalardır” şeklinde konuşan Ağar, topluma ters gelecek herhangi bir davranışa destek veremeyeceklerini fakat bu tasarıdaki daha önemli konuların gündeme getirilmesi gerektiğini, kendilerinin Mecliste bunları önerge haline getireceklerini söyledi. *********************************************************************** MEN Çİ GUYEM, TANBURAM Çİ ZENED... 12/09/2004 Türkiye Köşe Yazısı İSMAİL KAPAN Eğer yukarıd aki başlıktan bir şey anlayamadıysanız, "Cambaza bak!.." hikayesini hatırlayınız. Bugünlerde yaşanan durum tam bir cambaza bak hikayesi! Yakın geçmişte televizyonlarda çok yayınlandığı için herkesin kafasında yer eden bir reklam sözü vardı; "Ağzı olan konuşuyor..." Ülkemizde de şu sıralarda neredeyse ağzı olan herkesin konuştuğu veya meşgul edildiği bir konu var: ZİNA... İlgili ilgisiz, bilgili bilgisiz; toplumun bütünü bu kavram etrafında kafa yoruyor. Geçen hafta da yazmıştım, bu konuda söylenen pek çok şey akıllara ziyan nitelikte. Toplum gerçekleriyle uzaktan yakından alakası olmayan, ama kafaları olabildiğince karıştıran hezeyanlar... Ama mevzu öyle bir tırmandırıldı ki, sonuçta Avrupa Birliği'nin genişlemeden sorumlu komiseri de, bu konudaki sorulardan yakasını sıyıramadı. Hangi gazeteci onu nerede yakaladıysa, başka hiçbir şey yokmuş gibi zinayı sordu. Verheugen önceleri soruları geçiştirmek istedi ama, baktı ki, olacağı yok o da kaydı ihtiyatla birşeyler söylemek zorunda kaldı. Derken o söyledikleri AB'nin ültimatomları olarak basın tarafından lanse edildi. Yerli medya da yetmedi, konuya ecnebi basın da el attı ve zina bir numaralı mesele olarak sadece Türkiye'nin değil, Avrupa'nın da gündemine taşındı. Kamuoyu bu cambaza bak hikayesi ile uyutulurken hemen yanıbaşımızdaki Telafer telef oldu! Bazıları diyecekler ki, bu Telafer de neresi?! İşin hazin tarafı bu zaten. Telafer, şimdiye kadar duymamış olanların da son MEN Çİ GUYEM, TANBURAM Çİ ZENED... 12/09/2004 Türkiye Köşe Yazısı bombardıman sebebiyle ismini öğrendiği ve Musul-Kerkük için belki de en stratejik bölge olan bir Türkmen şehri. Bazıları Telafer'i Çanakkale'ye benzetiyorlar ki, bizce de son derece doğru bir teşbih... Akil adamlarımız elbette işin bilincindedir ama, geçmişe dönük olarak bir şey söylemek isteriz; Eğer zamanında Telafer'in önemi kavranmış olsaydı ve buna göre gerekli tedbirler alınmış olsaydı; bugün Irak Türkmenlerinin varlığı, Musul ve Kerkük'ün geleceği hususunda duyulan endişeye mahal olmazdı... Kim üzerine alınırsa alınsın, on yılların ihmali, ilgisizliği ve kayıtsızlığı bugünü hazırlayan en önemli faktördür. Son günlerde Telafer'de ölen onlarca Türkmen için Amerika'nın dikkatini çekmişiz! Peki son bir buçuk yıl içinde faili meçhul cinayetlere kurban giden otuzdan fazla Türkmen lider için kime ne dedik? Ondan da ötesi, bu fecaatin ne kadar farkındayız? Zina konusunda ancak düşük zeka ürünü olabilecek senaryolar üreten kalemşörlerin; Türkmen katliamı için söyleyecek bir sözü var mı acaba? Hadi meseleyi sadece Türkmenlere indergemeyelim; Irak işgalinden bu yana, tam ikiyüz elli bilim adamı esrarengiz şekilde ortadan kaldırıldı. Bu bilim adamlarının özellikle nükleer fizik ve ileri teknoloji konularında uzman olduklarını da unutmayalım... Evet; "Mahalle muhtarı önde, imam arkasında evlerin kapısı kırılacak... Yahut polis ve savcı vatandaşın yatak odasını tarassut altında tutacak... Belki bu yüzden avrupa Birliği Türkiye'ye tarih vermekten vazgeçecek..." şeklinde dehşetli vizyonlar çizen ileri görüşlü yazar-çizerler, yorumcular; acaba ABD'nin son Telafer operasyonunu nasıl analiz ederler? Mesela Suriye'ye yönelik bir ip ucu var mı yok mu? Burada olaylar tırmanırsa ve de kontrolden çıkarsa Türkiye nasıl etkilenir? Ya da şöyle soralım: Bu bölgede oluşturulmak istenen yeni denge, genel olarak Kürt meselesini nasıl bir mecraya taşır? Yani açıkçası, Irak'taki Kürtlerle Suriye Kürtlerini bir koridorla birleştirip; belli konularda(!) iş ve güç birliği yapmalarını sağlamak gibi bir ince plan olamaz mı? Daha önceki Kamışlı olaylarını unuttunuz mu yoksa? Kuzey Irak'ta pişen olaylar Suriye'ye taşıyor dikkat!.. Bir şeye daha dikkat; Rusya ve Almanya, teröre karşı ortak çalışma grubu kurdu. Yani bazıları cambaza baktırılarak uyutulurken, bazıları işin ciddiyetinin farkında ve gerekli tedbirleri alıyor. Teröre karşı Rus- Alman iş birliğinin altını çizin. İleride lazım olur!.. *********************************************************************** İŞTE, ESKİDEN ZİNAYA VERDİĞİMİZ CEZALAR! BEĞENDİĞİNİZİ YASALAŞTIRIN 12/09/2004 Hürriyet Makale MURAT BARDAKÇI   Son günlerde işi gücü bırakıp zinayı tartıştığımızı ve bu konuda hemen herkesin birşeyler söylediğini görünce, Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddelerini hazırlayanlara küçük bir yardımda bulunayım ve eski hukukumuzda yeralan zina cezalarını hatırlatayım dedim. İşte, 15. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar aldatan eşlere verdiğimiz cezaların bir listesi... Buyurun, beğendiğiniz maddeyi seçin ve yasalaştırın! MEMLEKETİN bütün dertleri bitmiş ve halledilmemiş tek bir mesele bile kalmamış olacak ki, günlerden buyana işi gücü bırakmış, belden aşağı konuları tartışmakla meşgulüz. İlk sırada zina var, arkasından halterci kızların cinsel tacize uğradıkları iddiası geliyor ve bunu sporcu kızlarla ilgili lezbiyenlik İŞTE, ESKİDEN ZİNAYA VERDİĞİMİZ CEZALAR! BEĞENDİĞİNİZİ YASALAŞTIRIN 12/09/2004 Hürriyet Makale söylentileri takip ediyor. Üstelik sado-mazo davranışlar gibisinden aşırı fantezilerden bile mahrum kalmıyoruz: Antrenör Mehmet Üstündağ’ın halterci kızları tekme tokat dövdüğü söylenirken, Türkiye’nin ilk kadın olimpiyat şampiyonu olan kadın haltercimiz Nurcan Taylan ‘Hocam dayak attı, kazandım!’ diyor. Günlerimiz işte böylesine derin tartışmalarla geçip hemen herkes ortaya bol bol cevherler saçarken, zinaya ceza verilip verilmemesi konusunda kendi fikrimi söylemeyeyim ama Türk Ceza Kanunu’nun zina ile ilgili maddelerini hazırlayanlara ufak da olsa bir katkıda bulunayım dedim. Aşağıdaki sütunlarda, Fatih Sultan Mehmed’den Sultan Abdülmecid’e, yani 15. asırdan 19. asra kadar kanunlarımızdaki zina cezalarından birkaçı yeralıyor. Buyurun, beğendiğiniz maddeyi seçin ve yasalaştırın! Ama TV’lere çıkıp zina konusunda ahkám kesenlerden, yani bu işi ‘temel bir hak olarak’ gören kadın dernekleriyle feminist örgütlerin temsilcilerinden yahut cezaların aileyi koruma maksadıyla konulacağını söyleyenlerden küçük bir ricam var: Allah, lilláh aşkına, şu ‘zina’ sözünü doğru teláffuz edin. Kelimenin ‘i’si kısa, ‘a’sı uzundur; yani ‘zîná’ değil, ‘ziná’ denir. Fatih döver, Bayezid keser, Abdülmecid sürerdi Eğer bir kimse karısını bir başka erkekle ilişkide bulunurken yakalasa ve her ikisini de öldürse o kimse yargılanmaya, diyet istenmeye, günah işledi diye cezalandırılmaya (Kanuni Süleyman’ın Zülkadir Kanunnamesi, madde: 13). Avrat yahut kız, bir erkek hakkında ‘Bana ziná kıldı’ dese ve erkek inkár etse, iki tarafın sözüne de inanılmaya. Ere yemin ettirile, eğer ‘Yapmadım’ diye yemin ederse avrata sopa çekile ve iki sopa başına bir akça ceza alına. Ama erkek ‘Ben bu avrata ziná kıldım’ dese ve avrat reddetse, bu defa avrata yemin ettirile. Avrat ‘Yaptı’ derse kadı efendi erkeğe sopa ata ve iki sopa başına bir akça ceza alına (Fatih’in Umumi Kanunnamesi, madde: 10). Eğer evli bir kişinin ziná yaptığı sabit olursa, o kişi bin akça servete sahipse, üçyüz akça ceza alına. Serveti altı yüz akça ise iki yüz, daha aşağı ise servetine göre yüz, elli yahut kırk akça alına (Fatih’in Umumi Kanunnamesi, madde: 1). Erkek başkasının avratını öpse, ondan birşey istese yahut yapışsa, kadı dayak ata ve vurulan her sopa başına bir akça ceza alına (Fatih’in Umumi Kanunnamesi, madde: 9). Eğer evli bir kişi ziná yapsa ve o kişinin bin akçalık serveti olsa, idam edilmediği takdirde varsa 400 akçası ceza olarak alına (Yavuz Selim’im Kanunnamesi, madde: 1). Avrata ve kıza tecavüz edenin içmeği (erkeklik organı) kesile. Kıza ve avrata zorla nikáh ettirildi ise cebren boşatıla, bu işi yapan adamın sakalı kesile ve iyice bir dövüle. Avratla yakalanan ise idam edile (İkinci Bayezid’in Umumi Kanunnamesi, madde: 26). Bir kadının aleyhindeki ırz davasını sadece kocası açabilir. Ziná ettiği anlaşılan kadın üç aydan az ve iki seneden fazla olmamak üzere hapsedilir; bu işi itiyad haline getiren kadınlar şehirden taşraya sürülürler ama koca, ziná yapmış olan karısını affeder ve yeniden almaya razı olursa, mahkûmiyet düşer (Sultan Abdülmecid’in 1858’de çıkarttığı Ceza Kanunu’nun 201. maddesi). Zinayı cezalandıran sadrazam, karısından temiz bir sopa yemişti LÜTFİ Paşa, Kanuni Süleyman’ın hem sadrazamı, hem de kızkardeşi Şah Sultan’ın kocası yani hükümdarın eniştesidir. Devlet adamlığının yanısıra tarihçidir; hususi hayatında ise sertliğiyle ve kendini beğenmişliğiyle meşhurdur. İŞTE, ESKİDEN ZİNAYA VERDİĞİMİZ CEZALAR! BEĞENDİĞİNİZİ YASALAŞTIRIN 12/09/2004 Hürriyet Makale 1541 Nisan’ında bir gün, zinayla suçlanan bir kadının cinsel organının dağlanmasını emreder. Verdiği emir gerçi ne dine, ne de o devrin kanunlarına uygundur ama hemen yerine getirilir. Haremağaları hemen karısı Şah Sultan’a kocasının marifetini yetiştirirler. Şah Sultan akşamı iple çeker ve Paşa konağa gelir gelmez ‘Senden önceki vezirlerin hangisi bir kadına böyle ceza vermişti? Bu zulmü neden yaptın?’ diye haykırır. Paşa istifini bozmadan ‘Her fahişe artık aynı cezayı çekecek’ deyince Şah Sultan ‘Edepsiz, zálim herif!’ diye avaz avaz bağırmaya başlar. İşittiği hakaretler Lütfi Paşa’nın kanına dokunur ve Nisa Suresi’nin 34. áyetindeki ‘Dövün onları’ emri uyarınca Şah Sultan’ın suratına bir şamar aşkeder. KOCASINI UŞAKLARA DÖVDÜRDÜ Ama karısının Yavuz Selim’in kızı ve zamanın hükümdarı Kanuni Süleyman’ın kızkardeşi olduğunu unutmakla büyük hata yapmıştır. Şah Sultan ‘Bana el kaldırırsın haaa!’ deyip konakta ne kadar haremağası, hizmetkár ve uşak varsa çağırır, kocasına bir güzel sopa çektirir, her tarafı mosmor olmuş Paşa’yı kapıdışarı eder, sonra kardeşi Sultan Süleyman’ın huzuruna koşar, ‘Benim kocam, senin de vezirin olacak deyyus bana el kaldırmaya cür’et etti’ deyip ağlamaya başlar. Bu defa da hükümdar gazaba gelir: Kızkardeşini hemen boşatır, Lütfi Paşa’yı sadrazamlıktan atıp Dimetoka taraflarına sürgün eder. Lütfi Paşa kendi ismini taşıyan tarihinde bu hadiseyi anlatırken yediği dayaktan ve konağından kapıdışarı edilmesini hiç yazmayacak, sadece ‘Sadrazamlıktan kadınların hilelerinden kurtulabilmek ve onlara mağlup olmamak için kendi rızamla ayrıldım, çiftliğimde gönül rahatlığıyla inzivaya çekildim ve Allah’a dua etmekle meşgul oldum’ diyecektir. Eski hukukumuzdan zina terimleri sözlüğü Zánî: Zina eden erkek. Zániye: Zina eden kadın. Muhsan: Büluğa erişmiş evli erkek. Gayrımuhsan: Evlenmemiş erkek. Recm: Hıristiyan erkekle zina eden Müslüman kadının taşlanması. Celd: Zina yapan erkek ve kadına ceza olarak uygulanan 100 sopa. İffet: Zinadan uzak durmak. Fahşe: Yüz kızartıcı hareket. Tagrib: Zina suçlusu erkeğe verilen sürgün cezası. Hîz: Erkeklerle para karşılığı cinsel ilişkide bulunan eşcinsel erkek. Defter-i hîzán: Hîzlerin kaydedildikleri defter. Beyler, ‘Alaturka’ya kaç trilyon ödeyeceksiniz? TRT’nin düzenlediği ‘Alaturka’ isimli beste yarışması hakkında iki haftadır yazıyor, ‘Bir devlet televizyonunun görevi, özel TV’lerle reyting yarışına girmek değil, gittikçe aşağılara düşen sanat zevkini yükseltmeye çalışmaktır. Dolayısıyla yeni şarkılara milyarlar dökmeyi bırakın, önce elinizdekileri icra edin!’ diyorum. Bu hafta, yarışma hakkında hiçbir yorum yapmayacak ama TRT yetkililerinden ‘şeffaf’ olmalarını ve bazı sorulara cevap vermelerini isteyeceğim. İşte, cevabını beklediğim sorular: ‘Alaturka’ isimli beste yarışmasının projesi kime aittir? TRT’ye mi, yoksa özel bir şirkete mi? İşin içerisinde TRT dışında özel bir kuruluş var ise, TRT ile bu kuruluş arasında bir anlaşma yapılmış mıdır? Eğer böyle bir anlaşma yapıldı ise, TRT sözkonusu şirkete vergilerimizden oluşan kurum gelirinin ne kadarını ödemeyi taahhüt etmiştir? 2 milyon dolarlık bir bütçenin 1 milyon 200 bin dolara, yani 2 trilyona bağlanması İŞTE, ESKİDEN ZİNAYA VERDİĞİMİZ CEZALAR! BEĞENDİĞİNİZİ YASALAŞTIRIN 12/09/2004 Hürriyet Makale gibisinden bir hadise sözkonusu mudur? Yayıncılık alanında Türkiye’nin en geniş imkánlara sahip kuruluşu olan TRT bir ‘alaturka’ yarışma düzenleme konusunda özel bir şirkete muhtaç mıdır? Kurum tarafından daha önce düzenlenen beste yarışmaları da özel şirketlere mi ihale edilmiştir? ‘Alaturka’ yarışmasında yetki kime aittir? Meselá, yarışmaya gönderilen eserleri okuyacak olan Türk Müziği sanatçılarını bir bağlamacının yönetmesi talimatını TRT yetkilileri mi, yoksa şirket yöneticileri mi vermişlerdir? ‘TRT’nin kurallarını ihlál ettiği’ gerekçesiyle kurumdan daha önce ihraç edilen ve yapımcılara programlara hiçbir şekilde çıkartılmaması talimatı verilen kişiler arasında sözkonusu ‘Alaturka’ yarışmasında jüri üyesi yapılanlar var mıdır? TRT bir devlet kuruluşudur, her faaliyetinin kamuya açık olması ve trilyonluk mebláğlarla ilgili hususların karanlıkta kalmaması gerekir. Cevaplarınızı bekliyorum beyler! *********************************************************************** OLAN, GALİBA İMAMLARA OLDU 12/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı SEDAT ERGİN AKP hükümetinin Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) zinayı yeniden suç olarak tanımlama girişimi, imam nikáhı, kuma, çokeşlilik gibi kavramların da yeniden tartışma konusu haline gelmesine yol açtı. Hükümetin girişimi, medeni nikáh dışındaki birliktelikler açısından ne anlama geliyor? Bu tartışmada açık rahatsızlık belirten kesimin başında Milli Görüş çizgisindeki Milli Gazete geliyor. Bu gazetenin önde gelen yazarlarından Zeki Ceyhan’ın yazısındaki şu satırlara dikkat çekelim: ‘AKP’nin zina tanımında sadece evliler hedef alınmıştır. Bekárların nikáhsız beraberliklerine AKP’nin bir şey dediği yok. Sadece evli olanlar, evli iken bir başkası ile nikáhsız beraberlik yaşarsa cezalandırılacak. Aslında AKP’liler kendi bindikleri dalı kesiyorlar. Zira, böyle bir düzenlemenin temel hedefi imam nikáhıyla birlikte yaşayanlar olacak ve AKP’liler arasında bir hayli böyle kişi var. Hal böyle olunca eğer TCK’ya bu zina maddesi konulursa kapsama alanına hep imam nikáhlılar girecek. Gerçekten zina yapanlar ellerini kollarını sallaya sallaya gezerken, imam nikáhıyla hayatını birleştirenler mahkeme mahkeme sürünecek.’ MEVCUT YASA İLE YENİ TASARININ KIYASLAMASI Durum gerçekten Milli Gazete’nin göstermeye çalıştığı gibi mi? Önce halen yürürlükte olan TCK’nın 237’nci maddesinde getirdiği rejime bakalım: ‘A) Aralarında evlenme akdi olmaksızın evlenmenin dini merasimini yaptıran erkek ve kadınlar iki aydan altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır. B) Erkek evli olduğu takdirde verilecek ceza altı aydan üç seneye kadar hapistir. Erkeğin evli olduğunu bilen kadına da aynı ceza verilir. (Çokeşlilik) C) Resmi nikáh cüzdanını görmeden bir evlenme için dini merasim yapanlar (imamlar) bir aydan üç aya kadar hapsolur.’ Hükümetin zina suçunu eklemek istediği yeni TCK tasarısı ise ‘aile OLAN, GALİBA İMAMLARA OLDU 12/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı düzenine karşı suçları’ düzenlediği 230’uncu maddesinde ‘A’ şıkkını aynen koruyor. Medeni nikáh kıyılmadan gerçekleştirilen imam nikáhı yine altı aya kadar hapisle cezalandırılıyor. ‘C’ şıkkında yer alan suçu işleyen imamlar hakkında verilen cezanın alt sınırı iki, üst sınırı ise altı aya çıkartılıyor. Yani, imamlara verilen ceza artırılıyor. TASARIDAKİ ÖNEMLİ BİR ÇELİŞKİ İki metin kıyaslandığında en önemli farklılık, uygulamadaki TCK’da ‘B’ şıkkı olarak yer alan ‘erkek evli ise imam nikáhının cezası altı aydan üç seneye kadar hapistir’ şeklindeki hükmün yeni TCK tasarısında olduğu gibi çıkartılmış olması. Nedeni, TCK taslağının zinayı suç olarak gören bir anlayışla hazırlanmamış olmasıdır. Tasarıda zina suç olarak görülmeyince, evli bir erkeğin imam nikáhı ile ikinci bir eş alması da bir suç olarak tanımlanmamıştır. Ancak, yine de hukuksal açıdan karmaşık, çelişkili bir durum söz konusu. Çünkü, imama, her durumda dini nikáh öncesinde evlilik cüzdanı sorma yükümlülüğü getiriliyor. Yani, dolaylı bir şekilde ‘çokeşlilik’ yine suç haline getirilmiş oluyor. Çünkü, imam evlilik cüzdanını görmezse, resmi eşe kuma getirme anlamındaki birlikteliğin dini merasimini yapmamakla yükümlüdür, yoksa hapse girer. İÇİNDEN ÇIKILAMAZ BİR DURUM Bu çelişkiyi gideremese de, TCK tasarısı ‘B’ şıkkını çıkartarak yine de halk dilindeki ‘kuma’ müessesesine belli bir hoşgörüyle yaklaşıyor. Ama AKP hükümeti, tasarıya zinayı suç olarak eklemeye kalkışınca, bu hoşgörü de tartışmalı bir hale geliyor. Meselenin en can alıcı noktası, AKP’nin zinayı suç olarak tanımlarken ‘B’ şıkkını yeniden metne koyup koymayacağı sorusunda beliriyor. Zinayı suç olarak göstermek isteyen AKP iktidarı, bu durumda imam nikáhı yoluyla gerçekleşen çokeşliliğin yeniden suç olarak tanımlanmasına da rıza gösterecek midir? Buna rıza göstermezse, zinayı cezalandıran; ama dini nikáh yoluyla çokeşliliği teşvik eden bir çizgiye düşmüş olmaz mı? Görüldüğü gibi, AKP zina girişimiyle TCK taslağının ana kurgusunu bozmuş ve galiba kendisinin de kolay kolay içinden çıkamayacağı oldukça güç bir sorun yaratmıştır. Olan galiba resmi sertifikasız dini nikáh kıyan imamlara olacaktır; her ne kadar yasadaki hüküm onlara uygulanmayacak olsa da... *********************************************************************** MUHAFAZAKÂRLIK, REAKSİYONERLİK VE ZİNA (RADİKAL İKİ EKİ) 12/09/2004 Radikal Makale AHMET İNSEL AKP lideri ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan. AKP'nin amacı ne boşanmaları, ne aile içi aldatmaları engellemek, ne de kadını korumak. Bu, muhafazakârlık pazarında atılmış taktik bir adımdır Muhafazakârlıkla gericilik arasında ince ama önemli bir ayrım var. Toplumsal değişimin hızlandığı dönemlerde bu iki tavır arasındaki geçişkenlik artar. Siyaset bilimi dilinde gericilik tabiri kullanılmaz. Gericiliğin doğru tanımı reaksiyonerliktir. Günümüz Türkçesinde gericiliği "irticâ"nın, yani geri dönücülüğün, eskiyi istemeciliğin MUHAFAZAKÂRLIK, REAKSİYONERLİK VE ZİNA (RADİKAL İKİ EKİ) 12/09/2004 Radikal Makale karşılığı olarak kullanıyoruz ama bununla ifade etmeye çalıştığımız esas fikir, reaksiyonerlik. Ahmet Çiğdem, muhafazakârlıkla gericiliğin (reaksiyoner ve gerici arasındaki tarihsel anlam farkını şimdilik bir kenara bırakalım) arasındaki farkı, Toplum ve Bilim dergisinde muhafazakârlığın incelendiği sayıda (sayı:74), gidişatı "tarihi gerçekten geriye çevirmeye çalışan, verili bir tarihsel momente yapışıp kalan"ın reaksiyonerlik olduğu tespitinden hareketle yapıyor. Muhafazakârlık ise değişimi bütünüyle reddetmez. Yüksel Taşkın, "Muhafazakârlığın Uslanmaz Çocuğu: Reaksiyonerlik" başlıklı yazısında (Modern Türkiye'de Siyasal Düşünce dizisinin Muhafazakârlık cildi içinde), değişimin gelenek adına bütünsel reddiyesini savunanların muhafazakârlığı düzene tehdit olarak algılayabileceklerinin altını çiziyor. "Muhafazakâr, tarihsel süreklilik adına zaten değişimi içine sindirebilecek bir düzen anlayışına sahiptir." Muhafazakâr için önemli olan değişimin ılımlı olması, süreklilik hissini bozmaması ve denetim altında gerçekleşmesidir. Taşkın, içinde bulunduğu koşullara göre farklılıklar gösteren reaksiyoner düşün dünyasının en önemli ortak özelliğinin, "kendi döneminde yaşanan değişimlerin şahidi olmanın mutsuz bilinciyle öz yurdunda kendisini sürgün hissetmesi" olduğunu belirtiyor. Bu mutsuz bilincin vereceği tepkiler koşullara göre farklı olur. Bugün Türkiye'de İslamcılık, muhafazakâr gelişimci/liberal bir kutupla faşizan itkileri belirgin olan reaksiyoner bir kutup arasındaki salınım alanında yer alıyor. Birinci kutbu, AKP ana kadroları ve onların etrafındaki oluşumlar, esas olarak basın yayın organları ve organik aydınlar temsil ediyor. İkinci kutupta, Vakit gazetesi başta olmak üzere, küçük tirajlı dergilerde sesini duyuran, içe kapanan İslami cemaatlerin iç iletişimlerinde daha belirgin biçimde gönlündekini ifade eden, çoğu zaman radikal milliyetçi düşün dünyasıyla titreşime giren kesim yer alıyor. AKP ve çevresinin gelişimci muhafazakârlığı bütünüyle reaksiyoner tepkilerden arınmış değil. Ama AKP kadroları ve stratejistlerinin neoliberal siyasal ve iktisadi programla rahatlıkla uyum gösteren muhafazakârlıklarının tamamlayıcı bir unsuru değil gösterdikleri bazı reaksiyoner tepkileri. AKP kurmayları, yokuş aşağı inen ağır vasıtanın egzoz freni kullanması gibi, rekasiyoner sinyalleri kendi elleriyle hızlandırdıkları toplumsal değişim sürecinde denetimi ellerinden kaçırmadıklarının işaretini siyasal tabanlarına vermek için kullanıyor. Bu yolla, o taban üzerine oynayan, var olan veya potansiyel rakiplerinin ayağının altından kilimi çekmeye özen gösteriyor. Değil zinanın, boşanmanın dinen günah olduğu koyu katolik İtalya'da benzer biçimde gerçekleştiği gibi, Türkiye'de zinanın ceza kanununun kapsamına giren bir suç olmaktan sessizce çıkarılması, gelişimci bir muhafazakâr yaklaşım açısından kabul edilebilir bir gelişmeydi. Evli çiftlerden birisinin, diğerinin rızası olmadan üçüncü bir kişiyle cinsel ilişkide bulunması demek olan zina, evlilik akdinin zina yapan aleyhine bozulmasına yol açan bir kabahat olarak tanımlanmaya devam ediyordu. Genel muhafazakâr yaklaşım için kabahatin böyle cezalandırılması, ardından kabahati işleyenin toplumsal çevresinde damgalanması yeterli bir ceza addedilebilirdi. Sonuç olarak dinen suç olanın özel hukuk hükümlerinde kabahat olarak tanımlanması, dinen suç olmakla beraber laik düzende ne ceza kanunu ne de medeni kanunda suç veya kabahat olarak tanımlanması mümkün olmayan bir dizi eyleme kıyasla, dinsel vicdanı tatmin edebilen bir uygulama olarak değerlendirilebilirdi. MUHAFAZAKÂRLIK, REAKSİYONERLİK VE ZİNA (RADİKAL İKİ EKİ) 12/09/2004 Radikal Makale Zina suç değil miydi? Türkiye'de Müslüman çoğunluğun aslî talebinin zinanın yeniden cezai suç sayıldığını görmek olduğunu söylemek mümkün değil. Bu zina konusu gündeme gelene kadar, aydınlar başta olmak üzere, inanan, inanmayan, mutedil Müslüman veya koyu mümin toplumun tüm kesimlerinde ezici çoğunluğun zinanın suç olmaktan çıktığını bilmediğini biliyoruz. Zina suçunu düzenleyen maddeyi kadın-erkek eşitliği ilkesine aykırı bularak Anayasa Mahkemesi'nin iptal etmesinin ardından, hükümete yeni bir düzenleme yapması için verilen süre sonunda Meclis'te tartışılmadan düşen bir cezaydı bu. O tarihten itibaren zina eylemlerinin arttığını, erkeklerin kadınları daha fazla aldattığını, aldatma nedeniyle aile içi geçimsizliklerin arttığını hiçbir veri göstermiyor. 1990'larda Karadeniz ve Doğu Anadolu'da kadınların feryadı, SSCB'nin dağılmasını izleyen toplumsal çözülme dalgasının etkisinin ulaştığı bu bölgelerde zinanın engellenmesi değil, kocalarının para karşılığı cinsel ilişkiye girmeleri, cinsel ilişki hizmeti satın almalarının önünün alınmasıydı. Halkın zina olarak tanımladığı, esas olarak fuhuştu. Son dönemde bunun da yakın geçmişe nazaran tavsadığını yerel gözlemciler iddia ediyorlar. Kadın-erkek eşitliğinin sağlanması, kadınların ve ailenin korunması, aile içinde aldatmaya son verilmesi amaçlarıyla böyle bir cezai suç ihdas edilmesini öngördüklerini AKP'nin en yetkili kişileri dile getirdiler. Bunu yaparken, devletin şiddet içermeyen aile içi ihtilaflarda taraf olabileceğini de zımnen kabul ettiklerini beyan etmiş oldular. Daha da önemlisi, namus bekçisi olarak devletin, özel alana, "mahreme" el atabilmesinin meşruluğunu dolaylı yoldan kabul etmiş oldular. Bunun ileride kendi tanımladıkları anlamda "mahremleri" için bir müdahale zemini ve meşruiyeti yarattığını göremediler. Göremediler çünkü ahlâk polisi eğilimi içlerinde güçlü biçimde var. Muhafazakârlıkla reaksiyonerlik arasında ince ayrımlardan birisi, birincisinin ahlâkçı olması ama bunu ideolojik planda dile getirmesi ve korumak istediğini özendirmeyi öne almasıdır. Örneğin aile kurumunu korumanın geleneksel muhafazakâr yöntemi, devletin aile temelli destek politikalarını geliştirmesidir. Buna karşılık reaksiyonerlikte, özel alana yasaklama amaçlı müdahale yanı ağır basar. Yasaklama, cezalandırmanın dine veya geleneğe ilişkin hikmetinden sual edilmez gerekçelerini vurgular. Bu ikisi arasında düz toplumsal algılama açısından çok belirgin ayrım çizgileri yoktur ama sonuçta yaklaşım farklıdır. Damardan reaksiyonerlik Otoriter eğilimlerin güçlü olduğu toplumlarda kamuoyu şiddet içeren ceza yöntemlerinin en iyi çözüm olduğuna inanır. Bugün sokaktaki insana sorsanız, çoğunluğu ölüm cezasının gerekli olduğunu, fahiş fiyata domates satanın bile ibret için asılması gerektiğini söyler. Aynı insanlar, milletvekillerinin dokunulmazlıklarının bütünüyle kalkması gerektiğini de ezici bir çoğunluk olarak ifade ederler. Eğer ona soru yöneltip, düşünüp taşınmadan hemen yanıtlamasını isteseniz, sokaktaki adam başbakanın ve AKP milletvekillerinin pek hoşlarına gitmeyecek daha neler neler talep eder. Onun için toplumun yüzde 80'i bunu istiyor gibi gerekçeleri cezai konular gündeme gelince çok dikkatle değerlendirilmek gerekir. Özellikle gerçek muhafazakârlar bunu tarihi tecrübeleri gereği iyi bilirler. AKP'nin zina konusunu gündeme getirmesi damardan bir reaksiyonerlik tepkisi değil, muhafazakârlık pazarında atılmış taktik bir adımdır. Tabanının tümünün, seçmenlerinin önemli bölümünün talep ettiği imam hatip ve türban sorunlarında eli böğründe kalmış olmasını, bir çam sakızıyla MUHAFAZAKÂRLIK, REAKSİYONERLİK VE ZİNA (RADİKAL İKİ EKİ) 12/09/2004 Radikal Makale örtme girişimidir. Özcü bir reaksiyonerlik tezahürü değil, başka hiçbir alanda gösteremediği muhafazakârlık gereğinin mostralığıdır bu. Tayyip Erdoğan'ın "bizim muhafazakâr olarak gereklerimiz var" derken ifade ettiği budur. Muhafazakârlık bu gibi durumlarda asılan bir pankart değildir. AKP'nin amacı ne boşanmaları, ne aile içi aldatmaları engellemek ne de kadını korumak. Zinanın suç olarak tanımlanmasının bu amaçlara yönelik olumlu hiçbir etkisinin olmadığını AKP milletvekilleri, yöneticileri ve AKP danışmanları kendilerinden, yakın çevrelerinden gayet iyi bilirler. Bilmiyorlarsa, o zaman gerçekten aymazlık içindedirler demektir ki, asıl o zaman iş gerçekten vahimdir. AKP yöneticileri, yakın hedefleri açısından ayaklarının tökezlemesine ya da bir kez daha ricat etmelerine yol açacak bir girişimi gündeme getirirken, kendi tahayyül dünyalarında yaşadıkları, demokrat muhafakâr olma iddiasıyla reaksiyoner muhafazakâr itkiler arasındaki gerilimlerin yarattığı fırtınayı gözler önüne serdiler. Daha da önemlisi, siyasal olarak rasyonel olamadıklarını iyice ele verdiler. Attıkları adımdan geri dönseler de, kazansalar da kaybedeceklerini görmenin şaşkınlığı içinde bocalıyorlar. Aileye yönelik etkili önlemler almaya neoliberal programları el vermediğinden, "ondan kalmadı, zina verelim" diyorlar. Neoliberalizmin yerli versiyonuna denk düşen neomuhafazakârlık da böyle bir şey işte. *********************************************************************** DEVLETLE AİLE ARASINDA (RADİKAL İKİ EKİ) 12/09/2004 Radikal Makale AYŞE KADIOĞLU İşte AB kapısındaki Türkiye'den son siyasal manzara: Gericilik-ilericilik eksenine sıkışmış, devlet ya da aile odaklı bir siyaset Türkiye'de muhalefetin yetersizliği nedeni ile AKP'nin "tek partileşme" süreci ile karşı karşıyayız. Bu durum Türkiye'de muhalefet etme geleneğinin olmamasından kaynaklanıyor. Evet, Türkiye'de iktidar olma geleneği var da, muhalefet etme geleneği yok. Muhalefet partileri nasıl muhalefet edileceğini pek bilmiyorlar. Onlar kendi değişmez dünya görüşlerinden taviz vermeyerek bir kenarda iktidar olacakları günü beklemeyi muhalefet etmek ile karıştırıyorlar. Oysa muhalefet etmek, iktidar partisinin uyguladığı veya uygulamaya niyet ettiği politikalara karşı toplumda var olan eleştiri ve tepkileri dinlemekle başlar. Toplumsal tepkiler muhalefet partilerini dönüştürebilir, yenileyebilir. Ancak bunun olabilmesi için, muhalefetteki partilerin kulaklarını toplumdan gelen seslere açmaları gerekiyor. Günümüzde, ana muhalefet partisi olan CHP toplumsal taleplere kulak vermekle pek ilgili değil. Kendisini daha ziyade elden gittiğini varsaydığı devleti korumakla görevlendirmiş durumda. Yine eski tas eski hamam, kulak vermek yerine, yukarıdan konuşmayı, toplumu temsil etmeyi değil de topluma biçim vermeyi yeğliyor. Seçmenden gelen siyasete kulak vermek yerine, seçmene siyaset yapmayı yeğliyor. CHP'nin toplum ile böylesi bir ilişki içinde olması Türkiye'de cumhuriyet geleneğinin en önemli özelliği. Bunu değiştirmek öyle kolay bir iş değil. Ben de açıkcası CHP neden böyle, haydi artık değişsin bir zahmet türünden yazılar yazmaktan ve okumaktan sıkıldım. Ne kadar köfte o kadar ekmek misali; CHP bu kadar işte... CHP iktidarda iken de muhalefette iken de DEVLETLE AİLE ARASINDA (RADİKAL İKİ EKİ) 12/09/2004 Radikal Makale devletin sözcülüğünü yapmanın dışına çıkamıyor. Bu onun genlerinde var. CHP devlet ekseninden muhalefet yapıyor ve bundan sonra da böyle yapmaya devam edecek gibi görünüyor. Bu ilk bakışta çok da büyük bir sorun değilmiş gibi görünebilir. Cumhuriyet'in temel ilkeleri üzerinden siyaset yapmak CHP'nin dünyada ve ahirette misyonu olabilir. Ancak problem ne zaman çıkıyor biliyor musunuz? CHP gibi bir siyasal parti ana muhalefet partisi olarak Meclis'te oturduğunda... Çünkü durum böyle olunca siyaset bir türlü "ilericilik-gericilik" ekseninin dışına çıkamıyor. İlericiliği her nasıl olmuş ise kendi tekeline almış olan CHP, AKP'yi olsa olsa gericilik ekseninden eleştiriyor. Hal böyle olunca, Türkiye'de siyaset CHP'nin "ilericiliği" ile AKP'nin "gericiliği"ne kilitleniyor. Oysa, Türkiye'de siyasette birçok konu ilericilik-gericilik ya da devlet-aile ekseninin dışında ele alınmayı bekliyor. Zina ve muhafazakârlık İktidar partisi ise, AB ile bütünleşme yoluna baş koyduğu için her türlü değişime açık, pragmatik ve faydacı bir siyasal parti görüntüsü çiziyor. Bu durum AKP'nin kendisi için kullandığı "muhafazakâr" tanımı ile çelişiyor. Bu nedenle, AKP zaman zaman tabanına pas vermek için olsa gerek, gerçekten "muhafazakâr" olarak tanımlanabilecek bazı politikaları gündeme getiriyor. Örneğin, TCK'da zinanın suç sayılmasını getirecek düzenlemeler son derece muhafazakar bir atağa işaret ediyor. Böylesi düzenlemeleri gündeme getirmek AKP'nin kendisine biçtiği muhafazakâr rol ile çelişmiyor. Dünyada da muhafazakâr partiler aile kurumunun korunması, evliliğin yaygınlaşması, eşcinselliğin patolojik olarak algılanması gibi konulara sıcak bakan partilerdir. Toplumda bireyin hak ve özgürlüklerinden ziyade aile kurumunun devamı ile ilgilidirler. Dolayısıyla zinayı suç ilan ederek aileyi korumaya çalışmalarında çok da şaşıracak bir durum yok. AKP'nin kadın odaklı politikaları her zaman kadını birey olarak değil de aile biriminin üyesi olarak gören bir yaklaşımı sergiliyor. AKP kadınların bireysel hakları ile değil aile kurumu ile ilgili. Ailenizin partisi AKP Zinanın suç kapsamına alınması konusundaki tartışmalar ise hep AKP'yi hedef alarak yapılıyor. Çeşitli sivil toplum kuruluşlarının sözcüleri ve akademik dünyadan bireyler, TCK'da yapılması önerilen bu değişikliğe ilişkin eleştirilerini AKP'ye yöneltiyorlar. İşte benim tam da üzerinde durmak istediğim nokta bu. Ortalıkta bireysel hak ve özgürlükler ekseninden yola çıkan eleştirilerin yönelebileceği bir siyasal parti adresinin olmaması. Sivil toplum sözcülerinin karşısında oldukları bir yasal değişikliği kıyasıya eleştirmeleri son derece doğal. Ancak bu eleştiriler öylesine ortaya yapılıyor, Meclis'e yönelmiyor, yönelemiyor. Oysa siyaset yapılıyorsa eğer, son kertede etkilenmesi gereken yer Meclis'tir. Etkili siyaset için TBMM'ye baktığımızda tam bir hayal kırıklığı ve umutsuzluk bekliyor bizi. Bir yanda devletin muhafazasına odaklanmış ve ilericiliği tekeline almış, kemikleşmiş yapısı ve dar siyasal tahayyülü ile CHP, öte yanda gerici olmadığını ispata çalışmaktan dilinde tüy bitmiş, AB misyonunda pragmatik ve faydacı bir tutum benimsemesine karşın muhafazakâr olması sebebiyle de aile eksenli siyaset yapmaya devam eden AKP var. Özetle, bir yanda devlet öte yanda ise aile. Bu ikisinin arasında bireysel hak ve özgürlükler ekseninden yola çıkan taleplerin yöneltilebileceği bir siyasal parti TBMM'de yok. Bu durum son derece kaygı verici. İnsanların, örneğin zinanın suç kapsamına alınması konusunda, dile getirdikleri eleştirileri CHP'den çok AKP'ye yöneltmeleri, AKP'nin CHP' den çok daha fazla değişim vaat eden bir parti olmasından kaynaklanıyor. Ana muhalefet partisi için AKP, gericilik DEVLETLE AİLE ARASINDA (RADİKAL İKİ EKİ) 12/09/2004 Radikal Makale ekseninden eleştirilmesi gereken bir parti. Eğer AKP'yi bu eksenden görüyorsanız CHP sizin için bir adres olabilir. Ancak AKP'yi gericilik ile suçlamıyor da onun muhafazakârlığını, bireysel hak ve özgürlükler ekseninden eleştiriyorsanız, sizin eleştirilerinize sahip çıkacak bir siyasal parti yok. Çünkü, zina konusundaki tartışmaların başında görüldüğü gibi, yeri geldiğinde CHP'de AKP kadar muhafazakâr olabiliyor. AKP'yi bireysel hak ve özgürlükler ekseninden eleştirenler onlara Meclis'te tercüman olacak bir siyasal parti bulamadıklarında, iki tercih arasında kalıyorlar. Birincisi, siyaseti siyasal parti yolu ile yapmayıp kendi kendine yapmak. Bugün birçok sivil toplum kuruluşu bunu yapıyor. Daha da kötüsü belki de çaresizlikten ortaya çıkan bu durum, Türkiye'de zaten genel olarak var olan siyaset karşıtlığı ile birleşince, siyasal partilerin ötesinde, sadece sivil toplum yolu ile yapılan ve dolayısıyla daha "demokratik" olduğu sanılan bir siyaseti körüklüyor. Oysa siyaseti demokratik kılan unsur sivil toplum ile siyasal partilerin arasındaki bağın gücünde saklıdır. Sadece sivil toplum ile demokrasi olmaz. İkincisi, AKP'nin muhafazakârlığını, CHP'den farklı olarak gericilik ekseninden değil, bireysel hak ve özgürlükler ekseninden eleştirenler, neredeyse, AKP'nin muhafazakârlığı bırakıp liberal olmasını istiyorlar. CHP'den ümidini kesenler, liberal siyaseti AKP'ye aşılamaya çalışıyor. Oysa AKP'nin sosyal konularda bireyi öne çıkaran bir konumu seçmesi onun tabanı ile bağını kopartır ve sonunu hazırlar. Buna rağmen bireysel hak ve özgürlükler eksenli düşünen seçmen kitlesi (bir avuç insan) CHP'den ziyade AKP'den medet umuyor. "Memlekette liberal siyasete ihtiyaç varsa onu da AKP yapsın" şeklinde özetlenebilecek bir düşünce bu. Seçmen değişime eğilimli gördüğü için her şeyi AKP'den bekliyor. CHP ise kenarda gün görmeyi bekliyor. Tek partiyle siyaset nereye? İşte AB kapısındaki Türkiye'den son siyasal manzara. Gericilik-ilericilik eksenine sıkışmış, devlet ya da aile odaklı bir siyaset. Bu siyasetin içinde bireye itibar vermesini ise CHP'den değil de (çünkü biliyorsunuz onun bekçilik görevi tüm vaktini alıyor) AKP'den bekleyen bir avuç seçkin seçmen. Ben bir siyaset bilimci olarak, AKP'nin "gerici" bir parti olduğu varsayımını, Türkiye'ye şeriat getirme gibi bir saman altı planı olduğu iddiasını hiçbir zaman çok ciddiye almadım. Hatta AKP'yi her adımında bu doğrultuda eleştirenlerin akıllarının korkularına yenildiğini düşündüm. Bence daha önemlisi AKP'nin hem muhafazakâr hem de popülist bir parti olmasıdır. Eğer AKP'nin yükselen iktidarından (ya da iktidarda yükselmesinden) bir kaygı duyulacak ise bu kaygının kökeni onun gizli şeriat planlarında değil muhafazakârlığı avam kılmaktaki, yani halka mal etmekteki becerisinde ve pragmatizmi ile muhalefeti ezip tek parti olmayı başarması ihtimalinde aranmalıdır. CHP açısından ise aklı yenen korkunun ecelin gelişini hızlandırdığını gözlemlemek mümkün. *********************************************************************** ZİNA HARAM, MÜEYYİDESİ OLMALI 12/09/2004 Hürriyet Haber DEVLET BAHÇELİ MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Müslüman Türk milletinin zinaya bakışının belli olduğunu belirterek, ‘Zina haramdır, bir müeyyidesinin olması gerekir’ dedi. Bahçeli, MHP Genel Merkezi’nde, partisinin Merkez ZİNA HARAM, MÜEYYİDESİ OLMALI 12/09/2004 Hürriyet Haber Yönetim Kurulu toplantısından önce yaptığı konuşmada, hükümeti eleştirdi. TCK tasarısını da değerlendiren Bahçeli, toplumda ‘zina yanlısı’ ve ‘zina karşıtı’ kamplaşma yaratıldığını, iktidarın, Türk toplumunu ahlak temelinde kamplara bölme başarısını da gösterdiğini savundu. *********************************************************************** ZİNA, CİNSEL HASTALIĞA DAVET 12/09/2004 Hürriyet Haber RECEP AKDAĞ SAĞLIK Bakanı Recep Akdağ, zinanın tek eşliliğin dışında yaşanan bir şey olduğunu ve bunun hem cinsel hastalıklara yol açacağını, hem de kişiyi ruhsal anlamda olumsuz etkileyeceğini söyledi. Bunun bilimsel olarak da ortaya çıktığını anlatan Akdağ, şöyle konuştu: ‘Bütün Avrupa ve gelişmiş ülkelerde tek eşlilik konusunda teşvik var. Türkiye’de şu anda kayıtlı AIDS vaka sayımız 2 binin altındadır. Avrupa ülkelerine kıyasla iyi noktadayız. Ama cinsel hayat kontrol altına almalıdır.’ *********************************************************************** AKP GAFLET UYKUSUNDA 12/09/2004 Halka ve Olaylara Tercüman Haber DEVLET BAHÇELİ Bölücülüğü serbest bırakan yasalar çıkarıldığını savunan Bahçeli sert konuştu: Türkiye’yi kementle bağlamak istiyorlar. Bu gidişle Öcalan’ı İmralı’dan çıkartıp siyasete sokacaklar MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, teröristbaşı Abdullah Öcalan’a yeniden yargı yolunun açılabileceği yolundaki haberlere sert tepki göstererek, “Bu gidişatla Öcalan’ı İmralı’dan çıkarıp siyasete sokacaklar. Bu iktidar döneminde her şey beklenir” dedi. Partisinin Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısı öncesinde açıklamalarda bulunan Bahçeli, zinaya hapis yolunu açan düzenlemenin Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) yer almasıyla ilgili, “Müslüman Türk toplumunun zinaya bakışı bellidir. Zina haramdır ve bir müeyyidesinin olması gerekir. AKP’nin Meclis’te bu konuda yapacağı çalışmaları takip edip gerekli uyarıları yapacağız” diye konuştu. Toplumu böldüler Tartışmaların, AKP’nin inançsızlığını ve gayri ciddiliğini ortaya koyduğunu savunan Bahçeli, “Son günlerde bu konuda yaşanan tartışmalarda zina karşıtı ve zina yanlısı gibi bir kamplaşma yaratılmış ve bu konu etrafında kıyasıya bir çekişmeye girilmiştir. AKP iktidarı Türk toplumunu ahlak temelinde kamplara bölmek başarısını da göstermiştir” dedi. AKP’nin ‘AB için gerekli şart’ diyerek, Türkiye’de bölücülüğü ve ihaneti bile serbest bırakan kanunlar çıkardığını savunan MHP Lideri, bu konuda oyun oynandığını söyledi. AKP’nin, dış politikayı, siyasi iflasını gizlemek için bir aklama aracı olarak kullanmak istediğini savunan Bahçeli, İlerleme Raporu’nun Türkiye’ye karşı bir samimiyet imtihanı olacağını savundu. Türkiye’nin oyalanmaya, sonu gelmez talep ve dayatmalarla oyuncak hale getirilmeye tahammülünün kalmadığını kaydeden MHP Lideri şöyle konuştu: AKP GAFLET UYKUSUNDA 12/09/2004 Halka ve Olaylara Tercüman Haber “AKP’nin teslimiyet anlayışı nedeniyle oltanın ucuna takılan Türkiye’nin, şimdi kementle bağlanacağı yeni bir oyalama ve dayatma süreci başlatılacaktır. Bu süreç içinde şimdiye kadar sıra gelmeyen bir dizi talep ve dayatma masaya getirilecektir. Böyle bir sonucun, Türkiye’ye özürlü bir aday muamelesi olacağı aşikardır. AB patentiyle AKP’nin, meşruiyetinin tescili hesaplarının tutamayacağını artık görmeli ve bu gaflet uykusundan uyanarak gölge oyunu oynamaktan vazgeçmelidir.” AKP devşirme parti AB’nin Genişlemeden Sorumlu Üyesi Günter Verhaugen’in Diyarbakır ziyaretini, “yeni bir mandacılık anlayışı” olarak niteleyen Bahçeli, “AKP iktidarı, Türk devletinin ve milletinin geleceğini ilgilendiren konularda gaflet ve ihaneti ayıran çizginin çok ince olduğunu unutmamalı, bu çizgi civarında gezinmekten bir an önce vazgeçmelidir” uyarısında bulundu. AKP’nin Türkiye’yi uçurumun kenarına getirdiğini belirten Bahçeli, “AKP sağlam siyasi temelleri, inançları ve felsefesi olmayan devşirme bir siyasi topluluktur” ifadesini kullandı. Devlet yönetiminin hiç bir dönemde bu kadar yozlaştırılmadığını vurgulayan MHP Lideri, AKP iktidarının bölücü ihtirasları bile teşvik ettiğini söyledi. Türkiye’deki kamu imkanları ve vasıtaların teröristlerin hizmetine tahsis edildiğini, taziye adı altında kamu görevlilerinin teröre destek ziyaretleri yaptığını, devletle kanlı terör örgütünün aynı kefeye konulduğunu ve devlet güvenlik güçlerinin moral gücünün çökertilmeye çalışıldığını söyleyen Bahçeli, bu gelişmeler karşısında hükümetin gereken tavrı koyamadığını savunarak, “Bu kışkırtmaları yapan ihanet maşalarına karşı kanunlar uygulanmamaktadır. Hükümet tam bir acz ve gaflet içindedir. Bu tutumuyla bu tahriklerin sürmesinin destekçisi olmaktadır” dedi. *********************************************************************** BİRKAÇ GÖSTERİ MERAKLISI KADIN 12/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı FERAİ TINÇ BAŞLIĞI Batman’da yerel Çağdaş Gazetesi’ne gelen bir mektuptan aldım. Bu ay başında iki kadının aynı hafta namus cinayetlerine kurban gitmeleriyle ilgili. Kınayanları kınıyor mektup: ‘Kadın cinayetlerine tepkinin çığ gibi büyüdüğünü söyleyen sizlerin yangına körükle gittiğinizi sanıyorum... Kadın platformları, ayrıca bilmem hangi partinin kadın hakları denen birkaç gösteri meraklısı kadının lafına uyarak iki bin yıllık örf ve adetlerimizi çiğniyorsunuz. İnsanlık var olduğu sürece bu tür cinayetler işlenecektir. Sizler kalkmış amacında haklı olan insanlara hakarete varan sözler sarf ettiğiniz için sizi kınıyorum.’ Aynı mektup, namus cinayetlerini kınayan Batman Kadın Merkezi’ne de gidiyor. Kadınları kimse savunmuyor. ‘Namus cinayetleri kabul edilemez’ denmediği için, namus için bu tür cinayetlerin işlenebileceğini ‘tabii’ görüyor insanlar. Kadınlar bazı bölgelerde ‘zina’ tartışmasıyla ilgili ağızlarını bile açamıyorlar. ‘Zındıklar yoksa sizin canınız zina mı istiyor?’ İşte bu tartışmanın, bu biçimde algılanması için hükümet elinden geleni BİRKAÇ GÖSTERİ MERAKLISI KADIN 12/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı yaptı. Başbakan Erdoğan çıkıp, ‘Aldatmaları yasaklıyoruz. Zinayı yasaklıyoruz. İnsan onurunu kurtarıyoruz. Kadınları koruma altına alıyoruz’ demedi mi? Sanki zinanın yasaklanıp yasaklanmaması tartışılıyor. Hükümet yasaklıyor, karşı çıkanlar, ‘illa da serbest kalsın’ diyorlar. İşin kötüsü tartışmanın bilerek bu noktaya çekilmesi. * * * CEZA Yasa Tasarısı’nda, tartışılacak birçok konu var. Avrupa Birliği çerçevesinden bakacak olsak bile, bir çok konuda verilen sözleri karşılamıyor tasarı. Mesela namus ciayetleri, açık bir ifade ile ceza indiriminden muaf kılınmış değil tasarıda. Neden? Kadınların öldürülmesi bin yıllık örf ve adetlerimize uygun olduğu için mi? Bu direnişin başka bir anlamı olabilir mi? Biz nasıl zihniyet değişikliğini gerçekleştireceğiz pekiyi? Avrupa da, elli hatta kırk yıl önce çok farklı değildi. İtalya’da da otuz yıl önceye kadar, özellikle güneyde namus cinayetleri işleniyordu, kan davaları sadece mafya ile sınırlı değildi. Kürtaj yasaktı. Evlenen bir daha boşanamazdı. İspanya’da, 1950’lerde yalnız seyahat eden Amerikalı turist kadınların önüne lokantalarda küçük bir Amerikan bayrağı konurdu. Etraftan onu fahişe zannedip çirkin tekliflerde bulunmasınlar diye. Ama değişti, mücadeleler sonucu gerçekleşti bu. Dışişleri Bakanımız, zina tartışmasıyla ilgili Avrupa’ya gönderdiği mesajda, her toplumun koruması gereken özellikleri olduğunu söylüyor. Gericiliği ‘farklılık’, çağdışılığı ‘muhafazakarlık’ diye savunmak ne zamandan beri özellik sayılıyor? * * * YARIN İstanbul’da Türkiye ve Avrupa’dan kadınların katıldığı büyük bir sempozyum var. Eczacıbaşı Holding tarafından desteklenen ve KADER’in düzenlediği bu toplantıda, Avrupalı kadınlara Türkiye’nin ortak değerler temelinde Avrupa Birliği içinde yer alabileceği anlatılacak. 13 Ekim’de de Brüksel’de, Kanal D İcra Kurulu Başkanı Arzuhan Yalçındağ’ın öncülüğünde kurulan, AB için Türkiye kadın girişiminin büyük bir toplantısı var Avrupalı kadın hakları temsilcileri ile. Kadınlar zor durumda bırakıldı. Aylardan beri süren çalışmaların sabote edildiğini düşünmemek elde değil. Avrupa Birliği’ne karşı en büyük muhalefet bu günlerde, ‘bin yıllık gelenekler’e karşı, çağdaş değerleri savunarak öncülük yapması gerektiği yerde, popülizme sapan AKP’den geliyor. Keşke hayret edebilseydim. *********************************************************************** AKDAĞ: ZİNA HASTALIK YAPAR 12/09/2004 Radikal Haber RECEP AKDAĞ Sağlık Bakanı Recep Akdağ, zinanın, tekeşliliğin dışında yaşanan bir iş olduğunu ve bunun hem cinsel hastalıklar hem de ruhsal anlamda kişinin cinsel hayatını olumsuz etkilediğini söyledi. Her ne şekilde olursa olsun evlilik dışı ve tekeşlilik dışındaki gayrimeşru ilişkilerin cinsel hastalıklara davetiye çıkardığını belirten Akdağ, "Bunun doğruluğu bilimsel olarak da ortaya çıkmıştır. Bütün Avrupa ve gelişmiş ülkelerde tekeşlilik konusunda teşvik var. Tekeşlilik meselesi çok önemlidir. İnsan AKDAĞ: ZİNA HASTALIK YAPAR 12/09/2004 Radikal Haber cinsel hayatını bu anlamda kontrol altına almalı, kendini tehlikeye atmamalı" dedi. *********************************************************************** "APO'YU 'ZİNA' İLE KURTARACAKLAR!" 12/09/2004 Gözcü Haber MEHMET NACAR "Sadece zina olayı değil" MHP'li Mehmet Nacar, "TBMM'ye sevk edilen tasarıda, zinanın suç olmasının yanı sıra din adamlarına siyaset yasağı ile şapka, harf devrimlerine, bazı kisvelerin giyilemeyeceğine ilişkin kanuna muhalefet suçu da kaldırılacak. Çarşafa, türbana özgürlük getirilecek" dedi ve şöyle konuştu: Düzenlemeler at getirecek" "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama, suç işlemeye tahrik suçunun cezalarının alt ve üst sınırını indirmek suretiyle af getirilecek. Bu ve bunun gibi birçok hüküm içeren tasarının kabul edilmesi ile cezaevlerinde bulunan teröristlerin binlercesi serbest kalacak. Bu düzenlemelerden APO'nun da yararlanacağından kimsenin şüphesi olmasın." *********************************************************************** TCK TARTIŞMASI; ZİNAYA ÖZGÜRLÜK, DÜŞÜNCEYE HAPİS 12/09/2004 Zaman Köşe Yazısı MUSTAFA ÜNAL 2004 Türkiye manzarası; düşünceye hapis, zinaya özgürlük. Gerçeken manidar, dahası içler acısı. TCK Tasarısı bir aydır Türkiye'nin ana gündemi. Gazete sayfalarında, televizyon ekranlarında ateşli tartışmalar yaşanıyor, biri bitiyor diğeri başlıyor. Konu hep aynı; zina… Koskoca TCK paketi sadece bir noktadan değerlendiriliyor. Tasarının kapsamı çok geniş, tam 346 madde. Gelin görün ki Türkiye zinaya takıldı kaldı. Zinaya hapis cezası öngörülmesine tepki gösteriliyor. AB Komiseri Verhugen, Türkiye'nin Avrupa kaderini belirleyecek rapor öncesi Türkiye'ye geliyor, medya bu kritik ziyarete dahi zina gölgesini düşürme gayreti içinde, maalesef başarı da sağlıyor. Ana muhalefet partisi CHP, zinaya hapis cezasını önlemek için adeta seferberlik ruhuyla mücadele veriyor, parti adına birileri gün geçmiyor ki açıklama yapmasın. Zinaya hapis cezası doğru bulunmayabilir, bu yönüyle ilgili madde eleştirilebilir. Ancak TCK Tasarısı'nı bütünüyle zina maddesine indirgemek, pakete sadece buradan bakmak kısaca zinaya dolanıp kalmak anlaşılır gibi değil. Mevcut TCK'da zina cezası muallakta. Daha önce hapis vardı. Hatırlayabildiğim kadarıyla bu konuda büyük sorun yaşanmadı. Yeni TCK'da hapis cezası öngörülse bile birileri için kâbus geri geliyor değil. Hele Avrupa Birliği yoluna engel diye konacak kadar büyütülecek konu hiç değil. Aksine tasarıda 141, 142 ve 163 kâbusuna davetiye çıkaracak, her türlü yoruma ve hakimin takdirine açık maddeler var. Olağan dönemde sorun çıkmasa bile olağanüstü hassas dönemlerde TCK TARTIŞMASI; ZİNAYA ÖZGÜRLÜK, DÜŞÜNCEYE HAPİS 12/09/2004 Zaman Köşe Yazısı pekala bunlar keskin kılıca dönüşebilir. Sözgelimi Anayasa'yı ihlali düzenleyen 310. madde. Yeni maddeyi demokrasi ve özgürlükler açısından sakıncalı görenlerin sayısı her geçen gün arttığı için biraz açayım, tasarıda ilgili madde aynen şöyle:'Cebir veya tehdit kullanılarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.' 'Cebir ve tehdit' kelimelerinin ucu alabildiğine açık, havaya göre değişir, kişiden kişiye farklılık arz edebilir. Ayrıca 'veya' denerek ceza için sadece birisi yeterli görülüyor. Bu mevcut durumdan daha kötü, ileriye Avrupa'ya doğru değil geriye gidiş söz konusu. Burada olması gereken açık. Tıpkı Terörle Mücadele Kanunu 6 Uyum Paketi'nde yeniden düzenlenirken yapıldığı gibi, daha somut suçu ifade eden 'cebir ve şiddet' kelimelerini kullanmak. Böylece yasalar arasında bir ahenk ve üslup birliği de sağlanmış olur. Bu değişiklik zor değil. Kolaylıkla Genel Kurul aşamasında verilecek bir önerge ile düzeltilebilir. AK Parti de CHP de demokratikleşmenin ve özgürlüklerin altını çiziyor. Ne hikmetse CHP bu maddeyi daha da kısıtlayıcı hale dönüştürmek için komisyonda ağırlık koydu. Aslında bu madde sol kesimi daha fazla ilgilendirmeli. Mevcut yasadaki 146. maddeye tekabül ediyor. Eski 141 ve 142'nin uzantısı olan madde. Bildiğim kadarıyla 146'dan en çok solcular çekti. CHP'nin de medyada köşe başını tutan eski tüfenklerin de yeni düzenlemeyle daha fazla ilgili olmaları gerekir. Ama onlar zina maddesiyle meşgul. Varsa yoksa zina. Solun içini titretecek bir örnek vereyim, günün anlamına da uygun düşüyor, bugün 12 Eylül. Askeri darbenin ardından cezaevleri sağ ve solun örgüt yöneticileriyle dolmuştu. Hıdır Aslan bunlardan biri, sol örgüt üyesi olduğundan 146. maddeden yargılandı, öldürücü eyleme karışmamasına rağmen sırf bir örgütün mensubu olduğu için idam edildi. Sol kesim yıllardan beri böyle söylüyor. Şimdi bu maddeyle ilgili düzenleme gündemde, solun Meclis'teki temsilcisi CHP veya Hıdır Aslan'la aynı çizgide mücadele etmiş ve bugün medyada çalışan yazar çizer takımı hiç oralı değil. Solun sesi çok cılız çıkan kesimi biraz duyarlı. 