01/01/2007 HÜRRİYET ŞÜKRÜ KÜÇÜKŞAHİN KÖŞE YAZISI ZİHNİ SİNİR PRPJELER AKP`Yİ KENETLİYOR CUMHURBAŞKANLIĞI seçimi ile ilgili tartışmalar, Ahmet Necdet Sezer'in nasıl seçildiğini bir kez daha anımsamayı gerektiriyor. Koalisyon liderleri Bülent Ecevit, Devlet Bahçeli ve Mesut Yılmaz 24 Nisan 2000 günü 8.5 saat süren bir toplantı yaptılar. Liderler bu tarihi zirvenin ardından, o güne kadar ismi hiç geçmeyen Anayasa Mahkemesi Başkanı Sezer'de uzlaşmaya vardılar. İş bununla kalmadı; ancak çoğumuz sonraki adımı unutmuş görünüyor. TEAMÜL OLUŞSUN DİYE DSP-MHP-ANAP koalisyonunun liderleri, Sezer üzerinde uzlaşmayla yetinmediler, Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan'a bir görev de verdiler. Özkan, Sezer için muhalefetteki DYP ve FP'nin de onayını alacaktı. Aslında, 351 milletvekili (hemen hemen bugün AKP ile aynı) desteğine sahip liderlerin böyle bir arayışa ihtiyacı yoktu. Neden o günün muhalefetinden bu destek istenmişti? Bu soruya yanıtı Mesut Yılmaz'dan aldım. Yılmaz, devletin başı ile ilgili bir kararın söz konusu olduğunu anımsatarak, "En geniş uzlaşma sağlansın ve bu bir teamül oluştursun, diye düşündük" dedi. FP ile DYP liderleri Recai Kutan ile Tansu Çiller'in de hemen olumlu yanıt vermesi üzerine, ertesi gün, 25 Nisan'da TBMM'de beş parti genel başkanının katıldığı basın toplantısı düzenlendi. Sezer'in adaylığının böyle açıklandığını anımsatan Yılmaz, "Aklın yolu buydu. Çünkü, seçilecek cumhurbaşkanının farklı hükümetlerle çalışmak zorunda kalabileceğini unutmamalı" dedi. Yılmaz, bugüne atıfla da, "Ne kadar geniş uzlaşma olursa o kadar iyidir. İleri görüşlülüğün gereği bu" değerlendirmesinde bulundu. MEVLÜT OKUTMAYAN HASIM O günkü uzlaşma arayışını, koalisyon partilerinin kendi içinden aday çıkaramamasına bağlayıp bugün tek başına istediği ismi cumhurbaşkanı yapabilecek güce sahip AKP'den aynı tutumu beklemenin gerçekçi olmadığını söylemek mümkün. Ama, AKP'li bir adayın, Sezer gibi yüzde yüzlük bir desteği olmayacağını, yüzde 34'ü temsil edeceğini savunmak da o kadar doğru. O nedenle uzlaşmanın en iyi seçenek olduğu ortada; ancak, sürecin böyle gelişmediği, AKP'nin kendi adayında ısrar edeceği anlaşılıyor. Tayyip Erdoğan'ın adaylığını engellemek için, ilgili-ilgisiz bazı kişilerin "zihni sinir projeler" üretmesi de AKP'yi bu yönde kışkırtıyor. Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç da tam bunu söylüyor: "Hasım, insana mevlit okutmaz. Benim genel başkanım için 'cumhurbaşkanı olamaz' diye 31 madde sayacaksın, ben susacağım. Olmaz öyle şey. Ne öyle 367 aranacakmış; kim çıkardı bunu?" Yanındaki AKP Milletvekili Halide İncekara da, "Doğrusu bu tür zorlama çıkışlar tabanımızda, 'Artık Tayyip Bey'i yukarı göndermek sizin namus borcunuz' baskısına neden oluyor" diyor. Tayyip Erdoğan'ın adaylığını kesmek isteyenlerin bu noktaya dikkat etmesi gerektiği gibi, AKP'nin de tarihten ders çıkarmasından Türkiye kazanacaktır.