310. madde bu haliyle çıkarsa bu silah yine döner solu vurur. Gazetecisiyle siyasetçisiyle solcuların, zina tartışmasından fırsat bulurlarsa 12 Eylül'ün yıldönümünün refleksiyle Hıdır Aslan'ı hatırlayarak TCK tasarısına bu gözle bakmasında yarar var. Başta CHP olmak üzere sol kesime hatırlatırım… *********************************************************************** EVLİLİKTE ŞERİAT HUKUKU 11/09/2004 Cumhuriyet Haber AKP, evli erkeğin başkasıyla imam nikâhı yapması durumunda verilen hapis cezasını kaldırıyor Hükümet, TCY'de yapmayı planladığı değişikliklerle gerçek yüzünü bir kez daha gözler önüne serdi. Tasarıda "evli olmasına karşın imam nikâhıyla başka bir kadınla evlenen kişiye 3 yıla kadar hapis cezası verilmesi" yönündeki hükmün yer almaması AKP'nin "çokeşliliği özendirdiği" yorumlarına neden oldu. Eski Adalet Bakanı Türk, söz konusu düzenlemenin evli insanları imam nikâhına özendirebileceğine dikkat çekti. CHP'li Ayvazoğlu, AKP hükümetinin İslam hukukunu Türk hukukuna monte etmeyi amaçladığını EVLİLİKTE ŞERİAT HUKUKU 11/09/2004 Cumhuriyet Haber söylerken Özyürek de, AKP'nin Milli Görüşçü tabanını tatmin etmek istediğini vurguladı. AKP, evli erkeğin bir başkasıyla imam nikâhı yapması durumunda verilen hapis cezasını kaldırıyor Evlilikte şeriat hukuku * AKP, TCK'de yapmayı planladığı değişikliklerle gerçek yüzünü bir kez daha gözler önüne serdi. Bir başka kadınla imam nikâhı kıyan evli erkeğe verilen cezayı yeni tasarıda kaldıran AKP, islam hukukunu Türk hukukuna monte etmeyi amaçlıyor. Tasarıyla imam nikâhı ve çok eşlilik özendiriliyor. Türk Ceza Yasa Tasarısı'nda zina düzenlemesine ilişkin tartışmaların ardından ''imam nikâhı'' na ilişkin madde de tartışma yarattı. Tasarıyla evli erkeğe imam nikâhıyla bir başka kadınla evlenmesi durumunda 3 yıla kadar hapis cezası verilmesine ilişkin düzenlemenin kaldırılması, ''AKP hükümeti, imam nikâhını ve çokeşliliği özendiriyor'' yorumlarına yol açtı. Eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk , söz konusu düzenlemenin bir yönüyle imam nikâhını özendirebileceğine işaret etti. TBMM Adalet Komisyonu'nun CHP'li üyesi Feridun Ayvazoğlu , AKP'nin İslam hukukunu Türk hukukuna monte etmeyi amaçladığını bildirdi. CHP'li Mustafa Özyürek de AKP'nin imam nikâhını meşrulaştırmayı istediğini vurguladı. TBMM, 14 Eylül Salı günü olağanüstü toplanarak Türk Ceza Yasa Tasarısı'nı görüşmeye hazırlanırken; tasarı üzerindeki tartışmalar, yeni bir boyut kazandı. AKP'nin bir yandan zinayı yeniden suç kapsamına almak istemesi, diğer yandan da evli erkeklerin imam nikâhıyla bir başka kadınla evlenmesi durumunda verilen cezayı kaldırılması, yeni tartışmalara yol açtı. Tasarının ''birden çok evlilik, hileli evlenme, dinsel tören'' başlığıyla düzenlenen maddesinde, aralarında evlenme olmaksızın evlenmenin dinsel törenini yaptıranlar hakkında iki aydan 6 aya kadar hapis cezası verilmesi, medeni nikâh yapılması durumunda ise kamu davası ve hükmedilen cezanın bütün sonuçlarıyla ortadan kalkması öngörülüyor. Yürürlükteki yasadaki ''Erkek evli olduğu takdirde verilecek ceza 6 aydan 3 yıla kadar hapistir. Erkeğin evli olduğunu bilen kadına da aynı ceza verilir'' hükmüne ise tasarıda yer verilmedi. Eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, tasarıyla evli erkekler için ağırlaştırıcı suçun kaldırıldığını belirterek ''Eskiden cezası daha ağır, hafifletilmesi söz konusu; bu hükmün, evlileri imam nikâhı ile ikinci ve üçüncü evliliklere teşvik ettiği söylenebilir'' dedi. Türk, tasarıyla medeni nikâh yapıldığı zaman kamu davası ve hükmedilen cezanın bütün sonuçlarıyla ortadan kalkacağının hükme bağlandığına da işaret ederek ''Türk Medeni Yasası'na göre önce resmi nikâhın ardından dini nikâhın yapılması esastır. Bu haliyle anayasanın 174. maddesine aykırıdır'' diye konuştu. CHP MYK üyesi Mustafa Özyürek, AKP'nin Milli Görüşçü tabanını tatmin etmek istediğini belirtti. Zinanın suç sayılması durumunda AB ile ilişkiler ve özellikle turizm alanında önemli sorunların ortaya çıkacağını anlatan Özyürek, şu görüşleri dile getirdi: ''Bu çok yanlıştır, çağdışı bir uygulamadır. Pek çok AKP'linin birden fazla eşi var. İmam nikâhlı ilişkiler zina kapsamına girmiyormuş gibi bir izlenim vererek imam nikâhını toplum nazarında meşru bir noktaya taşımak istiyorlar. 'İmam nikâhı ne olacak?' dediğiniz zaman 'o başka' diyorlar. Nasılsa, bir AKP milletvekilinin eşi, kocasını imam nikâhlı diye şikâyet edemez. Bunlar, Milli Görüş gömleğini tekrar giymişler.'' CHP Çorum Milletvekili ve TBMM Adalet Komisyonu üyesi Feridun Ayvazoğlu, EVLİLİKTE ŞERİAT HUKUKU 11/09/2004 Cumhuriyet Haber AKP'nin İslam hukukunu, Türk hukukuna monte etmeyi amaçladığını bildirdi. Zinanın 1996 yılında suç kapsamından çıkarıldığına dikkat çeken Ayvazoğlu, ''8 yıldır evli insanlarımızın, ailelerin namusu korumadı mı? Ailelerimiz namussuz mu oldular'' diye konuştu. Zinanın şikâyete bağlı tutularak imam nikâhlıların cezadan kurtarılmak istendiğini anlatan Ayvazoğlu, ''20'ye yakın AKP milletvekilinin birden fazla eşi olduğunu biliyoruz. Bu uygulama, imam nikâhına meşruiyet kazandırmak anlamına geliyor. Ekonomik bağımsızlığı olmayan kadınlar elbette şikâyet edemez'' diye konuştu. Zinanın suç sayılması halinde TCY ile Medeni Yasa arasında çelişki doğacağına işaret eden Ayvazoğlu, ''Bu çağdaş hukuka, Medeni Yasa'ya müdahaledir. İyi niyetle yapılan çalışmalar büyük yara almıştır'' diye konuştu. Tasarıyı hazırlayan komisyon üyelerinden Doç. Dr. Adem Sözüer ise bunun zorlama bir yorum olacağını belirtti. Sözüer, ''Bir şeyin cezasının az ya da çok olması, suçun engellenmesi bakımından önleyici bir unsur değildir. Maddenin hedefi, kişilerin resmi evlilik yoluyla tekeşli beraberlik kurmasıdır. Bazı suçların cezalarının arttırılmasına rağmen işlenmeye devam ediyor. Önemli olan suçun nedenlerine yönelik sosyal politikalar yapılmasıdır'' dedi. *********************************************************************** BU YASA, OLMAZ 11/09/2004 Takvim Haber CAVİT TORUN AKP'nin zinayı suç sayma girişimlerine, parti içinden de tepki gelmeye başladı. AKP Diyarbakır Milletvekili ve TBMM însan Hakları Komisyonu Başkanvekili Cavit Torun, zinanın suç haline gelmesiyle, Türk hukukuyla Avrupa hukukunun çekişeceğine dikkat çekti. Böyle bir düzenlemeden sonra polisin ev baskınları yapabileceğini vurgulayan Torun, "O zaman baskınları yapabileceğini vurgulayan Torun, "O zaman özel hayata müdahale gerekçesiyle AİHM'ne başvuru yapılabilir. Çünkü, özel hayatın dokunulmazlığı var. Bu, AİHM'in üzerinde durduğu en önemli konularından biri" dedi. 'AİHM TÜRKİYE'Yİ MAHKUM EDER AİHM'in bu başvuruları değerlendirdikten sonra Türkiye'yi mahkum edeceğine dikkat çeken Torun, şöyle devam etti: "Biz, iç hukukumuzla çelişen konularda Avrupa hukukunu üstün sayacağımıza ilişkin düzenlemeleri kabul ettik. Bir iki mahkumiyetten sonra Türkiye bu yöndeki hukuku Avrupa hukukuna uygun hale getirmek için sil baştan yapacak ve yasal değişiklik yapmak durumunda kalacaktır." Torun'un, AİHM'ne dikkat çekmesi, hükümetin geçen yıl Anayasa'da yaptığı değişiklikten kaynaklanıyor. Değişiklik ile "insan haklarıyla ilgili iç hukukta çelişki meydana gelmesi halinde uluslararası sözleşme hükümlerinin geçerli olabileceği" hükme bağlanmıştı. *********************************************************************** PİRİNCİN TAŞLARI 11/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı CÜNEYT ARCAYÜREK PİRİNCİN TAŞLARI 11/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı RTE 'nin sözünün eri olmadığını anlayabilmemiz için bir yabancının, Rusya Devlet Başkanı Putin 'in tanıklığı gerektiğini yazmamızın üzerinden sekiz gün geçti; bu kez RTE'nin doğruların üzerine yalanlama perdesi çekerek gerçeği sakladığını yine bir yabancı aracılığıyla, Komser Verheugen sayesinde kanıtlayabildik. Başbakan doğru olanı yalana çevirmekte gerçekten mahir. Üstelik cesur da. Komser Verheugen, hükümetin zina konusundaki olumsuz tutumunu Başbakan'la Dışişleri Bakanı'nın yüzüne söylediği haberi basında yer aldı. Haber RTE'nin hışmına uğradı. Başbakan'a göre Verheugen zinayı görüşmede konu etmedi, zina ile ilgili yasal düzenlemenin AB sürecini olumsuz etkilemesinin söz konusu olmadığını söyledi. Yalan Verheugen'den döndü. Komser, ayrılacağı gün zina konusundaki yanlış tutumu Başbakan'a da, Dışişleri Bakanı'na da söylediğini yazılı basına da, TV'lere de açıkladı. Zengin gazetecinin evindeki özel akşam yemeğine katılan kimi gazetecilere de yineledi. Durumu saptayan haberi bizim gazete, ''Biri doğruyu söylemiyor'' başlığıyla duyurdu. Kuzum, yalan söyleyeni aramaya gerek var mı? **** Üstelik Verheugen iktidar ikilisiyle yaptığı görüşmede dünyanın her yerinde suç sayılan zinanın ceza hukuku konusu olmaması gerektiğini vurguladı. Anayasa Mahkemesi'nin kaldırdığı bir maddeyi yeniden yasaya getirmenin Avrupa ülkelerinde, hatta ''İslami eğilimlere (bizimkilerin amacı öyledir) imtiyaz tanınması'' olarak çok yanlış anlaşılacağının altını çizdi. Oysa, Komserin açıklamaları, AB üyelerinde ve kamuoylarındaki ''çok ciddi tepkiler'' bizimkini etkilemiyor. AKP MYK toplantısında AB'den yükselen tepkileri fazla önemsemediğini öne sürdü. Partisine zina konusunda ısrarcı olacaklarını içeren bir açıklama yaptırdı. Ya Dışişleri Bakanımız Gül ; medyayı suçladı. Üstelik bazı gazetelerin zinayı farklı sunarak Avrupa basınını etkilediğini öne sürmez mi? Yalaka habercilik hemen sahneye girdi: Başbakan ısrarlıymış zinanın TCY'ye girmesine; ama... -tabii haberde AB'den gelen tepkilerden söz edilmeden- hükümet kendiliğinden maddeyi yumuşatma sürecine girmiş. Zinayı hâkim takdirine bırakacaklarmış. Ağır cezayı hafifletecek, bir yıldan iki yıla kadar hapis cezası verilmesini önereceklermiş... Zina yapan kadın ve erkeğe evlilik merkezlerinde terapi uygulanacakmış... Dış medya hâlâ nereden ve ne için birden ortaya çıktığını anlayamadığı zinanın Kopenhag ölçütlerinde yer almamasına karşın tarih alma-verme sürecini etkileyebileceğini en yetkili ağızlardan duyuruyor... ...Belli başlı gazeteleri zamansız ve gereksiz buldukları bu girişim karşısında ''Ne yaptın Recep'' diye bangır bangır bağırıyor... ...Bizimki hâlâ parti merkezinde ne söylerse baş sallayan yönetici kadrolara kadın konusunda ''yaptıklarını halka iyi anlatamadıklarından'' dem vuran konuşmalar yapıyor. **** Bizimkiler müzakere tarihini garantiye almışlar; ne çare Verheugen'e atfen yazılan tarihi askıya aldırabilecek kimi saptamaların ne ölçüde ayırdındalar, bilmek olanaksız. Örneğin TC'nin tanımadığı AB'nin Kıbrıs Cumhuriyeti üyesi Güney Kıbrıs'la Gümrük Birliği Anlaşması imzalayacaklar mı? Yoksa?.. (Bu iktidardan beklenmez ya) ''bu konu çözümlenmezse müzakere sürecine zarar vermesini'' göze alacaklar mı? Güneydoğu'da (yine üç er şehit edildi) terör etkisiz hale getirilmez, oralarda yine özel valilik kurmak gerekirse... ''o zaman AB üyeleri üyelik müzakerelerine yol açmayacaklar'' diye özetlenecek bir başka PİRİNCİN TAŞLARI 11/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı koşul. Yeni koşullu liste yok diyor ya Verheugen; oysa dört günlük gezinin ardından dört konuda son derece önemli dört dayatmayla Brüksel'e döndü: İşkence-zina-Güneydoğu-Kıbrıs. Pirincin taşını (üstelik kısa zamanda) bu iktidar ayıklayacak. Ayıklayabilecek mi? *********************************************************************** ELEŞTİRİLER KIZDIRDI : GÜL YİNE BASINI SUÇLADI 11/09/2004 Cumhuriyet Haber ABDULLAH GÜL Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, zina tartışmaları nedeniyle basına yüklendi. Gül, Avrupalı muhataplarından duymadığı sözleri ''içerde onların ağzındanmış gibi duyduğunu'' ileri sürdü. Zina tartışmalarında suçluyu bulan Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül dün de basını suçlamayı sürdürdü. ''AB ülkelerindekilerden çok Türkiye'dekilerin bu konuyu bu kadar çok mesele yaptığını gözlemlediğini, tüm üzüntüsünün de bu olduğunu'' söyleyen Gül'ün, ''Bunu böyle dışardan kuşatarak Türkiye'ye bir şeyin dikte edilmesi şekline büründürmenin yanlış olduğunu söylüyorum'' şeklindeki açıklaması dikkat çekti. Gül, Estonya'dan Letonya'ya gidişi sırasında gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Günter Verheugen 'in zina yasasının Türkiye'nin AB'deki imajını zedeleyeceğine ilişkin açıklamalarının hatırlatılması üzerine Gül, ''Öyle bir şey, baş başa yaptığımız resmi görüşmede söz konusu değil'' diye konuştu. Hükümetin, şimdiye kadar hiç kimsenin görmediği reformlar gerçekleştirdiğini ve Türkiye'de Avrupa'nın deyimiyle sivil bir devrim yaptığını belirten Gül, ''Dolayısıyla bunları gölgelemeye kimsenin hakkı yoktur'' dedi. Gül, konuyla ilgili Türkiye'nin görüşlerinin bilindiğini, konunun Meclis'te tartışılacağını ve henüz neticelenmediğini söyleyerek her toplumun evrensel değerler içinde kendi ayrı değerleri olduğunu ve bunları uzlaşı haline getirmek için uğraşıldığını, bunun her AB ülkesi için geçerli olduğunu kaydetti. Gül, burada önemli olanın Türkiye'deki köklü büyük reformları ve Türk Ceza Kanunu'ndaki 400'e yakın maddeyi gölgeleyecek davranışlar içine girmemek olduğunu ifade ederek, tartışmaların gayet açık, hür ama çok seviyeli olması gerektiğini bildirdi. Sağlıklı tartışma sürecini bir şeyi empoze veya tehdit noktasına getirmek ve bütün reform sürecini gölgelemeye kimsenin hakkı olmadığını savunan Gül, şöyle devam etti: ''Bir haftadır Avrupa'yı dolaşıyorum. Tabii ki Avrupalı muhataplarımın da çeşitli görüşleri olabilir. Ama onlardan duymadığımı içerde onların ağzındanmış gibi duyuyorum, bu bizi üzüyor.'' *********************************************************************** LE FIGARO: AKP RİSK ALIYOR 11/09/2004 Cumhuriyet Haber Fransa'da yayımlanan Le Figaro gazetesinde, zinanın suç olarak TCK'ye alınmasıyla ilgili çalışmalar konusunda, ''Türk hükümetinin hassas bir dönemde önemli risk aldığı'' yorumu yapıldı. ''Avrupalılar Ankara tarafından istenen zina yasasını kınıyorlar'' başlığıyla verilen haberde, LE FIGARO: AKP RİSK ALIYOR 11/09/2004 Cumhuriyet Haber ''AB Komisyonu'nun gelecek ay yayımlayacağı rapor öncesinde, hassas bir dönemde önemli risk alan Türk hükümetinin davranışını anlamakta güçlük çekiyoruz'' denildi. Haberde, ''Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 'ın, Türkiye'nin adaylığına karşı çıkanlara güçlü gerekçeler vererek, sanki ateşle oynamaktan zevk alıyor'' ifadesi yer aldı. Haberde, AB temsilcisi Günter Verheugen 'in, konuyla ilgili, ''Bu bir şaka olmalı'' dediğine de dikkat çekildi. *********************************************************************** VERHEUGEN KAFASI KARIŞIK DÖNDÜ 11/09/2004 Cumhuriyet Haber Türkiye ziyaretine olumlu mesajlarla başlayan AB komiseri, reformların 'hoş' göründüğünü ancak uygulama konusunda resmin 'karışık' olduğunu belirtti AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Komiseri Günter Verheugen , Brüksel'e ''kafası karışık'' döndü. Ankara'ya, üyelik müzakerelerine geçiş konusunda olumlu mesajlarla gelen AB yetkilisi, zina cezası tartışmaları, karşılaştığı aşırı talepler ve Güneydoğu'nun geri kalmışlığı karşısında soru işaretleriyle Türkiye'den ayrıldı. Verheugen, Türkiye'nin müzakerelere başlama konusunda ''yeterli ilerleme'' gösterdiğini belirtirken, hazırlayacağı raporun olumlu olacağı sinyalini verdi. Ziyaretinin büyük bölümünü ayırdığı Diyarbakır'da köy ziyareti gerçekleştiren AB yetkilisi, yurttaşların AB'den beklentileri karşısında şaşkınlığa uğradı. Verheugen, reformların uygulamasının zayıf olduğunu, işkencenin sürdüğünü belirten çeşitli insan hakları örgütlerinin çizdiği olumsuz tabloyu not aldı. Zina rahatsızlığı Verheugen'in en fazla rahatsız olduğu konuların başında ise hükümetin zina cezası konusunda ısrarını sürdürmesi oldu. Diplomatik bir dille ifade ettiği rahatsızlığın anlaşılmaması üzerine Verheugen, basına verdiği demeçlerde tepkisini ortaya koydu. Diplomatik kaynaklar, Verheugen'in ziyaretinde beklenmedik gelişmelerle karşılaşmasına rağmen, bunun İlerleme Raporu'nu temelden etkilemesinin beklenmediğini kaydettiler. Avrupa Birliği yetkililerinin Türkiye'deki temaslarında, eksikliklere rağmen ancak müzakerelere geçilmesi durumunde reformların ve uygulamanın etkili bir şekilde sürebileceğini gördüğünü belirten kaynaklar, İlerleme Raporu'na bu yönde bir görüşün yansıtılmasının beklendiğini ifade ettiler. 'Emin değilim' Bu arada, New York Times gazetesine demeç veren Verheugen, ''Türkiye'de yapılan siyasi reformların kâğıt üzerinde çok hoş göründüğünü, ancak uygulamaya bakıldığında resmin çok karışık olduğunu'' söyledi. Verheugen, ''Komisyonda da uygulamanın yolunda olup olmadığı tartışılacak. Türkiye'nin kriterleri yerine getirip getirmeyeceği konusunda öngörüde bulunmamıza imkân verecek derecede izleme kaydına sahip olduğumuzdan emin değilim'' dedi. *********************************************************************** GÜLDÜNYA, DÜNYA GÜNDEMİNDE 11/09/2004 Akşam Haber GÜLDÜNYA, DÜNYA GÜNDEMİNDE 11/09/2004 Akşam Haber Töre kurbanı Güldünya'nın duruşması hem dünya basınını bir araya getirdi hem de kadın dayanışmasına dönüştü. Pankart açan kadınlar, zina cezasına 'hayır' dedi Dünya basını, tecavüze uğrayıp hamile kaldığı için vahşice katledilen töre kurbanı Güldünya Tören'in kardeşlerinin yargılandığı duruşmada buluştu. İstanbul 5'inci Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada katil zanlıları F.T (17) ile İrfan Tören (24) yeniden hakim karşısına çıktı. Duruşma öncesinde güvenlik önlemleri alındı, kadın polisler görev yaptı. Tahliyesi istenen İrfan Tören hakkında ek iddianame düzenlenmesine karar veren hakim, davayı erteledi. Duruşmada AP ajansı ve BBC Televizyonu muhabirleri de tüm gelişmeleri izledi. 14 EYLÜL'DE MECLİS'TE Mahkeme tarafından reddedildiği için ikinci kez müdahillik başvurusu yapan İstanbul Barosu'na bağlı kadın avukatlar da duruşmadaydı. Yine Kadına Yönelik Şiddete Karşı Platformu üyeleri adliye önünde gösteri yaptı. Kadınlar, tepkilerini şöyle dile getirdi: 'Güldünya devletin hastanesinde can verdi. Çünkü onlara göre korunması gereken kadının paçavra halindeki namus anlayışlarıydı. 14 Eylül'de Meclis'te görüşülecek TCK ile yaratılmak istenen yeni katliamların önüne geçmek için buradayız. Zinanın suç sayılmasıyla yeni kadınlar katledilecek. Bu yöndeki öneri geri çekilsin.' Ayrıca duruşma sonrasında sanık yakınları, gazetecilere saldırdı. *********************************************************************** TEPKİLER ÖLÇÜYÜ KAÇIRMADI MI? 11/09/2004 Radikal Köşe Yazısı TÜRKER ALKAN Bana sorarsanız bu 'zina' tartışması son derece saçma bir hal aldı. Her şeye burnunu sokan Avrupalılar bu işe de karışmadan duramadılar. Kendi aramızda şöyle tatlı tatlı tartışalım derken, işin içine Avrupalılar da karıştı. Zina, birden uluslararası bir nitelik kazandı. Bu arada eşleri veya kendileri zina yapmış olan kişiler de 'uzman' kategorisine konarak sık sık danışılır oldu. 'Çocuklar Duymasın' dizisinin neden bu adı aldığını da böylece öğrenmiş olduk. AKP yöneticilerinin dindar-muhafazakâr kitleye yaranmak için yeni Ceza Yasası'na zinayı suç sayan maddeyi koymak istedikleri ortada. Fakat, bazı yayın organlarının 'zinanın suç sayılmasını' neden 'şeriatçılık' olarak değerlendirdiklerini anlamadım. Kuşkusuz ki 'zina', şeriat hukukunda suç sayılmıştı. Ama bu durum, zinayı suç sayan her düzenlemenin 'şeriatçı' olmasını gerektirmez. Daha birkaç yıl öncesine kadar zina suçtu ve kimse bu durumu 'şeriatçılık' olarak nitelememişti. Yakın zamana kadar pek çok Avrupa ülkesinde de zina suç sayılırdı. Hatta, İtalya gibi ülkelerde karısını zina yaparken yakalayıp öldüren kocalara ceza bile verilmiyordu ('İtalyan Usulü Boşanma' adlı filmi anımsayın). Amerika'nın bazı eyaletlerinde zina, hâlâ boşanma nedenidir. Zinayı suç sayan bütün bu ülkelere ve uygulamalara 'şeriatçı' demek herhalde insafla bağdaşmaz. Biraz aşırı bir tepkidir. Bir diğer aşırı tepki, "Bu öneri kabul edilirse, aileler yıkılır," önermesidir. Bunu da pek anlamadım. Bu ülkede senelerce zinayı yasaklayan yasalar uygulandı, bunun sonucu olarak ailenin yıkıldığı hiç söylenmedi. Bundan sonra da böyle bir şey olması için bir neden göremiyorum. TEPKİLER ÖLÇÜYÜ KAÇIRMADI MI? 11/09/2004 Radikal Köşe Yazısı Üçüncü aşırı tepki, Avrupalılardan geldi: "Zinayı suç sayan yasa geçerse sizi Avrupa Biriği'ne almayız," demeye başladılar. Türkiye'nin bunca çabasını, AB'ye girmek için aldığı bunca mesafeyi biraz çabuk harcıyorlar gibime geldi. Nihayet dördüncü aşırı tepki (veya tepkisizlik) AKP yöneticilerinin 'Biz zinayı suç sayan yasayı her ne pahasına olursa olsun çıkaracağız,' tavrıdır. AB gerçekten zinayı suç sayan yasayı bahane ederek tarih verme işini yokuşa sürer mi, bilmiyorum, pek de sanmıyorum. Ama bu işler pek belli olmaz, zina sorununda ayak diretmekle hükümet bize karşı olan AB yetkililerinin eline bir koz vermiş olur. Bunca çabadan ve yükselen beklentiden sonra, zina uğruna böyle bir sonuca katlanmak hiç de akıllıca gözükmüyor bana. İşin neresinden bakarsanız saçma sapan bir durumla karşı karşıyayız. 'Bir deli kuyuya bir taş atar...' misali veya Nasrettin Hoca'nın kar helvası gibi bir durum bu. AKP yönetimi durup dururken bir zina belası açtı başına ki, atsan atılmaz, satsan satılmaz. Bu saatten sonra geri dönüş manevrasının ciddi bir bedeli olacaktır. Ama hatada ısrarın bedeli daha da ağır gözüküyor. Bu arada zina olaylarında bir artış gözlenmesi de olasıdır: "Yahu zina suç olmadan şöyle ağız tadıyla son bir zina yapsak," diyen niceleri herhalde harekete geçmiştir. Daha önce de yazdım, zinanın suç olması, devletin zaptiyesi, kamerası, tutanağı ve tanıklarıyla paldır küldür yatak odamıza dalması en azından saygısızca bir davranıştır. Uygar bir topluma yakışmaz böyle şeyler. Ama gene de tepkilerimizde ölçüyü kaçırmasak diyorum. *********************************************************************** 'AKP'DE 20 ÇOKEŞLİ VAR' 11/09/2004 Radikal Haber HALUK KOÇ FERİDUN AYVAZOĞLU CHP Grup Başkanvekili Koç, AKP'nin zinayı suç yapma girişimine karşı olsalar da yeni TCK tasarısını engellemeyeceklerini söyledi. Yeni TCK tasarısının imam nikâhıyla ikinci eş alanlara verilen cezaları azalttığı ortaya çıkarken CHP'li Ayvazoğlu'ndan vahim bir iddia geldi: 20'ye yakın AKP'li vekilin birden fazla eşi var CHP Türk Ceza Kanunu görüşmelerinin AB İlerleme Raporu'na yetiştirilebilmesi için AKP ile daha önce varılan uzlaşmaya bağlı kalacak. Zinanın suç olmasına karşı çıkan CHP, AKP bu yönde önerge verse dahi tasarının diğer maddelerini engelleme yoluna gitmeyecek. CHP Grup Başkanvekili Haluk Koç dün TBMM'de düzenlediği basın toplantısında, Adalet Komisyonu'nda kabul edilen 346 maddelik TCK tasarısı içerisinde zina maddesi olmadığını vurguladı. Koç, CHP'li üyelerin, önergenin kabulü için komisyon çoğunluğunun sağlanmasına katkıda bulunmayacağını belirtti. TCK'nın bir an önce yasalaşması için önerge vermemek konusunda AKP ile daha önce mutabakata vardıklarını anımsatan Koç, ancak buna rağmen AKP zinayla ilgili önerge verse dahi, bu madde yüzünden TCK'da herhangi bir engellemeye gitmeyeceklerini söyledi. İmam nikâhlıya az ceza Bu arada Meclis'te görüşülecek yeni TCK tasarısında imam nikâhıyla ikinci evliliğini yapanlara verilecek cezanın düşürüldüğünün ortaya çıkması kafaları karıştırdı. Siyasi kulislerde bu cezanın azaltılmasıyla zinanın 'AKP'DE 20 ÇOKEŞLİ VAR' 11/09/2004 Radikal Haber suç sayılması girişiminin bağlantılı olduğu yorumları yapılıyor. Halen yürürlükteki TCK'nın 237. maddesinin 4. fıkrası, aralarında resmi nikâh olmaksızın imam nikâhı yaptıran erkek ve kadınlara 2 aydan 6 aya kadar hapis cezası öngörüyor. Beşinci fıkra ise, evli bir erkek, bir başka kadınla imam nikâhı yaptırırsa 6 aydan 3 seneye kadar hapis cezası verileceğini düzenliyor. TBMM Adalet Komisyonu'nda kabul edilen TCK tasarısının "Birden çok evlilik, hileli evlenme, dinsel tören" başlıklı 232. maddesinde ise sadece "Aralarında resmi nikâh olmaksızın nikâh yaptıran erkek ve kadınlara 2 aydan 6 aya kadar hapis cezası" öngören hükme yer verildi. Mevcut yasa maddesi, evli erkeğin imam nikâhı kıyarak bir başka kadınla evlenmesini ağırlaştırıcı unsur görüyor ve 6 aydan 3 seneye kadar hapis cezası öngörüyor. Bu hüküm hükümetten gönderilen tasarıda da, Adalet Komisyonu'nda kabul edilen metinde de yer almıyor. Ayvazoğlu: Samimi değiller CHP'li Adalet Komisyonu üyesi Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu ise, aldıkları duyumlara göre AKP'de 20'ye yakın milletvekilinin birden fazla eşi bulunduğunu söyledi. Zinanın şikâyete bağlı suç haline getirilmesiyle resmi nikâhlı eşinin yanına 2., 3. kadınla evlenenlerin ceza görmesinin, eşlerden birinin şikâyete bağlı olacağını vurgulayan Ayvazoğlu, böyle bir şikâyetin de uygulamada mümkün olmayacağını dile getirdi. AKP'nin zina tartışmasıyla çok büyük emek vererek hazırladıkları TCK'ya gölge düşürdüğünü kaydeden Ayvazoğlu, "AB'den gelen bütün tepkilere rağmen, zinayı suç haline getirirlerse, AB'ye girme konusunda samimi değiller demektir" dedi. *********************************************************************** ZİNAYA VAY VAY! KUMAYA HAY HAY! 11/09/2004 Vatan Köşe Yazısı NECATİ DOĞRU İşler iyiye, göstergeler güzele, gelecek umuda koşarken... Tam da Avrupa bize komiserini gönderip; "Gel bana... Alayım seni içime... Bu ülkeyi polis, asker ve siyasi sivil diktatör devleti olmaktan birlikte çıkartalım..." derken ve komiserimiz Verheugen de Diyarbakır'da tandır ekmeği ısırıp şerefe diye soğuk ayran içerken... Sakarlık işte... Zinaya vay vay! Kumaya hay hay! Sen kalk; "dini nikâhlı çok evlilik bu coğrafyanın antropolojik, sosyolojik gerçeğidir" diyerek TCK'ya "zina yapan hapse atılmalıdır" diye madde koy. Buna karşılık "resmi nikâhlı eşin üstüne kuma getirene" hapis cezasını indir. Zinaya ceza getir! Kumaya teşvik! *** Sen bunu yaparsan, Diyarbakır'da "Yurttaş Verheugen Büyük Avrupa'ya hoş geldiniz" yazan pankartlarla karşılanıp Leyla Zana ile görüşen Komiserim yemez bunu ve "sakarlaşmayı" ilan ediverin "Zina suç sayılırsa AB'den zor tarih alırsınız" deyiverir. IMF müfettişimiz vardı. AB komiserimiz de oluyor. İç dinamik yetmezse... Dış dinamik yetişiyor... ZİNAYA VAY VAY! KUMAYA HAY HAY! 11/09/2004 Vatan Köşe Yazısı Ülkemizin aydınları da "zinacılar ve karşı zinacılar" diye ikiye ayrılmış bulunuyor. Eskiden ne güzel "sağcılık-solculuk" vardı. Zaman zaman birbirlerini öldürecek kadar ileri gitseler bile söylediklerini anlardık. Hedeflerini bilirdik. Kim sağcı, kim solcu? Kim Avrupacı? Kim Asyacı? Çok net ayırt ederdik. Simdi "zina yapana hapis cezası koyup devleti yatak odasına sokmayalım" diyenler de Avrupacı, TCK'ya zinaya hapis suçu maddesi koyulmasını "aileyi korumanın ve muhafazakârlığın bir gereği" sayanlar da Avrupacı... Avrupa'nın kendisi ise tamamen olmuş Türkiyeci! *** Bir rüzgar patladı. Beklemediğimiz bir rüzgar! Türkiye'yi AB'ye uçuruyor. Oysa aynı akil adamlar daha 6 yıl önce (1997'de) Lüksemburg Zirvesi'nde "Türkiye AB'ye üye olamaz" diye kapıyı yüzümüze kapatmışlardı ve "Türkiye, sonuna gelinen AB genişlemesinin dışında kalmalı" kararına vardıklarını da ilan etmişlerdi. Sonra kapı yeniden aralandı. 1999'da AB, Türkiye'yi aday üyeliğe yeniden davet eden kararlar aldı. Ve şimdi Avrupa bizi içine almak için o kadar istekli ki, neredeyse müzakere görüşmeleri 1 ocak 2005 tarihinde biter ve 2 ocak 2005 tarihinde tam üyeyiz. *** Neredeyse... Biz şimdi kalkıp; "Bizim ABD'miz var... O bizim bu coğrafyadaki stratejik, ekonomik, politik önemimizi biliyor... İşte bu önemimize binaen Putin de okul katliamı olmasaydı kalkıp Türkiye'ye gelmiş olacaktı... Sizin içinize girmek istemiyoruz. Çünkü Avrupa Hıristiyan topluluğu..." desek sanki panikleyecekler. Yalvarmaya başlayacaklar! Biraz zorlasak. Nerdeyse müslüman bile olacaklar. Kaçarı, uçarı yok! Bizi Avrupa'ya alacaklar. *********************************************************************** ZİNAYA ÖZGÜRLÜK, BAŞÖRTÜSÜNE YASAK 11/09/2004 Yeni Asya Köşe Yazısı ÖMER FARUK UYSAL Yeni Ceza Kanunu tasarısı ile gündeme gelen “zina” kabaca iki şekilde ele alınmaktadır. 1- Zina, büyük bir günah ve ayıptır, devlet de cezasını muhakkak vermelidir. 2- Zina, kişisel bir tercih ve beden üzerinde tasarruf hakkıdır, devletin ilgi alanına girmemelidir. İkinci görüş, sözümona özgürlükçü bir anlayışı benimseyerek, devletin müdahale alanını dar tutmakta, birinci görüş ise, hiç olmazsa zina konusunda devletin alanını geniş tutmaktadır. Doğrusu özgürlükçü yaklaşım kulağa hoş gelmekte, kişisel tercihlere tabiî ZİNAYA ÖZGÜRLÜK, BAŞÖRTÜSÜNE YASAK 11/09/2004 Yeni Asya Köşe Yazısı ki de karışılmamalı denebilmektedir. Başta CHP ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği gibi kuruluşlar ve modernist birçok kimse, zinaya ceza vermeyi gereksiz bir özgürlük sınırlaması olarak görmektedir. Çok ilginçtir, mezkûr kurum ve kişiler, semavî dinler ve kadim medeniyetlerce asırlarca suç ve günah sayılagelmiş olan zinaya özgürlükçü yaklaşırken, kıyafet konusuna baskıcı yaklaşıp devletin yasaklamasının, kanun ve anayasaya girmesinden rahatsızlık duymadıkları gibi, bir de kıyafet sınırlamalarının ateşli savunuculuğunu yapıyorlar. Onlara göre şapka giymeyi kanunen mecburî tutan Şapka İktisaı Hakkında Kanun ve bunun anayasal güvenceye alınması, başörtüsünün mümkün olan her yerde yasaklanması doğrudur ve de devletin müdahale alanındadır. Yani zina günahına özgürlük, başörtüsü vecibesine yasaklama, başı açma günahına devlet gücüyle zorlama. Nefsaniyete prim ve özgürlük, vahye tâbi olmaya yasak ve ceza. Elbette ki bu çelişkili tavırlar gerçekte nazenin hürriyet kaygısından ziyade modernist, laisist, vahyi dışlayıcı totaliter projeyi hatırlatmaktadır. Çok şık olmaz, ama birisi çıkıp dese; “Siz bizim başörtümüze karışmayın, biz sizin zinanıza karışmıyoruz.” Yine kabul etmeyecek, “Zinaya özgürlük, başörtüsüne yasak” diyeceklerdir. Ayrıca zina, cumhuriyet döneminde hukuk devrimi ile İtalya’dan tercüme suretiyle aynen ithal edilen, TCK ile uygulanan bir olgudur. Buradaki düzenleme de kadim medeniyet ve dinimize göre değil, İtalyan din ve kültürel ortamı esas alınarak yapılmıştır. Ki, kadının nikâhsız olarak bir kerecik birleşmesini zina sayarken, erkek için karı-koca hayatı yaşıyor olmasını şart koşmaktadır. İslâm nokta-i nazarından zina büyük bir günah (kebire) ve suçtur, cezası da ahirette şedid azap, dünyada ise evliler için recmdir. Ancak durum İslâm ahlâkı ve maddî hukuk (esas) bakımından böyle olmakla birlikte, Ceza Usul Hukuku bakımından oldukça farklı bir sonuç doğurmaktadır. Çünkü dört erkek şahidin cinsel ilişkinin en mahrem boyutunu görmüş olmaları, tamamen paralel ifadeleri ve bu ifadelerinin eğer yapılacaksa, infaza kadar tereddütsüz bir şekilde sürdürülmesidir. Şahitlerden biri vazgeçer ya da ifadesini biraz değiştirirse, diğer şahitler de zina iftirası (kazyf) gibi ağır bir suçun cezasına muhatap olacaklardır. Şu halde bu kadar dehşetli bir ikabı gerektiren zina suçunun bırakın ispatını, tesbiti bile neredeyse imkânsızdır. Meselâ zani ile zaniyenin üzerinde küçük bir örtü varsa, değil dört, kırk şahit bile zinanın ispatını sağlayamaz. Nitekim, modern zamanları saymazsak İslâm Hukuk Tarihi boyunca birkaç zina infazından başka bir uygulama olmamıştır. Olanlar da itiraf sonucu gerçekleşmiştir. Bu durumda itiraftan başka bir ispat yolu kalmıyor gibidir. Hz. Peygamber (asm); kendisine bu yönde itirafta bulunan erkeğin itirafını üç defa duymazdan gelmiş, dördüncüsünde “Sende delilik var mıdır?” diye sormuş, buna olumlu cevap verince, gereğinin yapılmasını buyurmuştur. Keza, zina sebebiyle hamile kaldığını itiraf için Hz. Peygambere gelen kadını “Önce çocuğunu doğur” diye, doğumdan sonra da, onu emzir ve büyüt” diye geri çevirerek cezalandırma yerine cezalandırmamayı, itirafa rağmen tercih ettiği görülmektedir. Zinanın ispatının çok çok zor olması ve itirafta bile ceza için hevesli ve acele davranılmama ve genel olarak tecessüsün (insanların özel hallerinin araştırılmasının) haram olması karşısında, zinanın İslâmda daha ziyade ahlâkî ve uhrevî boyutta ele alındığı, hukukî ve dünyevî boyutta güncelleştirilmek istenmediği anlaşılmaktadır. Çünkü zina ve benzeri gizli günah ve suçların, kural olarak “şuyuu vukuundan beterdir.” ZİNAYA ÖZGÜRLÜK, BAŞÖRTÜSÜNE YASAK 11/09/2004 Yeni Asya Köşe Yazısı Görülüyor ki İslâm bu konuda aslında gayet özgürlükçü bir anlayışa sahiptir. Ne devleti, ne de toplumu kişilerin özel hayatlarını tecessüs, suçları tesbit ve cezalarının infazına teşvik etmemekte, bilâkis tecessüsü yasaklamaktadır. Fakat suçun büyüklüğünü ve çirkinliğini ise daima ihsas etmekte, kalplere yasakçılar koymakta, kamu yasakçılarını ise özendirmemektedir. İslâmın özgürlükçü tutumu kişilerin özel hayatlarını tecessüs etme yasağı ile olduğu kadar, nefs ve şeytanın esiri olmama konusunda da görülmektedir. İslâm insanın şeytan ve nefsaniyetine karşı da özgürlüğüne büyük önem verir. Zinayı savunmak ise nefs ve şeytanın esaretini savunmaktır. Bizce yeni yapılacak düzenlemede zina muhakkak suç kabul edilmeli, ağır bir ceza tayin edilmeli, ispatı ise zorlaştırılmış şekil şartlarına bağlanmalıdır. Ne CHP’nin istediği gibi suç kabul edilmeyerek toplumsal bir meşrûiyet ve zinanın yaygınlaşmasına psikososyal ortam hazırlanmalı, ne de mevcut TCK’da olduğu gibi ispatı kolay, toplumu ve devleti ahlâk zabıtası olmaya teşvik eden bir düzenleme olmamalı. Cinsel liberalizmi savunan, zina özgürlükçülerinin “Yasakla zina önlenemez” savının hukuk metodolojisi ve felsefesi açısından hiçbir bilimsel değeri yoktur. Hırsızlık ve katil de tarih boyunca her toplum da yasaklandığı halde, suçun önüne geçilememiştir. Fakat hiç kimse “Hırsızlık ve katl artık suç olmasın” dememektedir. Esasen bu bütün suçlar için geçerlidir. Hiçbir suç yoktur ki, cezasına rağmen işlenmesi tamamen durdurulmuş olsun. Hukuk yasaklar, bazıları işler, cezasını da çekerler. Bence kabulü gereken kesin hakikat şudur: Zina kişisel bir tercih ve kişinin kendi bedeni üzerindeki tasarrufundan ibaret bir şey değildir. Zina aile müessesesini bozan, evlilik eğilimini kıran, gayrımeşrû çocukların doğumuna sebebiyet vermekle nesep karışıklıklarına da yolaçan, gayriahlâkî bir anomalidir. Ailenin bozulması ise tüm toplumun çözülmesi demektir. Çünkü toplumu ve toplumsallığı kuran öncelikle ailedir. Bu konuda Avrupa iyi bir örnek değildir, suimisal emsal teşkil etmez. Avrupada zina serbestisi, cinsel liberalizm ve genel olarak din ve maneviyattan uzaklaşma, aileyi ve toplumu çözmektedir. AB ülkelerinde nüfus artmadığı gibi azalmakta, iş yapacak ve sigorta primi ödeyecek genç nüfus aranmaktadır. Evlilikler azalmakta, boşanmalar artmakta, evli olanlar da çocuk sahibi olma arzusu taşımamaktadır. Tam da bu nokta, Türkiye’nin AB karşısındaki hem avantajını hem de dezavantajını teşkil etmektedir. Dezavantajıdır; çünkü; “Biz azalırken Müslümanlar artarak Avrupa da hakim nüfus olacaklar” diye Türkiye’nin üyeliğinden endişe ediyorlar. Avantajdır, zira; “Biz aile ve nüfus sorununun bütün gayretlere rağmen çözemediğimize göre tamamen bozulup daha zor durumda kalacağımıza, genç Türk nüfusunu kerhen de olsa kazanmalıyız” diyorlar. *********************************************************************** ZİNA YASASI YANLIŞ ANLAŞILIR 11/09/2004 Hürriyet Haber CLAUDIA ROTH Türkiye’deki ‘zina’ tartışmaları, Avrupa Birliği’nde ciddi endişelere yol açtı. AB Komisyonu sözcüsü Jean Ellerman Kingombe, zinayla ilgili tartışmaların olabilecek en kötü zamana rastladığını söyledi. Jean Ellerman Kingombe, bu durumun Avrupa’da korkulara ve yanlış anlamalara yol açabileceğini belirtti. ZİNA YASASI YANLIŞ ANLAŞILIR 11/09/2004 Hürriyet Haber Ekim ayında müzakereler konusunda bir rapor sunacak olan AB Komisyonu’nun sözcülerinden Kingombe, ‘Bu tartışmalar, hükümetin Türkiye’deki köktendinci çevrelere ödün verdiği korkularına, algısına yol açabilir. Zamanlaması da bizim işimizi kolaylaştırmıyor.’ dedi. Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grup Başkanı Martin Schulz ise, zinaya ceza tartışmalarının Türkiye’ye zarar vereceğine dikkat çekerek, ‘Türkiye’nin ihtiyacı olan AB’ye daha yakın uyum, tartışılması gereken bu. AB’ye uyum, Türkiye’nin kendi çıkarınadır ve kazancı olacaktır’ diye konuştu. Schulz, zina tartışmalarının Türkiye’nin ‘zararına’ bir durum yarattığını kaydetti. AB Parlamentosu’nun Alman Hıristiyan Demokrat Partili (CDU) üyesi Elmar Brok ise şöyle konuştu: ‘TBMM’de çıkarılması planlanan yasa taslağı, açık ve net olarak insanlar arasında ayrımcılık ifade etmektedir. Ayrımcılık karşıtı AB yasasını ihlal etmektedir. Yasanın bu şekliyle çıkması Türkiye’nin AB’ne üyelik müzakerelerinin bitmesi anlamına gelir.’ Roth: Bu yasa çağdaş değil ALMAN hükümetinin İnsan Hakları Politikası ve İnsani Yardım Danışmanı Claudia Roth, Erdoğan hükümetinin TBMM’ye gelecek hafta zinanın cezalandırılmasını içeren bir tasarı sunma planlarını eleştirdi. Roth, dün Berlin’de yaptığı yazılı açıklamasında, ‘Avrupa Birliği (AB) Komisyonu’nun İlerleme Raporu’nu sunmasına kısa bir süre kala Erdoğan hükümeti zina yapanların hapis cezasına çarptırılmasını içeren bir yasa planlamaktadır. Böyle bir yasa çağımıza uygun olmadığı gibi Avrupa’ya da uymamaktadır. Böyle bir yasa Türkiye’de son dönemlerde ağırlıklı olarak gözlenen reform çabalarıyla da bağdaşmamaktadır. Ben, ne yazık ki zaman zaman Almanya’da da yaşanan töre cinayetleriyle ilgili cezaların ağırlaştırılmasını onaylarım. Başbakan Erdoğan’ın zinanın üzerine devlet tarafından gidilmesi yoluyla ailelerin güçlendirileceği görüşü beni ikna etmiyor. Gerçek reformlar başka türlü bir görünüm sergiler’ satırlarına yer verdi. *********************************************************************** NAR-I BEYZADA YANMAK 11/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı OKTAY EKŞİ YERİ gelmediği -biraz da şahsi bir hikáye olduğu- için daha önce yazmadık ama bu zina tartışması en sonunda anlatmaya zorladı: (Hemen belirtelim... Kimsenin heyecanlanmasını gerektirecek bir durum yok.) Lise öğrencisiydim. Tıp Fakültesi öğrencisi olan pek yetenekli ve olağanüstü zeki bir ağabeyimi, o henüz 19 yaşındayken kaybetmiştik. Aileye çok ağır gelen bu acı nedeniyle annem kendisini dine daha fazla verdi. Benim de ‘Kuran-ı Kerim dersi’ almamı istedi. Onu kırmadım. Böylece ‘sevap kazanmak için’ ders veren bir hocadan Kuran- ı Kerim’i okuma dersi almaya başladım. Okumayı tam da sökmek üzereydim. Bir gün hoca ‘Zina yapan kadınlar öteki dünyaya gidince nar-ı beyzada (herhalde cehennem ateşinin en güçlü kısmı olacak) yanacaklar’ dedi. ‘Peki erkeklere ne olacak?’ diye sordum. Hoca Arapça bir şeyler söyledikten sonra ‘Bu ayete göre erkeklere bir ceza verilmeyecek’ dedi. Ve benim Kuran-ı Kerim okuma dersim bu konuşmayla bitti. Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu eski üyesi Yaşar İşcan’ın dün Erzurum’da verdiği cuma vaazından anlıyoruz ki, ya bu NAR-I BEYZADA YANMAK 11/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı konuyla ilgili ceza veya Kuran’la ilgili yorum değişmiş. Nitekim İşcan, ‘Zina yapan (kişi) ahirette çöplükten beslenir’ demiş. İşcan sadece kadınları mı kastetmiş belli değil ama, yine de zina eyleminin en azından öteki dünyada cezasız kalmayacağını o da söylemiş. Aslını ararsanız tartışma öteki dünyada verilecek cezalar üzerinde değil, bu dünyada ne yapılması gerektiği konusunda yürüyor. Öteki dünya söz konusu olunca belirtmek gerek... Bizim din kültürümüz İslamiyet’in kadınlara ‘Cennet annelerin ayağının altındadır’ mesajını verdiğini söylüyor. Lakin hem kadınları (anneleri) böylesine yücelten bir kültürden söz ediyoruz, hem de aynı kültürün, onları hiçe saymasına karşı çıkmıyoruz. Bu halimizle kadınların (annelerin) ‘kuma’ gerçeğine göz yummalarını böylece gururlarının ayaklar altına alınmasına razı olmalarını, onlardan istiyoruz. ‘Zina suç sayılmalıdır’ tezini savunan Başbakan Tayip Erdoğan’ın önceki akşam partisinin Merkez Yürütme Kurulu’nda,’Kadını yücelten, (onlara) verdiğimiz büyük değeri gösteren bütün iyi niyetli çabalarımıza bakılmıyor. Kamuoyu sadece zinaya takıldı... Sanki koskoca Türk Ceza Yasası sadece zinadan ibaret’ dediği ve parti örgütüne ‘Gidin yaptıklarımızı halka iyi anlatın’ talimatı verdiği bildiriliyor. Sayın Başbakan’ın ‘zina eylemini suç haline getirerek, kocaları caydırmayı amaçladıkları’ söylenebilir. Ama ‘birden fazla eşli’ olmayı ‘Türk toplumunun bir gerçeği’ olarak kabul ve beyan eden bir zihniyet iktidarda olduğu sürece, ne ‘kocaları caydırma’ iddiasına kulak veren çıkar, ne de ‘kadınların yüceltildiği’ yolundaki sözlere... *********************************************************************** TCK’YI ZİNAYA FEDA EDEMEYİZ 11/09/2004 Star Haber HALUK KOÇ CHP Grup Başkanvekili Haluk Koç, TCK tasarısında çok önemli düzenlemelerin bulunduğunu belirterek, ‘Tasarıyı bir tek zina maddesine feda etmeyiz’ diye konuştu... CHP Grup Başkanvekili Haluk Koç, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtladı. Adalet Komisyonu’nda kabul edilen TCK tasarısında zina ile ilgili bir madde olmadığını vurgulayan Koç, ‘AKP kendi bozuyor, kendi tamir edemeyecek’ şeklinde konuştu. Tasarıya bir ek madde eklenmesi için Genel Kurul’da yapılacak görüşmeler sırasında komisyon üyelerinin çoğunluğunun bulunması gerektiğini belirten Koç, ‘Hiçbir CHP’li komisyon üyesi o sıralarda oturarak çoğunluğun bulunmasına katkı sağlamayacak’ dedi. Tasarıda çok önemli düzenlemelerin de yeraldığını anımsatan Haluk Koç, tartışmalarla ilgili, ‘Tasarıyı bir tek zina maddesine feda etmeyiz’ ifadelerini kullandı. Koç, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün de bu konudaki sözleri ile ‘takiyye’ yaptığını da öne sürdü. İskenderun’da zehir yüklü geminin batmasından sonra yaşanan çevre faciasına da değinen CHP’li Koç, Çevre Bakanı Osman Pepe’nin yaşanan ihmali örtbas etmeye çalıştığını iddia etti. ‘UZATILAN HAVUÇ MU VAR?’ CHP’Lİ Koç, tren kazasıyla ilgili Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ı bir kez daha istifaya davet etti. TCDD ile ihale ilişkisi olan ülkelerden gelen uzmanların hazırladığı raporlarla kazaya hızın neden olduğunun TCK’YI ZİNAYA FEDA EDEMEYİZ 11/09/2004 Star Haber ispatlanmaya çalışıldığını söyleyen Koç, ‘Bu raporlarla ihalelerin bir ilişkisi var mı? Türkiye’den onlara uzanan bir havuç var mı?’ diye sordu. *********************************************************************** MUSA, HUKUKÇU KADINLARA ‘ZİNA’YI SORDU 11/09/2004 Star Köşe Yazısı MUSA AĞACIK Hükümetin görevi toplumun yatak odasını dikizlemek değil, halkın ekmek, sağlık, eğitim ve yaşama hakkı gibi temel sorunlara çözüm üretmektir. Bunlara çözüm üretmezseniz, namus meselelerini hiçbir cezalandırma çözemez. Başbakanımız ‘Her şeyi kadınları korumak için yaptığını’ söylüyor. Oysa kadınları düşünen mutfağın, sağlığın, eğitimin ve çevrenin kangrene dönüşmüş sorunlarını çözer. Ötesi boş laf. Sevgili okurlar, özellikle bu günlerde getirilmek istendiğimiz ketenperelere karşı doğru sorular sormalıyız. Tıpkı Şair Ahmet Telli’nin dediği gibi, ‘Hangi dalavera duvarı yıkılmaz ki, doğru sorular sorulursa...’ Teybimi, zina yasası aldatmacasına karşı gerçek namus mücadelesi veren kadınlara uzatıyorum. Dengeler bozulacak... Türkan Saylan’ın ‘kadınların namusu benden sorulur’ diyen Başbakan’a sözü? Eğer kadınla erkek eşitse, kocanın alacağı bir sürü kadına karşılık, kadın da bir kaç tane koca aldığını varsayarsak, bütün dengeler bozulmaz mı? Başbakan kadını koruduğu kadar erkeği de koruyacak mı? Hz.İsa, Magdelana’nın taşlanmasını isteyen erkeklere, ‘ilk taşı en masum olan atsın’ demişti. Zina yapan kadının taşlanması için, ilk adımı hiç zina yapmamış AKP’li vekiller atsa nasıl olur? Evet, tabi düşünülebilir, çok güzel bir düşünce!.. Akalar’ın Helen’in kaçırılmasını Troya savaşına neden göstermelerinin derinliğinde, Anaerkil toplumdan, Ataerkil topluma geçiş maskesi olamaz mı? Çok doğru. Erkek artık gücünü göstermeye başlıyor ve kadın erkek eşitliği orada engellenmiş oluyor. Ondan önce anatanrıçalar, ana kraliçeler, eceler var. Ama bir dönem geliyor ki kadının yerini erkek gücü ve silahı almaya başlıyor. Ondan sonra dertten kurtulamıyoruz. 19 bin acılı yürek! CHP’li Datça Belediye Başkanı’nın ‘Netekim Festivali’ne engel olarak, kadınları köleleştiren 82 Anayasası’nın hamisi darbeci Kenan Paşa’yı koruması? Bu da çok acıklı birşey. Böyle bir festivalde hiç olmazsa ben insanların acılarını deşarj edeceklerini düşünüyordum. NETEKİM çok kötü oldu. Avukat Aydeniz Alisbah Tuskan’ın, devletin vatandaşın yatak odasını dikizlemesine sözü? Mardin Valisi’nin, yaptığı bir araştırmaya göre; yoksulluk bahane edilerek geri kalmış geleneklerin terk edilmediği ülkemizde 19 bine yakın kız çocuğu töre bahane edilerek okula gönderilmiyor. İşte devletin yapması gereken röntgencilik değil, feodaliteden kaynaklanan gerilikleri ortadan kaldırarak çağdaş bir toplumun oluşmasına katkı sağlamaktır. Avukat Rezzan Akatay’ın kadınların namusunu korumaya soyunan Başbakan’a sözü? Başbakanımız, kadınları korumadan önce sözlerine dikkat etmeli. ATV’de Ali Kırca’nın sorularını yanıtlarken ‘Alan yazı, ver en razı’ gibi bir MUSA, HUKUKÇU KADINLARA ‘ZİNA’YI SORDU 11/09/2004 Star Köşe Yazısı cümle kullandı. Bunu asla yakıştıramıyorum bir başbakana. ‘Türban pazarlığı!’ Avukat Şükran Eroğlu’nun Hükümetin zina tartışmalarını gündeme getirmesine sözü? Ceza yasasında kamusal alanlarla ilgili türban örtülemeyeceği, yasaya uymayanların cezalandırılacağına ilişkin maddeler var. Zina tartışmasının derininde türban pazarlığı yer alıyor. TMSF Başkanı Ahmet Ertürk’ün, ‘Banka hortumcularının devlete borçlarının büyük bölümünün tahsil imkanı kalmamıştır’sözlerinin Türkçe anlamı? 40 milyar doları cebinden ödeyecek halktır demek istiyor. Çoluk çocuğumuzun geleceğini bu insanlara vakfetmek zorunda mıyız? Bunların sorgulanmasını engellemek için zina tartışması başlatıldı. Zina yerine gerçek taleplerimizin yerine getirilmesini istiyoruz. *********************************************************************** KADIN DERNEKLERİ, CEHALET VE HUKUK 11/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı NAZLI ILICAK Objektif programında ipe sapa gelmeyen iddiaları dinleyince doğrusu çok üzüldüm. Bir kadın derneği başkanı, zinanın suç sayılmasını bir temel hakkın çiğnenmesi olarak görüyor ve Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde mahkûm olabileceğini ileri sürüyordu. Zina yüzünden ceza aldığı takdirde insan onurunun zedelenebileceğini söyleyen mi, yoksa turizmin olumsuz etkileneceğini iddia eden mi, istersiniz. Bu kadar cehalete pes doğrusu. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, basından şikâyet etmekte haklı. Çünkü, bu konuda Avrupa'yı tahrik eden Türk gazetecileri. Üstelik bunu yaparken, Gül'ün söylediği gibi, İslâmî arka planı öne çıkarıyorlar ve fikir tartışmasını laik-antilaik zemine taşıyorlar. Anayasa ve zina Anayasa profesörü Mustafa Erdoğan, 9 Eylül tarihli Tercüman'da şöyle yazıyor: "Taraflar talep etmedikçe, hukukun kişiler arasındaki özel ilişkilere müdahale etmemesi gerektiğine ilişkin özgürlükçü ilke, sadece evli eşleri ilgilendiren bir olaya, onların rızası hilâfına dışarıdan bir müdahalenin öngörülmesiyle bağdaşmaz. Bugün muhafazakârlar, zinanın şikâyete bağlı bir suç olarak değerlendirilmesini yeterli görüyor. Şikâyette bulunacak olan, eğer isterse, suçun mağduru evli eşlerden biridir. Şikâyet yoksa suç takip edilmeyecek. Dolayısıyla, söz konusu düzenleme, hiç kimseye zorlama getirmiyor. Demokratik bir sistemde bunu kabullenmek durumundayız. Her şeyden önce bunu, muhafazakâr bir iktidarın yönetme hakkının bir sonucu olarak görmeliyiz. Batı dünyasında şu veya bu yasal düzenlemenin artık varolmaması, başka demokratik toplumların aynı düzenlemeyi benimsemesini zorunlu kılmaz." Liberal görüşleriyle tanınan Anayasa profesörü Mustafa Erdoğan'a göre, Anayasa'nın, ailenin korunmasını, devletin amaçları arasında göstermesi de, böyle bir düzenlemeyi Anayasa ile uyumlu hale getiriyor. Suçun oluşması, mağdur tarafın şikâyetine bağlı olduğu için de, bir zorlama söz konusu değil. Turizm ve zina Öte yandan evvelki akşam Objektif programını seyrederken, bazı kadın dernek başkanlarının yönelttiği eleştirileri duyunca, az daha saçımı başımı yoluyordum. Aşağıda, hanım konuşmacıların görüşlerinden bir demeti KADIN DERNEKLERİ, CEHALET VE HUKUK 11/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı sunuyorum: "Özel hayata müdahale ediliyor. Temel bir hak çiğneniyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne Türkiye aleyhine yığınla dava açılacak" "Eğer Türk Ceza Kanunu'nda zinanın suç olması caydırıcı bir rol oynasaydı, geçmişte kimse zina yapmazdı." "Kadınlar şikâyet hakkını kullanmaya çekinir. Zinanın şikâyete bağlı suç olması, kadın-erkek ayırımcılığı yaratacaktır." "Zina suç sayılırsa, bu sefer herkes gizli kapaklı aldatacak ve zina ortaya çıkmayacak." "Özel hayatın gizliliğine bu aykırı. Hâkim aileye nasıl müdahale edebilir?" "Zinadan mahkûmiyet kişi onurunu zedeler." Sanki hırsızlıktan mahkûmiyet halinde insan onuru zedelenmiyor da, sadece zina yaptığı duyulan şerefini kaybediyor! Doğrusu, turizmci Coşkun Ulusoy'un eleştirileri de, hiçbir mantıkî zemine oturmuyordu. Ulusoy, "Zina suç sayılırsa, turizmin etkileneceğini" ileri sürdü ve "Turistlerden evlenme cüzdanı mı isteyeceksiniz?" diye sordu. Bir diğer sorusu da şöyleydi: "Madem AB kriterlerini reddediyorsunuz, niçin AB'ye giriyorsunuz?" Sanki turistler, Türkiye'ye, zina yapmaya geliyor! Sanki Türk Ceza Kanunu, Monica ile Joseph'e zinadan dolayı şikâyet hakkı tanıyor! Mesnetsiz iddialar Objektif programına katılan Kezban Hatemi'nin sözleri sürekli kesildi ve cümlelerinin insicamı bozuldu. "Zinadan turizm etkilenir" diyene, ne cevap vereceksin? Veyahut zinayı "temel bir hak" gibi gören bir hanımefendiyi nasıl ikna edeceksin? Basma kalıp birkaç fikrin anlamını dahi bilmeden ezberleyen ve ağzından çıkanı kulağı duymayanlara, Kopenhag kriterleriyle veyahut Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'yle, zinaya ilişkin düzenlemenin bir ilgisi bulunmadığını nasıl anlatacaksın? Ahlâkî bir meselenin ceza hukukunun parçası yapılmaması savunulabilir ama, bu savunma "Temel bir hak zedeleniyor" veyahut "özel hayata müdahale ediliyor", "Avrupa Birliği'nin ilkeleri çiğneniyor" gibi gerekçelere dayandırılamaz. Hatemi'nin görüşü Kezban Hatemi ile görüşüp, programda, müdahaleler yüzünden tutarlı bir biçimde ifade etmesine fırsat verilmeyen düşüncelerini öğrenmek istedim. İşte söyledikleri: "Zina, Türk Ceza Kanunu'nda tarif edilmeli. Şu anda, zina gerçekleşse dahi, boşanma ilâmına şiddetli geçimsizlik olarak işlenebiliyor. Zina nedeniyle boşanma yapılamıyor. Oysa, zina ağır bir kusurdur ve boşanma halinde nafakanın tespitinde, maddi, manevi tazminatın belirlenmesinde önemli bir rol oynar. Ayrıca yeni Medeni Kanunu, eşlerin birbirini aldatması halinde, aldatan eşi, mal paylaşımından yararlandırmıyor. Zina, Türk Ceza Kanunu'nda yer almadığı için, burada da bir problem doğuyor. Aile içi şiddetin önlenmesi amacıyla, kolluk kuvvetinden yararlanabiliyorsunuz. Aynı şekilde zinanın tesbiti için de, eşlerin birinin şikâyeti üzerine, kolluk kuvvetlerinin görev yapması ve delillerin toplanmasına yardımcı olması gerekiyor. Hapis cezasının verilip verilmemesi önemli değil. Çünkü hapis cezası zaten erteleniyor. Bir ahlâkî zaaf olan zinanın, mahkeme tarafından tesbit edilip, bu ilişkinin tazminata yansıyabilmesi için Ceza Kanunu'nda tarifinin bulunması gerekiyor." Kezban Hatemi'ye, "İmam nikâhlı eşlerin ve kumaların" durumunu da sordum. "Zina, resmi nikâhlı eşin şikâyeti üzerine, hukuken tesbit edilince, ağır KADIN DERNEKLERİ, CEHALET VE HUKUK 11/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı kusurlu taraf yüksek tazminat ve nafaka ödemeye mahkûm olacaktır. Ama, aynı zamanda, boşanma gerçekleşecektir. Aldatılan eş, şikâyetten vazgeçerse işlem durur. Fakat, zina şikâyeti, diğer eş üzerinde bir tehdit vesilesi olarak kullanılamaz. Biz bunu çok gördük. Kumayı şikâyet ediyor, onu uzaklaştırıyor, sonra şikâyetten vazgeçip gene kocasıyla oturuyor. Böyle biri yeniden şikâyette bulunamaz, çünkü o zaman bir hakkı suistimal etmiş olur." Cehaletin böylesi incir çekirdeğini doldurmayan, muhtevası boş itirazlar. Ve bu itirazları gündeme taşıyan bir medya. Bir ecnebi gazeteciyle konuşuyordum. O da şaşırmış, "Kadın dernekleri niçin zinanın suç olmasına karşı çıkıyor?" diye bana sordu. Ne cevap vereceğimi şaşırdım. Çünkü cehaletin böylesini izah etmek mümkün değil. *********************************************************************** KUMAYA TEŞVİK YASASINA TEPKİ 11/09/2004 Vatan Haber GAYE ERBATUR CANAN ARITMAN TÜRKAN MİÇOOĞULLARI Hükümetin, yeni TCK'da, resmi nikahlı eşin üstüne kuma alana verilen hapis cezasını indirmesini CHP'li kadın milletvekilleri ve hukukçular topa tuttu Hükümetin, yeni TCK'da, resmi nikahlı eşin üstüne kuma alana verilen hapis cezasını indirmesini CHP'li kadın milletvekilleri ve hukukçular topa tuttu. İşte tepkiler: Cezanın indirilmesi değil artırılması lazım *İzmir Milletvekili Canan Arıtman: Nüfusun çok önemli bir bölümü imam nikahlı. Kesinlikle önlenmesi gereken bir durum. İki eşli, dört eşli erkek sayısı çok fazla. Bu kadının her zaman mağdur olduğu bir durum. Cezanın indirilmesi değil artırılması lazım. Zaten bu cezalar para cezasına çevriliyor ve caydırıcılığı olmuyor. İmzaladığımız bütün uluslararası sözleşmelere aykırı bir durum. İnsan haklarına aykırı düzenleme * Adana Milletvekili Gaye Erbatur: Bir kadın, bir kadın olmadı bir kadın daha.. Bu son derece yanlış. İnsan haklarına aykırı. Sıkıntıyı kadın ve çocuk çekecek. Birinci kadın da çeker kuma da çeker. Cezaların ağırlaştırılması gerekiyor, indirilmesi değil, imam nikahı zaten yasal değil, ikinci eşi önlemek için medeni yasadaki bir düzenleme var. Ve bu tür durumları önlemek için yapılmıştır. Medeni nikah dışında nikah olması yanlış * İzmir Milletvekili Türkan Miçooğlu: Önemli olan Medeni Kanun'dur. Başka bir birliktelik bilmiyoruz. İmanı nikahı diye birşey bilmiyorum. Birlikteliklerde medeni nikah geçerlidir. Medeni nikahın dışında başka bir birliktelik düşünülemez. Bunun adı resmen çifte standart * Ankara Barosu Kadın Hakları Komisyonu Başkanı Esin Özbey: Zina suç olarak düzenlenirken imam nikahı kıyanlar korunarak bir çifte standart sergileniyor. İmam nikahı dediğimiz şey ile zina arasında ilgi kurmak doğru değil. İmam nikahı apayrı bir suç. Ceza Kanunu'nda yerini almış. İmam nikahının suç olması laik toplum düzeni korumak için getirilmiştir. *********************************************************************** ERDOĞAN'DAN DİNÇKÖK'E İLGİNÇ 'NASİHAT' 11/09/2004 Vatan ERDOĞAN'DAN DİNÇKÖK'E İLGİNÇ 'NASİHAT' 11/09/2004 Vatan Haber RECEP TAYYİP ERDOĞAN AYÇA DİNÇKÖK Başbakan'la ilginç diyalog İstanbul iş çevreleri ve Ankara kulislerinde TÜSİAD üyesi Ayça Dinçkök'le Erdoğan arasında yaşanan zina diyaloğu konuşuluyor TÜSİAD Yönetim Kurulu üyelerinin 7 Eylül'de Başbakan Erdoğan'ı ziyaretinin ardından, İstanbul iş çevreleri ve Ankara kulislerinde bu ziyarette yaşanan ilginç bir diyalog konuşuluyor. Yeni Başbakanlık Binası'nda gerçekleşen ziyarete, TÜSİAD Başkanı Ömer Dinçkök ve yönetim kurulu üyeleri katılmıştı. TÜSİAD'ın yönetim kurulu üyeleri arasında Ayça Dinçkök Sandıkçıoğlu da bulunuyordu. Ayça Hanım, TÜSİAD eski başkanlarından Ömer Dinçkök'ün kızı. Yani bünyesinde AKSA Akrilik ve Akmerkez gibi dev sanayi ve ticaret şirketlerini bulunduran büyük bir grubun 3'üncü kuşak sahiplerinden. Ayça Hanım'ın da mensubu bulunduğu Dinçkökler köklü ve zengin bir aile. Televole tarzı programlara konu olmayan, pahalı ama çağdaş ve rafine bir hayat tarzları var. Zevkle döşenmiş görkemli evler, süper lüks tekneler, "creme de la creme" diye tabir edilen kesimin katıldığı davetler... Özetle, herhangi bir İngiliz, Amerikalı ya da İtalyan zengin nasıl yaşıyorsa Dinçkökler'in yaşam tarzı da buna yakın. Ayça Dinçkök yaklaşık 6 yıldır Miss World Güzellik Yarışması'nın Türkiye Temsilcisi Can Sandıkçıoğlu ile evli. İki de çocukları var. Ancak, Çırağan Sarayı'ndaki görkemli bir düğünle başlayan bu evlilik şu sıralarda noktalanmak üzere. İddialara göre, Can Sandıkçıoğlu'nun, 2004 Türkiye ikinci güzeli Fatoş Seğmen'le olan ilişkisi. İddia doğru mudur bilemiyoruz ama konu yürürlükteki Türk Ceza Kanunu'na göre suç sayılmayan "zina". Erdoğan'la, TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi 2 çocuk annesi Ayça Dinçkök Sandıkçıoğlu arasında geçen ilginç diyalogun konusu da zina. Erdoğan'la heyet arasındaki görüşmede sohbet fakir illere teşvik, bütçe, mali disiplinle başlayıp Türkiye-AB ilişkilerine kadar gelir. Tam bu sırada, müzakere tarihi pazarlığına gölge düşüren ve Avrupa ülkelerinin hiç anlam veremediği "zinaya hapis" konusu açılır. Daha önce bu konudaki olumsuz görüşünü yazılı olarak açıklayan TÜSİAD yönetimi çekincelerini sıralarken sözü Ayça Dinçkök Sandıkçıoğlu alır: * Sayın Başbakan. Ben iki çocuk annesiyim. Eşimle boşanma aşamasındayız. Tek çabamız, çocuklarımızın bu boşanmadan etkilenmemesini sağlamak. Hükümetiniz zinayı suç sayıp, hapis cezası getirmeyi planlıyor. Düşünün bu tip olaylarda mahkemeler devreye girecek. Anneler babalar belki hapse girecek. Böyle olaylar çocukların psikolojisini derinden etkiler. Zina sadece boşanma nedeni olursa, çocukları bu tahribattan koruyabiliriz. Ama işin içine mahkemeler, hapisaneler girerse çocukları nasıl koruyacağız? Bu sözler üzerine heyetin gözleri Erdoğan'a çevrilir. Başbakan herkesi şaşırtan kısa bir cevap verir: * Hanımefendi. Siz zinaya hapsin etkilerini düşünmeden önce, eşinizden ayrılmanızın çocuklarınızı nasıl etkileyeceğini tekrar düşünseniz daha doğru olmaz mı? Bu ilginç diyalogu bilen, duyan çevrelerde şimdi tartışma konusu şu: Başbakan; nedeni zina olsun olmasın, çocuklu kadınların eşlerinden ayrılmalarına karşı mı? Eğer ayrılma nedeni zinaysa, bu düşünce zinayı teşvik etmez mi? *********************************************************************** AB YOLUNDA ZİNA İLE GERİ SAYMAK 11/09/2004 AB YOLUNDA ZİNA İLE GERİ SAYMAK 11/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı CANAN BARLAS Büyük koşunun dönüp dolaşıp zina konusu ile duraklama tehlikesi altında olacağını pek beklemiyorduk doğrusu. Yasaların geriye dönük olarak değişeceği, durduğumuz yerde olmayan bir sorunun ortaya çıkması güzel olmadı. Avrupa Parlamentosu Dışişleri Komisyonu Başkanı Alman Elmar Brok, zinayı suç sayan Türkiye'ye AB Komisyonu'nun müzakerelerin başlatılmasını tavsiye etmesinin mümkün olmadığını söylemiş. Zina konusu AB kulislerinin baş konusu olmaya başlamış. Bir taraftan reformlar yaparken, diğer taraftan zinayı suç haline getirmesi çelişkili bir konu olarak değerlendiriliyor anlaşılan. Hiçbir AB ülkesinde zina suç değil. Bu konu diğer insan hakları konularının da yeniden deşilmesine yol açabilir. Başbakan Erdoğan, Türkiye'yi rekor düzeyde büyütüp, enflasyonu yüzde 10'larda tutmak başarısını gösterip AB yolunda istikrarlı ve kararlı bir rol sergilerken, neden duruşunu bozuyor? Bizim mehter takımı epeydir görev başında değildi. Yani iki ileri bir geri ritmini, sadece gerçek mehtercilere bırakıp biz koşmaya başlamıştık. Bu koşu sürerken zina konusunu ele almak nereden çıktı, bunu anlayamadık. Bu konuda yazı yazan bütün köşe yazarlarına baktım, onlar da pek anlayamamış. AKP tabanı için imam nikâhı geçerli olduğundan, orada zina suç değil zaten. Birinci eşin de, eşini mahkemeye vermek işine gelmiyor. Çoluk, çocuk, para, ev meseleleri erkeğin elinde. Kadın kazansa da, erkek parayı elinde tutuyor. Zaten zina yüzünden boşanma sayısı bile 64 kişide kalmış. 30 bin kişi boşanmış ama, sadece 64'ü zina sebebi ile. Bunun da dört tanesi erkek. Bu rakamları önceki gün Ertuğrul Özkök sütununda yazmış, biz de alıntı yapmıştık. Ancak durum onu gösteriyor ki, iktidar bir konuda inat ediyor. Bu, Cumhurbaşkanı'nın, türbanlı Emine Erdoğan'ı, AB yolunda çalışan bir Başbakan eşi bile olsa düğününe çağırmaması gibi bir şey. "Zina sivil bir suçtur" diyen AB Dönem Başkanı Hollanda'nın, Ankara Büyükelçisi Sjoerd Gosses "Bu komisyonu etkiler mi?" sorusundan kaçarak cevap vermiş. Zina yüzünden AB'yi kaçırmak düşüncesi bile komik değil mi? *********************************************************************** ZİNA KADAR.... 11/09/2004 Vatan Köşe Yazısı OKAY GÖNENSİN Türkiye Cumhuriyeti'nin en önemli hukuk reformlarından birinin üzerine bu kez "zina" gölgesi düşürülmeye çalışılıyor. Türk Ceza Kanunu'nda en önemli değişiklikler bu son paket içinde yer alacak ve Türkiye bu kez çağdaş bir ceza kanununa kavuşmuş olacak. Ama birileri dayanamadı, zina diye bir mesele gündeme getirdi ve demokrasi yolunda atılan en önemli adımın içine "şeriat" kokusu soktu. Aslında zina meselesinin bu ölçüde tartışılmasının bile ne kadar abes olduğunu söylemeye gerek yok. Birileri kafayı fena halde bu meseleye takmış. Ülkede "namus"un ceza koymakla kurtulacağını sanıyorlar. Ve yine sanıyorlar ki eğer böyle bir ceza konmazsa herkes haldır huldur zina yapacak. ZİNA KADAR.... 11/09/2004 Vatan Köşe Yazısı * Türkiye'de resmi nikâh olmaksızın imam nikâhı yasaktır, ama isteyen herkes imam nikâhı yapar ve kimse bu yüzden takibe uğramaz. * Türkiye'de çift evlilik yasaktır, ama imam nikâhı sistemiyle, kırsal kesimde biraz varlığı olan hemen her erkek birden fazla kadınla evlidir. Kafa karışık olunca... Şu anda zina meselesi üzerine bu kadar heyecanla gidenler ya iki yüzlüdür ya da cahildir. Türkiye'nin gerçeklerini bilmeden bu konunun üzerine bu şekilde gidilmesini istiyorlarsa cahildirler, bilerek gidiyorlarsa da iki yüzlü ve sahtekârdırlar. * AKP en muhafazakâr tabanına, partinin ilk çıkışındaki "çekirdeğe" yönelik olarak iki yıllık iktidarı boyunca hiçbir gösteri yapamadı. İmam hatiplere üniversiteye girişte avantaj sağlanamadı, türban meselesinin ise yanına bile yaklaşılamadı. En son buldukları da, "mal bulmuş mağribi" gibi sarıldıkları şu zina konusu oldu. * Bu tartışmada esas mesele aslında AKP'nin geleceğe yönelik niyetleridir. Zinayı, şeriattan esinlenmiş bir üslupla kamu suçu yapmak, AKP erkânının geleceğin Türkiye'sine ilişkin kafa karışıklığının önemli kanıtlarından biri olacaktır. * Türkiye Batı'ya doğru, Avrupa Birliği'ne doğru sağlam adımlarla ilerlemeye mi devam edecektir, yoksa abes tartışmalarla, cahillerin kuyuya attığı taşları çıkarmak için uğraşmakla zaman kaybetmeye mi devam edecektir? AKP, bu sorunun cevabını vermek zorundadır. *********************************************************************** AKP'YE ALMAN ELEŞTİRİSİ 11/09/2004 Milliyet Haber AB için Türkiye'ye destek veren Alman politikacılar, 'zina düzenlemesi'ni, "Bütün reformlar Avrupalı görünebilmek için mi yapıldı?" diyerek sert bir şekilde eleştirdi AKP hükümetinin, zinayı cezalandırma girişimi Alman politikacılar tarafından sert dille eleştirildi. Türkiye'nin AB üyeliğine destek veren SPD ve Yeşiller partilerinin yanı sıra, muhafazakâr Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) Partisi Türk hükümetini uyardı. Ana muhalefetteki CDU'nun, Avrupa politikasından sorumlu sözcüsü Peter Hintze, "Bu düzenlemeyle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 'şu ana kadar gerçekleştirdiği bütün reformları', sadece şekil itibariyle Avrupalı görünebilmek için yapılan bir operasyon şüphesi altında bırakıyor" dedi. Hintze, AKP hükümetinin bu yönde bir yasayı kabul etmesinin, Türkiye'nin Avrupa'nın temel değerlerinden uzaklaştığının bir göstergesi olacağını söyledi. Kadın düşmanı yaklaşım CDU'nun Avrupa milletvekili Elma Brok da, "Zinanın suç kapsamına alınması ayrımcılık yasağına karşı bir girişimdir ki, bu da AB üyeliğini engeller. Eğer yasa kabul edilirse, AB Komisyonu Türkiye ile üyelik müzakereleri başlatılması tavsiyesini bir kenara bırakmalı" diye konuştu. SPD / Yeşiller koalisyon hükümeti de zinanın cezalandırılmasını eleştirdi. SPD'nin Türk kökenli milletvekili Lale Akgün, düzenlemenin kadın düşmanı bir yaklaşım taşıdığını, Avrupa'da kabul gören evlilik anlayışına uymadığını kaydetti. Akgün, AB'nin Türkiye'ye eleştirisini AKP'YE ALMAN ELEŞTİRİSİ 11/09/2004 Milliyet Haber daha net şekilde yansıtmasını istedi. Yeşiller'in Avrupa Parlamentosu Milletvekili Cem Özdemir de tasarıyı "otoriter" olarak nitelendirerek, "Zinanın suç sayılmasıyla, şeriat hemen arka kapıdan sokulmuyor. Burada daha çok, insanlar arasındaki ilişkileri yasalarla düzenleme düşüncesi yatıyor" dedi. Le Figaro da eleştirdi Fransa'da yayımlanan Le Figaro gazetesinde de, "Türk hükümetinin hassas bir dönemde önemli risk aldığı" yorumu yapıldı. "Avrupalılar, Ankara tarafından istenen zina yasasını kınıyor" başlığıyla verilen haberde, "AB Komisyonu'nun gelecek ay yayımlayacağı rapor öncesinde, hassas bir dönemde önemli risk alan Türk hükümetinin davranışını anlamakta güçlük çekiyoruz" denildi. Haberde, "Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin adaylığına karşı çıkanlara güçlü gerekçeler vererek, sanki ateşle oynamaktan zevk alıyor" ifadesi yer aldı. AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Günter Verheugen'in, konuyla ilgili, "Bu bir şaka olmalı" sözlerine de dikkat çekilen haberde, Türkiye'den, zina konusundaki görüşlere geniş yer verildi. *********************************************************************** AB'YE MAYIN 11/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı GÜNERİ CIVAOĞLU Zina tartışmasında "bin akıllının çıkaramayacağı bir taşı atanı" aradım. Yeni TCK tasarısında hiç olmayan, "zinaya hapis cezası" için durup dururken nereden çıktı bu önerge? AB'den tarih almanın kritik eşiğine böyle bir patlayıcıyı kim ve neden koymak istiyor? Bu önergeyi veren milletvekili kim? Ben öyle biri miyim? İlk aldığım isim AKP Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü. Konuştuk. Yukarıdaki soruları sıraladım. Türkiye'nin AB'ye girişini son anda çelmelemek gibi ağır bir suçlanma olasılığından tedirgindi. "Bende öyle bir adam hali var mı hiç?" diye göğüsledi. "Aslında bu konuda yorum yapmamak kararı aldım" dedi ve olayı - yorumsuz - anlattı. "Hükümetten gelen tasarıda, zinaya ceza maddesi yoktu. Tasarı önce alt komisyonda görüşüldü. Ben alt komisyon başkanıyım. Orada da böyle bir öneri gelmedi. Kabul edilen tasarı metninde, zinaya hapis cezası maddesi yoktu. Sonra, o tasarı metni, komisyonda görüşüldü, oylandı. Kabul edilen tasarıda da zinaya hapis için bir kelime bile yoktu. Bir süre geçti... Bize Başbakan dahil, yukarıdan, - zinaya hapis öngören bir önerge hazırlamamız - isteği geldi. Tasarı genel kurulda konuşulurken, metne bu önergedeki - ceza - maddesinin eklenmesi düşünülüyor. Biz de bu önergeyi hazırlıyoruz." İşte bu... Soğuk yemek Ancak, bu da yeterli değildi. Bir başka parmak izi daha var. AKP Konya Milletvekili Ahmet Büyükakkaşlar'ın da "zinaya hapis cezası" öngören önergeyi verdiği söyleniyordu. Araştırdım. Doğru... Ama... Büyükakkaşlar bu önergeyi 3 Ekim 2003'te vermiş. Yani, bir yıldan daha AB'YE MAYIN 11/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı önce. O zaman bu TCK'da AB ile uyum yasa tasarısı hazırlanmış değil ki! Eğer Büyükakkaşlar'ın önergesi bu denli gerçekçi idiyse neden tasarı hazırlanırken tek kelimeyle bile metinde yer almadı? Büyükakkaşlar'ın önergesi çoktan soğumuş bir yemek. Neden Alt Komisyon Başkanı AKP Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü'den de "zinaya ceza" için ayrıca bir önerge hazırlanması istenmiş? Büyükakkaşlar'ın önergesinde, zina yapan kadın ve erkeğe 6 aydan 3 yıla kadar hapis öngörülüyor. Nikahlı oldukları halde ayrı yaşıyorlarsa ceza 3 aydan 1 yıla kadar indiriliyor. Suç, sadece karı ya da kocanın şikayetiyle gerçekleşmiş sayılıyor. Suç, yataklık yapanları da kapsıyor. ( Sözgelişi otel sahibini de...) Tutarsız Yani... Bütün bunlar AKP'nin iki iddiasının gerçek dışı olduğunu ortaya koymakta: 1- "Anadolu kadını böyle istiyor" iddiası... Oysa gerçek... Büyükakkaşlar 1 yıl önce böyle istemiş... Eğer Anadolu kadını böyle istemiş olsaydı, Büyükakkaşlar'ın önergesi de 1 yıl önce verildiği halde, "zinaya hapis cezası" neden hükümetin tasarısında yer almamıştı? Neden Köylü'ye önerge ısmarlanmış? 2- Kadının onurunu, ailenin bütünlüğünü korumak iddiasının boşlukta kalması... Öyle bir boşluk yoksa, "zinaya hapis cezasının" - kendi zihniyetleri gereği - hükümet tasarısında, daha ilk hazırlanışından itibaren bulunması gerekirdi. Esrar Bütün bunlardan sonra bir soru: AKP ne yapmak istiyor? Çok sığ bir görüş şöyle: "Bunlar başta askeri siyasette devre dışı bırakmak üzere, uyum yasalarını ve düzenlemeleri yaptılar. Artık, değneksiz köy oluştu. Türkiye'yi istedikleri gibi yönetecek hale geldiler. Baştan beri sadece oyun olan AB yaklaşımını zinaya hapis maddesiyle kundaklıyorlar." Buna katılmıyorum. Hem abartılmış haksızlıktır... Hem de gerçekçi değil. AB'den tarih alınamazsa, bütün uyum yasaları ve uygulamaları, "bumerang" gibi döner AKP'nin kafasına vurur. Bunu iyi bilirler. Ama... AB'den tam tarih almanın eşiğinde, kalemize, kendi kalemize gol atacak bu girişimin nedenini de çözebilmiş değilim. Le Figaro gazetesinin uyarısına dikkat: "Türk Başbakanı, Türkiye'nin AB adaylığına karşı çıkanlara güçlü argüman vererek, ateşle oynuyor..." Ben "bu hatalı adımın atılmayacağına" inanmak istiyorum. Bu, iktidarın bilek güreşi değil, AB için "tek bilek" olmamız sorunudur. g.civaoglu@milliyet.com.tr *********************************************************************** TACİZDEN ŞİKAYETE HAKLARI VAR MI? 11/09/2004 Yeni Asya Köşe Yazısı FARUK ÇAKIR 'Zina ' tartışması dallanıp budaklanarak devam ediyor. "Zina"nın kanunla yasaklanmasına karşı çıkanların bir kısmı, "Zina çirkindir, ama bunu kanunla yasaklayıp ceza getirmeyelim" derken, bir kısmı da 'zina'nın çirkin ve kötü bir fiil olduğunu daha başında kabul etmiyor. TACİZDEN ŞİKAYETE HAKLARI VAR MI? 11/09/2004 Yeni Asya Köşe Yazısı "Zina"ya özgürlük isteyenler, neredeyse bu çirkin fiili AB'ye üyelik için Türkiye'nin önüne konulmuş bulunan Kopenhag Siyasî Kriterleri arasındaki bir madde gibi sayacaklar. "Zina serbest olursa AB'ye gireriz, yasaklanırsa gire- meyiz" gibi çok yanlış bir fikri "d6ğru bilgi" diye kamuoyuna sunuyorlar. Bu çirkin fiili savunan gazetelerde yazılar yazanlar, en azından kendi gazetelerinde yer alan 'taciz' haberlerini de mi görmüyorlar? Gün geçmiyor ki bir 'taciz skandali' patlatılıyor. Gazetelerin 3. sayfalan; taciz, aldatma gibi fiil ve bunların neticesinde işlenen suçlarla ilgili haberlerle dolu değil mi? Bir yandan taciz ve aldatma gibi fiilleri tenkid ediyorlar, öte yandan da yorumlarıyla bu yolda ilerlemek isteyenlerin önlerini açıyorlar. "Taciz," zina için atılan ya da atılmak istenen ilk adım olarak değerlendirilemez mi? Öyleyse sadece 'zina'ya giden yollan kötü göstermek yeter mi? "Zina"ya varan bütün yollar kötü ve çirkin olmakla birlikte, en çirkini muhakkak ki varılmak istenen yerdir. İşte tam da bunun için İslam, "Zinaya yaklaşmayın" diyerek o yolu en başta kapatıyor. (İsra Suresi, 32. ayet.) Taciz tartışmalarının en yoğun yaşandığı grup ise sporcu camiası. Hemen her yıl benzer 'taciz' skandalları yaşanıyor. Son skandal da iddiaya göre halterde yaşanmış. İddia sahipleri ve suçlanan kişi ya da kişilerin ne \ledigi bizim açımızdan çok önemli değil. Üzücü olan böyle hadiselerin yaşanıyor olması. (Skandalla ilgili iddialar 10 Eylül 2004 tarihli Vatan'da yer aldı) Aslında bütün bu çirkinliklerin başında açık saçıklık; yani müstehcenlik geliyor. 3 yıl önce yapılan bir ankette de sporcuların 'taciz'den yana dertli oldukları ortaya çıkmıştı. Sözkonusu anketi kısaca hatırlatalım: Ankara Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulundan iki öğretim görevlisi ile GATA'dan bir öğretim görevlisi 10 branşta 356 "elit" bayan sporcuyla anket yapmış. Ankete katılanların yüzde 56.2'si cinsel tacize uğradığını belirtmiş. Bunların bir kısmı spor hayati boyunca 1-2 defa tacize uğradığının ifade e-derken bir kısmı da devamlı taciz edildiklerini söylemişler. Dikkat çeken bir nokta da, ankete katlan sporcuların yüzde 45.5'i; spor kıyafetleriyle taciz edilme arasında ilişki olduğunu kabul ediyormuş. (Anketle ilgili değerlendirme 25 Mart 2001 tarihli yazımızda yer almış.) O zaman da ifade etmeye çalıştığımız gibi, ankete katılanların 'taciz edildik' diyenlerin oranı hiç de hafife alınır sayıda değil. Çünkü bir çok sporcu taciz edildikleri halde 'taciz edildik' diyemez, bunu mümkün olduğu kadar gizlemek ister. Nitekim, yeni skandalla ilgili olarak açıklama yapan sporcular, "Açıklama yapmak için neden bu kadar beklediniz?" diye soranlara, "14-15 yaşında bir kız o zaman bunları nasıl, kime anlatabilirdi?" diyormuş. (Vatan, 10 Eylül 2004) 2001'de yapılan anketi bir de bu itirafların ışığında yorumlamak gerekmez mi? "Zinaya özgürlük" isteyenler, bir de bu anketleri ve patlayan "taciz skandallan"nı düşünseler... Ha, "taciz" ayrı, "zina" ayrı deyip, daha kötü olan "zina"yı masum görüp ve öyle göstermek istiyorlarsa artık onlara söylenecek söz de kalmıyor. Gazete manşetlerine yansıyan bu skandallar, en başta kadınların haklarını savunduklarını iddia eden feministlere görev düştüğünü gösterir. Müstehcen kıyafetlerin eninde sonunda tacizle neticeleneceğini bilmek için aslında bu skandalların patlamasını beklemeye de gerek yoktu, işin tabiatında bu var. Patlayan skandallar gazete sayfalarında unutulup gidecek mi? Yoksa "aydın"ların aklını başına getirecek mi? Çıkmayan candan umut kesilmezmiş... TACİZDEN ŞİKAYETE HAKLARI VAR MI? 11/09/2004 Yeni Asya Köşe Yazısı *********************************************************************** AKP'Yİ YİNE RAHAT SIKTI 11/09/2004 Posta Köşe Yazısı MEHMET ALİ BİRAND İnsan inanamıyor. AKP neden en olmadık zamanlarda başına dert açmaktan hoşlanır? Üstelik yeni de değil. Daha önceki örnekler de var. En olmadık, en gereksiz bir aşamada en zor sorunları ortaya atmakta ve büyük tartışmalar başlatmakta ustalar YÖK, Türban, İmam Hatipler ile ilgili tartışmalar da aynı değil miydi? Ortada fol-yumurta yokken, bu konuları açmış ve sonunda altından kalkamayacaklarını anlayınca da geri adım atmışlardı. Üstelik tam o dönemlerde Kıbrıs çözümü ve reform paketleriyle ilgili fırtınalar esiyordu. Hükümet böylesine önemli, hayati konularla boğazlaşırken başına yeni sorunlar çıkarmıştı. İşte şimdi de, ortaya ZİNA tartışmasını attılar. Neden çıktı? Nasıl çıktı? Kimden kaynaklandı? Bir türlü anlaşılamadı. Sanki birkaç ay beklenemez miydi? Tam, Avrupa Birliği ile ilgili olarak hayati önemdeki bir rapor yayınlanmak üzeriydi ki, ZİNA sorunu kavgası başladı. Bunun AKP'ye ne kazandıracağı da hiç belli değil. AKP'yi yönetenler ya "zamanlamanın ne anlama geldiği" bilmiyorlar veya biz hiçbir şey anlamıyoruz... *********************************************************************** EVLİNİNKİ ZİNA DA BEKARINKİ NE? 11/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı RESUL TOSUN Zinanın çağdaşlık adına, özgürlük adına, demokrasi adına, hak hukuk adına insanı şaşırtacak kadar çok destekleyicisi var. Bizim toplumumuzun genel kanaatine göre zina kötüdür, çirkindir, gayri ahlakidir. Zina zinadır. Zina normal olan her insan için yüz kızartıcıdır, utanç vericidir, mide bulandırıcıdır, mürüvveti zedeleyicidir. Türkiye insanının çoğu zinaya bu gözle bakar. Zina suç mudur değil midir? Ya da suç olmalı mı olmamalı mı? Zinanın cezasını konuşmadan önce bu sorunun cevabını bulmalıyız. Bizce gayri ahlaki sayılan bu fiilin suç olmadığını, aksine zinanın çağdaşlık olduğunu savunanlar var. Zinanın suç sayılmadığı toplumları örnek göstererek bizde de suç sayılmaması gerektiğini söylüyorlar. Bir fikirdir, saygı duyulmalıdır. Zinanın suç olması gerektiğini söyleyenler de toplumun duyarlılıklarını gerekçe olarak göstermekte ve muhafazakarlığın gereği olarak bu düşünceyi savunmaktadırlar. Bu da farklı bir fikirdir bu fikre de başkalarının saygılı olması gerekir. Zinayı suç olmaktan çıkaralım diyenlerin talebi gayet açık ve net. Suç olmasın diyorlar. Dolayısıyla suçun mahiyetini de tartışmaya gerek görmüyorlar. Ama suç olduğunu savunanların zina suçuna getirdikleri tanım bana EVLİNİNKİ ZİNA DA BEKARINKİ NE? 11/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı gerçekçi, adil ve eşitlikçi görünmüyor. Aksine toplum değerlerine ters üstelik de ayırımcı bir tanım olarak görünüyor. İptal edilen TCK'nın zinayı suç sayan maddesi zaten adaletsizliğin ta kendisiydi. Zina eden "karı"yı cezalandırıyor ama kocaya hiçbir müeyyide getirmiyordu. Kadını hakikaten ikinci sınıf bir varlık gibi görüyordu. Kim hangi sakat mantıkla bu maddeyi düzenledi bilmiyorum ama şu anda cezadan yana olanların basına yansıyan mantıkları da tıpkı iptal edilen yasa maddesi gibi ayırımcı bir mantık olarak görünüyor. Bir defa nikahsız cinsel ilişki diye özetleyeceğimiz fiili kim işlerse işlesin zina olduğunu kabul etmemiz gerekir. Toplumumuzda zina evli ya da bekar olsun her kadının ve her erkeğin nikahsız ilişkisidir. Yani toplumumuz nikahsız ilişkiye giren evli çiftin fiilini zina görüp bekar ya da dul olanların nikahsız ilişkisini meşru olarak görmez. İster bekar olsun ister evli olsun nikahsız cinsel ilişki zinadır. Ama yapılan tanımlamalardan ve tartışmalardan anlıyoruz ki sadece evli çiftler nikahsız ilişkiye girerse zina olur, bekar ya da dullar girerse zina olmaz. Bu anlayış bu kavrayış ve tanım eksiktir, yanlıştır, adaletsizdir, haksızlıktır ve nikahsız ilişkiyi teşviktir. İsmi lazım değil hepiniz çok iyi tanıyorsunuz, kendisini sanatçı zanneden bir zampara bu eksik anlayıştan yola çıkarak televizyona verdiği beyanatta, "Ben zinadan korktuğum için evlenmiyorum." diyor. Yani adam başkalarıyla cinsel ilişkiye giriyormuş, bunu meşru sayıyor, bu fiili sürdürmek için de evlilik yapmıyormuş, çünkü evli erkek olursa irtikap ettiği bu fiil zina olurmuş. Evli erkek ve kadınların nikahsız ilişkileri ne kadar zina ise bekar ve dulların nikahsız cinsel ilişkisi de o kadar zinadır. Evli çiftlerin nikahsız cinsel ilişkisi toplum nazarında ne kadar çirkinse bekarların cinsel ilişkisi de o kadar çirkindir. Eğer zina suç sayılacaksa toplumun kabullerinden yola çıkarak evli bekar ayrımı yapmadan zina eden herkesi kapsamalıdır. Aksi takdirde bekarların bu yola sapmalarının meşru ve ahlaki olduğu neticesi çıkar ki toplumumuz açısından bu kabul edilecek bir yaklaşım olmaz. Uyuşturucu kullanmak evlilere yasak bekarlara serbest; silah kaçakçılığı evliler için suç bekarlar için erdemdir denemeyeceği gibi zina da eğer suç olarak tanımlanacaksa evli için çirkin, kötü gayri ahlaki, bekar için normaldir denemez. Evlilik akdinin ihlalini gerekçe olarak göstermek de belki teknik olarak makuldür ama toplum nezdinde bir anlamı yoktur. Eğer bu kötü fiil evliler için suç sayılacak, ama bekarlar ve genelevlerde bu işi yapanlar için suç sayılmayacaksa bu düzenlemenin inandırıcı bir mantığı olmayacaktır. Bir şey suç ilan edilecekse evli-bekar, kadın-erkek, yerli-yabancı gibi bir ayırım yapılmadan suç ilan edilmelidir. Değilse insanların bir kısmına masum öteki kısmına suçlu muamelesi yapılmamalıdır. Evli ile bekara uygulanacak müeyyide elbette aynı olmamalıdır ama ben cezayı değil önce suç mudur değil midir onu net bir şekilde açıklığa kavuşturmak lazımdır diyorum. *********************************************************************** ZOR NOKTAYA DOĞRU... 11/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı AHMET TAŞGETİREN -Hükümet zina konusunda zor bir noktaya doğru ilerliyor. Zor nokta, bir ZOR NOKTAYA DOĞRU... 11/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı kere daha, eski ifadeyle "iktidarını ika edememe - yerine getirememe" noktasıdır. -Hükümet, halkın büyük kısmının (yüzde 80'inin) zinanın suç olmasından yana olduğunu, kendilerinin de bu halk talebini hayata geçirmeye çalıştıklarını söylerken haklıdır. Halk nezdinde zinanın suç olması, zinanın gerek dini, gerek örfi, gerek insani açıdan kabul edilemez olması ile ilgilidir. Halk zinayı o kadar kötü görür ki, ona sınırlı hapis cezalarından öte çok daha ağır cezalar verilmesinde sakınca görmez. TV'lerin sokak röportajlarında "canı çıksın"lardan, "asmalı onları"ya kadar özellikle kadın tepkilerini seyredip duruyoruz. -Hükümet, zinanın suç olmasını kadınların mağduriyetini önleme amacıyla istediklerini söylerken de bana göre samimidir. Samimidir, şunun için: Türkiye'de kadın zina ederse onun için daha kanun önüne gelmeden cezalardan ceza beğenmek zor değildir. Ancak erkek zina ederse, bunun müeyyidesi neredeyse yok gibidir. Şayet zina "hapislik suç" haline gelirse, erkek üzerinde de belki - muhtemelen bir caydırıcı nitelik arzedebilir. Buradaki "belki" de çok zayıf bir ihtimali ifade etmektedir, çünkü bu kanunun gerçekten uygulanıp uygulanamayacağı belli değildir, onu da belirtmek lazım. -Hükümetin zina ile ilgili tavrının "islami refleks" olduğu düşüncesi sadece hükümeti bu alanda sıkıştırma amacı taşıyan bir suçlama niteliğindedir. İslami refleksin pusuya yatıp, "hadi fırsat düştü şu zinayı suç haline getirelim" gibi bir tavır içinde olduğu iddiası, "İslam yola ceza ile çıkar" kanaatini beslemek için oluşturulmuş çok kötü bir propagandadır. Ben düşünüyorum ki İslam, zina konusunda değer yargıları aşınmış zihinleri yeniden inşa etmeden cezadan işe başlamaz. -Türkiye'de, zinayı önemsemeyen, gündeminde zina bulunmayan ve cinsel hayatı hiçbir kurala bağlı olmaksızın şekillenen bir zümre vardır ve bu kesimin, cinsel hayatı sınırlayan her türlü kuralı reddeden bir tavır koyması tabiidir. -Yine Türkiye'de kendi aile ve cinsel hayatında ölçüler bulunmakla ve hatta bu ölçüler, İslam'ın çerçevesine uyum gösteriyor olmakla birlikte, İslam'ı bir hayat tarzı olarak dışladığı, onun yerine laikliği bir hayat tarzı olarak benimsediği için, zinaya ilişkin suç oluşturucu hükümlerin İslam'a yöneliş anlamı taşıyacağı düşüncesiyle bunlara karşı çıkan bir kesim de vardır. -Bir de, liberalliği, kuralsız bir hayat olarak algılayan ve her türlü sınırlamayı dışlayan bir kesim var ki, onlar da, zina konusunda bana göre garip bir "özgürlükçülük" çizgisi tutturuyorlar. -Bir başka çerçeve, Avrupa'nın çerçevesidir. Türkiye'de halkın hayat çerçevesine İslam'ın belirleyici etkisi, zina konusunda da belirli bir duyarlılık oluşturuyor, demiştik. Avrupa'da din, toplum hayatında etkisini önemli ölçüde kaybetmiştir. Hala dindar insanlar vardır ama, sayıları azalmıştır. Bu dindar insanların zina konusunda, dindar bir Müslümana yakın ölçüde duyarlı olacağını tahmin etmek zor değil. Çünkü Yahudilik de Hristiyanlık da, zinayı yasaklayan dinlerdir. Ancak, Avrupa'da, dinin etkisini önemli ölçüde yitirdiğini söylediğimiz toplum kesimlerinde, cinsel sınırlamaların da büyük ölçüde aşındığı bir vakıadır. Daha önceki yazılarımda, en uç cinsel tercihlerin yaygınlaştığını, kamu yöneticilerini bile etkilediğini ifade etmiştim. Buna dair yasal kolaylıklar sağlanıyor. Böyle bir toplumda dindar insanlara sadece, bir "felaket habercisi" gibi gördüğü olan bitene müdahale edemediği için "hayıflanmak" düşüyor. -Türkiye'de "zinanın suç sayılması" konusundaki eğilim, Avrupa'daki dindar kesimlerin değerlendirmesine sunulsaydı, olumlu karşılanıp, ZOR NOKTAYA DOĞRU... 11/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı Türkiye'nin AB yolculuğunda da bir engel teşkil etmeyebilirdi. Ancak bir, bu kesim Avrupa'da çoğunluğu oluşturmuyor, iki, kamuoyunu biçimlendiremiyor, üç, Türkiye'nin AB ile ilişkilerini bu dindar eğilim yerine, İslam konusunda da rezervleri bulunan, belki ahlaki gevşemeyi, Türkiye'nin kültürel dönüşmesi için fırsat olarak değerlendiren çevreler değerlendiriyor. -Muhtemel ki zina düzenlemesi AB ile ilişkilerde sorun olacak. Bunu Gunter Verheugen'in sözlerinden anlıyoruz. Verheugen "Bu, Türkiye'nin İslam'a açılışı gibi değerlendirilebilir" rezervini koyuyor. -Hükümet, AB'den bir tepki alırsa ne yapar? Son tahlilde zina konusunu "Ya AB ya zina düzenlemesi" tarzında görmeyeceği açık. O zaman ne yapacak? -İşte "zor noktaya gidiş" dediğim şey bu. -Burada hükümeti rahatlatacak tek şey, AB'nin "Türkiye böyle bazı konularda kendi toplumunun özel duyarlılığını sergileyibilir" tarzında bir tavır geliştirmesidir. Bunun için de toplumun, bu düzenlemeyi benimseyen ve hükümetin yüzde 80 diye nitelediği kesiminin AB'ye tavrını bildirmesidir. Şu anda bu da görülmüyor. Aksine, kamuyounda, "zina suç olmasın" seslerinin daha yüksek çıktığı gözleniyor. Bu durumda AB Türkiye adına kimin sesini dinleyecek? Ak Parti kadrolarına yönelik "İslamcı" nitelemeleri de her fırsatta tekrarlanırken... -AB karşı çıkar, hükümet de geri adım atarsa, ya da şu an, sesi yüksek çıkan çevrelerin tepkisi sonucu düzenlemeden vazgeçerse, iktidarın iktidarından geriye ne kalır? -Yoksa çıkış yolu, TCK'yı çıkarıp, zina düzenlemesinin Cumhurbaşkanı'nın vetosu ile yasa bütününden çıkarılması mıdır? -Yoksa hükümet, "Ne olursa olsun, Ak Parti doğru yerde durmanın meyvesini toplayacak" noktasında mıdır? *********************************************************************** AK PARTİ İÇİN TEK ALTERNATİF LİBERAL DEMOKRASİDİR 11/09/2004 Sabah Köşe Yazısı MEHMET BARLAS Başbakan Tayyip Erdoğan'a da, onun liderliğindeki başarılı icraata da destek verilmesini, AK Parti'nin beyin takımı yanlış yorumlayıp, "Biz ne yaparsak yapalım, bunlar bize mecbur" veya "Bizim alternatifimiz yok ki" biçiminde değerlendirmek hatasına düşmemeliler. Özellikle de AK Parti'nin sağ kanadı bu kamuoyu desteğini istismar edip, partilerini "Zina" konusunda görüldüğü gibi, "Milli Görüş"çülerle mukaddesatçılık yarışına sokmaya asla kalkmamalı. Başbakan Erdoğan da bir esnaf ziyaretinde kendisine yansıtılan düşüncelere bakıp, "Halk zinanın hapisle cezalandırılmasını istiyor" diye acele yargılara varmamalı. Hatırlamalı ki, 1999 seçimleri öncesinde de, Devlet Bahçeli'nin temasta bulunduğu kesimlerin hepsi, "Abdullah Öcalan idam edilmeli" diyorlardı. Eğer siyasal vizyon eksikliğinizi ve dünya gerçeklerini algılamadaki yeteneksizliğinizi, kendinize taban olarak gördüğünüz bazı kesimlerin duygusal söylemleri ile kapatmaya kalkarsanız, sonunda açmazdan açmaza sürüklenmek durumunda kalırsınız. Ve bütün dünya hayranlıkla "Türkiye amma da kararlı biçimde demokratikleşiyor ve Avrupa hukukuna uyum gösteriyor" derken, bir Ceza Kanunu taslağıyla, Verheugen'ın söylediği gibi "Yasak olmaktan çıkarılmış AK PARTİ İÇİN TEK ALTERNATİF LİBERAL DEMOKRASİDİR 11/09/2004 Sabah Köşe Yazısı olan bir konunun tekrar gündeme getirilmesi din adına yapıldığı izlenimini yaratıyor" şeklindeki eleştirilere hedef olursunuz. AK Parti iktidarının kadroları asla "Biz kimsenin yapamadıklarını yaptık" şeklindeki bir abartılı övünmeye düşmemeliler. Çünkü başarılan ne kadar iş varsa, ondan daha kat kat fazla sorunu bulunmakta Türkiye'nin. Ayrıca bazı başarıların da gecikmeli gerçekleştiği bilinmeli ve bundan sonra da aynı gecikmeler sahnelenmemeli... Örneğin AK Parti iktidar olduktan hemen sonra 2003 yılı başında, Türkiye ve Kıbrıs Türkleri Annan Planı'nı kabul etselerdi, bugün Kuzey Kıbrıs'ın iki arada kalmış konumu gündemde olmazdı. Bu iş son noktaya bırakıldığı için şimdi sadece Kıbrıslı Rumlar AB içinde ve Türkiye, Gümrük Birliği'ni Kıbrıslı Rumlar'a uygulamamak garipliği yüzünden, AB ile gerginlik yaşamakta. Yani bir işi başarmak kadar, o işi zamanında başarmak da önemlidir. Aynı şekilde bir iktidar, devletteki ve toplumdaki kadroları "O bizden değil" diye sürekli ayırıp, onlardan gelen her sese ve öneriye kulağını tıkarsa, sonunda yalnız kalır. Örneği, YÖK'ün başına Kemal Gürüz'den sonra gelen Erdoğan Teziç'le de diyalogun koparılmasından verebiliriz. Bakın işte... Erdoğan Teziç yönetimindeki YÖK, İstanbul Üniversitesi'nin rektörü Kemal Alemdaroğlu ile karşı karşıya. Burada Teziç, Alemdaroğlu'nun laikçi ideolojisine değil, hukukun üstünlüğüne olan özensizliğine bakıp tutumunu belirliyor. Demek bu kavramların zemininde kurulacak bir diyalogda, iktidar-YÖK çatışması olmayabilirdi. Bu satırların yazarı her zaman, seçilmiş iktidarların meşruiyetini, liberal demokrasinin erdemlerini, oligarşilere ve militarizme karşı savunmayı insan olmanın gereği olarak görür. Ama seçilmiş iktidarların da demokratik katılıma, çağdaş değerlere, evrensel hukuk ve insanlık anlayışına özen göstermeleri, onlar için insanlığın gerekleridir. Bu yüzyıl, ideolojik saplantıların antika olduğu bir çağın da başlangıcı. Başka türlü saplantıların fark ettirilmeden egemen olması ise hiç mümkün değil. *********************************************************************** YENİ DÜNYA DÜZENİ VE ZİNA 11/09/2004 Ortadoğu Köşe Yazısı AHMET ÇAKAR ZİNAYI suç telakki etmeyen, her an zinaya, başka bir deyişle fuhuşa hazır bir varlık demektir. AB'yi teşkil eden üye milletler topluluğu adına konuşan bazı ağızlar zinayı yasadışı görmemekte, yani zinayı meşrulaştıran beyanlarda bulunmaktadırlar. Bu beyanlara göre tüm Avrupa nüfusunun namus ve iffet kavramlarını ayaklar altına alan namussuzlar topluluğu olduğuna dair kanaat sahibi olmaya başlayacağız neredeyse. Fakat ne işin aslı böyledir. Ne de gerçekler. Hala Avrupa'nın birçok ülkelerinde namus cinayetleri işlenmektedir. Kiliselerin günah . çıkarma odaklarında zina yapıldığından dolayı binlerce insan papazlar karşısında ter dökerek günah çıkarmaktadırlar. Dinsiz toplum yeryüzünde yoktur. Avrupa'da yaşayan milletlerin tamamı YENİ DÜNYA DÜZENİ VE ZİNA 11/09/2004 Ortadoğu Köşe Yazısı Hıristiyandır. Ve tüm Hıristiyan kadınlar Meryem Ana'nın bekaretinde masumiyetlerini korumaya gayret gösterirler. Mesele dışardan görüldüğü gibi değildir. Avrupa'nın da muhafazakar ve dindar insan sayısı ahlakdışı yaşayanlardan fazladır. Aksi takdirde aile ve toplum düzenini korumak mümkün olabilir mi? Siyonizmin ataist felsefesiyle tahrip ettiği Avrupa ahlaki ne kadar çökerse çoksun, zinaya muhatap kılınmak istenen kadın ve erkeğin fıtratı değişmez. Erkek yaratılmış bir canlı varlık dişisini kıskanır. Bırakın meselenin dini, ahlaki ve hukuki boyutunu insanın yaradılışında varolan bu duygu tesadüfen yaratılmış bir duygu değildir. "İnsanoğlu'nun tabiatında cezaya mahkum edilen zina insanlık alemini hayvan vasfına indirgemeye çalışan küresel emperyalizmin zinayı meşrulaştırma projesinden başka bir şey değildir." Her insan topluluğunun hukuk düzeninin temelinde din vardır. Tüm dinler zinayı yasaklamış cezalandırmaya tabii tutmuştur. Özellikle İslam, ve ehli kitap sahibi milletlerin tamamı zina konusunda duyarlı ve hassastır. AB'ye üye milletlerin hukukunda zina suç olmaktan ne ölçüde çıkarılmıştır, araştırmadan konuşmak abestir. Fakat şu husus kesinlikle doğrudur. Hiçbir millet zinayı ve fuhuşu teşvik eden tavsiye eden bir yasaya sahip değildir. Ahlaksızlığı, kültürüne esas almış hiçbir millet olamaz. Milletlerin ahlakı bozulabilir. Fakat ahlakları bozulan milletlerin hiçbirisi, halk tabiriyle söylersek, boynuzlu erkeklerle, erkeğine ihanet eden kadınlardan müteşekkil bir toplum hayatına asla özenmez. NOT: DEVAMI TARANMAMIŞ MEHTAP TAM OLARAK BİR TARAYABİLSE İYİ OLACAK *********************************************************************** BİR İCRAAT OLSA 11/09/2004 Milli Gazete Köşe Yazısı NECATİ TUNCER AKPHükümetinin icraatlarını arıyorum gazete sayfalarında. Oy vermiş seçmenlerinin bekleyiş sürelerini uzatacak, umut ışığı cümleler arıyorum hiç değilse, yetkili kıldıklarının ağzından. Lakin, yok! Zehir gemisi batar İskenderun limanında. Hükümetin ancak haberi olur; tıpkı bizim gibi, medyamız gibi... Ve malum cümleler: Gereken yapılacaktır, inceleme başlatıldı vesaire. Sanki denize yayılan o zehir kendini yok edecek böyle demeçleri duyunca... Neden gündeme geldi bu zina meselesi, böyle tartışılması acil ihtiyaç mı idi? Bilen yok. Benzer bir tartışmayı Özal hükümetleri zamanında da bakan olan Sayın Cemil Çiçek'in flört yapma üzerine söylediği bir söz üzerine de yaşamıştık. AKPne kazanacak, bu ülke ne kazanacak bu tartışmalardan? Hükümetin Dışişleri Bakanı Sayın Gül de memnun değil. Tartışma çok kötü biçimde yapılıyor, diyor. İyi ama, bunu düzeltmek kime düşer? "Elindeki medya organlarını silah gibi kullananlar var" diyen kartel BİR İCRAAT OLSA 11/09/2004 Milli Gazete Köşe Yazısı medyası patronu ile iyi ilişkiler içinde değil mi idiniz? Ona bir sorsanız, bir gösteriverseniz gazetelerini... Milletvekili arkadaşlarımızın nerede ata bineceği biliniyorsa medya tarafından ve nasıl düştükleri aynen fotoğraflanıyorsa, oluşturduğunuz bu sıcak ilişkiden gereğini gereği kadar yararlanmıyorsunuz demektir. Medyayı bu ülkenin insanlarına niçin şikayet ediyorsunuz ki? Bu ülkenin insanları ülkelerindeki medyadan memnun olsalardı, nüfusa göre satış rakamları bir Afrika ülkesine mi eşit olurdu? Bu ülkenin insanları sizi seçtiler ya. Daha ne yapacaklar da tartışmalar düzeyli (!)olacak? Olumlu icraatınız vardı da haberdar mı etmediler. Sayfalarını doldurmak için attan düşme meraklısı mensuplarınızı adım adım takip ettiklerine göre... Son olarak şunu hatırlatalım Sayın Gül'e: Bu ülkenin insanları ne tartışmalardan memnun, ne de hükümetten. Bakmayın anar, kanar, yanar, döner anketçi kuruluşların dediklerine... *********************************************************************** AKP HAPİS CEZASI İÇİN İNAT ETMEYİ BIRAKSIN 11/09/2004 Hürriyet Haber DENİZ BAYKAL CHP Lideri Deniz Baykal, AKP’nin zinaya hapis cezası getirilmesi konusundaki ısrarının, toplumda ve AB çevrelerinde tedirginlik yarattığını belirterek, ‘AKP dayatma ve inattan vazgeçmelidir’ dedi. Cezai düzenleme getirmenin ne aileyi koruyacağını ne de mağdur kadınlara güvence getireceğine işaret eden Baykal, ‘Çünkü kadınların ezici çoğunluğu aldatılma dolayısıyla eşlerini cezaevine göndererek ne aileyi koruma altına alabilirler ne de kendilerinin güvencelerini artırabilirler.’ *********************************************************************** CEZAYLA AHLAK OLMAZ 11/09/2004 Hürriyet Haber KAMER GENÇ GÜLER SABANCI SABANCI Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı da hükümetin zinaya hapis cezası girişimine karşı çıktı. Önceki akşam Ankara HiltonSa’da verdiği resepsiyonda gazetecilerle sohbet eden Sabancı, zina tartışmalarını kadın gözüyle yorumladı. Sabancı, ‘Ben ahlaki sorunların ceza ile çözülemeyeceğine inananlardanım’ dedi. Zinacı ahirette çöpten beslenir ZİNAYA hapis cezası tartışmalarına, eski Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Yaşar İşcan da dün Erzurum’da verdiği cuma vaazında katıldı. İslam dininde zinanın ‘günah’ ve ‘suç’ olduğunu belirten İşcan, ‘Zina yapanlar, ahirette güzel sofralar yerine çöp kutularından beslenir’ dedi. Yaşar İşcan, zinanın İslam’da yerinin olmadığını, kadın ve erkeğin zinadan kaçınması gerektiğini, bunun günah ve çirkin ayrıca izlenmemesi gereken bir yol olduğu söyledi. Namus cinayeti patlama yapar DİYARBAKIR Barosu Kadın Hakları Dayanışma ve Uygulama Merkezi üyesi CEZAYLA AHLAK OLMAZ 11/09/2004 Hürriyet Haber Avukat Meral Danış Beştaş, zinanın suç olması halinde namus ve töre cinayetlerinin artacağı uyarısında bulundu. Demokratik hukuk devletlerinin yasalarında zinanın suç olmadığını da vurgulayan Beştaş, ‘AB’nin aralık zirvesinden tarih bekleyen Türkiye’de zinanın suç olarak düzenlenmesi, ancak AB ve demokrasi karşıtlarını güçlendirir’ dedi. Alman’ı uyardı 25 yaşındaki Alman işçi Hart Stephan Schisel dün Konya Müftülüğü’nde Müslüman oldu. Müftü Vekili Hüseyin Çalışkan, Schisel’e, ‘Domuz eti, alkol ve zina İslam’da günahtır. Yalan söylemek ve hırsızlık da dinen yasaktır. Bunlara dikkat etmelisin’ uyarısında bulundu. Tartışma suni bir gündem MECLİS’te bulunduğu dönemlerde adından sık sık sözettiren, en son olarak da bir kadınla oğlunun evinden çıkarken görülünce, ‘Çiçek sulamaktan geliyorum’ sözünü eden eski TBMM Başkanvekili Kamer Genç, zinanın insanın özel hayatını ilgilendiren bir konu olduğunu söyledi. Tatilini Kapadokya’da geçiren Genç, son günlerde gündeme gelen ‘Zina suç sayılmalı mı, sayılmamalı mı’ tartışmalarının amacının suni bir gündem yaratmak olduğunu söyledi. Genç, önümüzdeki yıllarda anılarını yazmaya başlayacağını, çıkaracağı kitapta Türkiye’nin birçok gizli gerçeğini açıklayacağını bildirdi. *********************************************************************** SÖZLEŞME ENGELİ 11/09/2004 Hürriyet Haber İZZET ÖZGENÇ Hükümetin zinaya hapis cezası getirme girişiminin, uluslararası sözleşmelere de aykırı olduğu ortaya çıktı. TCK Alt Komisyon Üyesi Doç. Dr. Özgenç, Türkiye’nin imza attığı sözleşmeler gereği, devletin kişilerin özel hayatına müdahalesinin mümkün olmadığını söyledi. ZİNANIN suç olmasına ilişkin tartışmalar tırmanarak sürerken, en önemli uyarı tasarının mimarlarından geldi. TCK Alt Komisyonu üyesi Doç. Dr. İzzet Özgenç, ‘Kişinin üzerinde beden muayanesi yapılması ve özel hayat alanına müdahale edilmesi, uluslararası sözleşmelere aykırıdır’ dedi. Gazi Üniversitesi öğretim üyelerinden Özgenç, zinanın yeniden suç olması konusundaki kararın, ‘Siyasi tercih’ olacağına dikkat çekti. Özgenç, konuyla ilgili olarak şunları söyledi: ÖZEL HAYAT Avrupa Birliği’nin (AB) üzerinde durduğu konu, salt zinanın ceza yaptırımına alınması değildir. AB’nin üzerinde durduğu, böyle bir fiilin ceza altına alınmasıyla kişilerin özel hayat alanına, kamu gücüyle müdahale edilmesine yol açılmasıdır. Onların endişesi bu konudadır. Zinanın suç sayılması durumunda eğer kamu gücü, özel hayat alanına müdahale ederse bu uluslararası sözleşmelere aykırı olur. Çünkü kişilerin özel hayat alanına müdahale hiçbir şekilde kabul edilemez. Uluslararası sözleşmelerin, yasaların da Anayasa’nın da üzerinde olduğu unutulmamalıdır. MUAYENE OLMAZ ABD’de önemli bir sporcu, cinsel tacizle suçlandığında, mahkemede iç çamaşırları delil olarak sunuldu, bunlar basında malzeme oldu. Kişilerin özel hayatları böyle uluorta herkesin gözü önünde sergilenemez. Zina olduğu iddiasıyla kişinin üzerinde beden muayenesi yapılamaz, özel hayat alanına müdahale edilemez. Hukukçu olarak bunları onaylamamız beklenemez. SÖZLEŞME ENGELİ 11/09/2004 Hürriyet Haber Zinanın suç olduğu dönemde Türkiye’de yaşananlar, yapılan uygulamalar, baskınlar, hukuk açısından bir yüzkarasıydı. Yeniden aynı durumların yaşanmaması gerekir. Hukukçular olarak temennimiz, bunlara dikkat edilerek, ret veya kabul yönünde, AKP ile CHP’nin ortak karar almasıdır. ‘KUMA’ TARTIŞMASI Bu arada bazı hukukçular, zinanın yeniden suç kapsamına alınması durumunda TCK’nın başka maddelerinde de tartışmaya açılacağı uyarısında bulundular. İmam nikahı, hem mevcut TCK’da hem de tasarıda, 2-6 ay hapisle cezalandırılıyor. Ancak mevcut TCK, halk arasında ‘Kuma’ olarak bilinen ve evli erkeğin, imam nikahlı olarak bir başkasıyla evlenmesine 3 yıla kadar hapis cezasını öngörüyor. Yeni TCK ise zinayı suç olarak görmediğinden, evli erkeğin imam nikahı yoluyla evlenmesini ağırlaştırıcı unsur olarak görmüyor ve bu konuda ayrıca bir düzenleme getirmiyor. Evli erkeğin, imam nikahı ile başkasıyla da evlenmesi durumunda artık cezaevine girmemesi, ‘Kumalara teşvik, çok eşliliğin artırır’ yorumlarına neden oldu. Bazı hukukçular, zinanın yeniden suç olması durumunda, imam nikahlı evliliklere verilecek cezanın artırılmasını gerektireceğini de söylediler. *********************************************************************** ATEŞ DANSI.. 11/09/2004 Vatan Köşe Yazısı GÜNGÖR MENGİ Önce türban ve imam hatip, şimdi de zina.. İktidar niçin şansını bu kadar zorluyor? Dün de Fransız Le Figaro gazetesinde şaşkınlık ifade eden bir yazı çıktı: "AB Komisyonu'nun yayınlayacağı rapor öncesinde risk alan Türk hükümetinin davranışını anlamakta güçlük çekiyoruz. Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin adaylığına karşı çıkanlara güçlü gerekçeler vererek sanki ateşle oynamaktan zevk alıyor.." Reformları gerçekleştirmekteki hızı ile dünyayı şaşırtan AKP iktidarı, şimdi gerici niyetleri ile şaşkınlık yaratıyor. AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Günther Verheugen de "Bu bir şaka olmalı" demedi mi? Keşke şaka olsa ama değil.. Aşure gibi parti AKP'nin değişimi bütünlük taşıyan bir vizyona dayanmıyor. Eski Milli Görüş partilerinden fark, geçmişteki yanlışları terk etmek değil, onlara yeni akımları eklemek olmuştur. İster Babil Kulesi deyin, ister aşure.. Gericilik, değişimcilik, cahillik, modern görünme hevesi, liberallik, muhafazakârlık; her şey var bu partide. Ne gün ne lazımsa çıkarıp sunuyorlar.. Ama iktidarda ikinci yıl dolarken ciddi bir eğerlendirme yapmak gerekiyor. AKP'nin başarı hanesi iki kaynaktan beslendi. Ekonomi ve AB politikaları.. Bunlar bilgi ve beceri değil itaat gerektiren işlerdi. Ama şu bir gerçek ki, hükümet parti içindeki gerici unsurların baskısı ile türban ve imam hatip, şimdi de zina dayatmasına kalkışmasaydı AKP şimdi çok daha itibarlı ve güven duyulan bir noktada olacaktı. Şeriat kokusu.. Türk hukukundan düşmüş zina suçunu, AB eşiğinde hangi ATEŞ DANSI.. 11/09/2004 Vatan Köşe Yazısı akla hizmet için gündeme getirdiğini ve bizzat sahiplendiğini Başbakan Erdoğan açıklamak zorundadır. Savunmaları kimseyi ikna etmiyor. Bu "muhafazakârlığın gereği" olamaz.. "Kadına saygının gereği" hiç değildir. Dün İstanbul'daki bir panelde Galatasaray Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Duygun Yarsuvat "Ben bu tasarıda şeriat kokusu alıyorum" dedi. Bu şüphe içte ve dışta gitgide yayılıyor. Başbakan'ın türban ve imam- hatip hamlelerinden farklı olarak zina meselesine ağırlığını koyması riski büyütüyor. Kendisine de zarar veriyor. Bugünkü manşetimizi okumuşsunuzdur. TÜSİAD heyetinin ziyareti sırasında yönetim kurulu üyesi Ayça Dinçkök Sandıkçıoğlu'nun zina konusundaki uyarısına verdiği cevap düşündürücüdür. Çünkü Başbakan'ın tepkisi, hukuk tartışan bir devlet adamını değil, ne yazık ki kendi ahlâk anlayışını dikte eden bir şeyhin tavrını çağrıştırıyor. AB yolundaki kazanımları AKP, tabanındaki tutuculara ve çok karılılara feda etmesin. *********************************************************************** YARI PİŞKİN FİKİRLER VE AKP 11/09/2004 Radikal Köşe Yazısı HALUK ŞAHİN Peki AKP bunu niçin yaptı? İktidar için vahim bir siyasal hata olduğu kesinleşen zina sorununda tartışmalar gelip bu soruya takılıyor. Belli ki, iyi düşünülmemiş, sonuçları tartışılmamış, irdelenmemiş 'yarı pişkin' bir öneri AKP'ninki. Bir 'parlak' fikir! Kolay tarafından 'muhafazakâr kitleler'den aferin alınmasını sağlayacak 'dâhiyane' bir hamle! Ama olmuyor işte. Parlak görünen fikrin paslı, dâhiyane görünen hamlenin ise sakat olduğu ortaya çıkıveriyor. Paslı ve sakat, çünkü AKP'nin dâhileri zinayı yeniden suç haline getirmeye karar verinceye kadar Türkiye'nin böyle bir sorunu yoktu. Zina Anayasa Mahkemesi kararıyla suç olmaktan çıktığı zamandan bu yana ülkede bir zina patlaması olmamıştı. Anketlerde ülkenin en önemli 100 sorunu sorulduğunda zinayı anan yoktu. 70 milyonluk ülkede zina nedeniyle boşanma talep edenlerin sayısı sadece 66 idi. Ama hayır, hazır fırsat yakalanmışken bu ahlak golü atılmalı, 'muhafazakâr kitleler'e ve 'Anadolu kadını'na selam gönderilmeliydi. Diyorlar ki, bu yeni düzenlemede korkulacak bir şey yoktur, çünkü zina suçunun oluşması için eşlerden birinin şikâyeti gerekir. Yani devlet kendiliğinden bir şey yapacak değildir. Pek güzel de, şikâyet yapıldıktan sonra ne olacak? Devlet işe karışmayacak mı? Diyelim eşlerden biri geldi ve "Savcı bey, eşim galiba beni aldatıyor," dedi. Ne olacak? Emniyet'in özel zina hafiyeleri mi araştırmaya başlayacak, gizli kamera ekipleri mi yola koyulacak, birtakım yerlere baskınlar mı yapılacak? 'Duhul'ün olup olmadığı mı soruşturulacak? Yoksa, bir kadınla bir erkeğin baş başa konuşurken çekilmiş bir fotoğraf delil mi sayılacak? Epey soruşturdum, baktım şikâyetten sonra ne olacağını, ne yapılacağını savcılar dahil kimse bilmiyor. YARI PİŞKİN FİKİRLER VE AKP 11/09/2004 Radikal Köşe Yazısı Bilse bile, eşlerden birini, diyelim evin dört çocuklu babasını, hapishaneye göndermenin ailenin kutsallığını nasıl koruyacağını ben anlayamıyorum. Aynı durum 15-18 yaşları arasındaki gençlerin cinsel ilişkide bulunmasını önleme iddiasındaki madde için de geçerli. Diyelim polis parkta el ele yürüyen gençlerin görünüşünden hoşlanmadı ve onlardan kimlik istedi. İçlerinden birinin 17 yaşında olduğu ortaya çıktı. O zaman ne yapılacak? Zina baskınından dönmüş ahlak hafiyeleri cinsel ilişkide bulunup bulunmadıklarını saptamak için onları hastaneye mi götürecekler? Diyelim cinsel ilişkide bulundukları anlaşıldı, o zaman ne olacak? Bir gençlik 'hatası' yaptılar diye hapishaneye mi tıkacaklar? Onların hapse girmesiyle ne kurtulacak? Bu türden yanıtlanması çok zor birçok soru var. O sorulara yanıt aranmış olsaydı zaten böyle bir girişimde bulunulmazdı. Rakiplerinin müflisliği nedeniyle pek çok şeyi çok kolay elde etmiş olan genç AKP'nin Türkiye'de hiçbir şeyin o kadar kolay olmadığını öğrenmesi ve kamuoyunun önüne ikide bir yarı pişkin ekmekler sürmekten vazgeçmesi gerekiyor. *********************************************************************** TARTIŞALIM AMA 11/09/2004 Akşam Köşe Yazısı CENGİZ HORTOĞLU 'Zina suç sayılsın mı, sayılmasın mı?' tartışması halen devam ediyor. Bence her şey tartışılmalıdır. Olayları olduğu gibi kabul etmek yerine, yapıcı tartışma doğruyu bulmak için zorunludur. Herhangi bir konuya ön yargı ile yaklaşmak çözümsüzlük getirir. Doğru tartışmanın en önemli yanı karşı görüşleri de dinlemek, değerlendirmektir. Kadın haklarını da konuşup tartışırken sadece belli konuları değil, kadın haklarını ilgilendiren eğitim, meslek edinme, çocuk yaşta yapılan görücü usulü evlilikler, aile içi şiddet, sosyal güvenlik ve özellikle de kadının yasalar karşısındaki haklarını da tartışmak çözümler üretmek gerekir. TCK Tasarısı 14 Eylül'de TBMM'de görüşülmeye başlanıyor. Türk Ceza Kanunu'nun neler getirdiğini herkesin bilmesi gerekiyor. Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Vakfı Program Koordinatörü Müjde Bilgütay'la görüştüm. Türkiye'nin her yerinden bir araya gelen kadınlar, Ankara'ya gidiyorlar. 14 Eylül'de basın açıklaması yapacaklar. Peki neler talep ediyorlar? Namus cinayeti faillerinin her koşulda ceza indiriminden yararlanmasını engellemek ve bu ağır insan hakları ihlalinin önüne geçmek için 'töre saiki' ifadesinin 'namus saiki' olarak değiştirilmesini; Bekaret kontrollerinin açıkça ve tamamen yasaklanmasını, kadının onamı ve yetkili savcı ya da hakimin izni olmadan kadınları genital muayeneye gönderen ya da muayeneyi uygulayan kişinin cezaya tabi tutulmasını; Ayrımcılıkla ilgili maddeye eşcinsellere uygulanan ayrımcılığı engellemeyi amaçlayan 'cinsel yönelim' ifadesinin eklenmesini ve maddenin kişilerin 'siyasi, ekonomik ve sosyal' haklarını kapsayacak şekilde düzeltilmesini; Müstehcenlikle ilgili maddenin ifade, yayın, eğitim ve basın özgürlüğünü engellemeyecek ve ifade özgürlüğünü kısıtlamayacak şekilde yeniden düzenlenmesini; TARTIŞALIM AMA 11/09/2004 Akşam Köşe Yazısı Zinanın TCK kapsamında yeniden hapisle cezalandırılabilecek bir suç sayılması önerisinin geri çekilmesini talep ediyorlar. Bu talepler haklı mıdır ? Ben bu taleplerin haklı olduğunu düşünüyorum. Örneğin son günlerin tartışılan konusu zinanın suç sayılmamasına ilişkin talep; sadakat elbette evliliğin en önemli koşulu. Ancak Medeni Kanun'da zina ile ilgili yeterince madde var. Zina, tazminat ve boşanma nedeni olması bir yana mahkeme, zina yaptığı kanıtlanan kadın veya erkeğin boşanma sonucunda alacağı payın bir kısmının veya tamamının karşı tarafa verilmesine karar verebiliyor. Sayın Bilgütay, 'Yasaların kadın haklarına uygun olarak düzenlenmesi kadını, tüm toplumu ve aileyi güçlendirecektir. Biz hiçbir zaman bu mücadeleden vazgeçmeyeceğiz' diyor. Kadınların hak arama mücadelelerini kazanmalarının, sadece onlar için değil tüm toplum için çok önemli olduğunu düşünüyorum. Kadınların haklı mücadelelerini alkışlıyorum. *********************************************************************** ZİNA VE AVRUPA 11/09/2004 Radikal Köşe Yazısı İSMET BERKAN Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti, zinanın hapislik bir suç olarak Türk Ceza Kanunu'na eklenmesine Avrupa Birliği'nin gösterdiği tepkiye şaşırmış durumda. Oysa şaşıracak çok fazla bir şey yok. 'Zina yapmayacaksın.' Bu, Musa'ya gelen 10 Emir'den biridir. Doğal olarak Avrupa'yı yaratan Yahudi-Hıristiyan kültürün de ayrılmaz bir parçasıdır. Ve bir süre öncesine kadar, şimdi AKP'nin getirmek istediği düzenlemenin çok daha ağırı Avrupa ülkelerinde vardı. Dini taassup konusunda çoğu zaman Protestan ülkeler Katoliklerden daha muhafazakâr olabiliyor. Amerika'nın bazı eyaletlerinde zina yapan kadınların elbiselerine dikilmiş kırmızı bir A harfiyle (Zani, yani 'zina eden' manasında 'Adulterer'in ilk harfi) dolaşmaya zorlandıkları biliniyor. Yine yakın zamana kadar İtalya, İspanya ve Portekiz gibi ülkelerde boşanmak yasalarla yasaklanmıştı. Katolik kilisesi hâlâ boşanmayı hoş karşılamıyor. Ancak Avrupa'nın kültürü Yahudi-Hıristiyan kültürü ve tarihi olduğu kadar aynı zamanda sekülerleşmenin, yani dünyevileşmenin de tarihidir. Sadece devletler ve hukuk değil dini kurumlar ve hatta dinin kendisi de giderek dünyevileşiyor, unutmayın. Avrupa'da ve Amerika'da homoseksüelleri cemaate dahil eden ve hatta onları dini nikâhla evlendiren kiliseler de var, unutmayın. Avrupa'nın 20. yüzyılda, özellikle de son 50 yıldaki tarihinin aynı zamanda dini kuralları hukuk sisteminden çıkartıp özel hayatın konusu haline getirmenin tarihi olduğunu unutmamak gerekir. Daha ilk gün, zinayı yeniden hapislik suç haline getirmeyi 'gericilik' diye nitelerken kastım tam olarak buydu işte. Tarihin akışına karşı durmaya çalışmaktır gericilik. Avrupa'dan gelen birinin, kendisi ne kadar dindar olursa olsun, Ceza Kanunu'na zinayı yeniden hapislik suç olarak sokmak isteyen bir girişimi 'Şaka yapılıyor sandım' diye anlaması bundan işte. Tamamen özel hayata ait bir meselenin yeniden Ceza Kanunu'na konu olması anlaşılır gibi değil çünkü. Üstelik durum Günter Verheugen'in Mehmet Ali Birand'a söylediği kadar ZİNA VE AVRUPA 11/09/2004 Radikal Köşe Yazısı vahim de olabilir sahiden. Kendi ülkelerinde din kurumlarından hâlâ baskı gören Avrupalı siyasetçiler, Türkiye'de zinanın hapislik suç olmasına çok sert tepki göstermek zorunda kalabilirler. Evet, AKP'nin getirmek istediği düzenlemenin şeriattaki zina ile bir ilgisi yok ama unutmayın, kuralın kökeni dinsel sonuçta. Dediğim gibi 10 Emir'den biri bu: Zina yapmayacaksın! Ve dini kökenli bir kuralı Ceza Kanunu'na koymayı bir Avrupalı rahatça 'Dine karşı verilmiş bir taviz' olarak görebilir. Peki Avrupalı öyle dedi ya da düşünüyor diye kendi parlamentomuzun yasama hakkını mı inkâr edeceğiz? Hayır, elbette değil. Ama unutmayın, idam cezasını da Avrupa standardı öyle olduğu için kaldırdık. *********************************************************************** ZİNAYA HAPİS AVRUPA'DAN DÖNER : AVRUPA : DEVLET KARIŞAMAZ 11/09/2004 Radikal Manşet AKP'nin zina tasarısı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8'inci maddesine aykırı: Devlet kişinin özel ve aile hayatına karışamaz 17 Aralık'ta AB'den müzakere tarihi almayı bekleyen Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı Tayyip Erdoğan, zinayı 'aileyi korumak' için suç haline getirmek istediklerini savunuyor. Türk Ceza Kanunu (TCK) maddesinin netleşmesini bekleyen AB ise zinanın suç sayılmasını, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 'Özel hayatın ve aile hayatının korunması' ile ilgili 8. maddesine göre değerlendirecek. Çünkü, söz konusu madde devletin, kişinin özel ve aile hayatına müdahale edemeyeceğine hükmediyor. Türkiye aynı maddenin ikinci fıkrasındaki 'force major' (zorunlu haller) durumlarından 'ahlakın korunması'nı gerekçe yaparsa da Avrupa'da ilk kez 'Kişinin ahlakını korumak devletin görevi midir?' tartışması başlayabilir. Bu nedenle Türkiye'de zinayla suçlanıp ceza alan vatandaşlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvurup 8. maddeyi ihlalden Türkiye'ye mahkûm ettirebilir. AB, 14 Eylül'ü bekliyor AB, zina konusunda henüz yasal bir düzenleme olmadığı için diplomatik kanallardan tepki göstermiyor. Bunun yerine hükümetin savunmalarına açıklamalarla karşılık veriyor. TBMM'de 14 Eylül'de başlayacak görüşmelerde, zina TCK tasarısına eklenip netleşince AB Komisyonu, metni incelemeye alıp AB hukuku ile uyumuna bakacak. Değerlendirme sonucunda belirlenecek görüş diplomatik kanaldan iletilecek. AB Komisyonu, zina maddesini değerlendirirken Avrupa'daki uygulamalara ve insan hak ve hürriyetleri konusunda Avrupa hukukunun en önemli temellerinden, Türkiye'nin de altına imza attığı AİHS'ye bakacak. AİHS'de konuyla ilgili en önemli unsur 8. maddede yer alıyor. 'Özel hayatın ve aile hayatının korunması' başlıklı maddenin tam metni şöyle: "1- Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir. 2- Bu hakkın kullanılmasına bir kamu otoritesinin müdahalesi, ancak ulusal güvenlik, kamu emniyeti, ülkenin ekonomik refahı, dirlik ve düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için, demokratik bir toplumda, zorunlu olan ölçüde ve yasayla öngörülmüş olmak koşuluyla söz konusu olabilir." Türkiye 2. fıkraya sığınabilir mi? AB'nin zina düzenlemesini AİHS'ye aykırı bulması uyum tartışmalarıyla sınırlı değil. Zina yapmaktan ceza alanlar AİHM'ye başvurabilecek. ZİNAYA HAPİS AVRUPA'DAN DÖNER : AVRUPA : DEVLET KARIŞAMAZ 11/09/2004 Radikal Manşet AİHM'nin yargılama yetkisini kabul eden Türkiye, bu başvurular nedeniyle mahkûm edilebilir. Çünkü 8. maddenin 1. fıkrasına göre devlet, zina gerekçesiyle, şikâyet üzerine olsa bile bir kişinin özel ve aile yaşantısına müdahil olamaz. Ancak, düşük bir olasılık gibi görünse de sonuç tam tersine çıkabilir ve Avrupa'da içtihat olabilecek şekilde zinanın suç sayılmasına AİHM onay verebilir. Çünkü, Türk yetkililere göre, hükümet, böyle bir durumda 8. maddenin ikinci fıkrasındaki 'istisna' hükümlerine dayanarak savunma yapabilir. 'Ulusal güvenlik, kamu emniyeti, ülkenin refahı, dirlik ve düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın ve ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması' amacıyla otoritenin özel ve aile hayatına müdahale edebileceğine hükmeden maddedeki 'ahlakın korunması' AKP'nin savunma temelini oluşturabilir. Avrupa'da, Türkiye'nin aksine 2. fıkranın kişinin değil toplumun ahlakını ilgilendiren zorunlu haller durumlarında kullanılabileceği, fuhuşla mücadele gibi amaçlarla çıkarılan düzenlemelere dayanak olabileceği savunuluyor. Bu nedenle AİHM'ye yansıyacak ilk zina davasında Avrupa'da derin tartışmaların başlayabileceğini belirten yetkililer, "AİHM tartışmaları başlamadan bitirmek için zina suçlamasıyla devletin aile yaşamına müdahale edemeyeceğini benimseyebilir" görüşünde birleşiyor. Zina mağdurunu koruma Avrupa'da bir başka yaklaşımın temelini de 'yapanı cezalandırma' yerine 'zina mağdurunu koruma' görüşü oluşturuyor. BM Kadına Karşı Şiddetin ve Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'ne dayanan bu yaklaşımı savunanlar aldatanı cezalandırmak yerine, aldatılan, evlilikte güvenceden yoksun bırakılan, itiraz ettiğinde şiddetle karşılaşan kadının korunması gerektiğini belirtiyor. Romanların inadı yasaları zorluyor Avrupa'da zina konusunda bir uygulama olmadığı için şu ana kadar bu yönde bir içtihat ortaya çıkmamış. Ancak Avrupalı Romanların evlilik yöntemleriyle ilgili durum AİHS'nin 8. madde uygulamasının ciddiyetini gösteriyor. Bulundukları ülkelerin resmi ya da kilise nikâhını reddeden Avrupalı Romanlar geleneklerine göre dini tören yapmayı tercih ediyor. Bu da 'ev sahibi' ülke açısından önemli bir yasal sorunu beraberinde getiriyor. Yeni üyeler başta olmak üzere AB'de bu evliliklerin 'kayıt altına alınması' amacıyla yasal düzenlemeler yapılmak isteniyor. Ancak çiftlerin evliliğini kanıtlamak beklendiği kadar kolay olmadığı gibi, AİHM, yapılacak yasal düzenlemeleri AİHS'nin 8. maddesine aykırı buluyor. *********************************************************************** ZİNADA YAHUDİ PARMAĞI ARAMAK 11/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı ORAL ÇALIŞLAR Vakit gazetesi, sanırım Yahudi düşmanlığının prim yaptığını düşünüyor. Kendi tabanının hoşlandığı inancıyla, fırsat buldukça bu tür haberler yapıyor. Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Koordinatörü Liz Amado 'nun zina konusundaki açıklamasından yola çıkarak ''Zinada Yahudi Parmağı'' başlıklı bir haber daha yapmışlar. Zina tartışması bir dinler ve mezhepler tartışması mı? Vakit gazetesi, anlaşılan böyle görüyor, belki de böyle görülmesini istiyor. Zinanın suç ZİNADA YAHUDİ PARMAĞI ARAMAK 11/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı olmaktan çıkarılmasını Yahudilerin kışkırttığını söyleyerek, sanki yeni bir cepheleşme yaratmak Vakit gazetesini memnun ediyor. Zina konusunda, değişik görüşler olduğu bir gerçek. Ancak, ''Bunun arkasında Yahudiler var'' dediniz mi, tam anlamıyla bir kamplaşmayı körüklemiş olursunuz. İslamcı kesimlerde, tarihten ve geleneklerden, gelen ''her kötülüğün'' arkasında Yahudi parmağı aramak gibi bir alışkanlık olduğunu biliyoruz. Hıristiyanlara karşı da böyle bir eğilim var, ancak Yahudiler daha da fazla bir şekilde bu kesimin hedefleri arasında. Filistin sorununun çözümsüzlüğe sürüklenmesi ve Şaron 'un izlediği saldırgan siyaset, İslamcı kesimde yeni düşmanlıkları da körüklüyor. Bu düşmanlık, son yıllarda belli ölçülerde gerilese de, en geri kesimlerde devam ediyor. Vakit de bu geri kesimlerin duygularını tahrik etmek amacıyla böyle tehlikeli bir yola başvuruyor. Zina tartışması, bu ülkenin toprakları içinde yapılıyor. Tartışmanın iki tarafı da bu ülkenin yurttaşları. Tartışmanın tarafları da muhtemelen yüzde 99 Müslüman kökenli. 67 milyonluk Türkiye'de, Yahudisi, Hıristiyanı topu topu 100 bin civarında gayrimüslim yaşıyor. Üstelik tek tanrılı bütün dinlerin orijinal kaynaklarında ''zina'' ağır bir suç. Kuranı Kerim'deki zina ile ilgili hükümler diğer iki dine göre daha toleranslı. Bu nedenle dinlerden yola çıkarak böyle bir tartışma yapmak anlamsız. Zina tartışması dini bir tartışma mı? AKP hükümetinin bu konuyu gündeme getirmesini eleştirenlerin bir kısmı, bu ısrarın dini amaçlı olduğunu söylüyorlar. Vakit gazetesi de bu tavrıyla, zina tartışmasının dini bir sorun olduğunu söyleyenlere destek vermiş oluyor. Gerçekten zinanın suç sayılması, dini bir zorunluluk mu? Bu konuda herkesin kafasında şüpheler var. Demek ki Vakit gazetesinin yöneticileri de zinanın hapislik bir suç olmasını inançları nedeniyle zorunlu görüyorlar. Türkiye laik bir ülke. Gündelik yaşamımıza dini kurallar değil, laik yasalar yön veriyor. Vakit gazetesi dini kurallarla mı yönetilmemizi istiyor? Diyelim ki öyle istiyor, o zaman onlar gibi düşünmeyenler ne olacaklar? Vakit gazetesinin sorumlu yazıişleri müdürü Mehmet Aydın, Liz Amado'nun, zinanın hapislik bir suç olmaktan çıkarılmasını isteyenler arasında yer almasını kullanıyor. ''Türk toplumunun dejenere olması'' nı isteyenlerin Yahudilerin arkasına takıldığı propagandasını yapıyor. Bir kere Liz Amado Türk toplumunun bir üyesi. Mehmet Aydın ne kadar üyesiyse Amado da o kadar üyesi. Mehmet Aydın'ın bir İslamcı olarak ondan daha fazla hakkı ve yetkisi yok. Vakit gazetesi yöneticilerinin, generallerin kendileri aleyhine dava açıp mahkûm ettirmelerini bir demokrasi ve basın özgürlüğü konusu haline getirdiğini biliyoruz. Generallerin ellerindeki ve arkalarındaki güçle böyle davrandıklarını söylemekten de geri durmuyorlar. Vakit gazetesinin yöneticileri de Türkiye'de kendilerinin Yahudilerden daha kuvvetli olduklarını düşünüyor olabilirler. Doğrudur da fiziki güç olarak fanatik dinciler, Yahudilerden daha kalabalıklar. Eğer gücü gücüne yeten diye düşünüyorlarsa o zaman generallerin kendilerini mahkûm ettirmesinden neden şikâyet ediyorlar? Vakit gazetesi de bir basın kuruluşu. Bir basın kuruluşunun ırkçılığı, din düşmanlığını kışkırtmaya hakkı ve yetkisi yok. Basın özgürlüğü başkasının özgürlüğünü çiğneme özgürlüğü değildir. Hele de bu ülkedeki azınlıklara yönelik düşmanlık yapmak, tam anlamıyla bir insan hakları ihlalidir. Bu tür düşmanlığın kimseye bir yarar getireceğini sanmıyorum. Sinagogların önünden herkes geçiyor. Orada patlayan bombaların kimi öldüreceği de belli değil. Kendimize gelelim. *********************************************************************** KINGOMBE: ZİNA İÇİN KÖTÜ ZAMAN 11/09/2004 Cumhuriyet Haber AB'nin zina tasarısına tepkileri artarak sürüyor. AB Komisyonu Sözcüsü Jean Ellerman Kingombe , ''Zina tartışmaları, olabilecek en kötü zamana rastladı'' dedi. Haber.com 'un BBC 'ye dayanarak verdiği habere göre, Kingombe, zinayla ilgili tartışmaların zamanlanmasına tepki gösterirken bu durumun Avrupa'da korkulara ve yanlış anlamalara yol açabileceğini belirtti. Kingombe, ''Bu tartışmalar, hükümetin Türkiye'deki köktendinci çevrelere ödün verdiği korkularına, algısına yol açabilir. Zamanlaması da bizim işimizi kolaylaştırmıyor'' diye konuştu. *********************************************************************** KUMAYA TEŞVİK : DÖRT KADINA YOL MU AÇILIYOR? 10/09/2004 Vatan Manşet BAHRİ ÖZTÜRK RECEP TAYYİP ERDOĞAN ABDULLAH GÜL Yürürlükteki yasaya göre, resmi nikahla evliyken imam nikahı yapana 6 aydan 3 yıla kadar hapis öngörülüyor. Yeni tasarıda bu madde yok. İmam nikahının cezası 2 aydan 6 aya hapisle sınırlı kalıyor. Yasaya göre, muhtarlar resmi nikah yaptırmadan imam nikahı yaptıranları bildirmek zorunda. Tasarıda ise bu hüküm yer almıyor... Zina tartışmaları gündemi meşgul ederken, hükümet TCK Tasarısı'nda birden çok kadınla imam nikahı kıydırmayı caydırmak için öngörülen yüksek cezayı kaldırmaya hazırlanıyor. 14 Eylül'de Meclis'te görüşülecek olan TCK Tasarısı'nda resmi nikahlı olduğu halde imam nikahı ile kuma getirenler lehine düzenlemeler yer alıyor. Şöyle ki, yürürlükteki yasada çok eşliliği caydırmak için resmi nikahlı eşinin üzerine başkasıyla imam nikahı yaptırana 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası öngörülüyor. Ancak tasarıda bu hüküm yer almıyor. İmam nikahının cezası sadece 2 aydan 6 aya hapisle sınırlı kalıyor. İmam nikahı suç TCK'nın 237. maddesine göre resmi nikah kıyılmadan imam nikahı yaptırmak başlı başına bir suç. Aralarında resmi nikah kıydırmadan imam nikahı kıydıranlara 2 aydan 6 aya kadar hapis cezası veriliyor. İmam nikahı yaptıran erkek, başka biriyle resmi nikahla evli ise ceza 6 aydan 3 yıla kadar hapse çıkıyor. Erkeğin evli olduğunu bilen kadına da aynı ceza veriliyor. 1936 yılında kanuna giren bu hükümle, özellikle İslam inancına göre 4 kadına kadar evlilik uygulamasının önüne geçilmeye çalışılıyor ve ceza caydırıcı olması için daha yüksek tutuluyor. Yeni TCK tasarısısında ise resmi nikah yaptırmadan imam nikahı yaptırmak suç kabul ediliyor ve resmi nikah olmaksızın imam nikahı yaptıranlara 2 aydan 6 aya kadar hapis cezası veriliyor. Ancak tasarı, başkasıyla resmi olarak evli iken imam nikahı kıyan erkeklere verilecek cezanın daha yüksek olmasını öngören hükmü kaldırıyor. Halen bu kişilere verilecek ceza 6 aydan 3 yıla kadar hapis iken, tasarıya göre verilecek ceza 2 aydan 6 aya kadar hapis olacak. Tasarı, ayrıca resmi nikâh yapıldığında kamu davası ve hükmedilen cezanın bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasını da düzenliyor. Bu düzenleme, resmi nikahlı eşi varken başka bir kadınla imam nikahı kıydıran erkeklerin cezadan tamamen kurtulmasını da sağlayabilecek. Çokeşli erkek, resmi nikahlı eşinden anlaşmalı olarak boşanıp imam nikahlı eşiyle resmi nikah kıydığı takdirde aldığı ceza ortadan kalkacak. Muhtara takip yok Yasada, muhtarlar resmi nikah yaptırmadan imam nikahı yaptıranları yetkili mercilere bildirmek zorunda tutuluyor. TCK tasarısında ise bu hüküm hiç yer almıyor. KUMAYA TEŞVİK : DÖRT KADINA YOL MU AÇILIYOR? 10/09/2004 Vatan Manşet Yürürlükteki madde Madde 237 - (Değişik: 11/6/1936-3038/1 md.) Kanunun evlenmelerini menetiği kimselerin bu memnuniyetlerini bildikleri halde akidlerini yapan evlenme memurlarıyla, bu suretle evlenenler ve bunları evlenmeye sevk eden veva evlenmelerine rıza gösteren veli veya vasileri 3 aydan 2 seneye kadar hapsolunurlar. Kanuni şartlara rivayet etmeksizin evlenme kağıdı veren memur, 1 aydan 3 aya kadar hapsolunur. Evlenme akdinin kanuna göre yapılmış olduğunu gösteren kağıdı görmeden evlenme için dini merasim yapanlar hakkında da bundan evvelki fıkrada yazılı ceza verilir. Aralarında evlenme akdi olmaksızın evlenmenin dini merasimini yaptıran erkek ve kadınlar 2 aydan 6 aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Erkek evli okluğu takdirde verilecek ceza 6 aydan 3 seneye kadar hapis. Erkeğin evli olduğunu bilen kadına da aynı ceza verilir. Muhtarlar aralarında evlenme akdi yokken evlenmenin dini merasimini yaptıklarına muttali oldukları kimseleri makama bildirmeğe mecburdurlar. İmam nikahı ile düzenleme 5. fıkrada... Birden çok evlilik, hileli evlenme, dinsel tören MADDE 230- (1) Evli olmasına rağmen, başkasıyla evlenme işlemi yaptıran kişi. 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Gerçek kimliğini saklamak suretiyle başkasıyla evlenme işlemi yaptıran kişiye 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezası. (3) Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan suçlardan dolayı zamanaşımı, evlenmenin iptali kararının kesinleştiği tarihten itibaren işlemeye başlar. (4) Aralarında evlenme olmaksızın, evlenmenin dinsel törenini yaptıranlar hakkında 2 aydan 6 aya kadar hapis cezası verilir. Ancak, medeni nikâh yapıldığında kamu davası ve hükmedilen ceza ortadan kalkar. (5) Evlenme akdinin kanuna göre yapılmış olduğunu gösteren belgeyi görmeden bir evlenme için dinsel tören yapan kimse hakkında iki aydan altı aya kadar hapis cezası verilir. Çokeşlilik korunmuş Dokuz Eylül Ünivcersitesi Hukuk fakültesi Ceza Hukuku öğretim üyesi Prof. Bahri Öztürk: Bir suçun işlenmesini önlemek sadece ceza yasaları ile mümkün olmaz. Çok eşliliği önlemek istiyorsanız bunun sosyal ve ekonomik kaynaklarını düzeltmelisiniz. Bizim insanımız Ceza Kanunu'nda suç diye bir eylemi yapmaktan kaçınmaz. Bu tartışmaları yanlış, lüzumsuz ve gereksiz buluyorum. Bu suçun önlenmesi için önce alt yapınızı hazırlamanız lazım. İstanbul Barosu Kadın Hakları Komisyonu Başkanı Nazan Moroğlu: Tasarıyla imam nikahı ve çok eşlilik korunmuş. Yürürlükte olan Ceza Kanunu'ndaki çok eşli evlilikleri caydırmak için getirilen ceza artırımı tasarıya alınmamıştır. Böylece bir anlamda imam nikahını geçerli kılan anlayış yansıtılmıştır. Tasarıdaki bu kuralla şimdi getirilmek istenen izna suçu birbiriyle çelişki halindedir. Adalet Bakanlığının bu çelişkiyi göz önünde tutmasını dileriz. Erdoğan: Zina düzenlemesini halka anlatın AKP MYK'nın önceki akşam geç saatlere kadar süren toplantısında, Grup Başkanvekilleri TCK düzenlemesiyle ilgili bilgi verdiler. Görüşmelerin ardından Başbakan Erdoğan, basında yer alan haberleri eleştirerek, "Yazılanlara bakmayın. Halk bizi destekliyor" ifadesini kullandı. Başbakan Erdoğan, son derece objektif ve kadın-erkek eşitliğini gözeten bir düzenleme öngörüldüğünü, bu konuda fırtına koparılmasını anlamadığını söyledi. Erdoğan, halka en doğru biçimde anlatmanın yolunun milletvekilleri ve teşkilatlardan geçtiğini de vurgulayarak, bu konuda bir çalışma yapılması talimatını verdi. Tartışmalarda haksızlık yapılıyor Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Estonya'ya giderken uçakta gazetecilerin zina düzenlemesine ilişkin sorularını yanıtladı. Köşe yazarlarına ambargo koymayacaklarını belirten KUMAYA TEŞVİK : DÖRT KADINA YOL MU AÇILIYOR? 10/09/2004 Vatan Manşet Gül, "Ama bu bir kampanyaya, dikte etmeye dönüşürse bu haksızlık olur" dedi. Gül, AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Günter Verheugen ile görüşmesinde de konunun hiçbir şekilde basına yansıtıldığı gibi konuşulmadığını, konuyu Verheugen'e kendisinin açtığını söyledi. Türkiye'deki haberler yüzünden zina tartışmalarının Avrupa gazetelerine de aynı şekilde yansıdığından şikayet eden Gül, "Zina konusunun ele alınış tarzı, olduğundan farklı şekilde sunuluşu Türkiye'ye karşı sorumsuzluktur" diye konuştu. Konunun Meclis'te konuşulacağını kaydeden Gül, Meclis halkı temsil ettiği için bu konuda halkın iradesinin belirleyici olacağına dikkati çekti. AP Dışişleri Komisyonu Başkanı: Zina suç sayılırsa müzakere başlatılmaz Avrupa Birliği'nde zina tasarısına karşı tepkiler büyüyor. Avrupa Parlamentosu Dışişleri Komisyonu Başkanı Alman Elmar Brok, 'AB Komisyonu'nun, zinayı suç sayan Türkiye için müzakerelerin başlatılmasını tavsiye etmesi beklenemez" dedi. Brüksel'den yayın yapan "abhaber.com" sitesine göre, Alman Elmar Brok, AB Komisyonu'nun, Ekim ayı başında açıklayacağı Türkiye raporunda müzakerelerin başlatılmasını tavsiye edeceğinin kesin olmadığını söyledi. AB Komisyonu'nu uyaran Brok, Türkiye'nin bir taraftan reformlar yaparken, diğer yandan zinayı suç sayarak ülkeyi Islamlaştırdığını savundu. Martti Athisaari'nin başkanlığını yaptığı Türkiye Bağımsız Komisyon'nun raporunu da eleştiren Elmar Brok, raporda Türkiye'nin insan hakları alanındaki eksikliklerinin gündeme getirilmediğini öne sürdü. *********************************************************************** AKP'NİN İKİLEMİ 10/09/2004 Vatan Köşe Yazısı ONUR KUMBARACIBAŞI AKP ikilem içinde. Pandülü çağdaşlıkla gericilik arasında sallanıyor. İlk günden AB üyeliğine sarılan AKP öte yandan türban, protokol, imam hatip, YÖK gibi taktığı konuları kaşımadan edemedi! Sorunsuz, çekişmesiz gün geçirtmedi! AKP tabanı, tek başına iktidardayken yıllardır beslendiği boş vaatlerin gerçekleşmesini istiyor. T. Erdoğan'ın değiştiğini vurgulaması, demokrat ve laik görüntü vermeye çabalaması, partililerini kızdırıyor. İlk günden Avrupa'ya koşmasını, AB üyeliğini kararlılıkla savunmasını sindiremiyorlar. Can suyunu "Milli Görüş"ten almış olan AKP'nin AB'yi benimsemesini kabullenemiyorlar. İktidarın sürdürülmesi uğruna verilen tavizlerin ideolojisinde açtığı gedikleri takıyyeyle kapatma çabaları parti tabanında memnuniyetsizliği yoğunlaştırıyor, AKP'yi zor günlere yaklaştırıyor!.. AKP'nin AB'ye yaklaşımında geri plan hesapları olduğundan kuşku duyanlar az değildir. Askere karşı AKP'nin kendisini güvenceye alma içgüdüsüyle hareket ettiği belli. AKP türban, imam hatip türü konularda AB'nin geniş demokrasi şemsiyesinden medet ummuştur. Gündemi bu konularla ısıtıp, karşılaştığı direnci Avrupa'nın desteğiyle aşmayı, hedefini dolaylı yoldan vurmayı beklemiş olabilir. Ancak plan buysa, tutmamıştır. Tersine, AİHM başvurularının olumsuz sonuçlanması, AKP'nin şahinlerini güçlendirmiştir. AB'nin istediği yasaların çıkarılması, ABD ve Avrupa'da kulis yapılması, aralıkta müzakere tarihi alınmasına odaklanılması, çoğu vatandaşı AKP'nin samimiyetine inandırmışken bağnaz baskıları hafifletmek uğruna dayatılan zina saçmalığı yine endişeleri tazeledi. Zina gibi çağdışı, AB anlayışına AKP'NİN İKİLEMİ 10/09/2004 Vatan Köşe Yazısı zıt bir konuda T. Erdoğan'ın ısrarı, kimliğinden uzaklaşma ya da suçu üstünden atma manevrasıdır. Oysa Türkiye'nin AB üyeliği önemli. AKP'nin bağnaz zorlamaları T. Erdoğan'ı ihtiyatla izleyenleri haklı çıkarsa da kimsenin sabrı taşmıyor. T. Erdoğan çağdaş yaklaşımlarının alkışlanmasıyla, dinci siyasetin gerici eleştirileri arasında yalpalıyor. İçeride prestij kaybederken, uslu çocuk tutumuyla AB'yi şımarttı. Türkiye'yi dış politikada oyuncak etti, Kuzey Irak ve Kıbrıs'ta dumura uğrattı. Seyirci konumuna geriletti. Şimdi de AB işleri yolunda görünürken ufuktaki yeni karabasanın müjdesi geliverdi! Verheugen, Avrupa'nın gelenekselleştirdiği protokole(!) uyarak, ikinci başkentimiz olarak algıladıkları Diyarbakır'ı ziyaret etti!? Ve baklayı ağzından çıkardı. Vatandaşların değil (!) Kürtlerin köylerine dönmesini istedi. Bölgede yurtlarından edilmiş başkaları yokmuş, terör bitmiş, Güneydoğu'da önemsenecek sorun kalmamış gibi!.. Aralıkta müzakere tarihi verilse de Türkiye'nin önüne AB vizyonundaki kasıtlı-kısıtlı Kürt sorununun konulması neredeyse kesin! Üyelik yolunun yokuş olduğu da! Belki T Erdoğan'ın zina saçmalığındaki bağnaz inadı tarih verilmesini bile zora sokabilir. AKP'nin ikilemi Türkiye'ye zor günler yaşatacağa benziyor! *********************************************************************** VERHEUGEN'İN GÖZÜ TCK'DA 10/09/2004 Radikal Köşe Yazısı GUNTER VERHEUGEN Türkiye'nin, AB yolunda çok kararlı göründüğünü belirten Verheugen, 'Sadece zina değil, TCK'nın tamamı çok önemli. Ancak kesinlikle bir yanlış anlamaya mahal verilmemeli' dedi İstanbul'da dün yaptığı ziyaretlerden sonra Brüksel'e dönen AB Komisyonu genişlemeden sorumlu üyesi Günter Verheugen, Atatürk Havalimanı'nda Türkiye ziyaretini değerlendirdi. Siyasi ve ekonomik açıdan Güneydoğu'nun istikrarlı bir bölge haline getirilmesinin önemli olduğunu belirten Verheugen, bunun için uygulanması gereken stratejiyi şöyle açıkladı: "Bunlardan biri kültürel hakların iade edilmesi. Bununla ilgili çok iyi bir başlangıç yapıldı. Anadilde yayın ve farklı dillerde eğitim başladı. Bu devam ettirilmeli. Ayrıca sosyoekonomik durum geliştirilmeli ve buradaki eşitsizlikler ortadan kaldırılmalı." Eksiklikler de belirtilecek Türk Ceza Kanunu'ndaki (TCK) değişikliklere de değinen Verheugen, "Nihai kararları TBMM verecek. Biz de bu konu hakkında değerlendirmemizi yapacağız. Tabii ki Türkiye ile ilgili ilerleme raporumuzu tamamlamadan önce" dedi. İlerleme raporunun 6 Ekim'de sunulacağını belirten Verheugen, şöyle devam etti: "Şundan kesin eminim ki Türkiye gerçekten AB'ye girmeye çok kararlı görünüyor. Bizim değerlendirmemiz son derece adil ve tarafsız bir değerlendirme olacak. Kaydedilen ilerlemeleri değerlendirirken, eksiklerin de altını çizeceğiz. Bugüne kadar başarılıydınız. AB, Türkiye'nin demokratikleştirilmesi ve modernleştirilmesinde önemli bir katalizör görevi üstlendi." Terör saldırısına yanıt yok Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Verheugen, Diyarbakır'da terör saldırısı sonucu bir polisin öldürülmesiyle ilgili bir soruya, "Bu konu VERHEUGEN'İN GÖZÜ TCK'DA 10/09/2004 Radikal Köşe Yazısı benim görev ve sorumluluk alanıma girmez" yanıtını verdi. Zina konusundaki tartışmaların hatırlatılması üzerine de Verheugen, "Sadece zina değil, TCK'nın tamamı büyük önem taşıyor. TCK modernleşmenin çok önemli bir noktası. Biz de değerlendirmemizi yapacağız. TBMM kararını verecek. Ancak mutlaka çok dikkatli olunması gerekiyor. Kesinlikle bir yanlış anlamaya mahal vermemeli" diye konuştu. *********************************************************************** AKP ZİNAYI MECLİSE HAVALE EDİYOR 10/09/2004 Radikal Haber AKP, Verheugen'in uyarılarına karşın zinaya cezayı Türk Ceza Kanunu tasarısı görüşmeleri sırasında Meclis'e getirme kararı aldı. Erdoğan, partililerden 14 Eylül'e kadar bu konuyu tabana 'daha iyi' anlatmalarını istedi AKP Merkez Yürütme Kurulu önceki gün, kamuoyundan yükselen tepkilere ve AB'nin genişlemeden sorumlu üyesi Günter Verheugen'in uyarılarına karşın zinaya cezayı Türk Ceza Kanunu (TCK) tasarısı görüşmeleri sırasında TBMM'ye getirme kararı aldı. Genel Başkan ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da parti örgütlerinden bu konuyu 14 Eylül'deki TBMM toplantısına kadar tabana 'daha iyi' anlatmalarını istedi. Toplantıda Anayasa Mahkemesi'nin zina cezasını iptal gerekçelerinin yeterince anlatılamadığına vurgu yapan Erdoğan, "Anayasa Mahkemesi zinaya cezayı eşitliğe aykırılıktan iptal etti. Yoksa karar zinanın suç olmaktan çıkarılmasını istemiş değil. Bizim getirmek istediğimiz iptal gerekçelerine uygun. Eşitlik ilkesi gözetilerek bir düzenleme öneriliyor. Bunu tabana ve kamuoyuna anlatamadık. Teşkilat ve yöneticiler bunu tabana daha iyi anlatsınlar" dedi. Toplantıda önergenin kabul ya da reddedilmesinin sorumluluğunun TBMM'ye bırakılması görüşü ağırlık kazandı. AB Komiseri Verheugen'in dün yaptığı "Bu, ancak bir şaka olabilir. Neden bu zamanda gündeme geldiğine anlam veremiyorum. Konu gözden geçirilmeli" açıklamasını da değerlendiren AKP yöneticileri, "Takdir Meclis'in" görüşünü dile getirdi. 'Asıl hedef imamlara siyaset' CHP'li Adalet Komisyonu üyesi Orhan Eraslan, AKP'lilerin zina önergesini diğer önerilerini geçirmek için 'örtü' olarak kullandıklarını savunarak şöyle konuştu: "Zina bahane, asıl amaçları din adamlarına siyaset serbestisi getirmek ve dini kıyafet giyenleri cezasız bırakmak. Zina neden ve nasıl gündeme getirildi belli değil. AKP içinden bile 'Nereden çıktı bu' sesleri bize kadar geliyor. Aslında zinayı diğer isteklerini geçirmek için örtü olarak kullanıyorlar. Zina önergesi ya komisyon salt çoğunluk sağlanmayarak ya da genel kuruldaki oylamada reddedilebilir. Herkes bununla uğraşırken onlar da din adamlarına siyaset yasağı öngören ve bazı kisvelerin giyilemeyeceğine ilişkin devrim yasasını yaptırıma bağlayan maddeleri istedikleri gibi değiştirecekler." *********************************************************************** VERHEUGEN VE ÖZETİN ÖZETİ 10/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı ORHAN BİRGİT VERHEUGEN VE ÖZETİN ÖZETİ 10/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı AB'nin genişlemeden sorumlu üyesi Günter Verheugen , 3 günlük gezisinde adeta en üst düzeyde bir devlet başkanına uygulanan protokol ile karşılandı, uğurlandı. Ve giderayak Atatürk Havaalanı'nda yaptığı basın toplantısında kendisine yöneltilen ''Diyarbakır'da teröristlerin şehit ettiği güvenlik görevlileri ile ilgili düşüncesinin ne olduğu'' sorusunu da -simultane çeviriyi yapan görevli şayet sözlerini yanlış çevirmediyse- şöyle yanıtladı: ''Bu kesinlikle benim ilgi alanıma girmiyor. Türkiye'nin iç meselesidir.'' Verheugen, bir yandan Leyla Zana gibi kendi deyimiyle ''Kürt liderler'' le konuşmalarında şiddetle bir yere varılamayacağının kendi yurttaşlarına aktarılmasını istediğini söylüyor. Öte yandan, aynı basın toplantısında, teröristlerin somut eylemleri için konuşması istenince düşünce açıklamaktan kaçınıyor. Türkiye'ye AB adına gelen bir diplomatın, uluslararası terörün uslanmaz uzantısı olan PKK çetesinin sadece son 10 gün içerisinde, Diyarbakır'da protokol yoluna bomba döşemekten başlayan ve bir ilçenin ulaşım köprüsüne aynı şekilde tuzak kurmasını da içine alan, demiryolu raylarını uçurarak kim bilir kaç yüz kişinin canına kıymayı planlayan eylemleri hakkında düşünce açıklamayı reddederek ağzında bir şeyler gevelemesini acaba Türkiye Başbakanı nasıl karşılıyor? Rusya'daki facia, sadece ölü sayısı açısından elbette tüm dünyanın tepkisini çekiyor ve o arada Erdoğan da terörle savaşım için tüm ülkelere ortak hareket çağrısında bulunuyor. Ama aynı saatlerde onur konuğu olarak ağırladığı AB Komiseri, günahsız bir polis memuru ile bir bekçinin görev nöbeti sırasında öldürülmelerini Türkiye'nin içişi olarak kestirip atabiliyor. Sormaz mısınız: ''Bay Verheugen, siz terörü mü, yoksa Türkiye'yi mi küçümsediğiniz için Diyarbakır eksenindeki geziniz sırasında kim bilir kaç bininci ölüm olarak bizim yitirdiklerimiz listesinde yer alan bu iki insanımızın ölümü karşısında 'Bu kesinlikle benim ilgi alanıma girmiyor' diyebiliyorsunuz?'' Komiserimizin ilgi alanına girenler... AB Komiseri'nin ilgi alanına giren işlerin ne olduğunu, dün sabah İstanbul'daki hızlı trafiği sonunda hem CNN Türk hem de NTV'deki özel söyleşilerinden öğrendik. Diyarbakır'da sadece bir insan hakları kuruluşu sistematik işkencenin sürdüğünden şikâyet etmiş. İşkence olgusunun özellikle ara rejimler sırasında insanların etnik kökenine bakmadan nasıl vahşice uygulandığını bilenlerimiz için, umuyorum Verheugen'e önceki gün söylenenler yanlıştır, abartılıdır. Belki de terör çetesinin marifetlerini gizlemeyi amaçlayan bir saptırmadır. Zira 2004 yılında hiçbir Türk yurttaşı işkencenin i'si ile tanışmak istememektedir. Verheugen köye dönüş olayını, kırsaldan kentlere hızlı ve amaçsız göçün önlenmesi için AB adayı bir Türkiye'nin en temel ve toplumsal sorunlarından birisi olarak görme yerine salt Güneydoğu Bölgesi'ne indirgiyor. Ve madem o bölgenin çarpık altyapısını düzeltme ihalesini AB olarak üstlenmeye talip oluyor; o halde neden topraksızlığın, feodal çarpıklıkların ve özellikle sanayileşme çabalarındaki ağır davranışımızın üstündeki örtüyü kaldırmamızı istemiyor? Kürt meselesinde Türkiye'nin yaptıklarını yeterli bulmadığını söylüyor. CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen' in de dün altını çizdiği gibi ''ne yapmışız ya da yapmamışız, bunları söylemiyor''. Kıbrıs konusunda hem Güney Kıbrıs'ın AB'yle oynamayı sürdürdüğü oyuna gözlerini kırparak bakan Verheugen hem de Türkiye'nin Kıbrıs Cumhuriyeti ile Gümrük Birliği Anlaşması'nı imzalamasını önerebiliyor. Sonra da VERHEUGEN VE ÖZETİN ÖZETİ 10/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı harika bir diplomasi mantığı sergileyerek bunun Kıbrıs Cumhuriyeti'ni tanıma anlamına gelmeyeceğini, La Fontaine öykülerine taş çıkartacak biçimde anlatmaya kalkışıyor! Yine Onur Öymen'in açıklamalarına dönelim... Türkiye Verheugen'in verdiği ev ödevini yaparak Gümrük Birliği Anlaşması'na Güney Kıbrıs'ı alacak. Ama Kuzey Kıbrıs'ı açıkta bırakacak! Dün işçi ve işveren sendikalarının başkanları ile yaptığı toplantıda Allah'tan DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi , TİSK, Hak-İş ve Türk-İş başkanlarının elbirliği ile pişirmek istedikleri ısmarlama aşa su katarak çalışanların örgütlenme özgürlüğünün, sendikal haklarının öteki AB ülkelerine nasıl ters düştüğünü ve bu konuda Türkiye'de hâlâ 12 Eylül hukukunun geçerli olduğunu söylüyor da Verheugen'in eski bir sendikacı olduğunu da öğrenme olanağı buluyoruz. Kim bilir, AB Komiseri belki İlerleme Raporu'na bu konuda da birkaç satır ekler de Çalışma Bakanımızı harekete geçirtir. Komiser Bey, tam uçağa binerken Erdoğan'a bir de tatsız mesaj göndermez mi! 6 Ekim'de açıklanacağını söylediği rapor henüz hazır değilmiş. Raporun tamamlanması için Ceza Yasası'nın görüşmelerinin sonucu beklenecekmiş. Ben de muhafazakârlığıyla övünen iktidarımızın bu açıklamadan sonra da zina konusundaki politikasında AB'ye karşı aslanlar gibi direnmesini bekliyorum! *********************************************************************** ELMAR BROK'TAN UYAR: 'ZİNA SUÇ OLURSA TARİH ZOR VERİLİR' 10/09/2004 Cumhuriyet Haber ELMAR BROK AKP'nin, zinayı ''suç olarak'' Türk Ceza Yasası'na sokmak istemesine yurtiçi ve dışından tepkiler sürüyor. Avrupa Parlamentosu Dışişleri Komisyonu Başkanı Elmar Brok , Türkiye'nin zinayi suç sayması halinde müzakere tarihi verilmesinin tavsiye edilemeyeceğini söyledi. AB Komisyonu'nun ekim ayı başında açıklayacağı Türkiye raporunda müzakerelerin başlatılmasını tavsiye edeceğinin kesin olmadığını anlatan Brok, ''Türkiye'nin bir taraftan reformlar yapılırken diğer taraftan zinanın suç kapsamına alınmasıyla İslamlaştırıldığını'' savundu. Brüksel geçen hafta açıklanan ve Türkiye'ye müzakere tarihi verilmesini tavsiye eden Bağımsız Komisyon raporunu da eleştiren Brok, Türkiye'nin insan hakları alanındaki eksikliklerinin raporda gündeme getirilmediğini kaydetti. *********************************************************************** HÜKÜMET SIKIŞTI : AKP TOPU MECLİS'E ATACAK 10/09/2004 Cumhuriyet Haber RECEP TAYYİP ERDOĞAN ABDULLAH GÜL AB Komisyonu'ndan gelen tepkiye karşın iktidar partisi, zinaya hapis düzenlemesini Meclis'e getireceğini açıkladı. Başbakan Erdoğan, partisinin MYK toplantısında ''konunun tabana doğru anlatılması'' için talimat verirken Abdullah Gül, ''Meclis halkı temsil ediyor, halkın iradesi belirleyici olacak'' görüşünü dile getirdi. HÜKÜMET SIKIŞTI : AKP TOPU MECLİS'E ATACAK 10/09/2004 Cumhuriyet Haber Zinaya hapis cezası getirmeye hazırlanan AKP iktidarı, AB'den gelen tepkiler karşısında sıkıştı. AKP Merkez Yürütme Kurulu'nda ''konunun tabana anlatılarak çalışmaya devam edilmesi'' kararı alınırken AKP kulisinde Meclis çalışması sürerken bu konuda bir geri adım olabileceği beklentisi dile getiriliyor. Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül de ''Meclis halkı temsil ediyor, halkın iradesi belirleyici olacak'' dedi. AKP MYK'nin önceki akşam yapılan toplantısının ardından, zina düzenlemesinin, Anayasa Mahkemesi kararları doğrultusunda, kadın-erkek eşitliği temelinde, iki taraftan birinin şikâyetine bağlı olması yönünde karar alındığı bildirildi. Edinilen bilgiye göre Başbakan Erdoğan toplantıda, konunun tabana en doğru ifadelerle anlatılması için parti yöneticilerini uyardı. Anayasa Mahkemesi'nin 1996 yılında verdiği kararda ''zinanın suç sayılmasına değil, eşitliğe aykırı olmasına'' karşı çıktığını söyleyen Erdoğan, eşit bir uygulama getirileceği, ''takibi şikâyete bağlı suç olacağı'' konusunda halka bilgi verilmesi için teşkilat yöneticilerine talimat verdi. Toplantıda AKP Kadın Kolları Başkanı Selma Kavaf 'ın da kadın örgütleriyle yaptıkları görüşmeleri anlattığı öğrenildi. Alınan bilgiye göre Kavaf, kadın derneklerinin partiye ağır eleştiriler yönelttiğini, ama somut bir gerekçe ve seçenek ortaya koyamadıklarını söyledi. Başbakan Erdoğan'ın siyasi danışmanı Yalçın Akdoğan da dün Yeni Şafak gazetesindeki yazısında hükümeti ''zamanlama'' konusunda uyardı. Gül: TBMM belirleyici olur Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Estonya yolculuğunda gazetecilerin sorularını yanıtlarken öncelikle basını eleştirdi. Bu konudaki tartışmanın ''çok kötü biçimde'' yapıldığını savunan Gül, Türkiye'deki bazı gazetelerin yayın tarzı yüzünden zina tartışmalarının Avrupa gazetelerine de aynı şekilde yansıdığını iddia etti. Gül, ''Zina konusunun ele alınış tarzı, olduğundan farklı şekilde sunuluşu Türkiye'ye büyük haksızlıktır, sorumsuzluktur... Ne kadar ayıp bir şey'' diye konuştu. Konunun TBMM'de konuşulacağını vurgulayan Gül, Meclis halkı temsil ettiği için bu konuda halkın iradesinin belirleyici olacağını söyledi. *********************************************************************** ZİNA İNATLAŞMASI YARAR DEĞİL ZARAR VERİR 10/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı MEHMET Y. YILMAZ Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, zina tartışmaları ile ilgili olarak "medya"yı suçladı. Gül'e göre bazı Avrupa gazeteleri, Türk gazetelerinin yayınlarından etkilendikleri için AKP hükümetinin zina ile ilgili olarak yapmak istedikleri aleyhine yayın yapmaya başlamışlar. Bazılarımız işleyişi konusunda şikayetler etsek de Türkiye, genel anlamda demokratik bir ülke. Ve zina konusu ile ilgili tartışmalar demokratik kültürün giderek yerleşmeye başladığını da gösteren bir örnek oldu. Hükümet, iktidarda olmanın bir gereği olarak kendi programına ve zihniyetine uygun icraatlar yapıyor. Bu demokratik bir seçim sonucunda elde ettiği bir haktır. Muhalefet partilerinin, sivil toplum kuruluşlarının ve halkın "gözü, kulağı, sesi" durumunda olan medyanın, hükümet icraatları içinde beğenmediği, yanlış bulduğu konulara karşı çıkması da aynı şekilde bir ZİNA İNATLAŞMASI YARAR DEĞİL ZARAR VERİR 10/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı demokratik haktır. Bu nedenle Abdullah Gül'ün medyanın bu konudaki yayınlarından duyduğu rahatsızlığı ifade ediş biçimine katılmıyorum. Medya, kendi doğru bildiğini yapıyor. Bunun "hükümeti Avrupa'ya jurnallemek" zihniyetiyle ele alınması, demokratik kültür içinde yadırganacak bir davranış. Herşeyden önce Türkiye, Avrupa Birliği'ne üye olmak için kelimenin tam anlamıyla "didiniyor".. AB ülkelerinde suç değil Avrupa Birliği'ne üyelik yolunda en büyük yasal dönüşümlerin bu hükümet zamanında yapıldığını ve bunların büyük çoğunluğunda medyanın desteğinin de alındığını unutmamak gerek. Bütün medya adına konuşma hakkım yok elbette. Ancak Milliyet adına şunu söylemeliyim: Bizim çizgimizde değişen bir şey yok. Biz, Türkiye'nin demokratik, laik, insan haklarına saygılı bir hukuk devleti olmasını savunuyoruz. Avrupa Birliği'ne üyelik hedefinin, savunduğumuz ilkelerin kökleşmesi için gerekli olduğunu düşünüyoruz. Hükümetin "zina" konusunda yapmaya çalıştığı düzenleme bu hedefle çelişiyor. Üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa Birliği ülkelerinin hiç birinde "zina", ceza kovuşturmasını gerektirecek bir suç sayılmıyor. Zina, bu ülkelerin tümünde bir "boşanma" nedeni ve bir cezai yaptırımla ilişkilendirilmiyor.. Zinanın suç kabul edildiği, ceza kanunlarındaki hükümlerle cezalandırıldığı ülkelere bir bakalım: Afganistan, Pakistan, Suudi Arabistan, İran, Irak, Suriye, Malezya, Bangladeş, Yemen, Lübnan, Cezayir, Birleşik Arap Emirlikleri, Sudan, Nijerya, Çad, Kamerun, Mali, Uganda ve Nijer.. Hangisinde Avrupai bir demokrasi anlayışının olduğunu söyleyebiliriz? Verheugen'in uyarısı! Nitekim AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Günter Verheugen, bu konuda hakim olan Avrupa düşüncesini dün Mehmet Ali Birand'a şöyle açıkladı: "İnsanlar buna cezai müeyyide koyarak sorunu çözemeyeceklerinin farkındadır. Zina medeni hukukun bir parçası olmalı, ceza hukuku konusu değil. Türkiye'nin zinayı tekrar ceza hukukunun bir parçası haline getirmesi Avrupa ülkelerinde yanlış anlaşılabilir. Bu bir tür islami eğilimlere imtiyaz tanınması olarak yanlış anlaşılabilir. AB ülkeleri kamuoyunda bu konuda çok ciddi bir tepki olduğunu söyleyebilirim. Ankara'da gerek hükümet ve gerekse parlamento çevreleri bunun bir sorun olduğunun farkına varmalı..." Bizim de söylediğimiz bundan başka bir şey değil. Zina, elbette kabul görüp teşvik edilecek bir konu değil. Ama zina, bir ceza hukuku sorunu da değil. Medeni Kanun bunu zaten bir boşanma nedeni olarak görüyor ve kusurlu eşi cezalandırmaya yarayacak hükümleri de içeriyor. Hükümet, bu konuyu inatlaşmaya dönüştürmekle yanlış yapıyor. *********************************************************************** TOPLUMUN NABZINI TUTMAK 10/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı FEHMİ KORU TOPLUMUN NABZINI TUTMAK 10/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı Başbakan Tayyip Erdoğan'ın evi yakınındaki taksi durağında kendisine ikram edilen çay eşliğinde gerçekleştirdiği 'nabız tutma' komik bir tartışmaya yol açtı. Olayın komikliği şurada: Başbakan Erdoğan'ın medyanın bütünüyle karşı çıktığı bir konuda 'farklı' düşünenlerin varlığını gösterme çabası, medya tarafından, yeni bir yönetim tarzı olarak algılanıp eleştirildi... Gerçekten komik. Siyasiler ülke yönetirken çok değişik kaynaklardan ilham alırlar. İçinde yer aldıkları siyasî sistemin çerçevesini çizen ülkenin anayasası ve yasaları en temel esin kaynağıdır onlar için... Seçmen iradesinin teveccühünün sebebi saymamız gereken parti kuruluş felsefesi, seçim beyannamesi ve hükümet programı da öyle... Partilerinin tabanının ve örgütün eğilimlerini de es geçemez yöneticiler... Gözleriyle medyadaki tartışmaları izlerken, kulaklarıyla sokağı dinlemek de bir başka vazgeçilmez zorunluluktur... Yararlanılan kaynaklardan esinlenerek yapılan tercihler, hükümet icraatı ve yasama faaliyeti olarak hayata geçer... Son yıllarda, bütün dünyada olduğu gibi bizde de, partiler toplumun nabzını tutmaya daha fazla değer verir oldular. Bunu sağlayan mekanizma da 'kamuoyu yoklamaları' oluyor. Ak Parti, kuruluşundan çok önce başlayan bir alışkanlığı şimdi de sürdürüyor ve toplumun nabzını kamuoyu yoklamalarından izlemeye çalışıyor. Belli etmese de, kararlarının altında, başka esin kaynaklarıyla birlikte toplumun tercihleri de yatıyor... Bu, hükümet ve Meclis'in sokakta pişen politikaların peşine takılacağı anlamına gelmiyor elbette. Bazı popüler olmayan politikaları da oldu bu hükümetin; bazen de halk istediği için başlatılan girişimlerin yanlış çıktığı görüldü. Hiçbir hükümet, hiçbir zaman, kendisini sokakların egemenliğine bırakamaz; kitlelerin talebi yanlış icraatların mazereti de olamaz. Hükümetler, karar verme durumunda olan yetkililer, bazen baldıran şerbeti içmek zorunda kalabilirler; siyasî açıdan önemli olan, her yapılanın, çıkarsız ve ülke yararına olması veya öyle algılanmasıdır... Bizde, hükümetler, seçimlerden hemen sonra bambaşka bir hüviyete bürünürler. Parti felsefesi, seçim beyannamesi, hükümet programı bir tarafa bırakılır, el toplumun nabzından çekilir; bunların yerini dar bir çıkar çevresinin yönlendirmesi alır... Medya aracılığıyla gerçekleştirilen çıkara dayalı yönlendirme, iktidardaki parti (veya partiler) ile toplumun arasını kısa sürede açar. Üretilen ve uygulanan politikaların toplum önünde verilen veya yazılı metinlere geçmiş vaatlerle bir ilişkisi kalmaz. Partilerin son elli yıla yayılan inişli- çıkışlı serüvenleri, ülkeyi 1980 sonrasında yöneten siyasî kadroların bütünüyle tasfiyesi bunun sonucudur. "Halkı asla dinleme", "Toplumun nabzı tutularak ülke mi yönetilirmiş" diyenler, Ak Parti ve siyasî kadrolarına, "Siz de öncekiler gibi olun" aklını vermiş oluyorlar. O akıl dinlenirse, Ak Parti'nin âkıbeti de kendinden öncekilerden farklı olmayacaktır... Ancak, diğer esin kaynaklarını ihmal etmeden sokakları dinlerken soruları doğru sormak, öncelik ve tercihlerin tespitinde samimi davranmak da şart. "Zina yasaklansın mı?" veya "Zina serbest mi bırakılsın?" diye sorduğunuzda, birkaç ne yaptığını bilmez dışında herkes "Tabii yasaklansın, hiç serbest bırakılır mı?" cevabını verecektir doğal olarak; ancak bugün tartıştığımız konu o değil ki... 'Zina' büyük bir günah ve böyle olduğu için de yasak; öyle kalmaya da devam etmeli. Son on yıldır uygulanan sistem bunu sağlamaya yarıyor işte; yeni tartışmalarla ülkeyi germenin âlemi yok... TOPLUMUN NABZINI TUTMAK 10/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı Hükümet ve hükümeti oluşturan parti toplumun nabzını tutmaya devam etmeli; ancak bunu yaparken kalabalıklara yöneltilen sorular hep aynı hassasiyeti yansıtmalı: "Ben yaptıklarımda ne kadar samimiyim?" Popülistlik derdi olmaksızın, doğru bildiklerini yaptığı taktirde, hükümet, ülke yararına daha uzun yıllar hizmet vermeyi başaracaktır. Yanlış tercihler ise, istikamet şaşırtacağı için, çok tehlikelidir. *********************************************************************** KÖŞELERDE 'ZİNA' BOLLUĞU! 10/09/2004 Takvim Köşe Yazısı ŞEMSİ YÜCEL Hani bir laf vardır, "Bir deli kuyuya bir taş atar, 40 akıllı çıkaramaz" diye. İşte aynen öyle oldu. AKP durup dururken "Zina yeniden suç olsun" diye ortaya bir taş attı. Ne 40 akıllısı, tüm memleket bu taşı kuyudan çıkaracağız diye uğraşıp duruyor. Şimdi alıngan AKP'li okurlarım, "Ne yani, sen şimdi AKP'ye deli mi diyorsun!" diye tepki gösterebilir. Benim benzetmem lafın gelişi. Yoksa sürekli okurlarım bilirler ki, zina taşını atmakla AKP'nin Çok akıllı davrandığını ilk kez ben yazdım. 22 Ağustos tarihliyazımın başlığı da zaten "AKP gerçekten çok akıllı" şeklindeydi. Bu tezimin doğruluğu hemen ortaya çıktı. Özal'ın deyişi ile, CHP "apışıp kaldı" Aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık misali, ne diyeceğini şaşırdı. Muhafazakar kesimi de düşünerek başlangıçta "zinaya ceza"ya destek çıktı. Daha sonra liberal ve laik kesimden gelen tepkiler üzerine çark etti. Bu arada AKP de muhafazakar ve dindar kesimin gözünde notunu yükseltti. Hatta "Aferin" bile aldı. Bu arada durup dururken de gündem değişmiş oldu. Ne demişti Orhan Veli: "Ne Lozan konferansı Ne atom bombası Bir elinde cımbız Bir elinde ayna Umurunda mı dünya..." Aynen şairin dediği gibi oldu. Halk, geçim sıkıntısını, işsizliği bir yana bırakıp bu konuyu konuşmaya başladı. "Zina" medya açısından da bulunmaz nimet oldu. Üşenmedim saydım, bir hafta içinde 40 dolayındaki köşe yazarı bu konuya değindi. Bu işin en büyük keyfini ise muhafazakar ve şeriatçı basın çıkardı! "Mal bulmuş mağribi" gibi olayın üzerine atladılar. Manşetlerinde, köşelerinde "zina" kelimesinden geçilmedi. "Fırsat bu fırsattır" deyip bu bahane ile laik ve Atatürkçü kesime saldırdılar. Zinanın hapis cezasını . gerektirecek bir suç olmasına karşı çıkanları ahlaksız" olarak tanımladılar. İşi neredeyse, "recm"e kadar vardıracaklardı ama yazmaya cesaret edemediler. KÖŞELERDE 'ZİNA' BOLLUĞU! 10/09/2004 Takvim Köşe Yazısı Ancak tüm yazarlar, zinaya cezayı sadece kadınlar için istedi. Kimse erkeklere toz kondurmadı. Dün ve önceki günkü Vakit gazetesini taradım. Gazetede 2 günde tam 8 yazar bu konuya değinmiş. Köşelerdeki bazı başlıklar da şöyle: "Zina suç olsun mu?", "Kuru zina üzerine...", "Tesettür yasak zina serbest", "Recm, temizle beni" "Zina virüs gibidir", "Dert zinanın suç olmaktan çıkartılması mı?", "Zina suç olursa tazminat ödeyecekmişiz!" Ne bereketli konuymuş, yaz yaz bitmiyor. Böyle bir taşı bulup atağı için AKP'yi yeniden tebrik ediyorum. *********************************************************************** HOMOSEKSÜEL ZİNA 10/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı GÜNERİ CIVAOĞLU Verheugen'in İstanbul'daki son gecesinde, 4 - 5 gazeteci ve 3 işadamı yuvarlak masa etrafında yemekteydik. Söyleştik. "Yazılmamak" kaydıyla olanları geçiyorum... "Zina" için şu söylemi önemli: "Romanya ve Bulgaristan'ın ceza kanunlarında, homoseksüellik suçtu. Hapis cezası veriliyordu. Gittim. Bu ceza maddelerinin AB ülkeleri hukukunda olmadığını anlattım. AB üyesi olabilmek için bunları kaldırmaları gerektiğini anlattım. Homoseksüellere hapis cezası maddeleri yasalarından çıkarıldı. AB ülkeleri ceza kanunlarında, zina için de hapis cezası yok." Bu örneğin mesajı açık... AKP hükümeti yeni ceza kanunu hükümleri arasına zinayı da sokuşturmakta ısrarlı olursa... Bir süre sonra, AB'nin uyarısıyla, zinaya hapis hükmünü, yasadan zaten çıkartacaktır. O halde - geriye alınacak - hatalı adımı atmanın ne gereği var? Zaman kayması TV'lerden, gazetelerden Verheugen'in, Mehmet Ali Birand'la ilginç söyleşisini izlediniz, okudunuz. Ekim raporunu yazmaya başlamadan önce kaygılı olduğu 4 konuyu bizimle de paylaştı. "1- Sistematik işkence iddiası... 2- Güneydoğu Anadolu sancıları. 3- Zinaya hapis. 4- Kıbrıs Rum Kesimi'yle gümrük birliği uygulaması." Bu söylemlerin bizimle yaptığı konuşmalardan izlenimlerle açılması, durumu netleştirebilir. Önce zina... Verheugen, Ankara'da Başbakan Erdoğan'la görüştüğü gün, zina hükmüne AB medyasından böylesine yoğun ve yaygın tepkiler başlamamıştı. O nedenle, ikisi arasında, bu konunun altı yeterince koyu mürekkeple çizilmemiş olabilir. Bu maddeyi "sonradan geri alınabilir" bir iç siyaset manevrası olarak bir süre AB'nin tolerans alanında tutacağını düşünmesi mümkün. Ama... İki günde Avrupa basınında tepkiler çok alevlendi. Ekimde Komisyon'un açıklayacağı raporda ciddi bir eksi olarak yer alabilir. Aynı ceza yasasında, "15 - 18 yaş arası gençlerin flörtünü de" yasaklamak HOMOSEKSÜEL ZİNA 10/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı yorumlarına açık maddeler de gündeme taşınabilir. "Kalemize, kendi ayağımızla bir son dakika golü" girebilir. Diyarbakır'dan geçen yol Verheugen, açıklanan konuşmasında, "Güneydoğu'da karşılaştığı görüntülerin sandığından da kötü olduğunu" belirtiyor. Ancak, bunun çözüm ipuçlarını aldık sayılabilir. Bu konuda, "hemen aktarabileceğim 170 milyon euro'luk fonum var. Yarın bile, terk edilen köylerin onarımına verebilirim" diyor. 2005 fonu 500 milyon... 2006 fonu 800 milyon euro. 2007'den itibaren Türkiye'ye her yıl 1 milyar euro kaynak ayrılacak. Yeter ki, hükümet bu kaynağı süratle kullanıma açacak adımları atsın. Sistematik işkence Verheugen'e bütün insan hakları eksenli demokratik örgütlerin yöneticileri "devlet politikası ve baskısı olarak dayatılan sistematik işkencenin bittiğini... İşkence vakaları sayısının büyük düşme gösterdiğini" söylemişler. Biri hariç... O birinin sözleriyle gündeme "işkence iddiası" taşımasının bir nedeni de, konuşmalara Alman gazetecilerin tanık olmaları. Almanya medyasının önünde tek bir örgütten de gelse "sistematik işkence iddiası" yok sayılamazdı. Verheugen, incelemeler için uzmanlar görevlendirmiş, ciddi bir durum çıkacağını sanmıyorum. Kıbrıs'a gümrük birliği uygulaması ise teknik bir zorunluk. ......... Sonuç... Verheugen, Almanya Şansölyesi Schröder'e çok yakın. Onun, Türkiye'yle üyelik görüşmelerinin başlamasına yaklaşımının "sıcak" olduğunu gördüm. "Bebeğimin doğumunu (Türkiye'nin üyelik görüşmelerinin başlayacağı günü) göremeyeceğim. Çünkü o sırada AB'de başka bir görevde olacağım" sözleri çok açık. O halde Almanya da Türkiye'nin arkasında demektir. Fransa Cumhurbaşkanı Chirac ise "Türkiye'nin görüşmelere başlaması bir vizyon meselesidir. Kararı ben veririm" demekte. Schröder'le aynı paraleldeler. AB'de o ikisinin istediği olur. Verheugen'in bu gezisi, ekim raporu öncesinde "arazi düzenlemesi" gibi bir özeni yansıtıyor. Dileriz ki, kendi ayağımızla, kendi kalemize son dakika golü atmayalım. g.civaoglu@milliyet.com.tr *********************************************************************** AKP'YE NAÇİZANE TAVSİYEM 10/09/2004 Akşam Köşe Yazısı SERDAR TURGUT Şu memlekette demokrasi kavramı kadar anlamı az anlaşılmış başka bir şey daha bulamazsınız. Doğru demokrasi tanımı şudur: Dört ya da beş yılda bir seçime gidilir. Halka bazı vaatler verilir, bazı şeyin yapılması için de onay alınır. İktidara gelindikten sonra da dört veya beş yıl boyunca alınan onayın ve verilen vaatlerin tamamen tersi yapılır. Aynı süreç her dört ya da beş yılda bir de tekrarlanır. Demokrasi ancak böyle işlediği takdirde uygulanabilir bir sistem olur. Zira dünyada her ülkede halkın çoğunluğunun talepleri, beklentileri ya tamamen saçma ya da uygulandığı takdirde dünya sistemini tehlikeye atacak niteliktedir. AKP'YE NAÇİZANE TAVSİYEM 10/09/2004 Akşam Köşe Yazısı Dolayısıyla diktatörlük aslında çok daha dürüst bir sistemdir çünkü demokrasilerin uzatarak yaptıklarını onlar çok daha direkt ve absürd gösterilere ihtiyaç duymadan yapmaktadırlar. Şunu bilin ki bugün dünyada adı ne olursa, hangi sistem altında yönetilirse yönetilsin her ülkede halkın isteklerini pek de ciddiye almamak tüm liderlerin ortak özelliğidir. * * * Doğrusunu isterseniz ben AKP yönetiminden bu konuda hayli umutluydum. Benim teorime göre Başbakan Erdoğan ve ekibinin halktan ve taleplerinden çoktan sıkılmış ve onlardan bir şekilde kurtulmanın yolunu arıyor olmaları gerekiyordu. Dikkat ederseniz Erdoğan arada bir halkın arasından seçtiği bazı kişileri, bir neden bulup, bulamazsa da yaratıp, onu sıkı bir şekilde azarlayarak baskı altında tutmaya çalıştığı kızgınlığı biraz olsun dışarı atmakta, ferahlamaktadır. Bütün bu olumlu gelişmelere, halka yönelik doğru tavrı sergilemelerine bakarak AKP'nin de sonunda demokrasiyi doğru tanımlayacağı sinyallerini vermelerine rağmen bu partinin yöneticileri hala daha bazı handikaplarını üzerinden atamamış durumda. Nedense arada bir yine halkı dinliyorlar ve gayet tabii ki makul olarak çözümlenebilecek bir mesele de tekrar tamamen çözümsüz hale geliyor halkın fikirleri yüzünden. Bu dünyada yurdum insanının fikir bildirmesi istenilecek en son konu cinselliktir. Çünkü bu memlekette insanın hayal dünyasını açan, gizli fantezileri su üstüne çıkarak, cinselliği tek boyutlu fabrikasyondan çıkarıp ufukları açacak bir porno endüstrisi yoktur bu nedenle de bu ülke insanlarının yüzde 90'ının cinselliği orta çağlar düzeyinde kalmıştır. (ÖNEMLİ NOT: Bu noktada yeri gelmişken DIGITURK yetkililerine de bir çağrıda bulunmak istiyorum. Değerli arkadaşlar, bu gazeteye ilk geldiğim gün bana verilmiş olan bir söz hala daha gerçekleştirilmediği için sizlerin erotik kanal diye adlandırdığınız kanalları arada para ödeyerek izlemekteyim. Sonunda vardığım sonuca göre ya siz erotik nedir bilmiyorsunuz ya da ben. Bir üçüncü olasılık da var o da sizlerin halkın beğenilerine uygun erotik yayın yapmak zorunda olmanızdır. Bakın bu yazıda deminden beri açıklamaya çalışıyorum herhangi bir konuda halkın fikirleriyle sınırlı kalmak kesin olumsuz sonuç doğurur. Bu nedenle sizlerin bir an önce bir FETİŞ KANALI oluşturmanızı ve her türlü fetişe hitap edecek filmleri bu kanalda yayınlamanızı talep ediyorum. 24 saat yayın yapacak bu kanal bir süre sonra DIGITURK'ün abone sayısını beşe katlamazsa ben ne olayım ya!) * * * Durum bu şekilde olduğundan halkın yüzde 80'inin zinaya karşı olması gayet normaldir. Zaten fikri sorulduğunda hiçbir aklı başında insanın açıkça ve yüksek sesle 'Ben zinadan yanayım' demesi kolay değildir. Evet kabul ediyorum bu konuda cesur tavır sergileyip, 'Evet ben zinadan yanayım' diyenler de çıkmıştır bu basında ama onları da aklı başında diye damgalamak akıl denilen şeye düpedüz bir hakarettir. Aslına bakarsanız zinaya hayır diyen o yüzde 80'lik nüfus içinde zina kavramının tam anlamını bilmeyerek bunu Türkiye'ye düşman bir yabancı devletin başı sananlar da olduğuna eminim, ama bizim konumuz burada bu değil. Bu hayırcılara bakarak konu hakkında fikir sahibi olduğunu iddia eden Başbakan hem bizim memleketin demokrasi geleneğine, hem de dünya düzenine ihanet etmektedir. AKP'YE NAÇİZANE TAVSİYEM 10/09/2004 Akşam Köşe Yazısı Başbakan ve AKP'nin üst yönetimi şunu bilmeliler ki ben kafaya koysam ve herhangi bir kahveye gidip yarım saat konuşsam, o yarım saatin sonunda kahvedeki nüfusun yarısını bu memlekette işlerin ancak birkaç siyasetçiyi sallandırarak çözülebileceğine kesinlikle ve gönülden ikna ederim. Yurdum insanının yüzde 92'si 1982 Anayasası'na evet demiş ve evet dediğinin ertesi günü de aynı yüzde 92'lik bölüm o aynı Anayasa'dan şikayet etmeye başlamıştır. Çünkü neye evet dediklerini bilmemişler hiçbir zaman da öğrenmemişlerdir. Bu memleketin Anayasası'nı okuyan nüfus taş çatlasa yüzde 1'dir ve bunların içinde ağırlıklı olarak Anayasa profesörleri ve Süleyman Demirel vardır. Bir de bizim şu anda Cumhurbaşkanımız olan kişi var ki şu anda onun ismini tamamen unutmuş durumdayım, kusuruma bakmayın. Bitirirken şunu söylemek istiyorum: AKP'li arkadaşlar gelin her konuda halkı dinlemek gibi korkunç bir yanlış içine düşmeyin çünkü bu yanlış insanı tüketir yemin ediyorum. *********************************************************************** KAFA KAFAYA 10/09/2004 Akşam Köşe Yazısı AHMET TAN Verheugen'in giderayak verdiği öğüt çok açık: - Siz yasayı değil, kafayı değiştirin! Kafayı değiştirmek kolay olsa, iktidarımız ülkenin başına 'başörtüsü'nden sonra... Bir de zina davası açar mıydı? AB Genişleme Komiseri, hükümetin zina girişimine 'Şaka gibi...' diyor. Aslında bu iktidarın kendisi şaka gibi. Ama kapısında tek ayak üstünde beklediğimiz AB'nin şakası yok. Hiçbir konuda yok. Özellikle de insan hakları konusunda yok. AB, 'kadın hakkını' çoktandır 'temel insan hakkı' sayıyor. Bu gerçeği ise yasalara değil, kafalara yazmak gerekiyor. * * * Halkın yarısı kadın. Halkın yarısının hakları kısıtlıysa, eksikse, fiilen kullanılamaz durumdaysa o ülkede 'insan hakları' sorunu sürüp gidiyor demektir. AB bunu söyleyip duruyor. Kadınlara yasalarda her yol açık. Ticaret de yapabiliyorlar, siyaset de... Fabrikada da çalışabiliyor, tarlada da... Camiye de gidebiliyor, çarşıya da... Elbette erkeklerin egemen olduğu koşulları aşabiliyorlarsa... Üç gündür bu köşede yazıyoruz. Ülkede işsizlik artıyor. Ama nedense kadın istihdamı daha hızla düşüyor. Yılın ilk çeyreğinde geçen yıla göre tam 768 bin kadın işini kaybetti... Kadına eşitlik iş ararken yok... İşini kaybederken de yok. * * * Yasaları değiştiriyoruz. Kadının yazgısını değiştiremiyoruz. Çünkü koşullara, ortama hükmeden kafayı değiştiremiyoruz. Avrupa'nın birçok ülkesinden önce kadına seçme ve seçilme hakkı veren KAFA KAFAYA 10/09/2004 Akşam Köşe Yazısı ülkeyiz. 80 yıl sonra bile TBMM'deki kadın milletvekili sayısı (yüzde 4.4). Değil Avrupa'yı yakalamak... Müslüman Malezya'nın yüzde 11.5'ini, Pakistan'ın yüzde 20.6'sını bile bulamıyoruz... Çünkü... Yasalar değişiyor, ama kafalar değişmiyor. 78 yıl önce medeni nikahı getirdik. Çok eşliliği kaldırdık. Hadi, bugünü karıştırmayalım... Dünün bütün TBMM'lerinde çok eşli milletvekillerinin sayısıyla birkaç grup kurulabiliyordu. Çünkü.. Yasalar değişiyor ama, kafalar değişmiyor. Öğretim Birliği, İlk Öğretim Zorunluluğu Yasaları çıkardık. Yine de kadına eşitlik sağlayamadık. Çünkü yasayı değiştirmek kafayı değiştirmeye yetmiyor. Sonunda da değişmeyen kafayı iktidara getirdik. Şimdi bekleyelim ki kafa değişsin. Neyse ki bu sefer bizimle birlikte Avrupalılar da bekliyor. *********************************************************************** ZİNA ZIRVASI... 10/09/2004 Birgün Köşe Yazısı SARUHAN OLUÇ Zinanın suç sayılması hakkındaki tartışmalar sürüyor. Başbakan Erdoğan, geçenlerde, muhafazakarlığını hatırlayıp, bunun gereğini yaptığını ifade etti. Aslında doğru söylüyor. AKP üzerine olan tartışmalarda, bu parti hakkında muhafazakar-liberal kavramını kullanmayı tercih ettim. Toplumsal ve kültürel konularda muhafazakar; ekonomi alanında ise yeni liberal politikaların uygulayıcısı bir parti olmaya çalıştıklarını düşündüm hep. Bazı solcular ise bu kavramı kullanmamı eleştirdiler. Çünkü onlar muhafazakarlığın nispeten iyi bir şey olduğunu düşünüyorlardı. Halbuki değil ve bugün zina konusunda da muhafazakar anlayışla hesaplaşmak gerekiyor. Üstelik bu hesaplaşma yerel değil. Çünkü biliyoruz ki, zina sadece İslam'da suç olarak değerlendirilmiyor. Bu kavram Hıristiyanlık'ta da var. Katolik toplumlarda da zina yasak, ancak zinaya ilişkin ceza yasası yok. O nedenle Yunanistan, Polonya gibi Katolikliğin ve Ortodoksluğun ağır bastığı toplumlarda, zinanın suç sayılması ve kürtajın yasaklanması sık sık gündeme getiriliyor. Hatta Vatikan bu konularda fikri öncülüğü hiç elden bırakmıyor. Gerek ABD'de gerekse kimi Avrupa ülkelerinde kürtajın yasaklanması yönünde zaman zaman alevlenen tartışmalar da aynı muhafazakar anlayışın ürünüdür. Geçerken belirteyim ki, Türkiye'de de kürtaj tartışmasının gündeme getirilmesi hiç uzak değildir. Peki AKP, tartışmaları neden bu alana kaydırıyor? Bakın ülke ekonomisinin durumuna. Ekonomik göstergelerin olumlu seyrinden söz edenler de görüyorlar ki, örneğin işsizlik konusunda en ufak bir adım atılamıyor. Milyonlarca işsiz, istihdam imkanı yaratılmasını bekliyor. Kamu çalışanları, işçiler ve emekliler ekonomideki büyümenin kendilerine yansımadığını görüyor. Esnaf, küçük ve orta büyüklükteki sanayici ve tüccar, durumundan hiç memnun değil. Çiftçiler, üreticiler kan ağlıyor. ZİNA ZIRVASI... 10/09/2004 Birgün Köşe Yazısı Yoksulluğa yönelik sosyal politikalar uygulanmıyor. Yolsuzluklar konusunda da toplumu tatmin edecek sonuçlar alınamıyor. O zaman, haydi zina tartışmasına; olmadı yine türbanı ısıtıp gündeme taşırız; o da olmadı kürtajı tartışırız... Yok efendim, kadınların hakları savunuluyormuş... Eşitlik amaçlanıyormuş... Kadınları korumak istiyorlarmış... Kadınlar işsizlikten, yoksulluktan kırılırken, tarımda ve evlerde çalışan yüz binlercesinin hiçbir sosyal güvencesi yokken, eşitlik aklınıza geliyor mu? Madem bu kadar 'kadınsever'diniz de, neden mal rejimi değişikliğini geriye yürütmediniz? Namus cinayeti kavramını ceza kanuna almamak için direndiniz? Zina tartışmasında sadece AKP'deki değil, toplumdaki muhafazakar eğilimler ile uğraşmak gerekiyor. Çünkü zina kavramı ataerkil zihniyetin bir mirası ve yansımasıdır. Erkek egemen anlayış kadını birey olarak görmüyor. Kadının bekareti ve 'namusu' önce babanın, sonra kocanın, ardından da devletin sorumluğunda görülüyor. Türkiye'de devlet yatak odasından çıkmamak için on yıllardır direniyor. Hiçbir çarpıtmaya gerek yok. Evet, kişiler arası ilişkiler, devletin elini çekeceği bir alan değildir. Ama aile içi ilişkilerde yasal güvence Medeni Kanun'la sağlanır, Ceza Kanunu'yla değil. Devlet yatak odasına, şiddet, cinayet, insan hak ve özgürlüklerine aykırı işler olduğunda karışır. AKP, kendisiyle de çelişiyor. Zina kamu vicdanını yaralayan bir suçsa, bunun şikayete bağlı olmaması gerekir. O nedenle 'şikayete bağlı olacak' diyerek geçiştirme çabaları da iki yüzlülüktür. Ama muhafazakarlığın gerçek yüzü budur işte. Muhafaza ile taassup arasında da ince bir çizgi vardır. Muhafazakarlar ile mutaassıpların sık sık aynı zeminde buluşmaları da hep bu yüzden olur. CHP de, solun geniş kesimleri de bunu görmek istemiyor. Neden, hiç düşündünüz mü? *********************************************************************** ZORAKİ MUHBİRLİK : YAŞAMI 'F TİPİ' YAPACAKLAR 10/09/2004 Birgün Haber ORHAN ERASLAN TBMM, önümüzdeki hafta salı günü olağanüstü toplanarak Türk Ceza Kanunu (TCK) tasarısını görüşmeye başlayacak. Adalet Komisyonu üyesi CHP Niğde Milletvekili Orhan Eraslan, son günlerde zina tartışması nedeniyle gündemin birinci sırasına oturan tasarıya yönelik zehir zemberek bir açıklama yaptı. Düzenlemede birçok anti-demokratik uygulamaya yer verildiğini belirten Eraslan, "AKP, tasarı tartışılmasın, anti-demokratik maddeler gözden kaçsın diye zinayı ortaya attı. Hep işin magazin kısmı konuşuluyor. Kimse TCK'da yer alan ve özgürlükleri sınırlayan maddeleri konuşmuyor. Halbuki yeni TCK ile F tipi cezaevinden sonra F tipi yaşam ile karşı karşıya bulunuyoruz" dedi. AKP ile CHP adına TCK tasarısı hakkındaki pazarlıkları yürüten Orhan Eraslan, zina tartışmasından duyduğu rahatsızlığı Birgün'e açıkladı. AKP'nin zinayı ortaya atarak, TCK tasarısında yer alan birçok anti- demokratik maddenin gözden kaçmasına neden olduğunu dile getiren Eraslan, "Eğer yeni TCK değişmeden bu haliyle kabul edilirse bundan sonra üç kişi yan yana gelirse yanacak. Tasarıda çok ağır cezalar yer alıyor. Bu cezaların törpülenmesi gerekiyor. Ama kimseden ses çıkmıyor. Herkes ZORAKİ MUHBİRLİK : YAŞAMI 'F TİPİ' YAPACAKLAR 10/09/2004 Birgün Haber AKP'nin oyununa geldi. AKP, zinayı ortaya atarak, özgürlüklerin önünde engel olacak maddelerin tartışılmasını önledi. Örneğin TCK'nın 7 değişik maddesinde vatandaş muhbirliğe teşvik ediliyor. Bunu sorumlu vatandaş söylemi ile örtmeye çalışıyorlar. Böyle şey olur mu?" eleştirisinde bulundu. İşte Orhan Eraslan'ın dikkat çektiği ve tartışılmasını istediği maddeler : TCK MADDE 278 : İşlenmekte olan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyenlere bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacak. Eraslan : Örneğin bir elektrik kaçağından haberdar olan birisinin bunu bildirmemesi durumunda bir yıl hapis ile karşı karşıya kalacak. Sokakta kavga çıktığından hemen bildirmek gerekiyor. DOKTORLAR YANDI TCK MADDE 280 : Görevini yaptığı sırada bir suçun işlendiği yönünde bir belirti ile karşılaşmasına rağmen, durumu yetkili makamlara bildirmeyen veya bu hususta gecikme gösteren sağlık mesleği mensubu bir yıla kadar hapis cezası alacak. Eraslan : Örneğin, suç işleyen i bir yaralıyı tedavi eden özel doktor bunu hemen yetkililere bildirmek zorunda kalacak. Bildirmezse cezaevini boylayacak. Bu madde aynen kabul edilirse, yaralama veya buna benzer olaylardan dolayı sağlık mensuplarından yardım alınması azalır. TCK MADDE 281 : Gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek amacıyla, bir suçun delillerini yok eden kişiye altı aydan beş yıla kadar hapis cezası verilecek. Eraslan : Yakınları bile olsa suç delillerini yok eden hapis yatacak. Böyle şey olur mu? Hangi baba oğlunu ihbar eder. Hangi kardeş, kardeşinin ele geçmesi için muhbirlik yapar. En azından yakınlarının kapsam dışına çıkarılması gerekir. TCK MADDE 284 : Hakkında tutuklama kararı verilmiş olan veya hükümlü bir kişinin bulunduğu yeri bildiği halde yetkili makamlara bildirmeyen kimse, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Eraslan : Bu madde ileride sıkıntılara neden olacak. Diyelim siz bir kişiyi arandığını bilmeden yanınızda çalıştırdınız. Bir anda hapis cezası kovuşturması ile karşı karşıya kalacaksınız. Yani vatandaş "Hafiyesi Mahmut" olmak zorunda kalacak. Ya da pek sayın "muhbir vatandaş" olacak. AKP, bunun adına sorumlu vatandaşlık diyebilir. Ama bu kabul edilemez. Yukarıdaki maddelerin hepsi vatandaşları muhbirliğe teşvik ediyor. Bunların yeniden düzenlenmesi gerekiyor. BASINA SANSÜR TCK MADDE 286 : Soruşturma ve kovuşturma işlemleri sırasındaki ses veya görüntüleri yetkisiz olarak kayda alan veya nakleden kişi, altı aya kadar hapis cezası alacak. Eraslan : Bu madde basından korkunun işaretidir. Susurluk, banka hortumları gibi olayların ortaya çıkmasını önlemektir. Kaş yapalım derken göz çıkarıyorlar. Aleni duruşmaları niye kamuoyundan kaçırıyorlar. Bunun nedeni ne? Hakim isterse zaten gizli oturum yapabiliyor. GÖZALTINDA KAÇMA TCK MADDE 292 : Bir suçtan dolayı gözaltına alındıktan veya tutuklandıktan sonra kaçan kimseye altı aydan bir yıla kadar hapis cezası verilecek. Eraslan : Bu maddenin tümüyle TCK'dan çıkarılması gerekir. Gözaltına alındıktan sonra kim kaçmak istemez ki… Diyelim bir gösteri yapılıyor. Gösteri yasalara aykırı değil. Ama polis bazı kişileri gözaltına aldı. Gözaltına alınan kaçtı. Bir anda hapis cezası ile karşı karşıya kalacak. Asıl eylemi suç olmazken, gözaltı yüzünden hapis yatacak. Bu çok ZORAKİ MUHBİRLİK : YAŞAMI 'F TİPİ' YAPACAKLAR 10/09/2004 Birgün Haber faşisttik bir düzenleme. ÇAĞDIŞI HÜCRE CEZASI TCK MADDE 293 : Bir suçtan dolayı mahkum olduğu hapis cezasının infazına başlandıktan veya bu maksatla yakalandıktan sonra kaçan hükümlü, ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis hükümlü ise, cezasının bir yılı bir hücrede yalnız başına bırakılmak suretiyle çektirilir ve hakkında sıkı güvenlik rejimi uygulanır. Eraslan : Bu çok sıkıntılı bir maddedir. Ortaçağda uygulanan hücre cezası rejimine geri dönülmesini sağlıyor. Bu madde İnsan Hakları Evrensel Bildirisine de aykırıdır. *********************************************************************** DÜZENLEMEYİ TALEBE GÖRE YAPTIK 10/09/2004 Yeni Asya Haber GÜLDAL AKŞİT Devlet Bakanı Güldal Akşit, toplumun değer yargılarının değişmesi ve kendilerine gelen taleplerin, zinanın yeniden suç olarak TCK’da belirtilmesini gerekli kıldığını söyledi. Bahçelievler Belediyesi’nce 30 çiftin evlilik öncesi eğitimini öngören 3 günlük ‘’Evlilik Okulu’’ programının sertifika törenine katılan Bakan Akşit, ailenin toplum yapısındaki önemine değinerek, aile yapısının korunmasının karşılıklı sadakat, sevgi ve saygı unsurlarının korunmasına bağlı olduğunu dile getirdi. Akşit, sadakatin, ailenin temel taşlarından biri olduğunu vurgulayarak, zinanın, toplumun çok önem verdiği evliliğin sona ermesindeki önemli nedenlerden biri olduğunu kaydetti. Akşit, geçmişte bu konunun hapisle cezalandırılması gereken bir suç olarak TCK’da yer aldığını hatırlattı. Akşit, ancak daha sonra Anayasa Mahkemesi’nin bu maddeyi kadın-erkek arasında eşitsizliğe yol açtığı gerekçesiyle iptal ettiğini belirterek, şöyle devam etti: ‘’Ancak geçen sürede bu eksiklik giderilmemiştir. Bu süre içerisinde toplumun değer yargılarının değişmesi ve bize gelen talepler, zinanın yeniden suç olarak TCK’da belirtilmesini gerekli kılmıştır. Bu, toplumun bir talebidir. Asıl amaç, iki eş arasındaki olaydan ötürü birini cezalandırmak değil, evliliğin, aile birliğinin korunmasıdır. Yoksa kişilerin özel hayatıyla bizim hiçbir işimiz yok.’’ Yeni düzenlemede kadın-erkek eşitliğinin sağlanması ve takibin şikayete bağlı olması şartının bulunduğunu dile getiren Akşit, ancak muhalefetin, takibin şikayete bağlı olmaması, soruşturmanın re’sen yapılması yönünde talebi olduğunu, bunun da kabul edilemeyeceğini bildirdi. *********************************************************************** ZİNA TARTIŞMASININ ZARARI 10/09/2004 Vatan Köşe Yazısı SALİH NEFTÇİ Doğrusunu söyleyelim, zina konusundaki ilk açıklamaları duyduğumuz zaman ilk tepkimiz... "Geç, önemli bir şey değil..." Ekonominin günlük işlerini daha önceki hükümetlerden çok daha ciddi yürüten ve "açık pozisyon" gibi takıntıları olmayan bu hükümetin bir ZİNA TARTIŞMASININ ZARARI 10/09/2004 Vatan Köşe Yazısı özelliğine alışmıştık. Zaman zaman AKP içinden bir milletvekili, veya önemli konumdaki bir kişi kendi kişisel dini inançlarının etkisiyle ya anlamsız, günün gündemiyle ilgisiz bir söz ediyor veya yine anlamsız bir eylemde bulunuyordu. Bu gibi açıklama ve eylemler bizim basında hemen manşetlere çıktığı için, küçük kasaba politikacıları açısından prim yapmanın en kolay ve belki de tek yolu. Tayyip Erdoğan'da doğuştan bulunan siyaset yeteneğini, her politikacıdan bekleyemezsiniz. İyi siyasetçi büyük yetenek değil, genelde çalışkan, eğitimli ve siyaseti öğrenmiş kişilerden oluşuyor. Yeni kurulmuş bir partide bu noktaya gelinmesi için zaman geçmesi gerekecek... İlk seçilen siyasetçiler zamanla büyük bir elemeden geçecek. Ama o güne kadar da ucuz kahramanlık örnekleri ile karşılaşacağız. Hele bu örnekler kişilerin kendi inançlarına dayandırılıyorsa... Nitekim son bir iki yıl içinde türban, imam hatipler gibi aslında vatandaşın gündeminde olmayan konuların zaman zaman ön plana çıktığını gördük... Bu konuda önemli kişilerce çeşitli eylemlere tanık olduk. Bunlar gazete manşetlerine taşındı. Televole çeşidi bir sansasyon yarattı. Ama işte o kadar. Gördüğümüz gibi televole gibi anlayışlar da geçici... Bu nedenle zina ilk gündeme gelende üzerinde durmadık. Başımızı sallayıp işimize devam ettik. "Bu da geçer..." dedik. *** Ama gelin görün ki bu sefer geçmedi. Üstelik... Batıda Türkiye'nin AB üyeliğine karşı olanların tam pusuda olduğu bir döneme rastladı. Türkiye karşıtları açısından inanılmaz bir fırsat oluşturdu. Şaşkınlıkla gördük ki hükümet bu konuda ısrarlı olabileceği sinyallerini vermeye başladı. Doğru, ortada henüz somutlaşmış bir şey yoktu. Ama gayet açık sinyaller vardı. Türkiye karşıtlarının arayıp da bulamayacakları... Adeta Noel hediyesi cinsinden büyük bir nimet. *** Bir noktayı doğru görmek gerek... Zina gibi çocukça konular bir diğer anlamsız takıntı olan türbandan da daha zararlı bir şey. İslamcı kanat türbanı bir çeşit siyasi simgeye dönüştürmüş durumda. Bunu da dünyada bilmeyen sadece 1,5 milyar Çinli kaldı. Zina ise bir simge değil. Ama İslamcı bir devlet izlenimi yaratıyor. Doğru veya yanlış, bu böyle. Çünkü... Her siyasetçinin gayet iyi bildiği gibi, bazen siyasetçinin ağzından çıkan cümleler ne kadar iyi niyetle söylenmiş olurlarsa olsunlar, kamuoyu tarafından çok farklı noktalara çekilebilir. Siyasetçilerin genelde muğlak konuşmasının nedeni de budur. *** İşte bu açıdan bakıldığında zina tartışması Türkiye karşıtlarının arayıp da bulamadıkları bir şeydi. Büyük bir olasılıkla hükümetin yine geri adım attığını göreceğiz. Ama zarar verildi bir kere. Siyasette bu gibi şeyleri gündeme getirince, basın bunları hemen manşete taşıyabilir...İşte Avrupa'da da böyle oldu. Kolay unutulmayacak. *** Bu konu gündemden ne kadar çabuk düşerse, o kadar iyi olur. ZİNA TARTIŞMASININ ZARARI 10/09/2004 Vatan Köşe Yazısı *********************************************************************** ZİNAYA TOSLAMAK! 10/09/2004 Vatan Köşe Yazısı GÜNGÖR MENGİ Verheugen "Türkiye hukuk sistemine İslâmi unsurları soktuğu izlenimi yaratmamalı" uyarısı yaptı giderken.. Gerekçesi şu: Zina suçunun TCK'ya girmesi Avrupa'da, İslâmi hukukun Türk hukukuna girdiği yorumlarına sebep olur.. itibarlı yabancı gazeteler de benzer uyanlarda bulunuyorlar. Meselâ Guardian "Evlilik dışı ilişkiyi Suudi Arabistan gibi cezalandıran Türkiye AB hayali için yanlış mesaj veriyor" dedi. Aynı şekilde Financial Times, bu yasa geçerse AKP'nin islamcı köklerinden duyulan şüphelerin canlanacağını yazdı. Tehlike belli: AB yolu açılmış ve kritik eşiğe birkaç adım kalmışken hükümet ayağına ateş ediyor. AB için denizler aştıktan sonra çamurlu bir derede boğulma riski yaratmanın anlamı ve sebebi ne olabilir? Alt yapı sorunu Orhan Pamuk "Eskiden hiç inanmadıkları iyi şeyleri yapmaya Allah'ın onları zorladığı insanlar takımı" diye tarif etmişti AKP'yi. Türkiye bu misyondan epey yararlandı. Özellikle AB sürecini hızlandıran istek ve kararlılık, AKP'nin değişim iddiasına da inanı-lırlık kazandırdı. Akil adamların oluşturduğu bağımsız AB Türkiye Komisyonu tarafından geçen gün yayınlanan rapor, Türkiye'nin son iki yılda on yılda yapılandan fazla reform gerçekleştirdiğini belirterek AKP'yi övüyordu. Peki şimdi ne olacak? AB yolculuğumuz bir "hızlandırılmış tren" macerası mıydı? Alt yapısı oluşturulmadığı için bu tren zinaya çarpıp devrilmeye mi mahkûm olacak? AKP'nin muhafazakârlık algılaması ciddi bir alt yapı sorunu yaratıyor. Balıkesir Üniversitesi Bandırma İİBF öğretim üyesi Yard. Doç. Dr. Mehmet M. Heki-moğlu bir makalesinde şu teşhisi koyuyor: "AKP'nin problemi, çağdaş muhafazakârlığın esas doğrultu olarak modernite yanlısı bir anlayışı benimsediğini bir türlü anlayamamaktan veya bunu içine sindirmekte zorlanmaktan kaynaklanıyor." Türk modeli mi? Dr. Hekimoğlu'nun işaret ettiği gibi yeni TCK'ya zina suçu eklemek, AKP'nin çağdaş ve evrensel anlamıyla muhafazakârlığını ve demokratlığını tartışmalı hale getirmektedir. Çünkü çağdaş muhafazakârlık, sosyalizm ve liberalizmle modernleşme ortak paydasında, bireyci-özgürlükçü anlayışta birleşiyor. Çağdaş toplumun muhafazakârı, kamusal alanı insanların yatak odasına kadar genişletmeyi, muhafazakârlığın gereği saymıyor. Zinanın yasalarda suç olarak yer almamasını, ahlâksızlığa verilmiş teşvik primi görmüyor. Aslında yapılan bir "siyasi zina"dır. AKP'nin çağdaş bir muhafazakâr parti olmadığının ilânıdır. Zinayı cezalandırırken imam nikâhı ile çok karılılığı teşvik eden anlayış, ilkel bir erkek egemen iktidarın herzesi olabilir ama asla muhafazakârlığın gereği olamaz. ZİNAYA TOSLAMAK! 10/09/2004 Vatan Köşe Yazısı "Türk modeli muhafazakârlık" demek de kendimize haksızlıktır. Bunu ancak kravat takmış Arap yapabilir! *********************************************************************** ZİNA VE 'SEKÜLER AHLAK' 10/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı MEHMET OCAKTAN Şu Türkiye'de olup bitenlere bir türlü akıl sır ermiyor doğrusu. 50 yıllık "Avrupa macerası"nın sonuna yaklaştığımız şu günlerde, her şeyi bir trafa bırakıp, bütün zihinsel mesaimizi neredeyse "zina" işlerine ayırmaya başladık. Oysa Türkiye, özellikle AK Parti iktidarı döneminde "demokratik kriterler" anlamında öylesine adımlar attı ki, AB komiseri Verheugen bile şaşkına döndü. Ama gelin görün ki, biz bütün siyasetçisiyle, medyasıyla ve sivil toplum örgütleriyle birlikte "zina" işine takılıp kaldık. Bir adım öteye gidemiyoruz. Hepimiz biliyoruz ki, zina bütün ilahi dinler tarafından yasaklanmıştır ve büyük bir günah olarak vazedilmiştir. Kendisini bir "din dairesi" içinde gören her insan da buna böyle iman etmiştir. İslam'ın vazettiği, haram kıldığı, günah saydığı bir eylemi, bu dünyada kimsenin "günah" ya da "sevap" kılma hakkı yoktur. Yeni TCK tasarısına sokulmaya çalışılan "zina suçu" maddesi üzerinde koparılan fırtınanın esas itibariyle İslami nasslarla bir ilgisi yoktur. Çünkü, şu anda TCK içinde yer alıp almamasını tartıştığımız "zina suçu" tamamen seküler bir anlayışın ürünüdür. Tartışmayı İslami bağlamda, zinaya karşı olanlar ya da taraftar olanlar şeklinde ortaya koymak, olayı tamamen farklı bir boyuta taşıyacaktır ki, bu tamamen abesle iştigaldir. Biz, İslam'ın bir hükmü üzerinde "doğruluk" ya da "yanlışlık" tartışması yapamayız. Ancak şu anda TCK'ya sokulmaya çalışılan "zina suçu"nun, kesinlikle dini bir arkaplanı yoktur. Konuya böyle bakarsak, "zina" tartışmasının tamamen Türkiye'nin AB süreciyle ilgili olduğunu rahatlıkla anlarız. Şimdi birileri diyor ki, "Zina suçu'nu yeni TCK'ya koymak, Türkiye'nin AB yürüyüşünde soru işaretleri doğurur." Nitekim, Türk medyasında başlayan "zina" tartışması, Avrupa medyasında da geniş yankı buldu ve İslami litaratürle bağlantılar kurularak bazı soru işaretleri ön plana çıkarıldı. Mesela, Türkiye'nin AB yolunda attığı adımlar konusunda övgüler yağdıran AB komiseri Verheugen, tamamen seküler bir refleksle, "zina yasası dışarıda çok yanlış anlaşılacak ve Türkiye'nin imajını bozacak" diyerek bir bakıma yeni TCK konusunda uyarılarda bulundu. Ayrıca, Avrupa Parlementosu Dışişleri Komisyonu Başkanı Alman Elmar Brok'tan daha sert bir açıklma geldi: "Zina'yı suç sayan Türkiye'ye, AB Komisyonu'nun müzakerelerin başlatılmasını tavsiye etmesi beklenemez." Şimdi ne olacak? AB yolunda bütün kriterleri aşıp, işkence suçlamalarından bile kurtulduktan sonra, "zina" işine mi takılcağız? İslam'ın suç saydığı bir konuyu, "seküler" bir ahlakın içine mi hapsedeceğiz? Bunlar Türkiye'yi yorar ve zaman kaybettirir. Eğer Avrupa Birliği'ne girmek istiyorsak, bu konuda ittifak halindeysek, bırakalım bu tartışma sadece "AB entegrasyonu" çerçevesinde kalsın. Çünkü, Türkiye şu anda son derece kritik bir eşikten geçiyor. Türkiye'deki "AB karşıtları"yla, AB içindeki Türkiye düşmanları fırsat kolluyor. Dolayısıyla, AB ile Türkiye ZİNA VE 'SEKÜLER AHLAK' 10/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı ilişkilerinin geleceğini belirleyecek Aralık zirvesine gölge düşürecek bir takım bahanelerin oluşmasından kaçınmakta kesinlikle büyük yararlar var. *********************************************************************** ZİNAYI BIRAK FUHUŞA BAK!.. 10/09/2004 Gözcü Köşe Yazısı MEHMET TÜRKER IMF, Türkiye'nin ümmüğünü sıkarken, işsizlik tavana vurmuş, ekonomik sıkıntı, açlık sınırında yaşayanların çaresizliği fuhuşu patlatmış, fuhuşa itilen kızların yaşı 12'ye kadar düşmüş,bunlar Hala "aile birliğini korumak" ,"kadının haklarına sahip çıkmak" gibi safsataları terennüm ederek halkı uyutmaya çalışıyorlar!.. Yahu siz zinadan önce fuhuşu önleyin!.. Açlık, fukaralık, gariplik yüzünden fuhuşa düşen kızları, kadınları, o fuhuşun batağından çekip çıkartmaya bakın!.. Yasa çıkartmakla zina önlenemez!.. Zina, kadının kocasını veya adamın karısını aldatmasıdır!.. Onun orasını o ikisi düşünecek... Savcının veya polisin apış arasında işi ne?.. Mahkeme de sadece boşanma aşamasında rol alacak, o kadar!.. Size ne karı-koca arasındaki ilişkiden?.. Karı-koca arasına girilir mi?.. Bugün kanlı bıçaklı hale gelirler, birbirlerinden davacı olarlar, yarın yatağa girdiler mi her şey biter!.. Asıl siz, fuhuşu önleyebiliyor musunuz, azaltabiliyor musunuz, onu görelim!.. *** Fuhuş elbette ki önlenemez, kökü kurutulamaz! .. Fahişelik dünyanın en eski mesleği(!) Ama fuhuş azaltılabilir, küçük yaştaki kızların bu batağa düşmesi önlenebilir... Polis baskınlarıyla yabancı uyruklu fahişeleri yakalayıp sınır dışı edebilirsiniz... Fuhuş yapılan yerleri kontrol altına alabilirsiniz... Buna karşılık açlığı önleyemezseniz, işsizliği azaltamazsanız fuhuş yaşının 12'ye kadar düşmesine de mani olamazsınız!.. Asıl sorun buradadır, zinada değil!.. Çocuğu fuhuşa itilmiş bir ailede, kadın zina yapmasa ne yazar!.. Öyle aile birliği mi olur?.. Eğer sorun kadının hakkını korumaksa, önce bedenini satmak zorunda kalan genç kızları bu ahlâksızlıktan koruyun!.. *** Olaylar sık sık önümüze geliyor... 13 yaşındaki kıza kasabanın ileri gelenleri de dahil 28 kişi tecavüz etmiş... Hayır, bu olayların çoğu tecavüz değil... Açlıktan annesi veya babası ya teşvik ediyor fuhuşa, ya göz yumuyor... Sonra kız dayanamıyor çok ender olarak polise gidiyor veya ihbar üzerine polis yakalayınca, ya da para anlaşmazlığı çıkıp da ortaya dökülünce, kız "tecavüze uğradım" diyor... Aile kasabayı terk ediyor, başka bir kasabada devam ediyor... ZİNAYI BIRAK FUHUŞA BAK!.. 10/09/2004 Gözcü Köşe Yazısı Bu tip yaşı küçük kadınların fuhuş olaylarından gazetelere yansıyanı yüzde l bile değildir... Çünkü alan razı, veren razı... 13 yaşındaki kadın, 12 kişilik aileye bakıyor... Asıl mücadele bununla olmalı... Varoşları dolaşın, sanayi mahallelerine gidin. .. Oralarda fuhuş patlaması yaşanıyor... Neden?.. Açlıktan!.. Onu önleyin alnınızdan öpelim!.. *** Koskoca kadın kocasını aldatmış; sana ne, kocası düşünsün!.. Sen kocası adına bekçilik mi yapacaksın?.. Ya da cezalandırmak sana mı kaldı?.. Veya koca karısını aldatıyor, sana mı soracaklar?.. Ama o koca zina yaptığı kadınlara imam nikâhı kıyarsa, herhangi bir problem yok... Hele türbanı da geçirdiler mi kafalarına,ki çoğu öyle- hepsi birer namus abidesi!.. Yasa yapmak da sokağa düştü... Pek Muhterem Başbakan'ınız yasa çıkartacak, milletvekillerinden önce galericilere soruyor: - Zina suç olsun mu?.. - Hep bir ağızdan: - Osssuunnn!.. "Olsun" diyenlerin arasından acaba hangisi şöyle sarışın bir afet bulsa zina yapmaya hazır değil?.. *** İktidar, din ve ahlâk duygularını gıdıklayarak, yine oy avcılığında... Türban, imam hatipler olmadı, zina verelim!.. Zinanın suç sayılmasına karşı çıkanlara da gözdağı vermeye hazırlar: - Sen zinadan yana mısın?.. - Elinin körü!.. *********************************************************************** CHP’DEN ARINÇ’A TELGRAF 10/09/2004 Hürriyet Haber CHP İstanbul Kadın Kolları, önümüzdeki hafta TBMM gündemine gelecek olan yeni TCK’daki zina tartışmalarıyla ilgili olarak TBMM Başkanı Bülent Arınç’a telgraf çekti. İstanbul İl Kadın Kolu Başkanı Marziye Gülenç imzasıyla gönderilen telgrafta, şöyle denildi: ‘Biz, CHP’li kadınlar olarak ‘cinsiyet ayrımı yapılmaksızın’ zinanın yalnızca boşanma nedeni sayılması gerektiğine inanıyoruz. Yüce Meclisimizi; TCK görüşmeleri sırasında, AB müzakereleri öncesi ülkemizi dünya kamuoyu önünde güç duruma düşürmeyecek yönde karar almaya çağırıyoruz.’ *********************************************************************** ZİNA SUÇ, AYRI YAŞAYANA SERBEST 10/09/2004 Hürriyet ZİNA SUÇ, AYRI YAŞAYANA SERBEST 10/09/2004 Hürriyet Haber AKP’nin önceki akşam Başbakan Tayyip Erdoğan başkanlığında yapılan MYK toplantısında, 14 Eylül’de olağanüstü toplanacak Meclis’te ele alınacak yeni TCK tasarısında yapılacak değişikliklere son şekli verildi. Zinayı, eşin şikayetine bağlı bir suç olarak düzenleme kararı alan AKP’de şimdi de, ayrı yaşayan eşlere zina suçundan ‘ceza muafiyeti’ getirilmesi seçeneği üzerinde duruluyor. KADINA DA SUÇ AKP Grup Başkanvekili Haluk İpek, Anayasa Mahkemesi’nin Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırılıktan verdiği iptal kararı doğrultusunda zina suçunda kadın ve erkek arasında eşitlik sağlanacağını söyledi. İpek, ‘Şikayeti ancak eşlerden biri yapabilecek. Başkalarına da bu konuda şikayet hakkı tanınsa bu iftiralara neden olur’ dedi. CEZA MUAFİYETİ ‘Ceza muafiyeti’ niteliğinde bazı istisnalar üzerinde durmaya başlayasn AKP, eşlerden birinin boşanma davası açması ayrı yaşayan eşleri de bu kategori içinde düşünmeye başladı. Bu önerinin benimsenmesi halinde ayrı yaşayan veya boşanma davası açan eşlerin başkalarıyla ilişkileri de zina kapsamında değerlendirilmeyecek ve bu durumdaki eşlere zina suçundan ceza verilemeyecek. *********************************************************************** AB’DEN UYARI: MANTIKLI DEĞİL 10/09/2004 Hürriyet Haber SJOERD I.H. GOSSES AB Dönem Başkanı Hollanda’nın Ankara Büyükelçisi Sjoerd Gosses, Türkiye’ye zina konusunda uyarıda bulundu. Elçi Gosses, bir yanda Türkiye’de modernleşme alanında kaydedilen büyük ilerlemelere bakıldığında, zinanın suç sayılmasının mantıklı görünmediğini söyledi. Gosses, bunun Türkiye’yi AB içinde görmek istemeyen kesimlerce kullanılabileceği endişesi taşıdıklarını da kaydetti. AB ülkeleri büyükelçilerinin aylık düzenli toplantıları çerçevesinde biraraya geldiklerini hatırlatan Gosses, zina tartışmalarını görüştüklerini söyledi. Zinaya inekli çözüm! AB Dönem Başkanı Hollanda, Türkiye’yi zina konusunda uyarıyor, ancak orada da küçük bir kasaba aynı dertten mustarip. Spaarnwoode’nin kadın Belediye Başkanı Ellen Hoogdalem- Arkema, kamuya açık yerlerde alenen cinsel ilişkiye girenlerin sayısındaki artıştan yakındı ve ‘Bu insanları açıkta aşk yapmaktan vazgeçirmek için, inekleri meralara salmalıyız’ diyerek ilginç bir çözüm önerdi. *********************************************************************** KADINI YÜCELTTİK AMA ANLATAMADIK 10/09/2004 Hürriyet KADINI YÜCELTTİK AMA ANLATAMADIK 10/09/2004 Hürriyet Haber RECEP TAYYİP ERDOĞAN Başbakan Tayyip Erdoğan, AKP’nin önceki akşam yapılan MYK toplantısında, yeni TCK tasarısına damgasını vuran ‘zina’ tartışmalarını değerlendirdi. Tasarıda kadın haklarını koruyup iyileştiren birçok düzenlemeye gidildiğine dikkat çeken Erdoğan, bütün bunların gözardı edilmesinden duyduğu rahatsızlığı dile getirdi. ‘Kadını yücelten, verdiğimiz büyük değeri gösteren bütün bu iyi niyetli çabalarımıza bakılmıyor’ siteminde bulunan Erdoğan, ‘Kamuoyu sadece zinaya takıldı. Sanki koskoca TCK sadece zinadan ibaret’ dedi. AB MESAJI Erdoğan, her ülkenin kendi ahlaki ilkeleri doğrultusunda yasalarında gerekli düzenlemeleri yapma hakkının bulunduğuna dikkat çeken sözleriyle de, zina konusunda AB’den yükselen tepkileri fazla önemsemediğini ve bunun AB üyelik sürecini de olumsuz etkilemeyeceği görüşünü ortaya koydu. ‘Galiba bütün bu yaptıklarımızı biz halka iyi bir şekilde anlatamadık’ özeleştirisinde bulunan Erdoğan, parti örgütü ve belediyelerine ‘Çıkıp bunları halka anlatın’ talimatı verdi. *********************************************************************** ZİNA YASASI ANCAK BİR ŞAKA OLABİLİR 10/09/2004 Hürriyet Haber GUNTER VERHEUGEN Günter Verheugen, Türk Ceza Kanunu Tasarısı’ndaki zina düzenlemesini ‘şaka’ yorumuyla değerlendirdi. Türkiye’deki temaslarına başlarken olumlu mesajlar veren Günter Verheugen, giderken ‘17 Aralık’taki kararı etkileyebilir’ diye nitelediği 4 endişesini sıraladı. AVRUPA Birliği Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Günter Verheugen, aralıktaki Kopenhag Zirvesi’ne kısa bir zamanda zinaya hapis konusunun gündeme getirilmesini ‘anlayamadığını’ söyledi. İstanbul’da dün işçi ve işveren kesimi ile toplantısı öncesinde zina ile ilgili soruları yanıtlayan Verheugen, ‘Bu ancak bir şaka olabilir. Bu konunun neden bu zamanda gündeme geldiğine anlam veremiyorum’ dedi. YANLIŞ ANLAŞILIR Türkiye ilgili izlenimlerini CNN Türk’te Mehmet Ali Birand’a aktaran Verheugen, TCK tasarısında zina konusunda yapılması düşünülen yeni düzenlemenin dışarıda yanlış anlaşılacağını söyledi. Bu durumun Türkiye’nin imajını bozacağını belirten AB Temsilcisi, ‘Yasak olmaktan çıkarılmış olan bir konunun tekrar gündeme getirilmesi din adına yapıldığı izlenimini yaratacak ve Türkiye’ye karşı ülkeler tarafından aleyhte kullanılacak’ dedi. Verheugen, diğer 3 kaygısını şöyle açıkladı. GÜNEYDOĞU ÖNERİSİ Verheugen, Güneydoğu’daki gelişmelerin, beklentilerin gerisinde kaldığını belirterek Türk hükümetine bir son dakika önerisi yaptı. Bölgede köye dönüşler konusunda elle tutulur bir çaba göremediğini belirten Günter Verheugen, ‘Sosyal ve ekonomik önlemlerin hızlandırılması şart. Gelin Güneydoğu’ya acilen bir kalkınma projesi hazırlayalım. Mali destek ZİNA YASASI ANCAK BİR ŞAKA OLABİLİR 10/09/2004 Hürriyet Haber güvencesi vermeye hazır. Hemen yarın başlayalım’ dedi. İŞKENCE MUAMMASI Hükümetin tüm çabalarına rağmen işkencenin tümüyle yok edilememiş olmasından endişe duyduğunu sözlerine ekleyen Verheugen ‘Bir insan hakları derneği sistematik işkence şikayetinde bulundu. Kadrolarımızı harekete geçirdik. Bunun doğruluğunu inceletiyoruz. İşkence konusunda kafamız karıştı’ diye konuştu. Kıbrıs’ta Gümrük Birliği anlaşmasının kabul edilmesi gerektiğini belirten AB Komiseri, bu 4 kaygısının 17 Aralık’ta alınacak kararı etkileyebileceğinden korktuğunu sözlerine ekledi. ‘HAYIR’IN RİSKİ VAR Verheugen son kararın verileceği 17 Aralık’a kadar en büyük muhalefetin başta Almanlar olmak üzere muhafazakar partilerden kaynaklanacağını belirtti. Günter Verheugen, ‘Komisyonun raporu büyük ölçüde tamamlanmıştır. Şimdi son rötuşları yerine koyacağız ve top 30 komisere geçecek. Komiserler, son kararı 6 Ekim’den birkaç gün önce verecekler’ dedi. Türkiye projesinin kendi açısından başarılı olduğunu belirten Verheugen, üye ülkelerin Türkiye’ye ‘hayır’ demenin getireceği istikrarsızlığın ve büyük riskin farkında olduklarını söyledi. Verheugen, dün öğleden sonra Brussels Havayolları’na ait tarifeli uçakla Brüksel’e hareket etti. Cemaat liderlerini dinledi AB Komiseri Günter Verheugen, İlerleme Raporu öncesi gerçekleştirdiği Türkiye ziyaretinin son durağında Türkiye’deki dini cemaatlerin liderleriyle Fener Rum Patrikhanesi’nde bir araya geldi. Toplantıya Fener Rum Patriği Bartholomeos ve Ermeni Patriği Mesrob II katılmadı. *********************************************************************** UYUM YASALARI BİTTİ, SIRA UYUMSUZLUK YASALARINDA 10/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı FATİH ALTAYLI AKP ilginç bir parti. Biraz demiryolu ve tren gibi. Hızlı, güçlü bir lokomotifleri var. Direksiyonda nereye gitmek istediğini bilen bir makinist var. Zaten önceden döşenen raylar da, treni gidilmek istenen istikamete götürüyor. Cesur makinist de gaza basıyor ve hedefe hızla yaklaşılıyor. Ama tren makinist yardımcıları, zaman zaman inip rayları söküyor ve trenin yavaşlamasına, durmasına neden oluyorlar. Makinist zamanında fren yapmasa tren devrilebilir bile. AKP’nin yaptığı tam bu. Zina Yasası ise bu anlattığım örneğin şahikası. Her türlü hataya rağmen, tren yoluna devam etmiş, gardan önceki son durağa yaklaşmış. Trenin geldiğini duyan karşılama heyeti hazır bekliyor. Ama birileri yine rayları söküyor. AB’de tam bir bahar havası yaşıyoruz. Türkiye aleyhtarı hava dağılmış. Yapılan reformlar karşı tarafı sıkıştırmış. Uyum yasaları çıkmış. Verheugen’in bile yüzü gülmüş. Her şey yolunda. Al sana TCK’da yeni bir zina düzenlemesi. UYUM YASALARI BİTTİ, SIRA UYUMSUZLUK YASALARINDA 10/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı Haydaaaa! Böyle bir yasa beklentisi kimsede yok. Uygulama oturmuş. Yasayı oturan uygulamaya göre düzenleyeceğine, çağdışı bir yeni düzen kurmaya çalış. Bir yandan uyum yasaları çıkarırken, diğer yandan ‘uyumsuzluk yasası’ hazırla. Verheugen bu konuda kibar uyarılar yaptı; ama bunu da anlayan yok. Önceki akşam toplanan AKP MYK’sı ‘müthiş’ bir karar alıyor ve ‘Zina yasasında devam etmeliyiz’ diyor. Gerekçe ise müthiş: ‘Şimdiye kadar pek çok yerde geri adım attık. Bir kez daha atarsak zor durumda kalırız.’ Doğru, zor durumda kalırlar. Ama bunun çaresi ‘inat etmek’ değil ki. Bir yasa hazırlığına giriştiğin zaman, bunun sakıncalarını, yaratacağı tepkileri de göz önüne almak ve bunları iyice hesapladıktan sonra fikri kamuoyuyla paylaşmak gerekiyor. AKP ise hep tam tersini yapıyor. O zaman da iş bazen ‘onur kırıcı’ hale gelebiliyor. AKP’nin ‘Zina Yasası’nda devam’ kararından sonra Avrupa Parlamentosu Başkanı Elmar Brok, ‘Bu yasa çıkarsa ilerleme raporunun olumlu olması hayal olur’ diyor. Bu uyumsuzluk yasasında ‘devam’ kararı alan AKP kurmayları oturup düşünsünler bakalım. Hangisi daha onur kırıcı olur. Bu ‘saçma’ düzenlemeden vazgeçmek mi, yoksa aralıkta Brüksel’den arkasına bakarak dönmek mi? Bir ‘vatansever’ olarak bizim söylediklerimiz takılmıyor; ama bakalım AB’den gelen sesler takılacak mı? *********************************************************************** AH BU BASIN YOK MU? 10/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı TUFAN TÜRENÇ ŞU politikacılar, özellikle de iktidar kanadında olanlar başlarına taş düşse basından biliyorlar. Sakın abartıyorsun demeyin. Buyurun okuyun: ‘TALLİNN (A.A)- Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, zina konusunun Türkiye’de ele alınış tarzı ve olduğundan farklı şekilde sunulmasıyla Türkiye’ye büyük bir haksızlık yapıldığını ve bunun sorumsuzca bir davranış olduğunu söyledi. Gül, Estonya’nın başkenti Tallinn’e giderken uçakta gazetecilere köşe yazarlarının istediğini yazabileceğini, onlara ambargo koymayacaklarını, rahatsız da olmadıklarını söyledi, ‘Ama bu bir kampanyaya, dikte etmeye dönüşürse bu haksızlık olur’ dedi. Türkiye’deki bazı gazetelerin yayın tarzı yüzünden zina tartışmalarının Avrupa gazetelerine de aynı şekilde yansıdığından şikayet eden Gül, ‘Zina konusunun ele alınış tarzı, olduğundan farklı şekilde sunuluşu Türkiye’ye büyük haksızlıktır, sorumsuzluktur... Ne kadar ayıp bir şey’ diye konuştu.’ Gördünüz mü? Sanki zinanın yeniden suç sayılmasını basın istedi. Dışişleri Bakanı’na göre Avrupa’yı ayağa kaldıran zina olayının gündeme gelmesinin tek suçlusu bazı gazeteler. Eğer onlar zina olayını manşetlerine taşımasalardı bu iş sessiz sedasız olacaktı. AH BU BASIN YOK MU? 10/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı Avrupa’nın ruhu bile duymadan zina suç haline getirilecekti. * * * Dedim ya bizim iktidar politikacıları kendi hatalarının tümünü basına yüklemeye bayılırlar. Böylece işin içinden sıyrılacaklarını sanırlar ama kazın ayağı hiç de öyle değil. Herkesin aklı ve mantığı var. Avrupalılar bütün antenleri ile izliyorlar Türkiye’yi ve AKP hükümetini. Bizden uyarması, bu zina işi onların biraz kafasını karıştırdı. Bu köşede uzun zamandan beri olası bazı tehlikeleri vurguluyorum. Çok büyük olasılıkla AB’den tarih alacağız ve uzun sürecek olan tam üyelik görüşmeleri başlayacak. Bu zorlu süreçte Avrupa ile AKP arasındaki anlayış farkı ortaya çıkacak. Bu fark sorunlar yaratacak. Ben bunları tahmin ettim ancak yanıldığımı şimdi anlıyorum. Çünkü sorunlar benim tahminden de erken, daha tam üyelik görüşme süreci başlamadan çıktı. Verheugen nasıl daha açık söylesin. Adam resmen ‘Bu yasayı çıkarmayın. Sorun olur’ diyor. AKP ise bu mesajı doğru anlayıp değerlendireceğine suçu basına yıkmaya kalkıyor. Şu işin yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik. Halkımız Avrupa Birliği üyeliği için inanılmaz özverilerde bulundu. Son dakika bu saçmalık niye? Anlamak mümkün değil. *********************************************************************** ŞU BİZİM TÜRKİYE! 10/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı EMİN ÇÖLAŞAN İLAHLAR gündemi saptırmak için kurban istiyor. Kurbanlar özenle seçiliyor. Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya ve İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu. Sonra sıra onların yıpratılmasına geliyor. Hırsızlık yapmamışlar, devleti milleti soymamışlar. Ama harcanmaları (!) gerekiyor çünkü onlar laik cumhuriyet rejimine sahip çıkan kimseler. İşin ilginç yanı, Alemdaroğlu’nu harcamaya kalkışanlar, YÖK’ün İstanbul kökenli üyeleri. Öte yanda tren kazaları sonrasında Ulaştırma Bakanı Bay Binali Yıldırım görevinin başında. Onu anımsayan yok. Unuttuk. İskenderun’da zehir gemisi batmış, yetkililer rüşvet ve ihmal yüzünden battığını açıklıyor. Dört yıl o güzelim körfezde bekletilen zehir gemisinin sorumlusu yok. Bu konu da unutulup gidecek. Kastamonu’da maden ocağı faciası... 19 gariban işçi yanarak ölüyor. Hiç endişeniz olmasın, bu konu iki gün sonra unutulacak. Faciaların, kazaların sorumlularından ya hiç hesap sorulmayacak, ya da göstermelik sorulacak ve kimsenin haberi olmayacak. Önemli olan Özkaya, Alemdaroğlu gibi sağlam ve dürüst insanların tasfiye edilmesi! ŞU BİZİM TÜRKİYE! 10/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı Burası Türkiye. Çarklar acayip dönüyor ve medyamızın büyük bir bölümü ne yazık ki oynanan bu oyunları görmüyor. ** Şu bizim Türkiye! Dostlar alışverişte görsün. Bolu İzzet Baysal Üniversitesi’nde kayıtlar yapılıyor. Üniforma türban-pardesü ile gelen öğrencilerden söz (!) alınıyor: ‘Şimdi kaydınızı yapıyoruz ama söz verin, okul açılınca türbanı çıkaracaksınız.’ Hepsi de söz veriyor! Rektör Bey bu kararı, onları incitmemek için almış! Peki yarın başlarını açmayınca, derslere aynı üniforma ile girmeye kalkışınca ne yapacak? Bir komedi oynanıyor. Tokat’ta yeni öğretmenlerin kura çekimi yapılıyor. Milli Eğitim Müdürü, karşısına gelen türbanlı öğretmenlere hitap ediyor: ‘Okulda türbanınızı çıkarın, aksi takdirde problem olur.’ Vay canına yahu, kim kimi nasıl kandırıyor! Bunlar yarın derslere üniforma türban-pardösü ile girecekler. O zaman ne yapacaksınız? *** İşsizlik giderek büyüyor. Her kesimden milyonlarca insanımız işsiz. Üniversite mezunları asgari ücrete razı olmuş, ‘Ne iş olursa yaparım abi’ diyor. Öte yanda ekonomi ‘parlak’ gidiyor! Medyamız pembe haberlerle dolu. Başbakan işsizliği önlemek için dünya çapında (!) bir buluşun altına imza atıyor: ‘Her işveren bir kişiyi işe alsın, işsizlik bitsin.’ Çalışanları nasıl kovacağını kara kara düşünen patronlar, bu direktifle işçi alacak ve işsizlik bitecek! Meğer ne kolaymış! Dünyada işsizlik sorunu yaşayan bütün ülkelere tavsiye olunur. Adına da ‘Türk büyüğü Recep Tayyip Erdoğan formülü’ denilir ve literatüre geçer! *** Kapitülasyon Komiseri Bay Verheugen Türkiye teftişinin son gününde İstanbul’da basın toplantısı düzenliyor. Kendisine soruluyor: ‘Siz Diyarbakır’da iken PKK iki güvenlik görevlisini şehit etti. Bu konuda ne diyorsunuz?’ Adamın verdiği yanıta bakın: ‘Bu konu benim sorumluluk alanıma girmez.’ Ama kendisine zina konusu sorulduğu zaman bülbül gibi şakıyor. Zinanın suç sayılmasına karşı çıkıyor. Terör ve PKK onun sorumluluk alanına girmiyor. Girse, örneğin PKK terörünü isim vererek kınaması gerekecek. Ancak bu örgüt Verheugen’in ülkesi Almanya’da üslenmiş. Bir şey söylese ülkesini zor durumda bırakacak. Bir AB komiseri düşünün ki, teftişe geldiği ülkede terörü yok sayıyor, zina konusunda yol gösteriyor! Aman Allah! *** Bizim iktidar zinayı suç yapacak. Bu durumda akla sorular geliyor: İmam nikahı kıydırmış adam, o hanımla yatarken zina mı, değil mi? Evli değil, resmi nikahı yok! Örneğin falanca milletvekili, falanca genel müdür bir hanımla resmen evli, bir başkasıyla imam nikahlı. İkinciyle birlikte olurken zina yapıyor mu, yapmıyor mu? Şu bizim Türkiye! Vallahi ilginç ülke! Yalanın, yutturmacanın haddi hesabı yok. Kim kime yutturabilirse, kim kimi korkutabilirse onun sözü geçiyor. Biz işte böyle yönetiliyoruz! ŞU BİZİM TÜRKİYE! 10/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı *********************************************************************** NAMUS UĞRUNA... 10/09/2004 Hürriyet Köşe Yazısı BEKİR COŞKUN GÜNDEMİMİZİN iki ulusal sorunu bir yerde kesişti: Verheugen ve zina. Radikal’deki habere göre AB komiseri Verheugen ‘Zinayı suç saymak çağdışı. Zinayı suç sayan bir ülkeyi kabul etmemiz mümkün değil’ dedi. ‘Zina’ şeriat hukuku sözcüğü. Batı dillerinde tamı tamına karşılığı çok yok. Zinaya ceza karşıtları Verheugen’e nasıl tarif ettiler bilemeyiz. Muhtemelen Verheugen önce kendisine mutlu bir aşk sahnesi anlatıldığını sanmış olabilir. Zinaya ceza karşıtı aydın; basılmanın en kısa tarifi olarak; sol elinin başparmağı ile işaret parmağını halka yapıp; sağ avuç içini şak diye halkanın üzerine vurarak: ‘Bu ne?..’ Verheugen, keyifle gözlüğünün camını kravatı ile silerken: ‘Mutluluk...’ Zinaya ceza karşıtı aydın: ‘Hayır, basılmak... Böyle yaptın mı AKP içeri atıyor adamı...’ * Elbette böyle olup-olmadığını bilmiyorum. Bildiğim; AB, AKP’nin zihniyetini anlamış olmalı. Ki Batı basını Türkiye’nin AB’ye girmesinin bundan etkileneceğini kaç gündür duyuruyor. (Financial Times: ‘Zinayı suç sayma girişimi, Türkiye’yi istemeyenlerin eline koz verdi.’ The Guardian: ‘AKP, AB’ye bundan kötü bir mesaj veremezdi.’) ‘Kadının namus ve haysiyetini koruyoruz’ diyen AKP şimdi ne yapacak? AB uğruna ‘kadının namus ve haysiyetini’ korumaktan vaz mı geçecek dersiniz? Yoksa ‘kadın namus ve haysiyetinin’ olmadığı AB’ye girmek için yine de can mı atacak? * Çağdaş insanlar kadının ‘namus ve haysiyetini’ korumaya kalkmazlar. Ona özgürlüğünü, kimliğini, kişiliğini verirler, kadın kendi ‘namus ve haysiyetini’ korumasını bilir. Kadının ‘namus ve haysiyet’ anlayışı, ‘namus ve haysiyet’ ticareti yapan erkeklerden yücedir. Kadını bir köle gibi görüp, onu mirasta, tanıklıkta, sosyal yaşamda adam yerine koymayan... Başını örtüp, yaz günü palto giydiren zihniyet, namus ve haysiyeti beklemek için ise polis gerektiğini düşünse de... Şimdi samimilerse; AB’ye girmemeleri gerekmez mi? Namus uğruna... *********************************************************************** VERHEUGEN DA "ZİNA" KONUSUNA TAKILMIŞ 10/09/2004 Sabah VERHEUGEN DA "ZİNA" KONUSUNA TAKILMIŞ 10/09/2004 Sabah Köşe Yazısı MEHMET BARLAS Türkiye izlenimlerini Mehmet Ali Birand'a CNN Türk ekranında anlatan Verheugen'ın "Zina" konusundaki sözleri, bakalım bu konuda kendilerine en fazla destek veren kesimlerin de seslendirdiği eleştirilerin haklı olduğuna inandıracak mı AK Parti'nin yöneticilerini? Zina yasası ile ilgili görüşlerini aktaran Verheugen, "yasak olmaktan çıkarılmış olan bir konunun tekrar gündeme getirilmesi, din adına yapıldığı izlenimini yaratacak ve Türkiye'ye karşı olan ülkeler tarafından aleyhte kullanılacak" diye konuştu dün. Verheugen ayrıca "Hükümetin tüm çabalarına rağmen işkence tümüyle yok edilememiş.. Güneydoğu'daki gelişmeler ne yazık ki beklentilerin gerisinde kalmış. Sosyal ve ekonomik önlemlerin hızlandırılması şarttı. Kıbrıs'ta Gümrük Birliği anlaşmasının kabul edilmesi gerekiyor" dedi. İstanbul'dan ayrılmadan önce Fener Patrikhanesi'ni de ziyaret eden Verheugen, herhalde Heybeliada Ruhban Okulu'nun durumunu da orada konuşmuştur. Evet... Madem iktidarda AK Parti var ve en önemli uğraşları AB'den müzakere takvimi almak, bu durumda Verheugen'ın sözlerini de "İdeolojik Yaklaşım" diye almazlar herhalde. *********************************************************************** GÖLGE 10/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı DERYA SAZAK Avrupa Komisyonu'nun 6 Ekim'de açıklayacağı Türkiye'yle müzakere takvimine ilişkin İlerleme Raporu öncesinde Batılı medyanın 'akıl dışı' diye yorumladığı TCK'daki 'zina' düzenlemesi, aylardır gözlenen olumlu havayı gölgeliyor. AKP yönetiminin kendi ayağına ateş açması için bundan daha kötü bir zamanlama olamazdı. Anayasa Mahkemesi kararıyla 'suç' olmaktan çıkarılmış zinayı TCK'ya yeniden monte etme çabasıyla hem reform paketinin bütünü üzerindeki tartışmalar önemini yitirdi hem de 2005'te başlayacak Türkiye - AB üyelik sürecini engellemeye çalışan çevrelere koz verildi. AB'nin Genişlemeden Sorumlu üyesi Günter Verheugen bile giderayak, sorun alanları arasında 'zina'yı saydı. Olmayan bir sorunu AB yolunda engel haline getirmeyi başaran AKP'den bu kadar saçmalığı Erdoğan'ın en büyük yatırımı demokrasiye ve moderniteye yaptığını düşünen 'Batılı dostları' da beklemiyordu. Financial Times'ın başyazısı hayli uyarıcıydı: 'Zinayla ilgili yasa tasarısı kabul edilirse AKP'nin İslamcı köklerinden duyulan şüpheler canlanacak ve Türkiye'nin üyelik taleplerine karşı çıkanların ekmeğine yağ sürecektir. Aralıkta yapılacak AB zirvesinde müzakere takvimine ilişkin öneriler karara bağlanacak. Bu çılgınca fikir, böyle bir dönemde jeopolitik felaketler yaratabilir.' Zinanın yol açtığı 'şeriat'çı çağrışıma, Ortadoğu'da yükselen 'kökten dinci terör' dalgasını, 'Rusya'nın 11 Eylül'ü olarak nitelenen Osetya trajedisinin Batı'da yol açtığı kaygıları da eklemek gerekiyor. AB'de üyelikten yana ülkeler, demokrasiyle Ilımlı İslam'ı buluşturan bir rol modeli olarak Türkiye'nin 'medeniyetler çatışmasını' önleyici katkısından söz ederken zina tartışmasıyla yönünü tekrar Arap GÖLGE 10/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı coğrafyasına çevirmek tarihsel hata olur. AKP hiç beklenmedik anlarda böyle yol kazaları yapıyor. Muhafazakar tabanına mesaj vermek uğruna, raydan çıkabiliyor. Ancak Türkiye'de son yıllarda 'aile birliği'ni sarsan olaylar ahlaki olmaktan çok ekonomiktir! Yozlaşmanın temelinde sefalet var. Ekonomik durgunluk, işsizlik, okullar başlarken çocukların eğitimi gibi temel sorunlar dururken, acaba kaç ailenin sofrasında akşam 'zina' tartışması yapılmaktadır. Tayyip Erdoğan gibi, halkın nabzını tutma iddiasındaki bir lideri böyle yapay bir gündem maddesine kim saplamış olabilir? AKP hükümeti 2.5 yıldır en büyük yatırımı 'demokrasi'ye yaptı ve artık son dönemece gelindi. AB ile üyelik müzakerelerine 2005'te başlanması halinde toplumsal refah umutları ileriye taşınacak. Aksi halde, 'bıçak sırtı'ndaki ekonominin yeniden krize girmesi dahil, siyasal sürecin riskleri artacak. Erdoğan'ın zina inadı, AB yolunda bindiği dalı kesmekle kalmıyor, 2007 Çankaya düşlerini de gölgeliyor. dsazak@milliyet.com.tr *********************************************************************** ERDOĞAN'DAN 'KADIN KOLLARINA' FIRÇA : ZİNAYI ANLATIN 10/09/2004 Milliyet Haber RECEP TAYYİP ERDOĞAN Erdoğan, Başkan Selma Kavaf'a, 'Gereğini şimdi yapın. Düzenlemeyi kapsamlı anlatın' diyerek kızdı Kadın örgütlerinden, zinanın hapisle cezalandırılması hazırlığı nedeniyle tepki alan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AKP Kadın Kolları Başkanı Selma Kavaf'a kızdı. Erdoğan, Kavaf'a, "Düzenlemeyi anlatmadınız. Gereğini yapmadınız, şimdi yapın. Getirdiklerimizi kapsamlı olarak anlatın" dedi. AKP Merkez Yürütme Kurulu'nun (MYK) önceki gün yapılan toplantısında zina tartışmaları ve izlenecek tutum ele alındı. Zina düzenlemesini, "aldatılan kadını korumak" için yaptıklarını belirten Erdoğan, çalışmalarının AKP Kadın Kolları tarafından kadınlara anlatılmaması nedeniyle Kavaf'a sitemde bulundu. Erdoğan, 14 Eylül'de TBMM'de başlayacak çalışmalar konusunda herkese görevler düştüğünü belirterek, milletvekilleri ve belediye başkanlarının da kapsamlı olarak değişiklikleri vatandaşa anlatmalarını istedi. Erdoğan, "Bazı çevreler konuyu saptırma gayreti içinde. Farklı bir noktaya çekmeye çalışıyorlar. Kamuoyu yanıltılmaya çalışılıyor. Bizim de yaptıklarımızı doğru ve kapsamlı şekilde anlatmamız lazım" diye konuştu. Hükümet olarak doğru bir adım attıklarını belirten Erdoğan, "Bu çalışmada biz haklıyız. Konu kamuoyuna tam anlatılmadı. Geri adım atılacak bir durum yok. Kadınların hakkını koruyacağız" dedi. *********************************************************************** ZİNA VE CEZA KANUNU 10/09/2004 Dünya Makale KEMALEDDİN NOMER Medeni hukukumuza göre zina, evli bir kişini eşinden başkasıyla cinsi ZİNA VE CEZA KANUNU 10/09/2004 Dünya Makale ilişkide bulunmasıdır. Zina, evlilik müessesesinin eşlere yüklediği "sadakat" görevinin en ağır biçimde ihlalidir. Zina, toplumun ve sosyal düzenin temeli olan aile ve evlilik müessesesini sarsıp yıkan, ahlaka aykırı bir fiil olduğu için Ceza Hukuku'nda "suç" sayılmış ve cezalandırılmıştır. 01.03.1926 tarih ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda "Genel abad ve aile nizamı aleyhindeki cürümler"e ati babın 440-444. maddeleri zina ile ilgilidir. 440. madde, evli kadının zina fiilini, 441. madde ise evli erkeğin zina fiilini "suç" olarak kabul edip cezalandırmıştır; 442. madde eşlerin ayrı yaşama ve evi terk hallerinde "cezanın indirimi", 443. madde şahsi dava yoluyla takibat icrası ve 444. madde davadan vazgeçmeyle ilgili hükümleri ihtiva eder. Erkek eşin zinasına ait 441. maddede, suçun oluşmasında -kadın eşin zinasında aranmayan- bazı unsurların aranmakta oluşu, erkek lehine olarak, eşitliği bozucu ileri sürülerek bu konuda 1996 yılında Anayasa Mahkemesi'ne dava açılmıştır. Anayasa Mahkemesi'nin gerekçeli kararında belirtildiği üzere, 440. maddede zina suçunun oluşması için evli kadının bir tek eylemi (eşinden başkasıyla cinsi ilişkide bulunması) yeterli görüldüğü halde; 441. maddede kocanın zina suçunun oluşması için, kocanın bir tek eylemi yeterli görülmeyip, "karısı ile birlikte ikamet ettiği evde yahut herkesçe bilinecek suretle başka bir yerde karı-koca gibi geçinmek için evli olmayan bir kadını tutmak (birlikte yaşamak)" unsuru aranmaktadır. Karının zinasında buna ortak olan erkeğin evli olup olmaması suçun oluşmasında önemli olmadığı halde, kocanın zinasında buna ortak olan kadının "evli olmaması" şartı da aranmıştır. Evlilik hukukunda, karşılıklı sadakat mükellefiyeti (yükümlülüğü) bakımından karı ile koca arasında bir fark olmadığı halde; Ceza Kanunu'nda kocaya üstünlük, ayrıcalık tanınması, "evli kadının cezalandırıldığı bir eylemi yapan evli erkeğin cezalandırılmaması", cinsiyet ayrımını reddeden "kadın-erkek eşitliği" ilkesini bozmaktadır. Yasa koyucu, zinayı suç olmaktan çıkarabileceği gibi, zina suçunun gerçekleşmesini belli şartlara da bağlayabilir. Ancak bunu yaparken, evlilik birliğinin tarafları olarak aynı konumda bulunan karı ve koca arasında ayırım yaratacak bir düzenleme yapamaz. Anayasa'nın 10. maddesi "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, ... ve benzer sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz" hükmünü taşır. Bundan dolayı, Türk Ceza Kanunu'nun 441. maddesi Anayasa'ya aykırıdır. Hukuksal boşluk Bu gerekçeleri belirterek, Anayasa Mahkemesi, 01.03.1926 tarih ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 441. maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline; iptal sebebiyle doğan hukuki boşluk, kamu yararını olumsuz yönde etkileyeceğinden, gerekli düzenlemeleri yapması için yasama organına süre tanımak amacıyla, iptal kararının, Resmi Gazete'de yayımlanmasından bir yıl sonra yürürlüğe girmesine oy birliğiyle karar vermiştir. 23.09.1996 tarih ve 1996/15-34 sayılı bu karar 27.12.1996 günü 22860 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştır. Anayasa Mahkemesi'nin kararında, kamu yararı göze alınarak hukuki boşluğun doldurulması için gerekli düzenlemeleri yapmak üzere yasama organına tanınan süre geçmiş, hiçbir düzenleme yapılmadığından kocanın zinası konusunda hukuki boşluk meydana gelmiş, evli erkeğin zinası suç olmaktan çıkmıştır. Buna karşılık 440. madde sebebiyle evli kadının zinası suç sayılmaya devam etmiştir. Bu yeni durum da Anayasa Mahkemesi önüne yeni bir iptal davası olarak gelmiştir. Anayasa Mahkemesi, "Evlilik birliğinin tarafları olarak karı ile aynı ZİNA VE CEZA KANUNU 10/09/2004 Dünya Makale hukuki konumda olan koca için zina suç olmaktan çıktığı halde, karı için suç sayılmaya devam etmesi Anayasa'nın 10. maddesindeki 'eşitlik' ilkesine aykırılık oluşturduğu" gerekçesiyle 23.06.1998 tarih ve 1998/3- 28 sayılı kararıyla evli kadının zinasını cezalandıran 440. maddeyi de iptal etmiştir (Resmi Gazete, 13.03.1999-23638). Evli erkek ve evli kadının zina suçlarının bu suretle ortadan kalkmasından sonra, Ceza Kanunu'nda mevcut "zina suçunda ceza indirimini düzenleyen" 442. madde uygulanamaz hale geldiğinden, Anayasa Mahkemesi'ne açılan yeni bir dava sonunda 442. maddenin iptaline karar verilmesine ve bu durumda 443. ve 444. maddelerin de uygulanma imkanı kalmadığından dolayı iptallerine 13.07.1999 tarihinde karar verilmiştir (Resmi Gazete, 05.07.2002-24100). Zinanın cezasız kalmasının kamu yararını olumsuz etkileyeceği Anayasa Mahkemesi tarafından belirtilerek, hukuki boşluğun doldurulması, kanuni düzenleme yapılması için yasama organına süre tanınmış olmasına rağmen; bugüne kadar geçen sekiz yıl içinde yasama organı gerekli düzenlemeyi yapmamıştır. Türk Ceza Kanunu'nun tümünü yeniden düzenlemek üzere yıllardan beri hazırlanan ve TBMM'ye sunulan yeni Türk Ceza Kanunu Tasarısı'nda da hukuki boşluk sürdürülmüş, zina suçuna dair "kadın-erkek eşitliği ilkesine uygun" bir düzenleme yapılmamıştır. Zina, aslında bir "suç"tur Türk Ceza Kanunu Tasarısı eylül ayı içinde Meclis'te görüşüleceği için bu sorun gündeme gelmiş ve medyamızda büyük bir karmaşa ve yaygara fırtınasına sebep olmuştur. Sorun yaratan husus, bugüne kadar yasama organının düzenleme yapmayarak, hukuki boşluk yaratması, bu yüzden zinanın suç olmaktan çıkıp serbest durumda kalmasıdır. Yasama organının kanuni düzenleme yapmamış olmasının sebebi ise hukuki değil, ülkenin içinde ulunduğu sosyal ve politik ahlakla ilgilidir. Bir ülke dünün ki, orada milli ve dini ahlak yozlaşmış, milli ve manevi değerler, milleti ayakta tutan temeller sarsılmış, devletin bölünmez bütünlüğünü, üniter milli yapısını bozacak hareketlere izin verilmiş; yalancılık, hilekarlık, dolandırıcılık, hırsızlık, yolsuzluk, görevi kötüye kullanma, emniyeti suiistimal, devletin ve milletin parasını, malını ele geçirme, hortumlama yaygınlaşmış, her tür suç işleyenler af kanunlarıyla hapishaneden dışarıya salıverilmiş, cezai takibatta olanlar çeşitli adlar taşıyan kanunlarla aklanıp kurtarılmış, affa girmeyenlerin seçkinleri de dokunulmazlık zırhına bürünmüş, para hırsı gözleri ve vicdanları karartmış, mafya medyaya hakim olmuş, her türlü ahlaksızlık ve sapıklıkla şöhret ve para kazanma yolu açılmış, çağdaşlık ve özgürlük diye her tür rezillik, nikahsız yaşama (birliktelik) ve zina reklam edilip övülmüş, "cennet" vatan adeta "suçlular" cennetine dönüşür hale gelmiş... Tabii ki, zina edenlerin cezalandırılması, zinanın suç sayılmaması istenip savunulur olmuştur. Bu konuda eğer, "evlilikte sadakat Ceza Kanunu'yla sağlanamayıp zina, ceza tehdidiyle önlenemediğinden suç sayılmamalıdır" diyenlerin mantığına uyulacak olursa; dünya var olalı hırsızlık, dolandırıcılık, ırza tecavüz ve cinayetler de ceza vererek önlenememiş ve önlenemeyecek olduğundan dolayı, suç sayılmaması gerekir ve yapılacak iş, Ceza Kanunu'nu toptan yürürlükten kaldırmak olmalıdır. Bilmeliyiz ki, suç işleyenler, toplumun düzenini bozdukları ve zarara sebebiyet verdikleri için cezalandırılır. Suçların önlenmesinde, cezaların "caydırıcı" etkisi, -tam ve mutlak olmamakla birlikte, kısmi nisbi, az da olsa- mutlaka vardır. Bu, inkar edilemez bir gerçektir. Diğer yandan, suç işleyenleri kanun cezalandırmazsa; suçtan zarar görenlerin "şahsi öc alma, namus cinayetleri işleme" yoluna yönelmeleri, ZİNA VE CEZA KANUNU 10/09/2004 Dünya Makale "madem ki suçluyu kanun cezalandırmıyor, o halde cezasını ben vermeliyim" düşüncesine kapılmaları daha kolaylaşır. Zina fiili, ülke ve aile sağlığı yönünden çok zararlı ve sakıncalı olup, yüzyılın en büyük ve öldürücü felaketi olan AIDS hastalığının bulaşmasında, yayılmasında en etkili rolü oynamaktadır. Ceza Kanunu düzenlemesinde bu gerçekler gözardı edilemez. "Zina hakkı" Zina konusunda "Avrupalı devletler, kanunlarında zinayı suç saymamakta, cezalandırmamakta; Avrupa'ya uyum sağlamak için, imajımızın bozulmaması için Türkiye'de zina suç sayılmamalı" gibi sözlerin hukuki bir değeri ve geçerliliği olamaz. AB'ye girmek için Kopenhag Kriterleri arasında "zinayı suç saymama" şartı yer almaz. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8. maddesine gelince: Madde 8- Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir. Bu hakkın kullanılmasına bir kamu idaresi tarafından müdahale, demokratik bir toplumda ancak ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, dirlik ve düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veay ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli olan ölçüde ve kanunla öngörülmüş olmak şartıya söz konusu olabilir." Bu maddenin, zinanın suç sayılmasına engel teşkil etmediği, bilakis imkan verdiği tartışılamaz bir biçimde meydandadır. Hiç kimse, zina işleyenlere ceza hukuku yönünden bir nevi "dokunulmazlık" getirmeye, evli eşlere "zina hakkı" icat etmeye kalkışmamalıdır. "Türkiye'nin imajını bozmama, Avrupa'ya uyum sağlama" gibi düşüncelere geline; kimse kamuoyunu aldatıp yönlendirmeye kalkmasın; gerçekleri konuşmaktan korkmayalım. Türkiye'nin Avrupa'daki imajının bozuk oluşunun sebebi, Türk milletinin Hıristiyan olmayıp, "Müslüman" olmasıdır. Gerçekten Avrupa'nın en karakteristik özelliği, Avrupa kimliğinin en belirli öğesi "Hıristiyanlık"tır. AB'ye girmek için, eğer her konuda uyum sağlamak, imaj düzeltmek gerekiyorsa, bunun için milletçe Hıristiyan olmaktan başka çare yoktur. İmaj düzeltme, uyum sağlama gibi sözler yanıltma ve aldatmadan başka bir değer taşımaz. Avrupa Birliği Anayasası'nda "Birlik, üye devletlerin kimliklerine saygı duyacaktır" prensibi yer almaktadır (Tas.m.5). Türkiye, AB'ye milli kimliğini koruyarak, üniter-laik-milli devlet yapısını bozmayarak girebilir. Bağımsız bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti'nde içişlerine yabancıların karışmasına ve AB komiserlerinin Anadolu'da dolaşarak sömürge teftişi yapmasına izin verilmemelidir. TBMM, yasama organı olarak, zina suçunu Anayasa Mahkemesi kararında belirtilen ilkelere uygun biçimde düzenlemek hakkına sahiptir. Hiç kimse ve hiçbir kuruluş buna engel olamaz. *********************************************************************** ZİNA CEZASI 10/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı HAYRETTİN KARAMAN Bir iki yazıda da zina cezası konusunu tartışmaya devam edeceğim. Bazı yazarlar, "kimse zinayı savunmuyor, tartışılan ve karşı çıkılan zinaya ceza vermek, onu ceza kanunu çerçevesine sokmaktır" diyorlar ve yanılıyorlar veya konumlarını güçlendirmek için saptırma yapıyorlar. Birçok yazar, çizer, konuşur, tartışır... şahsın zinayı (bizim dinimize, ZİNA CEZASI 10/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı ahlakımıza, gelenek ve göreneğimize göre zina sayılan davranış ve eylemi zina saymayarak, bunlara zina demeyerek) savunduğunu görüyoruz. Yüzlerce yazıda daha çok fuhuş diye anılan "para karşılığı yapılan cinsel temas" dışındaki cinsel temaslara zina denmiyor ve karşılıklı rıza ile yapıldığında bunun yalnızca suç olmamasına değil, zina ve ayıp (ahlaka aykırı) olmasına/sayılmasına da karşı çıkılıyor. Zinanın kapsamını -din ve geleneğimizde olandan dar olmakla beraber- biraz daha geniş tutan ve onu ahlaka aykırı sayanlar, ama zinanın suç sayılmasına ve ceza kanununa sokulmasına karşı çıkanlar ahlakın bir vicdan meselesi olduğunu ve bireyi ilgilendirdiğini, ahlaka aykırı davranışlar cezalandırıldığı zaman "faydacılık içeren bir ahlakçılığa sapılmış olacağını" ifade ediyorlar. Ek olarak cezanın eşitliğe aykırı olduğunu, aileyi korumayacağını, çocuklar için zararlı olduğunu, AB'ye girmeye engel olabileceğini, şeriata ve dolayısıyla geriye dönme manasına geleceğini... ileri sürüyorlar. Bazı örnek alıntılarla bu iddiaları ortaya koyup her biri hakkında kendi düşüncemi eklemek istiyorum. "Zinanın şikâyete bağlı suç olması demek, suçun topluma karşı değil, sadece bir kişiye, aldatılan eşe karşı işlendiğini kabul etmek demektir. O zaman da yasal düzenlemenizin amacı, sadece mağdur olan eşin haklarını korumak olur, "aile birliğini korumak" gibi bir amaçtan da söz edemezsiniz. Eğer, aile birliğinin korunmasını temel amaç olarak koyuyorsanız, o zaman zina suçunu esas olarak, aldatılan eşe karşı değil, topluma karşı bir suç sayıyorsunuz demektir; o zaman da savcıların re'sen harekete geçmesini, kamu davası açılmasını savunmanız gerekir. Bence eğer bir uzlaşma olacaksa önce bu noktada olmalı, zinanın toplumla ya da devletle bir ilişkisi olmadığı kabul edilmeli... Eğer yasal düzenleme yapılırken, aileyi korumak, toplumun ahlakını korumak, kamu düzenini korumak gibi amaçlar belirlenirse, devletin özel hayata her alandaki müdahalesi için de meşru bir temel yaratılmış, devlete ahlak bekçiliği gibi bir misyon yüklenmiş olur ki bunun altından kalkmak çok zor olur." Birey-toplum, birey devlet ilişkisi ve özellikle devletin ve toplumun faydası için bireyin bazı hak ve özgürlüklerinin kısıtlanması konusunda söylenen sözlerin çoğu tartışmaya açıktır. Hak ve özgürlüklerin mutlak, sınırsız olmadığını da kimse inkar edemez. Önemli olan gerekmediği halde sınırlamayı engellemektir. Postmodern çağda bireyselleşmenin hayli mesafe aldığı malum; bir tahlile göre kapitalizmin, insanları daha iyi sömürebilmek için bireyselleştirdiği, onu (özellikle tüketim çılgınlığını) frenleyecek bütün değerleri ve kurumları yıprattığı da kenara atılacak bir tespit değil. Bireyin yaşayabilmek için topluma muhtaç olduğu ve onu kullandığını (ondan yararlandığını) kim inkar edebilir; ama sıra hak ve özgürlüklerini korumaya gelince topluma, değerlere savaş ilan etmesi, sayesinde yaşadığı toplumun korunması için alınacak tedbirleri ilkellikle nitelemesi çelişki değilse nankörlük olarak değerlendirilebilir. Elbette toplum ve onun vazgeçilmez çekirdeği olan aile korunacaktır. Çağdaş hayat bazı yerlerde aileyi zayıflatmış ve dağıtmış ise bunun sonuçları ne olmuştur? Birey şimdi daha mı mutludur, daha mı huzurludur, daha mı verimlidir? Zinayı engellemenin hem bireyi hem de aileyi ve toplumu korumakla yakından ilişkisi vardır. Ahlaksızlığı engellemek için tedbir olarak başta ahlak eğitimi gelir, ama ahlak ile hukukun birleştiği, bazı ahlaksız davranışların aynı zamanda ceza hukuku konusu olduğu teoride ve uygulamada yok mudur? Bırakın zinanın da bir kısmı ceza hukuku çerçevesine girsin! Bu yazıyı bazı ilgili anayasa maddeleriyle noktalayalım: ZİNA CEZASI 10/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı 12 - Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder. 20 - Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. Adli soruşturma ve kovuşturmanın gerektirdiği istisnalar saklıdır... Madde 41 - Aile, Türk toplumunun temelidir. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar. (Tartışma devam edecektir.) *********************************************************************** AVRUPA BASINI: TÜRKİYE'YE OLUMLU YAKLAŞILMALI 10/09/2004 Cumhuriyet Haber Avrupa basını, dün de TCY'deki zina düzenlemesi ve AB üyelik tartışmalarına yer verdi. İngiltere'de yayımlanan The Independent gazetesi, AB'nin, Türkiye'nin tam üyelik talebine olumlu yaklaşmasını istedi. Adrian Hamilton 'ın kaleme aldığı makalede, ''Avrupa şu aşamada Türkiye'yi reddetmemeli'' ifadesi yer aldı. Müzakerelerin, Müslüman ve Hıristiyan dünyaları arasında ''birleşme olasılığı'' na işaret edeceğini belirten Hamilton, zamanlama açısından ise AB'nin karar vermekte zorlanacağını savundu ve Beslan'daki katliamı ve Türkiye'deki ''zina'' tartışmalarını örnek gösterdi. ABD'nin demokrasiyi Ortadoğu'da yaygınlaştırma planının zorda olduğunu savunan Hamilton ''Bu noktada Türkiye'ye büyük ihtiyaç var. İngiltere'de Türkiye'nin AB'ye başvurusunun kabulü, 'tarihi fırsat' olarak görülüyor. Bu abartı değil'' dedi. 'Tarih vermek AB'nin de çıkarına' Alman Die Tageszeitung ise Türkiye'ye müzakere tarihi vermenin hem AB'nin hem de Türklerin çıkarına olduğunu savunuyor. Gazeteye göre, Türkiye'nin müzakerelere başlamak için koşulları yerine getirmediğini söyleyenler, zaten hiçbir zaman ikna olmaya razı değiller. *********************************************************************** VERHEUGEN'E ANLATTILAR : KADINLAR İKTİDARDAN YAKINDI 10/09/2004 Cumhuriyet Haber RECEP TAYYİP ERDOĞAN AB'nin genişlemeden sorumlu üyesi Günter Verheugen 'le görüşen Türk Ceza Kanunu (TCK) Kadın Çalışma Grubu Üyesi Avukat Ayşen Erdoğan , AKP'nin zinayla ilgili düzenlemeleri konusunda AB'nin rahatsızlık duyduğunu söyledi. Ayşen Erdoğan, önceki gün İzmir'de Verheugen'le görüşerek özellikle zinayla ilgili AKP düzenlemelerinden yakındı. Verheugen'e TCK'deki olumlu gelişmelere karşın, başta zina düzenlemeleri olmak üzere, namus cinayetleri, bekâret kontrolü gibi sıkıntıların giderilemediğini söylediğini belirten Erdoğan, ''Zinayla ilgili yasalar Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesine karşın, yaşama geçirilmeye çalışılan yeni yaptırımların olumsuz olduğunu vurguladım. Verheugen bizimle aynı görüşü paylaştığını söyledi'' dedi. 'Ayrımcı zihniyet' Bu arada, yeni TCY Tasarısı'na tepki gösteren tüm kadınlar, 14 Eylül'de VERHEUGEN'E ANLATTILAR : KADINLAR İKTİDARDAN YAKINDI 10/09/2004 Cumhuriyet Haber Meclis önünde olacak. Yasadaki tek sorunun zina olmadığını belirten Antalya Kadın Danışma ve Dayanışma Merkezi Gönüllüsü Hilkad Kurt, ''Tasarı bu haliyle yasallaşırsa, namus cinayetleri, bekâret kontrolleri, ayrımcılık devam edecek. Zinanın suç olarak gündeme gelmesiyle, çağdışı ve ayrımcı zihniyet kendisini gösteriyor'' dedi. *********************************************************************** HOLLANDA DA UYARDI 10/09/2004 Cumhuriyet Haber SJOERD I.H. GOSSES Büyükelçi Sjoerd Gosses, zina konusunun Türkiye'yi AB içinde görmek istemeyen kesimlerce kullanılabileceğini vurgulayarak 'suç sayılması hiç de mantıklı değil' dedi Avrupa Birliği (AB) Dönem Başkanı Hollanda'nın Ankara Büyükelçisi Sjoerd Gosses , AB ülkelerinin Türkiye'deki zina tartışmasını endişeyle izlediğini belirterek ''Modernleşme konusunda kaydedilen ilerlemelere bakıldığında, zinanın suç sayılması hiç de mantıklı değil'' dedi. Gosses, zina konusunun Türkiye'yi AB içinde görmek istemeyen kesimlerce kullanılabileceğini vurguladı. Gosses, Ukrayna'nın ulusal günü nedeniyle düzenlenen resepsiyonda gazetecilerin zina tartışmaları konusundaki sorularını yanıtladı. AB ülkeleri büyükelçilerinin aylık toplantıları çerçevesinde bir araya geldiklerini söyleyen Gosses, toplantıda AB Komisyonu üyesi Günter Verheugen 'in ziyareti ve eski Finlandiya Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari 'nin Türkiye raporunu ele aldıklarını, ayrıca zina tartışmaları konusuna değindiklerini kaydetti. AB ülkeleri endişeli Gosses, yaptıkları toplantıda üye ülkelerdeki mevcut endişeleri konuştuklarını belirtti. AB ülkeleri yurtttaşlarının Türkiye'de bu konuda neler olup bittiğine dair bazı sorular sorduğunu söyleyen Gosses, bir yanda modernleşme alanında kaydedilen ilerlemelere bakıldığında zinanın suç sayılmasının mantıklı görünmediğini bildirdi. Büyükelçi Gosses, bu konunun Türkiye'yi AB içinde görmek istemeyen kesimlerce kullanılabileceği endişesi taşıdıklarını kaydetti. Gosses, Türk yetkililerin ''AB ülkelerinin kendilerine özgü ayrıcalıkları olabileceği'' yönündeki açıklamaların anımsatılması ve zinanın suç sayılmasının da Türkiye'nin ayrıcalığı olup olamayacağının sorulması üzerine, zinanın AB müktesebatının bir parçası olmadığını, ancak hiçbir AB ülkesinde de suç sayılmadığını ifade etti. Gosses ayrıca, AKP hükümetinden zina konusunda değişiklik yapmasını istemeleri gibi bir hakka sahip olmadıklarını sözlerine ekledi. Gosses, bu konunun Türkiye için ekim ayında yayımlanacak olan ilerleme raporunu etkileyip etkilemeyeceği konusunda ise ''Bunu komisyona sorun, çünkü raporu onlar yazıyor'' yanıtını verdi. TÜRKİYE, AVRUPA ANAYASASI'NI İMZALAYACAK AB Anayasası, 25 üye ülke ile aday ülkeler, Romanya ve Bulgaristan tarafından 29 Ekim 2004 Cuma günü İtalya'nın başkenti Roma'da düzenlenecek törenle imzalanacak. Anayasayı Türkiye de imzalayacak. AB Dönem Başkanı Hollanda'nın Başbakanlığı'ndan yapılan açıklamada, imza töreninin, AB'ye giden yolda, 1957 yılında ilk anlaşmanın yapıldığı bina olan ''Campidoglio'' da düzenleneceği belirtildi. Törene devlet ya da hükümet başkanları ile dışişleri bakanları katılacak. Avrupalı liderler HOLLANDA DA UYARDI 10/09/2004 Cumhuriyet Haber tarafından 18 Haziran'da Brüksel'de üzerinde uzlaşma sağlanan anayasanın, imzalanmasından sonra, iki yıl içinde üye ülkelerin onaylaması bekleniyor. *********************************************************************** AB-ZİNA İKİLEMİ VE BİR DOSTA VEDA 10/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı ALİ SİRMEN Zinanın yeniden suç olması tartışması kendi sınırlarını aştı, bambaşka bir boyuta ulaştı. Aslında tartışma, zinanın suç olmasını savunan kimi çevreleri de, hatta imam nikâhlı çok eşli kimi politikacı ve milletvekillerini de çıkmaza saplayacak yerlere de yönelebilir. Gerçekten de, komisyonda kabul edilen Türk Ceza Yasası Tasarısı'nın ''Aile Düzenine Karşı Suçlar'' başlığını taşıyan 8. bölümünün hemen başında yer alan, ''Birden Çok Evlilik, Hileli Evlilik, Dinsel Tören'' başlığını taşıyan 230. maddesine göre, imam nikâhı eğer nikâh sayılırsa bir suç teşkil edecektir. Hem de yalnızca erkek için değil, erkeğin evli olduğunu bilerek, imam nikâhıyla birlikteliği kabul eden kadın için de... Bu durumda herhangi bir çift zina ile suçlandığında, zina yapmadıklarını, kendilerinin imam nikâhıyla evli olduklarını söylemeleri halinde, bu kez de 230. maddeden cezalandırılmak durumunda kalacaklardır. Bu çelişkinin kimse farkında değil mi? Yoksa AKP imam nikâhı kurumunu kaldırmak niyetinde mi? Bilmem bu son soruya ''evet'' diyebilecek kadar safdil olan var mı? Ama bu teknik ayrıntı dışında zina tartışmasının toplumda gereksiz bir yeni sürtüşmeye, yeni saflaşmalara neden olduğunu söyleyebiliriz. *** AB müfettişi Günter Verheugen son teftişi için tam bu ortamda ülkemize geldi, her yanı gezdi dolaştı ve zina tartışması konusunda da, AB'nin görüşünü açıkladı: Zinanın suç olması AB açısından sakıncalıydı. Avrupa'nın, ABD'nin, IMF'nin veya DTÖ'nün (Dünya Ticaret Örgütü) her söylediğinin amentü gibi kabul edilmesine karşı olan ve bu karşıtlığını sürekli olarak açıklayanlardan biri olarak, şimdi Verheugen'in, bu sözleri karşısında nasıl bir tavır almam gerektiğini bilemiyorum. ''Hah bak, gördünüz mü? İşte AB de sizi haksız buluyor'' diyerek, zina suçunu savunanların karşısına Avrupa kozu ile çıkmak, bağımsızlık konusunda titiz insanlara yakışmayan bir çifte standart olmayacak mıdır? Öte yandan, çağdışılıkta, gerilikte direnen bir başıboşluğu bağımsızlık olarak nitelemek mümkün müdür? Unutmayalım ki, biz bağımsızlık hamlemizle çağdaşlaşma çabalarımızı birlikte yürütmüş olan insanlarız. Bu iki kavram birbirinden ayrılmaz Cumhuriyet tarihinde; hatta biz, çağdaşlaşamamamızı bağımsız olmamamıza ve bize dışardan zorla kabul ettirilen politikalara bağlamışızdır hep haklı olarak. Tanzimat'ın büyük çıkmazı da, hem çağdaşlaşmak isteyip, hem bağımsız olmamasında yatıyordu. Üstelik o dönemin yöneticileri de bu durumun farkındaydılar. Bağımlı çağdaşlık imkânsızdı. Çünkü sizi bağımlı kılmak isteyenler, çağdaşlığın boyunduruktan kurtulma sonucunu vereceğini gördükleri için, ancak kendi çıkarlarıyla sınırlı, bir üst yapı çağdaşlığına izin veriyorlar, ötesini engelliyorlardı. AB-ZİNA İKİLEMİ VE BİR DOSTA VEDA 10/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı Kısacası, bağımlı çağdaşlığı savunmak imkânsızdır; zaten böyle bir şey de olamaz. Ama aynı şekilde çağdışılığı amaçlayan bir bağımsızlığı da savunamayız ki, zaten o da imkânsızdır; bunun günümüzdeki en canlı örneği de Afganistan'dır. Tartışmasını sürdüreceğim, konuyu bugün burada kesiyorum. *** Bu akşam bir yere çıkacak olsam bile geç çıkacağım. Çünkü ekran başında bir dostuma veda edeceğim. TRT 2'de Seynan Levent 'in bugün son defa sunacağı ''Akşama Doğru'' yu izleyeceğim. Uğur Mumcu 'nun kadim dostu Seynan Levent ile aslında fazla bir tanışıklığımız yok. Sadece iki yıl önce, Tarık Alpagut ile birlikte katıldığımız bir programında görüştük. Ne var ki, sanattan edebiyattan söz eden bu programı, 85 yaşındaki emekli öğretmen annem gibi, hemen hemen her akşam olmasa bile, fırsat buldukça izlerim. Programın, alçakgönüllü, diline, ülkesinin sanatına ve sanatçısına saygılı, sevecen, insanı saran sesli ve üsluplu hazırlayıcısı sunucu Seynan Levent ile dostluğumuz, bir izleyicinin programcısı veya yazarı ile olan dostuluğu gibi, tek taraflıdır. Bu tür dostluklar, sık sık bir araya gelerek çançan edilen ahbaplıklardan daha önemlidir benim için. Yalnız TRT'nin değil, tüm TV dünyasının bana göre en kaliteli programlarından biri olan ''Akşama Doğru'' nun 15 yıllık serüveni bugün sona erecek; 20.30'da TRT ekranlarından son defa yayımlanacak. Bize güzel günler yaşatan, dostum Seynan Levent'e güle güle... Onu belki de başka bir ekranda, yeniden izleme temennimi de, ''Amma da safsın ha, bu ortamda öyle şey olur mu?'' diyerek, saflığımla alay edilmesinden çekindiğim için dile getirmekten kaçınıyorum. *********************************************************************** KANIMIZIN SON DAMLASINA KADAR 10/09/2004 Radikal Köşe Yazısı MURAT BELGE 'Tam Avrupa Birliği'nin topuğunun ucu ufukta görünmüşken, sırası mıydı 'zina yasası'nın?' Zamanıydı zahir! Toplumun bir kesimi, "Avrupa'ya gireceksek de, daha büsbütün ölmedik!" demenin yolunu burada bulmuş olmalı. Onların öncelikli tasası 'ahlak' olsa gerek. Yasayla, Avrupa'nın getireceği zinalara, yuva yıkmalara daha iyi direneceklerine inanıyorlar herhalde. Ülkücüler ne yaptı bu arada? Onlar da Rum Ortodoks Patrikhanesi'ne karşı yürüyüşe geçti. Onların öncelikli kaygıları da bu alanlarda geziniyor: Türk'ün Türk'ten gayrısıyla dost duruma düşürülmesi felaketine karşı ayaklanmışlar. Sloganları, simgeleri çok hoş ve duruma çok uygun. Patrik asıldığı için açılmayan kapıyı protesto ediyorlar. Bunu protesto etmek üzere şimdiki Patriğin maketini yapmışlar, onu asıyorlar, galiba yakıyorlar da. Türk milliyetçilik geleneğinde böyledir. 'Ben onu yapmadım' derken ('Ermeni kıyımı olmadı' derken, sözgelişi), 'ama ısrar edersen şimdi hemen yaparım' der gibidir. Burada da, belli ki, kıvanç duyuyoruz bir KANIMIZIN SON DAMLASINA KADAR 10/09/2004 Radikal Köşe Yazısı Patriğe yaptığımızdan; bu vatanperver çocuklara imkân verilse, hemen gene yapacaklar aynı işi. Ama zaten bu Yunanlar Türk düşmanlığından başka bir şey bilmezler. Şimdi, şu basit olay karşısında da hemen aynı düşmanlıkları yapıyorlar. Yok, teessüf etmişler, yok bilmem ne! Hele birileri 'Türk basını olayları kınamaktan kaçındı' demiş. Doğrusu, kınayanı görmediğim gibi, Yunanistan'ın bu sistemine yer verenini de görmedim, Radikal'den başka. Muhtemelen benim dikkatsizliğimdir. Belki de değildir. 'Türk basını' şu günlerde 'zina yasası'nın AB'ye girmeye çalışan bir ülkeye ne kadar yakıştığı, ne kadar yakışmadığıyla ilgili. Onunla kıyaslandığında Patrik suretini simgesel olarak asmak ve yakmak herhalde eşit derecede yakışık almaz bir davranış değil ki, ona kafa yoran pek çıkmadı. Çünkü, tabii, 'dincilik -ümmetçilik' çağdaş- olmayan, 'aydınlanma-öncesi' ideolojiler. Oysa 'faşizm' bal gibi çağdaş ve 'aydınlanma-sonrası', hatta aydınlanmış değilse de 'aydınlık'lanmış sayılabilir. Evet, Avrupa fikri yaklaştıkça, 'Türklük ölmedi ya!' tepkisini ortaya koyanlar da çoğalacak sanıyorum. Nitekim, Verheugen'in İzmir'e gittiğinde oradaki ülkü sahibi 'Aydınlıkçı'larının bir protesto gösterisiyle karşılaştığını görüyoruz. Resmi düzeyde ve resmi hiyerarşik piramidin tepesinde Avrupa ile demokratikleşme ile kıran kırana mücadele edenler yavaş yavaş eleniyor; elendikçe, bu tür tepkileri gösterme görevi Ülkü Ocakları'na, İşçi Partisi'ne, yani toplum içindeki, çoğu zaman marjinalize gruplara kalıyor. Bu, herhalde böyle devam edecek, çünkü bir yandan Avrupa sağının da, örneğin tarih verilmesini önleyerek, bize yardım edeceği umudu var. Dolayısıyla, demokrasi istemeyen kesimin bu direnişini her an ayakta, diri tutmak gerekiyor. Bu cephenin medyadaki sözcüleri de konuyu sokağa indirmeye yardımcı olacaktır herhalde, bundan böyle: Patrikhane kapısı konusunda gördüğümüz işbirliğinde olduğu gibi. Tabii bu arada Yunanistan'daki maç sırasında olanları gazeteden okumak, oranın ülkücülerini sonuçta seyircilerin susturduğunu öğrenmek, insanı fena utandırıyor. *********************************************************************** ANCAK ŞAKA OLABİLİR 10/09/2004 Cumhuriyet Manşet RECEP TAYYİP ERDOĞAN GUNTER VERHEUGEN Günter Verheugen zina tartışmalarının neden gündeme getirildiğini anlamadığını söyledi: Zinanın medeni hukukun bir parçası olması ve ceza hukuku içine alınmaması gerektiğini vurgulayan Verheugen, ''Zinanın tekrar ceza hukuku içine alınması, Avrupa ülkelerince bir tür İslami eğilimlere imtiyaz tanınması olarak yanlış anlaşılabilir'' diye konuştu. İstanbul Haber Servisi - AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Günter Verheugen , zina tartışmasına ilişkin yaptığı değerlendirmede ''Ancak bir şaka olabilir. Bu konunun neden bu zamanda gündeme geldiğine anlam veremiyorum'' dedi. Verheugen, özel televizyon kanallarında katıldığı programlarda Türkiye'deki temasları konusunda değerlendirmeler yaparken; son günlerin en çok tartışılan konusu ''zina'' ile ilgili görüşlerini de açıkladı. ANCAK ŞAKA OLABİLİR 10/09/2004 Cumhuriyet Manşet Zina tartışmasının ''birdenbire ortaya çıktığını'' belirten Verheugen, ''Bu ancak şaka olabilir'' dedi. Verheugen, Avrupa Birliği ilerleme raporunda TCK ve zina konusunun da değerlendirileceğini belirtti. Zinanın daha önce Anayasa Mahkemesi kararıyla TCK'den çıkarıldığını anımsatan Verheugen, ''Özellikle Türkiye bir konuyu iyi anlamalı. Türkiye'nin zinayı tekrar ceza hukununun bir parçası haline getirmesi, Avrupa ülkelerinde çok yanlış anlaşılabilir. Bu, bir tür İslami eğilimlere imtiyaz tanınması olarak yanlış anlaşılabilir'' diye konuştu. Zinanın yeniden suç olarak düzenlenmesini destekleyenlerin ''İslami eğilimde olduklarını söylemek istemediğini'' ifade eden Verheugen, ''Ancak AB üyelerinde, kamuoyunda çok ciddi bir tepki olduğunu söyleyebilirim'' diye konuştu. Ceza sorunu çözmez Zinanın dünyanın hemen her yerinde yasaklandığını ve bir suç olduğunu vurgulayan Verheugen, insanların buna cezai müeyyide koymanın sorunu çözmediğinin farkında olduğunu belirtti. Zinanın medeni hukukun bir parçası olması, ceza hukuku konusu olmaması gerektiğini vurgulayan Verheugen, ''Dün ve bugün yapılan açıklamalardan, Ankara'da gerek hükümet gerek parlamento çevreleri bunun bir sorun olduğunun farkına varmalı'' sözleriyle de zina tartışmasının AB'ye üyelik sürecindeki önemine işaret etti. Verheugen Türkiye'deki temaslarını tamamlamasının ardından Atatürk Havalimanı'nda yaptığı basın açıklamasında da zinaya ilişkin son sözün TBMM'de olduğunu vurgulayarak konunun ilerleme raporu öncesi değerlendirileceğini sözlerine ekledi. Verheugen: Kaygılarımı Başbakan'a ilettim. Erdoğan: Alakası yok Biri doğruyu söylemiyor Zina konusu, AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Günter Verheugen ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan arasındaki görüşmenin içeriğiyle ilgili tartışmaya neden oldu. Ankara'da Günter Verheugen'in, ''zina konusunda hükümete gerekli uyarılarda bulunduğunu'' söylediği basına yansımıştı. Verheugen, Diyarbakır'da benzer açıklamayı yaptı. Ancak Başbakan Erdoğan, Verheugen'in Ankara temaslarına dayanılarak yapılan haberleri yalanlamıştı. Erdoğan, konuyla ilgili haberi anımsatan gazeteciye ''Bunların hiçbirinin hakikatle alakası yok'' yanıtını vermişti. Erdoğan, ''Verheugen'in zinayla ilgili düzenlemenin AB sürecini olumsuz etkileyeceği yönünde demeci var'' sözleriyle ısrarlı olan gazetecilere ''Böyle bir şey kesinlikle söz konusu değil. Aynı istikamette devam ediyoruz, AKP olarak muhafazakârlığımızın gereği aile kurumunun sağlam tutulmasıdır, aile kurumumuzun güvence altına alınmasıdır'' karşılığını vermişti. Verheugen'in dün NTV'de yayımlanan özel röportajı Erdoğan'ın açıklamalarıyla yine çelişti. Verheugen , bu konudaki ciddi kaygılarını Erdoğan'a ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül' e ayrı ayrı ilettiğini açıkladı. Gül ise Verheugen ile görüşmesinde konunun hiçbir şekilde basına yansıtıldığı gibi konuşulmadığını, konuyu Verheugen'e kendisinin açtığını söyledi. Gül'ün demecinin de Erdoğan'ınkiyle çelişmesi dikkat çekti. *********************************************************************** ZİNA SUÇU İLE GERİYE SAYMAK 09/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı CANAN BARLAS ZİNA SUÇU İLE GERİYE SAYMAK 09/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı Zina sebebi ile boşananların sayısı sadece 69 imiş. Bunun 64'ü kadın imiş. Hürriyet, Özkök'ün verdiği rakamlara göre 30 bin kişi boşanmış. Demek ki, kuma, metres ne derseniz deyin bu sistem çalışıyor. Zaten alınan duyumlara göre AKP'lilerin birden fazla eşli olanları, ya da uzun süreli sevgilileri olanları varmış. Acaba AKP bu düzeni bozup, tek eşliliği toplumsal yaşama yasalarla sokabilecek mi? Zira onların gerçeğinde dört eşliliğe kadar herşey mübah. Ancak karılarına iyi bakmayıp, tarafsız kalmazlarsa günaha giriyorlar. Şimdi çıkan bu yasa gerçekten Başbakan'ın dediği gibi kadınları aldatılmaktan kurtarmak için mi? Burada yapılması gereken boşanma sonrası para ve mal varlığının eşit bölünmesi. Kendini istenmeyen ve sevmeyen bir erkekle hiçbir kadın parasal nedenler dışında fazla beraber olmak istemez. Eğer kadınlar korunmak isteniyorsa, özgürlük ve eşitlik ortamlarının sağlanması gerekir. Bu da eşit işe eşit ücret, eşit eğitim gibi ortamlarda oluşur. Zina yapanların yatak odasına devletin sokulması ile kadınlar korunmazlar. Cumhurbaşkanı'nın çelişkisi Herşey kadının bedeni üzerine yapılan pazarlıklardan doğuyor. Cumhurbaşkanı, oğlunun düğününe Emine Erdoğan'ı davet etmemekte ısrar ediyor. Bir Başbakan eşinin düğün kıyafetini tarif eder gibi yapıyor. Bireyselliğine dokunuyor. Başbakan'ın eşi peruk gibi bir şapka taksa ne yapacak sayın Cumhurbaşkanı. Adamlarına kontrol mu ettirecek? Bir kadın bir Başbakan eşi, sadece başı örtülü diye cezalandırılırsa bu Türk insanı için de ağır bir bedel olur. Zira Türk halkının büyük bir yarısı Emine hanım gibi giyiniyor. Emine hanımın temsil ettiği halk kitlesi de bu düğüne davet edilmemiş oluyor. Acaba toplumu başı örtülüler ve değiller diye ayrıştırmak mümkün mü? Ben bunun Cumhurbaşkanlığı davetlileri arasında bile olsa mümkün olamayacağını düşünüyorum. *********************************************************************** "ALDATMA HAKKI" 09/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı YALÇIN AKDOĞAN Erbakan hoca olsaydı "Sizi gidi zinacılar sizi..." derdi. Ecevit, "Zinanın yasaklanmasını içime sindiremiyorum" diye gürlerdi. Demirel ise "Zina suçsa suçtur, değilse değildir" diyerek idare-yi maslahat eylerdi. Her konuyu olduğu gibi zina meselesini de son derece "demokratik" bir tavırla ve krize dönüştürmeden değerlendirmeyi becerdik! Meşru hükümetin toplumsal hassasiyetleri düşünerek bir düzenlemeyi gündeme getirmesini olgunlukla karşılayarak, diğer taraftan ise buna karşı verilen tepkileri anlamaya çalışarak konuyu tartışabildik. Medya seçkinleri her adımında olduğu gibi yine hükümetin gizli amaçlarını deşifre etmeye kalkışmadan ve kendisini toplumun gerçek temsilcisi gibi görmeden seviyeli bir tepki ortaya koydu. Hükümet de tüm bu demokratik ve seviyeli eleştirileri nazara alarak toplumun gerçek kanaatine ve hakikate ulaştı. "ALDATMA HAKKI" 09/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı Tabii böyle olmadı. "Hükümet torbadaki yüzünü çıkardı", "Durduk yerde ne gerek vardı?", "Küçük bir azınlığın istediği mi olacak?" gibi ifadeler önemli bir toplumsal desteğe sahip, ciddi bir oy oranıyla iktidara gelen partinin herhangi bir konuda düzenleme yapma isteğini bir dayatma olarak yansıttı. Oysa meşru bir hükümetin bütün dünyada asırlardır, Türkiye'de ise daha düne kadar düzenleme konusu olan bir hususta adım atmaya çalışması yine "şeriat özlemi" ve "özgürlüklerin yok edilmesi" olarak görüldü. Elbette Hükümet kendisini toplumun genelini temsil ediyor gibi göremez ve attığı adımlarda tüm hassasiyetleri gözetmek durumundadır. Peki her konuda gürültü koparan bir avuç insanın temsil kabiliyeti nedir, yaptıkları iş eleştiriyi geçerek bir dayatmaya dönüşmekte değil midir? Hükümetin gündeme getirdiği konuları sonuna kadar eleştirmek herkesin hakkıdır, ama neyin gündeme getirilip getirilmeyeceğine de bunlar mı karar verecek? Eleştirmesini de, eleştiriye tahammül göstermesini de ne zaman başaracağız acaba? Asıl sorun, dinin de zinayı suç olarak görmesi ve AK Parti'nin böyle bir düzenleme yaparken ideolojik bir çıkış yapmak istediğinin düşünülmesi (tabii zina özgürlüğünden yararlanmak isteyenlerin arzularını nazara almazsak). Zina onlarca yıldır Türkiye'de yasaktı. Bu dini bir emir olduğu için miydi? Birçok batı ülkesindeki yasak böyle bir hassasiyetle mi yapılmıştı? O zaman bir bütün olarak zinayı değil, yapılacak düzenlemenin şeklini, zamanlamasını, getireceği cezayı tartışmak daha makul değil mi? Mesele özgürlük meselesiyse, aldatılan eşin mağduriyeti nedir? Kocanın eşini mağdur etme özgürlüğü var mıdır (tabii eşi razıysa ayrı bir konu)? Aldatmak bir hak ve bir özgürlük müdür? Aldatmak, özgürlüğün olmazsa olmaz bir rüknü müdür? Kadın platformuna göre eşler kocalarını ihbar ederek hapse gönderirlerse aç kalırlar, bu da aileyi parçalar. Yani aldatılan eşlere önerilen, seslerini kesip duruma razı olmak! Bir kadın platformu kadınlara mağduriyet rolünü nasıl biçebilir, doğrusu anlamıyorum. Her konuyu özgürlüğün ana umdesi haline getirerek, farklı düşüncelerin dile getirilmesine bile tahammül edememek çok mu demokratik bir tavırdır? Eşlerin birbirini aldatmasını ve çok sayıda kişiyle yaşam sürmesini özgürlük meselesi olarak görenler, niçin imam-nikahıyla ilişkinin yasaklanmasına aynı tepkiyi göstermiyorlar? Bu konu sadece muhafazakarların değil, çok farklı kültürlerin ve ideolojilerin sorunu olmamış mıdır? Yapılan bir araştırmaya göre toplumun önemli bir kesimi zinanın hem yasaklanmasını, hem de hapisle cezalandırılmasını istiyor. "Zina özel hayatı ilgilendirir, müdahale edilmemeli" diyenlerin oranı % 12, "Avrupa ülkeleri ile aynı şekilde düzenlenmeli" diyenler % 12, "Eğer eş şikayetçi olursa hapisle cezalandırılmalı" diyenler % 22.8, "Yasaklanmalı ve hapisle cezalandırılmalı" diyenler % 35. CHP'lilerin bile % 33'ü bu kanaatte. Bu sonuçları, toplumun özgürlük ve modernlik algısının gelişmediği şeklinde yorumlayanlar olabilir, ancak siyaset bu tabloyu veri olarak almamalı mı? Zinanın boşanma sebebi sayılması ise TCK'da düzenleme yapılmadığı takdirde hiçbir anlam taşımıyor. 90 bin boşanma davasından yalnızca 69 tanesi zina sebebiyle olmuş, çünkü bu pratikte hiçbir anlam taşımıyor. Birkaç cümle de Avrupa'dan yükselen sesler için söylemek lazım: İstanbul milletvekili Nimet Çubukçu'nun da belirttiği gibi başörtüsü kararında "ALDATMA HAKKI" 09/09/2004 Yeni Şafak Köşe Yazısı AİHM, Türkiye'nin tarihsel hassasiyetleri ve toplumsal durumuna atıf yaparak "bu sizin iç meseleniz" demeye getirmişti. Peki bu hassasiyetler, AB mevzuatıyla çatışmadığı sürece her konuda dikkate alınamaz mı? Böyle bir düzenleme AB'de yok; ama Türkiye'de AB'de olmayan yüzlerce düzenleme var. Yine Almanya'da antisemitizm veya Hitler övgüsü yapmak yasaktır. Bu durum, ifade özgürlüğünün kısıtlanması değil, Almanya'nın özel şartlarının bir sonucu olarak görülebiliyor. Keşke bu eleştiriler biraz insaflı ve objektif olsa... Ve keşke hükümet de bu hassasiyetleri nazara alarak konunun zamanlamasını ve içeriğini yeniden değerlendirse... *********************************************************************** ZİNA SUÇ OLMALI MI? 09/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı MUSTAFA ERDOĞAN Zina tartışması son günlerin siyasi gündeminin başlarında yer alıyor. Hükûmetin yeni ceza kanunu tasarısına "zina suçu" ekleme niyetinin ortaya çıkması, medyada adeta geçici bir rol dağılımı değişikliğine yol açtı. Daha önceleri genellikle politik reformlara direnen ve statüko güçlerine yakın duran büyük medya -politik muhafazakârlar- bu girişime şiddetle tepki gösterirken, son yıllarda politik değişimi daha hararetle savunan medya grupları ise bu olayda toplumsal muhafazakârlığın sözcülüğüne geri döndüler. Nitekim, bu ikinci grup muhafazakârlar "zina"nın neden suç olması gerektiğini anlatmaya ve hükûmeti haklı çıkarmaya çalışıyor. * * * Türk Ceza Kanunundaki zina suçları gerek evli erkek gerekse evli kadın bakımından 1996 ve 1998 tarihli Anayasa Mahkemesi kararlarıyla kaldırılmıştı. Ancak bu, aynı konunun kanun koyucu tarafından yeniden düzenlenemeyeceği anlamına gelmiyor. Belirtmek gerekir ki, ceza siyaseti açısından uygun olup olmadığı bir yana, yürürlükteki Anayasa açısından, takibi mağdurun şikâyetine bağlı olmak kaydıyla böyle bir suçun yeniden ihdasının önünde bir engel yoktur. Dahası, ceza hukuku bakımından "zina"nın herhangi bir cinsel ilişkiyi değil eşlerin evlilik dışı cinsel ilişkisini ifade ettiği de göz önüne alınırsa, böyle bir suçun "ailenin korunması"nı devletin amaçları arasında gösteren Anayasa'nın "ruhu"yla uyumlu da olduğu söylenebilir. Bununla beraber, meseleyi ceza politikası açısından ele alırsak, durum bir ölçüde değişmektedir. Önce şunu belirtmekte yarar var: Bu meselenin "çağdaşlık"la, "ilericilik"le, "demokratlık"la doğrudan bir ilgisi yoktur. Kanaatimce, ceza siyasetinde tutulması gereken en doğru yol, başkalarına, medeni müeyyidelerle telafisi imkânsız bir zarar vermedikçe, "ahlâken yanlış" da olsa bir fiili cezalandırma yoluna gitmemektir. Çünkü, ahlâki bakımdan yanlış olması, bir fiilin hukukun (özellikle ceza hukukunun) konusu olması için yeterli değildir. * * * Bu açıdan bakıldığında, evli çiftlerden birinin başkasıyla cinsel ilişkiye girmesi şüphesiz ahlâki bir sorundur. Ama özgürlükçü bir bakış açısından, bu öncelikle eşler arasında bir sorundur ve devletin bu ilişkiye müdahale etmesini haklı değildir. Eşler bu sorunu isterlerse medeni hukuk ilişkileri çerçevesinde kendi aralarında çözebilirler. Bununla beraber, muhafazakârlar bu tür bir ilişkinin "zararı"nın aldatılan eşle sınırlı olmadığını, ayrıca bir de evlilik birliği dışında ZİNA SUÇ OLMALI MI? 09/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı doğan ve bundan dolayı hem ruhsal bakımdan hem de hukuki hakları bakımından zarar gören çocukların söz konusu olduğunu hatırlatmaktadırlar. Bu bakış açısının mantıki sonucu, tabiatıyla, zinanın re'sen takip edilen bir suç olarak düzenlenmesidir. Zinadan böyle bir sonuç doğduğu durumlar bakımından bu haklı bir kaygı olmakla beraber, bunu telafi etme sorumluluğu öncelikle bu sonucun doğmasına yol açanlara aittir. Ayrıca, bu tür sorunlar için cezai müeyyidelere başvurmak yerine medeni ve sosyal tedbirler alınması da mümkündür. Taraflar talep etmedikçe hukukun kişiler arasındaki özel ilişkilere müdahale etmemesi gerektiğine ilişkin özgürlükçü ilke, sadece evli eşleri ilgilendiren bir olaya, onların rızası hilafına dışarıdan bir müdahalenin öngörülmesiyle bağdaşmaz. Zinanın kamu adına re'sen takip edilmesi bu ilkeye aykırı düşer. Burada ilginç bir nokta, yukarıda işaret ettiğim gibi, muhafazakâr yaklaşımın mantıki sonucu bu olmasına karşılık, bugün muhafazakârlar genellikle zinanın şikâyete bağlı bir suç olarak düzenlenmesini yeterli görmektedirler. Hükûmet de aynısını yapmayı tasarladığına göre, bu girişimin en büyük muhtemel sakıncası ortadan kalkmaktadır. Çünkü, "takibi şikâyete bağlı suç" herkesin zina suçunu savcılığa ihbar edeceği anlamına gelmiyor. Şikâyette bulunacak olan, eğer isterse, suçun "mağdur"u, yani evli eşlerden biridir. Şikâyet yoksa suç takip edilmeyecek demektir. Yani, bu muhafazakâr tercih hiç kimseye zorlama getirmemektedir. * * * Sonuç olarak, hükûmetin yapmaya çalıştığı düzenleme özgürlükçüler açısından büsbütün onaylanabilecek nitelikte değilse de, sunulan şekliyle en azından katlanılabilir bir düzenlemedir. Demokratik bir sistemde bunu kabullenmek durumundayız. Her şeyden önce, bunu muhafazakâr bir iktidarın yönetme hakkının bir sonucu olarak görmeliyiz. Ayrıca bu, dönüşü olmayan bir yol da değildir; demokratik süreçler varlığını koruduğu sürece başka politik tercihleri yasalaştırmak mümkündür. Şunu da hatırlamalıyız ki, şu veya bu yasal düzenlemenin Batı dünyasında artık var olmaması, başka demokratik toplumların böyle bir düzenlemeyi benimsemesini her halükârda zorunlu kılmaz. Evrensel değerleri kabul etmek, toplumlar için farklı politik tercihler yapma imkânını büsbütün ortadan kaldırmaz ve bütün toplumların her bakımdan standartlaştırılmasını gerektirmez. Eğer öyle olsaydı, Amerika'da mesela idam cezası olmaz veya Avrupa'da Amerika'daki kadar ifade özgürlüğü olurdu. *********************************************************************** DESTEKÇİ DEĞİL KÖSTEKÇİLER... 09/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı MEMDUH BAYRAKTAROĞLU Zina, günahtır.. Günahlar yasak... yasaklar da suç olduğuna göre: Zina, suçtur da ama... Dinimize göre suçtur.. Eğer aynı fiile "modern hukuk" açısından bakarsanız ortaya farklı bir sonuç çıkar.. İrdeleyelim: "Zina" ayıptır.. "Ayıp", "yasak" değildir.. Yasak olmayan bir fiil "suç" da olmayacağına göre; zina fiili cezalandırılamaz.. DESTEKÇİ DEĞİL KÖSTEKÇİLER... 09/09/2004 Dünden Bugüne Tercüman Köşe Yazısı xxx Bir kadın ile erkek (evli ya da bekâr) arasında geçen cinsellik fiilinin "suç" mu, yoksa "ayıp" mı olması gerektiğine bu açılardan bakalım.. Türkiye'de "şeriat" kuralları uygulansaydı... Bir kadın; (evli ise kocasından başka biriyle) bir erkekle, aralarından saç kılı geçmeyecek vaziyette yakalansaydı, günah işlemiş sayılacağından dolayı, aynı zamanda suçlu da olacaktı.. Soru: Türkiye şeriat devleti mi?.. Cevap: Ne münasebet?.. İyi ama o halde: Zina niye suç olacak?.. xxx Daha birkaç gün önce; Hitler isimli aşağılık caninin, 6.5 milyon Musevi'yi katletmesini tenkit ettiğim için "Sabataycı" olduğumu iddia edecek kadar utanma duygusundan arınmış (hoş; olsam da utanılacak bir durum saymazdım) arkadaş, şimdi de "demagog" diyebilir ama desin.. Pazarda arsızın lâfı olmaz.. xxx Çok üzülüyorum çünkü... At buluyoruz, meydan yok.. Meydan buluyoruz at yok.. At buluyoruz nal yok.. Nal buluyoruz at yok.. xxx Tek parti iktidarımız var.. Enflâsyon hız kesti.. Ekonomik büyüme sürüyor.. Borç ödemede sorunumuz yok.. AB yolunda çok mesafe aldık.. Gelin görün ki; incir çekirdeğini doldurmayacak şeyler yüzünden itibar kaybediyoruz.. Hükümet; siyasal tabanına şirin görünmek için 5 ay sabredemiyor.. Sabredebilse.. Hem atımız; hem meydanımız, hem de nalımız olacak ama... Bırakmıyorlar.. Kimler mi?.. Sözde, hükümete destek verdiklerini zanneden köstekçiler.. *********************************************************************** PLAJDA BİLE ZİNA YAPILIYOR 09/09/2004 Hürriyet Haber BURHAN KILIÇ Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Antalya Milletvekili Burhan Kılıç, katıldığı bir yerel televizyon programında plajlarda zina yapıldığını ileri sürerken, bir gece yarısı plajda gezerken zina yapanları görünce utandığını belirtti. Antalya’da yayın yapan yerel VTV Televizyonu’ndaki programa katılan Burhan Kılıç, şunları söyledi: ‘Bizim örf ve adetlerimiz önemlidir. Bunları kesinlikle korumalıyız. Mesela benim dedem iki evliymiş. Benim eniştem var şimdi iki evli. Şimdi birisi kayıtlı birisi kayıtsız. Şimdi birisi şikayet etse suçlu konuma PLAJDA BİLE ZİNA YAPILIYOR 09/09/2004 Hürriyet Haber düşerler. Şikayeti kendilerine bırakıyoruz. Şikayet olmazsa bir şey yok. Eşlerden biri şikayet ederse işte o zaman anlaşacak, iyi geçinecek. ÜZERİNE GELMİŞİZ Örnekköy’e gidemiyoruz. Plajlara gidemiyoruz. Akşamları gidin bakın bakalım Konyaaltı’na. Bir gezin. Ben saat 23.30 gibi şöyle bir sahili gezeyim dedim. Deniz kenarından yürüdüm. Bilemiyorum ama evli olan eşiyle bu işi evde yapar. Ben de utandım. Kim olduğunu da bilmiyorum gece yani. Bu olay ahlaki mi yani sizce? Biz üzerine gelmişiz, uygunsuzun üzerine. Görmedik. Sonradan farkettik. Utandık biz. Şimdi, onları suçüstü yakaladık deseniz belki eşidir. Bu da şık değil yani. Bizim ahlaki değerlerimiz şu anda yavaş yavaş gidiyor. Çocuklarıyla beraber nikah kıydırıyor vatandaşlarımız. Çocuklarıyla geliyorlar belediyelerimizde nikah kıydırıyorlar. Biz şimdi bunlarla onları da, kadınları da güvence altına almış oluyoruz. Zina yuvası göstermek haksızlık AKP’li Kılıç’ın, ‘Konyaaltı sahilinde zina yapılıyor’’ sözlerine Başkan Muhittin Böcek’ten tepki geldi. Böcek, ‘Eğer böyle bir şey varsa Antalya’nın emniyet müdürü ve amirleri var, onlar görevlerini yapar. Dünyaca ünlü bir plajımızı zina yuvası halinde göstermek haksızlıktır’ dedi. *********************************************************************** AKP’DE GERİ ADIM YOK 09/09/2004 Hürriyet Haber AKP, kamuoyunda tartışma yaratıp AB’den de tepki gören zinayı suç sayma girişiminden geri adım atmıyor. AKP’nin dün akşam Başbakan Tayyip Erdoğan başkanlığında yapılan MYK toplantısında, 14 Eylül’de olağanüstü toplanacak Meclis’te ele alınacak yeni TCK tasarısına zinayı şikáyete bağlı suç haline getiren bir madde eklenmesi benimsendi. MYK’da zinayla ilgili düzenlemeye kamuoyundan da büyük destek geldiği vurgulanarak, Türkiye’nin kendi şartlarını dikkate alan böyle bir düzenlemeye gitmesinin AB açısından ciddi bir sorun oluşturmayacağı değerlendirmesi yapıldı. MYK’da zinayla ilgili düzenlemenin Anayasa Mahkemesi’nin bu konudaki iptal kararının ruhuna uygun bir biçimde kadın erkek eşitliğini sağlayıcı nitelikte olacağına da vurgu yapılarak, ‘Anayasa Mahkemesi, erkekler lehine eşitsizlikten bu kararı almıştı. Şimdi zina suçunda kadın erkek eşitliği sağlanarak, bu kararın gereği yerine getiriliyor’ değerlendirmesinde bulunuldu. Başbakan Erdoğan, toplantının ardından MYK üyeleriyle birlikte Türkiye- Yunanistan maçını izledi. *********************************************************************** ZAMANLAMA ÇOK YANLIŞ 09/09/2004 Hürriyet Haber TÜRKİYE’de süren zina tartışmaları, Avrupa’da Türkiye’nin üyeliği konusundaki tartışmaları alevlendirirken, İngiliz The Guardian gazetesi, ‘Erdoğan’ın zinayı yasadışı ilan etme girişiminin zamanlaması daha kötü olamazdı’ diye yazdı. Gazete Türkiye’deki zina tartışmalarına ayırdığı başyazısında, AB ülkelerinin zinayı suç saymadığını, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın zinanın suç kabul edilmesini öngören planından vazgeçmesi gerektiğini yazdı. Gazete, ‘Şayet zinayla ilgili yasa önerisi ZAMANLAMA ÇOK YANLIŞ 09/09/2004 Hürriyet Haber geçirilirse, AKP’nin İslamcı köklerinden duyulan şüpheler canlanacak ve Türkiye’nin üyelik taleplerine karşı çıkanların ekmeğine yağ sürecektir’ ifadelerine yer verdi. Gazete, ‘Son aylarda sessiz sedasız anlaşıldı ki, Türkiye’nin müzakerelere başlaması için yeşil ışık yakılacak’ görüşünü aktardı. *********************************************************************** BİR ÇUVAL İNCİRİ BERBAT EDEN KİM? 09/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı CÜNEYT ARCAYÜREK Siyasal bir inat mı, tabandaki etkili bir yerlerin baskısı mı, eski görüşleri AB forması altında uygulamaya koymak mı, amaçları henüz anlaşılmış değil. İktidarın yarattığı, birden gündeme taşıdığı zina sorununa karşı içimizde başlayan direnme, Avrupa'da giderek yaygınlaşıyor. Dinci gazeteler dışında yazılı basın zinayı TCY'ye taşıma çabasına karşı çıktı, çıkmaya devam ediyor. Günlerdir iktidara karşı savaşım verenlere bildiğini okuyan, ülkeyi de Meclis'teki çoğunluğun çiftliği sanan Başbakan Beyefendi, zinayı cezalandırmakta direniyor. Brüksel'deki açıklamalarından sonra Komser Verheugen 'in AB'nin üzerinde özenle durduğu kadın- erkek eşitliğini konu ederek zina girişimlerine karşı çıkacağını umanlar yanıldı. Bu, ilk örnek; RTE önderliğinde AKP yönetici kadrolarının ömür boyu savundukları dinsellikten kaynaklanan kimi konuları; (a)- Kopenhag siyasal ölçütleri kapsamına girmediğini, (b)- Her ülkenin kendine özgü toplumsal kuralları olduğunu öne sürerek bir bir gündeme getirip uygulamaya alacağını gösteriyor. **** Adalet Bakanı Çiçek Cemil 'in, doğal olarak ona destek veren Başbakan'ın onca demeçlerine karşın gelişmeler; içeride ve dışarıdaki karşı tepkilerin dur durak bilmediğini ve bu gidişle dinmeyeceğini gösteriyor. Bu iktidarı ya doğrudan ya da gerekli gördüğü zaman destekleyen medyadan bir iki örnekle dünkü duruma göz atalım: Örneğin Güneri Cıvaoğlu şöyle yazıyor: ''Brüksel'den aldığım izlenimlere göre Kıbrıs Rum lobisi 'Gördünüz mü referandumda Türklerle bütünleşmeye neden hayır dediğimizi' söylemine geçmiş bile. Türkiye karşıtlarından 'Türkiye, üyelik için olgun değil... Avrupa kültürüyle uzlaşamaz. Bu gibi nedenlerle Türkiye'nin Avrupalı olamayacağı görüşünü savunuyoruz' yorumları yoğunlaşmış. Zina için ceza hükmü 'flörtün yasaklanması, bekâret zorunluğu, kadın haklarından geriye gidiş olarak' sunuluyormuş.'' ''Bir çuval incir berbat ediliyor mu?'' diye soruyor Cıvaoğlu, fakat; ''evlenme yaşını 17'ye çıkaran, hâkim kararıyla 16 yaşında evliliği de kabul eden yeni TCY'nin, 15-18 yaşları arasındaki iki gencin birbiriyle flört etmesini yasakladığına, 'Evlenmeden önce ilişkiye giremezsiniz' demeye getirdiğine... Eski Kadın Sorunları Genel Müdürü, Ankara Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Selma Acuner 'in 'Yani, flört suçtur, flört fahişeliktir' kavramının yasada bir biçimde yer aldığını öne süren görüşüne koşut... Çiçek Cemil'in 14 yıl önce 'Flörtün fahişelikten ne farkı var' diyen açıklamasına'' değinmiyor. Ertuğrul Özkök ; idam cezasını kaldıralım mı, gecekonduları yıkalım mı BİR ÇUVAL İNCİRİ BERBAT EDEN KİM? 09/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı diye anketlere başvurmayan RTE'nin, dün (önceki gün) zina konusundaki kararını, bir oto galerisine girerek oylattığını ve ''halkın yüzde 80'inin zinaya ceza verilmesini istediğini'' bir ankete dayanarak açıkladığını yazdıktan sonra; bir başka anketin sonuçlarını veriyor: Geçen yıl 30 bine yakın boşanma davası karara bağlanmış. Bunların yüzde 69'u zinadan. Bu boşanmaların yüzde 64'ü kadın zina yaptığı için gerçekleşmiş. Ya erkekler, zina (dava) sayısı yüzde 5! **** Şimdi bir anımsatma, bir sonuç: RTE, zina girişimini başlattıklarında, ''ilgili düzenlemenin 'kadın-erkek eşitliğini sağlamaya' yönelik olduğunu'' söyledi. (2 Eylül 04) Tepkilerin yoğunlaşmasından sonraki son demecinde: ''Biz şu anda 'kadına saygının gereğini' yerine getiriyoruz. Kadının hakkını koruyoruz'' dedi. (7 Eylül 04) Karşı tepkileri umursamıyor. Nuh diyor Peygamber demiyor ama; bağlılığını, saygısını bir saniye olsun eksik etmediği Kuran, kadın-erkek eşitliği konusunda bakalım ne diyor: ''İki erkeği de bu muameleye tanık tutunuz. İki erkek bulunmazsa... bir erkekle iki kadın tanık olsun. (Bakara Suresi, 282. ayet)'' .... ''Allah'ın kimini kimine üstün kılmasından ötürü erkekler kadınlar üzerinde hâkimdirler. İyi kadınlar gönülden boyun eğendir. (Nisa Suresi, 34. ayet)'' ... ''(Ey erkekler, kadınlarla) aranızdaki üstünlüğü unutmayın. (Bakara Suresi, 237. ayet)'' .... ''Erkeklerin onlardan (kadınlardan) bir üstün dereceleri vardır. (Bakara Suresi, 228. ayet)'' Kadın-erkek eşitliğini gerekçe yaptığına göre; RTE, Kuran'da da reform mu yapıyor ne? *********************************************************************** ZİNA SUÇU REFORMA GÖLGE DÜŞÜRÜR 09/09/2004 Hürriyet Haber İSTANBUL Kadın Kuruluşları Birliği ve İstanbul Barosu Kadın Hakları Komisyonu Başkanı Avukat Nazan Moroğlu, zinanın suç olarak yer alması halinde TCK reformuna gölge düşeceğini söyledi. İstanbul Barosu’nda çeşitli kadın kuruluşlarının temsilcileriyle birlikte ortak bir basın toplantısı yapan Moroğlu, ‘Medeni Kanun’da olduğu gibi şimdi de Türk Ceza Kanunu Tasarısı’na gölge düşmektedir. Zina TCK’da suç olarak yer almamalıdır. Çağdaş hukuk sisteminde bu uygulama yok. Sadece şeriat ile yönetilen ülkelerde var. Bütün çağdaş Batı ülkelerinde zina suçu kaldırılmış. Ama bütün şeriatla yönetilen ülkelerde zina suç. O zaman bu bakış açısı bizleri, özellikle kadınları, çok endişelendiriyor’ dedi. *********************************************************************** 'APTALCA FİKİR AB'YE ENGEL' 09/09/2004 Cumhuriyet Haber FINANCIAL TİMES , 'zina'nın AKP'nin İslamcı köklerinden duyulan şüpheyi canlandıracağını yazdı 'Aptalca fikir AB'ye engel' 'AB ülkeleri zinayı suç saymaz' denilen Financial Times'deki yazıda ''Bu aptalca fikir, böyle bir dönemde jeopolitik felaketler yaratabilir'' değerlendirmesi yapıldı. 'APTALCA FİKİR AB'YE ENGEL' 09/09/2004 Cumhuriyet Haber Avrupa Birliği (AB) Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Günter Verheugen' in Türkiye ziyaretinin ardından özellikle zinanın suç sayılmasını öngören yasa tasarısına yönelik tartışmalar daha da kızıştı. İngiliz gazeteleri dün bir kez daha zina konusunu sayfalarına taşıdı. Financial Times: Gazete başyazısında, ''AB ülkeleri zinayı suç saymaz'' diyerek Başbakan Recep Tayyip Erdoğan' a ''Zinayla ilgili planlarınızı geri çekin'' mesajı yolladı. Yazıda, ''Yoksa bu konu hem Türkiye'yi hem de Avrupa'yı yolundan saptırabilir ve bu trajik bir gelişme olabilir'' denildi. 11 Eylül sonrasında Müslüman bir ülkenin Avrupa'yla kucaklaşmasının jeopolitik önemini vurgulayan Financial Times, laik ve demokratik bir Türkiye'nin, geleceğin AB'sinde yer almasının hem Türkiye hem de Avrupa açısından büyük değer taşıdığını vurguladı. Başyazı şöyle devam etti: ''Ama zinayla ilgili yasa önerisi kabul edilirse AKP'nin İslamcı köklerinden duyulan şüpheler canlanacak ve Türkiye'nin üyelik taleplerine karşı çıkanların ekmeğine yağ sürecektir. Avrupa Komisyonu, 6 Ekim'de Türkiye'nin AB ile üyelik görüşmelerine başlanıp başlanmamasını önereceği İlerleme Raporu'nu açıklayacak, aralıkta yapılacak AB zirvesinde de rapordaki öneriler ele alınacak. Bu aptalca fikir, böyle bir dönemde jeopolitik felaketler yaratabilir.'' The Guardian: Gazetenin başyazısında, '' Atatürk' ten 80 yıl sonra Türkiye hâlâ güçlü bir laik demokrasi olmayı sürdürüyor ve AB üyeliği yolunda desteklenmeyi hak ediyor'' denildi. AKP hükümetinin yaptığı reformlara işaret edilen makalede, geçen aylarda AB içinde Türkiye'ye aralık ayında nihayet yeşil ışık yakılacağının sessizce kabullenildiği belirtildi. Makalede, Fransız ve Alman hükümetlerinin de koydukları muhalefet şerhlerini kaldırdıkları, bununla birlikte ''hiçbir şeyin garantisinin olmadığı'' kaydedildi. Yazıda, ''Erdoğan'ın zinayı yasadışı ilan etme girişiminin zamanlaması daha kötü olamazdı. İlerleme Raporu'na bir aydan az, aralıktaki kritik zirveye ise yaklaşık 3 ay kaldı'' denildi. Yazı şöyle devam etti: ''AB yasalarının üye ülkelerin kendilerine has ahlaki yaklaşımlarına karışmadığı doğrudur. İrlanda ve Portekiz'de kürtaj hâlâ yasak. Ancak ilerici Türklerin, zina yasasının aynen Suudi Arabistan örneğinde olduğu gibi devletin kendi tercihi olduğu yolundaki görüşü tartışmaya açmaları da doğal. Çünkü bu, Avrupa yolculuğunu tamamlamaya bu kadar yakınlaşmış olan bir ülke için son derece yanlış bir mesaj olacaktır.'' Independent: Gazetedeki makalede, Türkiye'nin zinayı suç sayma girişiminin AB ile görüşmeleri tehlikeye attığına, Avrupa Komisyonu'nun böyle bir yasaya karşı olduğuna dikkat çekildi. Yazıda şu görüşler dile getirildi: ''Türkiye'yi ziyaret eden Verheugen, konuya ilişkin resmi bir açıklama yapmadı. Ancak sözcüsü Christophe Filori , zina konusunun AB'nin Türkiye'deki reformlara bakışını değiştirebileceği uyarısında bulundu. Bazı AB yetkilileri, zinanın yasadışı sayılmasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8. maddesine aykırı olduğunu, bunun Türkiye ile üyelik görüşmelerinin başlamasının önünde yasal bir engel oluşturabileceğine inanıyor.'' *********************************************************************** ZİNAYA CEZA 09/09/2004 Yeni Asır Köşe Yazısı ALİ NAİL KUBALI ZİNAYA CEZA 09/09/2004 Yeni Asır Köşe Yazısı Değerli okuyucularım, aklımda yazılması gereken üç konu var... Birincisi, Rusya'daki katliamın ardından şu sorunun cevabını aramak istiyordum: Dünyada terör olayları neden arttı? Ne değişti de soğuk savaş yıllarında görmediğimiz seviyede bir terör ve kan dalgası 2000'li yıllarda dünyayı sardı? İkincisi, Avrupa Birliği'nde Türkiye'nin kaderinin tartışıldığı ve kararlaştırıldığı şu günlerde AB üyeliğimizi geniş bir perspektiften irdelemek istiyorum. Türkiye'nin üyeliğinin ülkemize ve AB'ye yararlarını ve risklerini incelemek istiyorum. EKONOMİYE ETKİSİ Sonra AB'nin bizimle gerçekçi ve anlamlı bir biçimde müzakerelere başlama ihtimalini de değerlendirmek istiyorum. Tabii muhtemel sonuçların ekonomimizi nasıl etkileyebileceğini de... Bu, belki iki yazının konusu olabilir. Üçüncüsü de bu gün ele alacağım zina konusu... Neden bunları yazıyorum? Çünkü bu üç yazıyı yazdıktan sonra Eylül'ün 16'sından ekimin 3'üne kadar seyahatte olacağım... Son senelerde yapamadığım uzunca bir dinlenti olacak bu. Yazılarımı oradan gönderirim diye planlıyorum. Ama olamazsa da anlayışla karşılarsınız diye umuyorum. *** Değerli okuyucularım, AKP bu zina konusunda bir kere daha inanılmaz bir acemilik örneği gösteriyor. Önce varsayalım ki zinaya ceza getirmek istiyorsunuz. Türk Ceza Kanunu'ndaki son değişiklikten bu yana zina suç olmaktan çıkmış. Birkaç senedir sessiz sedasız böyle gidiyor! Aralık sonuna kadar bekleyip de AB'den tarih aldıktan sonra konuyu ortaya atmak daha akıllıca (kurnazca) olmaz mıydı? Bu acele neden? Şimdi kimse, "Aman biz böyle hileler yapmayız" demesin. Çünkü uluslararası ilişkilerde bu manevralar her gün yapılır. Şimdi ne yapacaksınız? Vazgeçseniz AB baskısı ile vazgeçmiş olacaksınız. Vazgeçmeseniz bunca yapılan reformun üzerini lekelemiş olacaksınız. Halbuki oylamadan sonra AB ile sessizce "müzakereye" vaktiniz olurdu! Ben de zinanın ceza yasasını ilgilendirecek bir suç olduğunu düşünmüyorum. Zina karşısında eşlerin tazminat isteme ve boşanma hakkı olmalı. Ama bu hakkı kullanıp kullanmamak eşlerin kararına kalmalı diye düşünüyorum. Boşanmak isteyen eş boşanabilmeli. Tazminat da alabilmeli. Ama bu boşanma ve tazminat işi sessizce karı kocanın rızası ile halledilebilir, çocuklar da zinanın ispatı gibi bir rezaletin travmasını yaşamamış olurlar. Ayrıca eşler boşansalar da birbirlerini sonradan affedebilirler. Ama hapisle sonuçlanmış bir mahkeme kararından sonra aile birliğini tekrar sağlamak imkansız olur. TÖRE CİNAYETLERİ Zinanın suç sayılmasına karşıyım ama, "onu suç sayalım" diye ısrar edenleri de anlayabiliyorum. Çünkü kıskanma duygusu doğanın derinliklerinden gelen bir duygu. İnanmayanlar bir kere deve güreşi seyretsinler. Ayrıca insanoğlunu, dünyanın her yerinde en çok kızdıran olay aldatılmış olmaktır. ZİNAYA CEZA 09/09/2004 Yeni Asır Köşe Yazısı Buna da en ilkel tepki ceza verme isteğidir. Bu cezanın adı da ülkemizde "töre cinayeti"dir. Milletler yasalarını yaparken bu ilkel dürtülerini yenebildikleri oranda uygar oluyorlar. *********************************************************************** TASLAK ÇALIŞMASI SÜRÜYOR : BOŞANMA DAVASI AÇANLARA ZİNA YOK 09/09/2004 Cumhuriyet Haber Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürlüğü, Türk Ceza Yasası'na (TCY) suç olarak yeniden konulması öngörülen zinanın hangi hallerde suç olacağına ilişkin sınırları belirledi. Türk Ceza Yasası'nda şikâyete tabi suçlarda süre 6 ay olarak belirlenmiş olmasına kar şın zina suçunda bu süre kısaltılacak. Kanunlar Genel Mü dürlüğü, AKP'nin gündeme getirdiği tartışmalı zina suçunun tanımına ve suç olmayacak durumlarına ilişkin çalışmasına son şeklini verdi. Bakanlık bürokratları ile zina suçunun temyizini görüşen Yargıtay 5. Ceza Dairesi üyeleri bir araya gelerek uzlaşma arayacaklar. Bakanlık bürokratlarıyla uygulayıcılar, Anayasa Mahkemesi'nin daha önce zinaya ilişkin hükümleri iptal gerekçesi ve içtihatlar ışığında taslağa son şeklini verecekler. Bakanlığın taslağına göre, eşlerden birinin başka bir kişiyle cinsel ilişkiye girmesi koşulsuz olarak zina suçu kabul edilecek. Zina suçuna yönelik soruşturma sonunda, taraflardan birisine hürriyeti bağlayıcı ceza verilmesi de kesinlik kazandı. Zina suçunun soruşturulabilmesi şikâyete bağlanırken savcılıklar ancak eşlerden birisinin şikâyeti durumunda harekete geçebilecek. Türk Ceza Yasası'nda şikâyete tabi suçlarda süre 6 ay olarak belirleniyor. Ancak, zina suçunda bu süre kısaltılacak. Boşanma davası açıldıktan sonra eşlerden birisinin bir başka kişiyle birlikte olması zina olarak kabul edilmeyecek. Boşanma davası sürerken ''müşterek hayatın tatiline'' karar veren eşlerin ilişkileri, mahkeme kararıyla ayrı yaşayanların eylemleri suç olmayacak. Boşanma davası açıldıktan sonra taraflardan birisinin bulunamaması ve terk edilen kişinin başkasıyla birlikteliği zina olarak kabul edilmeyecek. *********************************************************************** KADINLAR 14 EYLÜL'DE MECLİS'TE 09/09/2004 Cumhuriyet Haber Türk Ceza Kanunu'ndaki değişiklikte kendi taleplerine yer verilmesini isteyecekler Türkiye'nin her yerinden binlerce kadın TCK Tasarısı'nın görüşüleceği 14 Eylül günü Meclis'e giderek 'zinanın suç sayılması' yönündeki değişikliğin geri çekilmesini isteyecek. Türk Ceza Kanunu (TCK) Tasarısı'nın gündeme geldiği günden bu yana taleplerini defalarca dile getiren kadınlar, TBMM'nin TCK Tasarısı'nı görüşmek üzere toplanacağı 14 Eylül günü Ankara'da bir araya gelerek isteklerini bir kez daha dile getirecekler. Emekçi Kadınlar Birliği'nin de aralarında bulunduğu İstanbul Kadına Yönelik Şiddet Platformu son günlerde ''zina'' tartışmasıyla bir kez daha gündeme gelen TCK Tasarısı'nı, kadınların insan haklarını ihlal eden ve kadınlar aleyhine olan yasalar arasında saydı. İstanbul Barosu Kadın KADINLAR 14 EYLÜL'DE MECLİS'TE 09/09/2004 Cumhuriyet Haber Hakları Komisyonu'ndan yapılan açıklamada da ''TCK reformuna gölge düşmesin'' talebi dile getirilirken ''Zina sadece şeriat yasalarında mevcut. Kadınların eğitim sorunu ve ekonomik açıdan erkeğe bağımlılığı çözümlenmedikçe, kadınlar yasal haklarını kullanamayacaklardır'' denildi. Türkiye'nin dört bir yanından binlerce kadın, yasa tasarısında TCK Kadın Platformu'nca hazırlanan talepler doğrultusunda değişikliklerin bir an önce hayata geçirilmesini istemek için 13 Eylül akşamı İstanbul'dan yola çıkarak 14 Eylül'de TBMM'de görüşmelerde bulunacak. Kadınların talepleri şöyle: * Bekâret testlerinin tamamen yasaklanması. * 15-18 yaş arası gençlerin rızaya dayalı cinsel ilişkilerine getirilen yaptırımların kaldırılması. * ''Müstehcenlik'' maddesindeki ifade hürriyetini kısıtlayıcı ifadelerin çıkarılması. * ''Ayrımcılık'' maddesine 'cinsel yönelim' ifadesinin eklenmesi. * ''Nitelikli insan öldürme'' maddesine alınan 'töre saiki' ifadesinin 'namus saiki' olarak değiştirilmesi. * Zinanın bir suç olarak TCK kapsamına yeniden alınma önerisinin geri çekilmesi. *********************************************************************** CHP'Lİ ÖRSAN ÖYMEN'DEN ELEŞTİRİ: 'ZİNA' GİRİŞİMİ ŞERİAT ÖZLEMİNİN YANSIMASI 09/09/2004 Cumhuriyet Haber ÖRSAN KUNTER ÖYMEN AKP hükümetinin yeni Türk Ceza Yasası'nda zinanın suç sayılması istemini ''şeriat özleminin yansıması'' olarak değerlendiren CHP Parti Meclisi Üyesi, Yard. Doç. Dr. Örsan K. Öymen, ''Bu girişim AKP hükümetinin, AB'nin özgürlüklerle ilişkili siyasal ilkelerinin birçoğunu aslında benimsemediğini, AB'ye bir araç olarak baktığını bir kere daha göstermiştir'' dedi. Öymen, Cumhuriyet 'e yaptığı açıklamada demokratik bir ülkede, devletin ve yasaların, bireylerin cinsel yaşamlarına karışma hakkı olamayacağına dikkat çekti. ''İnsanların evliliklerini nasıl korudukları devleti de yasaları da ilgilendirmez. Bunun aksini düşünmek faşizan ve köktendinci bir mentalitenin yansımasından başka bir şey değildir'' diye konuşan Öymen şunları söyledi: ''Zina için öngörülen cezanın hem kadına hem erkeğe uygulanmasının ise eşitlik ilkesiyle uzaktan yakından ilgisi yoktur. Bunu eşitlikle açıklamaya çalışmak, büyük bir gaflettir.'' *********************************************************************** İMAM NİKÂHI... 09/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı HİKMET ÇETİNKAYA İnsan onurunu ayaklar altına alan, yoksulluğu bir yaşam biçimi olarak algılayan, hızlandırılmış tren katliamını ''Takdiri ilahi'' olarak yorumlayan kafalar şimdi de Anadolu kadınını kurtarmak için ''zina'' yı gündeme getiriyorlar... Yozlaşmış bir toplumda ihaneti ''zina'' olarak yorumlayanlar kadın-erkek İMAM NİKÂHI... 09/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı ilişkilerini nasıl algılıyorlar? Kadın mı erkeği aldatıyor yoksa erkek mi kadını? On sekiz yaşında evlenen bir kadın ''Severek evlendim'' dediği eşini iki yıl sonra aldatıyorsa bu yaman çelişkinin, acının adı ''zina'' mıdır? Otuz yaşında bir kadının uzun yıllar birlikte olduğu erkeği bir anda terk edip başka bir erkekle yoluna devam etmesi ''zina'' mıdır, yoksa o ilişkiden bıkması mıdır? Erkek için de aynı şeyler geçerlidir... Zengin, ünlü erkekler haftada bir sevgili değiştirmiyorlar mı? Gidin Beyoğlu 'na, barlarda ava çıkmış kadınları, erkekleri göreceksiniz... İnternet sitelerinde ''yatak alışverişinin'' ne denli hızlı döndüğüne tanık olacaksınız... Günümüzde birliktelik kapitalizmin, yeni dünya düzeninin koşulları içinde oluyor; genç çiftler ''çet'' yaparak yüzlerini bile görmedikleri kişilerle ilişki kuruyorlar... Devlet ise tüm bu olup bitenleri ''zina'' olarak algılayıp, laik demokratik düzenin karşıtı şeriat yasalarına benzer bir uygulamayı gündeme taşıyor... Devletin işi yatak odalarını denetlemek değildir... *** Bana öyle ''aldatma öyküleri'' geliyor ki şaşırıyorum... Bir kadın şöyle diyor: ''Ünlü bir erkekle birlikteydim. Ondan etkilendim. Sonra da tepki vermeye başladım. Kendi kendime 'Ben neden ünlü olamadım' diye komplekse girdim. Sonra da sıradan bir kişiye âşık oldum. Ünlü kişiyi terk ettim. Ama terk ettiğim kişiyi yeni âşık olduğum adamla hep mukayese ettim. Bu benim sonum oldu. Yaşamım boyunca mutlu olamadım...'' Bir erkek okur şöyle sesleniyor: ''Kadınları aldatmak çok hoşuma gidiyor. Zaten onlar da aldatılınca erkeğe çok bağlanıyor. Bu, iki kişi arasında olan bir şey. Ben kadınları aldattım, kadınlar da beni. Bunu da açıkça itiraf ediyorum...'' Şahnaz Çakıralp Cumhuriyet'teki yazısında haklı olarak kadınları savunuyor. Şahnaz şöyle yazıyor: ''Dikkat ederseniz, tüm bu denemelerin odak noktası kadın. Kadın ama, onun da cinselliği.'' Önemli bir noktaya değiniyor Şahnaz!.. Çünkü AKP yeni bir yöntemle yüzde yirmilik köktendinci ve Milli Görüş tabanını ayakta tutmaya çalışıyor... Tarikat şeyhleri, şıhları, müritleri için ''imam nikâhı'' var... Süleyman Karagülle 'yi anımsar mısınız? Eski bir ''Adil Düzen'' savunucusu olan Karagülle, Fehmi Koru 'nun kayınpederidir... Süleyman Karagülle, evliydi, eşi de bir bilim insanı... On yıl önce Kırgızistan 'a giden Karagülle, orada 18 yaşındaki bir kızla imam nikâhı kıyıp yaşadı... Ben bu olayı yazınca da şu yanıtı verdi Karagülle: ''Ben Türkiye'deki eşimden izin alarak imam nikâhı yaptım 18 yaşındaki bir kızla. Onun için bu bir zina değildir...'' Ben öyle milletvekilleri tanıyorum ki hem nikâhlı eşleri var hem de imam nikâhlı eşleri... Zina yasası kadını aşağılayan bir eylem türüdür!.. Böyle bir eylemle kadının ya da erkeğin onuru korunamaz!.. Türkiye 'de insan onuruyla oynanıyor, gencecik bedenler işkenceden geçiriliyor... İMAM NİKÂHI... 09/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı Tarikat şeyhleri, şıhları bu ülkede demokrasi kahramanı oluyorlar!.. Bakın Fethullah Gülen 'in sitesine ne diyor: ''Zina yapan kadın recmedilecektir. Allah'ın bu mevzudaki hükmü recmdir...'' Diyanet İşleri Başkanlığı'nın sitesine bakıyorum: ''Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüzer değnek vuracaksın. Zina eden bir erkek ancak zina eden veya Allah'a ortak koşan bir kadınla evlenir...'' *** İşte Türkiye'nin bugünkü fotoğrafı... Kadın-erkek ilişkilerinde aldatmanın adı ''zina'' değildir... Aslında bu konuda ruhbilimcilerin, sosyologların konuşmaları gerekir... Aldatmanın yaşamın içinde bir yeri vardır, sorumlusunu aramaya hiç gerek yoktur... Aşkın, sevginin denizinde yıkananlar hiçbir zaman aldatmazlar!.. Aşk ve sevgi, yasalara bağlı yaşam değildir!.. Özgürlüktür!.. *********************************************************************** ACELEYE GEREK VAR MI? 09/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı ORHAN ERİNÇ Türk Ceza Yasası'nı 63'üncü kez, ama tümüyle değiştirmeyi amaçlayan tasarının görüşülmesine 14 Eylül Salı günü başlanacak. İktidar partisi grubu adına yapılan açıklamalarda, tasarının yeni yasama yılının başlangıcı olan 1 Ekim'e kadar görüşülerek yasalaştırılmasının hedeflendiği belirtiliyor. 346 maddelik bir tasarı için iyimser bir süreç hesabı yapıldığı anlaşılıyor. Hele Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen ''temel yasa'' tanımına yakın bir içtüzük değişikliğinden cayılmış olmasının yanı sıra kimi maddelerde ana muhalefet partisi ile uzlaşmaya varılmamış olması da dikkate alınınca, evdeki hesabın çarşının gerçeklerine uymayacağı ortaya çıkıyor. Yürürlük maddesinde ''Bu kanun yayımından bir yıl sonra yürürlüğe girer'' denildiğine göre de değişiklik için bunca aceleye Avrupa Birliği'ne verilecek mesajın dışında fazla bir gereksinim olmadığı da görülüyor. **** Adalet Yılı'nın açılış töreninde Yargıtay Başkanvekili Mater Kaban 'ın yaptığı konuşmanın bir bölümü, nedense medyada fazla iltifat görmedi. Oysa Kaban, konuşmasında yasaların yapılması konusuna da değinmiş ve şöyle demişti: ''Bazı yasaların yeterli bir araştırma ve inceleme yapılmadan, konuyla ilgili kurum ve kuruluşlara uygun süreler verilip görüşleri alınmadan çıkarıldığı görülmektedir. Bu olgunun en önemli kanıtını, birçok yasada, çıkartılmalarından hemen sonra zorunlu nedenlerle değişikliklere gidilmesi oluşturmaktadır. Kısa bir süre sonra Meclisimizde ele alınacağı öğrenilen ve hukuki müesseseler ile yaptırımlarda temel değişiklikler öngören yeni Türk Ceza Yasa Tasarısı'nın da bu eleştiri kapsamında bulunduğunu belirtmek istiyorum.'' **** Türk Ceza Yasası'nın değiştirilmesi çalışmaları yıllar önce başlamıştı. ACELEYE GEREK VAR MI? 09/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı 1997 yılında bastırılan öntasarı Adalet Bakanı Oltan Sungurlu tarafından tartışmaya açılmış, bu arada Yargıtay Başkanlığı'na da gönderilerek görüş sorulmuştu. Yargıtay'ın açılış konuşmasını yapan Kaban, o dönemde de başkanvekiliydi. Ceza daireleri başkanlarının, kendilerine verilen sürenin azlığından yakınarak uzmanlık alanlarına göre düzenledikleri görüşleri toplamış, hem ayrı ayrı hem de toplu görüşleri 4 Şubat 1998 günü dönemin başkanı Mehmet Uygun 'a sunmuştu. Bu nedenle Kaban, konunun uzağında olmayan biri olarak değerlendirme yapma olanağını bulmuş bir yetkili olarak konuşmuştu. 1997 öntasarısı 496 maddeden oluşturulmuştu. Yeni tasarı 346 madde olduğuna göre epeyce maddenin birleştirildiği anlaşılıyor. Ancak, Yargıtay dairelerinin öntasarıyı değerlendirirken eleştirdikleri konuların başında suç tanımlarını ''soyut'' bulmaları gelmişti. Önemli noktalardan bir diğeri de ceza öngören kimi yasalarla çelişen maddelerin bulunmasıydı. Yargıtay'ın belirttiği görüşlerin son tasarı hazırlanırken dikkate alınıp alınmadığını bilemiyoruz. Ama aynı aksaklığın sürdüğünü söylemek olası. Her ne kadar tasarının 2'nci maddesi ''Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz'' diyorsa da özellikle ifade özgürlüğünü sınırlayan maddelerde, tanımları açık olmadığı için her yana çekilebilecek suçlar yer alıyor. Yeni Basın Yasası ile tanımlanan ve para cezası öngörülen kimi suçlar için de 1 yıldan başlayan hapis cezası verilecek olmasındaki çelişkiler de ayrı bir konu. **** Tasarının hapis ve para cezası arasında seçim yapma hakkını hâkime tanıyan maddeleri de var. Ama hırsızlar için bile öngörülen bu yaklaşım gazeteci, yazar, çizer ve bilim insanlarından esirgenivermiş. ''Hapislerde süründürme'' geleneğini Avrupa Birliği'ne girerken de değiştirmeyeceksek tutarlı bir nedeni olmalı. Bir öğrenebilsek... *********************************************************************** ALAN RAZI... 09/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı ŞÜKRAN SONER Başbakan Erdoğan kamera karşısında içinden geldiği gibi konuşması ile ünlü. Günün tartışma konusu 'zina' ya ilişkin projelerini kamuoyu karşısında savunuyor. ''Alan razı, veren razı ise mesele yok. Biz aldatılan kadını koruyoruz'' diyor. Zinayı ceza yasası suçu olarak gündeme getirirlerken ''şikâyete bağlı suç'' olması koşulunun olmadığını bilmesek yiyeceğiz. Her şey kamuoyunun gözü önünde oldu. AKP iktidarı şeriat hukukunun kavramı olan zina suçunu klasik hukukun demokrasilerde gelişmiş metinlerinin içine yamamaya kalkışınca, şeriat hukukunun amacı ile tam tersi bir durumla karşı karşıya kaldı. Malum şeriat hukukuna göre imam nikâhı ve dört eşlilik geçerli. Ceza hukukumuza zina suçunu yamadığınızda imam nikâhlıları zina suçlusu konumuna düşürmüş oluyorsunuz. AKP asıl yaranmak istediği kesimlere zarar vereceği gerçeği ile yüz yüze kalınca, ilk önerisinden çark etti. Zinanın şikâyete bağlı suç olması koşulunu ekleyerek imam ALAN RAZI... 09/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı nikâhlıları kurtarmayı seçti. Şimdi AB'nin üyelik görüşmelerinde takvim belirleme aşamasında içerden ve dışardan hiç beklemediği bir tepkiyle, daha doğrusu her şeyin yüze göze bulaştırılması halleri ile karşı karşıya kaldığında, ''Alan razı, veren razı ise mesele yok. Biz ona karışmayız..'' diyor. Yani şeriat hukukuna göre Allah katında zina suçu oluşturuyor olmasına bakmayacaklarmış. İşin içine şikâyete bağlı suç kavramı girince, imam nikâhlılar zina suçlusu kapsamına girmekten kurtarılsalar da bu kez Başbakan'ın kadınları koruma gerekçesi havada kalıyor. Dünkü gazetelerde, bu konuya ilişkin gerçekleri çarpıcı biçimde ortaya koyan araştırma sonuçları vardı. Boşanma davaları içinde zina şikâyeti ile ilişkilendirilebilenler yüzde altılar gibi çok düşük oranlarda kalıyor. Kadınların şikâyetine bağlı boşanmalarda ise yüzde bire bile ulaşılamıyor. Yaşam gerçeği çok çıplak. Geçimi erkeğe bağlı kadın, erkeği zina ile suçlayamıyor. Hukukçular zina suçlamasını yapan kadının evliliğinin de biteceğinin altını çiziyorlar. Yasal evliliklerde zina suçlaması yarasa yarasa kadını boşamakla yetinmeyip cezalandırmak isteyen erkeğe yarayacak. Zaten zina suçunun şeriat hukukundan, kadına recm uygulaması kültür ve geleneğinden geldiğini yadsıyabilen de yok. Baroları saymazsak zinanın suç yapılması çabasına karşı, kadın örgütlenmelerinin ayağa kalkmış olması, zinayı suç yapan kafaların hedefinin kadının haklarını kollamak değil, kadını ayrımcı olarak cezalandırmak olduğunun doğal kanıtı. Doğrusu AKP'nin bu işin içinden nasıl çıkacağını, ceza yasasında zinayı suç haline getirecek yasa düzenlemesinin nasıl yapılacağını merakla bekliyoruz. Anadolu kadınlarının istediği palavrası ile yola çıkılıp, asıl selam verilmek istenen siyasal İslamcılara yaranılamayan, şeriatçıların hiçbir işine yaramayacak, kritik bir noktada AB lobicilerini çok kızdıran, AB cephesinde de ciddi tepki doğuran, (ne İsa 'ya ne de Musa 'ya yaramayan) bir düzenlemede nasıl direnilecek? Ya da nasıl çark edilecek? Erdoğan ve AKP'nin zina çıkmazı, iktidar gücünü aklına eseni yapmak olarak algılayan, sıkıştığında köylü kurnazı, uyanık tüccar, Kasımpaşa raconu, üslubu ile çark edilen sayısız sabıkalarına sadece bir örnek. Günübirlik vahim bir olay, dört yıl seyredilen zehirli geminin İskenderun Limanı'nda batması ile ortaya çıkan doğal felaket. Erdoğan Hükümeti'nin gafleti, İspanya ile ilişkileri bozmama, işi idare etme, kadere, Allah'a bırakma vurdumduymazlığı.. hangisi belirleyici bilinmez, zaten de fark etmez. Ortada bedeli çok ağır bir suç var. Cezayir'in bile kabul etmediği, 2 bin 200 ton zehirli madde ile dolu gemi, 4 yıl boyunca, batana kadar bekletildi. Denizi, balıklar ve tüm canlılarını, bölge insanını kanser, ölümle karşı karşıya getiren, büyük suçtan sıyrılmak adına panikle yapılan ilk atakta sorumlu Bakan Osman Pepe 'den gelen açıklamada, ''Tam da işlemleri tamamlayıp gemiyi uzaklaştırmak noktasına gelmiştik. Batırılması sabotaj olabilir'' deniliyordu. Geminin çürümüş ve batmakta olduğu gerçeği, bilimsel raporların ortaya çıkması aşamasında, dünkü son açıklamalarda, ''sabotaj olabilir de olmayabilir de'' çark edilişine tanıklık ediyoruz. Maksat ilk tepki, öfkeden sıyırmak. Sonrasında toplumun zayıf belleği ortada. Bile bile çevre katliamının, canlılara, ekonomiye korkunç bedelinin hesabı nasılsa verilmeyecek. İşte tren kazası, daha doğrusu cehaletin cesaretinin cinayetinin, yatırımsız, geri teknolojili altyapıda hızlı tren seferlerinin sonuçları ortada. İlk günlerin sıcak öfkesinden sıyrılmada, suçlu makinistler ilan ALAN RAZI... 09/09/2004 Cumhuriyet Köşe Yazısı edilince istenen zaman kazanılmış oldu. Şimdilerde ilk bilirkişi raporları aşamasında Demiryolları'nın teknik suçluluğunun ağır bastığının kanıtlanmış olması çok da fazla bir anlam taşımıyor. Nasılsa AKP siyasi kadrosu, faciayı Allah'ın takdiri olarak değerlendirip kamuoyuna pazarladı. Çekirge bir sıçrar, iki sıçrar... *********************************************************************** KOZMETİK (2) 09/09/2004 Akşam Köşe Yazısı AHMET TAN İktidarımız kadınlar üzerinden siyaset yapmaya devam ediyor. Başörtüsünü, türbanı halletti . Şimdi sıra zinaya geldi. Ki zina denince.. Ne yazık ki önce kadın akla geliyor. Yetkililerimizin kadınları korumak istemeleri de 'Anadolu adına' hareket ettiklerini söylemeleri de bu yüzden. Ana-dolu da netice itibariyle kadın diye düşünüyorlar zahir.. Zina erkek icadı bir suç. Daha doğrusu tanımını erkeklerin yaptığı bir suç. Çünkü parlamentoların yüzde 80'i 90'ı hep erkek. Öyle olunca da suçu kendilerine göre değil de karşı tarafa göre tarif etmeleri doğaldı! Türk Ceza Kanunu zinayı, kadın zinası (md. 440) erkek zinası (md. 441) diye 2 'ye ayırıyordu. Kadının 'bir defa' yapması yeterli sayılıyordu. Erkeğin ise 'karı koca gibi yaşaması' gerekiyordu. Yani erkek için 'bir defadan bir şey çıkmıyordu!' Bu yasa tam 70 yıl yürürlükte kaldı. 1996 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. O günden bu yana zina, sadece Medeni Kanun'da boşanma nedeni. Ceza Kanunu'nda yeri yok diye de bir zina patlaması yaşandığını söylemek zor. 2002'de 90 bin 454 çift boşandı. Bunlardan sadece 69'unun nedeni zina. Bu 69'un da 64'ü kadın, 5'i erkek zinası. * * * Pekiyi neden AKP iktidarı bu işe el atmaya karar verdi ? Tren kazası haberleri fazla mı gelmişti? Yoksa kamusal alana taşıyamadığı başörtüsünün teselli mükafatını zina ile mi gerçekleştirmek istiyordu ? Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığı'nda görevli bir yetkili dün telefon etti : - Zina ile uğraşacaklarına TBMM'de yıllardır bekleyen Kadın Bakanlığın Kuruluş Kanunu'nu çıkarsalar ya ! Bu yüzden ne bütçemiz var, ne de bir ağırlığımız. O bakanlığın sadece adı var. Bir de 4 personeli, evet dört personeli!.. Bize dert yanan o personelin hangisi olduğu ise, Sayın Kadın Bakanımızın şahsi sorunu haline gelmeyecektir inşallah... * * * Dün 'anne'lerle, anneye 16 hafta ücretli doğum izni yasasının AB'ye uyum adına bir uyutma olduğunu söylemiştik. KOZMETİK (2) 09/09/2004 Akşam Köşe Yazısı Elbette annelere maddi destek çok önemli. Ama benzer destek AB'de babalara da tanınıyor. Bizim yasa eksik. Ayrıca kadın istihdamı, bir yılda yüzde 28'den yüzde 22'ye düştü. (DİE İşgücü Anketi 2004) İşverenin gözünde 4 ay ücretli izin demek, kadına yattığı yerde para vermek demek. Kadın istihdamının daraldığı bir piyasada o türden sözde bir 'kıyak' kadına yarar değil zarar verebilecek. Buna işaret ettik. Kimi okurlar hemen 'anne düşmanı' ilan ediverdiler. Okur elbet velinimetimiz... Düşmanlığın ucu bu durumda, 'düşman evlatlığı'na, 'düşman kocalığı'na 'düşman kardeşliği'ne mi dayanıyor ? Ben de annelerle çevriliyim. Onların gözlerinin boyanmasına karşı olmam bundan. *********************************************************************** ZİNA, AKİT İHLÂLİDİR SUÇ SAYILMALIDIR 09/09/2004 Yeni Asya Haber Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD), zinanın akit ihlali olduğunu ve suç sayılması gerektiğini bildirdi. MÜSİAD’dan yapılan açıklamada, Türk Ceza Kanunu’na (TCK) eklenmek istenen zinanın suç sayılmasının olumlu ve gerekli bir çalışma olduğu, AB’nin gösterdiği tepkinin anlamsız, çelişkili ve hukuki mantıktan uzak kaldığı ifade edildi. Zina kavramının birtakım önyargılarla ele alınmaması gerektiği belirtilen açıklamada, ‘’’Devletin yatak odasında ne işi var’ denerek yapılan çalışmalar hedefinden saptırılıyor. TCK’ya eklenmek istenen zina suçu, evlilik akdi yapmış olanları kapsayan ve evlilik akdinin başlıca hükmünü ihlal eden bir davranışın cezalandırılıp cezalandırılmayacağı ile ilgilidir. Zina akit ihlalidir, suç sayılmalıdır’’ denildi. AİLE KURUMUNU SARSIYOR Açıklamada, Türk toplumunun gelenek, görenek ve dini inancına göre zinanın toplumsal vicdanı yaraladığı, toplumun temeli olan aile kurumunu sarstığı ifade edilerek, şunlar kaydedildi: ‘’Bu nedenle gelecek nesillerimizi tehdit eden bir virüs gibi algılanmalıdır. Böyle bir tehdide karşı yasal düzenleme yapılması da son derece doğal ve hukuk felsefesi açısından gereklidir. Ayrıca Türk Medeni Kanunu’nda boşanma nedeni sayılan bir durumun TCK’da da suç olarak düzenlenmesi, bir çarpıklığı ortadan kaldırdığı gibi töre cinayetlerine karşı da caydırıcı olacaktır.’’ Açıklamada, her sözleşme ihlali gibi zinanın da bir suç olarak tanımlanması ve cezanın sosyal yapı ve kamu eğilimleri gözönüne alınarak tanımlanması gerektiği belirtildi. *********************************************************************** ZİNA VE SİYASET 09/09/2004 Birgün Köşe Yazısı SEDAT BOZKURT Başbakan Recep Tayip Erdoğan'a göre, "zinanın şikayet halinde suç ZİNA VE SİYASET 09/09/2004 Birgün Köşe Yazısı olmasını" halkın yüzde 80'i istiyormuş. Erdoğan'ın bu sözleri ile aynı gazete sütunlarını süsleyen bir başka haberde ise, AKP'ye yakın olduğu bilinen ANAR Kamuoyu Araştırma Şirketi'nin – ki bu şirketin eski sahibi Devlet Bakanı Beşir Atalay'dır- son araştırmasına göre AKP'nin oy oranı yüzde 50'nin üzerinde çıkıyor. Acaba aynı şirket zina konusunda bir araştırma yapıp sonuçlarını Başbakan Erdoğan'a mı verdi? Yani bu yüzde 80 oranının kaynağı nedir? Olası seçimlerde AKP'nin alacağı oyu belirleyen araştırmanın yapıldığı yöntem ise bu oran teknik olarak en baştan şüphelidir. AKP'nin mevcut siyasi konjonktürde yüzde 50'yi aşan oranda oy alması Türkiye'deki takınmış siyasetin iflasıdır. Çünkü bu oran muhtemelen seçimlere katılımın yüzde 50'nin altına düştüğünün de göstergesidir. Sandığı yansıyan oyun yüzde 50'si ise toplam seçmenin 4'de birinin temsil edildiği bir meclis demektir. Bu oranla Türkiye'yi siyasetin idare etmesi de mümkün değildir. Bu orana en başta itiraz o yüzden AKP'lilerden gelecektir. Peki AKP bu zina işine niye bu kadar sarıldı? Bence cevaplandırılması gereken soru bu. Aslında, kendi isminin önüne koyduğu sıfatlardan birisi "muhafazakar" olan AKP'nin bu konuda seçmene selam göndereceği bir eylem gerekliydi. Çünkü, İmam Hatip'ler konusu, türban sorunu çözülmüş değil. Yani ekonomi IMF'nin çok sıkı kontrolünde gidiyor, kamusal alanda rahat hareket kabiliyeti yok. AKP bunun için geriye kalan sosyal alanda kendisine siyaset yapabileceği bir zemin bulmaya çalışıyor. İşte zina bu AKP'nin iktidarda sıkıştığı alanda siyaset yapabileceği en iyi malzemeyi sunuyor. İyi malzeme çünkü, adı İslam Hukuku'ndan geliyor. İçeriğinde ise "gayri resmi cinsel ilişkilerinin" yasaklanmasını barındırıyor. Tabi buradaki "gayri resmi" hukuki olmak zorunda değil, dinen de meşruluk sorunu bunun içine giriyor. AKP'nin bu konudaki samimiyetini önce sınamak lazım. Çünkü, bu düzenlemeyi halkın yüzde 80'inin desteklediğini söyleyen Başbakan Erdoğan'ın önünde, yakın çalışma arkadaşlarıyla ilgili, bu düzenleme kapsamında ele alınacak "şikayetler"in mevcut olduğunu okuyoruz internet sitelerinden. Öncelikle bunlarla ilgili neler yaptığına ya da yapacağına bakmak lazım. AKP Genel Başkan Yardımcılarından birisi, hem de AB konusunda mangalda kül bırakmayan, akademisyen yöneticinin kız kardeşinin eşinin iki karısı var. Ve iki eşli bürokratlar, bu yöneticinin akrabası olmasının nimetlerini çok iyi görüyor. Şimdi, bu durumun zinada bir yeri var mı yok mu? Ona bakmak lazım. Yani yasal düzenlemeyi savunanlar aynı zamanda da onu uygulayacak olanlardır. Mevcut uygulamaya bakıldığı zaman bunun sadece kavramlar üzerinden tabana yönelik bir siyaset yapma niyeti olduğunu ortaya çıkıyor. Bu düzenleye, "zina" yerine, "aile kurumunu korumak" adıyla bir düzenleme getirilse ve sunulan o kaygılar, yani "eşini ve çocuklarını ihmal ederek başka bir kadınla birlikte olan" eşe cezai yaptırım getirilmesi öngörülse tartışma daha başka bir hukuki ve sosyolojik alana kayardı. Ama niyet dediğimiz gibi düzenleme yapmaktan daha çok siyaset yapmak. Zina konusundaki tartışmaların AKP'ye siyaseten prim getirmeyeceği açık. Çünkü AB'nin de dayatması sonrasında, "geri adım atılan girişimlere" zina da eklenecek. Tabi zina konusunda AKP'nin AB ile karşı karşıya gelmiş olması da üzerinde dikkatle durulması gereken bir başka önemli konu. İşte AKP'nin ya da onun yaslandığı tabanın, sosyal olarak AB'ye ne kadar uyum sağlayabileceğinin de göstergesi zina düzenlemesiyle yaratılan tartışma ZİNA VE SİYASET 09/09/2004 Birgün Köşe Yazısı ortamı olacak. Zinayı muhtemelen başka tartışmalar da izleyecek. Bu tartışmalar bir süre sonra AKP ile AB'yi karşı karşıya getirirse hiç şaşırmamak lazım. Çünkü, AKP'nin her türlü açık "işbirliğine" karşın Avrupa'daki "Müslüman" ön yargısı halen devam ediyor. Hem de son terör olaylarıyla artarak. *********************************************************************** VERHEUGEN: ZİNAYI SUÇ SAYMAK ÇAĞDIŞI :VERHEUGEN AÇIK KONUŞTU 09/09/2004 Radikal Manşet GUNTER VERHEUGEN Verheugen, 'Zinanın suç sayılmasını kabul edemeyiz. Hükümet AB'ye girmek istiyorsa, AB'nin değerlerini benimsemeli' dedi AB'nin genişlemeden sorumlu üyesi Günter Verheugen, Türk Ceza Kanunu'nda değişiklik yapıp zinayı suç saymaya çalışan Başbakan Tayyip Erdoğan'a, önceki gün gittiği Diyarbakır'dan sert mesajlar gönderdi. Diyarbakırlı kadınların "Zina suç olursa, namus ve töre cinayetleri artar" yakınmasını yerinde bulan Verheugen, kadınlara "Zinayı suç saymak çağdışı. Böyle bir şeyi kabul edemeyiz. Hükümete uyarılarımızı sürdüreceğiz" sözleriyle destek verdi. Kadınlarla özel toplantı Diyarbakır gezisinde Kadın Merkezi (KA-MER) üyeleriyle yemek yiyip, Güneydoğu'daki kadınların sorunlarını öğrenmeye çalışan Verheugen, konuşmasında 6 Ekim'de yayımlanacak AB İlerleme Raporu'nda kadınların da özel bir yeri olacağının sinyallerini verdi. KA-MER üyeleri kadınların eğitim ve sağlık sorunlarının yanında diğer sorunları, "Burada, kadın-erkek eşitliğinden söz etmek zor. Namus ve töre cinayetleri bitmiş değil. Üstelik hükümet, şimdi bu cinayetleri daha da tetikleyecek bir şekilde zinayı suç saymaya çalışıyor. AB üyeliği ile bu sorunların aşılacağına inanıyoruz" sözleriyle özetledi. KA-MER'i her zaman destekleyeceğini belirten Verheugen ise zina tartışmalarında hep modern Avrupa ilkelerinin galip geldiğine dikkat çekti. Uyarıya devam Verheugen, "Başbakan Tayyip Erdoğan'ı da, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ü de bu konuda ayrı ayrı uyardım. TCK'daki değişiklik çalışmalarını yakından izleyeceğiz" derken, zinayı suç sayan bir ülkeyi benimsemelerinin mümkün olmadığını da şöyle anlattı: "Özel hayatı ve kadın-erkek eşitliğini korumak için her AB ülkesinde temel prensipler vardır. Demokrasi ve hukukun üstünlüğü de bu prensipler üzerine kurulu. Türkiye'deki kadın örgütleri bu prensiplerden hareketle çok ileri adımlar atıyor. Onları hep destekleyeceğiz. Türk hükümetinin kadınları desteklemek için daha iyi çalışmalar yapacağına inanıyoruz. Yoksa demokrasiden ve hukukun üstünlüğünden söz edilemez. Hükümet, AB'yi istiyorsa AB değerlerini benimsemek zorunda." 'Gündem saptırıyorlar' KA-MER Başkanı Nebahat Akkoç'un, zina tartışmalarından yakınırken, "Hükümet, kadınları korumak adına gündemi saptırmak istiyor" tespitini yapması Verheugen'i şaşırttı. Verheugen, "Her ne olursa olsun, bu tartışmaların demokratikleşmeye giden yolda en çağdaş şekilde sonlanmasını bekliyoruz" değerlendirmesinde bulundu. Verheugen'in Diyarbakır gezisinde ilginç anlar da yaşandı: 'Sen Avrupa nedir, bilir misin?' Verheugen, reform uygulamalarını yerinde görmek için geldiği VERHEUGEN: ZİNAYI SUÇ SAYMAK ÇAĞDIŞI :VERHEUGEN AÇIK KONUŞTU 09/09/2004 Radikal Manşet Diyarbakır'da 'hayatının en renkli' anlarını yaşadı. Şehre girişinde 'Citizen Verheugen-Yurttaş Verheugen 'afişleriyle karşılanan Verheugen, gittiği her yerde 'başbakanlar' gibi ağırlanınca bulduğu her fırsatta Türkiye'ye gelme kararı aldı. Diyarbakır'ın DEHAP'lı Belediye Başkanı Osman Baydemir'den aldığı gümüş tespih, ipek şal ve kilim için "Bunlar gerçek Türkiye" yorumu yapan Verheugen, tandırda yapılmış ekmeğin tadını unutamayacağını söyledi. Verheugen'in bu sözleri yabancı gazeteciler arasında, "Türkiye, tandırdan ekmek siparişi işine mutlaka girmeli" esprileriyle karşılandı. Verheugen gazetecilerle sokaklarda gezerken Diyarbakırlı genç kızlar arasında da sohbet konusu oldu. Kardeşine, "Sen Avrupa nedir, bilir misin?" diye soran bir genç kızın, aldığı "Avrupa Diyarbakır'dır" yanıtı, İngilizceye çevrilip AB yetkililerine dahi aktarıldı. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Çocuk Korosu'ndan Kürtçe, Türkçe ve Süryanice şarkıların yanı sıra Almanca da şarkılar duyunca, Diyarbakırlı gençlere daha çok eğitim fırsatı sunmaya karar veren Verheugen, "Bu gençler inanılmaz. Bu kadar çok şarkıyı öğrenmeleri müthiş" değerlendirmesini yaptı. Verheugen'in beraberindeki AB yetkilileri Kürtçe, Türkçe ve İngilizce hazırlanmış 'Citizen Verheugen' afişlerinden edinip, bunları çalışma ofislerine asma kararı aldı. İki ülkeden farklı görüşler Le Monde (Fransa): AB Komisyonu, Türkiye ile tam üyelik müzakerelerinin hemen başlatılmasını önerebilir. Bu da hazırlıklarıyla birlikte dört veya altı ayı bulabilir. AB Komisyonu ikinci bir tercih olarak ise 2005 yılı sonu ya da 2006 yılı başının beklenmesini önerebilir. AB ülkeleri önümüzdeki yıl AB anayasasını onaylayacak. Fransa gibi ülkelerde anayasanın kabulünde Türkiye konusunun olumsuz propaganda amacıyla kullanılmasını önlemek için bu ikinci seçenek göz önüne alınabilir. Avrupa Birliği Komisyonu içinde Avusturya, Portekiz, Hollanda ve Lüksemburglu üyeler Türkiye ile tam üyelik müzakerelerinin başlamasına karşı çıkıyor. Frankfurter Allgemeine Zeitung (Almanya): AB'nin kapılarını Türkiye'ye açmanın doğru bir karar olmasına şüpheyle bakılıyor. Türkiye kararı sadece hükümet liderleri nezdinde değil, Avrupa vatandaşları arasında tartışılıp saptanmalı. Coğrafi ve siyasi yönden anlaşılır sınırlarının dışına taşan bir Avrupa Birliği, nasıl bir yere dönüşecek? Türkiye'nin üyeliği, her şeyden önce AB'nin siyasi bütünleşmesine olumsuz etki yapar. Bu ise Avrupa'nın küresel bir güç olmasını engeller. Avrupalılık kimliğinden bahsedenler Türkiye'nin farklılıklarını göz ardı edemeyecek. *********************************************************************** ZİNA-BİNA-LAMA 09/09/2004 Radikal Köşe Yazısı PERİHAN MAĞDEN Ankara Üstatlarının Üstadı bir ahbap, vakti zamanında bana tek taş pırlanta değerinde şu yüce, bilgece ve damıt damıt damıtılmış durulukta gözleme/tavsiye/ekşili köfteyi sunmuştu. Demişti ki: "Bela geldiğinde, aynı bir sivrisinek gibi, elini uzatıp da anında tutabiliyorsan tutup haklayacaksın. Yok yapamıyorsan, hiç kıpırdamadan bekleyeceksin. Etrafında dolansın, dolansın; gitsin." ZİNA-BİNA-LAMA 09/09/2004 Radikal Köşe Yazısı Ben de AKP hükümetlemesinin son 'numarası' zinayla ilgili, aynen: YOK ARTIK BİLMEMNE? olmuş idim. Kafamı çevirip mevzuya bakmayayım bile. Elbet vazgeçeceklerdir bu üstün zırvalıktan. Vari. Sanki belaya savaş açsak, hani o terzicik gibi BİR VURUŞTA YEDİ TANE kuşağını kuşansak, millet sinek değil de devvvv hakladığımızı zannedip önümüzde saygıyla duruşacak. Hoş, memleketin köşe yazarlarının yüzde seksen dokuzu bu temel prensip üzerine "Küçük dağları ben yarattım/O yasayı ben çıkarttım/ya da: Tam çıkacaktı da, ben zehir zemberek kalemimle taş koydum olaya" sanrısıyla yaşıyor borderline borderline kendi delice doldurulmuş dünyasında. Mutlu yıllar! Yüzyıllar! (Köşeyi 'kaptın mı 50-60 yıl bırakmayacaksın: Millet senin fikriyat ambarlığın sayesinde ayakta duruyor(lar.) Yani yazsak bir türlü, yazmasak da sevmeyiz o yemeği. (Hakikaten öldürseniz sevmem ve yemem türlü yemeğini.) Kardeşim, geriye gitmek mümkün müdür? Onca yılın çalışıp didinmesiyle güç bela raflara YOK OLSUN diye kaldırılmış Zinanın Suç Sayılması maddesi şimdi yine bayram çocuklarının coşkusu ve 'Anadolu Kadını bunu istedi bizden' üfürmesiyle, önümüze yılın süper hediye paketi diye sürülebilir mi? Bu mümkünat dahilinde midir? 'Akıl var yakın var' lafı peki aynı Anadolu'nun (üstelik sahici) lafı değil midir? Yani bir zaman makinesiyle oynaşma; 'Ordu'nun dereleri aksa yukarı aksa' durumu söz konusu burda. Sonra tabii 'Çay var mı, çay?' gibi insani ve sıcak bir istekle damlanan oto galeride yapılan 'halk oylaması'. Bizzat çaygöz başbakanımız tarafından. İmam-hatip böreğini ısıtıp önümüze koyduklarında (ki orda kat edilebilecek ciddi ve mühim mesafeler söz konusu idi; burda olduğu üzre GERİYE gitmek yerine) "Şimdi bunun olmazlığı bunca ortada iken; niye geriyorlar ki?" de olmadan edememiştik. Ama işte AKP muhafazakâr tabanının: 'Yok işte birbirinizden farkınız' hükmüne varmasından, saf ve masum bir genç kızın Kurt Adam'a rastlamaktan korktuğu kadar (emme basma bir ev yapımı korku mekanizması ile) korkuyor. O nedenle de mutat aralıklarla sanırım, tabanına: "Ey tabanım tabanım/Bak ben sana kurbanım" mesajını verecek bir kartopulamayla ortalıklara dökülmekten müthiş ve ihtiyaci bir zevk alıyor. İmam-hatip hezimetini biliyorsunuz 'Taban sahip çıkmadı' ile açıkladı sonra Erdoğan. Sanki taban; bu hepten lüzumsuz, gerici, bu topraklar için fazlasıyla tehlikeli ve bir baştan bir başa kadın düşmanı, kadın hakları düşmanı yasa için sokaklara döküldü de, bağırıyordu: 'Yasaklansın! Zina yapan hapse atılsın' diye köpürüyordu. Öylesine mantıksız ve vicdansız ve haince buluyorum ki bu zina meselesini başımıza sarmış olma hallerini; ilüzyonistlerin: "Bakın buraya, bakın buraya!" derken seyircilerin cüzdanlarını filan uçurmalarına benzetmeden de yani bir Dikkat Dağıtma Numarası olarak esasında hangi tavşanları doğramakla meşgul olabileceklerini düşünmeden de, -artık- edemiyorum. Böyle bir Gizli Gündem söz konusu değilse de insanın yalnızca: "Saçma Lama, hep tükürür hep tükürür" diyesi geliyor. O eskilerdeki Kızılderili bilgenin diyebilmiş olabileceği gibi. *********************************************************************** ZİNA VE İDEOLOJİ 09/09/2004 Zaman ZİNA VE İDEOLOJİ 09/09/2004 Zaman Köşe Yazısı ŞAHİN ALPAY Bu yaz dinlediğim gerçek hayattan en ilginç öyküyü yıllardır Fransa'da psikolog olarak çalışan bir yeğen anlattı: Genç bir hanım, hem birkaç yıldır evli olduğu kocasına, hem de sevgilisine âşıkmış. Ne kocasından ne de sevgilisinden vazgeçebiliyormuş, ama onlardan hiçbiri aşkını paylaşmaya razı değilmiş. Bu yüzden ikisiyle de sabahlara kadar ağlaşıyor, fakat işin içinden çıkamıyorlarmış... Bu öykü beni "insanın karakteri" üzerine düşünmeye sevk etti. Bilim adamları insanın karakterinin yarısının genlerinden (doğasından), yarısının toplumun telkinlerinden kaynaklandığını söylüyorlar, ama tek eşe bağlılık doğada kural değil istisna olmalı. Nitekim hayvanlar arasında ömür boyu aynı eşe bağlı kalan sadece penguenlerin olması da bunu düşündürüyor. Buna karşılık, (Eskimolar hariç) cinsel bakımdan en özgür toplumlarda bile evlilik dışı ilişkiler istisna olmaya devam ediyor. Örneğin ABD'de yapılan son araştırmalara göre, kadınların ancak yüzde 11'i, erkeklerin ise yüzde 21'i zina yaptıklarını yani evlilik dışı cinsel ilişkide bulunduklarını söylüyor. Çok açık ki, insanları tek eşliliğe zorlayan, doğa değil toplum. Genlerden mi, toplumdan mı kaynaklandığını bilemediğim kıskançlık duygusunun buna katkısı da herhalde azımsanamaz. Ben bunları düşünürken, ünlü bir televizyon oyuncusunun parayla zina yaparken filme alınıp şantaja maruz kalması olayı patlak verdi. Sonunda (zinayı erkeğin şanından, kadın için ise ölüm nedeni sayan bir toplumda) olayın bir "reklam" olarak tasarlandığı iddiasının dahi ortaya atılması, ahlak dünyamızın ne denli karmaşık olduğunu hatırlattı. Derken, yeni TCK ile yeniden suç haline getirilmesi önerisi, zina konusuna (Kopenhag Kriterleri'ni bile işin içine katan) son derece siyasi bir nitelik kazandırdı. 14 Eylül'de toplanacak olan TBMM, zinanın yeniden suç sayılıp sayılmamasına karar verecek. İzleyebildiğim kadarıyla tartışmalarda zinanın suç olmasından yana görüş beyan edenler, esas olarak iki teze dayanıyor. Bunlardan birincisi, "muhafazakar" bir felsefeye dayanıyor ve zinanın suç sayılmasını toplumun temel direği olan "aile" kurumunun korunması için zorunlu görüyor. Bu görüşü benimseyen hükümet partisi AKP'ye göre, kadın erkek eşitliğinin sağlanması açısından zina iki taraf için de aynı ağırlıkta suç sayılmalı; ama vukuu eşlerden birinin "şikayetine bağlı" olmalı. (Yani, şikayet yoksa toplumun "temel direği"nin korunmasına gerek bulunmuyor.) Ana muhalefet partisi saflarından yükselen bir öneriye göre ise, zina şikayete bağlı olmaksızın, savcılıklarca resen takip edilecek suç olmalı. (Yani, aile kurumunun korunması devletin öncelikli görevleri arasına alınmalı.) Hükümet partisinin imam nikahlı evliliklerin suç haline gelmemesi, ana muhalefet partisinden bazılarının ise öyle olması için bu görüşleri benimsedikleri muhakkak, ama hangisinin "daha muhafazakar" olduğu tartışmaya açık. Örneğin Başbakan'ın şahsında "muhafazakar" tezle örtüşen, ikinci, "demokrat" teze göre ise, halk, toplumun büyük çoğunluğu (farz edilen yüzde 80'i) öyle istediği için zina suç sayılmalı. Demokrat teze üstelik "feminist" bir hava vermeye çalışanlar da kadınların büyük çoğunluğu böyle istediği için zina suç olmalı diyor. Zinanın suç olmamasını savunanlar ise, konuya "liberal" bir bakışla yaklaşmakta. Bunlara göre, zinanın suç sayılmasının devletin fertlerin özel hayatlarına müdahalesinden başka bir anlamı yoktur; zina en çok bir boşama gerekçesi olabilir. Ben de bu görüşü paylaşıyorum. Zira zinanın vicdanlar açısından yeterince ağır bir yaptırımı var; devlet buna ZİNA VE İDEOLOJİ 09/09/2004 Zaman Köşe Yazısı karışmamalı. Zina, yani eşini başkasıyla aldatma, ahlak açısından büyük bir düşkünlük, dinler açısından büyük bir günah. Ben insanların ahlaksızlığa ve günaha teşvik edilmemesi için boşanmanın zorlaştırılmasına da karşıyım. Mutsuz, kanun zoruyla bir arada duran aileler kadar topluma zarar verebilecek bir kurum düşünemiyorum. *********************************************************************** MUTLU AZINLIĞIN ZİNAYA BULDUĞU KILIF: ÇAĞDAŞLIK... 09/09/2004 Zaman Makale MUSTAFA ACAR Son günlerde Türk Ceza Yasası'na zinanın bir suç olarak dahil edilip edilmemesi gerektiği konusunda görsel, işitsel ve yazılı basında ilginç tartışmalar yapılıyor. Kimileri "çağdaş değerler" adına "cinsel özgürlüğü" savunup zinanın suç sayılmaması gerektiğini öne sürerken, bunun aksine kimileri de "aile değerleri" ve Türk toplumunun geleneksel ve dinî değerleri adına zinanın suç sayılması ve ceza yasasında bu suçu işleyenlere belirli cezalar öngörülmesi gerektiğini savunuyorlar. AKP'nin zina suçunu ceza yasasına dahil etme girişimini partinin "gerici tabanına şirin görünme" ya da "şeriatçı eğilimlerini yasalara sokma" girişimi olarak gören "çağdaş" aydınlar ve siyasetçilerimiz olduğu gibi, enteresan bir şekilde, yine solcu ve "çağdaş" bir perspektiften bakıp da, resmi nikah dışındaki -daha açıkçası, dinî nikaha dayalı- tüm karı-koca ilişkilerini zina olarak değerlendirip savcıların re'sen, yani herhangi bir şikayete bağlı olmaksızın kendiliklerinden harekete geçerek resmi nikahlı olmayan çiftlerin de cezalandırılmasının kapısını aralamak isteyen "ilerici" aydınlar ve siyasetçilerimiz var. Bir dönemin çağdaşları: Hitler, Mussolini Öncelikle Türkçe yazında kendisine bütün iyi ve tercihe değer niteliklerin izafe edilebileceği mistik bir öz yüklenen "çağdaşlık" kavramına değinelim. Çağdaş İngilizcedeki "contemporary" kavramının karşılığıdır ve "aynı dönemi paylaşan, aynı dönemde yaşayan veya ortak bir dönemde beraberce var olan" anlamına gelir, bizdeki gibi "iyi, olumlu, tercih edilmesi gereken" değerlerle yüklü bir mistik içeriği yoktur. Bu bağlamda örneğin, 19. yüzyılda yaşamış, doğum ve ölüm tarihleri aynı olmasa da ömürlerinin belirli bir dilimi çakışan iki düşünür birbirinin "çağdaşı"dır; belirli bir dönemde öne çıkmış anlayışlar ve değerler de benzer şekilde o dönemin "çağdaş değerleri"dir. Bu anlamda örneğin 19. yüzyılda öne çıkmış Jakobenizm, ayrılıkçı milliyetçilik, pozitivizm ve ultra sekülarizm gibi değerler o yüzyılın "çağdaş değerleri" idi; aynı şekilde 20. yüzyılın ilk yarısında moda olmuş Hitler ve Mussolini faşizmi, Lenin ve Stalin komünizmi, yine 20. yüzyılın büyük bölümüne egemen olmuş içe kapanmacı, planlamacı, katı devletçi, açık finansmana dayalı Keynesçi iktisadi politikalar da revaçta oldukları dönemlerin "çağdaş değerleri"ydi. Dolayısıyla belirli bir ideolojinin tercihlerini çağdaşlık kavramı içine doldurup, bu kavramı toplum mühendisliğine soyunanların toplum için uygun gördüğü kalıbın dışında kalan her şeyi ve herkesi "çağdışılığa" mahkûm edecek bir giyotin, bir Demokles kılıcı olarak kullanmanın hiçbir kabul edilebilir tarafı yoktur. Başka bir deyişle, "çağdaşlık" kavramının ardına saklanan bütün argümanlar boştur. Bu çerçevede evlilik dışı cinsel ilişki olarak zina, MUTLU AZINLIĞIN ZİNAYA BULDUĞU KILIF: ÇAĞDAŞLIK... 09/09/2004 Zaman Makale nimet-külfet dengesi gözetmeyen, geçici bir tatmin isteğine dayalı, "bedelini ödemeden nimetinden yararlanma" ilişkisidir. Oysa evlilik kurumu sadece cinsel arzuların tatmini ile yetinilen bir kurum değildir: eşlerin birbirine sadık kalması, iyi ve kötü günde birbirlerinin yanında olmaları, topluma yararlı sağlıklı ve dengeli nesillerin yetiştirilmesi, sevgi, saygı, şefkat, merhamet, fedakârlık, iyilik ve cömertlik gibi değerler üzerinde yükselen bir kurumdur. Toplumsal hemen bütün kurumlara olduğu gibi aile kurumuna ve zina fiiline de iktisadi kavramlar ve araçlarla yaklaşmayı denemek öğretici olabilir. Aile kurumu bir fayda-maliyet ya da bir nimet-külfet dengesine göre oluşturulur ve bu denge gözetildiği sürece ayakta kalabilir; aksine bu denge gözetilmediği zaman aile bir sevgi ve mutluluk kurumundan çıkıp bir işkence kurumuna dönüşebilir, yıkılması da kaçınılmaz olur. Aile kurmanın beklenen faydaları arasında cinsel ihtiyaçların tatmini, yalnızlıktan kurtulma, kimlik ve kişiliğimizin parçası olarak toplumsal rollerimize alışma, hastalık ve yaşlılığımızda çevremizde bizimle ilgilenecek birilerinin bulunması, sevgi ve şefkat ortamında mutluluğu arama ve hayatımızı eşimiz ve çocuklarımızla birlikte daha anlamlı kılmaya, annelik- babalık gibi tarifi imkânsız duyguların yaşanmasına imkân tanımasıdır. Buna karşılık her nimetin bir külfeti, her mal ve hizmetin bir bedeli olduğu gibi, aile kurmanın da bir bedeli vardır. Bu bedelin çeşitli yüzleri arasında başlangıçtaki evlilik masrafları, daha sonra ailenin geçimini temin etmek için daha çok çalışma zorunluluğu, eşimize sadakat, gece hayatından uzak durma, aile nüfusumuza yeni bireyler eklendikçe onların yetiştirilmesi, eğitim ve terbiyesi, onlara iyi bir gelecek hazırlanması sorumluluğunu üstlenme,... gibi maliyetler gelir. Külfet-nimet dengesi ve zina Özü itibarıyla zina, yukarıda da vurgulandığı gibi, bedelini ödemeden nimete konma ameliyesidir. Zina ile yapılan şey, kendisine sadakat, hastalık ve sağlığında yanında olma, gerektikçe çeşitli fedakarlıklarda bulunma sorumluluğunu üstlenmediğimiz biriyle cinsel arzularımızın geçici olarak tatmin edilmesidir. Aile bir ömür boyu süren değerlerin mekânıdır, zina ise beş dakikalık geçici heveslerin tatmin yeri, sorumluluk almadan, bedel ödemeden, ama başkalarına belki bir ömür boyu sürecek ağır bedeller ödeterek. Evli olup da eşinin kendisini aldattığını fark eden her insan yıkılır, ondaki insana güven duygusu yerle bir olur, evin iç huzuru darmadağın hale gelir. Sevgi ölür, fedakârlık duygusu törpülenir. Ekonomik bağımsızlığı varsa aldatılan çoğu eşin kafasında ilk çakacak şimşek, bir fırsatını bulup eşinden intikam alma duygusudur. Çoğu durumda bunun anlamı kendisinin de ilk fırsatta eşini aldatmaktır. Türk toplumunun pek çok bakımdan özellikle gelişmiş medeni toplumlara kıyasla geride kaldığı bir gerçektir: trafik kazaları, iş ahlâkı, doğal felaketler karşısında acziyet, altyapı eksikliği, demokrasi ve insan hakları standartları, kişi başına gelir, doktor başına hasta, hastanelerde hastaya yapılan muamele, sokakların ve öteki umumi mekânların temizliği, sağlıklı beslenme vb. konularda maalesef arzu ettiğimiz düzeyde değiliz, gelişmiş ülkelerin de epey gerisindeyiz. Ancak kendimizi de hepten küçümsemeyelim, bizim de onlardan daha üstün olduğumuz yanlar vardır ve bunlardan belki de en önemlisi aile kurumuna verdiğimiz değer gelir. Cinsel özgürlük veya çağdaşlık adına kontrolsüz, başıboş, kimin eli kimin cebinde belli olmayan cinsel ilişkilere, evliler için olsun bekârlar için olsun zinaya olumlu gözle bakmanın, bunu normalmiş varsaymanın savunulabilir tarafı yoktur. Türk toplumunu ayakta tutmanın, toplumsal bütünlüğü korumanın ve ülkeyi güçlendirmenin olmazsa olmaz koşullarından MUTLU AZINLIĞIN ZİNAYA BULDUĞU KILIF: ÇAĞDAŞLIK... 09/09/2004 Zaman Makale biri aile kurumuna sahip çıkmaktır. Toplumun ezici bir çoğunluğunun gözünde lanetli bir yeri olan zina eylemi şayet, hiç değilse şikayete bağlı olarak ve erkek ile kadına eşit muamele etmek koşuluyla, kanun tarafından suç sayılmaz, mağdurları ve toplum vicdanını rahatlatacak yaptırımlar getirilmezse bu kez toplum zihnindeki "adaleti" bizzat kendisi, namus ve töre cinayetlerinde olduğu gibi sağlama yoluna gidecektir ki son derece tehlikelidir. Evlilik yaşının çok yüksek olmasının da bu tür ilişkileri davet etmesi dikkate alınarak, aile sorumluluğu yüklenebilecek yaşa ve olgunluğa erişen gençlerin evlenmeye teşvik edilmesi, maddi imkansızlık yüzünden evlenemeyenlere (gerek aileler arasında dayanışma yoluyla özel, gerekse "evlilik kredisi" gibi kamusal yardımlarla) yardımcı olunması, gibi pek çok şey yapılabilir. Aile kurumu içeriği her türlü şekilde doldurulabilecek muğlak bir "çağdaşlık" kavramına kurban edilmemeli, ceza yasası tasarısındaki zinayı caydırıcı önlemlere sıcak bakılmalı, bu adımlar iktisadi ve sosyal öteki araçlarla desteklenmelidir. KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ *********************************************************************** ZİNA 09/09/2004 Radikal Köşe Yazısı NURAY MERT 'Zina suç sayılsın mı sayılmasın mı?' tartışması dinmek bilmiyor. Öyle olması da gayet doğal, zira birçok açıdan çok önemli bir konu. Önce, bir noktaya açıklık getireyim, soru işareti kalmasın; bence de zina topluma karşı yapılmış bir suç tanımı içinde değerlendirilip, cezalandırılmasın, en makulü, ilgili tarafların maduriyeti üzerinden bir düzenleme. Ahlaken neyin doğru olup olmadığı üzerine anlaşamayacağımıza göre, ahlaki yargılar üzerinden cezalandırma yapmak mümkün değil, laik hukuk, bu nedenle önemli. Tam da bu nedenle, bu vesile ile, büyük dinlerin 'zina' yasağını gündeme getirmenin pek bir yararı yok. Zira, burası laik hukukun işlediği bir ülke, kimsenin dini yasaklar hukuka referans olsun demesi mümkün değil. Diğer taraftan, AKP iktidarının öngördüğü zina tanımı ve yasağını İslami tanıma uymuyor, olsa olsa örfe, geleneğe denk düşüyor. Yine de, kökünde dini anlayış yatıyor diye, ister istemez dinlerin 'zina' yasağı gündeme geldi ve birçokları tarafından, üzerinde düşünülmesi gereksiz bir eski zaman anlayışı olarak hafife alındı, buradan yola çıkarak mahkûm edildi. Dinlerin vazettiği önemli yasaklar, geleneklerin bekçiliğini yaptığı 'erkek onuru' gerekçesinden çok öte varoluşsal temellere dayanırlar. Zina yasağının, başta ensest (fücur) ve neseb olmak üzere, insanlığımızın temel koordinatları ile bağlantısı vardır. Hemen belirteyim, dinlerde bir şeye inanmak için onun, rasyonel açıklamasını bulmak gerekmez, benim hatırlatmak istediğim, sadece dinin insan tanımı ile, 'zina' yasağı arasındaki bağ. Beğenirsiniz, beğenmezsiniz, o ayrı, ama bu tür konularda ileri geri konuşmadan önce işin aslını birazcık bilmek gerekiyor. Diğer taraftan, hem liberallerin, hem muhafazakârların hâlâ farkına varmadıkları bir şey daha var; neseb konusunda titizlenmek için dindar olmak gerekmediği gibi, evlilik dışı ilişki anlamında 'zina' konusu, bu açıdan en önemli mesele olmaktan çıktı. Daha önemlisi, üreme teknolojisinin ilerlemesinin doğurduğu neseb / kimlik sorunları. Bir ZİNA 09/09/2004 Radikal Köşe Yazısı erkekle ilişkiye girmeye gerek kalmadan, çocuk sahibi olmak artık mümkün. Batı ülkelerinde uzun süredir, sperm bankaları ve babanın kimliğini gizlemek suretiyle sperm bağışı mümkün. Buna şimdi de internet sperm bankaları eklendi. İngiltere'de, Yüksek Üreme ve Embriyoloji Başkanlığı (HFEA) rahatsızlığını dile getirse de, gazeteler, 20 Ağustos 2003'te, ilk sperm bankası bebeğinin doğduğunu 'müjdelediler'. Hemen belirteyim, bu bebek heteroseksüel ve evli bir çifte doğdu, ama böyle olması sorun olmadığı anlamına gelmiyor. Allahtan, bir süredir, insanların biyolojik ana / babalarını bilmek hakkından söz edilmeye başlandı. Anneyi bilmemek mümkün mü diyebilirsiniz, değil ama, bir de 'taşıyıcı annelik' olayı var, o durumda da annelik iddiasından vazgeçiliyor. 'Zina yasağı AB sürecini gölgeledi' diye hayıflanırken bir de bunları düşünmekte yarar var, zira bu çok önemli konularda AB hukuku hiç de gelişkin ve tartışmasız değil. İleri üreme teknolojisinin doğurduğu ve doğuracağı sorunların hukuki sonuçları bir yana, 'geleneksel' koşullar altında, 'ebeveyni bilme hakkı' konusunda çıkan bir soruna ilişkin AB İnsan Hakları Mahkemesi kararı ne biliyor musunuz? Önce olayı özetleyeyim; Fransa'da üç yüzyıldır uygulanan bir kurala göre, anneler doğumda çocuklarını 'resmen' terk edebiliyor, bu çocukların kimliğine 'nee sous X' (bilinmeyen bir anneye doğmuş) yazılıyor. (Bu arada, bu kurala, 1941'de kürtaj yasağını sıkılaştırmak üzere son şeklinin verildiğini belirtelim) Bu şekilde doğmuş ve sonradan evlat edinilmiş bu çocuklardan biri, 1965 doğumlu Pascale Odievre, on üç yıl Fransız mahkemeleriyle uğraştıktan sonra, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidiyor, fakat mahkeme biyolojik ebeveyni bilme hakkının inkârı uygulamasının, Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonu'na aykırı olmadığına karar veriyor (13 Şubat 2003). Pascal Odievre'nin, bu kararı öğrendiğinde çekilmiş fotoğrafını görmenizi isterdim. *********************************************************************** AKP'Lİ KILIÇ: PLAJLAR ZİNA YERİ 09/09/2004 Radikal Haber BURHAN KILIÇ AKP Antalya Milletvekili Burhan Kılıç, önceki gün katıldığı yerel bir TV kanalında, plajlarda zina yapıldığını ileri sürdü. Kılıç, şunları söyledi: "Plajlara gidemiyoruz. Akşamları gidin bakın bakalım Konyaaltı'na. Bir gezin. Ben geçen gece şöyle bir sahili gezeyim dedim. Biz üzerine gelmişiz, uygunsuzun üzerine. Görmedik. Sonradan fark ettik. Utandık. Şimdi, onları suçüstü yakaladık deseniz belki eşidir. Bu da şık değil yani. Bizim ahlaki değerlerimiz şu anda yavaş yavaş gidiyor. Türk milletinin güzel hasletleri korunmalı. Benim dedem iki evliymiş, eniştem var iki evli. Şimdi birisi şikâyet etse suçlu konuma düşerler. Şikâyeti kendilerine bırakıyoruz. Şikâyet olmazsa bir şey yok. Eşlerden biri şikâyet ederse işte o zaman anlaşacak, iyi geçinecek." (dha)ANTALYA - AKP Antalya Milletvekili Burhan Kılıç, önceki gün katıldığı yerel bir TV kanalında, plajlarda zina yapıldığını ileri sürdü. Kılıç, şunları söyledi: "Plajlara gidemiyoruz. Akşamları gidin bakın bakalım Konyaaltı'na. Bir gezin. Ben geçen gece şöyle bir sahili gezeyim dedim. Biz üzerine gelmişiz, uygunsuzun üzerine. Görmedik. Sonradan fark ettik. Utandık. AKP'Lİ KILIÇ: PLAJLAR ZİNA YERİ 09/09/2004 Radikal Haber Şimdi, onları suçüstü yakaladık deseniz belki eşidir. Bu da şık değil yani. Bizim ahlaki değerlerimiz şu anda yavaş yavaş gidiyor. Türk milletinin güzel hasletleri korunmalı. Benim dedem iki evliymiş, eniştem var iki evli. Şimdi birisi şikâyet etse suçlu konuma düşerler. Şikâyeti kendilerine bırakıyoruz. Şikâyet olmazsa bir şey yok. Eşlerden biri şikâyet ederse işte o zaman anlaşacak, iyi geçinecek." *********************************************************************** ERDOĞAN YANLIŞ YOLDA 09/09/2004 Radikal Makale AKP'nin zinayı suç sayma girişimi AB içindeki Türkiye karşıtlarının ekmeğine yağ sürüyor. Erdoğan bu girişimde ısrar ederse tirajik gelişmeler olabilir AB şimdiye dek Hıristiyan kulübü olmuş bir gruba Türkiye'nin üyeliği için müzakereleri başlatma tarihini ilan edip etmemek gibi tarihi bir karara yaklaşırken, yalpalamalar yaşanacağı başından beri belliydi. Avrupa ile İslam'ın neredeyse kimliklerini belirlemiş yüzlerce yıllık bir muhalefet, iki tarafta da ağır izler bıraktı. Financial Times'ın doğru kararı almanın önemi üzerinde bu derece ısrar etmesinin sebebi de buydu. Bilhassa İslam ile Batı dünyası arasında çatışmanın arttığı bir dönemde Avrupa'ya demir atmış bir Türkiye, hem Müslüman bir demokrasi, hem de laik bir cumhuriyet, ilerleyen bir ekonomi ve gelişmekte olan bir ülke olarak, diğer ülkelere ışık tutacaktır. Jeopolitik bir facia Ancak gelecek hafta Türk parlamentosunda ele alınacak ceza kanunu değişikliği kapsamında Türk hükümetinin zinayı suç sayma teklifi, bu saydıklarımızdan hiçbirine bir fayda sağlamıyor. Avrupa Komisyonu 6 Ekim'de üyelik müzakerelerini önerip önermemeye karar verecek, AB liderleri de aralık ayındaki zirvelerinde bu değerlendirmeyi oylayacakken ortaya atılan bu aptalca fikir, jeopolitik bir facia özelliği taşıyor. Bu fikir Türklerin üyeliğine başından beri karşı çıkmış ve önyar-gıdan başka bir şey olmayan argü-manlarıyla hâlâ mücadele veren AB siyasetçilerinin ve Kardinal Joseph Ratzinger gibi adamların ekmeğine yağ sürecek. Geçen ay Türkiye'yi "Avrupa'yla daimi zıtlık içinde" diye niteleyen Ratzinger, Türkiye'nin zina girişiminin içeriğinden ve sonucundan çok büyük bir zevk duyacaktır. Recep Tayyip Erdoğan'ın hükümeti tabii ki aile değerlerinin muhafazakâr kökenlerine el atan tek hükümet değil; bunu görmek için ABD'nin son Cumhuriyetçi Parti kongresine, hatta Britanya'da yapılacak İşçi Partisi kongresine bakmak yeterli. Ancak buralarda ve AB'ye üye tüm ülkelerde, evlilik ilişkileri medeni kanun kapsamında aile hukukuyla yönetiliyor ve Türkiye'de de Anayasa Mahkemesi 1996'da eski zina yasasını kaldırana kadar durum böyleydi. Bunu değiştirmeye çalışmak, hele Erdoğan hükümeti gibi modernleştirici etkileri olan ve insan hakları, demokratik haklar ve azınlık haklarını güçlendirmeye çalışan bir hükümetin yönetiminde, Türkiye'nin davasına derinden zarar verecektir. Olumlu bakış değişebilir Mevcut durumda bile AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Günter Verheugen, şimdiki Türkiye gezisinde Ankara'nın Kürt azınlığın haklarını garantiye almak için daha fazlasını yapmış olması gerektiğini ERDOĞAN YANLIŞ YOLDA 09/09/2004 Radikal Makale söyleyebiliyor. Verheugen "Şimdiye dek gördüklerimiz sadece başlangıç olabilir" dedi. Yine de gerek Verheugen, gerekse Finlandiya eski Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari yönetimindeki Bağımsız Komisyon, Türkiye'nin AB üyeliğine büyük oranda olumlu bakıyor. Fakat evlilik dışı ilişkileri suç ilan etme planı ilerlemeye devam ederse bu durum değişebilir. Çünkü böyle bir hareket, AKP'nin İslamcı kökleri hakkında gerek Avrupa'da, gerek Türkiye'de duyulan şüpheleri yeniden canlandıracaktır. Bunun sonucunda Avrupa ve Türkiye'nin kaderlerinin yolundan saptırılması ise, trajik bir gelişme olur. Erdoğan bu planını geri çekmeli. *********************************************************************** 'ZİNA SUÇU' TÜRKİYE'YE ZARAR VERDİ 09/09/2004 Radikal Makale Türkiye ile ilgili kritik kararın alınmasına az bir süre kalmışken AB'ye daha kötü bir mesaj verilemezdi Türk Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, zinayı suç kapsamına sokacak bir yasa tasarısını savunuyor. AKP lideri uzun süredir AB'ye girme heveslisi olmasına rağmen, ülkesinin Avrupa'nın 'kusurlu' standartlarını takip etmek zorunda olmadığını söylüyor. Avrupa Komisyonu'nun Türkiye'nin kaydettiği ilerleme konusunda nihai raporunu düzenlemesine birkaç hafta kala (üye ülkelerin hükümetlerinin aralık ayında vereceği karar öncesinde), bundan daha kötü bir zamanlama düşünülemezdi. Ilımlı ve reformcu bir İslamcı olan Erdoğan, Kürtlerin statü-sünü iyileştirmesi, işkenceyi bastırması ve adaleti güçlendirmesiyle göz doldurmuştu. Keza Kıbrıs konusunda da yardımcı bir tutum sergilemiş, ordunun geleneksel gücüne meydan okumuştu. Birkaç aydır, AB üyelik müzakerelerini başlatmak için aralık ayında Ankara'ya yeşil ışık yakılacağı görüşü yavaş yavaş kabul görmeye başlamıştı. Avusturya ve Hollanda'daki gibi Fransa ve Almanya'da da kamuoyunun güçlü muhalefetine rağmen, bu iki hükümet çekincelerini yenebilmişti. Gerçi Brüksel hiçbir şeyin garantisini vermiyor: daha dün komisyon üyelerinden biri Kürtçe yayınlarda daha fazla ilerleme çağrısında bulunurken, bir diğeri AB'yi Irak sınırına dayanacak kadar genişletmeme uyarısında bulunuyordu. Yanlış mesajlar Türkiye'nin üyeliğine karşı çıkanlar, içten içe AB'nin bir 'Hıristiyan kulübü' olarak kalmasını istiyor. AB tabii ki böyle bir kulüp değil; üyelik de dini veya etnik kimliklere değil, siyasi ve ekonomik kriterlere dayalı. Atatürk'ten 80 yıl sonra Türkiye bugün, nüfusunun çoğu Müslüman olan laik bir demokrasi ve 'uygarlıklar çatışması'nın adım adım gerçekleşir gibi göründüğü 11 Eylül sonrası dünyasında, teşvik edilmesi gereken bir ülke. AB yasalarının kişisel ahlak meselesine dokunmadığı doğrudur (İrlanda ve Portekiz'de kürtaj hala yasadışı). Ancak ilerici zihniyetteki Türkler, zinayı tıpkı Suudi Arabistan'daki gibi bir devlet meselesi haline getirmenin, tam da ülke Avrupa hayalini gerçekleştirme yolunda bu kadar ilerlemişken ne kadar yanlış bir mesaj verdiğini söylemekte haklı. *********************************************************************** MÜSİAD: ZİNA SUÇTUR 09/09/2004 Star Haber MÜSİAD: ZİNA SUÇTUR 09/09/2004 Star Haber NAZAN MOROĞLU TÜSİAD’dan sonra MÜSİAD da tartışmaya katıldı. Yapılan açıklamada, ‘evlilik akdini ihlal edenler cezalandırılmalı’ diyerek yasaya destek verdi Zİna’nIn suç olup olmadığı tartışmaları hız kesmeden devam ediyor.Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD), zinanın akit ihlali olduğunu ve suç sayılması gerektiğini bildirdi. MÜSİAD’dan yapılan açıklamada, Türk Ceza Kanunu’na (TCK) eklenmek istenen zinanın suç sayılmasının olumlu ve gerekli bir çalışma olduğu,AB’nin gösterdiği tepkinin anlamsız, çelişkili ve hukuki mantıktan uzak kaldığı savunuldu. Zina kavramının birtakım önyargılarla ele alınmaması gerektiği belirtilen açıklamada, ‘ Devletin yatak odasında ne işi var denerek yapılan çalışmalar hedefinden saptırılıyor. TCK’ya eklenmek istenen zina suçu, evlilik akdi yapmış olanları kapsayan ve evlilik akdinin başlıca hükmünü ihlal eden bir davranışın cezalandırılıp cezalandırılmayacağı ile ilgilidir. Zina akit ihlalidir, suç sayılmalıdır’’ denildi. ZiNANIN CAGDAS HUKUKTA YERi YOK İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği ve İstanbul Barosu Kadın Hakları Komisyonu Başkanı Nazan Moroğlu, Türk Ceza Kanunu’nda zinanın suç olarak yer almaması gerektiğini belirterek, ‘’Çünkü çağdaş hukuk sisteminde yok. Sadece şeriat ile yönetilen ülkelerde var’’ dedi. İstanbul Barosu’nda, İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği üyeleriyle basın toplantısı düzenleyen Moroğlu, ‘Amaç, AB’ye uyum ise zina neden gündeme geldi? Çünkü hiçbir AB ülkesinde zina suç değil’’ dedi. Anayasa Mahkemesi’nce 2001 yılında eşitliğe aykırı olduğu gerekçesiyle zinaya ilişkin düzenlemenin iptal edildiğini hatırlatan Nazan Moroğlu, basın toplantısında şunları söyledi. ‘’Görülüyor ki şimdi TCK Tasarısı’nda yapılan değişikliklere gölge düşmekte. Zinanın yeniden suç olması gündeme getirildi.’ *********************************************************************** YANLIŞ BU İŞ SAYIN BAŞBAKANIM 09/09/2004 Vatan Köşe Yazısı DUYGU ASENA Başbakanımız Tayyip Erdoğan, yeni TCK tasansına konması düşünülen zina ile ilgili maddeyi savundu. Bir gazetecinin; "AB Komiseri Verheugen bu düzenlemeye karşı olduğunu söylüyor, sizinle görüşmesinde bunları gündeme getirdi mi" sorusuna karşılık, Erdoğan şu yanıtı verdi; "bunların hiçbirinin hakikatle ilgisi yok." Gazeteci yılmıyor ve hatırlatmayı sürdürüyor; "Verheugen'in zinayla ilgili düzenlemenin AB sürecini olumsuz etkileyeceği yönünde demeci var" diyor. Başbakan ise kararlı, "böyle bir şey kesinlikle yok" yanıtını veriyor. "(...) tamamıyla AKP olarak muhafazakârlığımızın gereği, aile kurumunun sağlam tutulmasıdır. Ve bu konuda da aile kurumunun temel direği olan anne ve baba herhangi bir aldatma yaparsa, aldatılanın şikâyeti söz konusu olması halinde, bu konuda yargı devreye girer. Biz kadına saygının gereğini yerine getiriyoruz. Aldatılan kadının hakkını koruyoruz. Yaptığımız iş budur." Böyle diyor Erdoğan. Aldatılan kadının hakkı asla korunamaz. Bunu da buradan ben iddia YANLIŞ BU İŞ SAYIN BAŞBAKANIM 09/09/2004 Vatan Köşe Yazısı ediyorum. Bu zina kanunu altı-yedi yıl öncesine kadar vardı da, hangi kadının hakkı korundu? "Şikâyet'i koymaları iyi olmuş. Hiç olmazsa yüz binlerce davaya bakmaktan kurtulacaklar. Peki ama bu şikayeti kim edecek? Evli olacak kadın bir kere... Kocası hapse girince kendini idare edebileceği parası olacak. Adamdan boşanacak gücü olacak... Ve adamdan korkmayacak. Büyük kentlerin, zengin mahallelerinde oturan, çalışan, para kazanan kadınlar... Böyle kadınların sayısı kaçtır, soruyorum size şimdi. Bu az sayıdaki kadın zaten boşanma davası açar ve boşanır... Bu kadar basit. Öteki kadınlar ne yapar peki? "Muhafazakârlığın gereği" yapılan bu iş, hangi muhafazakârın işine yarayabilir? Muhafazakâr kadın zaten çalışmamakta ve çocuklara bakmaktadır. Kocası, parası olsun olmasın, bir başka kadınla ilgilidir. Bunu öteki kadın da bilir... Ya da koca gizli yapar ama kadın yine bilmektedir. Kadının adama posta koyacak hali yoktur, çünkü gidecek bir yeri de yoktur, parası da... Bu kadın, adam ne yaparsa yapsın sineye çekmek zorundadır. Şikâyet falan da edemez. Adamın kadını dövmek, eziyet çektirmek gibi bir durumu yoktur diyelim, ama adam başka kadınlarla da birlikte oluyor. Kadın nasıl şikâyet etsin bu adamı? Adam hapse girince kendisine ve çocuklarına nasıl bakacak bu kadın? Parayı nereden bulacak yani? Mutlaka bunun için de bir şey düşünmüşlerdir de ben bilmiyorumdur... Mesela hapis cezasına karşı olanlar bile karşı tarafa para verilmesinden yana. Paralı kaç kişi var Tanrı aşkına bu memlekette? Yani onlara göre zina yapan taraf, karşı tarafa tazminat ödeyecek... İyi de, kaç kişi verebilir bunu? Adamın parası pulu yok, ama karısını aldatıyor. Evet adam bunu yapıyor. Bu kadar basit bu iş... Bu adam nasıl para versin karısına? Para yok ki versin... Onun için bırakın bu işleri sayın Başbakan... Çok daha önemli konular varken ülkenin gündeminde neden bu işleri yeniden ortaya sürüyorsunuz ki? Zina denen şey bu ülkede var... Ve bunu bu şekilde ortadan kaldırmak mümkün değil. Habire kadınlar yakalanıyor ama yakalanan erkek sayısı yok denecek kadar az... Bu bile, bu konuda ciddi bir yanlışlık olduğunu göstermiyor mu? Şikâyete de bağlı olsa, komik yani bu iş... *********************************************************************** ZİNAYA CEZA AİLENİN ALEYHİNE 09/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı DOĞAN HEPER MEDYA, halkın görüş ve isteklerini duyurmaya aracılık eder. Günlerdir süren "zina" konusundaki yayınlar da şu genel görüşün ifadesi oldu: "Zina suç sayılamaz." Oysa Başbakan Erdoğan bu görüşte değil. Bunu şöyle ifade ediyor: "Zina halinde kadınla erkeğe eşit ceza uygulanacak. Bu tür caydırıcı cezalar Avrupa ülkelerinde de var. Geri adım atmayacağız." Oysa, aklın, çağın ve tepkilerin gereği bu konuda geri adım atılmasını zorunlu kılıyor. ZİNAYA CEZA AİLENİN ALEYHİNE 09/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı İç tepkiler bir yana AB'den duyurulan görüş de bu yönde. "Zinayı suç saymayı hedefleyen yasa değişikliği başka bir çağdan kalma uygulamadır. Ve AB felsefesiyle bağdaşmamaktadır. Demokrasilerde zina suç sayılamaz." Gerçekten de böyledir. Zina boşanma sebebidir, ama ceza sebebi değil. Yıllar sonra onu yine ceza kanununa sokmak, suç haline getirmek yanlıştır. Önceki gün Türkiye'ye gelen AB'nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Verheugen de görüşünü bu yönde açıkladı. Burada eşler için suçun oluşmasında eşitlik veya suçun şikâyete bağlı olması, yanlışı doğru kılmaz. * * * BU noktada eksik bilgiden kaynaklanan bir duruma da işaret etmek gerekiyor. Anayasa Mahkemesi'nin 1996 ve 1998'deki iptallerinden önce, erkeğin ilişkisinin suç olarak kabul edilmesi ve kocaya ceza verilmesi için başka bir kadınla karı - koca hayatı sürmesi, yani devamlılık olması suçun oluşması için şarttı. Kadının zinası için ise yabancı bir erkekle bir kez ilişki yeterliydi, zina suçu oluşmuş sayılırdı. Bugün zina suç değil. Zina nedeniyle boşanma davası açılacaksa erkeğin yine başka bir kadınla karı - koca hayatı sürdürdüğünün ispatı gerekiyor. Kadının zinasının ispatında ise karı - koca gibi yaşama şartı yok. AKP'nin yeni ceza yasasında yapmak istediği değişiklikle bir kere bile ilişki erkek için de zina suçunu oluşturuyor. Bu da aile birliğinin korunmasını değil, dağılmasını kolaylaştırmak anlamı taşımaz mı? * * * ZİNANIN yalnızca boşanma nedeni kabul edildiği ülkelerin başında AB üyeleri ve ABD geliyor. Buralarda zina suç değil. Bu açıdan bakınca zinanın suç olmasını savunan AKP'nin, AB ile görüşmelerde zor durumda kalacağı da kaçınılmaz görünüyor. KERRY VE KELİN İLACI ABD'de Demokrat aday Kerry, sözde Ermeni soykırımını "vahşet" olarak tanımladı. Seçilince "soykırımı resmen tanıyacağını" söyledi. Ne yazık ki(!) Kerry'nin arzusu kursağında kalacak. Çünkü Demokratlar'da bozgun havası var. Kerry şimdiden Bush'un 10 puan gerisinde... Bize düşen, aranın daha da açılmasını dilemekten başka ne olabilir ki... Eğitim yetersiz Yargıtay 1. Başkan Vekili Mater Kaban adli yıl açış konuşmasında hukuk eğitimine de değindi. Öncelikle hukukçuların yabancı dil eksiği üzerinde durdu. "Avrupa ile hukuki entegrasyon için lisan öğrenme olanağının yargı mensuplarına sağlanmasını" istedi... "Hukuki bilgi eksikliği giderilmeli. Meslek öncesi ve meslek içi eğitime önem verilmeli", dedi. Bir zamanlar hukuk fakültelerine girmek kolay, çıkmak zordu. Zaten, topu topu iki fakülte mevcuttu. İstanbul Hukuk'ta her yıl beş dersin üçünden iyi alma zorunluluğu vardı. Sınavlar aynı dersten yazılı ve sözlü olarak iki kez yapılır, sözlüde kalanın yazılısı da yanardı. Eğitim tam gündü. Öğleden sonra genellikle pratik olurdu. Dersleri boş veren hoca yoktu. Hâlâ isimleri yaşayan o ünlü profesörler genellikle yanlarında doçent ve asistanlarıyla derse girerdi. Yani hukuk diploması aslanın ağzındaydı. Ama mezun olan da hukukçu gibi hukukçu olurdu. ZİNAYA CEZA AİLENİN ALEYHİNE 09/09/2004 Milliyet Köşe Yazısı Bugün mantar gibi hukuk fakültesi bitiyor. Sayı 34'e vardı. Ama çoğunda yeterli kadro yok. Hukuk toplumun gerisine düştü. Tıkandı. Barolar bu konuda inisiyatifi ele almalı. İyi bir hukuk eğitimi için çare üretmede üniversitelerle işbirliği içinde olmalı... Alana'yı terk etmek Osetya'da 11 yaşındaki Türk Alana Doğan'ın öldürülmüş olduğu geç de olsa anlaşıldı. Alana okul baskını sırasında annesi ve 1 yaşındaki kardeşiyle rehineler arasındaydı. İkinci gün anne ve 1 yaşındaki kardeş serbest bırakıldı. O sırada Alana annesinin arkasından ağlayarak bağırıyordu: "Anne beni burada bırakırsan ölürüm." Ve öyle de oldu. Bu durum bizim ailede tartışıldı. Herhalde pek çok evde de konuşulmuştur. Siz olsanız çocuğunuzu o durumda terk eder miydiniz? Sonuç şu oldu: "1 yaşındaki çocuğumu serbest bırakılanlardan birine teslim eder, ben 11 yaşındaki kızımın yanında kalırdım. Onu koruyamazsam, beraber ölürdüm..." dheper@milliyet.com.tr *********************************************************************** DERT, ZİNANIN SUÇ OLMAKTAN ÇIKARTILMASI MI? 09/09/2004 Anadoluda Vakit Köşe Yazısı HÜSEYİN ÜZMEZ Daha birkaç ay önce, çok ünlü bir ses sanatçısı kadının, bir plak şirketi sahibi ile yaşadığı aşk sahneleri televizyonlarda gösterildi. Gazetelerde yataktaki durumları yayımlandı. İslâm’a göre günahlar anlatılmamalıydı. Bu yasağın hikmeti herhalde, hem kötülükler tabii görülmeye başlanmasın, hem inancı zayıf olanlar o işe özenmesin. Ayrıca da mü’minler arasındaki hüsnüzan zedelenmesin olmalıydı. Ben şahsen bu kadar rezillik karşısında, o sanatçı kadının intihar edebileceğini düşünmüştüm. Kadın tam tersini yaptı. Kameralar karşısına çıktı, “Ben utanılacak bir şey yapmadım” dedi. Şaştım kaldım. Pisliklerinin kare kare kameraya alınması, rezil kepaze olması, utanılacak bir şey değilmiş. Demek ki, kadının ar damarı çatlamış. Özellikle o günlerde canlı yayın programlarını izledim. Çoğu kadın olan izleyiciler, bu açık sözlü dişiyi her zamankinden daha büyük bir coşkuyla alkışlıyorlardı, düştüğü duruma gıpta edercesine... Ve “Çok iyi ettin, bize de örnek oldun” dercesine.. Yine o günlerde, dünyaca ünlü bir pop sanatçısının homoseksüel ilişkilerini belgeleyen bazı renkli resimler gazetelerde yayınlandı. O da öbürü gibi kameralar karşısına geçti, “Bu benim hayatımdır. Dilediğim gibi yaşarım” dedi. Böylelerini anlamakta çok güçlük çekiyoruz. Demek ki, dedikleri gibi biz gerçekten gericiyiz. 1400 yıl önceki Asr-ı Saadet iman, ahlâk, hayâ ve edep atmosferi içinde yaşama hayal ve hasretiyle yanıp tutuşuyoruz. Bu çağdaş kafalarla bir türlü uyum sağlayamıyoruz. Tecrübeyle sabittir ki; iman kal’aları sarsılınca, hiçbir kutsal değer ayakta kalamıyor. Bugün sanki milletin başka hiçbir derdi yokmuş gibi, TBMM’de, “Zina suç olmaktan çıkartılsın mı, çıkartılmasın mı? Boşanma sebebi sayılsın mı, sayılmasın mı?” konularında karşılıklı tavizlerle anlaşma zemini, “konsensüs” aranıyor. Saçma ve yüz kızartıcı bir konunun TBMM çatısı altında ağıza alınması bile ne kadar çirkin. Bermutad her ilericiliğe (!) ve yeniliğe sahip çıkan CHP, zinanın normal karşılanması fikrinin de öncülüğünü DERT, ZİNANIN SUÇ OLMAKTAN ÇIKARTILMASI MI? 09/09/2004 Anadoluda Vakit Köşe Yazısı yaparak, AK Parti’yi dize getirdi. Bir CHP milletvekili aynen şöyle diyordu: “Zinanın suç olmaktan çıkartılması konusunun TBMM Genel Kurulu’nda gündeme gelmesi bile hukuka aykırıdır. Çünkü Anayasa Mahkemesi, zinayı suç olmaktan çıkartan bir karar vermiştir. Zinaya ceza vermek, modern hukukta terk edilmiştir.” Bir AK Parti milletvekili de ona cevap veriyor. O da, “Cumhuriyetin kurulduğu günden bugüne kadar zina suçtu... Bizce, zina tıpkı eski kanunda olduğu gibi kalmalı hem de boşanma sebebi sayılmalı” diyordu. Ne kadar cılız bir savunma... Anayasa Mahkemesi zinayı suç olmaktan çıkarmış!.. Demek ki, onlara göre asıl kanun koyucu Anayasa Mahkemesi’ymiş. Koca TBMM de, muamele ve işlemleri yürüten biri sekreterya.. Anayasa Mahkemesi kurulalı şurada kaç sene oluyor? O henüz bilinmezken, Türkiye’de hukuk yok muydu? Koca devlet, orman kanunu ile mi yönetiliyordu? Anayasal kurumlar, (hâşâ) layüsel mi, yoksa tabu mu? Dünyanın hiçbir yerinde Anayasa Mahkemeleri, vazı-ı kanun, yani kanun koyucu değildir. Mevcut ve çıkartılan kanunların anayasaya uygun olup olmadığını denetleyen bir kurumdur. Herhangi bir yasayı, ya da hükmü iptal yetkisi vardır. Ancak kendisini hiçbir zaman kanun koyucu yerine koyamaz. Kanun yapmak TBMM’nin işidir. Meclis, milli iradenin temsilcisidir. Demokrasilerde ondan daha üstün bir irade yoktur. Çünkü, “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir.” Haddini bilmeyenleri millet iradesi hizaya getirmesini bilir. Bilir, amma yüzde yüz haklı oldukları bir konumda bile hâlâ CHP ile konsensüs peşinden koşanlarla bir adım ileriye gidilemez. Meselâ; başörtüsü yasağı hakkında ne bir kanun, ne kararname, ne de bir hüküm var. Anayasa Mahkemesi’nin bir yorumu ile onbinlerce genç kızımız, yıllardır üniversite kapılarında ağlaşıyorlar. Binbir zorluk ve çileye katlanarak, onları okutmaya çalışan binlerce aile de çocuklarıyla birlikte ağlıyorlar. Kısacası; anayasal kurumlardır diye, baskıcı, dayatmacı, bir avuç istemezükçüye hesap soracak kimse yok. Sanki koca Türkiye, kanunsuz şehir Kazablanka. Milletin istediği bazı şeyleri yapmaya kanunlar müsaade etmiyorsa, değiştirin o kanunları, hatta anayasayı.. Millet sizi CHP’yle konsensüs yapasınız diye mi seçti? Dış politikayı ABD’ye, ekonomiyi IMF’ye, iç politikayı da CHP’ye havale edesiniz diye mi sizi oraya gönderdi? Kadın haklarını koruma derneği gibi, bazı örgütler de zina konusunda, “Beden kadının kendisine aittir. Onu dilediği gibi kullanmakta özgürdür” diyorlar. Ehhh, kocalar geyikse ne denebilir? Onlara bugün de yasak yok zâten. Yasak çıkmış çıkmamış ne fark eder? Alan razı, veren razı... *********************************************************************** AKP BAŞINA BÜYÜK DERT ALIYOR 09/09/2004 Posta Köşe Yazısı MEHMET ALİ BİRAND Kendimi çok zorladım, ancak AKP'nin ZİNA yasası konusundaki ısrarını bir türlü anlayamıyorum. Benim bildiğim Başbakan Erdoğan pragmatik bir insandır. Gerektiğinde geri adım atmasını da bilir, uzlaşıya varmasını da... Son derece ileri bir Türk Ceza Kanunu (TCK) değişikliği gerçekleştirilmiş ve şimdiye kadar görülmemiş reformlar yapılmıştı. Alt Komisyondan geçtikten sonra birden, kimin aklına gelmişse, ortaya bir ZİNA sorunudur çıkarıldı. AKP BAŞINA BÜYÜK DERT ALIYOR 09/09/2004 Posta Köşe Yazısı AKP'ye hiç yakışmayan yasakçı kafa hortladı. Oysa tam aksine, bizler bu eski hastalıklardan kurtulmaya çalışıyorduk. Yanılmışız. AKP, sırf muhafazakar seçmenlerine göz kırpabilmek amacıyla, canım bir reform çalışmasını zina'ya bağladı ve bir çuval inciri berbat etti. Yok efendim, Anadolu kadını isyan halinde "bizim hakkımızı arayın" diye haykırıyormuş ve AKP de hemen harekete geçmiş. AKP'li dostlar alınmasınlar, ancak "zina'yı yasaklama" girişimi, AB'nin her istediğini yapmadıklarını, muhafazakar görüşlerini ön plana aldıklarını ortaya koymaktan başka birşey değil. Türk usulü kafa tutmanın garip bir gösterisini yaşıyoruz. AKP farklı bir yüzünü gösteriyor. YENİ BİR KARMAŞA SÜRECİ BAŞLAYACAK Bu satırlar yazılırken, tasarının nasıl bir değişikliğe uğrayacağı ve nasıl yasalaşacağı belli değildi. TBMM'den ne şekilde çıkarsa çıksın büyük bir karmaşa yaşanacak. Bakın neler olacak: 1. Büyük bir ihbar ve şikayet kampanyası başlayacaktır. Eşine kızan, eşinden tazminat almak isteyen veya boşanmayı hızlandırmayı arzulayanlar polise ev bastıracak. Basılan evlerden , don fanila erkek ve kadınlar sürüklenerek çıkarılıp, fotoğrafçılar ve televizyon kameralarının önünde karakola sürüklenecekler. Kimi doğru, bir bölümü de rüşvete dayalı baskınlar yaşanacak. 2. Genelevlere gidenler ve genelevlerden çalışanların başı derde girecek. baskınlar, davalar birbirini kovalayacak. 3. Eşcinsellere karşı bazı çevrelerin baskısı daha da artacak ve polis eşcinsel avına çıkacak. TÜRKİYE ZATEN ZİNA HALİNDE... Zina, bırakın sadece boşanma nedeni olsun. Devleti kişilerin özel yaşamına sokmayın. Üstelik unutmayalım ki, çıkarılacak olan bu yasa işlemeyecektir. Sadece ihbar-rüşvet amaçlı olduğu zaman uygulamaya sokulacaktır. Birbirimizi hiç aldatmayalım. Zina sadece fiziki bir olay değildir. Fikri zina daha da yaygındır. Üstelik fiziki ve fikri zina Türkiye'de kol gezmektedir. AB reformlarını eksiksiz yerine getirmenin bir kompleksi midir, muhafazakar seçmenlerine rüşvet dağıtmak mıdır nedir bilemiyorum, ancak AKP başına büyük bir dert açmaktadır. Hem kendini, hem de bu ülkeyi gereksiz bir karmaşaya itmektedir. ***********************************************************************